Академический Документы
Профессиональный Документы
Культура Документы
Türkiye’de
M illi Şef
D önem i
( 1938-1945)
CİLT 1
C E M İL K O Ç A K 1956’da İz m ir 'd e d o ğ d u . O rta ö ğ r e n im in i İz m ir ’de ta m a m la d ık ta n
so n ra , 1 9 7 8 'd e SBF B a sın -Y a yın Y ü k s e k O k u lu Y ıd a n m e z u n o ld u . S B F d e y ü k s e k -
lisa n s ve d o k to r a e ğ itim in e d e v â m e tti (1 9 7 8 -1 9 8 0 ). A fe t in a n T â r ih A ra ş tırm a la
rı Ö d ü lü ’ n ü k a z a n a n ( 1 9 9 0 ) T ü r k iy e ’de M i l l î $ e j Dönemi (1938-1945) y a z a rın
d o k to ra te z id ir (1 9 8 5 ). K a m u Y ö n e tim i ve S iyâ set B ilim i D o k to ra s ın d a n so n ra ,
1991 y ı lm d a S iyâ sa l ve S o s y a l B ilim le r D o ç e n ti o ld u . A M u lh a m ic T tn M ir a s ı
(2 9 9 0 ) ve Sedat S irn â vi V a kfı S o syal B ilim le r Ö d ü lû 'n ü k a z a n a n ( 1 9 9 1 ) Türk-Al
man iliş k ile r i ( Î 9 2 3 - İ 9 3 9 ) ( 1 9 9 1 ) a d lı a ra ş tırm a la rı y a y ın la n d ı. M a k a le le ri ve k i
ta p ta n ıtm a y a z ıla rı, başta T â r ik ve Toplum ve Toplumsal T â rih o lm a k üze re , ç e ş itli
d e rg ile rd e y a y ın la n d ı. Sam et A ğ a o g lu Y u ın S iyâ sî Günlük (Demokrat Partinin K u
ru lu ş u ) a d ın ı taşıyan g ü n lü ğ ü n ü (1 9 9 2 ) ve H a ld u n D c r in ’ ın Çankaya Özel Kale
mini A n ım s a rk e n (1 9 3 3 -1 9 5 2 ) a d lı a n ıla rın ı (1 9 9 S ) ya yın a h a z ırla d ı. Sabancı Ü n i
v e rs ite s i ta ra fın d a n 1 9 98 y ılın d a y a y ın la n a n B irin c i M e clis a d lı k ita b ın da E d itö r
lü ğ ü n ü y a p tı. 1 9 8 4 -1 9 9 9 y ılla r ı a ra sın d a T Ü B İT A K ’ta ça lışa n yazar, h â le n Sabancı
Ü n iv e rs ite s i Sanat ve S osyal B ilim le r F a k ü lte s in d e ö g re rim ü y e s i o la ra k , y a k ın
d ö n e m siyâ sî tâ r ih im iz ile i l g i l i a ra ş tırm a la n m s ü rd ü rm e k te d ir.
CEMİL KOÇAK
Türkiye’de
Millî Şef
Dönemi
( 1938-1945)
Dönemin iç ve dış politikası
üzerine bir araştırma
CİLT 1
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ............................................................................................................11
SUNUŞ.............................................................................................................13
İKİNCİ BASIM İÇİN SUNUŞ.......................................................................... 17
GİRİŞ...............................................................................................................21
I. BÖLÜM
A t a t ü r k d ö n e m in in s o n s i y a s a l g e l i ş m e l e r i ...... 2 3
2) ÇATIŞMADAN AYRILIĞA:
İNÖNÜ'NÜN BAŞVEKİLLİKTEN AYRILIŞI...................................... 4 7
7
Ö nem li Siyâsî A ta m a la r................................................... 9 5
Celâl Bayar H ü k ü m e ti Hakkında
Kısa B ir D e ğ e rle n d irm e ............................................................. 9 6
II. BÖLÜM
Geçiş dönemi: Celâl Bayar Hükümeti...................... 139
1) İSMET İNÖNÜ'NÜN
CUMHURBAŞKANLIĞINA SEÇİLMESİ.......................................... 1 3 9
2) CELÂL BAYAR HÜKÜM ETİ.............................................................. 1 4 4
3) İNÖNÜ'NÜN İLK YURT GEZİSİ:
KASTAMONU KO NUŞM ASI........................................................... 152
4) CUMHURİYET HALK PARTİSİ ÜSNOMAL
b ü y ü k k u r u l t a y i:
DEĞİŞMEZ GENEL BAŞKAN VE MİLLÎ ŞEF İSMET İNÖNÜ 154
8 t
İnönü'nün Siyasal Dâvaları (fil):
Impeks, Satie ve Denîzbank Dâvaları................................ ..........2 1 0
lif. BÖLÜM
Savaşın başından Almanya'nın Sovyetler
Birliği'ne saldırısına kadar olan dönemde
Türk dış politikası (1939-1941)......................... 229
9
Sıkıyönetim İfânı 341
3) TÜRK-ALMAN İLİŞKİLERİ................................................................3 4 2
Türkiye'nin Batı İttifakına Yönelişi ve Alm anya....................... 3 4 5
Türk-lngilız Görüşmeleri ve Almanya (I).......... .......................... 3 5 5
Arnavutluk'tın İşgâli ve Türk-Alman İlişkileri
Üzerindeki Etkileri........................................................................... 3 6 0
Tûrk-İngiliz Görüşmeleri ve Almanya (W)................................... 3 6 4
Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu ve A lm anya........................... 3 8 6
Türk-fransız Ortak Deklarasyonu,
Hatay Sorunu ve Almanya............................................................. 4 4 0
Türk-Sovyet Görüşmeleri ve Alm anya.........................................4 4 9
Üçlü ittifak Antlaşması ve A lm anya.............................................4 5 5
"Garip Savaş" Döneminde Türk'Alman İlişkileri...................... 4 8 5
Fransa'nın Yenilgisi, Bakü Plânı'nın
Açıklanması ve Etkileri.................................................................... 4 9 4
Baku Plânı'nın Açıklanm ası ve E tk ile ri........................................ 5 0 2
Alman Ordusu'nun Balkanlar'a İnişi ve Sonuçları.................... 5 1 3
Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması......................5 4 7
IV. BÖLÜM
A lm a n y a 'n ın S o v y e t le r B ir liğ i'n e s a ld ır ıs ın d a n
m ü t t e f ik z a f e r le r in e k a d a r o la n d ö n e m d e
T ü r k d ı ş p o l i t i k a s ı ( 1 9 4 1 - 1 9 4 3 ) .................................... 5 9 9
10
P
Ö N SÖ Z
Genç arkadaşım Cemil Koçak'm, iki yıl önce doktora tezi ola
rak hazırladığı Türkiye ile Millî 5c/ Dönemi, 1938-1945 başlıklı
kitabına benim bir Sunuş yazmamı istemesinden kıvanç duyu
yorum, Çünkü, oluşmasını yakından izlediğim bu yapum, eşi
ne az rastlanır düzeyde, titiz bir çalışma sonucu olduğu kanı
sındayım.
Millî Şeflik dönemi, Türkiye Cumhuriyeti kadar, (doğumu
nun 100. yılı dolayısıyla, hakkında sözlü ve yazılı birçok ya
yınlar yapılan) İsmet İnönü'nün yaşamında da önemli bir ke
sittir. İnönü’nün Atatürk'le ilişkileri ve siyasal tulumunun
onunkiyle karşılaştırılması konusunda, birbirlerinden çok de
ğişik görüşler var. Cumhuriyetin bu iki önderi arasındaki kişi
lik ve anlayLŞ farklarının birçoklarınca abartıldığı kanısında ol
duğum için, Dr. KoçakTn serinkanlı yaklaşımını çok sağlıklı
buluyorum.
Kuruluş dönemi üzerinde kendim de bir kitap yazdığım,
tek-parti yönetiminin Milli Şeflikle geçen son evresi, bu dene
yin bütününe ışık tutmaktadır ve onun tümünün doğru değer
lendirilmesi bakımından, bu evrenin iyi bilinmesi gerekmekle
dir. Girmemiş olsak da, dünya savaşı koşullarında tek parti ya
şamı, elbette özel bir durumdur. O nedenledir ki, elinizdeki
kitabın yarısı dış politikaya ayrılmıştır.
Yazarın, çoktan yayımlanmış bulunan Alman dış politika
belgelerinden geniş ölçüde yararlanması, çalışmanın değerine
çok önemli bir katkı oluyor. Bizimse, İkinci Dünya Savaşı şöy
le dursun, Birinci Dünya Savaşıyla ilgili arşiv belgelerimiz bile
11
araştırıcılara henüz doğru dürüst açılmadığı için, bu lür bilim
sel araştırmalar bir anlamda topal kalmakta; kendi hükümeti
mizin tutumu, ancak yabancı resmî kaynaklara yansıdığı biçi
miyle öğrcntlebilmektedir
Atatürk döneminde geliştirilen uluslararası ilişkiler, savaş
yıllarında tümüyle değiştirilmek zorunda kalınmıştı* Bu çerçe
ve değişikliğinin iç politikaya yansıması ve giderek, doğrudan
doğruya onun niteliğini başka bir biçime dönüştürmesi, Dr.
Koçak'm çalışmasından pek güzel anlaşılıyor
Aramızda âdettir: Siyasal bilimde bir kitap övülürken,
önemli bir boşluğu doldurduğu söylenir. Alanımız, tüy kabası,
iyi düşünülmemiş, taklitçi, yüzeysel, korkak incelemelerle, çö
zümlemeye çalıştıkları olguları bile denetlemeden biribirlerin-
den aktardıkları için güvenilirlikten uzak araştırmalarla, ezbe
re bir kuramsal model ışığında üretilen kurgulamalarla dolu
olduğu için, ciddi bir çalışmanın boşluk doldurması marifet
sayılmamak gerekir. Dr. Koçak'm kitabı ise, Millî 5ef dönemi
hakkında, bundan çok daha fazlasını başarmaktadır.
Emeklerinin ürününü candan kutluyor ve genç araştırıcılara
da örnek olmasını diliyorum.
M ETE TUNÇAY
[Ankara/1985]
12
S unuş
13
Belki biraz da bu nedenle İsmet İnönü’yü konu alan bir çalış
mayı tercih ettim.
Bu iki nedenden hangisinin daha baskın geldiğini ben de
bilmiyorum...
Çalışmanın başında, söz konusu dönemde Türkiye'nin yal
nızca iç politika gelişmelerini araştırmak istiyordum.
Oysa, aradan kısa bir süre geçtikten sonra derhâl fark ettim
ki, bu dönem, İkinci Dünyâ Savaşı gibi bir büyük olay gözardı
edilerek incelenemez.
Bu nedenle, hiç aklımda yokken, dönemin dış politikasını
da özenle açıklamaya çalıştım. Çünkü, dönem boyunca iç ve
dış politika arasındaki yakın ilişkileri ve karşılıklı etkileri vur
gulamanın başka bir yolu yoktu.
İç ve dış politika arasındaki yakın etkileşimi vurgulamak
amacı ile, çalışmanın temel ayrım noktalarını saptadım.
Bu anlamda çalışma, dönemin iç ve dış politikasını kapsa
mak üzere genişlemiş oldu.
Çalışmanın belki de hayli uzun olmasının temel nedeni, işte
bu nesnel gereklilikten kaynaklanıyor.
Diğer yandan, bu nedene, döneme ilişkin şimdiye dek ay
rıntılı bir inceleme yapılmamış olması ve dolayısıyla çalışmada
her konu ile ilgili ayrıntılı bilgi verilmek islenmesi de eklene
bilir.
Dış politika bölümlerinde geniş yer kaplayan, dönemin
Türk-Alman ilişkilerine yönelik bilgi ve açıklamalar, birinci el
kaynaklardan, ilk kez tamâmı kullanılarak. Alman Dışişleri
Bakanlığı arşivlerinden [Aklen zur Deutschen Auswaertigen
Politik l c) 18-1945 (ADAP)/Aus dem Archiv des Deuıschen
Ausvvaerıigen Amts/Bonn] elde edilmiştir.
Bu çalışmada kullanılan Alman Dışişleri Bakanlığı arşivleri,
seçilerek basılmış olan belgeler olmakla birlikte, dönemin
I ürk -Al man ilişkileri hakkında genel ve doğru bir likir ver
mektedir.
Türkiye'nin müttefiklerle olan ilişkileri ise, ikinci el kaynak
lardan yararlanılarak
/
derlenmiştir. Ancak söz konusu ikinci el
kaynakların da, aslında arşiv çalışmasına dayanan değerli ve
özgün araştırmalar olduğunu belirtmeliyim.
14
Araştırmayı kitap hâlinde yayınlarken içeriğini değiştirme
dim. Fakat önemli ölçüde biçim değişikliği yapımı.
Bunun nedeni, akademik bir çalışmada yoğun ve ayrıntılı
olarak bulunması gereken bütün tarihsel olay ve olgularla, yal
nızca târihse! bir merakla, dönem hakkında genel bir bilgi ve
fikir edinmek isteyebilecek okuyucuları yormamak endişesi
olmuştur.
Bu düşünce ile, geniş ve ayrıntılı bilgi almak isteyen okuyu
culara ve bu alanda daha sonra yeni araştırmalar yapmak iste
yebilecek araştırmacılara, yeri geldikçe, ayrıntılı ve geniş bilgi
alabilecekleri, EK bölümler hazırladım.
Dönem hakkında genel bir bilgi edinmek isteyen okuyucu
lar esas metin ile yetinebilirler. İlgilerini çeken herhangi bir
konuda da konu ile ilgili ElCe oaşvurabîlirler.
Dönem hakkında daha ayrıntılı bilgi almak isteyen okuyu
cuların ve araştırıcıların ise, EK bölümlerden yararlanmaları
mümkündür.
EK’lcrde yer alan bilgi ve. açıklamaların önemsiz ayrıntılar
sayılmaması gerektiğini burada vurgulamak isterim.
Aksine, târih çalışmalarında ayrıntıların önemi inkâr edile
meyeceği'gibi, ayrıntıların çok önemli öğeler olduklarım da
düşünüyorum. Bu ilginç ayrıntılar olmaksızın herhangi bir ko
nuda yorum ve saptama yapma olanağı yoktur.
Esas metinde yer alan hemen hemen bütün genel yorum ve
saptamalar, her zaman, mümkün olduğunca, tarihsel olay ve
olgularla desteklenmeye çalışılmıştır.
Burada çalışmanın başından sonuna dek yakın ilgisini esir
gemeyen Doç. Dr. Mete Tun çay a sözcüklerle ifâde edemeyece
ğim teşekkürlerimi açıklamak istiyorum. Zor ve sıkıntılı za
manlarında beni bir an olsun yalnız bırakmadan, bir "doktora
baba sı" ııın ne demek olduğunun en iyi örneğini vererek, çalış
manı ite yakından ilgilendi, yol gösterdi ve yüzlerce sayfa el-
yazmasını hiç itiraz etmeden ve en kısa zamanda okuyarak de
ğerlendirmesini yaptı. Onun çok değerli zamanım boş yere
harcamamış olmayı diliyorum.
Doktora tezimin kabulü aşamasında, bir hayli uzun süren
akademik süreç sırasında, gösterdiği yakınlığı ve ağabeyliği
15
hiçbir zaman unutamayacağım hocam Prof, Dr. Ahmet Mum-
cu’ya teşekkür etmek, benim için yerine getirilmesi zevkli bir
görevdir.
Ve nihâvel
/
son olarak (ama önem bakımından asla sonuncu
değil!) eşim Gülayşe’ye sevgi ile teşekkür etmek isliyorum.
Yaptığım işe değer ve anlam verdi. Coşkumu ve sıkıntımı pay
laştı, Tüm yazdıklarımı (tüm ev işleri ve çocuk bakımının ya
nında) satır sektirmeden okudu ve düzeltti. Öneriler getirdi.
Ona duygusal olarak pek çok şey borçluyum.
Pek az doktora tezi benim içinde bulunduğum olumlu ve
rahat koşullar altında yazılabilmiştir. Ben bu olağanüstü im
kândan ne ölçüde yaraı lanabildiğime dâir bir karam hâlâ vara
bilmiş değilim. Çok değer verdiğim kişilerin zamanlarını ve il
gilerini boşa harcamamış olmayı diliyorum. Çalışmamı destek
leyenleri mahçup etmemiş olmayı umuyorum. Bana gösterilen
yakın ilgiye, dostluğa vc harcanan zamana karşılık, hatâların
ve yanlışların yanında, daha iyi bir çalışma yapamamış olma
nın bütün sorumluluğu bana âiddir.
CEMİL KOÇAK
Ankara/Aralık 1Ö85
16
İKİNCİ BASIM İÇİN SUNUŞ
" İzleyebildiğini kadarı ile kitabıırı hakkında yayınlanan tanılma/eleştm yanları şunlardı- Cıımhu*
r iy e i 120 Şubat 1986); Selim Oeringıl, "Bir A lternatif Târih'e Doğru", Cunılıtıriyei, {3 Nisan
1986), “ Yakın Târihimiz İle İlgili İki Eser” . Tercüman, (16 Mayıs 1986); Hikmet Özrteınıı, "Türk
Tek-Parti Yönetimi Üstüne Bir Târih Çalışması: Türkiye'de M illî Şef 0 Önemi {1938-1945)''’ . Tâ
rih ve Toplum. Sayr 41, {Mayıs 1987): W alter F W eikerr "Türkiye'de M illî Şef Dönemi {1938-
1945)', Journal of Econonıics and Administrativo S ludies/ Ekonomi ve İdâri B ilim le r Dergisi.
Volume/Cifr 1, Number/Sayı: I, {W inter/Kış 1987} ve Ayşe Güneş-Ayata, "Türkiye’de M illî Şef
Dönemi (193-8-1945)'’, ODTÜ Gelişme Dergisi, Cilt: 15, Sayı: 1-2,11988}
Araştırmamda yeı alan olgusal düzeydeki halaları, gözüme çarptığı oranda, yeni baskıda dü
zeltmeye çalıştım. Umarım, okuyucular ve araştırm acılar yem baskıda da yer alması kaçınıl
maz olan, dizgi hatâlarımın dışında, olgusal düzeydeki yanlışlarımı da hulııp çıkarırlar. Tıpkı,
Başar Başarır ın, Toplumsal Târih dergisinde {Sayı 21, Eylül 1995) yayınlanan "Orta'da Cum
huriyet Halk Fırkası" adlı makalesinde, bunun güzel bir örneğini bize gösterdiği gibi...
Tabii yorumlarımı da tartışmaya hazırım. Ama, öncelikle belirtmem gerekir kı. bu metinde orta
ya çıkan butun yorumlar ve sonuçlar, esas itibârı ile. araştırmamda belirginlik kazanan olgusal
malzeme ile t eme İlen dmlm iştir. Bunun için de. sonuçlarımı ve yorumlarımı tartışmaya hazırla-
nanların. öncelikle, ya bu çalışmamda onaya koyduğum olguların yanlışlığını, ya bu tür otgııla*
■rn benim yorumlarımı hakir çıkaramayacağını, ya da bütün bu olguların yanında, benim yo
rumlarımın yanlış olabileceğini göstermek üzere, benim gösterdiğim olgusal malzemenin dışın
da, ama en az benim gösterdiklerimin ölçüsünde ve sayısında, yeni olgular gösterm eleri gere
kir. Aksi hâlde, teorik düzeyde kalarak, ıdeolojik/sıyâsi sonuçlara varabilmek gayreti içinde,
ikincil el araştırmaları releıans göstererek, benim bu metinde ulaştığım sonuçların ve yorum
ların aksım gösterir sonuç ya da y-orumlara ulaşmak gayretini, pek nafile bulduğumu ve bula
cağımı belirtmek isterim.
Dikkati çekmek istediğim nokta, geçmişimize ve günümüze iliş km siyâsî tarih/siyâset tartışma-
lâfında, soğukkanlılığımızı körUfna gereğidrr. Aksi hâlde, ne dünümüzü, ne de bugünümüzü an
lamamız mümkün... Bu da, "k ö re liş" olmaktır ki. sanırım, ne çocukluğumuzda ' körebe" olmak
isterdik, ne de s im d i..
s
17
kısaltmaya giderek, yeniden yazmak zorunda kaldım. Yayın
lanma saikasında ise, metnin uzunluğu dolayısıyla, kısaluııa-
ya da gönlüm elvermediğinden, bir kez daha düzenlemeye
gitmeye ve metnin teinden seçilmiş bâzı bölümleri ek hâline
getirmeye karar vermiştim. Kitabın ilk baskısı bu şekilde or-
tava aktı.
*
18
ediyorum. Göremediğim metinleri, yanımı (*) işareti koya
rak, belli ellim.
Nerede ise on beş yıl önce, bu araştırmayı yapar ve metni
kaleme alırken, mel inde sözü edilen bâzı ülkeler arlık harita
da görünmüyorlardı. Yâni, târih olmuşlardı. Estonya, Lilvaıı-
va ve Loton ya,., Bugün ise, durum yine farklı değil,.. Metinde
sözü edilen bâzı ülkeler, arlık atlaslarda ver almıyorlar. Sov-
yeller Birliği ve Yugoslavya... Yukarıda sözünü ettiğim üç ülke
ise, yeniden doğdular.
Ülkemizde dış politika tartışmaları yeni yeni başlıyor. İzle
nen dış pol i likaların a 1le ma t i heri olduğu/olabileeegi o rla ya
konuluyor. Bugün bu tartışmaların ışığında, ülkemizin İkinci
Dünyâ Savaşı yıllarında izlediği dış politikayı irdelemenin bir
anlamı olabilir mi?
Bu soruyu yanıtlamak güç olmakla birlikte, eıı azından şu
nu belirtmek gerekir: Bugün dış politikada pek sık gündeme
gelen, 12 Ada, Kuzey lrak/Musul, Batı Trakya gibi konuların,
elli yıl önce de hangi koşullarda vc nasıl gündeme geldiğini
bilmek, bize, dış politikada bâzı konuların, konjonktüre bağlı
olarak, zaman zaman yeniden gündemin ilk sıralarım işgal
edebileceğini gösteriyor Ama daha da önemlisi, bu tür konu
ların târihse! arka plânlarını soğukkanlı bir şekilde gözler
önüne sermek, temelsiz suçlamaların ve demagojik yaklaşım
ların önlenmesi için, sanırım, bilimsel bir alan yaratabilir.
Okuyucu, bu metinde, söz konusu tartışmaların geçmişini
öğrenecek ve hâlen süren ve günlük basında sık sık rast geldi
ği görüşlerin doğruluk pay mı test etme imkânına sâlıip olabi
lecektir. Sanırım, sâdece bu temel bile, dış politika tâıiİlimi
zin dışında, günlük dış politika tartışmalarına doğrudan bir
katkı sağlayabilir.
Eğer merak eden varsa, bundan sonra, öykün tın devamım,
yâni, 1CH > 1 L)50 döneminin nıâcerâsmı, aynı çerçevede, yaz
mak niyetindeyim.
B»« yıl, muhtemelen, "Türkiye’de Demokrasinin 50. Yılı’
olarak değerlendirilecek.,. Bununla birlikte, dem okratik
l e ş e m e m e tartışmalarının daha uzun vıLlaı süreceğini tah
min etmek için de, kâhin olmaya gerek yok.,. Metnin iç poli-
19
lika ile ilgili kısımları, ülkemizin demokrasi macerasının Ke
men öncesindeki, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal at
mosferi hissetmemizi sağLıyor. Bu büyük kasırga/alabora ön
cesinde, toplumun nerede bulunduğunu yakından görmek,
kanımca, bu türden tartışmalara yine doğrudan bir katkı nite
liğindedir.
C EM İL KO ÇA K
Ankara/23 Mart 1996
20
GİRİŞ
21
Diğer yandan, İkinci Dünyâ Savaşı yıllarında izlenen Türk
dış polilikasının sonuçlarını da yeri geldikçe irdeledim.
İç siyasal gelişmeler konusunda ise, birkaç temel soruyu ya
nıtlamak istedim.
ismet İnönü'nün Atatürk ile çatışmasına ve sonunda Ata
türk-! ııunü ayrılığına ne gibi sorunların yol açtığı ele aklığım
ilk sorudur.
İnönü'nün, Atatürk’ün ölümünden yaklaşık bir yıl öııee,
Başvekillikten ayrıldığı Iıâlde, nasıl olup da, Atatürk’ün ölü
münden hemen sonra, Cumhurbaşkanı seçilebilmiş olduğu,
yanıtlamaya çal işliği m ikinci sorudur.
Millî Şef dönemi ile Atatürk dönemi arasında yönetim açı
sından temel bir fark olup olmadığı ise, incelenen diğer bir
konudur.
Bir başka soru. Cumhuriyet Halk Partisi nin târihi ile ilgili
dir, Atatürk ve İnönü dönemleri karşılaştırıldığında, partinin
yapısında bir değişiklik olup olmadığına ilişkindir.
İnönü dönemindeki yeni girişimlerin nedenleri ve etkileri
ile tütvı siyasal sistem içinde bir liberalleşmeye gidilip gidilme
diğini ya da bu yönde bir amaç taşınıp taşınmadığını, bir baş
ka soru grubu olarak ele aldım.
Savaş yıllarında izlenen iktisâdı politikaları, etkilerini vc si
yasal sonuçlarını da göz önüne alarak, bir başka konu olarak
inceledim.
Millî Şef dönemi, 1945 yılı başlarında sona ermeye başlaya
cak ve ülke, bu târihten sonra, yeniden bir "geçiş dönem i”ne
girecektir.
Araştırmanın sonunda, 1945 yılındaki siyasal gelişmelere
kısaca ve genel olarak değinerek, özellikle siyasal ortamın, üs
lubun ve havanın nasıl değiştiğine, değişmekle olduğuna dik
kat çekmeye çalıştım. Vurgulanan değişim, dönemin sonuna
işaret etmek bakımından önemlidir.
Milli Şef döneminin iç ve dış politika açısından geniş ve ay
rıntılı olarak incelenmesi, tarihsel bir merak olmanın ötesinde
bir anlama sahiptir. Savaş sonunda başlayan yeni dönemin, ye
ni siyasal sistemin ve siyasal mücâdelelerin anlamım kavra
mak, Millî Şef döneminin yakından bilinmesini gerektirir.
22
I. B Ö L Ü M
Atatürk döneminin son
siyasal gelişmeleri
'Atatürk ile bizim Erkânı Harb sınıflarında sınıflarımız birbirine yakındı Atatürk, benden «ki se
ne ileride idi. <..)
Mektepten çıktıktan sonra Orduda birbirimizin hayâtını daha yakından işitir, tanır, ilgilenir ol
duk. (...I
Birinci Harbin çıkması ile her birimiz bir cephede vazife almışlık. Meselâ, rahmetli Atatürk, Ça
nakkale’de en büyük ve tehlikeli muharebelerim yaparken, ben Genelkurmay1
’da, yâni Başku
mandanlık Karargâhı'ııda Harekât Şubesi Müdürü olarak hâdiseleri yakından takip eder, vazife
temasları yapardım. f...J Atatürk ile de bu şekilde temaslarım olmuştur.
Atatürk, Birinci Cihan Harbı'niıı ilk devrinde, kısa zamanda büyük kumandan olarak çıktı 6u
arada benim de Gene-lkurmay’da vazifem bitti. İlk kumandanlıklarım Kafkas Cephesinde oldu.
Atatürk ile orada buluştuk. Ben cephe Erkânı Harb Reisi idim Atatürk, Kolordu Kumandam idi.
Henüz General olmamıştı. Olmak üzere idi. Muharebe esnasında ben Kolordu Kumandanı ol*
clmn. 0 da Ordu Kumandam oldu. Böylece münâsebetlerimiz daha yakın bir hâle geldi.
Gerek Ordunun, gerekse memleketin âtisi için en yalcnı münâsebetlerimiz, o zaman orada ol
muştur. Atatürk ile aramızda siyâsî ve içtim âi bakımdan yakın bir anlaşma, görüşlerimiz ara
sında uygunluk ve ilerisi için düşüncelerde açıklık, Kafkas Cephesinde beraber bulunduğu
muz o sırada teessüs etmiştir.
Sonra ayrıldık oradan... 6en Filistin Cephesinde iken. Atatürk oraya, benim bulunduğum Ordu
ya. Ordu Kumandanlığına geldi. Böylece tekrar buluştuk ve muharebe sonuna kadar da bera
ber kaldık." İnonii Atatürk'ü Anlatıyor, s 9-11.
24
da görev yapan Fethi Okyar Hükümeti dışarıda tutulacak olursa,
1937 yılırım Eylül ayına dek kesintisiz biçimde Başvekillik yap
mıştır.
İnönü, Atatürk döneminin değişmez Başvekili; tek-partı iktida
rının "İkinci Adanırdır.
Bu yakın çalışma arkadaşlığı sırasında, gerek uz tın dönemli dü
zeltim programları, gerek günlük siyasal olaylar, gerek dış politika
konulan ve gerekse parti ve hükümet sorunlarında; kısaca, yeni
biı devletin kurulma sürecinde ve günlük yönelim alanında karşı
laşılan sorunlar hakkında her zaman aynı fikir, görüş ya da uygu
lama yanlısı olmamaları ve bu nedenle de aralarında belirli bâzı
konularda anlaşmazlıklar ve tanışmalar olması doğal görülmelidir.
Türkiye'de tek-parıi yönetiminin tamamen yerleştiği ve yönetim
sorunlarının ağır bastığı 19301u yıllarda, bu tür anlaşmazlıkların
değişik örneklerini bulmak mümkündür:
25
tırclı klan biç iiriyle, Esat Beyin kendi yerine Doktor Reşit Gâlip'i
önermesini sağlar. Hemen aynı gece, Atatürk, Cumhurbaşkanlığı
Umûmî Kâtibi Haşan Rızâ (Soyadı çağırır ve İnönü'ye Vekil deği
şikliği isteğini, daha doğrusu karârın] telgrafla bildirir,
Un u l u imama) idtr ki, olay, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayında
geçmekte ve Ankara'da bulunan Başvekil İnönü'nün bilgisi dışında
olmaktadır.
Gece yarısı İnönü’den umulmadık ve beklenmedik biçimde sen
bir vamt telgralı gelir:
"Geceyarısı gaflet uykusundan uyandırılarak, kabinesinde de
ğişiklik yapılmak istendiği haberini alan bir Başvekilin, bu hususta
ileri süreceği mütâlâadan nasıl bir fikir selâmeti beklenebilir?"3
26
Rcşil Galip'in Maarif Vekilliği ne getirilmesine benzer bâzı
olayların daha önce de yaşanmış olması, İnönü tarafından her za
man hükümet işlerine dışarıdan müdahale olarak değerlendiril
miştir.
İnönü, anılarında, bu konuda şunları yazıyor:
"Evvelce de Atatürk ile hükümet başkanı olarak beni müteessir eden
bir olay cereyan etmişti. Atatürk, Vekillere sert muamele yapacak,.. Ata
türk'ten bilhassa ricâ ettiğim, Vekillerden hangisini istemiyorsa, itimâdı
yoksa söylesin,.. Vekile söyleriz. Hiç kimse kendi itimâdına mazhar ol
madığı hâlde Vekâlette kalmak arzusunda değildir. Emin olşıın bundan...
Bunu değiştirmek mümkündür. Yapmasın bunu... Bunu ricâ ettim kendi
sinden... Bu nokta üzerinde son derece kırılıyorum.
Toplanıyoruz... Herhangi bir Vekili istilâya mecbur etmek için, sert
muamele yapmak, onun için çok ağır bir muamele oluyor. Hükümet ola
rak, Başvekil olarak, benim için de çok üzüntü verici bir hâdise oluyor.' 5
27
kalması, Atatürk'ün açıkça hükümeti eleştirmesine neden olur.6
İnönü, anılarında, Hatay konusunda Atatürk ile olan görüş ayrı
lığını şöyle açıklıyor:
"|19]36 senesi ve (19]37 [yılı] başı, olayların gittikçe birikerek, yorgun
luk ve gerginliğin artmış olması devridir. Türlü meselelerden Atatürk ile
aramızda münâkaşa çıkmıştır. Bunların büyüğü Hatay meselesinde ol
du. U
Fransızların (...) Hatay meselesinde gösterdikleri olumsuz siyâset
Atatürk'ü dâima meşgul ediyordu. Muhitinde, yakınlarında, hattâ hemşi
resinde bile örneğini gösteren büyük bir hassasiyet başlamıştı.
Hatay'da vaziyetin devâmı{nınl artık mümkün olamayacağı kanaati
yayılıyordu ve akşama, sabaha bir büyük hareket olacakmış gibi bir ha
va yayılmıştı. Hatay meselesindeki bu her an patlama havası ve her an
büyük bir hareketin başlayacağı intibaı Atatürk'ten geliyordu. (...)
Atatürk, bütün bu hâdiseler bir araya gelince, Hatay meselesini artık
hâlletmek zamânı geldiğine hükmediyor ve birdenbire büyük tezahürat
şeklinde bu mesele ortaya atılıyor.
Dışişleri, gece gündüz Hatay meselesi ile meşgul oluyor ve nihayet
Fransa Hükümeti nezdinde teşebbüse geçerek, bu meselenin bir an evel
hâlledilmesini iki memleket iki halk arasında huzurun tesisi için acele
bir mâhiyet taşıdığı bildiriliyor.
Bu şartlar altında Hatay meselesinden Fransızlarla aramız açıldı. Ta
biatıyla açıldığından rtıbâren uzun bir müzâkere devri başladı. Hatay'da
bir neticeye varmak ve uzun müzâkere devrini kısaltmak için, Atatürk,
hergün sabırsızlanıyor, hâdiseyi yakından tâkip ediyordu. (...)
Bir aralık Atatürk'ün hâlinden bir askerî müdahale ile emrivaki yap
mak fikri geçtiğini fark ettim.
Kendisi ile bu meseleyi görüştüğüm gibi. Erkânı Harbiyei Umumîye
Reisi Fevzi [Çakmak] Paşa ile de görüştüm.
Hatay'daki meselede haklarımızı tatbik sahasına koymak için bir neti
ce alabilirdik, almak için çalışabilirdik. Fakat her siyâsî teşebbüsü bir ta
rafa bırakarak, bir askerî hareketle emrivâki yapmak şeklini mahzurlu
buluyordum. Kesin olarak vaziyet aldım. Ne yapabilir Fransızlar? 'Hiçbir
şey yapacak hâlde değiller' fikri ileri sürülüyordu. Evet, Fransızlar Suri
ye'deki mevcutları itibârıyla hiçbir şey yapacak hâlde değiller.
Fakat sâdece harb ilân edilmesi bile, bizim memleketimizi büsbütün
yeni bir siyâsî ortam içine atardı, Avrupa'da gelişmekte olan büyük siyâ-
6 Hasarı Rız'a Soyak, Atatürk'ten Hâtıralar, {Cilt; 2), $ 546-654; Mete Tuncay. "Hatay Soumu ye
TBM M ", Türk Parlam e ntocu lüğünün İlk Yüzyılı {1S76-1976}, (Kânunu E sasfnin 100. Y ılı Sem
pozyumu |, s 251-260.
28
$î olaylar sebebiyle, kendi imkânlarımızı, durumumuzu birdenbire muay-
yen bir meseleye bağlamış oluruz ihtimâlim, ciddî bir sakınca olarak gö
rüyordum.
Fev2 i [Çakmak] Paşa'dan rica ettim. Bana yardım etmesini söyledim.
Nihayet Atatürk, İstanbul'da son gösterişli hareketleri yaptıktan son
ra, Ankara'ya dönerken, yolda kendisi ile Eskişehir'de görüştüm. Uzun
boylu tekrar anlattım. Bir askerî hareket şıkkına girmenin mahzurlu ola
cağına onu ikna etmeye çalrştım ve muvaffak oldum. Dinledi uzun boy
lu... Böyle bir hareket yapmayacağını, yaptırmayacağını söyledi. (...)
Hatay meselesinde, böyle büyük bir buhrandan, hem hükümet olarak,
hem de şahsen kendim geçmiş bulundum. (...)
Atatürk ile Hatay konusunda {,„} 1936-[19]37‘de çok münâkaşa ettik.
Uzun sürdü. Ve belki, 'O zaman bir askeri hareket yapsaydık, daha isa
betli olurdu, daha iyi olurdu' fikri onda kalmış olacaktır. Ama bunun işa
retini, izini hiçbir zaman göstermedi/'7
Devletçilik Sorunu
Genç Cumhuriyetin ülkenin ekonomik sorunlarını çözme yo
lunda altığı adımların başarılı olamadığı, 1929 Dünyâ Ekonomik
Buhranının dıştaki ve Serbest Cumhuriyet Fırkasfııın içteki etki
leriyle daha yakından anlaşılır.
Cumhuriyetin kuruluşundan Büyük Ekonomik Euhrân’a dek
(1923-1929) izlenen ekonomik gelişme modelinin 'liberal" ve
'özel girişim yanlısı" okluğu konusunda iktisat tarihçileri birleşi-
vorlar.8
Genç Cumhuriyet, içinde bulunduğu geri tarım top!umunu sa-
7 İsmet Inönü, afle, s 283-284. Ayrıca, Hatay konusunda, Atatürk ile İnönü arasındaki görüş far
kını belgeleyen bir başka kaynak olarak bkz. "A tatürk'ten İnönü'ye, İnönü'den Atatürk'e Özel
Mektuplar (2)\ M illiyet (22.1.1990}
8 Ha Idun Derin, Türkiye'de Devletçilik; Korkut Boratav, Türkiye'de Devletçilik; Ilhan Tekeli-Selım
Jfkm. 1929 Dünyâ Buhranımla Türkiye'nin İktisâdi Politika Arayışları; Ilhan Tekeli-Selim İlkin. Uy
gulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu; Çağlar Keyder. Dünyâ Ekonomisi İçinde
Türkiye (1923-1929); Çağlar Keyder, Türkiye'de Devlet ve SınıfJar; Yahya Seîâi Tezel. Cumhuriyet
Döneminin İktisadî Târihî 11923*1950); Korkut Boratav. Türkiye İktisat Târihi (1908-1985); Bilsay
Kuruç, Mustafa Kemâl Dörteminrfe Ekonomi; Mustafa Sönmez, Kapitalist Devlet İşletmeleri ve
Türkiye; Korkut Boratav, "Büyük Dünyâ Buhranı İçinde Türkiye'nin Sanayileşme ve Gelişme So-
29
nâyilcşme yönüne hızla itebilecek özel sermâye birikiminden ve
özel girişim dinamizminden tamamen yoksundu.
Ekonomik alandaki zayıf yapı, 1929 Buhranı ile karşılaştığında,
buhranın ilk belirtileri siyasal ortamı da etkilemiş ve Scrbesı Cum
huriyet Fırkasının simgelediği güçlü bir muhalefet akımı yarat
mışın Gerek ekonomik ve gerekse siyasa! yapıda basgösteren ciddî
sarsımıJur, CHP’»in ve hükümetin, izlenen İktisadî politikaları, so
mut koşullan da göz önüne alarak, yeniden gözden geçirmesine
neden olacaktır.
1929-1932 yılları arasındaki dönem, bir arayış dönemi olarak
kabul edilebilir. Bu dönemde, liberal İktisadî politika terk ediliyor
vc devletin ekonomi üzerindeki müdahaleci eğilimleri ağırlık ka
zanıyordu. Ancak, özel girişime duyulan yakınlıkta bir soğuma ol
mamıştı.
Arayış döneminin sonunda, 1932 yılında, 'devletçilik” dönemi
başlamış sayılmaktadır.
Korkut Bora tav, bu iki dönem arasındaki benzerliği ve farkı şöy
le özetliyor:
"1923-192$ dönemini liberal' diye nitelemek yaygındır.
lib e ra l' sözcüğü, 'özel sermâyenin desteklenmesi' anlamında kulla
nılıyorsa, bu yaftaya itiraz etmeyebiliriz. Ancak liberalizm, genel olarak
anlaşıldığı gibi, devletin ekonomiye müdahalesinin mümkün en az dü
zeyde tutulmasını ifâde ediyorsa, bu döneme 'liberal' demekle bâzı ciddî
yorum hatâlarına yol açmış oluruz.
Zirâ 1923-1929 yılları, devletin Ö2el sermâye birikimi lehine çeşitli do
laysız müdahaleler yaptığı bir dönemdi."-9*
runfarı: 1929-1939". Tarihsel Gelişim İçinde Tiirtciye Sanayi; Orhan Kurmuş, 'Cumhuriyetin İlk Yıl
larında Sanayım Korunması ve Ticâret Sermâyesinin Tavrı". Tarihsel Gelişim İçinde Türkiye Sa
nayi; Ilhan Tekelı-Selirn İlkin, "Devletçilik Öncesinde Sanayi Politikası Arayışları". Târihse! Geli
şim İçinde T-ürkiye Sanayi; Korkut Bora lav. "1923-1939 Yıllarının İktisat Politikası Açısından De
ğerlendirilmesi", Atatürk Döneminin Ekonomik ve Sosyal Sorunlan; Emre Kongar, "Devletçilik ve
Günümüzdeki Sonuçlan", Atatiirk Döneminin Ekonomik ve Sosyal Sorunları: Orhan Kurmuş,
"T91$ve 192$ Gümrük Tarifeleri Üzerine Bâzı Gözlemler", Türkiye İldisai Târiiıi üzerine Araştır
malar, ODTÜ Gelişme Dergisi, {1978 Özel Sayısı); Çağlar Keyder, "1923-1929 Döneminde Para ve
Kredi”. Türkiye İktisat Târihi üzerine Araştırmalar, ODTÜ Gelişme Dergisi, 11978 Özel Sayısı),
Çağlar Keyder, "Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türk Tüccarının 'Millî leşmesi". Türkiye İktisat Târihi
Üzerine Araştırmalar II. ODTÜ Gelişme Dergisi, 11979-1980 Özel Sayısı); Türkiye'de Tarımsa» Ya
pılar {1923-20001.
30
1930 yılında başlayan il01himayecilik" dönemini, nihayet “deviel
edik" tartışmaları ve uygulamaları ile 1932-1939 dönemi izleye
cektir.10
1930’lu yıllar boyunca az ya da çok, fakat mutlaka süıcn libc-
ralizm-devletçilik" tartışmasının, özü itibarıyla yeni bîr tartışma
olmadığına burada özellikle işaret etmek isterim.
