Вы находитесь на странице: 1из 17

Allah’ın Mü’minlere

Cennette Hazırladığı
Nimetler

İmam Nevevi

Bu bölümdeki dört ayet ve onyedi hadis-i şeriften,


Allah’ın iman eden kulları için cennette hazırladığı
pınarları, kalplerden kin ve öfkenin orada sökülüp
atılacağını, yorgunluğun da orada olmayacağını,
korku ve üzüntüsüz bir hayat olacağını, altın tepsi,
tabak ve kadehlerle yiyecek ve içecekler ikram
edileceğini, ebedi kalınacak cennetlerde her türlü
meyveden yenebileceğini, ipek ve atlas elbiseler
içinde karşılıklı sohbetler edileceğini ve iri gözlü
huriler verileceğini, cenneti elde edebilmek için
insanların dünyada orayı kazanmak için yarış
etmeleri gerektiğini, cennette her türlü yeme
içmenin olup, idrar ve dışkının olmadığını, oradaki
nimetlerin hiçbir göz tarafından görülmediği, hiçbir
kulağın duymadığı ve hiçbir insanın hatırından
geçiremediği ve hayal edemediği nimetler
olduğunu, tarakların altından olup her tarafın güzel
kokularla donatıldığını, cennetteki en aşağı
seviyede olan kimseye dünyanın on misli
büyüklüğünde yer verileceğini, altmış mil
yüksekliğinde inciden yapılma çadırlar olduğunu,
çok büyük ağaçlar olup bir ucundan diğer ucuna
yüz senede varılamayacağını, köşklerdeki
mü’minlerin birbirlerini semadaki yıldızlar gibi
seyredeceğini, esen rüzgarın bile orada insanların
güzelliklerine güzellik katacağını ve cennette ölüm,
hastalık, ihtiyarlık olmayacağını, keder ve sıkıntı
çekilmeyeceğini, cennetteki tüm nimetlerin en
üstünü olarak da Allah’ın razı olduğunu kullarına
bildireceğini, şu anda gökteki ayı nasıl görüyorsak
orada da Rabbimizi öylece göreceğimizi ve en
değerli şeyin de bu olduğunu öğreneceğiz. [1]

“Muhakkak ki, yolunu Allah ve kitabıyla bulanlar,


cennetlerde ve ırmak başlarındadırlar. Esenlik ve
güvenlik içerisinde girin oraya! diyerek
karşılanacaklar orada. Gönüllerindeki kini, hasedi
kökünden söküp attık onların; Onlar mutluluk
divanları üzerinde, karşı karşıya oturmuş
kardeştirler. O cennetlerde onlara, hiçbir yorgunluk
ve bitkinlik erişmez ve oradan çıkarılacak da
değillerdir.” (Hıcr: 15/45-48)

“O gün Allah onlara: “Ey benim kullarım bugün ne


korkacaksınız, ne de üzüleceksiniz!” diyecek. O
kullarım ki, ayetlerime inanmışlar ve müslüman
olmuşlardır. Ey kullarım! Siz ve mü’min eşleriniz
girin cennete, orada ağırlanıp sevindirileceksiniz.
Orada altın tepsiler ve kadehlerle onların etrafında
dolaşılır. Orada canlarının çektiği, gözlerinin
hoşlandığı herşey var. Ve sizler orada ebedi
kalacaksınız. Dünyada yaptığınız doğru dürüst işler
sayesinde, elde edeceğiniz cennet işte böyledir.
Size orada pekçok meyveler de var, onlardan
yersiniz.” (Zuhruf: 43/68-73)

“Buna karşılık yollarını Allah ve kitabıyla bulanlar,


gerçekten güvenilir bir konumdadırlar. Bahçeler ve
pınarlar arasında, ince ve kalın ipekten elbiseler
giyerler ve karşı karşıya otururlar. İşte böyle
olacak, biz o mü’minleri siyah iri gözlü hurilerle de
evlendiririz. Orada güven içinde canlarının çektiği
her türlü meyveyi isteyip getirtirler. Ve orada ilk
ölümden başka bir ölüm tatmayacaklar ve böylece
Allah onları yakıcı ateşin azabından korumuş
olacaktır. Bu Rabbinin bir lütfudur ve en büyük
zafer de budur.” (Duhan: 44/51-57)