Bu tartışma, aslında İkinci Meşru tiye ftcıı itibaren İttihat ve Te
rakki Cemiyeti içinde geniş ölçüde mevcutlu. İttihat ve Terakki ik
tidarı döneminde, önceleri bir hayli revaçta olan "liberalizmden
sonra, özellikle Birinci Dünyâ Savaşı sırasında "devletçilik" eğilimi
ağır basmıştı.11
Görüldüğü gibi, bir iktisat politikası olarak devletçilik uygula
ması ve liberalizm-dcvleıçilik tartışması.* Cumhuriyetin / Osman-
lı’clan devraldığı bir mirastı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti ııiıı İktisâdi ve siyâsi amaçlarını, bü
yük ölçüde İttihat ve Terakki CemiyetiTıin içinden gelen C umhıt
ri yet in siyâsi kadroları da paylaşıyorlardı. Amaç, devletin ekono
miye etkin müdahalesi ve uygun iktisat politikaları ile milli bir ka
pitalizm ve millî bir burjuva sınıfı yaratabilmekti.
Cumhuriyet döneminde de, özel girişimin desteklenmesi anla
mında, libçral ekonomi anlayışı hiçbir zaman terk edilmeksizin,
ancak bâzı düzenlemelere tâbi tutularak, devletin ekonomik alan
da, ama özellikle de sanayi alanındaki müdahalesi genişleyecektir.
Bu genişleme, hiçbir zammı özel girişime karşı olmayacak; devlet,
sanayi yatırımlarında bulunurken bu alanda bir çatışma yaratma
maya özen gösterecektir.
Devletçiliğin niteliği vc tanımı, devletçiliğin ne olduğunun, dev
letçilikten ne anlaşıldığının ya da anlaşılması gerekliğinin, hiçbir
zaman somul ve açık olarak tartışıİmaması/taruşıİamaması ve dev
letçi uygulamalarda dönemden döneme görülen, ancak açıkça ka
bul edilmeyen farklılıklar sonucunda, hiçbir zaman belirginleşe
medi.
11 Zafer Toprak. Türkiye'de "M illi İkü sa t“ (1908-1918). (Özellikle "Milli Bankacılık ', "Millî Sana
y i" ve "Savaş Devletçiliği" bölümlerine bkz.J
31
Bununla birlikle, devletçilik, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’
nin resmi belgelerinde, kısaca da olsa, tanımlanmışu.
Örneğin, Cumhuriyet Halk Fırkası (CHFVnın 1931 yılında ka
bul edilen programında bu konuda şu görüşlere yer veriliyordu:
"Ferdî mesaî ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu ka
dar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi memuriyete eriştirmek
için, milletin umûmî ve yüksek menfaatlerinin icâp ettirdiği işlerde - bil
hassa iktisâdî sahada- devleti fiilen alâkadar etmek mühim esaslarımız
da ndırC12
14 Bu konuda bkz Recep |P e ke rl CHF Programının İzahı; CHF Kâtibi Umûmîsi Recep Bey'in Bir
Nınku; CHP Genel Sekreteri R. P eker'in Söylevleri; Tekeli-llkin, Uygulamaya Geçerken Türki
ye'de Devletçiliğin Oluşumu, s 79-106; Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s. 164-201. Gayri res
mî bir tartışma odağı olarak Kadro dergisi istisnaî bir örnek oluşturur. Bk 2 . Boratav, Türkiye'de
Devletçilik, s. 206-236.
32
Kemal Kaıpat, üzerinde hiçbir zaman resmî bir tanışma açılma
nı* ofan Tüı k devletçiliğini şöyle tanımlıyor:
"Türk devletçiliği sağlam oturtulmuş bir teori olmaktan ziyâde, olay
ların zoru ile ortaya çıkan pratik bir siyâsetti. Mânâ ve tarifinin bir Ba
kandan ötekine değişmesi de bunu gösteriyordu. (...)
Devletçilikte kişinin yerinin ne olduğu açıkça belli değildi.
Teoride özel sermâye ve teşebbüse hak tanınıyordu. Zamanın Başba
kanı [İsmet İnönü], 1934‘de (...) CHP'nin özel teşebbüsü memleket eko
nomisinin ana unsuru olarak kabul ettiğini söylemişti.
Pratikte devletin ekonomik faaliyetleri, bu çeşit işletmeleri sınırlaya
cak, hattâ ortadan kaldıracak derecede genişlemekteydi."15
33
Bir iktisâtta devletçiliği, inkişâf için ve yeni düzeni kurmak için de fe
yizli ve müsbetbir yol sayıyoruz.
Memfeketin muhtaç olduğu sanayii, teşkilâtı, vesâiti, devletin yardım
cı nezâreti ve hattâ doğrudan doğruya teşebbüsü olmaksızın kurabilme-
yi, safdil olanlar düşünebilir. (...)
Geri ve eksik vesâit içinde bırakılmış olan kahraman ve büyük bir mil
letin sanayiini ve İktisadî düzenlerini, devletin bütün vâsıtaları ve imkan*
ları ile bir an evvel vücûda getirmek, taşıdığımız vazifelerin en ağır ve en
mühimidir. {J
'Devlet ancak ferdin yapamayacağı şeyleri yapmaya çalışmalıdır' na-
zariyesi, basiretle mütâlâa olunmalıdır.
Bir defa, efradın yapabileceği bir şeyi, devletin, bahusus bizim devle
timizin yapmaması, şayanı arzudan da fazla bir şey, lâzım bir şeydir.
Çünkü herşeyden sarfınazar, yalnız maddî vâsıta bakımından, yapacağı
mız işler o kadar çok ve o kadar mühimdir ki, bunlardan, efradın yapabi
leceği kısmına vesâitimizi dağıtmamak, elbette en mâkûl şeydir.
Maahaza. benim kanaatimce, bir işin efrada veya devlete âid olması,
o işin talep ettiği vesâitle ölçülemez.
Meselenin bütün memlekete alâkası veya husûsî menfaatlere terk
edilebilmesi ihtimâlidir ki, bu hususta karar vermeye esas olacaktır."17
17 Başvekil Isnıei |lıiönü|, "Fırkamızın Devletçilik Vasfı", Kadro, Sayr 22, {Teşrinievvel 1933}, s.
4-6.
34
Bu noktada İktisâdi politika alanında meydana gelen tartışma
ve çatışmaların siyâsi alatıa nasıl yansıdığını göstermeye çalışaca
ğım.
İnönü'nün yazısının en önemli kısmı, "meselenin bütün mem
lekete alâkası veya husûsi menfaatlere terk edilebilmesi ihtimâli
dir ki, bu hususta karar vermeye esas olacaktır" cümlesi, öz ola
rak, bu dönemdeki devletçilik tartışmalarının ana öğesine dikkat
çekmek bakımından son derece yararlıdır
İnönü nün devi elçilik görüşü ile CHP’nin 1935 yılında kabul
edilen programında yer alan devletçilik anlayışı arasında tam biı
benzerlik olduğu da dikkati çekiyor.
Bu konudaki tartışmalar en azından resmî düzeyde, bir kuram
sal açıklıktan yoksun kaldığı için, siyasal düzeyde aslında gruplar
ve kişiler arasında çatışmalar biçiminde ortaya çıkacaktır
35
tarafından kurulmasını planlamakladır Çatışma, muhtemelen İş
Bankası çevresine yakınlık duyan ve Atatürk un de yakınında bulu
nan kişiler tarafından bizzat Atatürk’e aktarıl m Bu çatışma da, he
men her zaman olduğu gibi, Atatürk'ün karârı ile son bulacaktır.
Yalova'da, 1932 yılının Eylül ayında, donemin İktisat Vekili
Mustafa Şeref Özkan'ın, yine ''Atatürk’ün Sofrası ”nch, bizzat Ata
türk tarafından seıt biçimde eleştirilmesi ve bu nedenle ele istifa
etmek zorunda kalması, Atatürk ile İnönü arasında yüzyüze bir
çatışma ile sonuçlanır18
Bu kez de Başvekil İnönü’nün bulunmadığı bir sırada, yine res
mî mekanizmalar dışında, hükümet ve İnönü eleştiriliyor; dahası
bir Vekil, yine İnönü'ye danışılmaksızın, hatla onun haberi dahi
ol maksızın, değiştiriliyordu,
İnönü’nün bu olay üzerine bizzat Atatürk’e karşı gösterdiği scı t
tepki, bu tür dışarıdan müdahalelere karşı olan Lutumunu yansıt
maktadır.
İnönü nün, hiç kuşkusuz, tepkisini çeken bir başka konu da,
Atatürk’ün yakınında bulunan ve İş Bankası çevresi tule yer alan
bâzı mebusların ve bu çevreye yakın kişilerin, siyasal güçlerini,
nüfuzlarını ve ilişkilerini kullanarak maddî kazanç sağlamaya yö
nelik girişimlerine göz yumulduğuna ilişkin söylentiye dayalı ha
berlerdi.
Yâkup Kadri Karaosmanoğlu, anılarında, İnönü’nün bu tür giri
şimlere karşı yürüttüğü siyâsî mücâdeleyi ve sonuçlarını şöyle
özetliyor:
"İsmet Paşa, (...)devletçilik sistemini gereği gibi tatbik etmiş olsaydı,
(...) 'affairiste' adını taktığı kimselere beylik atlar üstünde cirit oynamak
imkânını vermezdi. Zira onlara bu imkânı veren, ekonomik ortamın kar
gaşalığından başka birşey değildi.
Hâl böyle iken, nedendir bilinmez, İsmet Paşa bu sebebi şunun bu
nun siyâsî ahlâka aykırı davranışlarında aramış ve açtığı 'fazilet mücâ
delesini birkaç şahsın üstünde teksif edip, hep onlarla uğraşmaya baş
lamıştı.
36
Fakat İsmet Paşa nın 'siyâseti ticârete âfet' edenler aleyhine sarf
ettiği bütün bu gayretler, mîllî ekonomi bünyemizde hemen hiçbir müs-
bet netice vermiyor; sâdece kendisine karşı yeni bir muhalefet cephesi
nin kuruluşuna yol açıyordu ve bu sefer, başgösteren İktisadî buhran yü
zünden. bu cephe memleket ölçüsünde bir genişlik gösteriyordu."192 0
Urarı’a göre, "Belli idi ki, Mustafa Şeref [Özkan] merhumun ik
tisat Vekilliği'nden çekilmesini de, oraya Malımud Celâl [Bayar]
Bey’iıı tâyinini de merhum Atatürk dikçe etmişti.”22
13 Karaosnıanoglu, Politikada 45 Yıl, s. 99-100. Ayrıca bkz. Aydemir, İkinci Adam, {Cilt.l J, s. 486-
476.
20 Mahmut Gobğlu, Tek Partili Cumhuriyet, s. 4547: Hilmi Uran, Hâtıralarım, s. 268-269: ismet
Bozdağ, Bit Çağın Perde Arkası {Atatürk-İnönü, Inönü-Bayar Çekişmeleri}, s. 41-56.
22 Uran,age,s. 269.
37
Celâl Bayar da, bir gazele sohbetinde, Abdi İpekçi nin, "İktisâdi
görüşleriniz farklı idiyse, İnönü'nün Başbakanlığı sırasında, beş
yıldan tizini bir süre nasıl İktisat Bakanlığı yaptınız?” sorusunu,
"Atatürk empoze etti” biçiminde yanıtlıyor.
Ancak, Bay ar, aynı gazele sohbetinde, İktisat Vekilİiğfne inci
ri üye karşın atanmadığım vurgulayarak, bu koııuda Atatürk iie
İnönü'nün aralarında anlaştıklarım belirtiyor.23
İş Bankası Umum Müdürü Celâl Bayar, 9 Eylül'de İktisat Vekâ
letine atanır ve haber aynı gün Anadolu Ajansı tarafından da açık
lanır:
"İktisat Vekili Mustafa Şeref [Özkan] Bey'in sıhhî vaziyetinden dolayı
vûkû bulan istifası üzerine, yerine İzmir mebusu Mahmud Celâl Bey'in
tâyini, 9 Eylül 1932 târihinde Reisicumhur Hazretlerimin yüksek tasvibin-
den geçmiştir.
İş Bankasının kuruluşundan beri Umum Müdürlüğü makamında bu
lunan Mahmud Celâl Bey, memleketin iktisat âleminde fikirlerinin itidal
ve isabeti ile şöhret kazanmış bir zattır. Bundan evvel de aynı makamda
bulunmuştu.
Bugünkü şerait dâhilinde iktisâdî hayâtımızın başına gelişi hayırlı ve
efkâra sükûn verici tesir yapacağına şüphe yoktur.” 24
Atatürk de, yeni iktisat Vekili Bayar’a, pek de alışılmamış bir bi
çimde, Anadolu Ajansı aracılığıyla yanıt veriyor ve bir de kutlama
mesajı yolluyordu:
23 "H er Hattâ Bir Sûhbet... Konumuz: Atatürk, Konuğumuz- Celâl Bayar". M illiy e t, ilk i Kasnnl,
(12.11 19741
25 Ulus. (30.9.19371.
38
"Yıllardan beri büyük ve ciddî iktisat işlen içinde bizzat uğraştınız.
Görgü ve tecrübelerinizi çoğalttınız. Bu defa İktisat Vekâleti'nı daha yük
sek ve amelî vasıflarla deruhte etmiş bulunuyorsunuz. Bundan memnun
ve müsterihim.
Gerek zâtı devletinize ve gerek zâtı devletinizi büyük isâbetle seçen
Başvekil Paşa Hazretlerine teşekkür ederim.
Bütün dünyâda olduğu gibi memleketimizde de en başta bulunan
mühim işimiz, iktisat işidir, Bu işte en yüksek muvaffakiyeti temine çalış
mak hayatîdir, zarurîdir. Bunun için bu işte bütün devlet teşkilâtının, bü
tün yurttaşların ve hepimizin ciddî duygularla alâkalı olmamız Iü2ümu ta
biîdir.
Millî iktisat yolunda emin olarak ve emniyet vererek kat'i ve radikal
adımlar atarken, esas programımızın itham ettiği amelî tedbirleri tercih
etmek en doğru yoldur.
İçtimaî heyetimizin bütün işbölümleri sahiplerini aynı faydalı alâka ile
bu yolun el ele vermiş, omuz omuza dayanmış bir hedefe yürüyen sami
mî yolcuları yapmak, devletin iktisat işinde yorgunluğunu azaltmak ve
muvaffakiyet zamanını kısaltmak için tek çâredir.
Muvaffakiyetiniz için benimle beraber bütün arkadaşlarımızın ve
yurttaşlarımızın maddî ve manevî her türlü vâsıtalarla yardımcını? oldu
ğunu düşünerek, müsterihâne ve muvaffakiyetten emin olarak radikal
surette çalışınız efendim..."26
26 Ulus, (30.9.19371
27 Atatürk'ün ekonomiyi de içeren TBM M açış konuşmaları ve hükümet program lan için bkz.
Âfet İnan, D e vle tçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin B irinci Sanayi Plânı (1933), s. 27-183
39
sal olarak ve ayrıntılı biçimde hiçbir zaman açıklanmadığı da bir
gerçektir. Dolayısıyla yöneticiler, devletçilik ianmıı ve anlayışı
konusunda, aynı kavramdan yola çıkarak, farklı sonuçlara varabi
liyorlardı. Halta devletçiliğin ianmıı yalnızca dönemden döneme
ve kişiden kişiye değişmekle kalmıyor; dahası ayın kişiler farklı
dönemlerde aynı kavramı farklı biçimde yorumluyorlardı. Fa kal
bu farklı anlayışlar da resmî düzeyde bir tartışmaya neden olmu
yordu. Uygulamada meydana gelen ve ayrıntı sayılabilecek konu
lardaki çatışmalar gerçckLc tamamen bundan, yâni devletçiliğin
farklı yorumlanmasından vc anlaşılmasından ileri geliyordu.
İnönü de, Atatürk'ün aslında özel girişime öncelik tanıdığını
doğrulamaktadır:
"Başından itibâren o z e I teşebbüsü esas tutmuş ve ölünceye kadar
bu prensibi tatbik etmiştir."28
"Atatürk devletçi değildi. Liberal ekonomiden yana idi."29
29 Sabahattin Selek, "Ölümünün Birinci Yılında İnönü: Demokrasiye Geçiş, Atatürk-lnöm i Ayrılı
ğı", M illiye t, (4.1.1375). (Cümlenin İnönü'ye âict olduğunu belirtmek isterim).
40
"(İktisat Vekili Mustafa Şeref Özkan'ın] bir çeşit güdümlü ekonomi
politikasına meyilli oluşu da, iş âleminde bir takım tertiplere yol açmış
bulunuyordu. Böylece İktisat Vekâleti, sanayileşme ve ekonomik geliş
me hareketlerimizi destekleyecek yerde, köstekleyen bir hükümet cihazı
zannmı uyandırmaya başlamıştı.
Oysa, öte yanda, bir İş Bankası vardı ki, hemen bütün sınaî ve ticarî
teşebbüslere yardım etmekten ve hana çoğuna bizzat katılmaktan geri
kalmamaktaydı. Bu mâlî müessesenin başında bulunan ise, Maiımud
Celâl Bey'den başka biri değildi. Şu hâlde Celâl Beyin memleketin en
yetkili iktisatçısı olduğuna inanmak lâzım gelmez miydi?
İtiraf ederim ki, Atatürk de buna inanmış ve bu inancını birçok vesile
lerle açıklamıştır.
Meselâ, ne vakit İş Bankasından söz açtı ise, o bankanın bütün ba
şarılarını Celâl Bey'in dirayetli sevk ve idaresine atfedici beyanlarda bu
lunmuştur.
Hattâ bir gün gelmiş, İş Bankasînın kuruluşunun onuncu yılı münâ
sebetiyle İstanbul'da Ertuğrul yatında yapılan bir törende, bize Celâl
Beyi göstererek, 'Bilesiniz ki, Mahmud Celâl Beyefendi Türkiye'nin en
büyük iktisatçısıdır demiş ve herbirimizin kalkıp onu ayrı ayrı tebrik et
memizi istemişti."303
1
31 Ilhan Tekeli-Selım Ilkın, bir çalışmalarında, yanlış olarak. ‘Bayar'm İş Bankasındaki görevinden
ayrıldığını belirtiyorlar. Tekeli-llkm, Uygulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu,
s 171.
41
Bayar, bu iki görevi bir arada yürüttüğünü belirtiyor:
"Hem İktisat Vekili, hem İş Bankası UmumMüdürü idim. (...)
İş Bankası na gelen bir arzuyu Umum Müdür olarak hükûmeıe ben
intrkâl ettirdim ve İktisat Vekili olarak i2 âhım yapacak yine bendim/'32
42
o n yeniden Ağırlık kazanmasına çalışmak gerekliğine inanmasıy
dı.
İnönü ise, devletçiliği sürekli bir uygulama olarak görüyordu.
Bu görüş, muhtemelen, CHP Umumî Kâtibi Rcccp Pekerckn de
(ikilenmek teyel i.
tnöııii, elbette özel girişime karşı değildi. Ancak uygulamada,
özel girişim-devlet işletmeciliği tercihi, devletçilik lehine gelişme
eğilimindeydi,
İnönü de. Peker de, devletçiliği salı bir iktisâdı politika aracı
olarak görmüyorlar, devletçiliğin iktisâdı boyutunun dışında, siya
sal ve sosyal sonuçlarım da vurguhıyorlardı.
Atatürk ise, 19301u yılların ikinci yansında kurulmaya çalışılan
"yepyeni bir güdümlü ekonomi düzeni" konusunda aslında Bayar
ile ayııı görüşleri paylaşıyordu. Ûze) girişimin başarılı olabileceği
alanlarda devletin yatırım yapmasını, devlete yüklenmiş gereksiz
bir ağırlık olarak görüyordu. Devlet, ancak özel girişimin ulaşa
mayacağı alanlara müdahale etmeliydi. Zâten bir süre sonra, özel
kesim güçlendiği oranda, bu tür müdahalelere gerek de kalmaya
caktı.34
Atatürk'ün, tnönunım devletçi uygulamalarına karşı, İktisat Ve
killiği için, iş Bankası Umum Müdürü Celâl Bayar t seçmesinin an
lamını, bu görüş yakınlığında aramak ve bulmak gerekir.
Ahinel Hamdı Başar, İnönü ile Bayar arasındaki anlayış (arkını
şöyle dile getiriyor:
"1932 senesi, inkılâp târihi bakımından bâzı mühim cereyanlar ve hâ
diselerle doludur.
Açık olarak iki cephe teşekkül etmiş ve çarpışmaya başlamıştır;
Himâyeler sayesinde canlanan yeni sanâyiciler ve yeni burjuva bir
tarafta; devletin kuvvetlenmesi nispetinde kuvvetlenen memur sınıfı di
ğer tarafta...
Bunlardan birincisi, iş Bankası etrâfında toplanmış...
İkincisi de, hükümet ve Mecliste hâkim olmaya başlamıştır.
İş Bankası, Gazi nin himayesinde... Gazi, işin, zenginliğin çoğalmasını
istiyor. Bunun yapacağı fenalıklar üzerinde hiç durmuş değil...
İkinci temayül ise, daha çok ismet Paşa taralından himaye görüyor.
43
1932 senesinde İsbankçüarla hükümetçilerin gizii ve açık çarpışma
larının şiddetlendiğini görüyoruz.
Hükûmetçiler, Mecliste bütçe müzâkereleri ve teşkilât kânunları vesi
lesiyle, az çok serbest işleyen iktisâdı devlet teşekküllerinin bütün salâ
hiyetlerini daraltmakta ve her işe el atmaktadırlar. Eninde sonunda bu
işletmelerin bütün haklan ve salâhiyetleri alınarak, tapu idareleri hâline
konulmayı intaç eden bugünkü idârî devletin ve hükûmetçiliğin kafi ga
lebesini hazırlayan faaliyetler, o târihlerde başlamıştı.
Hükûmetçilere bu galebeyi temin eden âmillerin başında, o zaman
idârî devletin karşısında rktisâdî devleti temsil eden İsbankçılann. şahıs
himayesinde biraz ileri gitmiş bulunmaları sebep olmuştu. Bilhassa der
hâl yüksek maaşlarla iş bulan gençlerin gördüğü himayeler, hükümet
memurları muhitinde ve Orduda geniş tepkiler yaratmaktaydı. Piyasada
ve iş sahasında ise, bâzı nüfuzlu insanlar, ekseriya gayri Türk müteşeb
bislere siper olarak, sanâyi ve iş sahasında birdenbire büyük kazançlar
elde etmekte idiler 8u nüfuz yüzünden de bu kabil teşebbüsler, gerek
gümrük ve gerek devlet himayelerinden emin şekilde faydalanmakta idi.
U
Celâl Bey’in İktisat Vekili olması, hükümetçilerin kafi mağlubiyetine
ve iktisâdı devletin, İş Bankası cephesinin zaferine alâmet sayıldı. (...)
Halbuki Celâl Bey, İktisat Vekili ve hattâ Başvekil olduktan sonra, hü
kümetçilerin baltalama hareketleri için için daha şiddetlendi.
Devlet mesuliyeti üzerinde olduğu için, Celâl Bey, İşbankçılar etrafın
da toplanmaya çalışan iktisâdı devleti istediği gibi müdâfaa edemiyordu.
Celâl Bey'in devlet adamı olması, bilakis hükümetçilerin işine yaradı.
Barem Kânunu'mın iktisâdı işletmelere de teşmili, salâhiyetlerin kâ
nunlarla daraltılması, ’rşbilir ve enerjik elemanların işbaşından uzaklaştı
rılması gibi usûllerle, İktisadî devlet işletmeleri de kuşa benzetiliyor
du ~35
İnönü ile Bayar, 1932 yılırım Eylül ayından 1937 yılının Eylül
ayına dek, beş yıl süreyle, aynı hükümette, tnönü Başvekil ve Ba
yat İktisat Vekili olarak, ortak siyasal sorumluluklar yüklenirler vc
işbirliği yaparlar.
Bayaı\ bir gazete sohbetinde, Abdi İpekçi nin, "İnönü ile İktisadî
görüşlerinizin ayrılığına rağmen, onun hükümetinde uzun süıc
İktisat BaUanlığnu nasıl yürütebildiniz?" biçimindeki sorusunu
yanıtlarken, lıeın bu karmaşık siyâsî uzlaşmanın nasıl mümkün
35 Başar, ege, s. 15M52. Ayrıca bkz Muammer Tuksavul, Doğudan Batıya ve Sonrası, s. 382-383
44
olabildiğini açıklıyor, hem de Atatürk ile İnönü’nün devletçilik an
layışındaki farklılığa bir kez daha dikkat çekiyor:
"Ben İnönü'ye saygı gösterirdim. Şefimdi... Kendisine her fırsatta izâ-
hat verirdim. Ve o da bana yardım ederdi. Yâni, anlaşırdık...
Atatürk, tedricen dar devletçilikten beriye doğru geldi. İsmet Paşa,
olduğu yerde kaldı. Mesele budur.'°6
36 "Her Hatla Bir Sohbet... Konumuz: Atatürk, Konuğumuz: Celâl Bayar", M illiy e t, {İki Kısım).
(12.11.1974).
45
met programından sonra lütfettiği telgraf ve mektubu okusunlar (,..)
Millî Mücâdelenin iki Ön şahsiyeti arasına girmemeye mutlak itinâ ile
gayret ettim.
İsmet Paşa ile çekişmelerimiz olmamış mıdır? Elbette ve dışarıdan
tahmin edildiğinden daha derin olmuştur. Hemen kaydedeyim ki, bunlar
teferruat ve tatbikatta değildi. Esasta idi. (...)
Zaman zaman aslından çok uzak şâyiaların dile getirildiği rahmetli Is*
met Paşa ile anlaşamadığımız mevzuların temelinde, (...) bilhassa eko
nomik hayatta devfet-fert münâsebetleri, devletin rehberlik hududu, hür
teşebbüsün hak garantisi, vatandaşın refah sınırının meşru emeğinin
ulaşabileceği kadar genişliği, sosyal hakların sâdece resmî hizmetlere
münhasır kalmama görüşü, yaratıcı gücün devlet adalet ve şefkatine
mazhariyeti babislerinden dir/'3S
46
Zâten eğer sorun yalnızca bâzı siyasal konulardan (örneğin, dış
politika, parli, hükümet ya da günlük yönetim konularından) kay
naklanıyor olsaydı, bu durumda Celâl Bayar’m hızlı siyasal yükse
lişini açıklamak mümkün olamazdı. Çünkü Bayar, Atatürk tarafın
dan tamamen tnönü'nün ekonomik tercihlerine bir seçenek olarak
desteklenmişti. Özellikle Bayat'ın desteklenmesinin vc tercih edil
mesinin nedenini isct Atatürk ile İnönü arasındaki iklisâdî polili
kaya ilişkin ve muhtemelen gittikçe genişleyen görüş ayrılığında
aramak gerekir.
Aksi hâlde, sorun yalnızca bâzı siyasal konulardan ibaret olsay
dı. Atatürk un yanında siyasal alanda İnönüye seçenek olabilecek
ve gerek partide, gerek hükümette, gerekse Mecliste Bayar dan ön
de gelen, örneğin Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü Araş ile Dâhiliye
Vekili Şükrü Kaya gibi kişiler vardı. Böyle bir durumda Atatürk,
İnönü'ye karşı vc İnönü’ye bir seçenek olarak rahatlıkla onları
destekleyebilirdi. Özellikle Bay arın tercih edilmesinin elbette bir
anlamı vardır. Bu da, Atatürk-İnönü anlaşmazlığımı! ve çatışması
nın nereden kaynaklandığını gösteren son derece önemli bir nok
tadır.
19301u yıllar boyunca ekonomik sorunlar ve bu sorunların ya
rattığı tartışma ve çalışmalar, Alaıürk-lnönü ilişkilerinin önemli
biı- kısmım oluşturmuştur. Atatürk ile İnönü arasında bu dönem
de çok değişik konularda, bilinen ya da bilinmeyen, yazılmış ya da
yazılmamış, önemli ya da önemsiz pek çok taruşma ve çatışına ol
muş, ancak ekonomik sorunlar ve devletçilik uygulaması ile ilgili
tartışma vc çatışmalar ilişkinin temelini belirlemiştir.
2} ÇATIŞMADAN AYRILIĞA:
İNÖNÜ'NÜN BAŞVEKİLLİKTEN AYRILIŞI
Atat ürk-İn önü ilişkilerinde tartışmalara ve çatışmalara neden
olan temel konuları ayrımılaıı ile ortaya koyduktan sonra, bu kı
sımda İnönü'nün Başvekillikten ayrılmasına kadar uzanacak süre
ci yakından izleyebiliriz.
İnönü'nün Başvekillikten ayrılış târihi olan 1937 vdinin Eylül
ayma dek, Atatürk ile İnönü arasındaki tartışıra ve çatışmaların
arttığı ve şiddetlendiği anlaşılıyor.
47
Çatışmaların ayrılığa dönüşeceği bu süreci değişik boyutları ile
değerlendirebilmek için anılara başvurmanın yararlı ve gerekli ol
duğunu düşünüyorum.
Fal ilı Rıfkı Atay, anılarında, ayrılış öncesi siyasî ortamı şöyle
lasvir ediyor:
"İnönü, ittihat ve Terakki devrinden kendisince büyük dersler almış
olanlardandı. 0 devrin tenkitçisi idi. İsmet Bey komitecifiği sevmez. Mer
kezi Umûmî gibi sorumsuz otoritelerin hükümet işlerine müdahalesini is
temez. 0, bir düzen adamıdır. (...)
Daha ilk zamanlarda Atatürk'ün bir 'etraf' meselesi olmuştur. Atatürk
işi ehline verir, fakat boşuna gidenle buluşur ve eğlenirdi. Yakın çevre
sinde idealistler vardı, entrikacılar vardı, menfaatçiler vardı.
İsmet Paşa, bu 'etraf'a karşı çekingen ve uzak, hattâ sert durmuştur.
Ona hatır için iş yaptırmaya teşebbüs etmek cesareti kimsede yoktu.
Atatürk nüfuzunu da ona karşı kullanmaya imkân yoktu. Bu hâk bilhassa
nüfuz tüccarları arasında hoşnutsuzluk yaratıyordu. Sonra herhangi biri
nüfuz oyununa kalkışıp da, haber alsa, Atatürk'e şikâyet ederdi. İsmet
Pasa, Atatürk şerefini ve devrini nüfuz ticâreti faciaları île lekelenmek
ten korumak için dâima ciddî ve tesirli müdahalelerde bulunmuştur.
Korkusu da 'etraf' tahakkümüne ve eski Merkezi Umûmî komiteciliği-
ne dönülmesi idi. Partinin hükümet işlerine müdahalesini, bazen çok
sert önlemiştir. Doğrusu bu da biraz aşırılık hâlini almıştı. Meclis mura
kabesinin pek zayıf olduğu o devirde, partiyi canlı tutmak, halk ile kay
naştırmak ve partiye bir nüfuz tanımak da lâzımdı.
İsmet İnönü hükümet reisi ve parti Umûmî Reis Vekili idi, ama dâımâ
hükümet tarafı haklı idi. Rahmetli Recep Peker gibi dinamik şahsiyetler
parti Umûmî Kâtibi olduğu 2aman çatışmalar olur, rahmetli Saffet Arıkan
gibi Şef âşıklısı kimseler geldiği zaman çatışma dururdu.
Daha ilk günlerden Çankaya sofrasında ve iç çevrelerde İnönü aley
hine dedikodu ve tahriklerde bulunanlar olmuştur. Atatürk, şahsî müda
halesini gerektirecek önemli meseleler olmazsa, dinler geçer, fakat
Başvekil aleyhine latife dahi etmezdi. Sofrasında en çok saygı gösterdi
ği, en çok nazını çektiği şahsiyet de İnönü idi."40
48
cesaretini, resmî mevkiinin kendisine verdiği yetkiden ziyâde, Atatürk i/e
müşterek geçen çetin ve mihnetli bir maziden alıyordu. {...)
Tahriklere gelince: ismet Paşa, Atatürk'ün etrafında ve onun yakınları
tarafından dâima çekiştirilmiştir, Daha bâzı tahriklere mâruz kaldığına
inanmıştır. Ama bunlara karşı dâimâ titiz, hattâ sert olduğu da bilinen bir
gerçektir. Bunu doğrulayan birçok işaretler vardır. Ama şu muhakkaktır
ki, Atatürk'ün çevresinde hiç kimse, onu geçmek, ondan önce olmak
tavrını takınamamıştır. Onun yerini alan Celâl Bayar bile, arada İsmet
Paşa lehine ve dâima nâzik bir mesafe muhafaza etti.
Sanıyorum ki, bu tahrikler, siyâsî olmakla beraber, İktisadî mâhiyet
teydi. Atatürk'ün bâzı yakınları, bilhassa İş Bankası teşkilâtında söz sa
hibi olanların, bu banka etrafında affairizma ve iş alanlarında. Başvekilin
hoşuna gitmeyen bâzı şeylerin cereyan ettiği, kendisinin bunlara karşı
mukâvemetve hattâ mücâdele hâlinde olduğu bilinmektedir."41
49
ieri kalmıştır. Aramızda çıkacak ihtilâf.., İçeride, dışarıda ümit buna bağ
lanmıştır. Hatırında olsun bu../
İşte ondan sonra herkes her vesile ile söylerdi. Bunlar hiç tesir et
mezdi Atatürk'e...
Hasta olduktan sonra tesir etmeye başladı. Hastalığı ilerledikten son
ra dedikodulardan müteessir oimaya başladı. Benim teşhisim budur.
Atatürk ile çalışmamızı iki ayrı devrede izah edebilirim.
Başlangıçtan hastalığına kadar şöyle olmuştur: Akşamlan bir araya
gelir, toplanırız. O çoşar, biz çoşarız. Meydan okuyucu bir takım konuş
malar olur. Hepimiz katılırız buna... Atatürk dâhil... 'Şöyle yapalım, böyle
yapalım' diye bir takım kararlar alır ve gece geç vakit dağılırız. Ertesi sa
bah uyanınca, düşünürüm. Dün akşam bir takım şeyler konuştuk, bir ta
kım kararlar aldık. Hemen kalkar, Atatürk'e giderim. Onu yatakta iken
uyandırırım. Oturup, konuşuruz. Söylerim; 'Dün akşam biz yine çoştuk.
'Şunu yapalım, bunu yapalım' diye kararlar aldık. Ama olacak şeyler de
ğil.,. Nasıl yapacağız?' "Canım sen bildiğini yap' der bana...
Sonra bir devir oldu. Viııe aynı şekilde akşamlan toplanıp alınmış ka
rarları ertesi sabah görüşmeye gittiğimde, artık ‘Sen bildiğini yap' demi
yordu. Israr ediyordu bu sefer... Asabileşiyordu...
Esaslı bir değişiklik olmuştu Atatürk'te... Doktorlarına sordum. ‘Hasta
lığın bir safhasıdır bu' dediler.
Yânı, demek istediğim şudur ki, Atatürk'ün sıhhati ciddi olarak bozul
duktan sonra, sinir hâkimiyeti, sinir sükûneti zayıflamıştı. Bu, birlikte ça
lışmalarımızı etkiliyor ve etrafında telkinler yapanlar için ümitli bir hal
yaratıyordu."4"3
43 İnönü A ta lü rft'ii Anlatıyor, s. 13-14. Ayrıca bkz. Aydemir. İkin ci Adam, {Cilt: 1lr s. 514-515.
44 "İnönü'nün Hâtıra Defterinden S ayfalar", {Yayınlayan: Metin Joker), H ürriyet, {M etin: 17),
50
İnönü., anılarında da, Atatürk'ün hastalığının yol açtığı sorun la-
m vurguluyor:
(30,1.19741.
İsmet İnönü'nün 1938 yılı sonlan ile 1939 yılı başlarını kapsayan bu kısa günlüğu/notlan, Metin
Toker tarafından gazetede yayınlanmadan önce, ya 2 arm Tek Partiden Çek Partiye adlı kita
bında kullanılmıştı.
Ayrıca. Orhan Erkanlı da. Anılar... Sorunlar,,, Sorumlular adlı kitabında aynı kaynağı yayınla
mıştı.
İnönü'nün günlüğü son olarak İsmet Inönü/Hâlıralar. (2. KitapJ'ta yer almıştır.
46 "Her Hafta Bir Sohbet", Konumuz. Atatürk, Konuğumuz: Celâl Bayar, M illiy e t, (İki Kısım},
112.11.1974).
51
Atatürk’ün hastalığının kendisi üzerindeki etkileri farklı değer
lendirmelere vc yorumlara neden olduğu için, bu konuda tam ve
kesin bir hükme varmak mümkün görünmüyor.
Ancak, bir başka önemli boyut saptanabilir:
Atatürk, son zamanlarda, sürekli olarak daha çok dil ve tarih gi
bi kültür, Balkan Antantı ve Hatay gibi dış politika sorunları ile il
gileniyordu. Bu dönemde Atatürk, siyasal alanın, hükümet ve par
ti sorunlarının tamamen dışında kaldığını hissediyordu.
Oysa Atatürk, son yıllarında, siyası sorunlara ve konulara yakın
ilgi duyuyor vc sorunların çözümünde yeniden itici güç kaynağı
olmak istiyordu. Nitekim yukarıda çeşitli anılardan yaptığım alın
lılarda da, Atatürk’ün yönetimde daha etkin bir rol oynamak isle
diği hemen göze çarpıyor.
Atatürk'ün bu tutumu, İnönü'nün başında bulunduğu hüküme
te dışarıdan müdahalelerde bulunmasını gerek Uyordu ki, tam da
bu unumun, İnönü’nün çok hassas olduğu bir konuda, zaman za
man çok sert tepki göstermesine neden olduğunu daha önce gör
dük. Atatürk ile İnönü arasındaki ilişkilerin tanı da bu dönemde
hızla gerginleşmesi, İnönü'nün yönetimi paylaşmama eğiliminin
bir sonucu olarak kabul edilebilir. Unutulmamalıdır ki, İnönü'nün
tam bu sırada yönetimde Atatürk'ün etkinliğini kabul etmesi, aynı
zamanda yönetimde Atatürk'ün çevresinin de etkinliğinin artması
anlamına gelecekti. Böyle bir gelişme ise, hiç kuşkusuz, İnö
nü'nün uzlaşabileceği bir siyâsî konum olamazdı.
Gelişmelere bu açıdan bakıldığında, 1930'lu yılların ikinci yan
sının başında, Atatürk ile İnönü'nün artık yönetimi paylaşamaya
cakları açıktı. Çünkü, bir yandan Atatürk, yönetimde ipleri yeni
den eline almaya çalışırken, diğer yandan İnönü, bu tür bir ortak
lığı, muhtemelen artık kendisinin tamamen ikinci, hattâ belki de
üçüncü plânda kalacağı bir yönetim ortaklığını, kabul etmemekte
direniyordu. Bu ortamda siyâsî bir uzlaşmanın mümkün olamaya
cağı açıktır. Nitekim Atatürk ile Inönü arasındaki ilişkilerin mm
da bu sırada iyice gerginleştiği ve soğuduğu, sık sık tartıştıkları ve
çatıştıkları ve bu tartışmaların ve çatışmaların gitgide daha sert vc
uzlaşmaz bir hâl aldığı anlaşılıyor.
Atatürk ile İnönü arasındaki gergin ve soğuk ilişkileri ve gergin
liğin temel nedenlerini açıklığa kavuşturduktan sonra, şimdi artık
52
çalışmadan ayrılığa giden süreci açıklamak müınkün olacaktır.
Ayrılış öyküsüne, 1937 yılının yaz aylarında toplanma hazırlığı
na haşlanan Akdeniz Konferansı ile başlamak uygun olur.
1937 yılında Akdeniz'in güvenliği devam etmekte olan Ispanya
İç Savaşı nedeniyle tehlikededir. Kimliği belirsiz gibi görünen, an
cak aslında İtalya'ya âid olduğu bilinen bâzı denizaltılar, Akde
niz’de Ispanya’nın Cumhuriyetçi hükümetine silâh ve cephane ta
şıdığından şüphe ettikleri değişik bandıralı ticâret gemilerini batır
maktadırlar. Bu duruma bir çâre bulabilmek, ama aslında İtalya ya
karşı sert önlemler alabilmek için, aralarında Türkiye’nin de bu
lunduğu çeşidi devletler, İsviçre’nin Nyon kentinde bir toplamı
yapılmasını kabul ederler.
Türkiye’yi Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü Aras’ın temsil etliği
Nyoıı Konferansı 10 Eylül 1937’de toplanır.
Konferans sonunda oluşan metnin Nyon Antlaşması olarak im
zaya açılması ve Aras ın da hükümetten bu konuda talimat ve im
za yetkisi islemesi, dış politika konusunda önemli ve yem bir an
laşmazlığın başlangıcım oluşturacaktır. Çünkü, bu sırada tsıan-
bul/Florya’da olan Atatürk ile Ankara'da bulunan İnönü, antlaş
manın imzalanması konusunda Arasa farklı ve çelişkili talimatlar
verirler.
Atatürk, dış politika konularındaki genel tulumuna uygun ola
rak, antlaşma ile yakından ilgilenmiş ve Araş ile doğrudan ilişki
kurarak, temel politikayı saptamıştı.
Ancak bu noktada Atatürk ile İnönü arasında anlaşmazlık ko
nusu olmaya aday iki önemli sorun bulunuyordu.
Birincisi, hükümetin sorumluluğunda olan dıs politikanın
( iumhurbaşkam’nca saptanıyor ve uygulanıyor olması, hiç kuşku
suz, bu dönemde İnönü’nün onaylayabileceği bir davranış değildi.
Ama dalıa da önemlisi, Türkiye’nin izlemesi gereken dış politika
konusunda bu kez Cumhurbaşkanı ile Başvekil arasında önemli
bir görüş ayrılığının ortaya çıkmasıydı.