“Şüphesiz ki erdem sahipleri ve iyi kişiler cennet


nimetleri içindedirler. Koltuklara yaslanarak
seyrederler. Onların yüzlerinde nimetin ve
mutluluğun sevincini görürsün. Onlara ağızları
mühürlenmiş yani bozulmama ve lezzetinin
kaçmaması için vakumlanmış, sadece, içecek
kimsenin yanında halis sarhoşluk vermeyen
şaraplardan sunulur ve içirilir, dünyadaki içkilerin
tersine bunların içiminden sonra etrafa kötü
kokular değil, misk kokusu yayılır. Öyleyse bu
değerli şeylere ulaşmak için can atanlar, yarışanlar
bu nimetlerin bulunduğu cennete girmek için
yarışsınlar. Ve bu şaraba tesnim pınarının suyu
karıştırılmıştır. Bu su öyle bir kaynaktır ki, Allah’a
yakın olma şerefine erişenler ondan içerler.”
(Mutaffifin: 83/22-28)

1884. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine


göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:

“Cennetlikler cennette yiyip içerler, ama büyük,


küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler. Sadece
hoş kokulu bir geğirti ve ter çıkarırlar. İnsanın
kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da
kendiliklerinden Cenâb–ı Hakk’ı ulûhiyyet
makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder,
tekbir getirirler.”[2]

1885. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ, ‘Ben sâlih kullarım için hiçbir gözün


görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın
hatır ve hayal edemediği nimetler hazırladım’
buyurdu.”

Ebû Hüreyre, isterseniz şu âyeti okuyunuz, dedi:

“Mü’minlerin yaptıkları ibadet ve iyiliklere karşılık


olarak onlara ne mutluluklar saklandığını hiç kimse
bilemez” (Secde: 32/17).[3]

1886. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den


rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennete ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay


gibi parlak olacak. Onların ardından gireceklerin
yüzleri, gökyüzündeki en parlak yıldız gibi
aydınlık olacak. Orada insanlar ne küçük ne büyük
abdest bozarlar ve ne de tükürüp sümkürürler.
Onların tarakları altındandır. Kokuları mis gibidir.
Buhurdanlıklarında tüten hoş koku, cennetin hoş
kokulu ağacındandır. Eşleri hûrilerdir.
Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem’in şeklinde
yaratılmış olup boyları altmış arşındır.”[4]

Buhârî ve Müslim’in diğer bir rivayetine göre


Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:

“Onların cennetteki kapları altındandır. Orada


terleri mis gibi güzel kokacaktır. Orada her birine,
baldırının iliği etinin üstünden görünecek kadar
güzel ikişer kadın verilecektir. Onların kalpleri tek
bir adamın kalbi gibi aynı duyguları taşıdığından,
aralarında ne anlaşmazlık ne de çekişme meydana
gelecektir. Akşam sabah Allah Teâlâ’yı
ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih
edeceklerdir.”[5]

1887. Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu anh’den


rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:

“Mûsâ sallallahu aleyhi ve sellem Rabbine:

– Cennetliklerin en aşağı derecesi nedir? diye


sordu. Allah Teâlâ da şöyle buyurdu:

– O, cennetlikler cennete girdikten sonra çıkagelen


bir adamın derecesi olup kendisine:

– Cennete gir! denir.