Nyon Antlaşmasfna göre7Akdeniz’de ticâret gemilerine saldıran
denizaltılar, gerektiğinde imzacı devletlerin askerî operasyon kırı
sonucunda batırılacaklardı. Anılarında bu konuya temas edenler,
antlaşmada bir maddenin formüle ediliş biçiminden dolayı, Türki
ye'nin, söz konusu denizaltılarırı imzacı devletlerin ortak askerî
53
o p e ra s y o n la rı so n u c u n d a b a tın la b ilm e s i iç in k e n d is in d e n la le p
e d ile b ile c e k y a rd ım ı y e rin e g e tirm e k z o ru n d a k a la b ile c e ğ in i ve
b u n u n so nucunda da ü lk e n in İta lya ile b ir savaşa s ü rü k le n e b ile c e
ği endişesi ile . A ta tü rk 'ü n a n tla ş m a y ı im z a la m a k is te d iğ i halde,
İn ö n ü 'n ü n b u n a karşı ç ık tığ ın ı vc a n tla ş m a n ın im za e d ilm e m e s in i
i s ıcd i ği ni b e li itiy o r la r 474
8
Bu çatışma, esas itibarıyla, Atatürk ile İnönü arasında Türk dış
politikasına ilişkin önemli bir görüş ayrılığının bir kez daha alımı
çiziyordu.
Atatürk, Türkiye’nin bu şuada İngiltere ve branşa ile yakınlaş
ması gerektiğini ve bunun için de Nyon Anılaşmasının önemli bir
(irsal okluğunu savunurken; İnönü, Batılı ülkelere yakınlaşma ko
nusunda daha ihtiyatlı bir politika izlenmesinden yanaydı.
Saptanan politikaların farklı olduğunu İnönü şöyle anlatıyor:
Tevfik Rüştii Nyon'de idi. Ben Ankara'da İdim. Atatürk Florya'da idi
Tevfik Rüştü konferansta bâzı teklifler, teşebbüsler yapıyordu. Bunlar
bizim verdiğimiz talimata uygun değildi. Soruyordum. 'Nereden çıktı bu?'
'Atatürk haber veriyormuş ona' dediler.
Ama Tevfik Rüstii Bey dikkatli idi bu işlerde... Benim anladığım, ikimizi
def Atatürk'ü de, beni de, ayrı ayrı idare etmeye çalışıyordu.
Anlaşılan Florya'dan sormuşlar. O da tabiatıyla malûmat vermiş... Öy*
fe o/muş, böyle olmuş... Aslında f a z l a ehemmfyerh bir şey değildi bu hâ
47 Aydemir. İk in c i Adam. {Cilt: 1). 5. 507-509: Atay, Çan haya, s. 495; Fahir GiritfroğJu. Türk Siyâsi
Târihinde Cumhuriyet Halk P aıtisi'nin M evkii, s. 123-124;Âsim Us,Âsim U s u n H âtıra N otla rı,
{Atatürk, İnönü, İkinci Dünyâ Harbi ve Demokrasi Rejimine Giriş. Devri Hâtıralar»), s. 209-210.
Oysa, Cumhurbaşkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rızâ Soyak, anılarında, tam tersi bir durumu, yâ
ni Atatürk'ün antlaşmanın imzalanmamasını, İnönü'nün ise imzalanmasını istediğini açıklıyor.
Haşan Rızâ Soyak, Atatürk'ten Hâtıralar. {Cilt: 2), $. 657-682.
54
ne karşı Akdeniz devletlerinin müşterek bir tedbir almaları söz konusu
idi. Biz de bu devletler arasına iştirak edip, vazife alacaktık.
Ben, bu münâsebetle İtalyanlarla evvelâ temâsa gelmek ve İtalyan
larla temâsa gelip, eğer Italyanlar bizim tarafta. Doğu Akdeniz'de bir hâ
dise çıkarmak istiyorlarsa, bizimle tutuşmalarının Iü2umsu2 ve sakıncalı
olacağı kanaatındeydim. Bunu onlara söyleyelim. Onun için İtalyanlarla
bu şüphe devirlerini idare ederken, tedbirde dikkatli olduğumuz kadar,
çatışmak için vesile vermemeye ve İtalya'nın arzuları nerede kendini
gösterecek ve patlayacaksa, onu sükûnetle kendi seyrinde bırakarak,
takip etmeye dikkat ediyordum. Bir bahane vererek, bir macerayı kendi
üzerimize çekmekte fayda görmüyordum. Bu Nyon meselesi böyle bir
dâvadır.
Bunu görüşmek üzere Hâriciye Vekilimiz Dr. Tevfik Rüştü Araş Cenev
re'de idi. Orada temas ediyordu. Hükümetçe kendisine verdiğimiz tali
mat... 1937 yazında oluyor... Dr. Tevfik Rüştü Araş orada... Hükümetçe
kendisine bu talimatı vermiştik... İştirak etmesin diye... Nyon'da Italyan-
lara veya İtalyan gemilerine karşı limanlarımızda tedbir mevzuu bahis.,.
Nyon görüşmelerine katılıyoruz. Akdeniz devleti olarak... Bir madde var.
Bu antlaşmayı imzalayan devletlerin donanmaları, antlaşmaya dâhil bir
devletin limanlarından ikmal yapabilir. Bir suretle İtalya aleyhinde fiilî bir
hareket gibi geldi bu bana». İtalya aleyhine fiilî bir düşmanlık... Siyâsî
bütün tartışmalara olumlu bir Akdeniz devleti olarak iştirâk ettikten son
ra, fiilî bir hareket için ihtiyatlı olmamız ve girmememiz lâzım geldiği ka
naatindeyim, Bunun için ısrar ediyordum. 'Fazla uğraşmayalım' diyor
dum. Tevfik Rüştü oradaydı. Ben hükümet nokta ı nazarı diye bunu takip
ediyorum.
Atatürk de o zaman Florya'da... Onlar da Tevfik Rüştü ile temas etmiş
ler. Tevfik Rüştü'nün verdiği bilgiye göre, Florya'dan da ona ayrı talimat
veriyorlarmış.
Tevfik Rüştü, hükümetle de, Reisicumhurla da temas ederek, her iki
talimatı idâre etmek için gayret ve maharet göstermeye çalışıyor. Niha
yet bir gün tâlımatlar çelişiyor. Biz, İstanbul'dan verilen emre göre Tevfik
Rüştü'nün bir karar verdiğini veya vereceğini Öğrendik. Böyle bir hâdise
oldu. Tahkik ettim. İstanbul'dan talimat vermişler. ‘Geleyim, görüşelim'
dedim. Gelip görüşmek için izin istedim ben... Görüştüm... Mutabakata
vardık."49
55
Birincisi, Atatürk’ün, İnönü Başvekil iken, Hariciye Vekili Tevl'ifc
Rüştü Aras ile doğrudan bağlatın kurması ve ona talimat vermesi,
İnönü’nün son derece hassas olduğu bir konuda, zâten vûr olan
tepkisini artırmış olmalıdır.
İkincisi, dış politika konularında, Hatay sorununda olduğu gibi,
bir yaklaşım farkı, bir görüş ayrılığı sürüyordu.
Nihayet üçiincüsü, sorunun tartışılması sırasında, Ankara ile
Florya arasında kurulan telefon haberleşmesi esnasında, görüşme
lerin kesintiye uğramasına İnönü'nün sert tepki göstermesidir.
Cumhurbaşkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rızâ Soyak, vakit gcccya-
ıısını geçtikten ve Atatürk yattıktan sonra, İnönü'nün telefonu
üzerine Atatürk’ü artık kaldırmadığını ve görüşmenin ertesi güne
kaldığını açıklıyor.50
Nyon Antlaşması 14 Eylül de imza edilir.51
Aynı gün Atatürk, anılaşmanın görüşülmesi için TBMM yi 18
Eylül de toplantıya çağırır.52
Nyon Antlaşması’tun, TBMM’de anılaşmanın imzacısı Hâriciye *
56
İnönü’nün, hükümet toplantısında, Nyon Atlaşması’nııı hükü
metçe onaylanmamasını talep etmesi vc Atatürk’ün de buna karşı
lık, TBMM’yi olağanüstü toplantıya çağırarak, İnönü’nün Mecliste
düşürülmesini planlaması ve bu yönde girişimlerde bulunması, bu
sırada anlaşmazlığın ne denli ciddî boyutlarda olduğunun bir baş
ka göstergesi olarak kabul edilebilir,55
Bu tarihte henüz Atatürk’ün özel mülkiyelinde bulunan Atatürk
Orman Çiftiiği'nin Hâzine ce satm alınması konusu, bu sırada Ata
türk ile tnönü arasındaki günlük tartışma konularından biliydi.
Atatürk, çiftliğin kendi mülkiyetinde olduğunu ve bu nedenle
de Hâzinece satın alınması gerektiğini savunurken; tnönü, çiftli
ğin gelişmesi için devlet bütçesinden harcamalar yapıldığını ve bu
nedenle de çiftliğin, özel mülk kabul edilerek, Hâzine ye satılama
yacağım vurguluyordu. İnönü’ye göre, Atatürk, çiftliği Hâzineye
karşılıksız olarak devretmeliydi.
İnönü, anılarında, bu konuyu şöyle anlatıyor:
"Bu meseleyi ben açtım Atatürk'e... Atatürk ile {...} bu Orman Çiftli-
gi'nin satın alınması meselesini konuştuk.
Atatürk, Ziraat Vekâletimin çiftliği almak istediğini söyledi, 0 zaman,
hatırımda tam rakamı kalmadı, bedeli meselesinin konuşulduğunu da
orada öğrendiğimi zannediyorum.
Ben buna itiraz ettim. 'Orman Çiftliğî'ni yetiştirmek için çok emek sarf
etmişsiniz. Ama hükümet ve devlet de, bir örnek göstermek için, göster
diğiniz gayreti kolaylaştırmak üzere, çok emek sarf etmiştir. Büyük ölçü
de hükümet yardımı ile. Hazine yardımı ile meydana gelmiş bir eseri tek
rar Hâzineye satmak muamelesi bizim için doğru olmaz/
'Ne olacak bu çiftlik?' diye sordu.
'Ne olacak... Bunu alacaklar bir gün...' dedim. 'Yolunu devlet yapar,
suyunu devlet getirir, ağacını devlet diker; sonra eser meydana gelince,
bunu değerlendirir, satarsın... Özel bir maldır diye bu yürür gider. Bırak
mazlar. Hepimiz gideriz, gitmeyiz, ama ondan sonra bunu alırlar.'
'E ne yapalım?' dedi.
'Bilmiyorum, ne yaparsın...'
Vereyim öyle ise... Nereye vereyim?' dedi.
'Hazine'ye ver doğrudan doğruya' dedim.
'Vereyim' sözünü o söyledi. '0 hâlde ben vereyim' dedi.
Sİ
Bu muamele böyle takarrür etti aramızda...
Ali Çetinkaya, öğrendiği zaman, beni gördü. 'Atatürk çiftliği Hazine ye
veriyormuş' dedi.
'Evet, öyle kararlaştırdık' dedim. Tafsilat söylemedim. 'Öyle kararlaş
tırdık' dedim. Hakikat de öyle*..
Dedi kr, 'Atatürk bu çiftlikte her ağacın dikilmesine ilgi göstermiştir,
takip etmiştir, zevk almıştır. Bunu seviyor. Üzüntüsü yok mu? Bunu böyle
Hazine'ye bağışlamakla müteessir olmaz mı?'
'Hiç öyle görmedim ben' dedim. Hakikat de Öyle...
‘Olmaz... Son derece müteessir örmüştür. Hiç şüphe etme buna..,' de
di. ‘Bir ağacına kıyamayan hepsini birden verir mi bunun?' dedi.
Aslında çiftliği elden çıkarmanın bir sebebi de, zarar etmesi... Ondan
kurtulmak için satış muamelesi düşünülüyor.
Çetinkaya, 'Mümkün değil... Çok müteessir olmuştur.' dedi.
'Doğru bir şey değil bu...' (dedim).
‘Doğru bir şey yapmadı1mânâsına mı söylüyorsunuz? Doğru bir şey
değil mânâsına mı söylüyorsunuz?' dedi.
'Öyle görmedim ben' dedim.
Böyle bir ikâzı aldım. Böyle bir şey yaptı bana... Bu bir.,."56
58
bira fabrikasının devlete devrini talep etmektedir. Atatürk, özel
mülkiyetinde bulunan Atatürk Orman Çiftliğindeki bira fabrikası
nın, rakip nitelikteki Bomonti Bira Fabrikası’nm devlete devrin
den sonra, bir sözleşme yapılarak, bira üretiminde ve satışında te
kel haline getirilmesini istiyordu.
İnönü ise, bu projeye şiddetle ve sert biçimde karşı yıkıyordu.
17 Eylül günü de, İnönü, Atatürk'ün sorusu üzerine, Atatürk'ün
düşündüğü projeyi eleştiren bir konuşma yapar.
İnönü'ye göre, Atatürk Orman Çiftliği ndeki bira fabrikasının
maliyeti yüksektir ve kalitesi de düşüktür. Ayrıca, fabrikanın üret
tiği biranın dağılımı da güçtür. İnönü, çiftlikteki bira fabrikasının
Bomonti Bira Fabrikası ile rekabet edemeyeceği görüşündedir.57
İnönü, anılarında, bira fabrikası sorununu şöyle özetliyor:
"İkincisi, çiftlik Hazine'ye devrediliyor, fakat bira fabrikası devrediimi-
yor. Bunu sonradan Öğrendim. Dediler ki, 'Bira fabrikası devredilmeye
cek.' 'Pekâlâ' dedim. Bira fabrikası devredilmeyecek ve bira inhisarı ya
pılacak.
İstanbul'da Bomonti Fabrikasının bir dâvası var. Ondan bir defa da
Atatürk şikâyet etti. Bomonti Fabrikası, imtiyaz müddetinin bitmesi üzeri
ne devlete intikâl ediyor. Bomonti Fabrikası buna itiraz ediyor, JHarb se
neleri müddetten sayılmaz' diyor. 'Harb seneleri müddetten sayılır' diye
bir toplantımızda Atatürk Bomonti Fabrikasının haksız olduğunu, bu mu
ameleyi bir an evvel neticelendirmek lâzım geldiğini söylüyordu, 'Nedir?
Niçin teehhür ediyor?' diye aradık. Adam Danıştay'a müracaat etmiş...
'Adam haksızdır. Muamelesini durdurmak lâzım... Bir an evvel bitirmek
lâzımdır.' mülâhazasına karşı, ben dedim ki, 'Ne yapıyor adam? Böyle bir
muameleye mâruz kalmıştır. Bir Türk şirketidir. Türk mahkemesine mü
racaat ediyor. Yabancılık diye iddiası yok adamın... 'Mahkemeye gitme
yin' mi diyeceğiz? Olmaz böyle şey... Gitsin.' dedim. Bakalım mahkeme
ne hüküm verecek? Bu meseleyi böyle kapattım ben...
'Bomontiye'ye lüzum yok' diye düşünüyorlar, 'Halbuki ona da ihtiyaç
var' diye söyledim ben... ikisine de ihtiyaç vardır dedim.
inhisar Vekâleti bira fabrikası ile bir mukavele yapacak... İnhisar mu-
kâvelesi yapılara k, tâyin olunan fiyatla, bira fabrikası satış yapacak... İş
letilecek,.. Bu muamele bahis konusu... Orman Çiftliği yapacak bunu...
Orman Çiftliği devlete verilecek ve sonra da bira fabrikası ile Vekâlet
böyle bir şey yapacak... Mukavele yapacak...
57 Soyak. age, s. 698; Giritlioğlu, age, s. 125; İsmet Bojdağ, Bif Çağın Perde Arkası (Atatürfc-İnö-
nü, İnönü-Bayar Çekişmeleri), s. 106-107; Us, age, s. 207.
59
Bir gün Vekil bana geldi. Oedi ki, 'Orman Çiftliği ile bira fabrikası...
Bütiin bu tasarruflar Atatürk adınadır. Onun için bu inhisar mukavelesi
Vekâlet le Atatürk arasında yapılmak lâzımdır/
Bunun üzerine ben Atatürk ile konuştum.
'Vaziyet bu' dedim. Bira fabrikası ile mukavele yapılacak ve bunu Or
man Çiftliği yapamaz. Mal sahibi olan, tasarruf sahibi olan sizinle Vekâ
let arasında inhisar mukavelesi yapılmak lâzım...
Güldü Atatürk... 'Nasıl olacak?’ dedi.
'Bu, olmayacak' dedim. 'Karşı karşıya geçeceğiz de. Devlet Reisi ile
hükümet olarak inhisar mukavelesi yapacağız. Olmaz bu...' dedim.
Çiftlik hikâyesinde vaziyet bu.,/'58
60
Ancak, Atatürk tarafından özel olarak Haşan Rızâ Soyak a yaptı-
ulan bu soruşturma, Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya tarafından Inö-
ım’ye iletilir.60
Aynı günün akşamı, Çankaya’da, “Atatürk'ün Sofrası nda, konu
hükümet üyelerinin de huzurunda yeniden açılır.
Atatürk. hem bira fabrikası sorununu ele alır ve kendi soruştur
masının sonucunu açıklar, hem de Ziraat Vekili Şâkir Kcsebir i sert
biçimde eleştirir İnönü, bu eleştirileri aynı sertlikte yanıtlar. Ön
ce, daha önce de birkaç kez olduğu gibi, bir hükümet üyesinin is
tilâsının istenmesini, kendisine danışılmadan ve sorulmadan böyle
bir karar alınmasını, hükümete dışarıdan yeni bir müdahale d a
lak değerlendirir ve kınar. Daha sonra, kendi değerlendirmelerine
güveni İnleyerek, başkalarına soruşturmalar yaptırılmasından ra
hatsız olduğunu belirtir vc bundan şikâyetçi olur. Ayrıca. Atatürk
ite doğrudan ilişki kuramadığından söz ederek, araya aracılar gir
mesini eleştirir. Hükümeti ilgilendiren konuların resmî mekaniz
malar dışında ve resmen sorumlu olmayan kişiler tarafından görü
şülüp, karâra bağlanmasını ve sorumlu Başvekil olarak kendisinin
bu sürecin tamamen dışında bırakılmasını da kınar. Tartışma, o
gece Atatürk'ün sofradan çekilmesi üzerine yarıda kalır61
İnönü, anılarında, bu sahneyi şöyle özetliyor:
“Nyon olayını takiben İstanbul dönüşünde, akşamüzeri, Atatürk ça
ğırıyor' denildiği zaman. Vekillerin türlü sebeplerle, çoktan beri birikmiş
olan dolgunluklarla sert muameleye mazhar olmaları ihtimâli benim zih
nimde bir kâbus gibi canlandı. Bundan sonraki sofra hayâtının teferru
atının ehemmiyeti yok... Ziraat Vekâleti nin çalışmadığından bahsettik
ten sonra, şahıslara karşı çok kırıcı olmaya başladı. Ben onları müdâfaa
etmek mecburiyetinde kaldım. Bununla sofra toplantımız ekşi bir hava
içinde bitti."62
61 Aydemir, ik in c i Adam, (Cilt: 1), s. 509-511; Golofjlu, Tek P a rtili Cumhuriyet, s 252; Giritliûğlu.
age. s. 125-126: Atay, Çankaya, s. 496-497; Soyak, age. s. 707-708; Hilmi Uran, Hâtıralarım, s
302-303; Us. age. s 206-207.
61
Bu kavgada haksızlık esâsında Atatürk'ündü.
Tatbikatta idaresizlik ve haksızlık ikimiz arasında bana düştü.
Haksızlık ona aitti.
Şunun için:
Aramızda geçen bir devlet işini, 'Sonra görüşürüz dedikten sonra,
akşam masada hâlletmek, yâni gündüzden tasarladığı mülâhazaları ve
sebepleri imposition şeklinde karar alarak tebliğ etmek ve bu vesile ile
sevmediği birkaç Vekili tahkir etmek istedi.
Evvelâ sakin idim. Sükûnet ile geçiştirmek istedim. Hâlindeki tecâvüz
mânâsının arttığım görünce, sabrım tükendi. Sonra şiddetle mukabele
ettim. Mukâbelemin şiddeti onu sükûnete getirdi. Tasmim ettiği hâdise*
lerde haklı olmak için sebep toplamak karârına derhâl başladı.
Sükûnet... Tariz... Hatif tahrik...
Sonra Hatay ve Nyon meselelerini de söyledi.” 53
İnönü, Abdi Ip e kçı'n in ," Münâkaşarımın sebebi neydi?" şeklindeki sorusunu şöyle yanıtlıyor
'Türüi meseleler... Filan mesele nasıl oldu? Falan mesele nasıl oldu? Şimdi teferruatı ile hatır
layamayacağım. Birtakım meşaleler... Günlük meseleler. " İnönü Atatürk'ü Anlatıyor, s. 12
64 Atatürk'ün Nöbet Defteri.
65 Sabahattin Selek, ‘'Ölümünün Birinci Yılında İsmet İnönü: Demokrasiye Geçiş, Atatürk-lnönü
Ayrılığı", M illiy e t (2.1.1975).
62
uzun gezinti sonunda66 kesin bir karâra varır.
18 Eylül akşamı Atatürk de İnönü, Ankara’dan İstanbul'a git
mek üzere birlikle nenle hareket ederler Tıenclc Atatürk ile tuönü
arasında yalnız geçen bir görüşme sırasında InöniVnün Başvekil
likten çekilmesi ve yerine Celâl Bayann geçmesi kararlaştırılır6768
İnönü, Atatürk ile trende geçen konuşmalarım günlüğüne şöyle
not etmiş:
"Ayrılmak karârı kısa oldu.
OH Kongresi JTârih Kongresi) için İstanbul'a giderken trende beraber
bir kahve içtik.
'Ne olacak?' dedi.
Ben evvelâ çok müteessirdim. Ağlayacak vaziyette idim. Gönlünü al
mayı istiyordum.
'Çok muzdaribim' dedim.
‘Bilmiyorum nasıl oldu?'
Âlem önünde olmasaydı' dedi.
'Ne düşünürsün?' dedi.
Birden uyanebm. Her zamanki gibi geçmiş veya geçecek hâdise ad
dediyordum. Bu suâl üzerine ayıldım. Teessürümü yendim.
‘Bir şey düşünmedim. Ne emrederseniz öyle yaparız.' dedim.
0: 'Bir fasıla verelim'
Ben: 'Hay hay... Size müteşekkir olurum.'
0 :'Şekli'
Ben: 'Hastalık'
0 :'Evvelâ izinle yapalım'
Ben: 'Çok iyi... Kongreden evvel mi, sonra mı?'
0: 'Nasıl istersen... Sofraya gidelim.'
Ben: 'Çok yorgunum. Gidip yatayım.'
0: ‘Gizli tuta hm. Kimi düşünürsün?'
Ben: ‘Mazur gör... Kimseyi söyleyemem.'
0 :'Celâl Bayar!'
Ben: ‘Hakikaten bana iyi tesir etti'"63
6? Aydemir. İkin ci Adam, (Cilt: U, s. 512-513. Atay, Çankaya, s. 497-498; Soyak, age. 708.
68 "İnönü'nün Hâtıra Oefteri'nden Sayfalar", H ü rriyet (Metin; 121, (24.1.1974). İnönü, aynı sahne
yi, anılarında da anlatıyor. İsmet Inönu. age, s. 290.
63
"Pek münâsip olacağını, isabetli olacağını söyledim. Gerçek şudur ki,
samimî kanaatimi söylüyordum. 0 günkü mevzuu bahis olabilecek in-
sanlar arasında ve uzun müddetten beri teessüs etmiş olan beraber ça
lışma devrinde, en iyi seçmenin bu olacağını samimî olarak söyledim.' 69
64
Ben çoktan beri çekilmek istiyordum.
Fakat istiyordum ki, bu çekilmem kolay olmasın... Öyle bir şekilde çe
kileyim ki, onu sarssın, intibaha getirsin...
Asıl mesele, işte budur,” 71
73 'H er Hafta Bir Sohbet..., Konumuz: Atatürk, Konuğumuz: Celâl Bayar", M illiy e t {İki Kısım!,
(12.1MS74).
74 Ulus, (20.9.1937)
65
yı ndaki açılışında Atatürk yalnız olarak ve yanında İnönü olmak
sızın bulunur.76
Başvekil İnönü'nün, 'lne sabah sergi açılışında, ne de kongrenin
açılışında bulunamaması dikkati” çeker; "türlü ihtimâllere, tefsir
lere” yol açar.77
Yine aynı gün, 20 Eylülde, Anadolu Ajansı nca yayınlanan res
mî bir tebliğ ile, İsmet İnönü'nün görevinden izin alarak ayrıklığı
haberi kamuoyuna duyurulur:
‘Başvekil Malatya mebusu İsmet İnönü'ye, talep ve ricası üzerine,
Reisicumhur Atatürk tarafından birbuçuk ay mezuniyet verilmiş ve Baş
vekâlet vekâletine İktisat Vekili Celâl Bayar tâyin edilmiştir."78
76 Ulus, <21.9.1937}
80 Bozdağ. Bir Çağın Perde Arkası (Atacürfc-İnönü, İnÖnü-Bayar Çekişm eleri), $ 133; Alay. Çan
kaya- s>- 498.
66
mimin vekili olarak bizzaı Atatürk tarafından Başvekâlete atanı
yordu. Atama işlemindeki resmiyet ve soğukluk da dikkati çeke
cek derecede belirgindi.81
Hu aşamada, İnönü'nün Başvekillikten ayrılmasının ve Bayaı*1m
lıince vekâleten) Başvekil olmasının nasıl değerlendirildiğim daha
yakından görelim.
Asım Us, hâtıra notlarında, bu konuda şunları yazıyor:
"Büyük Millet Meclisi nin açılmasına muallâk olan en kuvvetli ihtimâl,
Celâl Bayar'ın başkanlığı altında yeni bir kabinenin kurutmasıdır.
Fakat bugünkü fiilî vaziyet, ismet İnönü'nün Başvekil olması ve Celâl
Bayar'ın Başvekil vekili bulunmasıdır
İsmet İnönü, birbuçuk ay sonra muhakkak surette çekilecekse, niçin
bu karar bugünden tatbik mevkiine konulmuyor da, birbuçuk aylık bir fa
sıla veriliyor?
Bazılarının iddia ettiği gibi, bu hususta hiçbir kanunî engel olmadığı
na ve Meclisin tatil devresinde bulunduğu sırada dahi böyie bir değişik
lik yapılabileceğine göre, bu sebebi yeni kabineyi teşkil için bir hazırlık
devresine lüzum görülmesinde aramak doğru olur.
Ayrıca, kabine reisliğinden çekilecek olan İsmet İnönü'nün yeni bir
vazife deruhte etmesi, bunun için de Meclisin toplanmasına ihtiyaç gö
rülmesi gibi ihtimâller hatıra gelir.
Nihayet İsmet İnönü'nün çekilerek. Başvekâlete Celâl Bayar'ın gel
mesi ile bir siyâset değişikliği olmayacağının daha iyi tebarüz ettirilmesi
için Meclisin içtimâ hâlinde bulunması daha faydalı olacağı düşünülmüş
olabi!M...>
İsmet İnönü'nün, Atatürk'ten birbuçuk ay mezuniyet aldıktan sonra,
İstanbul'da durmayarak, ailesiyle birlikte Ankara'ya gidişi, bu istirahat
müddetinin birbuçuk aya münhasır kalmayacağını göstermişti.
Bundan sonra muhtelif kaynaklardan gelen haberler bu ihtimâli teyid
etti.
Celâl Bayar, Meclis açılınca, kati olarak Başvekilliği deruhte edecek
ve yeni bir kabine için çalışmaya başlayacaktın
Böyle bir değişikliği cumhuriyet ile idare edilen bir memlekette tabiî
görmek lâzım gelirken, bir takım dedikodular meydan almaktadır. (.,.)■
İsmet İnönü, iktidar mevkiine sarılarak, ondan ayrılmak istemeyen bir
insan değildir. Şimdiye kadar Atatürk tutmuştur Bu defâ müsaade etmiş
ise, memleket menfaatlerinin yüksek bâzı icâpları olduğuna hükmetmek
lâzım gelir. Bu icâp, Türkiye'nin bir tek kabine kurulabilir bir memleket
83 Uran, a g *. s 303
85 Sabahattin Selek, "Ölümünün Birinci Yılında İnönü: Demokrasiye Geçiş. Al atür k-İnönü Ayrılı-
ğ f . M illiy e t 18.1.1975).
68
Şevket Süreyya Aydemir de, Kâzım Özalp'in bu görüşüne kanlı
yor:
"Belki de daha uysal ve itaatli bir Başvekil onun muhtaç olduğu isti
rahat havası için kendisine daha uygun geliyordu. Ve galiba şu da vardı
ki, hükümeti biraz daha hareketli, biraz daha hamleli görmek istiyordu.
Hükümetin ise, bürokratik bir görünüş havasında, kendi içine kapandığı
kanaatine de varmış olması, onu sarsmak, kımıldatmak ihtiyaçları duy
muş olması da mümkündür."86
JJ6 Aydemir, İkinci Adam, (Cilt: 1|, s 515. 8u konuda benzer görüşler için bkz. Aydemir, Tek Adam,
ICılt: 3), s. 543-552; Atay. Çankaya, s. 463
69
uyandırmış ve yankı yapmıştı.
Örneğin, Cumhur[yeı gazetesi, İnönü'nün bu uzun iznini oku
yucularına şöyle açıklamaya çalışıyordu:
"Başvekilimiz Birbuçuk Ay Mezun
Tahkikatımıza nazaran. Başbakanın Reisicumhur nezdinde bu istirha
mına, doktorların bu kadarlık bir istirahat fasılası için gösterdikleri iüzun
âmil olmuştur Başbakanın sıhhî vaziyetinde endişe olunacak hiçbir ci
het yoktur. Mesele, yeni ve büyük işlerin başlangıcı olan Meclis içtimâi
iptidalarına kadar Başbakanın istirahat eylemesinden ibârettir."8S
Tan gazetesinde ise, haberler çok daha açık bir biçimde yazıhı-
bilmişti:
"Başvekâlette Kafi Değişiklik
Clelâlî Bayar Başvekil oldu.
Fakat Meclis açılıncaya dek vekil sıfatı ile vazife görecektir.
Bu kat'i tebeddülden ecnebi devletlerde haberdâr edilmiştir.
Tebeddül, hiçbir fikir ihtilâfından doğmamıştır. Atatürk ile ismet İnönü
arasındaki arkadaşlık ve sevgi her vakîtki kadar derin ve samimîdir,"*89
86 Cumhuriyet (2 1 S. 1937).
89 Tan, (26.9.t937>
90 Tan, 126.9.19371
70
Diğer yandan, Ahmet Emin Yalman, yine Tan gazetesinde, yine
aynı gün şunları yazıyordu:
"Başvekil İsmet İnönü'nün birbuçuk ay İ2in için rica ettiği resmî bir
tebliğ şeklinde duyulunca, siyâsî hayat içinde bulunanlar bunun mânâsı
nı tefsirde güçlük çekmediler.
ismet Inonıi, hiç şüphesiz Başvekâletten istifa arzusunu göstermiştir.
Birbuçuk aylık zamanın tam Meclisin açılışına tesadüf etmesi de, va
ziyeti bu bakımdan aydınlatmaya yardım ediyordu. Yeni Vekiller Heye
tinin kurulması için Meclisin açılmasına ihtiyaç var. Meclis açılıncaya
kadar vaziyetin idaresi için de tabiî sekil, ancak Başvekilin mezun sayıl
ması ve yeni Başvekilin Meclis açılıncaya kadar vekil adı altında vazife
görmesi olabilir İşte tutulan yol budur. (...)
Önümüzde bulunan dâvalar olduğu için, Atatürk, inkılâbımızın yeni
merhalesinde doğrudan doğruya bir iktisatçının işbaşında bulunmasının
faydalı ve amelî bir hareket olacağını düşünmüştür.
Prensip itibârıyla bu karâra vardıktan sonra, bu mevkii Celâl Bayar'm
doldurmasından tabiî birşey olamazdı.
Celâl Bayar, Türk bankacılığında ve Türk iktisâdı hayâtında geniş gö
rüşü, amelî ve verimli çalışma usûlleri, prensiplere bağlılığı sâyesinde
memleket için hayırlı varlıklar kurmuş, yeni yeni çığırlar açmıştır. Demek
ki, inkılâbın yeni devresinde hükümetin başına geçen yeni Başvekil, üze
rine aldığı vazife bakımından çok esaslı tecrübelerden geçmiş, kıymetli
bir şahsiyettir.
Mâziden kalan en fena miraslardan biri de, kırtâsî zihniyettir, İdare
mekanizması içinde saplanıp kalmış olan bu zihniyet ve bunun doğurdu
ğu dar usûller, geniş ölçüde bir inkişâfın engelidir.
Celâl Bayar, mazinin bu fenâ mirasım az bir zamanda tasfiye etmek
hususunda memleketin en ziyâde güvenebileceği bir şahsiyettir."91
i) I Ahmet Emin Yalman, "Başvekâlette Değişiklik", Tan, (26.9.19371. Ayrıca bkz. Us. age, s. 211
71
Basında yayınlanan haberler ve muhtemelen kamuoyundaki
söylentiler arttıkça, resmi bir açıklama yapılması zorunlu hâle gel
miş olmalı ki, 27 Eylül'de, Başvekil vekili ve İktisat Vekili Celâl
Bayar’a hitaben bir tebliğ yayınlanır:
"Başvekil Malatya mebusu İsmet İnönü, şiddetli sürmenaj neticesi
olarak mutlak istirahat şeklinde mezuniyete ihtiyaç hissetmekte oldu
ğundan bahisle, tedavisini bitirebilmek üzere birbuçuk ay müddetle me
zuniyet istemiş ve talebi tensip edilerek, Başvekâlet vekâletine sizin tâ
yininiz muvafık görülmüş, keyfiyet BMM Riyaseti ne ve kendisine tebliğ
edilmiştir."93
93 Cumhuriyet, (28.9.19371
72
"Başvekil İsmet İnönü'nün, Büyük Başbuğ Cumhurreisimizden iştira*
hat ihtiyâcı ile istirham ederek istihsâl ettiği birbuçuk aylık mezuniyeti
hitam bulduktan sonra dahi, hükümet reisliğine avdet etmeyeceği ve
buna göre, Başvekil vekili Celal Bayat'ın, önümüzdeki ikinciteşrin iptida
sında açılacak Meclise Başvekil olarak yeni kabinesi ile geleceği anla
şılıyor. {„.}
Gerek İsmet İnönü, gerek Celâl Bayar, Büyük Şefin en yakm ve en
sevdiği arkadaşlarıdır.
Binaenaleyh vukuu kararlaşan değişiklikte, siyâsî bir noktai nazar
farkı gibi herhangi derecesinde bir ihtilâf tasavvur etmeye imkân yoktur.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir hükümetini, aynı partinin diğer bir hü
kümeti ıstihlâf etmiş olacaktır. 0 kadar... f...)
Celâl Bayar'a gelince...
1$ Bankası'ndan İktisat Vekâletı'ne geçen bu kıymetli arkadaşın,
memlekette millî ekonomi fikirlerini yaratanların en başında gelenlerin
den olduğunu bütün millet bilir. (...|
Memlekette hizmet safında sâdece nöbet değiştiriliyor gibi bir vazi
yet önündeyiz."96
% Cumhuriyei. {28.9.1937).
73
tebliğ ile, bu konuda basında yayınlanan, özellikle de Tan gazele-
sinde yayınlanan haberler sert biçimde ve şiddetle eleştiriliyordu:
"Resmi Tebliğ
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterlkji'nden tebliğ edilmiştir;
Başvekil İsmet İnönü'nün mezuniyet alması üzerine bâzı gazetelerde
rivayet şeklinde çıkan ve hakikate uygun olmayan şayialar, içeride ve
dışarıda yanlış akislere meydan verecek bir mâhiyet almaktadır.
Başvekil İsmet İnönü mezuniyet almıştır ve Meclis toplandığı vakit
Celâl Bayat'ın Başvekâlet makâmına getirilmesi takarrür etmiştir.
Şayialar nâmı altında Tan gazetesinin 28 Eylül tarihli nüshasında çı
kan Teşkilâtı Esâsiye Kânunu'nun tebdili mâhiyetindeki yazılar ve intiha*
batın yenilenmesine âid rivayetler, hiçbir esâsa istinâd etmeyen haber
lerdir.
Bâzı gazetelerin, memleketimizin esaslı işleriyle alâkadar rivayetleri,
hiçbir kontrole tâbi tutulmaksızın ve mesul ve salahiyetli merciilerden
tahkik etmeden, herhangi u2ak ve yabancı bir memlekette geçiyormuş
gibi ve laubali bir tonda neşretmeleri, milletimizin yüksek menfaatleri ile
hiçbir vakit kabili telif değildir ve Türk efkârı umümîyesinin böyle hare
ketleri tasvip etmeyeceğine şüphe yoktur."98
74
resmî tebliğleri yayınla malı ve bununla da yetinmeliydi. Yunus
Nâdirin deyimi de, tek-parli döneminin "matbuat disiplini” elbet
te bunu gerektiriyordu.
Tek-parü yönetiminin, Tan gazetesinin bu cesur tutumunu, sa
dece resmî tebliğin sert ve şiddetli eleştirileri ile yanıtladığım dü
şünmek yanıltıcı olur. Tan gazetesi, Matbuat Kânunu nun 50.
maddesi gereğince, "memleketin umumi siyâsetine dokunacak
neşriyattan dolayı", 28 Eylülde, hükümet tarafından 10 gün sü
reyle kapatılacaktır 99
Fiilî değişimin resmî yorumunu ise, partinin ve hükümetin res
mî gazetesi ve sözcüsü olan Ulus gazetesinde Fâlilı Rılkı Alay söy
le yapıyordu:
“ Bu değişmeyi, Cumhuriyet hükümetinin iç ve dış politikası bakımın
dan herhangi bir tefsire müsait telâkki edenler, en kısa zamanda aldan
dıklarını göreceklerdir, (. d
(Atay, İnönü ve Bayan övdükten sonra şöyle devam ediyor:!
İsmet, bir kelime ile, harbte ve sulhta, Atatürk'ün emrinde ve Ata
türk'ün evlât, arkadaş ve yoldaşı İsmet! (...)
Yeni Türkiye'nin mâliye ve iktisat inkişâfının târihini yazacak olanlar,
Celâl Bayar ismini hürmetle anmayı unutmayacaklardır.
0, yalnız İş Bankası'nı değil Türkiye'de modern milli bankacılık hayâ
tını kurmuş ve mâliye ve iktisat âleminin Türk unsuru ile kadrolanmasmı
temin etmiştir. (...)
Atatürk'ü seven herkes Celâl Bayat'ın yardımcısıdır."100
75
Bayar'm yeni görevine başlar başlamaz, deyim yerinde ise, daha
ayağının tozu ile, öncelikle İş Bankası Umum Müdürü Muammer
Eriş ite görüşmesi, yeni Başvekilin belirgin eğilimini sembolize et
mesi bakımından cok önemlidir.
Diğer yandan, bu strada Bayar'ın Atatürk ile de sık sık görüştü
ğü anlaşılıyor.102
İsmet İnönü'nün siyâsi menkûbiyetine daha sonra yeniden dön
mek üzere, bu noktada dikkatimizi, siyâsi bakımdan gözden ve iti
bardan düşmüş İnönü’den ayırarak, bu sırada siyâsî kariyerinin en
yüksek noktasına ulaşmış olan Celâl Bayar'a ve kuracağı hüküme
tin etkinliklerine çevirmemiz yerinde olur.
76
Ancak burada dikkat edilmesi ve üzerinde durulması gereken
bir noktaya işaret etmek istiyorum. Belki de bu küçük ve önemsiz
ayrıntının o dönemde hiç üzerinde durulmamış, hattâ farkına dahi
varılmamıştı.
Aslında tebliğde söz konusu edilen (ve ikinci bölümde bir baş
ka açıdan üzerinde duracağım) 1936 tarihli genelge, sâdece ‘'hü
kümet vc parti teşkilâtı”nın birleştirilmesi ile ilgiliydi. Genelge.
CHP Umumî Reis Vekilliği’ne ilişkin bir düzenleme ile hiçbir şe
kilde ilgili olmadığı gibi, genelgede CHP Umûmî Reis Vekilliği söz
konusu dahi edilmiyordu. Ancak, “parti ve hükümet leşldlüu'ıım
birleştirilmesi sonucunda, mantıken, nasıl Dâhiliye Vekilliği ile
parti Genel Sekreterliğinim aynı kişide birleşmesi gerekiyorsa, Baş
vekillik ile Parti Umûmî Reis Vekilliği nin de aynı kişide birleşme
si gerekecekti. Dolayısıyla, bu aşamada, parti genelgesi uyarınca,
Celâl Bayar CHP Umûmî Reis Vekili oluyordu.
Başvekil Celâl Bayar’m CHP Umûmi Reis Vekilliği tıe atanması,
aslında, bu konuda parti nizamnamesinde öngörülen bir düzenle
meye dayanılarak yapılmalıydı. Ancak bu mümkün değildi. Çün
kü, 1935 tarihli CHP Nizamnâmesi'nde bu konuda herhangi bir
hiikûm yer almıyordu. Yâni, parti nizâmnâmesi, partinin Umûmî
Reis Vekili nin nasıl atanacağına ve nasıl görevden alınacağına iliş
kin herhangi bir düzenleme öngörmemişti.
CHP Umûmî Reis Vekilliği, bir makam olarak, 1923 tarihli CHP
Nizamnâmesi’nde yer almamıştı. CHP Umûmi Reis Vekilliği,
Cumhuriyetin ilânından sonra, parti nizâmnâmesinin herhangi bir
hükmüne dayanmaksızın, doğrudan doğruya CHP Umûmî Reisi
Mustafa Kemâl Paşanın ismet İnönü'yü bu makama ataması ile
ihdas edilmişti.