– Yâ Rabbî! Herkes yerine yerleşmiş ve alacağını


almışken ben nereye gideceğim? der. Ona:

– Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü


kadar yer verilse razı olur musun? diye sorulur. O
da:
– Razıyım yâ Rabbî! der. Bunun üzerine Allah
Teâlâ ona:

– İşte öyle bir mülk senindir. Bir o kadar daha, bir


o kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha
buyurur. Beşincisinde o adam:

– Razı oldum yâ Rabbî! der. Allah Teâlâ ona:

– İşte bu kadar şey hep senindir. Onun on misli de


senindir. Bir de neyi arzu ediyorsan, gözün neden
hoşlanıyorsa hepsi senindir, buyurunca adam:

– Razı oldum yâ Rabbî! diyecek.

Daha sonra Mûsâ aleyhisselâm :

– Yâ Rabbî! Cennetliklerin en üstün derecesi nedir?


diye sordu. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

– Onlar benim seçtiğim kullardır. Onların kerâmet


fidanlarını kudret elimle ben dikip mühür altına
aldım. Onlara hazırladığım nimetleri ne bir göz
görmüş, ne bir kulak duymuş, ne de bir kimsenin
hatır ve hayalinden geçmiştir.”[6]

1888. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:

“Ben cehennemden en son çıkacak (veya cennete


en son girecek) kimseyi biliyorum. O adam
cehennemden emekleye emekleye çıkar. Allah
Teâlâ ona:

– Haydi git, cennete gir, buyurur. Adam cennete


gider, fakat ona cennet doluymuş gibi gelir. Geri
dönüp Allah Teâlâ’ya:

– Yâ Rabbî! Cennet ağzına kadar dolmuş! der.


Allah Teâlâ ona:

– Git, cennete gir, buyurur. Tekrar oraya gider,


yine cennetin dolu olduğunu zanneder. Bir daha
geri dönüp Allah Teâlâ’ya:

– Yâ Rabbî! Orası dopdolu! der. Allah Teâlâ ona


yine:

– Git, cennete gir, orada senin dünya kadar ve


dünyanın on misli (veya dünyanın on misli
büyüklüğünde) yerin var, buyurur. O Adam:

– Yâ Rabbî! Sen kâinâtın hükümdarı olduğun halde


benimle alay mı ediyorsun? (veya benim halime mi
gülüyorsun?) der.”

Hadisin râvisi İbni Mes’ûd şöyle dedi: Resûlullah


sallallahu aleyhi ve sellem’in gerideki dişleri
belirinceye kadar tebessüm ettiğini gördüm. Sonra
şöyle buyurdu:

“İşte cennetliklerin en aşağı seviyesinde bulunan


adamın derecesi budur.”[7]

1889. Ebû Mûsâ el–Eş'arî radıyallahu anh’den


rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz mü’min için cennette, altmış mil


yükseklikte içi boş inciden yapılma bir çadır vardır.
Orada mü’minin gidip ziyaret ettiği aileleri vardır.
Fakat bu aileler birbirlerini görmezler.”[8]

1890. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den


rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennette öyle bir ağaç vardır ki, idmanlı bir ata


binmiş olan kimse onun bir ucundan diğerine yüz
senede varamaz.”[9]

1891. Yine Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den


rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennetlikler, kendilerinden yüksekteki köşklerde


oturanları, aralarındaki derece farkı sebebiyle, sizin
sabaha karşı doğu veya batı tarafında, gökyüzünün
uzak bir noktasında batmak üzere olan parlak ve iri
bir yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir.” Bunun
üzerine ashâb–ı kirâm:

– Yâ Resûlallah! O yerler, peygamberlere ait ve


başkalarının ulaşamayacağı köşkler olmalıdır,
dediler. Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:

– “Evet, öyledir. Canımı kudretiyle elinde tutan


Allah’a yemin ederim ki, o yerler, Allah’a iman
edip peygamberlere bütün benlikleriyle inanan
kimselerin de yurtlarıdır.”[10]

1892. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:

“Cennette yay kadar bir yer, üzerine güneşin doğup


battığı her şeyden daha hayırlıdır.”[11]

1893. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine


göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:

“Cennette, cennetliklerin her hafta gittikleri bir


çarşı vardır. Orada, yüzlerine ve elbiselerine cennet
kokuları üfleyen bir kuzey rüzgârı eser ve böylece
güzellikleri daha da artar. Eskisinden daha güzel ve
yakışıklı olarak eşlerinin yanına döndükleri zaman,
aileleri onlara:

– Vallahi güzelliğinize güzellik katılmış, derler.