1927 tarihli parti nizamnamesinde ise, CHP Umûmî Reis Vekil
liği artık bir makam olarak yer alacaktır. CHP Umûmi Reis Vekilli
ği’ne nasıl atama yapılacağına ilişkin olarak ilk kez 1927 tarihli
parti nizamnamesine açık bir hüküm konulacak ve Umûmî Reis
VekiliYıin bizzat Umûmî Reis tarafından atanacağı hükmü, nizam
nameye eklenecektir
Ancak 1931 tarihli nizamnamede artık bu yönde bir hükme
rastlanmıyordu. Her ne kadar, parti nizâmnâmesinde Umûmî Reis
Vekilfnden söz ediliyorsa da, nizâmnâmede bu makama nasıl ata
77
ma yapılacağına ilişkin bir açıklık yoktu,
?935 tarihli nizamnamede de bu durum devam edecektir
Yâni, 1937 yılında, parti nizamnamesinde, CHP Umumî Reis
Vekili nin atama yöntemi ile ilgili herhangi bir düzenleme bulun
muyordu.
ismet İnönü, 1923-1937 yılları arasında, CHP’nin Değişmez
Umûmî Reis Vekili olmuştur denilebilir.
Uygulamada, 1923-1937 yılları arasında, yaklaşık onbeş yıl bo
yunca, CHP Umumî Reis Vekilliği makamında herhangi bir deği
şiklik yapılmamıştı, 1937 yılının sonbaharında ise, CHP Umûıııî
Reis Vekili iği’ııdc ilk kez bir değişikliğe gidiliyordu.
1937 yılında CHP Umumî Reis Vekilliği nde yapılan değişiklik
hiçbir şekilde parti nizamnamesine dayandırılamazdı. Olsa olsa,
1927 tarihli eski nizâmnâmenin parti içinde yarattığı kuşkulu bir
geleneğe dayanılarak, yeni Umûmî Reis Vekili nin Umumî Reis ta
rafından atanması söz konusu olabilirdi. Ancak bu yola gidilmedi
ği görülüyor Atama, herhalde hukukî ve meşru bir temel sağladığı
düşüncesiyle, parti genelgesine bağlanacaktır.
Şimdi bu konuyu biraz daha yakından incelemeye çalışalım:
Bilindiği gibi, 1923-1938 yılları arasında, İsmet İnönü, iki kez
Başvekillik görevinden ayrılmıştır. İlk kez, 24 Kasım 1924 târi
hinde Başvekillikten istifa etmiş ve yeni hükümet aynı gün Fethi
Okyar tarafından kurulmuştu.
Mete Tunçay, tek-parti dönemi üzerindeki araştırmasında, bu
değişim üzerine şu yorumu yapıyor:
ism e t Paşa, Başvekillikten ayrıldıktan sonra da, ‘CHF Umûmî Beis
Vekili' sıfatını muhafaza etmiştir. Vâni, Fethi Bey'e hükümet verilmiş,
ama parti teslim edilmemiştir. Bu, Fethi Bey iktidarının geçici olarak dü
şünüldüğünün bir kanıtı sayılabilir.
Nitekim ikinci kez (1937'de Celâl Bayar'a} Başbakanlığı bıraktığında,
CHP Genel Başkan Vekilîiği'n) koruya ma mıştır."10*
78
"istanbul/28 Eylül 1980
İsmet Paşa Başvekillikten ayrıldıktan sonra, CHP [Umûmî] Reis Vekil
lin d e kalmak için benim yanımda Atatürk'ten istekte bulundu. Atatürk,
gayet nâzik bir şekilde, 'Bu, usûlümüze aykırıdır' dedi ve beni göstere
rek, ’0 vazifeyi de görecektir diyerek İlâve etti, İsmet Paşa, bir şey söy
lemeden ayrıldı."105
Daha sonra, 1938 yılının Nisan ayında yapılan bir ara seçimde,
İktisat Vekâleti Müsteşarı Faik Kurdoğlu Manisa mebusu olacak
80
Bayar, kim bilir, belki de İnönü gibi asker olmadığı için, Ordu üzerinde te*
sis edebileceği hâkimiyetten endişe izhâr etmiş ve Atatürk de bu ciheti
kendisi sağlayacağını vaad ederek, böyle bir endişe taşımamasını Ba-
yar'a tavsiye etmiştir
Bunun gibi, merhum Ali Çetinkaya'nın Nâfia Vekâleti nde bırakılması*
m da Celâl Bayat'a yine Atatürk'ün tavsiye etmiş olduğu ve Çetinkaya yı
orada kalmak için ayrıca ikna ettiği söylenebilir. Çünkü, o vakitler, Celâl
Bayar ile Ali Çetinkaya’nın bu kabinede birlikte çalışamayacak kadar
aralarının açık olduğu ve münâsebetlerinin, Refik Saydam ile Bayar mü
nâsebetinden daha iyi olmadığı bilinen bir şeydi/'110
81
belirlenecekti. Bir Vekâlete birden çok Siyâsi Müsteşar alabilecek
ti. Siyâsî Müsteşarların görevleri. Vekâletin TBMMdcki işlerini
Vekiller adına izlemek ve sonuçlandırmak, Vekillere yöneltilen so
ruları Vçkil adma yanıtlamak, Vekilin bizzat yapacağı bütün işler
de ona yardımcı olmak vc yönetimi kendisine verilen belli Vekâlet
hizmetleri hakkında gereken kararları almaktı. Siyâsî Müsteşarlar,
ancak Başvekilin arzusu ile hükümet toplan ularına katılabiliyor*
laıdı. Toplantı sırasında kuHadıldarı oylar ise, ancak danışma nite
liğindeydi.
Kendilerine verilen işlerden dolayı kişise! sorumlulukları bu
lunduğu. hükümetin ya da Vekilin istilâsı hâlinde, istifalarının ya
da düşmelerinin gerekmediği, görevlerinin sınır ve derecesi ile
türlerinin kararname ile belirleneceği ilgili yasada öngörülmüştü.
29 Mart 1937 târihinde ise Siyâsî Müsteşarlar atanırlar:
Adliye Vekâleti Siyasi Müsteşarı : Salâh Yargı
Millî Müdâfaa Vekâleti
Siyası Müsteşarı : Necip Ali Küçtika
Dâhiliye Vekâleti
Siyasî Müsteşarı ; AbdulmuttaJip Öker
Maarif Vekâleti Siyâsî Müsteşarı : Nâfi Âtuf Kansa
Ziraat Vekâleti Siyâsî Müsteşarı : Rızâ Erten
İktisat Vekâleti Siyâsî Müsteşarı : Ali Rızâ Türel
Nâfıa Vekâleti Siyâsî Müsteşarı : Sırrı Day
Sıhhat ve Içtimâî Muavenet
Vekâleti Siyâsî Müsteşarı : Hulusi Alataş
111 Tarha mErdem, Anayasalar ve Seçim Kanunları, s. 31*40 ve 43-44; Goloğlu, Tek P a rtili Cum
h u riy e t s. 210-220.
82
bilhassa Meclis çalışmalarında Vekillere verimli birer muavin olacakları
düşünülmüş ve aynı zamanda eğer istidatları varsa, ileride birer Vekil
sandalyesini işgâl için de yetişmiş olacakları mülâhaza edilmişti/'112
83
Sermâyesinin tamâmı veya büyük kısmı devlete âid ticârî-sınâî ku-
rumların mâlî kontrol şeklini, bu kuramların bünyelerine ve kendilerin
den istediğimiz ve isteyeceğimiz ticarî usûl ve zihniyetle çalışma icabfa-
rma süratle tevfik etmek.,.
Bu gibi kurumların bugünkü usûllerle çalışabilmelerine ve inkişâf et
melerine imkân yoktur. (...)
Cumhuriyet bütçelerinin taayyün eden ve dâima kuvvetlenmesi gere
ken müşterek hususiyetleri, yalnız denkli oluşları değil, aynı zamanda,
koruyucu, kurucu ve verici işlere, her defasında daha fazla pay ayırmak
ta olmalarıdır."114
ilginç olan bir başka nokta da, bu yönde bir gelenek olmamakla
birlikte, Atatürk'ün Bayar Hükûıneti’nin programına sahip çıkması
84
ve bunu lıer vesile ile açıkça belirtmesidir.
Atatürk, henüz Bayar Hükümetinin programı hazırlanırken, 5
KasııtVda, Bayar’a şu mesajı yolluyordu:
"B(ay] Bayar
Programınızı okudum. Kıymetli bir iş programıdır. Hayırlı olsun. Cüm
lenize kolaylıklar ve başarılar dilerim.
Kemâl Atatürk. 5.11.1937/'116
85
Oysa, daim başlangıçtan itibaren, gerek yabancı basın, gerekse
Türk basını, siyasa! ve ekonomik alanda önemli değişimler olaca
ğı beklentisi içindeydi.
Bayar’ın, İnönü'nün temel iktisâdı politikalarını (yâni, sıkı para
politikası, denk bütçe, düşük yatırım programlan ile düşük ithalât
kapasitesi vb.) değiştireceği daha ilk zamanda basında yer almıştı.
Buna karşılık, Bayaı, göreve başladığının daha ilk günlerinde, 24
Ey lülede, '‘Paramızın kıymeti asla düşürülmeyecek” diyordu.119
Kemâl Karpat, siyasal yapıda da radikal bir değişiklik bekleticisi
olduğunu şöyle ifâde ediyor:
"İnönü'nün yerine Bayar'ın Başbakan oluşu, bazılarınca rejime de
mokratik bir nitelik verilmek istendiği şeklinde yorumlandıysa da, bu tah
minler doğru çıkmadı."120
119 Ulus. C25.9.1937). Ayrıca okz. Yabancı Matbuat Bülteni. lEylül-Ekim 19371.
86
O hâlde gerçek farklılıklar, (eğer varsa), elbette ancak uygula
mada onaya çıkacaktı.
Bu aşamada, yeni Bayar Hükûmeti’nin İktisadî ve siyâsi alandaki
etkinlikler ine eğilmemiz gerekiyor.
Ekonomik Politika
Dentzbânk Kânunu
Atatürk, 1 Kasım da, TBMM’yi açış konuşmasında, "şu günlerde
Yüksek Meclise (...) Denizbank hakkında bir lâyiha gelecektir' di
yordu.
1930'lu yıllardaki devletçilik politikası, ulaştırma sektöründeki,
özel olarak da deniz yollarındaki uygulamalar de göze çarpmıştı.
Korkul Bora tav; bu durumu şöyle anlatıyor:
“ 1932-1939 yılları arasında, demiryollarının, denizyollarının ve rıhtım
işletmelerinin tamamen devletleştirildigini görüyoruz. Ekonominin her
hangi bir kolunda kamu sektörünün hu derecede ve bu hızla hâkim oldu
ğuna rastlanmamaktadır. (...)
Denizyollarında, özellikle de iç batlardaki posta seferlerinde, devlet
işletmelerinin hâkimiyeti ise, tartışmalı bir biçimde gerçekleştirilmiş ve
bu icraat, devletçiliğin gelişimi bakımından da ilgi çekici ve önemli bir
aşama olmuştur."12i
MI Atatürk ve beraberindeki heyet, 12 Kasım da trenle Ankara'dan hareket eder. 13 Kasım'da Si
vas'a, 14 Kasımda Malatya'ya. 15 Kasım'da Diyarbakır'a, 17 Kasım'da Elazığ'a, IS Kasım'da
Adana'ya, 19 Kasım'da Mersin'e ve Konya'ya, 20 Kasım'da da Afyon'a varan heyet, aynı gün
Eskişehir üzerinden Ankara'ya döner Mehmet Önder, Atatürk'ün Yurt Gezileri.
173 B or ata v. Tür kiy e'de De v letçi I ik . s. 269.
87
nakliyat ve devletin muntazam vapur işletmediği limanlar arasında yapı
lan n akliyat devlet tekeline tâbi değildir."124
124 Boratav, Türkiye'de Devleiçilik, s. 269-270 Ayrıca bkz. T ek-eli-llkın. Uygulamaya Geçerken
Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu, s. 250-251.
125 Boratav. Türkiye'de Devletçilik, s. 270 Ayrıca bkz. Tekeli-llkin, Uygulamaya Geçerken Tür
kiye'de Devlelçiliğin Ol uçumu, s. 251-252.
Özel girişime karşı sert önlemler içeren bu katı devletçi yasa tasarısına özel gemi sahipleri
de karşı çıktılar. Tasarının TBMM'de kabul edilmemesi için propaganda yaptılar ve mebuslar
arasında kulis faaliyeti yürüttüler. Fakat bu çabalarından bir sonuç alamadılar.
Ancak. Mecliste tasarının görüşülmesi sırasında bâzı milletvekillerinin tasarıyı ve tasarının
88
Gerçeklen de Bayar'm İktisat Vekili olmasıyla, 9 Temmuz İ932
târih ve 2068 sayılı yasa, 29 Mayıs 1933 lârih ve 2239 sayılı De
nizyolları İsletme Kânunu ile değiştirilecektir.
Yeni yasanın gerekçesinde, 2068 sayılı yasanın özel deniz ticâre
tini hemen hemen ortadan kaldırdığına işaret ediliyor ve özel de
niz ticâretinin genişletilmesi arzusu vurgulanıyordu.
Korkul Boratav, yeni yasayı şöyle değerlendiriyor:
"Kânun, 2068 sayılı kânunla karşılaştırılırsa, özel armatörlerin de pos
ta seferleri yapmasını mümkün kıldığı için, daha liberal bir içerik taşı
maktadır.
Ancak, 2068 sayılı kânundan önceki yıkıcı rekabet hâlinin yeniden
doğmaması için, piyasaların bölünmesi ve fiyat tesbitlerine ilişkin hü
kümler konmuş, seferlerin devletçe denetlenmesi imkân dâhiline alın
mıştır."127
ardında yatan görüşleri eleştirmeleri göz önüne alınırsa, söz konusu dilekçede öne sürülen
görüşlerin Mecliste de taraftar bulduğu lya da taraftan olduğu} kabul edilebilir Cemil Koçak,
"Türkiye İktisat Târihinden Bir Belge: Devletçilik ve Teşebbüs-ü Şahsî. Millî Vapurcularımi2 in
Bir Ârîzası ', Yapıt, {Toplumsal Araştırmalar Dergisi), Sayı: 13, (Kasmn-Aralık 1985). s. 133-137.
127 Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s. 273-275. Ayrıca bkz. Tekeli-likm, Uygulamaya Geçerken
Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu, s. 252-253.
128 Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s. 275. Ayrıca bkz. Tekeli-llkin, Uygulamaya Geçerken Tür
kiye'de Devletçiliğin Oluşumu, s. 252-253.
S9
kında Kanun ve 10 Haziran 1936 târih ve 3025 sayılı Van Gölü İs
letmesi Kânunu, bu dönemde denizyolları ile ilgili devlet girişim
lerini ortaya koymakladır.129
Denizyolları isletmesinde ve yönetiminde verimli bir çalısına
düzeninin sağlanamamış olması sonucunda ve bu alandaki devlet
girişimlerine yeni bir örgütlenme içinde hız verilmesi düşüncesiy
le, Bayar Hükümeti nin kuruluşundan sâdece iki av sonra. 27 Ara
lık 1937 târih ve 3295 sayılı Denizbank Kânunu TBMM ye sunu
lur ve kabul edilir.
Yasamn gerekçesinde, eski mevzuatın yönetimde bir parçalaıv
ma yarattığı, rasyonel vc verimli bir örgütlenme sağlayamadığı
vurgulanıyor ve denizcilik işlerinin tek bir elde toplanmasının ya
rarlan belirtiliyordu. Kredi vc finansman sağlayabilmek için de bu
yeni kuruluşun bir banka biçiminde örgütlenmesi gerekli görül
müştü. Denizbank. ,5cyriscfâin İdaresi nden doğan kurumlan (De
nizyolları İşletmesi ni, Aka) İşlctmesi’ııi, Fabrika ve Havuzlar Mü
dürlüğü nü, İstanbul, İzmir ve Trabzon Limanlarının İşle tine Mü
dür) üideri'ni vc Van Golü işletme Idâresi'ni) ve liman işletmelerini
içerecekti. Söz konusu yönetimlerin tüm varlıkları ile devletin ve
receği sermâye, Demzbank'ın ana sermâyesini (50.000.000 TL)
oluşturacaktı.
Korkut Boratav, Denizbank hakkında şu bilgileri veriyor:
"Denizbankın yapacağı işler ise, şöyle sayılmaktadır:
1 \ Bu kânunla uhdesine geçen inhisar ve imtiyazları işletmek,
2J İnhisarları gerektirmemek şartı He, deniz, göl, nehir ve limanlarda
ve bunların kıyılarında deniz ticâreti, denizcilikle ilgili sanayi ve inşaat
ile şâir denizcilik işlerini ve Bakanlar Kurulu karârıyla zorunlu görülecek
iskeleler veya şehirler arasında karayolu nakliyatı yapmak,
3) Denizcilik işleriyle ilgili kredi açmak,
4) Her türlü banka muamelesi yapmak,
5) Denizlerimizi ilgilendiren turizm meseleleriyle uğraşmak.
6) Deniz yardım teşkilâtım ve Devlet Reisi'ne âid deniz vâsıtalarım yö
netmek.
Deni2bank‘ın bankacılık dışı hizmetlerinin târifelerini, İktisat Vekâleti
ve b-anka temsilcilerinden kurulu bir komisyon bir yıl için tesbit eder. De-
90
nizbank'a intikâl edecek kurumlar, Bakanlar Kurulu karârı ile tüzel kişili*
ği hâiz kumrulara veya şirketlere dönüştürülebilir. Şirket hâlinde hisse
lerinin nâma muharrer ve hissedarlarının Türk olmaları şarttır."130
132 CumhuriyeU9.1.1938).
91
Burada ilginç olan bir başka nokta da» bundan hemen hemen
bir yıl önce, basında, Denizyolları idaresinde değişiklik yapılacağı
ve Denizyolları Müdürü Saadettin Bey’in görevinden alınacağı yo
lunda bir habere rastlanmasıdır,133 Ancak bu haber hemen ertesi
gün resmen tekzib edilmiştir.134 Belki de Bayar, daha İktisat Vekil
liği döneminde, Denizyollarında yeni bir düzenlemeye gidilmesi
yönünde girişimde bulunmuş, fakat bu konuda Başvekil tnö-
nu nün desteğini alamamış ve bu nedenle de girişimi sonuçsuz
kalmıştı.
25 Şubat 1938 târihinde, “Denizbank ldâre Meclisi Reisliği ne,
banka ve deniz iktisâdı işlerinde tecrübe sahibi olup, İktisat Vekil-
leti ııce inha edilen Ziya Taner; ldâre Meclisi âzâ[hkllarma, İktisat
Vekâletince inha edilen Cemâl Şâhingiray ile Mâliye Vekâleti nce
inha edilen, deniz subaylığından mütekait Sedat Urubun tâyinle
ri", 3295 sayılı yasanın 10. maddesi gereğince ve İcra Vekilleri He
yetinin 16 Şubat 1938 tarihli karârı uyarınca yapılır.135
Görüldüğü gibi, Denizbank’m ldâre Meclisi Reisliği de üyelikle
rine, hiç kuşkusuz, Bayar'ın İktisat Vekilliği sırasında yalcından ta
nıdığı ve kendisine yakın olan isimler atanıyordu.
23 Mail 1938 târihinde ise, Denizbank Umum Müdürlüğü lşld-
ınc Kısmı Muavinliği’ne İş Bankası İstanbul Şubesi Fen Müşaviri
Hamdi Emin Çapın’ın, Fen Kısmı Muavinliği’ne M. Harun II-
nıen’in ve Bankacılık Kısmı Muavinliği’ne de îş Bankası Hamburg
Şube Müdürü Tâhir Kevkepin tâyinleri, İcra Vekilleri Heyeti nin
14 Mart 1938 tarihli karârı ile onaylanır,136
Denizbank'm yönetim kadrosu, görüldüğü gibi, büyük ölçüde,
bankacılık konusunda deneyimli ve başarılı sayılan îş Banka
sından sağlanmaya çalışılıyor ve hiç kuşkusuz Bayar’ın güvendiği
ve ona yakın isimlerinden oluşuyordu.
İş Bankası nın çalışma yöntemleri ve ilkeleri, hiç kuşkusuz, De
niz ban Iba da aynı şekilde uygulanmak istenecekti. Yönetimin
oluşturulma biçimi, bu kanıyı fazlasıyla güçleııdirmekledir.
92
Bu dönemde Büküme içe alman iki karan burada belirtmek, bel
ki de yeni yönetimin İktisadî politika alanındaki belirgin eğilimini
yansıtmak bakımından yararlı olur: İş Bankası'na Londra'da şube
açına iznini hükümet onaylamış;137 yine İş Bankasfnm gıda sana
yii alanında özel girişim ile ortaklık kurması kabul edilmiştin138
Vurgulamak gerekir ki, yeni bir atılım olarak Denizbank, tama
men, İnönü ve ekibine zıd, Bayar ekibince oluşturuluyordu ve
bunun gözden kaçması da mümkün değildi.
Siyâsî Değişiklikler
Siyâsî Miteteşarlıklar'ın Kaldırılması
Bayar Hükümeti. TBMM'den güvenoyu aldıktan çok kısa bir sü
re sonra, Siyâsî Müsteşarlıkların kaldırılması yönünde bir yasa
önerisi hazırlar.
Âsim Us’un hâtıra notlarından konunun önemli bir boyutunu
saptamak mümkün oluyor. Âsim Us, Siyâsî Müsteşarlıklar m tnö-
nu'nün talebi üzerine oluşturulduğunu, ancak Atatürk'ün o za
man bunu pek de benimsemediğini şöyle anlatıyor:
93
"A nl aş r/dığma g ö r e , Atatürk, esasen Siyâsî Müsteşarlık Kânunu'rrun
çıkarılmasına, böyle bir teşkilât kurulmasına taraftar değildi. Fakat İsmet
İnönü'nün arzusuna [da] karşı gelmek istememişti. Bu teşkilât, birtecrü-
be olarak kurulmuştu. Atatürk, bu teşkilâtın ilgâsı için münâsip bir za
man bekliyordu."139
94
hu konuda bir Anayasa değişikliği yapılmasını kabul eder144 ve
TBMM de 29 Kasım da toplanarak, yeni bir yasayla Anayasanın il
gili maddelerim değiştirir ve Siyasî Müsteşarlıklar kaldırılır.145
Bu gelişme üzerine, Hariciye Vekâleti Siyâsî Müsteşarı Numarı
Mencmencioğlu, Gaziantep mebusluğundan da istifa edecek ve
Hâriciye Vekâleti Umûmî Kâtipliği'ne atanacaktır
95
ayında yapılan bir ara seçimde Ankara mebusu olur.147
Bu atama, Celâl Bayarm gerçek siyâsî tercihini göstermesi bakı
mından sanırım hayli anlamlıdır ve semboliktir.
96
parti içinde bir değişikliğe gitmemiştir
Bürokraside de önemli ve anlamlı bir değişiklik yapılmamıştır.
Bir genel seçim olmadığından TBMM üyeleri de değişmemiştir.
Ancak dönemin kısalığı, Bayat'ın Başvekilliği nin Atatürk'ün
hastalığı sırasına denk gelişi, dış politikada Hatay sorununun sü
rekli olarak hükümetin gündeminde bulunması gibi nedenlerle,
Bayar Hükümetinin faaliyeti konusunda tam hır yargıda bulun
mak zor görünüyor.
Zaman daha uzun olabilse vc Atatürk'ün hastalığı gibi olumsuz
koşullar olmasa, Bayar Hükümeti nin, özellikle de ekonomik alan
da, İnönü Hükümetlerinden farklı bir tutum alacağım düşünmek
için ycLerii neden ve gösterge vardır.
Bayar Hükûmeti’nin siyaset üslubunun da Atatürk’ün arzu ettiği
biçimde süreceğini belirtmenin yanlış bir öngörü olmayacağı kanı
sındayım.
Bayar Hükümeti döneminde siyasal kadrolarda radikal ve
önemli bir değişim olmaması ise, İnönü'nün Cumhurbaşkanı se
çilmesinin temel koşullarından birini yaratacak ur.
Bu noktada, gözlerimizi artık yeniden siyâsî menkûb ismet İnö
nü ye çevirebiliriz. Simdi İnönü'nün, belki de en zor yıllarından
biri olan, bu uzun yılının ayrıntılı biçimde üzerinde durmak isti
yorum.
MÖ Cumhuriyet, (22.9.19371.
Kongrenin ikinci günü, 21EylüPdet tnöııü, Dolınabahçc Sara
yı na gelir ve toplan Uya kalık t 149 Burada Aiaıüık ve Bayar ile ele
görüşür.
Ancak ertesi gün, 22 Eylül de, İnönü, beklenmeyen bir biçimde,
ani bir kararla, Ankara’ya dönmek üzere, İstanbul'dan ayrılır.150
23 Eylül günü Ankara'ya varan İnönü, aynı gün öğleden sonra
Başvekalete gider.151
Aynı gün Bayar ela Ankara'ya gelmiştir ve 24 Eylül'dc İnönü ile
Bayar birlikte Başvekâlete giderler.152
Kısa bir süre sonra, 29 Eylül’dc, Atatürk İnönü'ye Ege bölgesin
de yapılacak askeri manevralara birlikle katılmayı önerir1S3 Ata
türk ile İnönü, 8 Ekim'de başlayan manevralarda yeniden bir ara
ya gelirler ve 12 Ekim’de birlikte Ankara'ya dönerler.
İnönü, anılarında, bu birlikteliği şöyle tasvir ediyor:
"Manevralar sırasında münâsebetlerimiz, bilhassa dış görünüş itibâ
rıyla. eskisi gibiydi. Sık sık beraber oluyorduk. Tartışmalara beraber katı
lıyorduk. Fakat bu durumr daha ziyâde kısa ve geçici bir müşterek misa
firliğin icâbı idi."154
98
tır. Oysa İsmet İnönü, 25 Ekim 1937 günü Başbakanlıktan istifa etmiştir
Sonuç: Gazetenin Ordu'da dağıtılan ve başka yerlere gönderilmek
üzere postahâneye verilmiş olan bütün sayıları toplatılmış, İsmet İnö
nü'nün resmi altındaki 'Başbakan' sözcüğü çizildikten sonra yeniden da
ğıtılmasına izin verilmiştir!"155
İV» İsmail Arar, "Köyde Çıkan ilk Gazete” #Tdrih ve Toplum, Sayı: 60. (Aralık 1988). s. 58.
İMİ 115.090.5.222.
ı 'ı/ Atatürk'ün Nöbet Oeftert-
mu G ırıtlıoğlu, aç e, s. 130.
Başvekillik görevinden ayrıldıktan sonra, İnönü’nün o zamana
dek CHP ile Halkevleri nde bulunan resimlerinin ne olacağı soru
su, 1937 yılının son günlerinde resmî bir genelge ile yanıtlanır;
"Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Sekreterliği
Ankara 18.t2.1S37
CHP Başkanlığına,
Halkevi Başka nlığı'na.
Umûmî Müfettişlere,
Zâta Mahsustur
100
İnönü, anılarında, bu sıradaki sâde siyâsî hayâtını ise söyle an
latıyor:
"Meclis 1 Kasım'da açılmıştı. İlk günler Meclise girdiğim zaman, mil
letvekilleri, şaşkın ve çekingen bir hava içinde, bir şeyler bekler hâldey
diler Ben, bir milletvekili olarak, Meclis içinde bir köşeye otururdum. Bi
raz zaman geçtikten sonra, milletvekilleri, yeni hükümetle, yeni idare ile
kaynaşmış bir hâle geldiler/'163
M Kandemir, Siyâsî Dargınlık lar; Atatürk-İnönü, İnönü-Mareşal (Dargınlığı, $. 40. Ayrıca ökz Öz
den ve Gülsün Toker, "50 Cumhuriyet Yüını Mevhibe İnönü Anlatıyor". Hürriyet, (31.1.1974).
101
bini sonradan bana anlatmışlarda Atatürk'ün yakınlan, kendisine ilk an
da, benim çekilmemin halkça iyi telâkki olunduğu raporunu vermişler.
Atatürk, hakikatin, bunun tam zıddı olduğunu hâdısat ile öğrenmeye
başladıkça, dikkatli davranmak lüzûmunu hissetmiş... Stadyum hâdise
sinden önce de halk gördüğü yerde beni alkışlamaktaydı. Fakat stad
yumdaki tezahürat bunların hepsini geçti ve tezâhürâtı yapanların öne
mi, işi bir ciddî mesele hâline getirdi."165
102
dan, memleketimizin bu bulanık hava içinden selâmet ve emniyetle çı
karılmasında şedit bir endişe gördüm. Vazıyeti Atatürk ile beraber mütâ
lâa ettik. Bu endişeli mütâlâalarımdan kendileri daha ileri giderek ihti
yatlı tedbirler tavsiye ettiler. Bu vaziyette ayrıldık.
Biz İzmir'de iken Nyon Konferansına davet olunduk. Hâriciye Vekili
miz dışarıda idi. Oradan muharebe ettik ve talimat verdik.
Sureti umûmîyede fikrimiz şu idi: Akdeniz Konferansına iştirak etme
mek mümkün değildir. Vazifemizdir. Ama kendimizin arzu etmediğimiz ve
memleketimizin tâkâtı hâricinde bir bağlantıya girmekten sakınalım.
Sureti umûmîyede Atatürk'ün de fikri böyle idi. Biz de onu tâkip ettik.
Hükümet erkânına ayrı ayrı İzmir'den mâlûmat vermekle beraber, Hâ
riciye Vekilimize de tebligat yaptık. Burada hükümet toplandı. Üç, dört
gün bu konferansa âid mesaî çok yorucu şartlar altında devam elti.
Gündüz akşama kadar çalışıyorlar. Fransa ve Ingiltere konferansa hazır
olarak gelmişler. Binaenaleyh bir an evvel düşündüklerini, tâdil ettirme
den, olduğu gibi kabul ettirmek istiyorlar. Kararlar veriyorlar ve istiyorlar.
Biz bunu geç vakit haber alıyoruz. Aldıktan sonra cevap vermek lâzım...
Gece sabaha kadar çalışıyoruz. Hulâsa çok yorucu bir şey... Nihayet
müsbet bir neticeye vardık. Bunları muhakeme ediyoruz. Tabiî bunları
dışarıdan, Avrupa’dan alıyoruz. Kendimiz burada mütâlâa ediyoruz vc
Devlet Reisimize arz ediyoruz. Onun mütâlâasını alıyoruz. Hulâsa her çe
tin meselenin müzâkeresi zamanında olduğu gibi, dikkatli ve devamlı, sı
kı çalışmalar... Böyle bir çalışmadan çıktıktan sonra, insan büyük bir gü
reşten çıkmış kadar yorgun ve yıpranmış bir vaziyette oluyor.
Sonra buraya geldik. Atatürk de İstanbul'dan geldi. Mukaveleyi tas
dik etmek için Meclis toplandı. Meseleyi Mecliste müzâkere edeceğiz.
Atatürk İstanbul'dan geldiği gün, ben kendilerini dışarıda karşıladım.
Görüşülmüş olan, cereyan etmiş olan meseleleri yemden müzâkere et
tik. O gün Heyeti Vekile toplandı. Akşamüzeri hükümeti dâvet buyurdu
lar. Vekillerle beraber orada bulunduk. Orada günün geçmiş meselele
rinden konuşuluyordu. Çetin münâkaşalar esnasında, Avrupa ile münâ
sebetler üzerine münâkaşalarımız esnasında, bâzı mütâlâaları, biz bura
da tetkik ederken, kâfi derecede kavrayamamıştık. 0 cihetleri tekrar
münâkaşa ettik. Vaziyeti Atatürk'e arz ettim. Bu mâruzâtımı kendilerini
istikbâl esnasında yaptım. Sonra söz devlet işlerine intikâl etti. Bu ara
da, kendisine tekrar tekrar çok yorgun olduğumdan ve vazifeme devam
edebilmek için kendimde kudret görmediğimden ve işlerin icâbındaki
mündemiç zorlukları ve güçlükleri karşılayacak kudretimin kalmadığını
arz ettim.
Bendenizin terbiyeli bir adam olduğumu bilirsiniz. Benim resmî işle
rimde olduğu gibi, husûsî hayâtımda da Atatürk benim velinimetimdir. En
mühim resmî hayâtımda ve karşılaştığım hâdiselerin hepsinde, muvaffak
103
olmam için Atatürk'ün çok emeği geçmiştir. Fakat kendisi silinmiş, dâ
ima bütün muvaffakiyet şerefini bana vermiştir. Tabiî bütün bunlar mey-
dana çıkmıştır. Muharebede de böyle yapmıştır.
Sonra, servetim olmamakla beraber, böyle bir düşünce hiçbir zaman
benim zihnimden geçmedi. Ama husûsî hayâtımda bu memlekette mad
dî bakımdan rahat bir adamın hayâtını geçirdim. Bunu bana Atatürk te
min etti. Kendisi bir dilim ekmek yerse, bana yarısını yedirmekten zevk
alır. Onun için, gerek resmî hayana, gerek husûsî hayatta kendisine ne
kadar minnettar olduğumu takdir etmek kolaydır.
O gece kendisiyle konuşurken, şikâyetlerimi, vicdanî olarak bugün
takdir ettiğim gibi, bir Şefe, büyük bir adama söylenemeyecek sûrene,
billhassa Heyeti Vekile'de, kalabalık bir yerde söylenemeyecek şekilden
daha ileri giderek söyledim. Şimdi düşünürken takdir ediyorum. Şikâye
timde söylediğim şu idi; 'Canımdan bezdim... Artık devam edemeyece
ğim../
Bunların lüzumu yoktu. Çünkü ortada muayyen hiçbir mesele yoktu.
Bu kadar tecrübeden sonra ikimiz arasında cereyan eden konuşmada.
Artık bu işten usandım’ dediğim zaman, dışarıda birisi bunları ışitse idi,
tiirlü türlü sebepler tahayyül edebilirdi. Ama olmuyor. Bir gün evvelki
ifâdelerimde ölçülerimin normal olmadığını ertesi günü takdir enim.
Hükümet işlerinde çalışamayacak kadar yorgun düştüğümü ve yıp
randığımı tekrarlayarak, kendisinden istirham ettim ki, bana izin versin...
Atatürk, o giin pek lütufkâr davrandı. 'Peki' dedi. Tasvip etti. Meclis yeni
dağılmış... Tekrar toplamaya da lüzum görülmedi. Onun üzerine, izin şek
linde bir fasıla verdikten sonra, hükümet tebeddülünü tasvip ettiler. Me
selenin heyeti umûmîyesi b undan ibarettir. (...)
Siyâsî hayatımda uğradığım çetin müşkülâtı iktihârrı için lâzım olan
kuvveti hâiz olmadığım yolundaki ısrarım, hükümetten çekilmemi intaç
ettirmiştir."166
İnönü'nün konuşma metni içm birbirine yakın yazılmış kaynaklara bkz. Salih 6 ozok*Cemil S.
Bozok, Hep Atatürk un Yanında, s. 244-250; Sabahattin Selek. "Ölümünün 8 ir ine i Yılında İnö
nü Oemokrasiye Geçiş. Atatürk-İnönü Ayrılığı'. Milliyet, (11.12 1975); Turhan Aytul, "Türki
ye'de Gürültülü Günler ", M illiyet, (16.9.19791. Ayrıca bkz. Bozdağ. Bir Çağın Perde Arkası
(Atatürk-İnönü. Inönü-Bayar Çekişmeleri), s. 9.
104
"Futbol maçına gittim. Biraz sonra alkışladılar. Maçı veya dışarısını
alkışlıyorlar. Ne ise... İşi uzattılar. Baktım, bana tezahürat yapıyorlar. Ço
cuklarım da beraberdi. Otomobille çıkmayacaktım. Ben esâsen yürümek
niyetiyle çıklmışjtım. Dışarıda birkaç mektep talebesi, izciler ve halk ka
labalığı vardı. Kalabalıktan bir kısmı kapının etrâfında bulunuyordu. 'Ya
şa' diye bağırmaya başladılar. Selâmladım... Bırakmadılar... Onun üzeri
ne orada bulunan bir açık otomobile atladım ve yürüttüm. Hattâ yanıma
çocuklarımı dahi alamadım. Biraz yürüyebildik. Polis, jandarma, yol aç
mak için uğraşıyorlardı. Bağıranlar içinde, 'Yaşa'dan fazla veya başka
bir söz işitmedim. Böyle değişme zamanlarında ne hâdise olabilir? Böyle
herhangi bir memlekette, herhangi bir sebeple sempati tezahürleri ola
bilir. Böyle anlarda kalabalık içinde birkaç tahrikçi sûreti mahsusaria
teşvikler de yapabilir. Fakat evvelce de arz ettiğim gibi, halktan 'Yaşa'
sözünden başka bir şey işitmedim. Çok kalabalıktı. Zâten fazla işitir bir
adam olmamakla beraber, herhangi bir mülahazaya sebebiyet verecek
bir şey hissetmedim.
Böyle zamanlarda türlü türlü sebeplerle, belki aramıza ve partiye ni
fak sokmak isteyenler bulunacaktır.
Cumhuriyet, ilk günden beri büyük imtihanlar geçirdi. Yeni bir devlet,
yeni bir rejim ve cemiyet kurmak kolay bir iş değildir. Çok daha zengin
ve daha varlıklı memleketlerde bu tecrübelerden müsbet neticeler alın
mamıştır. Yenilerden de ne netice alınacağı bilinmez. Onun için Türki
ye'nin varlığı, dâhilde, hâriçte itimat telkin eden büyük bir varlıktır.
Memleketler için, milletler için en mühim ve en zararlı şey, içte nifak-
tır. Şimdi böyle zamanlarda, bizim aramıza nifak sokmak için gösterile
cek gayretlerin hepsinin beyhude olduğunu ispat etmeye mecburuz.
Şimdiye kadar geçirdiğimiz zamanlarda bu esasen sabit olmuştur. Fakat
daha zaman geçmeye lüzum olursa, hepimiz nâmuskârâne, vatanperve
rine varlık göstermeye mecburuz. Kendi aklımıza, kendi vicdanımıza,
kendi vatanperverliğimize, kendi varlığımıza inanıyoruz.
Salih Bozok, bana azizlik yapmaktan başlayarak, iyi bir sistemin baş
langıcını da göstermiş oluyor. Eğer böyle dedikodu ile veyâhut yanlış
tefsirlerle, arkadaşlar arasında, parti içinde birtakım şüpheler hâsıl ol
duğunu işitirsek, herhangi bir arkadaşın kürsüden açık konuşmaya da
vet edilmesi faydalı olacaktır.
Ben zannederim ki, bu ümitleri kesilinceye kadar, nifak yapmak iste
yenler, benim üzerimde oynamaya çalışacaklardır. Arkadaşlarımın bana
itimat etmelerini rica ederim. Böyle dedikoduları veya nifakları tahrik
edecek temayüllere müsait olmak için en az istidadı olan, hiç istidadı ol
mayan bir yaradılıştayım. Bunun çok sebepleri vardır. Fakat sebeplerin
başında, size sözlerimin başında söylediğim gibi, Atatürk'ün bana olan
yakın arkadaşlığıdır. Arkadaşlar, bu sefer de ayrıldığım zaman, bana, 'Yi-
105
ne eskisi gibi arkadaşım ve kardeşimsin' dedi. Atatürk’ü ben yalnız bu
teveccüh ve hitapları ile değil, resmi ve husûsî maişet hayâtımda kendi
sini velinimet olarak tanıdım ve ölünceye kadar da böyle tanıyacağım.
Bu sözlerim, aramızda fena bir rol oynamak isteyenleri her türlü cesâ-
retten mahrum edecek kuvvettedir.
Bu nümayişi yapanlar kimlerdir ve ne maksatla yapmışlardır? Ata
türk’e düşmanlık göstermek için benim orada bulunuşumu ve çekilmemi
bir fırsat mı bilmişlerdir? Yoksa, masumane, şuursuz bir gösteriden mi
ibarettir? Bunun hakkında bir teşhis koyacak durumda değilim. Hükü
metin elinde her türlü imkân vardır. Hâdiseye kimler karışmıştır? Ne
maksatla yapmışlardır? Bunları tahkik edebilir. Gerçek, ne ise, meydana
çıkabilir.
Arkadaşlarım, parti içinde bana teveccüh edecek her vazifeyi en şe
refli ve en yüksek vazife aşkı ile çalışarak yapacak bir emniyet ve liyâ
katte beni görmenizi bilhassa rica ederim.” 1671
8
6
İnönü'nün konuşma metni için birbirine yakın yazılmış kaynaklara bkz. Bo?ok-Bo 20 k. age. s
250-252; Turban -Aytul. “ Türkiye'de Gürültülü Günler", M illiy e tJ 16.9.1979).
168 IsmeT İnönü, age, s 297-298; Soyak. age, s. 715
169 "İnönü'nün Hatıra Defteri nden Sayfalar", {M etin Toker'in 18 Yorumu), Hürriyet, (31 1.1974);
Bozok-Bozok, age, s. 253
106
duğunu fark ediyordum. Sofrada bir hiçi bahane ederek, bana karşı an^
sızın azami derecede arrogans gösterdi. Sükûnet gösterdim. Artık hiçbir
münâkaşaya girmeyecektim.” ' 70
170 "İnönü'nün Hatıra Defter i'nden Sayfalar ', (Metin: 18), Hürriyet, (31.1 1974}
107
B ir müddet sonra yeni nizam teessüs etti. Tamamen şahsî bir gidiş...
Benim vesvese vermekten sakınmamı anladı. Adamlarının ağızlarım
açıktan tutmaya karar verdi. Benden hiçbir suretle bahsetmemek mu-
raccah olacağını kabul etti. Bana da azamî derecede emniyet vermek
istedi.
Vedid'i [İsmet İnönü nün Özel Kalem Müdürü Vedid Ü2gören) her ak
şam yanma çağırmaya başladı. Öyle kif bazıları, onu benim yanımda
kendi adamı görmeye başladılar.
Hükümet için 1937 teşrini nutukları ve sonraları baştan başa sansasi-
on ve demagoji oldu."172
172 "İnönü'nün Hâtıra Deften'nden S a yfa la r", {Metin. 181. Hürriyet, 131 1.1974).
174 Âsim Arar, Son Günlerinde Atatürk, ?, 27-30; 6 edi Şçhsuvaroğlu, Atatürk'ün Sağlık Hayâtı, s.
15' 17; Kılıç Ali, Son Günleri, s. 7-13.
175 Âsim Arar, age, s. 33-34, Şehsuvaroğlu, age, s. 19-21; Ruşen Eşref Onaydın, Atatürk'ün Has
talığı, s. 8 - 1 ®.
176 Bilâl Şimşir, "Atatürk'ün Hastalığı", Belleten, Cilt: Lll, Sayı: 204, {Kasım 1988), s. 1200-1205.
108
Aras’um, Atatürk'ün sağlık durumu hakkında bilgi alma ihtiyâcını
hissediyordu.
Gerçi Atatürk'ün hastalığı resmen gizleniyordu. Ama bu gizlili
ğin daha uzun süre devamına imkân olmadığı ck\ herhalde görülü
yordu.177
Zâten hastalık, Mart ayından itibaren hızla ilerleyecektir.
Şubat ayı sonlarında yapılan bir konsültasyon sırasında ise, İnö
nü de Atatürk'ün yanında bulunur.178
Mart ayı başlarında Paris'ten Prof. Dr. Fisscngcr davet edilir. Pis
se nger, Atatürk'ü muayene edecektir.179
Avrupa kamuoyu, Mart-Nisan aylarında, Atatürk'ün ağır hasta
olduğunu Batılı basın organlarından öğrenir. İngiliz Dışişleri Ba
kanlığında ise, hastalığa siroz teşhisi konulur.18018
Bu sırada, 19-24 Mayıs 1938 târihleri arasında, Hatay sorunu iîe
ilgili olarak, güneye yapılan bir yolculuk, hastalığın hızlı gelişme
sinde rol oynar, Atatürk, 26 Mayısta Ankara’dan son kez ayrılır ve
ertesi gün İstanbul’a varır. Yeni alınan Savarona yatında dinlenme
ye başlar
1938 yılının yaz aylarında ise, hastalık daha da iicrlcı ve ciddi
yet kazanır:
"[Temmuz ayında] Prof. Fissenger de vaziyeti çok daiıa vahimleşmiş
bulduğunu bizlere ifâdeden çekinmiyordu. (...)
Hükümet erkânından temas ettiği zevata vaziyetin ciddiyet ve vaha
metini ihsas etmekten geri kaldığı yoktu.
Hattâ Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya'ya her türlü ihtimâlleri göz önüne
- - 1fi 1
alarak hazır bulunması lüzumunu açıkça söylemişti."
1 7? Şimşir, agm. Belleten. Cilt; Lll, Sayı 204, İKasım 1983}, s. 1205-1206
178 Şehsuvaroğlu. age, s 13-21; Aydemir, Tek Adanı, (Cilt. 3}r s. 555-556; Â$ım Arar, age, $ 34.
Oysa Âsim Arar, anılarında, Ünaydın'ın da sez konusu konsültasyona katıldığım belirliyor.
179 Şehsuvaroğlu. age. s 21, Aydemir, Tek Adam, |Cilt: 31, s. 557.
180 Şimşir, agnrı. Belleten, Cilt: Lll, Sayı: 204, (Kasım 1988), s. 1211-1214 ve 1222-1228.
181 Âsim Arar. age, s. 44-45. Ayrıca bkz. Aydem ir, Tek Adem, {Cilt: 3). 5.559-560.
109
Atatürk Do İmabahçe Saray ândayken, İnönü, İstanbul’a gelir ve
kendisini zivârct eder. İnönü» bu ziyaret sırasında Dolmabahçc
Saray nida bir hafta kadar misafir kalır. “Eskiden olduğu gibi arka
daşça bir hafta" geçirir ve yeniden Ankara’ya döner.182
1938 yılının yaz aylarında Atatürk’ün hastalığının ciddî ve tehli
keli olduğu» hastalığın yakın bir zamanda ölümle sonuçlanabileceği,
hiç olmazsa yüksek yönetici çevrelerde (hükümet, Meclis ve parti
nin ileri gelen yönetim kadrolarında) artık bilinen bir gerçekti.183
Ayrıca, zâten Avrupa basınında da bir süredir Atatürk’ün ağır
hasta olduğu ve Türklehn yakında yeni bir Cumhurbaşkanı seç
mek zorunda kalacakları yönünde haberler çıkıyordu.184
Ancak Türk kamuoyuna hastalıkla ilgili henüz resmî bir açıkla
ma yapılmamıştı. "13 Ağustos’ıa Ingiliz Büyükelçisi nin İstan
bul'dan bildirdiğine göre» Türk gazeteleri» Atatürk'ün sağlığı ko
nusunda hiçbir şey yazmamaları için uyarılmışlardı/'185 Ancak ka
muoyunda çeşitli söylentilerin dolaştığı da biliniyordu.
"Panik yaratmamak için alınan bu tedbire rağmen'/186 Ağustos
ayının ilk yarısında, Alımcı Emin Yalman, Tan gazetesinde yayın
lanan uzun bir yazıda, Atatürk’ün sağlığı hakkında bilgi veriyor,
Atatürk'ün ağır hasta olduğunu açıklıyor ve ulusun» onun hakkın
da lıergün bilgi sahibi olmak ve gerçekleri öğrenmek hakkına sa
hip bulunduğunu vurguluyordu. Yalman ın bu cesur yazısı, bekle
nebileceği gibi, yönetimin sert tepkisi ile karşılaşacaktır. Tan gaze
tesi, bu yazı üzerine, üç ay kapatılır. Aynı yazının Haber gazete-
si’ndc de yayınlanması, bu gazetenin d e birbuçuk ay kapatılması'
na neden olur. Dahası, Yalman’m yazısını çevirerek yayınlayan İs
tanbul'da yayınlanan bîr Rumca gazete ile üç Ermenice gazete de,
bu uygulamadan nasiplerini alacaklar ve onar gün kapatılacaklar
dır.127 Hükümet, Matbuat Kânunu'nun 50. maddesini uygulamak
la İliç tereddüt göstermemiştir.
mı. .Mfıiı.B e lirle n , Cıli: III, Sayı: 204, (Kasım 1988), s. 1236.
m ' aihuh ............ ..........m. lurVey *n M yTim e.s. 170-171; Şimşir, agm. Belleten, Cilt Lll, Sayı: 204,
Asım Us, günlüğünde, bu gelişmenin perde arkasını açıkladığı
gibi, değerlendirmesini de yapıyor:
”8.8.1938... Ahmet Emin Yalman'ın, Tan da, Atatürk'ün sıhhatine dâir
yazdığı makale üzerine, gazetesi üç ay tatil edildi.
Ahmet Emin, bu makaleyi, hem Şükrü Kaya'ya, hem Başvekil Celâl
Bayar'a göstermiş... Müsaade istemiş... 'Olamaz' cevâbtnı almış... Bu
nunla beraber yine [dej neşre tmiştir. Bundan do/ayı hakkında derin infi
al uyanmıştır. (...)
Rivayete göre, Tan gazetesinin üç ay tatiline sebep olan makâle, ya
zıldıktan bir hafta sonra neşrolunmuştur.
Makâlenin altında Refik Hâlit (Karay]'ın 'Yezidin Kızı' ismindeki roma
nının reklâmı vardı. Makâlenin bu reklâmı kuvvetlendirmek için neşredil
di ği söyleniyor.
Ahmet Emin'in, bîr taraftan Refik Hâlit'in romanım tefrika için ilâna
başlaması, diğer taraftan, Şükrü Kaya ve Celâl Bayar tarafından neşre-
dilmemesi söylendiği hâlde, Atatürk'ün sıhhatine dâir olan makaleyi
neşretmesi, bir rejim değişikliğini beklediği ve o zaman hükümete karşı
muhalefet cephesi almak karârı verdiği gibi bir mânâ taşıyor. (...)
Ahmet Emin'in Tan gazetesinde Refik Hâlit'in romanını neşretmek için
duvar ilânlarındaki resimler, (Refik Hâlit) kırmızı boya ile meçhul bir el
tarafından boyanmış... (...)
Tan gazetesi yerine Ulus gazetesinin çıkacağı ve matbaayı tekrar İş
Bankasının satın alacağı rivayetleri var."1SS
190 Şimşir, agm, Belleten, Cilt: Ul. Sayı: 204, {Kasım 19881, s 124Û-1241.
111
du. İngiliz Büyükelçisi, Türk Hükümeti’nin, Atatürk'ün çok ya
kında öleceği beklentisi ik, gereken önlemleri almaya başladığım
da açıklamaktaydı.
Rapora göre, Türk Hükümeti, Atatürk'ün ölümü kâimde,
TBMM'yi yirmidörl Saat içinde toplayarak, yeni Cumhurbaşkanı-
nm seçilmesini sağlamak için önlemler almaya başlamıştı. Bu ara
da, Ankara'daki İngiliz Büyükelçiliği ile İngiliz Dışişleri Bakanlığı
arasında, Atatürk’ün cenaze töreni için restnı hazırlıklara dahi baş-
1lanmıştı.1Ql
Atatürk’ün sağlığına ilişkin resmi raporun yayınlandığı ilk gün,
17 Ekimde, Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, İstanbul’da basın men
suplarına yaptığı açıklamada, tabiî yazılmamak koşuluyla, Ata
türk'ün yakın bir zamanda her an ölebileceğim b ild ir ir i
Nâdir Nâdi, bu açıklama sahnesini, anılarında, şöyle anlatıyor:
"Bakan ne diyecek, önceden biliniyordu. Atatürk'ün ölmek üzere bu
lunduğunu haber verecekti. Böyle nâzik günlerde gazetecilere düşen
ağır görevi hatırlatacak, her türlü tahriklerden kaçınılmasını öğütleye
cek, Atatürk ile ilgili sağlık raporlarının yorumsuz olarak yayınlanmasını
isteyecekti. (...) .
Meraksız bakışlarla Şükrü Kaya'yı dinledik. Atatürk'ü her an kaybe
debileceğimizi, bunun birkaç gün, bilemediniz birkaç hafta olduğunu
söylediği 2 amarı, doğrusu, salonda pek bir üzüntü havası da esmedi.
Hastalığın affetmez türden olduğu aylardan beri duyuluyordu.
0 günlerde Bâbıâlinin çenesin», 'Atatürk'ten sonra kim Cumhurbaşka
nı olacak?' dedikodusu yoruyordu/'*1 193
2
9
is i Şimşir, agm, Belleten, Çili: LU, Sayı: 204, {Kasım 1888), s. 1249-1250.
112
şeye namzeiliği nasıl kabul ettireceğiz?'' diye sorar ve kimi imâ el
liğini de açıklamadan toplantıyı bitirir194
5 Eylül'de vasiyetnamesini hazırlayan Atatürk, 29 Ekini günü,
Cumhuriyetin 15. yıldönümü dolayısıyla, Orduya da bir mesaj
yayınlar,
Atatürk, mesajında. Orduya, “Türk vatanının ve Türklük cami
asının şan ve şerefini dâîıilî ve haricî her türlü tehlikelere karşı ko
rumaktan ibaret olan" görevini bir kez daha hatırlatır.195
Bu mesajı Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ile bir
likte hazırlamış olan Atatürk, belki de, yeni Cumhur başkanın m
seçimi arifesinde, ülkede çıkabilecek olası siyâsî karışıklıklara kar
şı güvendiği Orduyu uyarmak ihtiyâcım hissetmişi i.
Bir başka ilginç gelişme de, Atatürk'ün vasiyetnamesine, yüksek
eğilimlerini tamamlayabilmeleri için, İnönü’nün çocuklarına özel
bir yardım sağlanmasını öngören bir madde yazdırmasıdır.
Atatürk'üıı, gerek Başvekil olduğu, gerekse Başvekillikten ayrıl
dı kum sonraki dönemlerde İnönü’ye maddî bakımdan her zaman
destek olduğu göz öııüne alınırsa, vasiyetnamesinde İnönü'ye doğ
rudan hiçbir şey bırakmamış olması dikkati çeker. Belki de, bu sı
rada Atatürk'e İnönü nün ağır hastalıktan kurtulamayarak öldüğü
söylenmişti vc Atatürk dc İnönü’nün hayatta okluğunu bilmiyor
du. İnönü öklüyse, ona miras bırakmak elbette mümkün olamaz
dı. Buna karşılık, İnönü nün çocuklarına yüksek eğitimlerini ta
mamlayabilecekleri bir maddî imkân tanımak, Atatürk için bir vc-
lâ borcu ve kadirşinaslık örneği olarak değerlendirilmelidir Ata-
türk-İnönü ilişkileri gözden geçirildiğinde, vasiyetnamede bu yön
de bir madde bulunmasının sürpriz olmadığım da belirtmek gere
kir. Ancak, Haşan Rızâ Soyak, anılarında, bu yöndeki söylentilerin
laınâmen asılsız olduğunu belirtiyor.196
Bu sıralarda Ankara’da bulunan İnönü ile Dol ma bahçe Sara
yında hasta yatan Atatürk arasındaki ilişkilerin tamamen koptu
ğunu düşünmek yanıltıcı olur.
113
Cumhurbaşkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rıza Soyak, yaptığı bir
açıklamada, Atatürk ile İnönü’nün, “Atatürk'ün ölümüne katlar
aralıksız ve cok samimi temas halinde" olduklarını, Atatürk ün
sağlık raporlarının lıergün hükümete verilirken, bir kopyasının
da, Atatürk'ün eniriyle, İnönü'ye verildiğini belirtiyor.
IQ38 ytlinin yaz aylarında, İnönü de, Ankara'da ciddî ve tehli
keli bir hastalık geçirmektedir. Bu dönemde basında adı lıic anıl
mayan İnönü'nün bu sırada bâzı sağlık sorunları olduğu basına da
yansır. Iııcmu nün de hasta olduğunu haber alan Atatürk, kendisi
ni muayene etmeye İstanbul'a gelen Prof. Dr. Fisscngcı’i, Anka
ra ya, İnönü’yü de muayene ve tedavi etmesi için gönderil. Bu sı
rada İnönü de, tıpkı Atatürk gibi, sürekli hastadır ve vuıaıak teda
vi görmektedir.
Aralarındaki haberleşmeyi ise, İnönü'nün Öze) Kalcın Müdürü
Vedid Uzgörcn sağlamaktadır. Uzgören, İnönü’nün mektuplarını
Atatürk'e getiriyor ve Atatürk'ün yanıt ve tavsiyelerim İnönü'ye
iteliyordu,197
Atatürk ile İnönü arasındaki mektuplaşmalar da sürüyordu.
Fal ili Rıfkı Alay, anılarında, bu mektuplaşmaları şöyle anlatıyor:
"Bu sırada [İnönü), Atatürk'e, zarfların üstünde ‘huzur-ı âli-yi riyâset-
penâhiye' yazılı bir hayli mektup göndermiştir.
Atatürk öldükten sonra, köşkteki kâğıtları ayıklamak hizmeti verilen
Nâfi Âtuf Kansu ve arkadaşları, bu mektupları İnönü'ye geri vermişler
d ir/'1989
1
Auı t ürk ile İnönü arasındaki dolay]/ ilişki, Başvekil Celâl Bu
yur m. Atatürk ün hastalığı sırasında, İstanbul'dan “Ankara'ya her
[gelişinde] İsmet İnönü’yü de ziyaret" etmesiyle bir başka biçimde
sürüyordu.1"
Sabi ha Gökten de, ilişkinin devamı yönünde rol oyna mıştır.
İnönü’nün günlüğünde bu konuda şunlar yazılı:
T97 Grrrrlıoğlu, a g e . s. 128; "Atatürk'ten j»öniiVe, İnönü'den Atatürk'e ÖzeJ Mektuplar (4)", M illi
yet, (24.1.19901; Cumhuriyet, (10.6.1938).
198 Atay, Çankaya, s 499.
199 "Her Hafta Bir Sohbet... Konumuz: Atatürk, Konuğumuz: Celâl Bayar", M illiyet, (İki Kısım),
112 11.1974).
114
"Sabiha Gökçen, her hafta cumartesi gider ve pazartesi gelirdi. Gelir
gelmez, bana Atatürk'ten haberler, muhabbetler getirirdi."200
700 'İnönü'nün Hâtıra Defteri nden Sayfalar". {Metin: l>. Hürriyet, {13.1 1974}.
701 "İnönü'nün Hâtıra Oefteri'nden Sayfalar", {Metin Toker’in t. Yorumu}, Hürriyet {13.1. t974}
7(J7 "İnönü'nün Hâtıra Pefterı'nden Sayfafar", (Metin; 19J, Hürriyet, O 2.1974}.
115
ğinde, bunların etrafında polis romanları tarzında hikâyeler anlatıldığın
da, pek şaşmışımdır. Mektuplar, insanın ağır hasta olan bir yakınma, bü
yük âmirine göstereceği samimî alâkanın ifâdesidir Yazdıklarım, böyle
bir durumda duyulan teessür İfâdeleri ve teselliden ibarettir. Aynı za
manda, bana gösterdiği ilgiye, bütün bu zevat vâsıtasıyla gönderdiği se
lâmlara, muhabbete teşekkürdür Selâmını aldığımı bu mektuplarla ken
disine duyururdum. Mektupların, tabiatıyla hiçbir siyâsî mâhiyeti yoktur.
Zâten yazıldığına göre, Atatürk, benim mektuplarımı, yatağının başındaki
komodinin çekmecesinde tutarmış.,. Atatürk gibi bir devlet adamının,
dost ve arkadaş mektubunun dışında mâhiyet taşıyacak yazıları komo
din çekmecesinde tutacağı hatıra dahi getirilmez. Üstelik mektupların
gizli kapaklı bir tarafı da yoktu. Atatürk'ten bütün o selâm ve muhabbet
duygularını getirenler, kendisinin mektubumu aldığım, memnun olduğu
nu bana bildirirlerdi. Mektupların hepsi, işte bu mektuplardan ibarettir.
Ve mektupların mâhiyetleri, amansız bir hastalık içinde muztarib yat
makta olan bir yakınımıza bağlılık ve sevgi göstermekten, teselli etmek
ten, bu duyguları ifâdeden başka bir şey tabiatıyla olamazdı.
Atatürk öldüğü zaman ben Ankara'daydım ve gerek hükümetin başın
da, gerek partinin başında aynı Başvekil bulunuyordu. Benim bildiğim
kadarı [ile), Atatürk'ün evrakının gördüğü muamele, tamâmı ile resmî
muameleden ibarettir. Başka türlü muamele görmesi için de, ben bir se
bep bilmiyorum."203
116
tim faz fa gelmeye başladı'' şeklinde yazarken, kesinlikle mübalağa
etmiyordu. Bu sırada İnönü’ye karşı bir suikasL düzenleneceği söy
lentisi hayli yaygındı. Bir söylenti, Recep Zühtü’rüin İnönü’yü vu
racağı yönündeydi.205
Âsim Us, günlüğünde, bu konuda şunları yazıyor:
"Atatürk'ün ağır hastalığında l(smet) İnönü'nün yakınlarından sayılan
İrfan Ferit ile aramızda şöyle bir konuşma oldu:
Atatürk'ün geçirdiği kriz esnasında olsun İsmet İnönü İstanbul'a gel
meli idi. 'Niçin geîmedi?' diye herkes merak ediyor/
İrfan Ferit Nasıl gelsin? Recep Zühtü, 'Onu vuracağım' diyormuş. İs
met, birkaç defa gitmek için hazırlandı. Sonra yine vazgeçti/'206
205 6 o2dağ. Bir Çağın Perde Arkası (Atatürk-İn Önü, Inönü-Bayar Çekişmeleri), s. 164 ve 204.
117
rak, Inönü'ttün evini (Pembe Köşk ü) ve kendisini yakın konmıa
altına almışlardı.209
Falih Rıfl^ı Aıav, anılarında, bu sıkı ve yakın korumayı şöyle an-
latıvor:
/
"Gene son zamanlarda kendisini sevenler, İsmet İnönü'ye karşı bir
suikast tehlikesini önlemek için tedbirler almışlardı.
0 zamanki Emniyet Umum Müdürü, bir tehlike sezildiği vakit, İnö
nü'yü kaçırmak ve gizlemek tertiplerini dahi düşünmüştü.
Çankaya'daki İnönü Köşkü İPembe Köşk] sıkı korumada id». "210
211 "İnönü'nün Hâtıra Defterı'nden Sayfalar ". {Metin: 14), Hürriyet, {26.1.1974}.
213 “ İnönü'nün Hâtıra Defteri'nden Sayfalar", {Metin: 19}, Hürriyet, {1.2.1974). Ayrıca bkz Özde»
ve Gülsün Toker, "50 Cumhuriyet Yılım Mevhibe İnönü Anlatıyor". Hürriyet, 0.2.19741.
118
O günlerde Pembe Köşk'ün münzevîsi, bir parlamento üyesi ve bir
eski Başbakan için günlük hayâtın gerekli kıldığı görünüşler dışında,
çevresinden kendisini çekmiş gibiydi.
Pembe Köşk'ün üstüne, bir taraftan içeriden sızan çekingenliğin, di
ğer taraftan dışarıdan gelen merak, tecessüs, hana kontrollerin havası
sinmişti."214
119
Palas'a geçtim. Bir süre orada kaldım. Sonra tekrar kendi evimize dön
düm.” 216
120
nüyü bundan sonra siyasal alanın tamamen dışında bırakabilmek
için bâzı girişimlerde bulunmaya başlamışlardı.
Dâhiliye Vekili ve CHP Genel Sekreteri Şükrü Kaya, Hâriciye
Vekili Tcvfik Rüştü Araş, İnönü'ye eskiden beri karşı otan ve Ata
türk'ün yak m çevresinden Salih Boz ok, Ali Çetin kaya. Cumhur
başkanlığı Umûmî Kâtibi Haşan Rızâ Soyak ve bu grubun içinde
bulunanlar ile bu gruba yakınlık duyanlar, İnönü’nün Cumhur
başkanı seçilmesini engellemek için bâzı girişimlerde bulunmaya
başladılar.
Dönemin Başvekili Celâl Bayar, İnönü’ye karşı olan bu siyasal
girişimleri ve gruplaşmaları şöyle anlatıyor:
“ Duyuyorum ki, Mecliste aleni, kapalı gruplaşmalar oluyor.
Ben bu durumda aleni, kapalı gruplaşmaların aleyhindeydim. |...|
Buna rağmen, buna Şükrü Kaya da dâhil oluyor, ismet Paşa'ya bağlı
[karşıl olanlar bir grup kurmuşlar. Buna bizim Şükrü Kaya da girmiş... Ali
Çetinkaya da katılmış..."219
27.0 "Her Hafta Bir Sohbet... Konunuz: Politika. Konuğumuz: Celâl Sayar", Milliyet. (10 9 19731.
121
kandilli her zaman yararlanabilecek bir adaydı. Avuca İnönü,
Türkiye dışına çıkarılmış ve bu surede fiilen de siyasetten uzak
laştırılmış alacaklı.
Bununla birlikle, Tevfik Rüştü Araş, bir yazısında, bu yönde bir
girişimden hu; söz etmemekle, fakat bu sıralarda tanı aksi yönde
biı siyasal tutum aldığını iddia etmektedir:
“Atatürk’ten sonra, devletimizin başına gelmesinde, Sayın Celâl Ba-
yar, Sayın Şükrü Kaya ile elimden geldiği kadar çalışnğını ve İkinci Cihan
Harbi arifesinde ve esnasında, memleketimizin faydasını onun etrafında
toplanmakta gördüğüm hâlde, gazabından kendimi kurtaramadım."221
"Bir gün Tevfik Rüştü Bey gelmişti. Nevzat Tandoğan ile tesadüf elli
ler. Bundan sonra Tevfik Rüştü Bey de her hatta muayyen bir gün gelir
di. Tatlı tatlı konuşur, beraber yemek yerdik. Umumiyetle Nevzat Tando-
ğan ile aynı gün gelirlerdi. Tabiî bazen ayrı günlerde geldikleri de oluyor
du. Bu, devam etti.
Bir aralık, benim Amerika'ya Büyükelçi (olarak) tâyin olacağım hava
disi çıktı. Hiç haberim yoktu. Fenâ hâlde canım sıkıldı ve çok müteessir
oldum. Şiddetli tepki gösterdim.
İlk buluştuğum hafta Tevfik Rüştü Bey'e sordum. 'Evet' dedi. 'Haber
benden çıktı' dedi. 'Nasıl oluyor?' diye sorunca, şöyle izah eni: ‘Sîz bana
her 2 aman söylerdiniz. 'Amerika'yı görmedim' derdiniz. Amerika'yı gör
meyi ar2 u ettiğinizi söylerdiniz. Ben de bir vesile bulup, sizin Amerika'yı
tanımak ve incelemek arzunuzu gerçekleştirmek istedim.'
Kendisine teşekkür enim ve kesin olarak kabul etmeyeceğimi, bun
dan vazgeçmesini, bir arzuyu söylemiş olmamla, onu bir vazife ile ta
mamlamak arasında fark olduğunu bildirdim. Çok sert konuştum ve 'Se-
221 Tevfik Rüştü Araş, Görüşlerim, (Cilt: 2), T B ir Cevap ve Gazı Ifş a a f adlı 1957 tarihli yazısın
dan), s 46.
222 Tevfik Rüştü Araş, "N eler Olacaktı?", M illiy e t, {4 Kısım}. (14.3.1971 \
122
ni mesul tutarım' dedim. Hulâsa, çok şikâyet ederek, Tevfik Rüştü'yii
bundan vazgeçirdim."223
123
belirgin fikir ve arzuların sahibi olduğu ısrarla söylenen ve rivayet sınırı
nı aşan olaydı."225
226 “ İnönü'nün Hâtıra D efterinden Sayfalar", (Metirv 7), Hürriyet, ( 1 $. 1.1 $7 4 } Ayrıca I>k2 'İnö
nü'nün Hâtıra Oefterı'nder» Sayfalar'’ (M etin Tokerrn 7. Yorumu}. H üniyei, (19.1.1974); Atay,
Çankaya, s. 49S.
228 “ İnönü'nün Hâtıra Oefteri'nden Sayfalar", (Metin. 1), Hürriyet, (13. î.1974}.
124
diplomatik merkezlerinde. Fethi Okyar'm adı telâffuz edilmeye
başlanmıştı,
İngiliz Büyükelçisi, 30 Temmuz’da kaleme aldığı bir raporda, bu
söylentiyi İngiliz Dışişleri Bakanlığına iletti.229
Okyar adı Ekim ayında da gündemdeydi. Okyar, Londra Büyü-
kelçiliği'den Ankara'ya izinli olarak dönmüş, Atatürk’ün hastalığı
sırasında ülkeden ayrılmamayı tercih elmiş ve Londra’ya dönüşü
nü iki kez ertelemişii,
"Ingiliz Büyükelçisi, 10 Ekim'de, Ingiliz Dışişleri Bakanlığına yazdığı
bir raporda, bu duruma dikkat çektikten sonra, Fethi Ûkyar'ın Cumhur
başkanı seçilmesi olasılığına değiniyor ve bu takdirde, yeteri kadar po
püler olmayan Okyar'm siyâ-s? çatışmaları ön Iey emeye bileceğin i endişeli
bir tarzda vurguluyordu. Büyükelçi, Okyar'm seçilme şansı olmadığı ka
nısındaydı."230
22$ Şimşir, açm, Belleten, Cilt: LII, Sayı 204, {Kasım 1988K s. 1275.
230 Şimşir, agm, Belleten. Cilt: LII, Sayı 204, (Kasım 1988). $. 1276-1277
231 Şimşir, agm. Belleten, Çift: LII. Sayı: 204. (Kasım 1988), s. 1279-1281
125
İnönü, bu kısa cümle ile, herhalde, Fethi Okyar’m Alal ürk’ün
çevresinde yer almadığını, kendisine karşı herhangi bir siyâsî giri
şimde bulunmadığını ve bu tür siyâsî girişimlere de katılmadığını
belirtmek isliyor.
İnönü'ye karşı olanlar, ona bir seçenek oluşturmak üzere, tera
zinin diğer kefesi için. İnönü'ye yakın bir güce ve ağırlığa salı ip ol
duğunu hissettikleri bir adayı, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fev
zi Çakmak') düşünürler.
Ancak bu konuda bâzı önemli hukukî engeller vardı. Öncelikle,
Çakmak TBMM üyesi olmadığından, Anayasaya göre Cumhurbaş
kanı seçilmesi mümkün değildi. Bu durumda, ya Meclisi yenile
mek için yeni seçimlere gitmek ve bu suretle Çakmaları mebus ol
masını sağlamak ya da Anayasanın Cumhurbaşkanı secimi ile ilgili
maddesini değiştirmek gerekiyordu. Şükrü Kaya rım Meclisi yeni
leme girişimi sonuçsuz kalacak; ikinci olasılığı gerçekleştirmek
için ise, bilinen bir girişim olmayacaktır. Zâten bir başka sorun da.
Çakmak'm, mebus olabilmesi için, Genelkurmay Başkanlığı ndan
ayrılması gereğiydi. Dolayısıyla, Çakmak’ın bu konuda ikııâ edil
mesi gerekiyordu. Ancak Çakmak, bu konuda kendisine yapılan
öneriler* red edecek ve Ordunun başında kalmayı tercih etliğini
açıklayacaktır.
Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak nı adaylığı konu
su, Çakmak'm adavlık önerisini red etmesiyle kapanmaz.
Bu sırada bir siyâsî vasiyet söylentisi vardır
^ fil
"Vasiyet fikri ve ihtimâli üzerine memleket aylarca çalkala n[ır|."
234 " İnönü 'nün Hâtıra Defteri'nden Sayfalar". IM etin: Ih Hürriyet (13.1.1974).
126
Soyak, Atatürk'ü» vasiyetini hazırlattıktan sonra, kendisini tek
ba$ma alıkoyduğunu ve sözlü olarak kendisine siyasal vasiyetini
açıkladığım belirtil.
Sûyak'ın açıkla ması ııa göre, Atatürk, Soyak'a, bu konuda söz ve
seçim hakkının elbette ulusa ve onun temsilcisi olan TBMM've Aid *
235 Soyak, age. s. 758-760; "İnönü'nün Hâtıra Defteri'nden Sayfalar", (Metin Toker'iıı 1. Yorumu).
Hürriyet <13 1.1974); Şimşir, agm, Bellelen, C ilt l l l . Sayı. 204. (Kasım 19881. s 1277-!279,
Atay, Çankaya, s. 499-500; Kutay, Celal Bayarın Yazmadığı ve Yazmayacağı Üç Devirden
Hakikatler, s. 138*142; Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, s. 139-140.
127
Bayar, bir gazele sohbetinde, aynı görüşünü bir kez daha dile
getiriyor:
"Abdi İpekçi: Affedersiniz, söz konusu şahıs İnönü müydü?
Celâl Bayar: Ondan başkası yoktu zâten...
Abdi İpekçi: Yâni aslında [Atatürk'ün) İnönü olmasın' diye bir isteği
olmamıştır sizce... Öyle mi?
Celâl Bayar: 0 kadar olmamıştır ki, Atatürk, ben Başvekil olduktan
sonra, İnönü malûm çekilmiştir, oturup da ne lehinde, ne aleyhinde be
nimle herhangi bir meseleyi konuşmuş da değildir."236
236 “ Her Hafta Bir Sohbet.. Konumuz: Atatüık, Konuğumuz-. Celâl Bayar", M illiy e t, (İki Kısım).
(11.11.1974). Ayrıca bkz. "Celâl B ayir. Atatürk ve İnönü'yü Anlatıyor7. Teröünriâü, {17 6.1981).
237 "İnönü'nün Hâtrra Deften nden S ayfalar",{M etin: 1). Hürriyet, {13.1 1974)
238 Şimşir, aç m. Belleten, Cilt: IH, Sayı: 204, (Kasım 1968), s. 1272-1283.
239 “ İnönü'nün H atıra D efterinden Sayfa far“ , {M etim 1). Hürriyet, (13.1.1974}.
* 128
da'nın adı üzerinde ciddîvede durulur
Bu amaçla, Atatürk'ün sağlık durumunun ağırlaştığı vc 17-22
Ekim târihleri arasında sağlık durumunu bildirir ıcsmî raporların
yayınlandığı sırada. Araş ile Kaya vc arkadaşları, Rcnda’yt, nede
ninden söz etmeksizins İstanbul'a çağırırlar vc Reııdaya, 20 Ekini
günü, Dülmabahçe Sarayı nda, hükümet üyelerinin yanında.
Cumhurbaşkanı adayı olmasını önerirler, Renda ise, öneriyi kesin
bir biçimde red eder. Cumhurbaşkanlığına vekâlet etmesi yolun
daki öneri ise. Başvekil Bayar tarafından kabul edilmez. Zâten Ata
türk hayattayken, vekâlet söz konusu olamazdı 240
İnönü karşıtı grubun, bilinen örneklerini yukarıda açıkladığım
siyasa/ girişimlerinden bir sonuç alamadığı anlaşılıyor
Diğer yandan, kendisine karşı her türlü siyasal girişimden ha
berdâr olan İnönü, karşıtı olan grubun da kabul etliği gibi, Ata
türk’ten sonra Cumhurbaşkanı olabilecek adaylar arasında ilk sıra
da yer alıyordu.
İnönü’den sonra gelebilecek adayların ise, bu sıralamada ikinci
ya da üçüncü sırada dahi yerleri yoktu.
Terazinin karşıt kefesinde yer alabilecek kişiler. Başvekil Celâl
Bayar ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ise, hiçbir
zaman aclay olmayı gündeme getirmemişlerdi.
Sonuçta, terazinin bir kefesinde bütün ağırlığı ile İnönü durur
ken, terazinin diğer kefesi tamamen boş kalmıştı.
Elbette hu boşluğun yara ti İmasında, İnönü karşıtı gruba yakın
durmayarak, hattâ uzak durarak, sonuçta tnönü’nün tek aday ol
masını sağlayan Celâl Bayaıün, Fevzi Çakmak'm, Fethi Okyar'ııı
ve Abdûllıâlik Reııda'ıım ayrı ayrı, ama önemli rolleri olmuştur.
Bu tulum, iktidar mücâdelesinin sertleşmesini de önlemiştir.
Gerçi görünüşle İnönü, Pembe Köşk1te münzevî bir hayat sürü
yordu. Fakat aslında bütün siyasal gelişmeleri yakından izliyordu.
Itıöııü, iktidar mücâdelesinde dikkatli, dengeli ve itinalı davranı
yordu. Kendisi de, Atatürk'ten sonrası için en güçlü aday olduğu
nu elbette biliyordu.
240 Aydemir. İk in c i Adam, {Cilt: 2}. s. 23j Karaosmanoğlu. P olitikada 45 Yıl, s. 139*140; Turhan
Ay tul, "Türkiye'de Gürültülü Günler", M illiy e t (31.3.1979); Şimşir, agm, Belleten, Cilt: LU, Sa-
ys: 204, {Kasım 1988), s. 1281; Us. 09 0 . s. 302*303.
129
Nitekim, Atatürk’ün hastalığının ölümcül olduğu ve hastanın
yakın bir zamanda kaybedileceği anlaşıldıktan sonra, Atatürk’ün
halefi sorunu ile yakından ilgilenen Avrupa'nın diplomatik mer
kezlerinde, pek çok haber ve söylenti arasında, İnönü’nün çn güç
lü ve tek $ef adayı olduğu sonucuna varılıyordu,
Ingiliz Büyükelçisi, daha 31 Ekim L937 târihinde, yâni İnö
nü'nün Başvekillikten ayrılmasından hemen birkaç gün sonra, İn
giliz Dışişleri Bakanlığına yolladığı bir raporda, İnönü’nün siyasal
alandan tasfiye edilmediğini vurguluyor ve ileride yeniden en
önemli siyasal konuma gelebileceğinden emin bulunduğunu açık
lıyordu.
t
2'İt Smışir. agm. Belleten, Cık: III. Sayj. 204JKasım 19661, s. 12710283
130
tikrarlı siyâsi rejimi sürdürüp sürdüremeyeceği de bu tedirgin
bekleyişin bir diğer nedeniydi. Türkiye'de rejimin istikrarı, doğru
dan doğruya ülkenin dış ilişkilerini etkileyeceğinden, bu soru da
özel bir önem kazanmıştı,
O zamana dok, Atatürk'ün dinamizmi ile yapılan devrimler ve
düzeltim hareketleri, ama en önemlisi Cumhuriyet rejimi ve laik
lik ilkesinden, Atatürk'ün ölümünden sonra vazgeçilecek miydi?
Cumhuriyet sürecek miydi? Yönetim değişikliğinden sonra dev
rimler korunacak mıydı? Yoksa yeni bir restorasyon dönemi mi
başlayacaktı?
Atatürk'ün ölümünü bekleyen bir başka grup daha vardı.
Kılıç Ali, bu grubu ve beklentilerini şöyle anlatıyor;
"Atatürk'ün kudreti karşısında, yıllardan beri bir tarafa sinerek fır
sat bekleyen mürteciler, Atatürk'ün ölümü ile, işbasına geleceklerin
yardmıı ile, eski şeriat devrinin tekrar doğacağını ümid ediyor ve bekli
yorlardı.
Felâket yaklaştıkça, hislerine, kinlerine, şahsî menfaat hırslarına
mağlûp bir takım insanlar, vefakârlık, insanlık hasletlerini bir Tarafa bı
rakmışlar, sinsi sinsi, kötü kötü, faaliyetlerine başlamış bulunuyorlardı.
Bunlar, artık bir kin ve intikam devrine yaklaşıldığını sezerek, mazide
güya uğradıkları zararları, kaybettikleri makamları telâfi etmek ümidle-
rine kapılarak, Atatürk'ün ölümünü neredeyse sanki temenni ediyorlar
dı."243
Kılıç Ali’nin sözünü ettiği ilk grup, yaşamını yurt dışında sürdü
ren, Osmanlı Hâııedâm'nın siyâsî amaçlar peşinde koşan küçük
bir kısmıydı.
Amaçları, Atatürk'ten soma iktidarı ele geçirmek ve Saltanatı vc
Hilâfeti yeniden kurmaktı.
Ancak bu küçük gıup kendi içinde bile parçalanmış bir hâldey
di. Eski Pâdişâh Vahdettin in grubu ile eski Halife Abdülmecid in
grubu birbirleri ile de çekişiyorlardı. Abdülmecid grubu Alman
yanlısı idi; Vahdettin grubu ise, İngiliz yanlısı,..
Dolayısıyla, bu iki grup, siyâsî amaçları için, yabancı devle ilerle
siyâsî ilişkiler kurmaktan çekinmiyorlardı. Kendiler ini yakın hıs-
742 Şimşir, agnrt. Belleien, Cilt. Lll, Sayı 204, (Kasım 1988). s. 1271-1283.
131
setti klert ülkeden, /Almanya’dan ya da Ingiltere’den destek sağla
mak için de, karşı grubun iktidar mücâdelesini kazandığı takdir
de, Türkiye’de Ingiliz ya da Alman karşın bir yönetimin işbaşına
gelebileceği olasılığını diri tutmaya çabalıyorlar ve Avrupa’daki si
yâsî ve askeri alandaki hassas dış politika sorunlarından ve geliş
melerinden yararlanmak sûre tiyle İngiltere’nin ve Almanya’nın
kendilerine yardımcı olmasını sağlamaya çalışıyorlardı.
Ingiliz Dtşişleri Bakanlığının bu grubu hiç ciddiye almadığı
açık lir. Gerçekten de, Saltanatçı/Hilâfetçi bu grubun, ne yurt dı
şında, ne dc yurt içinde, üzerinde durmaya değecek ve ciddiye alı
nabilecek bir siyâsî örgütlenmesi ya da yandaşı yoktu. Siyâsî bek
lentilerinin ise, herhangi bir gerçekçi temeli yoktu. Bu olağanüstü
dönemde, biraz ümitlenmiş olmakla birlikte, Avrupa'daki diplo
masi merkezlerine bâzı küçük, kişisel ve önemsiz girişimlerde bu
lunmakla yetinmek zorunda kalacaklardır. Bu grup, herhangi bir
siyâsî atılımda bulunamayacak kadar güçsüz, kendi içine kapalı,
küçük ve dar bir gruptu. Kendi arasında dahi siyâsî bir ilişki ve
anlaşma yoktu. Aksine, siyâsî geleceklerini yabana ülkelerin yar
dım ve desteğine bağlamışlardı» Türkiye’nin siyâsî geleceğinin be
lirlenmesinde bir katkıları ya da müdahaleleri olması kesinlikle
mümkün değildi.2*4
Kılıç Ali’nin belirttiği ikinci grup ise, yurt içindeydi ve siyasal
gelişmelerden somut yararlar sağlamak istiyordu.
Bu grup, Atatürk ile çatıştıktan sonra, siyasal alanı tamamen ve
kesinlikle terk etmek zorunda kalmış, ancak isimleri önemini ko
ruyan kişilerden oluşuyordu.
İnönü, bu konuda günlüğüne şunları yazmış:
“ Kâzım Karabekrr hikâyesi,,, Atatürk ölmeden bir, iki ay evvel Celâl
Bayar İle temas etmiş... Garpçı hareketlerin, yeni inkılâpların taraftârı ol
duğunu, bankalar sistemini takdir ettiğim söyleyerek, Celâl Bayar ile be
raber çalışmak, görüşmek istediğini söylemiş... Celâl Bayar, bu teması
iyi telâkki ederek, görüşmenin vakti olmadığını bildirmiş... Bunları bana
anlatan Celâl Bayar'dır. Ben, meyus etmemek muvafık olacağı mütâlâ
asında bulundum.2 4
244 Şimşir, agm, Belleten, Cilt: ll l. Sayı. 204, IKasım 1988}. s. 1214*1222 ve 1274
132
Vasıf Fâtih isminde mütekâit bir topçu zabitinin eline bir mektup vere
rek, bana göndermiş... Mektupta selâm, sabah.,. Şifahen söylenen berâ-
ber çalışmak telkini... Bunlar Atatürk ölmezden evvel... Benden mektup
istiyor Sudan cevap verdim. Posta ile mektubuna cevap verdim."245
133
Genelkurmay İkinci Başkanı Asım Gündüz, anılarında, yeni
Cumhurbaşkanının kim olacağı konusunda Genelkurmay Başkan
lığında bir toplantı yaptıklarını anlatıyor.