Onlar da:

– Vallahi yanınızdan ayrılalı beri siz de daha bir


güzel olmuşsunuz, derler.”[12]

1894. Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:

“Cennetlikler, yükseklerdeki köşkleri, sizin


gökyüzündeki yıldıza baktığınız gibi
seyredeceklerdir.”[13]

1895. Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gün, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve


sellem’in cenneti geniş bir şekilde anlattığı bir
sohbetinde bulundum. Sözünün sonunda şöyle
buyurdu:

“Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın


duymadığı, hiç kimsenin hatırından bile
geçirmediği nimetler vardır.” Sonra da şu âyeti
okudu:

“Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere


ibadet ettikleri için vücutları yataklardan uzak kalır
ve kendilerine verdiğimiz rızıktan da başkalarına
harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne
mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez”
(Secde: 32/16–17)[14]

1896. Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre radıyallahu


anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle


seslenir: Siz cennette ebediyyen yaşayacak, hiç
ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak, hiç
hastalanmayacaksınız; hep genç kalacak, hiç
yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde
yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz.”
[15]
1897. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:

“Sizden cennetin en aşağı derecesinde olan birine


(Allah Teâlâ veya bir meleği):

– Ne dilersen dile, diyecek. O da bütün dileklerini


söyleyecek. Kendisine, kalbinden geçenlerin
hepsini diledin mi? diye soracak. O da:

– Evet, diledim, diyecek. Bunun üzerine o kimseye:

– Bütün dileklerin bir misli fazlasıyla sana


verilecektir, diyecek.”[16]

1898. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den


rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ cennetliklere:

– Ey cennet sâkinleri! diye seslenir. Onlar da:

– Buyur Rabbimiz! Emret! Bütün hayır ve iyilikler


senin elindedir, derler. Allah Teâlâ:

– Halinizden memnun musunuz? diye sorar. Onlar:


– Nasıl razı olmayalım, Rabbimiz. Sen bize, hiç
kimseye vermediğin bunca nimetler ihsan ettin,
derler. Allah Teâlâ:

– Size bunlardan daha değerlisini vereyim mi?


buyurur. Cennetlikler:

– Bunlardan daha değerlisi ne olabilir, Rabbimiz!


derler. Bunun üzerine Cenâb–ı Hak:

– Üzerinize rızâmı indiriyorum; bundan sonra size


hiç gazap etmeyeceğim, buyurur.”[17]

1899. Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle


dedi:

Bir gece Resûlullah’ın yanında bulunuyorduk. On


dördüncü gecesindeki aya baktıktan sonra şöyle
buyurdu:

“Şu ayı hiç bir sıkıntı çekmeden gördüğünüz gibi


Rabbinizi de ayan beyan göreceksiniz.”[18]

1900. Suheyb radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Cennetlikler cennete girince Allah Teâlâ onlara:

– Size vermemi istediğiniz bir şey var mı? diye


soracak. Onlar:

– Yâ Rabbî! Yüzlerimizi ak etmedin mi? Bizi


cennete koyup cehennemden kurtarmadın mı, daha
ne isteyelim, diyecekler.

İşte o zaman Allah Teâlâ perdeyi kaldıracak.


Onlara verilen en güzel ve en değerli şey Rablerine
bakmak olacaktır.”[19]

Nevevi elimizdeki Riyazu’s-Salihin kitabını


Allah’a hamdini ifade eden iki ayet ve bir dua ile
bitirmektedir.