Bu toplanırda alman karar, yeni Cumhurbaşkanının TBMM ta
rafından seçilmesi ve Ordunun bu seçimden uzak durması gerek
tiği biçiminde olur Toplantıdan sonra Genelkurmay Başkanlığı na
gelen ve toplantıya katılamadığı anlaşılan Başvekil Celâl Bayar'a
bu karar, Genelkurmay Başkam Mareşal Fevzi Çakmak'm yanında,
Genelkurmay ikinci Başkanı Orgeneral Âsim Gündüz tarafından
bildirilir.
Bununla birlikte. Bayar. Çakma k’a, Meclisle çoğunluğun kendi
sinin Cumhurbaşkanı seçilmesini istediğini belirterek, Çak
ma krtan Cumhurbaşkanlığı için aday olmasını, elalı a doğrusu
Cumhurbaşkanı olmasını ister Ancak Çakmak, Dayarın bu öneri
sini red edecektir.
Bu toplantıdan kısa bir süre sonra. Birinci Ordu Komutanı Or
general Fahrettin Akay Genelkurmay Başkanlığfna gelir ve Genel
kurmay ikinci Başkanı Âsim Gündüz ile görüşür
Gündüz, Altay’a, Genelkurmay Başkan! tğı’nda yapılan toplantı
dan ve bu toplantıda alman karardan söz edince, Al tay, bu karâra
itiraz eder ve Birinci Ordu’da Kolordu ve Tümen Komutanları ile
yapılan toplantıda tnönü üzerinde karâra vardıklarını açıklar
Anlaşılan Genelkurmay Başkanlığında yapılan ilk toplamı, Or
dunun tamâmııım eğilimini yansıtmaktan uzak, dar bir askeri
kadronun katıldığı bir toplantıdır
Gündüz, bunun üzerine, Çakmak’a durumu anlatır ve bu gö
rüşmenin sonunda, İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesi yolunda
görüş birliğine varılır.
Ordunun yeni eğilimi, ilk toplantıdan sonra olduğu gibi, hiç
kuşkusuz, bu sefer de, Başvekâlete ve TBMM yc yansıtılır247
Artık bu noktada genel ve kapsamlı bir değerlendirme yapabilir
ve İsmet İnönü’nün Atatürk’ten sonra Cumhurbaşkanlığına tüm
engellemelere karşın seçilebilmesinde, Başvekillikten ayrıldıktan
sonra, TBMM, hükümet, CHP ve bürokraside radikal bir tasfiyeye
134
gidilmemiş ve dolayısıyla da İnönü’nün bu alanda etkinliğini yitir
memiş olmasının büyük önemi olduğunu belirtebilirim. Bu temci
olmasaydı, İnönü’nün seçilmesini açıklamak çok güç olurdu. Hat
tâ İnönü'nün böylesi bir siyâsi temele dayanmaksızın seçilmesi
belki de mümkün olmayabilirdi.
Buna ek olarak, Ordunun eğiliminin ve desteğinin de İnö
nü’nün yanında olduğunun görülmesi, elbette seçimi son derece
kolaylaştıran önemli bir etken olmuştur.
Burada, ikinci Cumhurbaşkanı seçiminde, Ordunun siyâsi etki
sini, belki etkiden, de öte, rolünü açıkça görmek ve hissetmek
mümkündür.
Ordu, kendi içinde, siyaset adamlarının dışlandığı bir toplantı
da, can alıcı siyâsî kararlar alabiliyor ve daha sonra bu kararlar, yi
ne Ordunun içinden gelen, ama herhalde Orduyu temsil gücü ba
kımından daha ağırlıklı bir başka kararla değişebiliyordu.
Bu bakımdan, tek-parıi döneminde Ordunun siyâsi alanda oy
nadığı rol henüz yeterince incelenmemiş ve araştırılmamış, bu
alanda yeterli bilgi birikimi sağlanamamış ve bu konuda kesin bir
saptama yapılamamış iken, bu olağanüstü dönemde, Cumhurbaş
kanı seçiminde, Ordunun siyâsî rolü üzerinde ağırlıklı olarak dur
mak ve bu rolü vurgulamak gerekir.248
İnönü karşılı kişi ve grupların, İnönü'ye karşı gerçek ten seçilme
imkânına ve Meclisin desteğine salı ip bir aday bulamamış ve bir
aday adı üzerinde uzlaşamamış olmaları da, iktidar mücâdelesinin
sertleşmesini önleyici önemli bir faktör olmuştur.
Terazinin diğer kefesine İnönü kadar ağırlıklı bir aday buluna
bilseydi, bu takdirde seçim mücâdelesi, hiç kuşkusuz, daha da
scrıleşe bili reli. Ancak, böyle bir adayın bulunması, bulunabilmesi
de hiç kolay değildi.
Nihayet Başvekil Bayar’m bu çok önemli, olağanüstü ve gergin
dönemde, önce kendi adaylığını kesinlikle red ederek, sonra Ata
türk ile İnönü arasındaki ilişkilerin kopmamasına çalışarak ve
İnönü’ye karşı olan siyasal girişimlere kesinlikle ve ta mâ mcıı karşı
135
durarak, İnönü'nün adaylığına büyük ölçüde destek olduğu vur
gulanmalıdır.
Başvekil Bayarm bu tutumu, hem iktidar mücâdelesinin sertleş
mesini, lıenı de İnönü’ye karşı bir başka adaym akmasını önleye
rek, İnönü'nün tek aday olarak seçilmesini kolaylaştırmış ur.
Bayaı\ bu tulumu ile, İliç kuşkusuz, İnönü’nün güvenini de ka
zanmıştı r.
Bayar’m bu tutumunda, güç dengesini İnönü lehine görmüş ol
masının ve bu nedenle İnönü karşıtı bir tutum içine girmek iste
memesinin de rolü olabilir. Ancak bu, Dayar ın oynadığı siyâsî rolü
değiştirmez.
Aksine, eğer Bayar, Atatürk'ün çevresi ile birlikle, Inöııü karşıtı
siyasal girişimlere katılsaydı, bu takdirde, hiç kuskusuz, iktidar
mücâdelesi son derece sertleşiıdi. Bu durumda, terazinin tnöıuı
karsın kefesi yeni bir ağırlık kazanırdı.
Bu bakımdan şu tahlil dikkate değerdir:
“ Celâl Bayar Başvekil olunca, İsmet İnönü'ye karşı düşmanlık ve re
kabet hisleri belirtecek ve Atatürk'ün İnönü'ye karşı o sırada uyandırılan
menfî hislerini ateşleyecek yerde, ara bulmayı iş edindi. Atatürk'ü yatış
tırdı. İnönü'yü Atatürk'ün sofrasına çağırttı ve Atatürk'ün sağındaki yere
onu oturttu.
Atatürk'ün ölümünde de. Celâl Bayar, memleket endişesi ile, fedakâr
lık ve feragatin çok kuvvetli bir imtihanını geçirdi.
0 sırada Celâl Beyin muhitindeki 'mûtad zevat' İsmet Paşa'ya karşı
şiddetli düşmanlık hisleri besliyorlar, ayrıt zamanda ondan çekiniyorlar
dı. 'Cumhurbaşkanı ve Millî Şef olursa, hepimizin boynuna ip takarak
sokaklarda sürükletir' diyorlardı.
Celâl Bey Başbakandı. İdareye hâkimdi. Bizzat Cumhurbaşkanı olmak
ve maceralara atılmak, bilhassa kendi özel muhitinin şiddetli baskısı al
tında, pekâlâ hatırına gelebilirdi.
Fakat Bayar, memleketin menfaatini ve huzurunu muhitinin baskısına
göğüs germekte, her türlü ihtirasları yenmekte, bununla ilgili şahsî risk
leri göze almakta buldu."245
136
Kısa bir süre sonra, Atatürk'ün sağlık durumu ciddileştiğinden,
8 Kaşıtırcfa resmî sağlık raporları bir kez daha yayınlanır
Tanı bu sırada, hükümet Ankara’da Bayar’m başkanlığında top
lanır ve bu toplantıya Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çak
mak ite İnönü dc davetli olarak katılır.250
Bu, olağanüstü bir dönemde hükümetin olağanüstü bir toplan
tısı olarak değerlendirilmelidir. Çünkü, hükümet toplantısına
katılan ve hükümet üyesi olmayan bu iki kişi, iki gün sonra öle
cek olan Cumhurbaşkanından sonra ülkede onun yerini alabile
cek ağırlıktaki iki kişiydi. Çakmak'm aday olmadığı göz önüne
alınırsa, Cumhurbaşkanlığı için tek adayın ismet İnönü olduğu
açıkça görülüyordu.
137
II. B Ö L Ü M
Geçiş dönemi:
Celâl Bayar Hükümeti
1) İSMET İNÖNÜ'NÜN
CUMHURBAŞKANLIĞINA SEÇİLMESİ
Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’dc İstanbul'da Dolmabalı-
çe Sarayuıcla ölür.
Âsim Us, günlüğünde, ölüm haberinin İstanbul'dan Ankara’da
ki şu üç merkeze öncelikle bildirildiğini açıklıyor:
"İstanbul'dan, Celâl Bayandan, biri Meclis Reisine, diğeri İnönü'ye,
üçüncüsü hükümete olmak üzere, üç şifreli telgraf gelmiş.,.
Şifrenin meali mâlûm olmamakla beraber, emri hakkın maalesef vâkfı
ihtimâlini teyid ediyor.
Hükümetçe İsmet İnönü'nün Cumhurreisliği için aralarında ittifak bu
lunduğuna dâir sözler var."1
1 Us.age, s. 311
3 Ulus, (11.11.1938)
139
Zâteıı dahil 9 Kasım günü İstanbul’da olan tüm mebuslar An
kara'ya çağrılmıştı. Hattâ tsianbul'a yeni gelmiş mebuslardan da
Ankara’ya geri dönmeleri istenmişti. Bu sayede 10 Kasım günü
mebusların çoğunluğunun Ankara’da olması da sağlanmıştı.4
Bu sırada dahi, İnönü karşıtı grubun, İnönü'nün Cumhurbaş
kanı seçilin emesi için almış olduğu önlemlerde bil gevşeme ol
mamıştı.
Asım Us’un günlüğünde bu konuda şunlar yazılı:
"İsmet İnönü'nün Cumhurreisi seçilmesini ihtimâlini Vakit bir gün ev
vel yazmıştı.
Bunu da bir mesele yapmışlar.
Kontrol altına alınan telefon haberlerini ellerine alır almaz, gazete
muhabirlerini partiye çağırmışlar.
Şükrü Kaya: 'Bakalım ismet'i parti namzet gösterecek mi?' demiş,,,"5
4 Us.age.s. 3IÛ
5 Us.age.s. 320.
6 Özden ve Gülsün Toker, '50 Cumhuriyet Yılını Mevhibe İnönü Anlatıyor", Hürriyet, {1.2.1974).
7 Ulus. {11.11.1938).
140
"Reisicumhur olarak İnönü'nün seçilmesi umûmî bir kanaat halinde
dir."8
Bay ar, CHP Meclis Grubunda kısa bir konuşma yaparak, Cuıtv
hurbaşkam seçimi için partinin adayım belirlemek üzere, gizli oy
la ve bir aday adı onaya a almaksızın, seçim yapılacağını belirtir.
Asım Us. günlüğünde, bu sahneyi şöyle canlandırıyor:
"Celâl Bayar, Reisicumhur seçimi yapılacağından, partinin namzedini
seçmek teklifinde bulundu.
Gizli rey ile oylar verildi. (...)
Parti âzası. Celâl Bayar'ın tarzı hareketini sürekli alkışlar ile takdir et
tiler.
Partiye hiçbir isim zikredilmeksen, herkesin bildiği gibi rey vermesi
ne serbest bırakılması, büyük bir memnuniyet uyandırdı.” 91 0
8 U s,aç«,s.312
S Us,age,$.313.
141
Orckı Komutanı Orgeneral Fahrettin Al tay TBMM toplamışına iz
leyici olarak katılırlar12
Bu katılım» herhalde bu önemli seçimde Ordunun ilgisini ve
tercihini sembolize ediyordu.
Cumhurbaşkanı Vekili ve TBMM Başkanı Renda, oturumu aç
tıktan sonra» Atatürk'ün ölümüne ilişkin tezkere okunur ve yeni
Cumhurbaşkanı için seçime geçilir
Oylamaya katılan 348 üye oybirliği ile Malatya mebusu İsmet
İnönü'yü Türkiye Cu mhuriye ti'nin ikinci Cumhurbaşkanı seçer13
O sırada TBMM mn üye tam sayısı 399’dur. On iki üyelik boş
tur Demek ki, TBMM'de toplam 387 üye vardır, İnönü 348 oyla
seçildiğine göre, 39 üye bu seçimde oy kullanmamıştır.
Asım Us, günlüğünde* seçim sahnesini şöyle tasvir ediyor:
"BMM İsmet İnönü'ye nasıl rey verdi?
Türlü dedikodular var,
Cımıhurreisi seçiminin en karakteristik noktası budur.
Bâzıları Celâl Bayar ın Meclise namzet göstereceğini sanıyordu. Ya
hut böyle bir namzet gösterilmek muannelesinin âzâdan bazıları tarafın
dan yapılacağını tahmin ediyordu. Bu» olmadı.
İptida Parti Grubu [CHP Meclis Grubu! toplantısı yapıldı,
Celâl Bayar, 'Reylerinizi serbestçe vereceksiniz. Parti Grubu toplantı
sı Reisicumhur namzedi seçmek içindir. Herkes istediği namzedi yaz
sın... En çok rey alan umûmî heyette namzet gösterilecektir/ dedi.
Grup toplantısında 323 mevcut vardı.
Hiç kimse kime rey vereceğini yâhut rey vermek muvafık olacağını
sormadı.
Gizli reyler yazıldı. Bunlar toplandı.
322 reyin İsmet İnönü'ye verilmiş olduğu görüldü.
Yalnız bir rey Celâl Bayar'a verilmişti. Celâl Bayar şiddetle alkışlandı.
Hakikaten Celâl Bayat'ın parti başkanlığına geçtiği günden beri arka
daşlar arasında zâten kuvvetli olan sempatisi birkaç kat arttı.
Bundan sonra umûmî heyette (TBMM Genel Kurulu'nda) yapılan şey,
artık bir formaliteden ibârettir.
Yalnız umûmî heyette toplanan reyler 348 çıkmıştır. Bunun sebebi.
12 Cumlıuriyet, 02.11.1938}.
13 Ttirkiye Büyük M illet Meclisi Zabıl Ceridesi (Bundan sonra kısaca TB M M ZC olarak anıla
c a k ta Devre: 5. İçti ma 4, Cilt: 27-28.3. inikat. H 1.11.1938): Ulus, [ I I . I I . 1938).
142
bâzı âdânın Parti Grubu toplantısına iştirak edememiş bulunmasıdır. (...)
Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, İsmet İnönü'nün Cumhurreisi seçiminde
reyini veremedi.
Reyler toplandıktan sonra, elinde bir beyaz kâğıt parçası olduğu hâl
de ayağa kalktı. Reisin kürsüsüne doğru gitti. Elindeki rey pusulasım
göstererek, 'Reylerin toplanması muamelesi bitti mi?’ diye sordu. Reis
Mustafa Abduİhâ/ik Ren da da, 'Bitti' dedi. Bunun üzerine reyini koymak-
sızın yerine oturdu.
Bir rivayete göre, dalgınmış... Diğer bir rivayete göre, bir telgraf gel
miş... Onu okurken rey vermek sırasını kaçırmış... Herhâlde garip bir hâ
dise otdu."14
İÜ TanJ12 11.1938)
143
ğı yolunda basında daha ilk günlerde görülmeye başlayan söylen
tilere bir yamuı.
Siyâsî menkûbiyet donemi boyunca basında adı pek ender geç
miş olan yeni Cumhurbaşkanı İnönü, basında övgülerle karşıla
nır.
Yunus Nâdi, ''Atatürk ve İsmet InöniC adlı makalesinde, "Ata
türk un prensiplerini en iyi biten İsmet İnönü, Büyük Şef in eseri
ni olduğu gibi devam ettirecek en seçkin devlet adamımızdır'' di
ye yazıyordu»18
Yine Yunus Nâdi, “Yeni Cumhurreisimiz ismet İnönü” adlı ya
zısında, uYeni Türkiye'nin ikinci Cumhurreisi olan İsmet İnö
nü'ye ikinci Atatürk demekte tereddüt etmeyiz" diye yazarken,
aslında tüm basının ortak açıklamalarını özetliyordu.19
19 Cumhuriyet, (13.11.19381. Ayrıca bkz. Gül İnanç, "Yarım Asırlık Bir İmaj: M illî Şef", Toplumsal
Târih, Sayı: 8, (Ağustos 1994i. s. 39-41
144
Sıhhat ve İçtimâi Muavenet Vekili Hulusi A/a taş
Gümrük ve İnhisarlar Vekili Ali Râna Tarhan
Ziraat Vekili Faik Kurdoğlu
rak bulunmuştu.
Her iki siyâset adamı da, Atatürk döneminde, gerek İnönü Hü
kümetlerinde, gerekse Bayar Hükümeti nde uzun yıllar Vekil ola
rak bulunmuşlardı.
Simdi bu yeni dönemin eşiğinde, önemli siyâsî değişimde, hü
kümetten uzak kalmaları, elbette değişik yorumlara neden ola
caktı.
Âsim Us, günlüğüne, olayın perde arkasını şöyle not etmiş:
"Reisicumhur seçiminden sonra Başvekil Celâl Bayar istifasını İsmet
İnönü'ye verdi.
(İnönü], cevaben, yeni kabineyi kendisinin teşkil etmesini, yalnız Hâ
riciye Vekili Tevfik Rüştü Araş ife Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya nın değişti
rilmesini bildirmiş..."21
21 Us, a je , s. 316. Ayrıca bkz. Aydemir, İkin ci Adam, (Cilt- 2), s. 27*2$.
22 "İnönü'nün Hâtıra Defterinden Sayfalar", (M etin:3), H ü rriyet (15.1.19741.
145
hükümeti kurmasını ve İnönü dönemindeki Başvekilliğini şöyle
değerlendiriyor:
“Bana, zaman zaman, Atatürk'ün ölümünden sonra, İsmet İnönü'nün
Başbakanlık teklifini neden kabul ettiğim sorulmuştur. (...)
Î937'de benim Başbakanlığa getirilişim normal prosedür içinde olma
mıştır. Dikkat edilirse, dâima tercih edilmiş olan "nöbet değiştirme' tabin
kullanılmamıştır
Söyleşine bünye farkı meydanda olan devrenin başını çektikten son
ra, yerinde kalabilmenin mantık rahatsızlığı ortada gözükür.
Doğru hüküm vermek için, o günlerin şartlarım olduğunca, rahmetli
İnönü ile karar için aramızdaki görüşmelerin muhtevâsım (da) bilmek
şarnır. (...)
İnönü, kabineyi yeniden kurmamı istedi.
'Bu, sizin için, memleketin içinde bulunduğu şartlar önünde, red ede
meyeceğiniz vatanın selâmeti meselesidir' dedi.
Atatürk başımızda olmadan, ismet İnönü ile uzun zaman çalışamaya
cağımı çok iyi biliyordum. (...)
Tecrübe edecektim.
İnönü, çok memnun gözüktü ve kabine hakkında düşündüklerimi sor
du.
Kabinede yerleri değiştirilmez kat'iliği içindeki Bakanlar arasında,
İçişleri Bakanı ile Dışişleri Bakam'm vazifelerinde bırakmak istemeyece
ğini tahmin ediyordum.
Bu zanmm doğru çıkarsa, İnönü'nün kendi kadrosu ve kendine has
bir yönetim kuracağı yolundaki ihtimâlin hakikat olduğunu anlayacaktım.
‘Sizin karar ve direktifiniz ne olacaktır? Lütfen açıklamanızı istirham
edeceğim.' dedim.
Bir sükûn ânı oldu.
Sonra, İçişleri ve Dışişleri için kimleri düşünüyorsunuz?’ suâlini sor
du
Zannederim, karşı karşıya, belirli bir mevzu üzerinde farklılığımızı ilk
defa ortaya koyuyorduk.
'Malûmu devletleri. Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü [ArasI, Atatürk'ün
yerlerinde kalmasını ve hizmetlerine devamını kat iyetle istediği iki
emektârı idi. Ben de hükümet reisi olarak sahalarındaki hizmetlerinden
memnunum.' dedim.
İnönü, açıklamamı bir başka suâl ile, fakat bu defa hafiften güJerek
cevaplandırdı. ‘Bu iki dostumuz yerlerinde kalmazsa, hükümet kurmaya
cak mısınız?'
Şöyle bir muhasebe yaptım:
Bana 'memleketin selâmeti' demişti. Vaziyetin nâzik olduğunu ben de
146
biliyordum. Bilhassa dış dünyâ bakımından... Ne olursa olsun, kuraca
ğım kabinenin kısa ömrü de bence meçhul değildi. O hâlde ısrar edip de,
Atatürk devrinin bu iki mümtaz devlet adamını yıpratmakta ne mânâ var-
dı? ^ .
'Dışişleri ve İçişleri iki hayâtı Bakanlıktır. Buralarda da Sayın Devlet
Reisi’nin şahsî itimâdına ve tercihine sahip iki zâtın bulunması şarttır.
Lütfen seçiminizi yapınız.' dedim.
Bu cevâbı beklemiyordu. Çok rahatlamıştı.
Çok yakını Dr. Refik Saydam içişleri, Şükrü Saraçoğlu Dışişleri ne
böylelikle geldi."23
 s im U s da B a ya r’a k a n lıy o r:
ism e t İnönü, Celâl Bayar Kabinesi'nden Şükrü Kaya ile Tevfik Rüştü
Aras’ı çıkarmakla ve bir Sefarete göndertmekle kendilerini korumuş olu
yor. Zira yerlerinde kalmış olsalar, bir gün düşürülmeleri muhakkaktı.
24 U s,a g e ,s.3 l7 .
n Gonhard Jaeschke, Die Trirkei in den Jahren 1935-1941. (Bundan suma kısaca JK 1 olarak
anılacaktır!, s. 67, (12.1.1938); RG. Say, 4112,116.1.1939). (Kararname No 10226): K eesm gs
Conl8 m|>arary Arehives. (Bundan sonra kısaca Keesıtto's olarak anılacakur), (WeeklY Oıa.y of
World Events|, Volüme No: III. (1937-1940}, 11939/3401).
Araş1m yurt dışına tâyin edileceği haberi daha önce siyâsî çevrelerde yayılmış olmalıdır: 'Z ira
Tevfik Rüştü Londra Sefareti'ne gidecek...” Us, age, s. 317.
147
Hilmi Uran, anılarında, Arasın bu tür bir tasfiyeden memnun
kaldığım açıklıyor. Araş, yeni Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu’nu
ziyaret etliği bir sırada, Hilmi Uran at “Hiç olmazsa Şükrü Kaya
gibi açıkla bırakılmadım" demiş..,26
Asını Us, Aras’ın, yun dışına çıkmadan önce, tııönü ile görüş
mek islediğini, ancak bu girişiminde başarılı olamadığını günlü
ğüne şöyle not etmiş:
" 15.12.1938... Bugün Tevfik Rüştü Araş, İsmet İnönü'nün köşküne git
miş... Eski laubali tavrı ile kapıdan girmiş... Yukarı çıkmak istemiş... Fakat
izin alarak gelmediği için kabul edilmemiş../'27
148
'İnönü'ye şu suâli sormuştum; Tevfik Rüştü Araş ile Şiikrü Kaya'mn
değişmesini herkes beklemiyordu. Bu değişikliğin zamanla olacağı sanı
lıyordu/
İnönü, suâlime şu cevâbı verdi: 'Fenâ mı oldu? Haklarında hayırlı olan
budur. Onlar kendilerini kaybetmişlerdi/” 29
Xi ÜS, $. 322.
149
Başvekil ve CHP Genel Başkan Vekili Celâl Bayar (bu sırada
CHP Genel Başkanlığı, Atatürk'ün ölümünden dolayı hâlen boş
tur), 16 Kasım da TBMM’de hükümet programım okur ve Meclis
ten de 342 oyla ve ittifakla güvenoyu alır.33
Bavar, güvenoyu öncesinde, yeni hükümetinin kısa programını
okurken, 'Gecen sene lütfen tasvibinize iktiran eden pograi m i n i
zin şimdiye kadar yapılmış olan kısımlarından maadasını yürüt
mek azim (...) ve kararındayız. Aynı zamanda (...) CHP programı
da bizim rehberi titizdir/' şeklinde konuşuyordu.34
Bekleneceği gibi, hükümet programı üzerinde bir görüşme ol
maz.
Program hakkında yapılan kısa ve övücü konuşmaların birinde
ise, yine Bayar gibi İzmir mebusu olan Halil Menteşe şunları şöyler:
"0 [Celâl Bayar), mevkii iktidara gelir gelmez, beynelmilel şeraitin
mahmul olduğu endişeler karşısında, bütçe imkânları ile mukayyet ol
mayarak, Hâzinenin beynelmilel ve dahilî pazarlarda kredisini azamî (İti-
lıze ederek, vaziyetin icâb ettirdiği geniş ve fevkalâde tedbirleri almakta
tereddüt etmemiş ve bu yolda büyük cesaret göstermiştir. (...)
Ata'nın öfiim haberi beni Milas'ta buldu, 0 gün Kaymakamın odasın
da toplanmıştık. Yenr Reisicumhurun kim olabileceği suâli her dilde do
laşıyordu. Celâl Bayar mı. İsmet İnönü mü? Benden reyimi sordular. Şu
cevâbı verdim: ‘Benim bildiğim Celâl B-ayar, öyle yüksek feragat sahibi
bir insandır ki, kendi lehinde bir cereyan olsa dahi, arkadaşlarına İnö
nü'yü tavsiye edecektir' dedim/'35
33 TB M M ZC, Devre: 5, İçtimâ: 4, Cık: 27-28, 5. İnikat, 116.11.1938). Ayrıca bk z. Us, age, s. 322-333.
Uran, age, s 326-327
150
Atatürk döneminde Başvekalete İnönü'nün yerine Bayar getirildi
ğinde rejimde bir yumuşama olacağı beklentisine benzer biçimde,
daha 14 Kasımda, 'Dâhiliye Vekaleti nde vukua gelen değişikliği,
dahilî siyâsete âid geniş, müsamahalı ve liberal işaretlerin ilk
müjdesi olarak anlamak istiyoruz'1diye yazıyordu.36
Oysa bu tür beklentiler doğru çıkmayacaktır.
Aslında bu olağanüstü geçiş döneminde Bayar m yeniden Baş
vekilliğe getirilmesinin tcıncl nedenini, yine bizzat Bayar'm Ata
türk’ün hastalığı sırasına rastlayan Başvekilliği döneminde göster
diği siyâsî utlumda aramak gerekir.
İnönü, bu olağanüstü dönemde, Bayar'ut dikkatli, itinalı ve
kendisine yalcın politikasını unutmamıştı.
Ahmet Emin Yalman, 'İnönü'nün buna karşı ilk tepkisi. Celâl
Bayar'j Başbakan yapmak oldu" diyor.37*
Metin iöker dc aynı kanıdadır:
"İnönü, Cumhurbaşkanı olduktan sonra, Bayan Başbakanlıkta tuttu.
Tlevfik] R[üştiı] Araş ve Şükrü Kaya gibi, onu da ilk anda değiştirebilirdi.
Bunda, hemen daha Atatürk'ün toprağa verilmeden, ortaya bir hükü
met meselesi çıkarmamak arzusu ve basireti şüphesiz tesirli olmuştur.
Ama böyle bir mesele, o günlerin çılgın İsmet Paşa'cı havası içinde
birkaç günde halledilebilirdi.
Asıl sebep, İnönü'nün Bayar'ı Tlevfik] Rüştü {Araş] ve ŞLükrül Kaya
ile aynı kefeye koymamasıdır.'08
151
Yeni hükümetin ilk görevi, Atatürk için görkemli bir cenaze tö
reni hazırlamak olur.
Atatürk'ün cenazesi öııce İstanbul'da kalır ve 16-19 Kasım
günlerinde Dolmabahçe Sarayında tazim geçişi yapılır. Bu tören
sırasında 2 7 Kasım günü rzdihaın nedeniyle yedisi kadın cmbir
kişi ezilerek ölür.39 Cenaze töreni 19 Kasmada İstanbul'da yapılır.
Cenaze, önce Yavuz zırhlısı ile Izmil e nakledilir, oradan dcınıryo-
kıyla Ankara ya götürülmek üzere yola çıkarılır ve 20 Kasım da
da Ankara'ya varır.40 Atatürk’ün cenazesi 21 Kasım günü Anka
ra’da yapılan bir törenle geçici olarak Etnografya Müzesinde ha
zırlanmış katafalka konulur.41
İstanbul'daki ccııâzc töreninde bulunmayan tnönüv Ankara’da
ki törene katılır.
Ancak Inönu nün İstanbul'daki törene katılmayışı dikkati çe
ker.
Daha Atatürk’ün cenaze töreni sırasında, dönemin geçiciliğine
işaret eden ve yeni bir dönemin eşiğinde bulunulduğuna ilişkin
haberler basında yer almaya başlayacaktır.
41 Tan, (22.11.1934).
42 JK 1.(6.12.19381, s. 66 .
152
1937 yılmm Eyiül ayında. Başvekillikten ayrılmıştı.
Simdi aynı geziyi, aradan bir yıldan uzun bir sure geçlikle»
sonra. Cumhurbaşkanlığına seçilir seçilmez yapması, adetâ işe
kalman yerden, bir sure aradan sonra da olsa, yeniden başlandığı
na ya da başlanacağına ilişkin önemli bir işaretti.
Bu, aynı zamanda, Cumhurbaşkanı İnönü'nün halkla doğruda»
temasını sağlayan ilk yurt gezisiydi.
Gezinin bir diğer önemli noktası da, İnönü’nün, Cumhurbaş
kanlığına seçilmesinden sonra, iç politika ve CHP ile ilgili ilk si
yasal konuşmasını yapacak olmasıydı.
İnönü, Kastamonu konuşmasında, daha çok CHP üzerinde du
racaktır;
"Unutmayınız kı, sınıl ve zümre (arkı tanımaksızın, büyük Türk milleti
nin yekpare bir insanlık ve medeniyet kitlesi olmasını ideal tutan partimi
zin başlıca kuvveti, bütün vatandaşların muhabbet ve itimâdı olduğu gi
bi, başlıca vazifesi de bütün vatandaşların hizmet ve ihtiyaçlarının temi
nidir.
Parti âza lığım, husûsî menfaat mülâhazasına asla tenezzül ve müsa
ade etmeyen bir siyâsî terbiyenin sıfatı ve şartı telâkki etmek sayesinde,
partiyi bütün vatandaşları kucaklayan büyük bir aile ocağı hafine getire
biliriz."43
15 3
Çünkü İnönü'nün konuşmasında bu yönde bir imâ ya da bir
i$âıei olmadığı gibi, partinin siyâsî gücünün artmasından söz celi-
liyordu ki, bu eğilim, otoriter tek-parti rejiminin, Atatürk'ten son
ra da, kaldığı yerden devanı edeceğini gösteriyordu.
44 Cumhuriy«1,12.12.1938)
154
Dört senette bir defa umûmî işler için yapılan toplantı, aglebi ihtimâl
gelecek sonbaharda seçilecek yeni mebusların iştirakiyle ikinciteşrin
ayında olacaktır."45
Müzâkere Ruznâmesi:
1) Nizamnamenin Genel Başkan intihâbına âid maddelerinin tâdil ve
tanzimi
2) Genyönkur [Genel Yönetim Kurulu) intihabı"47
156
Zamanla bu vaziyet başka tekâmül şekilleri alabilir.
Bugünkü hâl henüz bugün şahıslarıyla içinde yaşadığımız yakın bir
târihin devamıdır da, onun için Cumhur Reisimizin sayın şahsiyetinde
kıymetli İnönü'nün Parti Umûmî Şefliği'm dahi deruhte etmeye davet
olunması en kuvvetli İhtimâlini ileri sürmüş bulunuyoruz/'49
157
Diyarbekir, Urfa, Elâziz, Tunceli ve Bingöl illerinde, yâni toplam
12 ilde, parti örgütünün bulunmadığı anlaşılıyor. Bu dönemde
toplam il sayısı 63 idi. Bu, CHP’nin her beş ilden birinde parti ör
gütü kurmadığım gösteriyor.
CHPYtin örgütlenmeye gitmediği ya da gidemediği bu illerin
yalnızca Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bulunması
da ayrıca dikkat çekicidir.
CHP'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, bu bölge
lerde bulunan illerin önemli bir kısmında örgüt kurmama yoluna
gittiğini saptamak ilginçtir.
Cumhuriyetin ilk 15 yılında sürekli olarak isyan ve ayaklanma
lara kaynaklık etmiş bu bölgelerde ve illerde, CHP, ya sürekli ve
düzenli bir örgütlenmeye gidememiş ya da özel bir politika izle
yerek, bu bölgelerde ve illerde parti örgütü kurmamayı tercih et
miştir.
Bunun nedenlerine ilişkin herhangi bir kaynakta bir bilgiye ya
da ipueuna rastlayamadım.
Ancak sâdece bu saptama dahi, CHP’nin, daha doğrusu hükü
metin, bu alanda özel bir politika uyguladığım açıkça gösteriyor.
Belki de bu bölgelerde ve illerde oluşturulacak parti örgütlen
mesinin kısa zamanda yerelleşeceği ve bunun engellenmesinin de
mümkün olamayacağı kuşku ve endişesi, bu politikanın, örgüt-
sûzîük politikasının ana nedenlerinden biriydi.
CHP tarafından 1938 yılında Cumhuriyetin 15. yıldönümü do
layısıyla yayınlanan hayli kapsamlı bir tanıtma kitabında,
CHP'nin 2.000.000'a yakın üyesi olduğu açıklanıyor.
Ancak bu rakamın mübalağlı olması çok muhtemeldir.
1935 yılında yapılan nüfus sayımına göre Türkiye nüfûsu
16.000.000 olarak saptanmıştı. 1940 yılında yapılan nüfus sayı
mında ise, bu rakam 18.000.000 olarak bulunmuştu. O hâlde,
1938 yılı için Türkiye nüfûsunun 17.000.000 olması akla yakın
dır.
Çocukların, gençlerin ve yaşlıların nüfûsun yaklaşık olarak ya
nsını oluşturduğu göz önüne alınırsa, bu durumda, Türkiye nü
fûsunun siyâsi etkinlik gösterebilecek grubunda bulunan her dört
kişiden birinin CHP üyesi olması gerektiği sonucuna varılır.
Üstelik bu kaba hesaba, siyası etkinlik alanında, göreli olarak,
158
çok daha geri durmaya aday, kadınlar da dâhildir. Eğer kadınların
bu konuda erkeklere oranla, göreli olarak, daha geride kalacağı
olasılığı da dikkate alınırsa, bu takdirde erkekler için CHP üyesi
olma oranı çok daha arlar.
Belki de bu kaba hesaba göre, her üç ya da iki erkekten birinin
CHP üyesi olması gerekecektir.
Bu kabaca yapılmış hesabın dahi, CHP'nin üye sayısı konusun
daki resmî açıklamayı çok kuşkulu bir hâle getirdiği kan ısında
yım.
Aynı kaynağa göre, yine 1938 yılında, CHP, 1.777 resmi ve iti
barî nahiyede, 25.307 köy ve mahallede örgütlenmiş durumday-
ARA EK I
1936 YILINDA CHP'YE KAYITLI ÜYE SAYISI VE
1936 YILINDA CHP PARTİ ÖRGÜTÜ SAYISI
Üye Sayısı
50.000'den
Çok
Ankara 57.757 13 129 1.124
159
İzmir 51.278 15 65 641
Üye Sayısı
40-50.000
Arası
Bursa 48.620 10 105 908
Samsun 45.864 8 46 737
Konya 45.285 14 94 933
Kayseri 44.S42 6 33 582
İzmit 43.869 9 32 669
Manisa 43.341 11 74 745
Zonguldak 42.000 5 39 719
Üye Sayısı
30-40.000
Arası
Balıkesir 36.435 12 64 825
Çorum 36.558 6 39 625
İstanbul 35.179 16 45 349
Kastamonu 34.115 9 36 703
Kütahya 33.544 6 40 664
Tokat 33.462 6 18 561
Aydın 32.615 6 35 476
Üye Sayısı
20-30.000
Arası
Yozgat 28.833 4 16 605
Giresun 26.854 6 22 513
Muğla 26.678 7 16 354
Sivas 26.622 10 34 937
Eskişehir 26.508 4 31 368
Adana 26.140 10 67 472
Mersin
(içeli 25.995 6 22 287
Bolu 25.924 6 35 595
Edirne 24.670 5 15 263
Trabzon 24.331 6 32 536
Ordu 23.864 5 29 428
Çanakkale 23.379 8 32 470
Niğde 22.570 6 37 383
Sinop 21.141 4 6 145
—>
160
Üye Sayısı
10*20.000
Arası
Afyonkarahisar 19.963 4 41 505
Tekirdağ 19.104 6 12 229
Kars 18.580 8 26 640
Antalya 17.545 10 55 463
Denizli 17.303 7 39 625
Çankırı 14.587 3 21 431
Bilecik 13.493 5 ?0 287
Amasya 12.356 3 15 325
Kırkiareli 11.825 5 14 169
Kırşehir 11.152 4 48 325
Maraş 10.497 4 56 214
İsparta 10.024 5 22 253
Üye Saytsı
5-10.000
Arası
Erzurum 9.630 7 27 1.201
Gümüşhane 8.630 5 1? 19î
Üye Sayısı
5.000'in
Altında
Burdur 4.781 4 14 172
Malatya 4.463 6 25 927
Rize 3.546 2 7 277
Erzincan 3.039 (okunamadı) 25 209
Çoruh 2.270 4 19 570
G[âzı]
Ayıntap 1.575 5 39 259
SONUÇ:
Umum Üye Sayısı : 1.237.504
Vilâyet Sayısı : 50
Kaza Sayısı ; 342
Nahiye Sayısı : 1.800
Ocak Sayısı : 25.941
161
CHP'nin taşra örgütlerinde görevli yöneticiler, bürokrasinin taş
rada önde gelen yöneticileri olan Vali ve Kaymakamlarla işbirliği
içinde, illerindeki parti üyesi sayısını olduğundan çok daha yüksek
göstererek, hem parti merkezinin dikkatini çekmek, daha doğru bir
ifâde ile, merkezin gözünü boyamak ve siyâsî etkinlik seviyelerinin
yüksekliğini göstermek; taşradaki bürokrat yöneticiler ise, yöne
timleri altındaki illerin ve yörelerin siyâsi bağlılıklarını ve dolayısıy
la da kendi siyâsî bağlılıklarını göstermek ve kanıtlamak amacı ile,
partinin üye sayısını merkeze çok abartılı alarak bildirmiş olabilir
ler.
Bu nedenle resmî rakamları ihtiyatla karşılamak gerekin
1935 yılında yapılan nüfus sayımında, Türkiye nüfıısu 16.000.000
olarak bulunmuştu. Çocukların, gençlerin ve yaşlıların nüffisun
yaklaşık olarak yarısını oluşturduğu göz önüne alınırsa, bu durum
da, siyâsî etkinlik gösterebilecek her on kişiden birinin CHP üyesi
olduğunu kabul etmek gerekir.
Ayrıca kadınların siyâsî etkinlik düzeylerinin, erkeklere kıyasla,
göreli bir gerilik içinde olduğu da dikkate alınırsa, bıı takdirde, bu
oran kendiliğinden daha da yükselir ve siyâsî etkinlik gösterebile
cek her altı ya da yedi erkekten birinin CHP üyesi olduğu sonucu
na varılır.
Bunun da hayli abartılmış bir rakam olduğu açıktır
Bu tablonun ortaya koyduğu sonuçlar da ayrıca ilginçtir.
Ankara'nın, nerede ise 60.000'e yaklaşan üye sayısı ile, CHP'nin
en çok üyeye sahip olduğu il olması şaşırtıcı değildir. Çünkü Anka
ra, bürokrasinin merkezidir ve bu dönemde bürokrasi ife CHP'yi
ayırabilmek neredeyse olanaksızdır. Bununla birlikte, Ankara’nın
bu târihteki nüfûsu göz önüne alınırsa, 60.000'e yakın üye, Anka
ra'da siyâsi etkinlik çağındaki erkeklerin olağanüstü yüksek bir
oranda CHP üyesi olduğunu gösterir.
Asıl şaşırtıcı olan, 50.0001 aşan üye ile, İzmir'in sıralamada ikim
ci gelmesidir. Bir ticâret kenti olan İzmir'de CHP [iyelerinin bu yük
sek oranı hayli şaşırtıcıdır.
Nüfus bakımından ülkenin birinci kenti İstanbul'un, sıralamada,
Bursa'nm, Samsun'un, Konya'nın, Kayseri'nin, İzmit'in, Manisa'nın,
Zoııguldak'ın, Balıkesir'in ve hattâ Çorum'un dahi gerisine düşme
si ve İstanbul'da sâdece 35.000 CHP üyesine rastlanması da şaşır
tıcı bir başka noktadır.
Bu rakam dahi, tek başına, CHP'nin toplam üye sayısının bir
hayli kuşkuyla karşılanmasını gerektirir
162
CHP örgütünün bulunduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge
lerinde yer alan illerdeki parti üyesi sayısının, diğer illerle karşılaş
tırıldığında, göreli olarak azınlıkta kalması, yukarıdaki bulguları
doğruluyor.
Gerçekten de CHP'nin en az üyeye sahip olduğu sekiz ilin dört
tanesi bu bölgelerde bulunuyordu.
CHP'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde genellikle
parti örgütü kurmadığı, bu bölgelerde parti örgütü bulunan illerde
ise, parti üyesi sayısının, diğer illerle karşılaştırıldığında, bir hayli
az olduğu görülmektedir.
Resmî açıklamada belirtilen parti örgütlerinin ve parti üyesi sa
yısının, büyük ölçüde kâğıt üzerinde kaldığını düşünmek ve gerçek
hayatta bir karşılığı bulunmadığını kabul etmek, muhtemelen daha
gerçekçi bir yaklaşım tarzı olacaktır.
Resmî rakamların bir an için gerçeği yansıttığını kabul etsek bi
le, bu, yalnızca, CHP üyesi olmanın siyâsî bakımdan bir önemi ol
madığını gösterir, Çünkü, isteyen herkes CHP'ye rahatlıkla üye ola
biliyor ve bu nedenle de parti üyesi olmak siyâsî bir önem ve an
lam taşımıyordu.
Diğer yandan, yine bu durum, parti üyelerinin ideolojik bakım
dan da ne denli düşük bir seviyede bulunduklarını gösterir. Çünkü,
parti, üye kaydederken, ideolojik plânda bir seçme yapmıyordu.
Bu konuyu ileride daha ayrıntılı olarak ele alacağım.
Vilâyet 57 0 58 0 56 0
Kaza 290 294 294 280 310 310
Nâhiye 606 616 616 588 1.737 1.737
Ocak 23.897 23.897 23.897 23.897 23.897 23.897
Vilâyet 49 0 49 49 0
Kaza 310 310 310 310 342
Nâhiye 1.737 1.737 1.800 1.800 1.800
Ocak 23.897 23.897 25.941 25.941 25-941
163
Açıklama: Yukarıdaki bilgiler, 1937 ya da 1938 yılında basılmış,
kapağında bir isim olmayan, fakat kapakta Atatürk'ün TBMM kür
süsünde konuşurken çekilmiş büyük boy bir fotoğrafı yer alan, ar
ka sayfasında ise, Alâeddin Kıral Basımevi/lstanbul ibaresi bulu
nan, CHP'nin bir propaganda broşüründen derlenmiştir.
164
Madde 3) Partinin Değişmez Genel Başkanı İsmet İnönü'dür.
Madde 4) Partinin Değişmez Genel Başkanlığı aşağıdaki üç sûrette
inhitâl edebilir:
a) Vefat
b) Vazife yapamayacak bir hastalığı sabit olması hâlinde
c) İstifa
Bu üç şekilden birisi dolayısıyla inhilâl vûkûnda parti büyük kurultayı
derhâl toplanarak, partiye nıensup mebuslardan bir zâtı Değişmez Ge
nel Başkanlığa seçer."54
165
CHP Nizamnameleri gözden geçirilirse, aynı eksildiğin 1927 vc
1931 yıllarında kabul edilen parti nizamnamelerinde de olduğu
hemen görülür.
Ancak 1923 yılında kabul edilen ilk parti nizâmnâmesinde,
parıi Genel Başkanı'mıı kurultayca seçileceğine ilişkin açık biı
Inıkum bulunuyordu (md. 3).
Simdi, Atatürk'ün ölümünden sonra, bu boşluk nedeniyle, ön
celikte tüzüğün değiştirilmesi gerekiyordu.
bu nedenle de, önce tüzüğün ilgili hükmü değiştiriliyor, paıti
kurultayına Genel Başkan seçme hak vc yetkisi tanımvor ve an
cak bu suretle kurultayda yeni Genel Başkan seçimi için hukukî
imkân sağlaıııyordu.
Ancak, dikkat edilmesi gerekir ki, yeni tüzükle parti kurultayı
na sadece partinin yeni Değişmez Genel Başkam’nı sccmc yetkisi
tanınmıştı.
Encümence hazırlanan tüzük değişikliğinin gerekçesinde ise,
şu görüşlere yer verilmişti:
"Siyâsî partiler, millî ve vatanî yüksek menfaatleri temin edici pren
siplerde kanaatleri birleşmiş vatandaşların teşkil ettikleri siyâsî cemi
yetlerdir.
Millet arasında politik kanaatleri birbirine uygun olanlar kendi hâlin
de dağınıktırlar).
Bunları ancak bir Şef birleştirir ve hepsini bir teşkilât altında toplaç
Şefin rolü, her memlekette ve bilhassa parti hayâtına yeni girmiş
memleketlerde çok mühimdir.
Çünkü politik kanaatleri ekseriyâ prensipler halinde birleştirip olgun
laştıracak ve prensipleri zihinlere aşılayacak ve mütamâdiyen besleye
cek, memleket siyâsetine istikâmet verecek, millet efradım politik saha
da yetiştirecek olan Şeftir.
Her cemiyette ve her parti içinde bü yüksek vasıflarda şahsiyetleri
dâima ha2ir bulmak kolay olmadığı gibi, bir siyâsî partinin, idârei âliyesi-
ni eline teslim ve emânet ettiği makam ve şahsiyet üzerinde sık sık deği
şiklikler yapması da otoriteyi zayıflatmak bakımından mahzurdan ârî ad
dedilemez.
Cumhuriyet Halk Partisi gibi milletin kurtuluş ve ilerleyiş mücâdele
sinde kendisine rehberlik etmiş. Cumhuriyetçilik, İnkılâpçılık, Laiklik gibi
Türk milletini mütamâdiyen itibar ve refah mevkiine yükseltmekte olan
prensipleri, değişmez bir akidei siyâsîye olarak kabul ve ilân etmiş olan
ve siyâsî bir partinin dar çerçevesinden çıkarak, hemen bütün vatan
daşları sinesinde toplamış olan bir partinin Şefliğine intihap edilecek
166
olan âli şahsiyetin (Millî Şef) vasfını da iktisâb etmiş olması tabiî olduğu
na göre, parti Umum Reisi nin yüksek şahsiyetini her dört senede bir ve
her kurultay toplanışında müzâkere ve münâkaşaya mevzuu ittihaz et
meyip, parti Umum Reisliğinde (Değişmez) vasfını esas olarak kabul et
mek, bu yüksek makâmm istikrârını temin ve otoriteyi takviye bakımın
dan millî menfaate daha uygun görülmüştür."55
167
Encümen mazbatası okunduktan sonra, tüzük değişikliği ko
nusunda görüşmelere başlanır.
Muş mebusu Hakkı Kılıçoğlu, Sivas mebusu Şemsettin Günal-
tay, Urfa mebusu Ali Sâip Ursavaş, Corum mebusu İsmet Eker, İz
mir mebusu Mahmul Esat Bozkurt, Kars delegesi Zilini Orhun,
İçel delegesi Dr. Muhtar Berker ve Erzincan mebusu Azız Şamili
Üter söz alarak, tüzük değişikliğini savunurlar ve bu arada İnö
nü’yü de överler.
Bu konuşmalardan en ilgi çekici olanı, Mahmut Esat Boz-
kurfun, Türk tek-parti yönetimini savunan açık, özlü ve kısa ko
nuşmasında, btı yönetim şeklinin Batı demokrasilerinden üstün
olduğunu belirtmesidir.*5785
Bu konuşmalardan sonra verilen bir “kifayeti müzâkere tezke
resi’n in kabul edilmesi üzerine maddelere geçilir ve tüm madde
ler görüşülerek ittifakla kabul edilir.5S
Tüzük değişikliği önerisinin parti kurultayında ittifakla kabul
edilmesi ile, İsmet İnönü, CHFnin Değişmez Genel Başkam olu
yordu.
Bu noktada, parti içinde Değişmez Genel Başkanlık için bir se
çim yapılmadığına dikkat çekmek istiyorum.
Her ne kadar tüzük değişikliği önerisinde, ilk bakışta, parti
kurultayına Değişmez Genel Başkanı seçme hak ve yetkisi tanı
nıyor gibi görünse dc, madde, pratikte, göründüğü gibi uygulan
mamıştı.
Çünkü, kurultayın tüzük değişikliği önerisini onaylaması ile,
artık yeni tüzüğün 3. maddesi gereğince, İsmet İnönü, karşısında
herhangi bir aday bulunmaksızın ve bir seçime de gerek kalmak
sızın, partinin Değişmez Genel Başkanlığına atanmış oluyordu.
Kurultayın yeni Değişmez Genel Başkanı seçme hak ve yetkisi,
artık bu durumda, pratikte, ancak İsmet İnönü’den sonrası için
geçerli olabilirdi.
16$
Aslında bu gelişim, Atatürk dönemindeki yönetim üslûbuna ve
CHP’nin geleneklerine son derece uygundu.
CHP'de Değişmez Geııeİ Başkanlık kurumu» ilk kez 15 Teşrini
evvel 1927 târihinde toplanan Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF)
Büyük Kongresinde kabul edilen 1927 tarihli CHF Nizamnamesi
ile oluşmuştu.
CHFnin 1927 tarihli nizamnamesinin 6. maddesi, "Cumhuri-
vet Halk Fırkasının Umûmî Reisi, fırkanın banisi olan Gazi Mus-
lafa Kemâl Hazretleridir'' demekteydi.
Nizamnamenin 7. maddesi ise, umûmî esaslar kısmında yer
alan 6, maddeyi de dâhil ederek» "İşbu umûmi esaslar, hiçbir veç
hile tebdil edilemez" hükmünü getiriyordu.
Böylece Mustafa Kemâl Atatürk'ün CHP’nin Değişmez Genel
Başkam olduğu hükmü» görüldüğü gibi» daha CHF’nin 1927 ta
lihli nizâmnâmesi ile getirilmişti.
Bu durum daha sonraları da sürdü.
CHF’niıı 1931 yılında toplanan Üçüncü Büyük Kongresinde
kabul edilen 1931 tarihli CHF nizâmnâmesine (md. 2) göre,
“Cumhuriyet Halk Fırkasimn Daimî Umûmi Reisi, fırkayı kuran
Gazi Mustafa Kemâl Hazretleridir."
CHFnin 1935 yılında kabul edilen tüzüğünde ise, bu konuda
Mi hüküm benimsenmişi! (md. 2); "Partinin Değişmez Genel Baş
kanı, onu kuran Kamâl Atatürk’tür."
Bu kez, 1938 yılında yapılan tüzük değişikliği ile, Atatürk
I bedî Başkan olurken, tnönü de, tıpkı Atatürk gibi, Değişmez
ı ,enel Başkan oluyordu.
Dikkat edildiği takdirde hemen görüleceği ve fark edileceği gi
bi, lüzükte Millî Şef deyimi yer almıyordu.
Bu sıfat, tüzük değişikliği önerisinin gerekçesinde ve eııcümen-
ı v kullanılmıştı.
Bununla birlikle, Milli Şef deyimi yeni de sayılmazdı.
Şef deyimi, Atatürk döneminde ve Atatürk için basında sık sık
kullanılmıştı.
Ayrıca, hatırlanacağı gibi, Bayar, İ937 yılında okuduğu hükû-
mrt programında Atatürk için Şef deyimini sık sık kullanmıştı.
Millî Şef deyimine, İnönü’nün Cumhurbaşkanlığına seçilme-
m i h Jc i i hemen sonra basında da rastlanıyordu.
169
Örneğin, Ali Naci Karacan, 13 Kasım 1938 tarihli Bugün gaze
tesinde, Millî Şeften söz ediyordu.59
Nadir Nadi, anılarında, bu gelişmeyi şöyle anlatıyor:
'M illî Şef' deyiminin ardında Şefliği müesseseleştirmek isteyen bir
gayret seziliyordu. (...)
Tiizük değişikliğine itiraz eden bir kişi çıkmadı.
İtiraz etmek şöyle dursun, dünyâ şartları değişip de, İsmet İnönü,
'Millî Şeflik've 'Değişmez Başkanlık' payelerini kendisi üzerinden silkip
attığı güne değin, biz onu avuçlarımız pa-tlayasıya alkışladık."60
61 Uran, aç e, s. 339.
62 8u konuda ayrıca bk2 . inanç, agm. Toplumsal Târih, Sayt: 8, (Ağustos 1994), s. 39-41.
CHP Değişmez Genel Başkanı sıfat». 10 Mayıs 1946 târihinde toplanan CHP 2. Olağanüstü Kıl-
rultayfnda yapılan bir tüzük değişikliği (md. 41 ve ittifakla kabul edilen bir öneri üzerine kaldırı
lacaktır.
63 Nâdi.age, s 17.
170
Fakat bu dış etkenin, söz konusu süreçle ancak ikincil derece
de rolü vardır.
Buna karşılık, ikinci neden, yâni Türkiye'nin iç politika geliş
meleri. bu konuda temel önemde rol oynamışın.
Atatürk'ün ölümüyle ülkede bir iktidar boşluğunun vc iktidar
mücâdelesinin meydana geldiği unutulmamalıdır.
Gerçi İnönü'nün derhâl vc ittifakla seçilmesi, sistemin devam
edeceğinin bir göstergesiydi.
Ancak bâzı değişikliklerin de olacağı biliniyor ya da sez ili yor
du.
Örneğin. Nâdir Nâdi, anılannela. o dönemdeki beklentilerini
şöyle yazıyor:
İnönü, devlet makinesinin hiçbir çarkına dokurunaks-ızın, Atatürk'ten
kalan büyük emâneti Öylece yürütsün... Bunu bekleyemezdik. Elbette
değişiklikler olacaktı."64
İnönü nün, belki ele uzun bir zamandır bu ânı bekleyen dağı
nık muhalefete karşı, hem sistemin devamlılığını sağlamak, hem
de d üşündük leıi ııi uygulamak için, doğal olmak, siyâsî güce vc
otoriteye ihtiyâcı vardı.
İnönü. Cumhurbaşkanı seçildikten hemen sonra, hükümette
yaptığı bâzı küçük, ama etkili ve önemli değişikliklerle, hükûmeı
üzerindeki siyâsî otoritesini vc gücünü tedricen artırmayı başar
mıştı.
Bu kez de pimi üzerinde siyâsi otoritesini kurma yolunda
önemli bir adım atıyordu.
CHP Değişmez Genel Başkam İsmet İnönü, hatırlanacağı gibi,
iktidardan uzak kaldığı sırada, kendisini izleyerek aktif siyâsetten
kendi isteği ile ayıdan Dr. Refik Saydam*! Dâhiliye VekilliğiYıc ge
tirmek süreliyle, Saydam ı, aynı zamanda, CHP Genel Sekreterli
ği’ne atamıştı.
Bu atamada, İnönü’nün parti üzerindeki siyâsî otoritesini artır
ması anlamına geliyordu.
Bu süreç, olağanüstü kurultay ile tamamlanacaktır.
171
CHP'nin yeni Değişmez Genel Başkanı İnönü» kurultayda yap
tığı konuşmada» CHP temsilcilerine şöyle hitâb ediyordu:
"Cumhuriyet Halk Partisi'nın bütün vatandaşları kendisinin muhabbet
ve hizmet muhitinde toplamaya çalışan zihniyetini ifâde etmiş oluyorum.
(...)
Geçmiş zamanın muhasebesi, son zamanlarda hiçbir milletin siyâsî
partisine nasip olmamış kadar müsbet ve verimlidir."65
65 Kop,«ge,$. 17-21.
172
Refik Saydam, Kütahya mebusu Muhlis Erkmen, İstanbul mebu
su Salâh Ciıııcoz, İzmir mebusu Haşan Âli Yücel* Zonguldak me
busu Halil Türkmen, Antalya mebusu Dr. Cemâl Tunca, tsianbul
mebusu Şükrü Ali Özel, Tekirdağ mebusu Rahmi Apak, Gazian
tep mebusu Remzi Güreş, İzmir mebusu Hüsnü Çakır ve Sinop
mebusu Cevdet Kerim lncedayı bulunuyordu.
Yeni Genel Yönetim Kurulu eskisinden farklıydı.
Bu kez partinin önemli isimlerinden Recep Peker listede görül
müyordu.
İnönü’nün, daha ilk adımda, partinin yıllarca Genel Sekreteri i-
ğfni yapan Peker’i parti yönetimi dışında bırakması ilginçtir.
Ayrıca, Abdulmuttalip Öker, Necip Ali Küçüka, Ali Rızâ Erten,
Salâh Yargı ve Haşan Tahsin Berk de yeni Genel Yönetim Kuru
lu nda yer alamamışlardı.
Diğer 10 üye ise değişmemişti.*8
Görüldüğü gibi, İnönü, kurultay vesilesi ile, parti Genel Yöne
tim Kuıulu’nda da yeni bir düzenlemeye gitme fırsatı bulmuştu.
Dâhiliye Vekili Refik Saydaırnn yeniden CHP Genel Sekreterli-
ği’ne atanmasından sonra, kurultayın kapanış aşamasında, “Milli
Şefe kurultayın bağlılık tezkeresi” kabul edilecek ve kurultay Ba-
yar'm kapanış konuşması ile sona erecektir 69
86
68 Tan, (27.12.1938i.
Ayrıca, 1935 yılında yapılan CHP kongresinde seçilen parti Genel Yönetim Kurulu üyeleri için
bkz. Giritlioğlu, age, s 11 î • 112.
173
gelen siyâsî kişiliklerle yeniden ilişki kurmak ve uzlaşmak isli
yordu.
*
73 Ali Fuat Cebesoy. Siyâsî Hâtıralar, (2. Kısım), s. 246-247; Tuncay, age, s. 108-109,146 ve 163.
175
tnöııü-Karabekir görüşmesinin olumlu bir sonuca bağlandığı,
Karabekir’in birkaç gün sonra Ankara Yenişehir’de bir ev kirala
masından da anlaşılıyor.77
Nihayet 29 Aralı k’ta açıklanan mebus adayları arasında Kâzını
Karabekır İstanbul mebus adayı olarak CHP listesinde yer alacak
ve yılın son günü yapılan ara seçimde de CHP İstanbul mebusu
olacaktır.78
İnönü, Kâzım Karabekir gibi, 1926 yılındaki İzmir Su ikas-
Undan sonra Ankara’da Ankara istiklâl Mahkemesinde yargıla
narak beraat eden, fakat bu tarihten sonra siyasal yaşamdan uzak
laşmak zorunda kalan Hüseyin Cahit Yalçın ile de Bayar aracılı
ğıyla ilişki kurar.
İnönü, o dönemde, bu ilişkilerin siyasal boyutunu, günlüğüne
şöyle not etmiş:
"Celâl Bayar'ı [Kazınıl Karabekir ve Hüseyin Cahit [yalçın] ile temas
ederek, fırkaya girmelerinin ve mebus olmalarının teminine memur et
tim. Tevessül ettim. Kabul ettiler.” 79
77 Tan, I25.12.1S30).
80* Us,öge,$.330.
176
Bu girişimden daha önce, İnönü, Fethi Okyar ile de benzer bir
ilişki kurar.
TBMM Hükümeti döneminde Dâhiliye Vekilliği yapmış, daha
sonra 1924 yılı sonbaharında Başvekil olmuş ve 1925 yılının Mart
ayma dek bu görevde kalmış olan Okyar, 1930 yılında kurulan
Serbest Cumhuriyet Fırkası nın Genel Başkam olmadan önce, Pa
ris Büyükelçiliği görevinde bulunmuş ve fırkanın kapanmasından
sonra da, 1934 yılında Londra Büyükelçisi olmuştu °3
Okyar, Atatürk'ün hastalığı sırasında, 1938 yılının yaz ayların
da Türkiye'ye dönmüş ve ondan sonra da siyasal gelişmeleri izle
mek üzere, ülkeden ayrılmamıştı.
Londra Büyükelçisi Fethi Okyar’m CHFye girmek için müra
caat etliği yolunda bir haber bu sırada basında da yer alır8
84
3
İnönü'nün siyasal girişimlerinin bir sonucu olarak, Okyar, aynı
ara secimde, CHP Bolu mebusu olacaktır85*
Âsini Us, bizzat İnönü’nün ağzından, İnönü’nün Fethi Okyan
değerlendirişini şöyle özetliyor:
"Fethi Okyar'ın karârı: Yakını olan zatların ifâdelerine göre, mebus
ofacak ve Celâl Bayar Hükûmeti'nin muvaffakiyetine yardım edecektir.
U
Fethi Okyar, İnönü'ye karşı çok dürüst hareket etmiştir.
Kendisine yapılan türlü teklifleri red etmiştir.
İsmet İnönü ye gelerek teminât vermiştir. (...)
İsmet İnönü'yü husûsî bir ziyâretimde söylediği bir söz: 'Fethi Okyar
bana geldi. Konuştuk... Adama çok teklifler yapılmış ve hepsini red et-
iniştir. Dürüstlüğünü göstermiştir. İyi hisler ile mütehassıstır."
84 Tan, (19.12.19381.
177
deııterle siyasal yaşamdan bir sûre iyin uzaklaşmış bulunan, Milli
Mücadelenin yönetici kadrosu iyinde yer alan bazı isimler ise, zâ
ten dalıa Atatürk döneminde, bizzat Atatürk ile ilişki kurarak, si
yasal yaşama yeniden geri dönmüşlerdi.
TBMM ııiıı 2. döneminde Ankara mebusu ve TpCFmn Genel
Başkanı olan Ali Fuat Cebesoy, fırkanın 1925 yılında kapatıl ma-
sıiKİan sonra, tıpkı Kâzını Karabekir gibi, İzmir Suikastı nedeniy
le İzmir'de Ankara İstiklâl Mahkemesince yargılanmış ve: beraat
etmişti.
1927 yılında askerlikten ayrılarak emekli olan Cebesoy, 1935
yılında Atatürk ile yeniden ilişki kurmuş ve TBMM ıı in 4. döne
minde 1933 yılında yapılan bir ara şeyimde Konya mebusu of-
muştu.
Cebesoy, 1933 yılında yapılan genel secimde de, TBMM'nin 3.
dönenimde, Konya mebusu olarak sivâsal yaşamını sürdürüyor
du.87
Dolayısıyla Cebesoy, zâten bu sırada TBMM de Konya mebusu
olarak goıcv yapıyordu ve siyasal yaşamın içindeydi.
TBMM'nin 2. döneminde İstanbul mebusu ve TpCFmn öve m
olan Refel Bele, Kazını Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy gibi, İzmir
Suikastı nedeniyle İzmir’de Ankara İstiklâl Mahkemesi nce yargı
lanmış ve beraat ederek, 1927 yılında askerlikten ayrılarak emekli
olmuştu.
Bele, 1935 yılında yapılan genel seçimde İstanbul bağmışız me
busu olmuştu ve TBMM'nin 5. döneminde görev yapıyordu.88
Dolayısıyla Bele de, tıpkı Ali Fuat Cebesoy gibi, zâten bu sırada
İstanbul bağımsız mebusu olarak siyasal yaşamın içindeydi.
Atatürk döneminde muhalefetle kalmış ve bu nedenle yalnız
siyasal yaşamdan ayrılmakla kalmayıp, ülkeyi de terk etmiş ya da
terk etmek zorunda kalmış kişilerle ilgili haberlere, 1938 yılı so
nunda basında sık sık rastlanacaktır.89
178
Uzun zamandan beri Mısır’da bulunan Sinop eski mebusu, eski
Vekillerden Dr. Rızâ Nur bu sırada Ankara'ya geri döner90
Aralık ayı sonunda yapılacak olan ara seçimde, halen Paris'le
bulunan TBMM eski Reisi Dr. Adnan Adtvarın, emekli General
Cafer Tayyarın ve Dr. Rızâ Nurun mebus adayı olacakları yolun
da söylentiye dayalı haberler, basında geniş ölçüde yer alır.91
Basında yer alan ve son derece dikkal çekici bir başka haber,
Denizyolları eski Umum Müdürü Saadettin Serim in de mebus
adayları arasında yer alacağı yolundaydı.92
Bu haber de doğru çıkacaktır.
Denizyolları eski Umum Müdürü Serim in, Demzbank ile ya
kından ilgili bir üsı düzey bürokrat olduğu kendiliğinden anlaşı
lıyor.
/
İnönü'n ün Başvekâleti sırasında, denizyolları nda İnönü’nün
kadrosu içinde görev alan Scrim'in, Dayar Hükümeti döneminde,
Dcnizbank’m kurulmasından sonra, aynı görevini sürdü re meçi iği
lalımın edilebilir.
İnönü’nün kadrosu içinde yer alan ve üsı düzey bir bümkraı
olan Serim in bu şekilde ıcrfi ettirildiğini düşünmek herhalde ya
nıltıcı olmaz.
Söyle illiye dayalı haberlerin yine söylentiye dayalı başka haber
lerle lekzib edildiği de oluyordu.
Örneğin, aynı gazetede, sâdece iki gün sonra yayınlanan bir
başka haberde. Dr. Rtzâ Nur ile Ahmet Ağaoğlu mm mebus adcıyı
olmayacaklarının kesinleştiği açıklanıyordu.93
31 Aralık ta 12 ilde yapılan mebus seçimi sonucunda, Delhi
Okyaı Bolu, Hüseyin Cahit Yalçın Çankırı, Saadettin Serim Kay
seri. Fahri Engin Samsun, Naci Tınaz Bursa, Cezmı Ercin Amal-
ya, Haşan Rızâ Soyak Burdur, Reşat Mimaıoğiu tzıııir, Nâki Berk
imin Siirt, Sandullah Güney Muğla, Arif Baytın Ankara ve Kâzım
Karabekir İstanbul mebusu olurlar.94
92 Tan, (22.12.1938).
93 Tan, (24.12.1938)
94 Ulus, II 1.19391.
Elazığ'da CHP’nin mebus adayı Şükrü Kasapoğlu’dur. Ancak
saplayamadığım bir nedenle seçim tehir edilir.95
8 Ocak 1939 târihinde yapılan seçimde ise, bu kez CHP adayı
Fethi Altay'dır. A/tay, CHP Elazığ mebusu oîur,^6
Ara seçimde mebus olan bâzı isimlerin, Fethi Okyar'm, Fahri
Engin'in, Naci Tınazın ve Cezmi Erçin in, bu dönemde kurula
cak olan hükümetlere katılarak, Vekillik yapacaklarına burada
özellikle dikkat çekmek isterim.
İnönü, ara seçimde, düşündüğünü iki açıdan uygulama fırsatı
bulmuştu.
Öncelikle, bu dönemde kurulacak olan müstakbel hükümetler
de görev almasını islediği ve düşündüğü isimlerin, ara seçimi ve
sile ederek, Meclise girmesini sağlıyor, diğer yandan da, barış po
litikası sonucunda, siyâsî uzlaşma ve anlaşma sağladığı eski mu
halifleri aynı bünye içinde eritmeye çalışıyordu.
Ara seçimin, bu iki düşünceyi de uygulamak için, İnönü açı
sından önemli bir fırsat olduğu ve İnönü'nün de bu olanağı de
ğerlendirdiği söylenebilir.
Ara seçimle ilgili bir başka ilginç nokta da, siyasal bakımdan
İnönü ye yakın olmadığı bilinen, hattâ Atatürk'ün hastalığı sıra
sında Atatürk'ün çevresinde yer alan ve İnönü'ye karşıt siyasal gi
rişimlerde baş rolü oynadığı bizzat İnönü tarafından da yakıncn
bilinen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Haşan Rızâ Soyak'm
Burdur mebusluğuna getirilmiş olmasıdır.
Bu atama, İnönü'nün bu sırada acele ve radikal bir siyasal tasfi
ye hareketi düşünmediğini ve plânlamadığını göstermektedir.97
Bununla birlikte. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olarak son
derece önemli bir siyâsî konumda olan Soyak, bu atama ile terfi
etmiş olmuyor, fakat siyâsî etkinlik alanını terk ederek, oldukça
pasif ve siyâsî gelecek açısından da güvenilir olmayan önemsiz
bir konuma kaydırılıyordu.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nc ise, Soyak'ın yerine,
95 Cumhuriyet <2.1.1939}.
96 Ulus, 191.1939)
97 "İnönü'nün Hâtıra Defleri nden Sayfalar", IMetin J o k e rin 6. Yorumu), H ü rriy e t (18.1 -1974).
180
Başvekâlet Müsteşarı Kemâl Gedeleç atanacaktır 98
Ara secimden hemen sonra, 9 Ocak 1939'da? müstakil mebus
lardan Konya mebusu AH Fuat Cebesoy ile İstanbul mebusu Refet
Bele, CHP’yc girmek için müracaat edecekler vc müracaatları
CHP Genel Başkanlık Kurulu'nca da onaylanacaktır.99
İnönü’nün barış politikasının daha ilk aşamada başarılı olduğu
görülüyor.
Eski muhaliflerin en kısa zamanda kazanılması vc tek-parti
bünyesi iç inde eritilnıesi/smdirilmesi politikası ve çabası devam
edecek Lir.
İsmet İnönü, yeni dönemin vurgulanmaya değer gördüğüm bu
politikasını Metin Toker'in kaleminden şöyle anlatıyor:
"Benim şahsî bir politika yaptığımı sansınlar istemiyordum. 0 takdir
de tutumları değişecekti. Kendilerinde bir takım güçler vehmedecekfer-
di. Kendimi kuvvetlendirmek için onlara muhtaç bulunduğum kanısı ge
lecekti. Buna rağmen bazılarına gelmedi de değil ya... Ama hizaya ça
buk çektim.
Onlarla temas, onlara fırsat verilmesi, aslında beni kuvvetlendirmi
yordu. Aksine, partide bir takım şüpheler, endişeler yaratıyordu. Çünkü
bizde âdet, her hareketin altında bir 'başka maksat' aramaktır.
Buna rağmen eski muhaliflerin kazanılması fikrini takip ettim ve Ba-
yar bana [bu konuda) yardımcı oldu.
Maksat, Atatürk'ün ölümünün fırsat bilinerek, bir tartışma havasının
açılmamasıydı.
Böyle bir havayı açmaya ise, eski muhaliflerden bir kısmı kendini
uzun zamandan beri hazırlıyordu.
Hareketleri, yeni idârede alacakları yere, yâni idârenin kendilerine
karşı (olan] tutumuna göre olacaktı.
Meyus edilmelerinde hiçbir yarar görmüyordum."100
181
türk dönemindeki siyasî anlaşmazlıkları, çatışmaları ve siyâsi [as
li yel eri. Atatürk ile olan anlaşmazlıklarını gündeme getirmemeyi,
eski dönemi ve yönelimi lariışmamayı, bir başka iİadeyle, eski
defterleri kapatmayı, geçmişe sünger çekmeyi kabul ediyorlardı.
Yâ kup Kadıi Karansın an oğlu, anılarında, bu politikayı şöyle
değerlendiriyor:
"Düşünüyordum ki, İsmet Paşa, eski muarızlarıyla, Atatürk'e dayan
maksızın, tek başına uğralamayacağım anladığı için, böyle bir hoş ge
çinme yolu tutmuş ve bununla pek akıllıca bir harekette bulunmuştur.
Zira bu hareket ne kadar zoraki olursa olsun, ne gibi ard düşüncele
re dayanırsa dayansın, iç politikada bir barış denemesi mânâsına gele
bilir ve Atatürk'ün ölümünden sonra sarsılması çok muhtemel olan dev
let otoritesi de ancak bu suretle korunabilirdi."101
182
ıi anılma değil, fakat yan yana ve birbirini tamamlayıcı şekilde uy
gulandığıdır.
Söz konusu bu ikinci politikanın bir diğer ilgine yanı da, ikinci
Celal Bayar Hükümeti nin, Birinci Bayar Hükûmcli'nin laaliyetk-
rini denetlemesi ve bu faaliyetlerden yeri geldikçe hesap sorması
dır.
Bu olağandışı durumun ve tutumun nedenim, geçiş döneminin
özelliğinde aramak yerinde olur.
Bayar1m ilk hükümetinin faaliyetleri üzerine bu denli ısrarla ve
sert biçimde gidilmesi, yine bizzat Bayar'm basında bulunduğu
yeni hükümetin sağlam bir siyasi temeli olmadığını, luutâ geçici
o İduğu nu göste riyo rdu.
Nitekim İnönü'nün sivâsal
•
dâvaları ile İkinci Bayar
*
1lü küm e
ti ndeki tedrici değişim ve hükümetin ömrü arasında yakın bir
ilişki ve paralellik kurulabilir
183
dağm desteğini alırken, İnönü'nün Ankara Valisi Nevzat Tando-
ğaıVm siyâsî ve fiilî himâyesi alunda olduğunu da unutmamak
gerekir,
1938 yılı boyunca Atatürk'ün çevresinin mekânı hâline gelen
İstanbul un simgelediği iktidara karşı, tnönu’ıum simgelediği An
kara iktidar alternatifinin mücâdelesinde, Üstündağın ALaıürkün
çevresinde, Tancloğatvın ise İnönü'nün yanında yer aldığı hatırla
nırsa, İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesinden çok kısa bir süre
sonra, Ü stündağın görevine devam edip edemeyeceği sorusunun
gündeme gelmesinin kaçınılmazlığı kendiliğinden anlaşılır.
Önce Muhiddin Üstündağ aleyhine geniş bir basın kampanyası
baslar ya da başlatılır.
Basında Üstündağ hakkında çok kez söylentilerle karışık ha
berler yoğunlaşır.
Örneğin, bir gazetede şu haber yayınlanır;
"Üstündağ, 30 senelik devlet hizmetini doldurduğundan, emekliliğini
isteyecek."1021
3
0
184
Üstündağ, emekliye ayrılacağına ilişkin haberi tekzib elliği
gün, “görülen lüzuma binaen” Vekâlet emrine alınır ve yerine
Manisa Valisi Dr. Lütfi Kırçlar atanır105
Âsim Us, bu tâyini, günlüğünde şöyle değerlendiriyor:
"Vekâlet emrine alınan Muhiddin üstündağ, İstanbul Vali ve Belediye
Reisliğinde 12 sene 9 ay kalmış...
Vekâlet emrine alınmış olmasından dolayı sinirlenmesine lüzum yok
tu r/'106
186
nemde, belki ele artık tamamen olanaksızdı.
Diğer yandan, Sevencan, sâdece önemli bir makamdan ayrık
malda kalınıyor, ama aynı zamanda, meslek yaşamı acısından da
kendisine ileride hayli güçlükler yaratacak biçimde, bundan ön
ceki faaliyetleri soruşturuluyor ve mahkemeye veriliyordu.
Bu arada, Dolmabahcc Sarayı nda Atatürk’ün katafalkını ziyaret
eden kalabalığın yarattığı izdiham nedeniyle meydana gelen
ölümler hakkında yapılan soruşturmada, Muhiddiıı Üstündağ m
da görevi dolayısıyla sorumlu olabileceği saptanır115
Birkaç gün içinde Dolmabalıçc Saraylında meydana gelen
ölümler hakkında soruşturma açılır ve olayda bâzı idâıe âmirleri
nin görevlerini yapmadıkları saptanarak, hazırlanan rapor Dcvleı
Şûrasına sunulur.116
Yine bu sırada, Vekâlet emrine alman Üstündağ emekliye sevk
edilir.117
Soruşturmalar genişletilir ve son on yıllık Vilâyet ve Belediye
faaliyetleri müfettişlerce incelemeye alınır.118
Nihayet Üstündağ ve Sevencan ile İstanbul Belediyesindeki bâ
zı yöneticiler
*
hakkında, otobüs aiıın-sattınında yolsuzluk ve suis-
limâJ yaptıkları gerekçesiyle "Otobüs Dâvası” ve Asri Mezarlık
konusunda da "Asri Mezarlık Dâvası” açılır.119
Bu dâvalar devam ederken, Dolmabahçe Sarayında meydana
gelen ölümler hakkında açılan soruşturmada, Devlet Şüıâst, 2.
Dâire maznunlarından Salih Kılıç m muhakemesine, Üstündağ ile
diğer yöneticilerin ise meni muhakemesi ne karar verir.120
Bu karardan iki gün soma, Üstündağ ve Sevencan, aleyhlerine
yolsuzluk ve su isli mâl suçlamalarıyla açılan “Otobüs Dâvası "uda,
"Asri Mezarlık Dâvası’ııda ve daha sonra açılan “Sûrpagop Me
zarlığı Dâvası*nda beraat ederler.
117 la n . {24.2.19391
187
Yalnızca Üstündağ'a, Sürpagop Mezarlığı işinde Vekâlete danış
madan hareket elliği gerekçesiyle 50 TL ceza kesilirse de, bu ceza
da tecil edilir.121
Muhiddin Üstündağ dâvası, uzaktan ve ilk bakışta, her ne ka
dar basil bir yolsuzluk ve suistimâl dâvası olarak görülebilirse de,
aslında tam anlamı ile, siyasî bir davadır.
Dâvanın seyri ve dâva sırasında basının Üstündaga karşı aldığı
tutum, bu yargıyı destekliyor.
Görüldüğü gibi, Üstündağ ve yakın çevresi hakkında değişik
soruşturmalar ve dâvalar açılmış, bütün bu dâvalar basın aracılı
ğıyla kamuoyuna açıkça ve âdeta geniş bir propaganda kampan
yası biçiminde duyurulmuş, ancak tüm dâvalar sonunda beraalle
sonuçlanmıştı.
Üstündağ, Aralık ayı başında görevinden alınmış, baklandaki
basın kampanyası ite birlikte, aleyhine açılan dâvalar ise, ancak
bir somaki yılın Temmuz ayında sonuçlanmıştı.
Aylarca süren ve basında Üstündağ hakkında iddialar ve imâ
larla dolu, çok defa da söylentilerle süslenen haberler biçiminde
görülen Üstündağ dâvasının, sonunda, basma ve kamuoyuna su
nulduğu biçimin aksine, beraatle sonuçlanmış olması çok ilginç
tir.
Aslında yargılama sırasında basında görülen haberler, bu ha
berlerin kamuoyuna sunuluş biçimi ve bunun geniş bir biçimde
aylarca sürmesi, hiç kuşkusuz, dâvanın sonucundan daha etkili
olmuştur.
Böyle.ce kamuoyu, yeni yönetimin kendisine aksettirmek iste
diği ölçüde ve yönde, eski dönemin üst düzey yöneticilerini daha
yakından tanıma fırsatı bulmuş oluyordu.
Basının dâva ile ilgili olarak, dönem basınının sahip olduğu
serbestlik sınırını bir hayli aşaıâk haberler verebilmesi de, basılım
bu yönde bir haber sıkıntısı çekmediğini, hattâ belki de bizzat yö
netimin haber bakımından basını beslediğini düşündürüyor.
Üstündağ dâvası, İstanbul gibi Türkiye'nin en büyük ilinde es
ki yönetimden bir nevi hesap sormaydı.
189
İnönü, bu değişimin gerçek nedenlerini, günlüğüne söyle nm
ediyordu:
"B-ir müddet sonra Saffet Arıkan'ı Maariften, hakikaten hastalık se
bebi ile, Şâkir Kesebir'i [ise], zahiren hastalık sebebi ile, hakikatte istikâ
metine itimat kâfi olmadığından çektirildi/'126
/.
As/m Us isc\ Sitkir Kesebir'in istifasını, günlüğünde şöyle de
ğerlendiriyor:
"Şâkir Kesebir, külliyetli bir serveti karısı nâmına Alman bankalarına
yatırmış... Halbuki karısı Müslüman olmuş bir Yahudi imiş,.. Almanlar, Ya-
hudilçrin bankalardaki paralarına el koydukları sırada, bu paranın üzeri
ne de Yahudilere âid diye ambargo konmuş,,.
Alman İktisat Nâzın Funk Ankara'ya geldiği zaman, Şâkir Kesebir İkti
sat Vekili idi. Fıınk'a rica etmiş... 'Almanya'da karıma âid olan para esâ-
sen benimdir' demiş... Para üzerindeki ambargonun kaldırılmasını iste
miş...
Bir müddet sonra Hâriciye Vekâleti'ne Berlin'den gelen bir yazıda,
Şâkir Kesebir'in karısının paraları üzerindeki ambargonun kaldırıldığı bil
dirilmiş...
Şâkir Kesebir'in iktisat Vekâleti'nden çekilmesi ile bu hâdise arasın
da münâsebet görenler var."127
126 "İnönü'nün Hâtıra Defteri nden Sayfa I ar” . (Metin: 31, H ü rriye t 115.1.19741.
190
bandan değil de, kendi grubundan bir kişinin gel irilmesini tercih
etıiğmi açıkça belli ediyordu.
Hükümetle bir başka değişiklik ise, birkaç gün sonra olacaktır.
3 Ocak 1939 da CHP Meclis Grubu toplanır ve boş bulunan
CHP Grup Reis Vekilliği’ 11e Genel Başkanlık Kurulu (Genbaşkutj
(aralından Adliye Vekili Hilmi Uran aday gösterilir.
Uran, CHP Meclis Grubu Reis Vekili iğnıc seçilmesi üzerine,
Adliye Vekili iğinden istifa eder ve yerine Konya mebusu Tevfik
bikre t Sı lav atanır.129
Hilmi Uran, anılarında, bu atamayı ve İst ifâsını söyle an kılıyor:
"Bir gün beni Cumiıurreisi İnönü çağırmıştı. 0 henüz kendi köşkünde
[Pembe Köşk'te) oturuyordu. Ben de oraya gitmiştim.
Bana partide çalışmamı daha uygun gördüğünü ve beni parti Meclis
Grubu Başkan Vekilliğime almak istediğini, çünkü bundan böyle Meclis
Grubuna fazla ehemmiyet vereceği için, orada benim gibi her hususta
güvendiği bir kimsenin bulunmasını arzu ettiğini söyledi.
Sonra da böyle bir tekliften kat'iyen aünma(ma]nu ve bana öteden
beri muhabbeti ve güveni olduğunu temin etti.
Bu teminata lüzum yoktu.
Ben teklifi bir karar olarak almış ve partide de memnunlukla çalışa
cağımı söylemiştim.
İnönü, söz arasında, o günlerde, ayrı ayrı sebeplerle, Kâzım Özalp ile
Saffet Arıkan'ın da kabineden çekileceklerini bana haber vermişti. (...)
(Uran, bu görüşmeden sonra, Bayar'ın kendisini ziyaret eniğini belir
terek, bu görüşmeyi de şöyle anlatıyor:|
Bu arada, [Bayar], Saffet Arıkan'ın Maarif Vekilliğimden çekileceğini,
yerine Haşan Âli Yücel i düşündüklerini haber vererek, fikrimi sorar gibi
oldu.
Ben de, pek muvafık olduğu cevâbını verdim.
Sonra da, asıl beni ziyareti sebebine geçmiş olmak için, Meclis Grup
Başkan Vekilliklerimden birinin açık olduğunu ve oraya münâsip bir kim
se bulamadıklarını söyledi ve benden oraya birini tavsiye etmemi istedi.
Anlaşıyordu ki, İnönü, ikimize de rollerimizi ayrı ayrı telkin etmiş ve
derslerimizi vermişti.