“Ama iman edip de yararlı işler yapanlara gelince;


Rableri imanlarından dolayı onları doğru yola
eriştirmektedir. Ahirette ise nimet dolu cennetlerde
bulunacaklar ve onların konaklarının altlarından
ırmaklar akmaktadır. Onlar, orada mutluluk
makamında olup: “Ey Allah’ım! Sınırsız kudret ve
izzetinle sen ne yücesin, seni her türlü
noksanlardan tenzih ederiz” diye dua ederler.
Orada, onların selamlaşmaları “selam olsun”
şeklinde olacaktır. Dua ve niyazlarının sonu ise;
“Eksiksiz bütün övgüler alemlerin Rabbi olan
Allah’a mahsustur” derler.” (Yunus: 10/9-10 )
“Mü’minler cennete girmezden önce, onların
benliklerinde takılıp kalmış olabilecek düşünce ya
da duygu türünden uygun olmayan ne varsa hepsini
silip atacağız. Onların önlerinde dereler ve ırmaklar
çağıldayacak ve onlar “Eksiksiz bütün övgüler bizi
bu bahtiyarlığa eriştiren Allah’a yakışır. Çünkü o
bize yol göstermeseydi, biz asla doğru yolu
bulamazdık! Ve Rabbimizin elçileri bize gerçekten
doğru söylemişler” diyecekler. Ve bir ses: “İşte
geçmişte edip-eyledikleriniz sayesinde
kazandığınız cennet bu” diye seslenecek.” (Araf:
7/43)

Allahım İbrahime ve onun âline rahmet ettiğin gibi


kulun ve ümmî peygamber olan Rasûlün
Muhammed (s.a.v.)’e onun hanımlarına ve
zürriyetine hayır ve rahmetini esirgeme. İbrahim ve
O’nun âline hayır ve bereket lutfettiğin gibi kulun
ve ümmi peygamber olan Rasûlün Muhammed
(s.a.v.)’e ve O’nun hanımlarına ve zürriyetine de
hayır ve bereket ihsan eyle, şüphesiz sen övülmeye
layık ve yücelerin yücesisin.

Bu eseri H. 670 yılı Ramazanı 14. pazartesi günü


Dımaşk’ta bitirdim.

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 553.


[2] Müslim, Cennet 18. Ayrıca bk. Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1.

Bir benzeri 708’de geçmişti. 1889 ve 1898 arası benzeri hadislerdir.

[3] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Tefsîru sûre (32), 1, Tevhîd 35; Müslim, Cennet 2–5. Ayrıca bk. Tirmizî,
Tefsîru’l–Kur’ân 33, 57; İbni Mâce, Zühd 39.

[4] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 15. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 60, Cennet 5;
İbni Mâce, Zühd 39.

[5] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 17.

[6] Müslim, Îmân 312.

[7] Buhârî, Rikak 51, Tevhîd 36; Müslim, Îmân 308. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 39.

[8] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Tefsîru sûre (55) 2; Müslim, Cennet 23–25. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 3.

[9] Buhârî, Rikak 51; Müslim, Cennet 8.

[10] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8; Müslim, Cennet 11.

[11] Buhârî, Cihâd 5, 6, Bed'ü'l–halk 8, Rikak 51; (Hadisi Müslim rivayet etmemiştir). Ayrıca bk.
Tirmizî, Fezâilü’l–cihâd 17.

[12] Müslim, Cennet 13.

[13] Buhârî, Rikak 51.

[14] Müslim, Cennet 5.

[15] Müslim, Cennet 22. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l–Kur’ân 41.

[16] Müslim, Îmân 301. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 315.

[17] Buhârî, Rikak 51, Tevhîd 38; Müslim, Cennet 9. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 18.

[18] Buhârî, Mevâkîtü’s–salât 16, Tefsîru sûre (50), 2, Tevhîd 24; Müslim, Mesâcid 211. Ayrıca bk.
Ebû Dâvûd, Sünnet 19; Tirmizî, Cennet 16; İbni Mâce, Mukaddime 13.

[19] Müslim, Îmân 297. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru’l–Kur’ân 11.

[20] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 558.

Kaynak: Riyazü-s Salihîn

Вам также может понравиться