Bu düşünce ile ben, eğer tensip ederlerse, Grup Başkan Vekilliğime
istekli olduğumu söyledim.1
3
2
191
Celâl Bayar, ilkin istiğrâp eder gibi göründü.
'Nasıl olur?' dedi ve kabineden ayrılmamın muvafık olmayacağım ileri
sürdü.
Fakat hakikî duruma karşı bu tehâcüf rolü fazla devam etmedi.
Gerçi bunun dönüp dolaşıp böyle olacağım ve böyle olması için de
her ikimizin daha evvel talimat almış olduğumuzu birbirimize itiraf etme
dik.
Fakat Grup Başkan Vekilliği için benim Adliye Vekilliği nden çekil
memde hemen mutâbık kalarak, birbirimizin işini kolaylaştırdık. (...!
İlk grup toplantısında ben Başkan Vekilliği'ne seçildim ve Adlîye Ve-
killiği'nden istifa ettim.” 130
192
Ancak, ertesi gün Cumhuriyet gazetesi, uçakların Ispanya'da o
sırada kalen yönelimde bulunan Cumhuriyetçi Madriı Hûkümc-
li’ne satılmak istendiğini yazacaktır.132
Olayla ilgili olarak basında çıkan ilk haberler, görüldüğü gibi,
çelişkili olur.
Ancak daha başlangıçta dahi olayın basil bir kaçakçılık olayı
olmadığı, basındaki söylentilerle karışık haberlerden hemen anla
şılır.
Kaçakçılık olayında baş rolü oynayan kişi, aynı zamanda bâzı
gizli haber alma (istihbara!.) işlerinde kullanılan Ekrem Hamdi
Bakan (König) idi.
Olayın ayrıııtılarma girmeden önce. Asım Us un günlüğünden,
lâkabı König olan Ekrem Hamdi Bakan ııı kim olduğunu öğren
meye çalışalım:
"Mahrem istihbarat işlerinde kullanılan Ekrem [Hamdi Bakan] König
ismindeki adamr resmî sıfatım suistimâl ederek, kaçakçılık şebekeleri ile
iş görürmüş...
İsmet İnönü ilk Cumhurbaşkanı olduğu sırada, bu adamın bir sahte
kârlık rezaleti meydana çıkmıştı.
Rezalet, aslında beynelmilel mâhiyette, yâni Türkiye Cumhuriyeti nâ*
mına Amerika'dan tayyare satın almak ve Ispanya'nın Madrit Hüküme-
ti'ne satmak teşebbüsü idi.
Millî Müdâfaa Vekili'nin imzası taklit edilerek 50 tayyare sipariş edil*
miş...
Fransa Hükümeti ile VVashington Sefirimiz Münir Bey in ihbarı üzeri
ne mesele meydana çıkmış ve birçok dedikodulara sebep olmuştu.
Alınan bilgilere göre, sahte evrak antetli idi. Fakat resmî dâirelerden
alınmış değildi. Onlar da uydurma idi ve Cumhuriyet kelimesi (Comhuri-
yet) şeklinde yazılmıştı. Evrakın ve imzaların sahte olduğunda hiç şüphe
yoktu.
Ekrem König, bu sahtekârlığı laubali bir zihniyet ile yapmıştı.
Eskişehir milletvekili Emin Sazak, bu iş için Meclis tahkikatı açılması
nı istemişti.
Bu hâdisenin dedikoduları arasında bir gün Yahya Kemâl [Beyatlı)
şöyle dedi;
193
'Bu mesele, Karagözün şadırvanı gibidir. Hükümet isterse akar, ister
se durur.'
Abdülhamid'in Mabeyincisi baş hafiye Kadri Bey, şâir Yahya Kemâl'e
anlatmış:
'Fehim Paşa berbat bir adamdı. Bununla beraber, Abdülhamid en şok
Beyoğlu semtinden korkardı. 'Şöyle bir bomba patlatacaklar. Pâdişâhı
mızı havaya uçuracaklar' diye bir kafiyenin jurnal etmesi, evhamım ga
leyana getirirdi. Bazen bu evham o kadar kendini sarardı ki, Pâdişâh ba
ğırmaya başlar, koşmaya başlardı. Âdeta deli gibi olurdu.
fehim Paşa, böyle bir zamanda, Beyoğlu nda Rus tebaasından bir
adamı dövecek olursa, bunu duyunca içi rahatlanırdı. Hâdisede Rus So-
fâreti'ne bir tarziye verilir, bu suretle iş biterdi. 'Elverir ki, Fehim Paşa,
Beyoğfu'nda bir adam dövebiliyor, demek, vaziyet tehlikesizdir' derdi
Bunun gibi Ali Şâmil Paşa da Üsküdar ve Kadıköy taralının hâkimi idi.
O tarafta da o bir adam döverse, sükûnet alâmeti sayılırdı.'
Yahya Kemâf (Beyattı) tunu naklettikten sonra ilâve etti:
'Ekrem Köııig de. Cumhuriyet devrinde bir nevi Fehim Paşa olmuş-
134 Mele Tunç ay. "Ekrem Kömg’in Uçak Kaçakçılığı, -Sınan Kuneralpin İlen Sürdüğü Gibi- M illi
yetçiler Adına mı. Yoksa Cumhuriyetçiler Hesabına mı Yapılmıştır?", Târih ve Toplum, Sayı
00. tAralık 1938). s. 8.
194
Gerçi bütün bunlarda CelâJ Bayat'ın henüz Başbakanlıktan ayrılma
mış olmasın ın rolü yok değildi.
İsmet Paşa'cılar, fırsattan istifâde, ortalığı iyice toza dumana katma*
mn iyi olacağı düşüne esindeydiler.
Mustafa Kemâl'in hastalığı döneminde işleri ellerine geçirmiş olanlar,
tasfiye edilmeden önce, kamuoyu önünde iyice hırpalansınlar isteniyor
du.
Fakat üst üste o kadar çok nüfuz ticâreti ve vurgunculuk elayı patla*
tıldı ki, gazetelerde iş, zâten pusuya yatıp fırsat kollayan rejim düşman
larıma ekmeğine yağ sürme noktasına kadar sürükleniverdi ve tabiî bun
dan en fazla rahatsızlık duyan da İsmet Paşa oldu.
Bu skandalların en fazla gürültü çıkaranı, İsmet Paşanın- iktidara ge
lişinin ikinci ayında patlak veren 'Ekrem König' olayı İdi.
Üst tabaka yöneticilerle senli benli görüşen, bâzı hükümet üyelerinin
evlerinde misafir kalacak kadar yakın arkadaş olan bir eski Ûsmanlı za
biti idi, Ekrem [Hamdi Bakar»] König...
Dışişlerinin ve Savunma Bakanlığı'mn mühürlerini ve yetkili imzalan*
nı taklit ederek, Türkiye adına Kanada’ya kırk bombardıman uçağı ıs
marlamış ve bunları uluslararası silâh mafyası kanalıyla İsponya'ya
ulaştırmıştı.
Olay patlak verdiği zaman Franko artık Ispanya'nın defterini dürmek
üzereydi. |...|
Bâzı İstanbul gazeteleri, tayyarelerin Franko'ya satıldığını yazınca,
(Frankol, şahsî temsilcisi Giulio Palenzia imzasıyla açıklamada bulun
muş, olayla alâkası olmadığım bildirmişti.
Gerçekten de mahkeme sırasında, tayyarelerin Cumhuriyetçi Barse
lona Hükümetine verildiği, işin içinde Leokatz adlı ünlü bir örgüt adamı*
nın bulunduğu ortaya çıkmıştı.
Leokatz'ın Ispanyol İç Savaşfnda Cumhuriyetçilere silâh temin eden
ve Moskova ile irtibatlı bir mafya lideri olduğu bilmiyordu.
Ekrem König onunla çalışmıştı.
Garip bir adamdı Ekrem König...
Birinci Dünyâ Savaşinda bir Alman Generaline yaverlik yaptığı, Kö
nig lâkabını da o sırada aldığı söyleniyordu.
König, Alman dilinde. Kral demekti.
Adamın hâli, tavrı, birkaç yabancı dili rahatça konuşması, ilişkileri fi
lan, doğal olarak, kişiliğini etkin hâle getiriyordu,
İyi giyiniyor, güzel konuşuyor, yaşayışıyla varlıklı bir insan havası ya
ratıyordu.
Atatürk'ün eski Özel Kalem Müdürü Hayati Bey'in hem akrabası, hem
de yakın arkadaşı olarak biliniyordu.
Cumhuriyetin ifk yıllarında her yere giriş çıkışı, yığınla önemli dostu
195
bulunuşu, Avrupa ile Ankara arasında mekik dokuyuşu, herkeste onun
gizli ve Önemli bir takım yüksek hizmetler yaptığı intibaını uyandırırdı.
Adam öyle sevimli, girgin, işbilir davranır, güzel sanatlardan, antika
cılıktan . mimari ve dekorasyondan öyle anlar görünürdü ki, zengin çev
relerde sâdece bu yönüyle bile müthiş bir süksesi vardı.
Kadınlarla pek çabuk senli benli olur, el şakaları yapar, başkaları için
'sululuk' denilebilecek davranışları bile kendisine yakıştırır*.
Hiç beklenmedik zamanlarda da yırtıcı b/rçın, edepsiz o l u v e r i r d i
Bir vak'ası vardı...
Beyoğlu sinemalarından birinin önünde, sinirine dokunan bir cikletçi
çocuğa tokat atmış, çocuğun hâline acıyan Ingiliz asıllı bir Madam da,
'Utanmıyor musun el kadar çocuğu tokatlamaya!' deyince, zavallı kadı
nı. Türklüğe hakaret etti diye, karakollarda süründürmüştü.
Koyu Türkçü ve milliyetçi görünmeye özel bir dikkat gösterdiği anla
şılıyordu."135
135 Şadım Tanju, Dolu Dizgin. (Ali Nâcı Karaçam Bir Gazetecinin Hayâlı), s. 105-106.
196
ton Sefaretimiz olduğuna göre, bizde o vakit mevzuu bahis sevkıyatın bir
kaçakçı şebekesine aidiyeti hissi ve zannı hâsıl olmuştu.
13 Haziran'da gerek Ispanya mümessilinin verdiği haber ve gerek
Wa$hington Sefirimizden alınan telgraf birleştirilerek, keyfiyet Millî Mü
dâfaa Vekâleti'nden soruldu.
14 Haziran'da bu Vekâletten aldığımız cevapta, böyle bir mübâyeanm
aslı olmadığı ve hiçbir tayyare sipariş edilmediği ve Türkiye nâmına bü
tün siparişlerin VVashingcon Sefaretimiz vâsıtasıyla yapıldığı bildirilmiş
tir.
Bu cevap ve Ispanya mümessilinin ihbarı, VVashington Sefaretimize
tebliğ olunmuş ve beynelmilel bir sahtekârlık şebekesi ile karşılaştığımız
hissi hâsıl olduğunda, Sefaretin elindelki] mevcut evrak ve vesaikin asıl-
lan, fotoğrafları ve mümkün değilse, musaddak suretlerinin gönderilme
si istenmiştir.
16 Haziran'da alınan cevapta, bu vesâikin Amerikan eksport müesse-
sesinin İstanbul acentası tarafından Hâriciye'ye tevdi edileceğifninl bil
dirilmesi üzerine, aynı târihte Anadolu Ajansı ile bir tekzib neşrolunmuş
ve bu tekzibde, husûsî ellerle hiçbir yerden tayyare satın alınmadığı ve
böyle bir alışverişle Türkiye'nin alâkası mevcut olmadığı bildirilmiştir.
22 Haziran'da [daj Hâriciye Vekâleti'ne gelen vesaik Adliye Vekâle
time tevdi olunmuştur/"136
136 Tuncay, "Ekrem Könıg'in Uçak Kaçakçılığı. -Sinan Kuneralp in İleri Sürdüğü Gibi- M illiyetçi
ler Adına mı, Yoksa Cumhuriyetçiler Hesabına mı Yapılmıştır?", Târih ve Toplum, Sayı: 60.
{Aralık 1988). s 6.
197
Birincisi, Fransız Schneider, Ingiliz Hotchkiss ve Çek Skoda fabrikala
rının Türkiye mümessili ve ismi bilâhare Fransa'da bir esrar kaçakçılığı
na karışacak olan Babanzâde Fuat Bey...
Kendisi, Paris'te İstanbul doğumlu Ventura adlı bir Yahudi ve Polon
ya'nın Gdansk limanında yaşayan Yunan asıllı esrârengt2 ölr doktor ile
işbirliği hâlinde, Cumhuriyetçilerin Silâh Mubayaa Komisyonu'na Fransız
ve Belçika menşeli silâhlar temin etmiştir.
Fuar Baban mkr her ne kadar basrt bir uluslararası kaçakçdrk olayı
ise de, diğerini üç ayrı boyutla algılamak mümkündür.
Birincisi, yine salt kaçakçılık ve sahtekârlık olayı olarak; İkincisi ise,
Atatürk'ün son zamaolar|ın)daki Bayar-inönü çekişmesinin bir parçası
olarak; üçiincüsıi de, Mazi Almanyası'nm Türkiye'de propaganda ve fa
aliyetlerinin çerçevesi içinde...
Olayı belgelemek zor, hattâ imkânsız...
Ama insanı rahatsız eden ve düşündüren cevapsız kalmış çok soru
var.
Olayın kahramanı Ekrem Hamdi İBakan) König, sürükleyici bir mace
ra romanına konu olabilecek bir hayat yaşadı.
Babası Kiraz Hamdi Paşa ile dayısı Süleyman Şefik Paşa (Dâmad Fe-
rid Paşa Hükûmeti'nde Harbiye Nâzın) 150'likler arasında yurt dışına sü
rülmüşlerdi.
Ekrem Hamdı, Almanya'da tahsil ettikten sonra, Birinci Dünyâ Sava
şımda Alman zabitlerin yanında istihbâraî konularında çalıştırılmış. Al
manlar tarafından kendisine verilen 'Konıg' lâkabını, soyadı kânunu çı
kınca, soyadı olarak benimsemişti.
Harb bitince ticârete atılmış, çeşitli Alman firmalarının mümessilliğim
üstlenmiş (son olarak Lufthansa'nmkind, İstanbul sosyetesinin tanınmış
simalarından biri olmuştu.
Birinci karısı kazara lizol içerek ölmüş, ikinci karısını boşamıştı.
Olay cereyan ettiği zaman, kendinden epey genç olan ve hâlen İstan
bul'da yaşayan Mefkure Hanım ile beraberdi.
Ticarî faaliyetlerinin yanı sıra, Ankara'daki siyâsî çevrelerle İde] iliş
kilerine itina göstermiştir.
Recep Zühtü, Kılıç Ali yakın dostları idi.
1930'ların ortalarında işleri bozulmaya yüz tutmuştu.
Almanlarla ilişkileri sâyesinde 1936 senesinde yine Paris'te perde ar
kasında faaliyet gösteren bir Alman komitesi ile temas ediyor.
Bu komitenin amacıPİspanya'da milliyetçi saflarına silâh sağlamak...
Yürürlükteki silâh ambargosu yüzünden, milliyetçiler alıcı olarak gö-
rünemedıklerınden, satışların üçüncü bir ülke üzerinden yapılması gere
kiyor.
Ekrem König, Kanada'dan 50 adet bombardıman uçağının Frankistle-
re sevk edilmesi işini üstleniyor.
198
Komite, finansmanı sağlıyor ve mesaîsi karşılığı 500.000 TL tutarında
bir komisyonu König'e Ödemeyi taahhüt ediyor.
O dönemlerde İstanbul Tramvay Şirketi nin 2.500.000 ÎL'ye kamulaşıı-
rıldığı düşünülürse, meblağın önemi anlaşılmış olacak...
Uygulanacak olan senaryoya göre, sahte belgeler tanzim odi/ıp,
uçaklar Türkiye Cumhuriyeti tarafından sipariş edilmiş gibi gösterilecek,
sevkıyat esnasında ise, milliyetçilerin elinde bulunan Cadiz limanına
gönderilecek...
König, Ankara'daki tanıdıklarını seferber edip, Millî Müdâfaa Voki-
Ifniıı ve Hâriciye Müsteşarfmn imzâlannı taklit ederek, Türkiye adına hu
uçakları sipariş etti.
Bu ara Avrupa'da Millî Müdâfaa ve Hâriciye Vekâletlerimin sahte
mühürlerini yaptırdı.
Abdülmahidin meşhur Kaplanpaşası Haşan Paşa nın torunu Ruhi
Bozcalı, Hâriciyede kiiçük bir memurdu.
Kendisi, siparişle ilgili olarak Amerika'daki fabrikadan gelen teiçjral
ve mektuplara el koyup, König'e teslim ediyordu. Bu hizmetin karşılığın
da 10.000 Ura almıştır.
Nihaî teyid telgrafını. König, 17 Ağustos 1937 târihinde gönderip, ya
nında Mefkure Hanım bulunduğu hâlde, 24 Ağustos ta yurt dışına gidi
yor.
Buraya kadar herşey düzenli...
İşler, sonra karışıyor.
1938 baharında foya meydana çıkıyor.
Çıkış şekli belli değil...
Bâzılarıua göre, fabrika son parti uçağı yanlışlıkta Cadiz yeıine İstan
bul'a gönderince, mesele ortaya çıkıyor.
Başkalarına göre ise, Amerika Harb Sanayi İhracat Kontrol Komisyo
nu, Türkiye taralından satın alınmış gibi görünen bu uçakların çokluğu
üzerine meraklanmış ve konu hakkında VVashington Elçifoğ/'nden bilgi is
temişler
Herhâlükârda, König, durumun anlaşıldığını öğrenince apar topar İs
tanbul'a geliyor.
Ancak iddiaya göre, kendisine Ankara'dan gelen bir telkin üzerine,
vapurdan inmekten vazgeçiyor ve Romanya üzerinden Paris'e 3vdel
ediyor.
Ankara'daki bu kaynak kim?
Burası hâlen meçhul...
Konu basma sızdırılmıyor.
Ancak Hâriciye Vekâleti, bir tebliğ neşrederek, bâzı kimselerin har iç
te Türk Hükümeti'nin adını kullanarak sahtekârlık yaptığını ve hükümetin
buıuı vaktinde haber alarak, alâkadarları ikâz ettiğini bildirdi.
199
Mesele tam olarak örtbas edildi.
Zâten, birkaç zaman sonra, Hatay'ın ilhakı, Atatürk’ün vefatı dikkatle
ri dağıtmıştı.
Tâ ki, Ocak 1939'da, İnönü Cumhurbaşkanı seçilip, Bayar hâlen Baş
vekil iken, olay yeniden gündeme geliyor ve bu sefer basına yansıtılıyor.
Başta Sertelln Tanl olmak üzere, gazetelerin bazıları veryansın edip,
imalı da olsa, bâzı hükümet üyelerini ve milletvekillerini bu işe karışmış
olmakla suçlarken, Cumhuriyet gazetesinin tutumu alenen Franko ve
Nazi Almanyası yanlısı olarak göze çarpıyor.
Cumhuriyetin tavrı, gazetenin ne denli Nazi propaganda örgütünün
bir sözcüsü hâline geldiğini açıkça göstermektedir, {„.)
König olayında üç ayrı konu birbiriyle girift olarak karşımıza çıkıyor:
1} Belge sahtekârlığı ki, burada König'in bıı işi tek başına örgütleye
bilmiş olması zordur.
Kendisini korumuş olanlar aynı zamanda Könıg ile bir menfaat birli-
ğindeler miydi?
2) Könıg olayını İnönü, etrafında temizlik yapmak için kullanmış olabi
lir mi?
Bahriye Vekili Ihsan Bey dâvasında lYavuz-Havuz Dâvâsr'nda] Ko
niğin isminin [de] geçmiş olması ve olayın arkasında İsmet Paşa nın vâr
olduğunun bilinmesi, bu düşünceyi akla getiriyor.
3) König'in kurmuş olduğu şebeke, Türkiye’de Nazilerin örgütlenme
sine bir basamak teşkil edebilir miydi?
Ne yazık ki. bütün bu sorular cevapsız kalmaya mahkûm..."'33
m Sman Ktıneralp, "Ispanya Jç Savaşı'nda Uçak Ticaret» ve Ekrem Konig", Târih ve Toptum,
Sayı: 60. (Aralık 19881, s. 6-7.
200
Kuneralp, König1in Nazi Al manyası ile olan ticarî ilişkilerim ve
daha da önemlisi bâzı gizli ilişkilerini, bu konuda önemli bir ka
mı olarak açıklıyor.
Köııig olayında iki olasılık vardır:
Birincisi, bu olayda König, uluslararası silâh ticâreti yapan bir
grubun komisyoncusu olarak, sâdece maddi menfam sağlamak
üzere, sahtekârlığa katılmıştır.
Bu olasılık çerçevesinde, Köııig, sahtekârlığın örgütlenmesi acı
sından elbette yakından tanıdığı ve muhtemelen daha önce de
birlikte bu tür işler yaptığı bâzı kişilerle ortaklık kurmuştu ve yi
ne muhtemelen siyâsi nüfuz sahibi bu kişiler, Koniğin sahtekâr
lık işinden belirli bir komisyon da alacaklardı.
Eğer sahtekârlık sâdece bir grup kişinin kendi başına girişliği
hır olaysa, bu durumda, König grubunun uçakları Erankistlcre
satmaması için bir neden yok gibi görünmektedir.
Türk Hükümetinin bu gerçeği tekzib etmesi, muhtemelen, bu
sırada Türkiye'nin izlediği dış politikanın bir gereğiydi.
Cüııkü, Türkiye, Ispanya İç Savaşında, Cumhuriyetçi Madriı
11akameti1tu sonuna kadar tanımıştır.1' 9
Bununla birlikte, König grubunun, uçakları Cumhuriyetçilere
de satması mümkündü. Çünkü, sahtekâr grubun ilgilendiği sade
ce maddi çıkarlarıydı. Onların herhangi bir ideolojik yanı bulu
namazdı.
ikinci olasılık, Koniğin, Türk istihbarat görevlisi olarak, ulus
lararası silâh ticâreti yapan bir grupla ilişki kurması ve resmî gö
revli olarak, Türk Hükümeti nin bilgisi ve desteği ile, gerçekten
de o sırada Türk Hükümetinin dış politikası gereği. Cumhuriyet
çi Madrit Hükûmeıi'nc uçak satışında yardımda bulunmak üzere
gırişimde bulunmasıd11\
Ancak bu olasılık çerçevesinde, Könıg, muhtemelen kendisine
ve belki dc grubuna bir komisyon payı da çıkarıyordu. Koniğin
vasim biçimi, bu olasılığın hayli yüksek olduğunu gösteriyor.
Ancak bu durumda, Türk Hükümeti, König olayının bu denli
dal budak salmasına kesinlikle izin vermez ve olay, 1938 yılının
i:i9 Sinan Kuneralp, "Ispanya İç Savaşı ve Türkiye", Târih ve Toplum, Sayı: 37. (Ocak 1987). S.
6 8
- .
201
v,»z ay hırında olduğu gibi, yitir kolayca ve lamâmcn ön bas edik-
bilirdi
Oıum için ikinci olasılığın geçerli olamayacağım bel inmek is
lerim.
O hâlde. KonEg. daha doğrusu König grubu, resmi ve siyâsi ııu
iuz unu kullanarak, bu sahtekârlık olayını örgüılemisü.
\kaklann hangi gruba salıInıak islendiği ise, bugün için (.lalıi
hala karanlıkta kalan biı* başka sorudur.
Konig in yaklaşık on yıl önce meydana gelmiş bir başka su isli-
malı, de kaııslığı ve zamanında bu olayda kendisinin de parmağı
nın bulunduğu yolunda ihbarlar yapıldığı basında yer alıyordu.140
Soz konusu suistnııâl, İMiklâl Mahkemesi Reisliği de yapmış ve
° dönemde bahı i)e Vekili olaıı Topçu İhsan (TTvavuz) Bey in. Ya
vuz 211 lılısının onanını için bir Fransız sirkeli İle yaptığı söclc.s
nüde rüşvet alması ve İ927 yılında Divan. Ali'ye sevk edilerek.
[Yavuz-Hav uz Dâvasında] iki yıla hüküm gıymcsiydi.141
Basında bu sııistimâl olayında Konig’in de ıhbâr edilmiş olduğu
bel inil hordu.
Yine basımla. Koniğin ilişkili okluğu kaçakçılık olayımla bazı
mebusların ve diplomat lamı da rolleri olduğu ısrarla vurgulattı-
yord u.
lâlih kı İki Alay ise, l 1! us gaz e leşinde yazdığı bir yazıda, sahlı-
kâılıkla ilgili olarak basında yıkan haberleri yalanlıyor ve sâdece
resmi açıklamalara inanılmasını isliyordu142
Oysa resmî ayıklamalarda. Koniğin sahtekârlığının 1 9 i» yılı-
nm yaz aylarında onaya aktığı ve durumun daha o sıratla adalete
intikâl ettiği belirtiliyor, ama Köııig aleylıiııc bir dâvanın 103V> vılı
İlasında dahi hâlâ atılmamış olması, basılıdaki söylentiye davalı
haberleri ve dedikoduları inanılır hâle getiriyordu.
Asını üs. günliığıtııe su önemli yönü de ııot emıis:
"Yahya Kemâl'in ifâdesine göre, Ekrem Koniğe Dâhiliye IVekâlcti)
tahsisatı mesturesinden Eyliil 1938 târihine kadar para verilmiş...
142 Fâlih RıfKı -Atay. "Bir Sahtekârlık Etrafında D edikodular", Ulus. (1? ı 1939)
202
Halbuki Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, tahsisatın Haziran ayında kesildi-
ğini söylüyormuş... ^
Ekrem König'ın sahtekârlık işi Haziranda meydana çıkmıştı."
204
daha muvafık bulduğunu, temi2 olduğunu, himaye edilmesini söylüyor
du.
Tamamen demoralize olmuştu.
Başvekili çağırdım.
Çekilmeyi takarrür eni."148*1
0
5
206
vc hükümet içinde yeni bir değişiklik yapmak için İnönü tarafın
dan ustaca kullanılmıştır.
Maliye Vekili buaı Ağralının da istifa eniğine ilişkin basında
çıkan haberler ise, Anadolu Ajansı tarafından resmen ıckzib edi
lecektir.153
Bu arada, Köııigin Nazi örgütleriyle ilişki içinde olduğu konu
su uda herhangi bir bilgi ya da belgeye rastlamadığımı da belin-
mel iv
✓ im.154
155 Us,age.s.355
207
Bozcalı, Vekâlete gelen yazıyı evrakta bulmuş ve gizleyerek Ko
niğe vermişti.
Köııig. bu yazıyı, yine kendisi, sahte biçimde, Millî Müdâfaa ve
Hâriciye Vekâletleri adına yanıtlamıştı.
Olay, uçakların Paris’te teslimi istendiğinde, KanacLulaki ya
pımcıların duıunıdan Washingtojı Büyükelçiliğini haberdâr cı-
meleri üzerine öğrenilmişti.
Mahkeme, 21 Nisan da başlar.1S6
Ankara i. Asliye Ceza Mahkemesinin kendisini yetkisiz gör
mesi üzerine, dâvaya Ağır Cczâ Mahkemesi nde devanı edilir.157
t krem Haindi Bakan (Köııig) yurt dışında bulunduğundan,
yalnızca suc ortağı Ruhi Bozcalı yargılanır.
Bozcalı'nın avukatı Hâmit Şevket Ince’diı.158
Dâva, b Mavıs'ıa
â sona erer.
Bozcalı, son duruşmada, yaptığı işten dönemin Dâhiliye Vekili
Sükı ü Kaya ile. Agâh Aksel'in haberdâr olduklarını iddia ederse
dc, duruşma hâkimi tarafından sert bir biçimde ikâz edilerek sus
turulur.
Sonuçla Bozcalı, üç ay hapis ve üç ay da memuriyetten men ce
zası alır.
Fakat zâten on aydır luLuklu olduğu için tahliye edilir.159
Ancak karar, yıl sonuna doğru, Temyizce bozulur ve dâvaya ye
niden bakılır.160
Bu kez Bozcalı iki yıl hapis cezasına mahkum olacaktır.161
Bu şekilde sonuçlanan König dâvası arlık unutulmuş iken, sa
vaş içinde, 1942 yılında basında yeniden önemli bir yer işgal et
meye başlayacaktır.
König’in. Pâris'te tutuklandığı haberi basında 4 Eylül 1942 târi
hinde yer alır.162
208
Önce bu haberin doğruluğu kesiıı olarak anlaşılamaz.163
Tan gazetesi» Koniğin sekiz ay önce Monaco Prensi iği' nde tu
tuklandığım vc yakında İstanbul’a getirileceğini yazar.
Bu sırada basınçla König ile ilgili pek çok haber yayınlanır.
König, .1943 yılının Mayıs ayında Ankara'ya getirilir.
''Bulgaristan hududunda emniyet memurlarımıza teslim edilen
Ekrem König (...) tevkifevine" gönderilir.164
Koniğin Türkiye’ye kimin tarafından, niçin ve nasıl teslim
edildiği bilinmiyor.
Ancak eğer gerçekten de Fransa’da tutuklandığı haberi doğruy
sa, Koniğin Naziler tarafından yakalanarak Türkiye’ye teslim
edildiğini düşünebiliriz.
Tam da bu sırada Türk-Alman ilişkilerinde görülen siyâsi vc
askeri yakınlaşma, bu ihtimâli güçlendiriyor.
Belki de König, Al man lanıı Türkiye’ye bir siyâsi jest yapmak
istemeleri sonucunda yakalanmış ve teslim edilmişin.
Ancak bu ihtimâl, Kuneralpin varsayımım desteklemiyor.
Eğer König gerçekten de Naziler tarafından Türkiye’ye teslim
edildiyse, bu takdirde, Koniğin Nazil erle işbirliği yaptığım dü
şünmemek gerekir. Mazilerim FranUo’ya uçak satmak isteyen ve
kendileri ile dc işbirliği yapmış bir kişiyi Türkiye'ye teslim etme
leri için geçerli bir neden bulmak zordur
Koniğin bu zaman zarfında nerede olduğu vc ne yaptığı ise,
halen esrarım koruyor,
König dâvasına bir süre sonra yeniden bakılır.
Dâvaya 20 Temmuz 1943’de başlanır.
König. savunmasında, 1920-1921 yıllarında Hâriciye Ve kale
li nde memur olarak çalıştığım açıklar
Koııig, sahtekârlıktan haberi olmadığım da iddia eder.
I uat Baban ile beraber çalıştıklarından söz ederek, dönemin
Milli Müdâfaa Vekili Kâzım Özalp'in da Fuat Balkan'ın "'hâmisi"
olduğunu ve Vekâletin kapılarının bu kişiye, yâni Fuat Baban a
İ n i zaman açık olduğunu belirtir
209
Özalp'in Al manyada yapılan vc 22.000.000 TL değerimle biı
siparişle ilgili olarak, Fuat Baban aracılığıyla, 200.000 Tl. korniş*
voıı aldığını iddia etler.
Konig, savunmasında, bu sahtekârlıkta Kâzım Özalp mcthal-
daıdıı' şeklinde konuşur.
Sahte belgeleri Fuaı Baban ın hazırladığını ve kendisinin İspan
ya Hükümeti ııdcn 175.000 Dolar aldığını belirtir.
Ancak Konig, hâkimin bu iddialar karşısında yaptığı sen uyan
lar üzerine, söz konusu iddialarım kaımlayaıııayacuğmı ela bildi
ril 16S
Kon iğ, Siline belgeleri Fuat Babandan aklığım söylerse de. Ba
ban bu iddiaları red eder.
Oysa Konig, mahkemede. Baban ın Fransa hesabına casusluk
yaptığım da öne sürecek ve Celâl Bayar’m da Fuat Baban ı koru
duğu için kendisinin yurda döne niceliğin i iddia edecektir.1
166
56
Mahkeme sonunda Koniğ e doıt yıl hapis ve döıı yıl da kanın
hizmetleri ilden ma hru mive * t cezası verilir.167
‘temyiz de hu karârı uı lavla varaktır.168
210
İmpeks Şirketi, 1938 yılırım Kasını ayında kurulmuştur.
Amacı, bazı İngiliz firmaları ile anlaşarak, Türkiye'de yapılacak
işlerde kendisine komisyon ödendiği takdirde, isin firmaya veril
mesini sağlamaktır.
Ocak ayının sonlarına doğru İmpeks ile ilgıiı /
H.'i îm ı. 125.1.1939).
MU Ulus, (25.1 1939)
211
ilgili bulunması da, Denızbankm konuyla yakın ilgisine bir işa
retti.171
Bir başka gazetede ise, Süleyman SedeıTin Denizbank'ın Fen
Şubesi Müdür Muavini olduğuna dikkat çekiliyordu 172
Bu arada Dcnizbaıık’a satılan Satie binası da söylentiler in ge
nişlemesine neden olacaktır.
Saıic binası, Elektrik idaresi Larafmdan 106,000 TL karşılığında
satın alınmak üzere iken, Satie şirketince 250.000 TLyc Deniz-
bank'a satılır.
Bu alım-saum işlemi de basında şöyle değerlendirilir:
"Fındıklı daki Satie binasının Denizbank tarafından satın alınması ile
(ortaya] çıkan mesele, nihayet mahkemeye intikâl etmek üzeredir.
Satie şirketinin, bu satış işinde bir devlet müessesesine ve dolayısıy
la devlete karşı dürüst hareket etmediği kanaati hâsıl olmuştur."173
173 Cum huriyet (25 1.1939). Ayrıca bkz. Cum huriyet (17.2.1939); Tan, 128.1.1939}
212
Denizbank1m basında mâruz kaldığı yoğun vc seri ekşimler
üzerine» Celâl Bayann Atatürk dönemine rastlayan ilk Başvekilli
ği sırasında, Denizbank’m kuruluşu aşamasında, İş Bankası kad
rosundan alınarak, bizzat Celâl Bayar tarafından Denizbank
Umum Müdürlüğü ne getirildiğini burada bir kez daha hatırlat
mak istediğim, Denizbank Umum Müdürü Yusuf Ziya Ömş, 24
Ocakta görevinden istifa eder ve yerine Şirketi Hayriye’nin eski
Müdürü ve Başvekâlet Umûmî Murakabe Heyeti Reisi Yusuf Ziya
iLrzin atanır.176
Öniş, ayrıca İstanbul Ticâret Odası ikinci Reisliği vc üyeliğin
den de istilâ edecektir.177
Denizbank hakkında acılan soruşturma sonucunda, Satie sirke
line âid binanın, Satie binasının samı alınmasında rol oynayan vc
Birinci Celâl Bayar Hükümeti nce göreve getirilen Denizbank lclâ-
rc Meclisi Reisi Ziya Taner’in, Denizbank idare Meclisi iktisat Ve
kâleti üyesi Cemâl Şahin giray ın, Denizbank klâre Meclisi Mâliye
Vekâleti üyesi Seclaı Utul un ve Denizbank Umum Müdür Muavi
ni T âhir Kevkepın görevlerine, 28 Ocakta, Bankalar Kânununa
aykırı hareket enikleri gerekçesi ile, hükümetçe son verilir.178
Bu arada, Denizbank Idârc Meclisi Reisliği görevinden alınan,
' Ziya Taner(‘in] dc. Ticâret Odası Birinci Reis Vekili iken, istilâ
etmesi emri vâki halindedir."179
Basında, Denizbank inşaat Şubesi Müdürü Kasım Neşet ile
Umûmî Kâtip Şadını Calip Savcının da görevlerine iktisat Vekâ
let ince son verildiği bildiriliyordu.180
Bu sûrede, Celâl Bayar’m ilk Başvekilliği döneminde. Deniz-
bank'ın kuruluşu sırasında, Iş Bankası kadrosundan Denizbank a
aktarılan ve Celâl Baya ra yakın olduğunu dalta önce gördüğü
müz Denizbank'in yönetici kadrosu tamamen tasfiye edilmiş olu
yordu.
213
Bu arada Dcnizbank tarafından İngiltere'ye sipariş edilen onbiı
geminin sipariş işlemi de hükümetçe durdurulacaktır.181
Yunus Nâdi. son zam ani arda ardı ardına onaya akan ya da çı
kartı lan su isli mâl ve yolsuzluk iddialarını, Cumhuriyet gazetesin
de, '"Cumhuriyet Rejimimizde Demagojiye Yer Yoktur’ adlı yazı
sında şöyle değerlendiriyordu:
214
de. Vekaletin üsı düzey yönetim kademesinde, la kat lııöııu gıııbu
içinde yer sıkıtı bir bürokrattı.
Bıı varın iktisat Vekilliği döneminde, bizzat Bayan ti girişimini
vazıh ve resmî olarak dest ire bildiğine vc bu konuda bürokrasi
içinde zamâııı geldiğinde eok değerli olabilecek bir de rapor ha-
zırlayabikliğine göre, Saadullalı Güney, Bayar dan uzak, fakat İnö
nü'ye hayli yakın bir üst düzey burokıaite
Güney İnönü'ye olan siyâsî yakınlığının imi kafalını aıa secim
de mebus olarak görmüştü.
Söz konusu gemiler Almanya’ya iki yıl önce sipârıs edilmişti18'
Oysa Den iz bank eski Umum Müdürü Yusuf Ziya On iş, yaptığı
açıklamada, gemilerin teslim târihi geldiği hâlde, daha kızağa da
hi konulmadıklarım bildiriyordu.
2ö Ocak ta yeni
*
İktisat Vekili Hüsnü Çakır, Mâliye Vekili kuat
Amali ve veııi Maarif Vekili Hasarı Ali Yücel îstarıbul a gelirler ve
o
Dcnizbank ı denetle iler.18
İki dönemde Celâl Bayanı ve onun iktisadi politikalarına ya
kınlık duyan ve dönemin Kamu İktisadî Devlet Teşekkülleri nde
usı düzey yönetici olarak çalışmış olun Muammer Tuksavul, yıllar
sonra kaleme aldığı anılarında, bu atmosferi söyle canlandırıyor:
"Bunlar, kilit yerleri ellerinde tutan bürokrat çevreler ile Umunu Mu
rakabe Heyeti ve İnönü'ye yaranmak isteyen siyâsî gruplar taralından
türlü baskılar altında tutuluyorlardı.
Bu kutuplaşmanın tatsız baskısı. Şeker Şirketi, özellikle [Ziyâl Taşkent
üzerinde de yoğunlaşmakta idi.
Onun çalışma arkadaşı olarak bizlerde bu baskı ve antipatiden payı
mızı alıyorduk.
İnönü'nün Cumhıırreisi olmasından sonra kurulan ilk hükümette İkti
sat Bakanlığına getirilen rahmetli Hüsnü Çakır'ın, o yıllarda İş Banka
sına ve ortaklarına. Denizcilik BankaSı'na [Denizbank a], Şeker Şirke
tine yaptığı eziyet, bezdirici, ürkütücü teftişler, baskınlar, bu korumlarin
görevli yöneticilerinin anadan emdiklerini (analarından emdikleri sübil
burunlarından getirmişti.
IÖ4 Cumhuriyet. 118.1 >9391. Ayrıca bkz. Cemil Koçak. Türk-Alman İlişkileri (1323-1939), s. 206-207.
215
Ardı arkası kesilmeyen tahkikat, mahkemeler ile kovuşturmalar yıllar
ca sürmüş, ancak gazetelerde büyük manşetlerle ilân edilen yolsuzluk
lardan, hırsızlıklardan üstünde durulacak sonuç alınamamış, suç töhme
ti altında tutulanlar beraat etmişlerdi."187
216
Haberin basında yayınlandığının ertesi günü İstanbul Barosu
Başkanı Haşan Hayri Tan görevinden istifa eder.193
Ancak Tanın istifası Istaııbul Barosu tarafından kabul edilme
yecektir.1*
Bu arada Etrüsk gemisinin altmış ayrı noktada şartnameye uy
madığı saptanır vc Krupp firması resmen protesto edilir.19'
Dcnizbank taralından satın alınan gemilerle ilgili olarak acılan
soruşturmalar ve yapılan incelemeler sonucunda, Almanya'dan
alman vc halen Izmir Körfezi'nde çalışan Sus vc Efes gemilerinin
arızalı o la ra k teslim alındıkları, hizmete girişlerinden iki ay sonra
arızalandıkları, bu nedenle İzmir Körfezi nde Bayraklı-Gözıcpc
hattının kapatıldığı vc Bayraklı gemisinin de aynı durumda oldu
ğu saplanır.
Bu arada üç geminin siparişi iktisat Vekâleti nce durdurulur.
Amiral Vâsıl Bey in başkanı olduğu komisyonun hazırladığı ra
por da İktisat Vekâleti ne sunulur.
Raporda, yapılan inceleme sonucunda i n h a n gemisinin de
sözleşme sarılarına uygun olmadığının saptandığı belirtilir.197
Etrüsk gemisi, tamir için Almanya’ya geri yollanır.
Şaton, Kadeş ve Tırlısın gemilerinde de tadilat yapılmak üzere
girişimde bulunulur.195
İktisat Vekâleti yaptığı açıklamada, Almanya’dan alınan Etrüsk
gemisinin sözleşme şartlarına uymadığını ve gemiyi teslim alanlar
hakkında soruşturma açılacağını bildirir.
Bununla birlikte, Trak, Sus, Marakas, Suat ve Alev gemilerinin
»aglanı olduğu açıklanır.199
200
Doğu gemisi de Almanya’dan teslim alınmaz.
m Ulus, 12 4 1939)
201 Cum huriyet 124 6 19391 ve <27.6 1939); Taıı. (24*25.6.1939): Ulus. (24-25 6.1939)
Ayrıca, Denizbank dâvası ile ilgili olarak, yıllar sonra, Faik Q2 tr?k ile Rğıf Kdrddeıu? arasın
daki siyasi ve hukukî 'artrşma için bkz M ille t Sayı: 63, {17 Nisan 1947); M ille t Sayı: 64, {24
Nisan 19471; M ille t Sayı: 71. {5 H azirarı 1947); M ille t S ayı: 75. \10 Temmuz 1947); M îlle t. Sayr:
82. (28 Ağustos 1947); M ille t Sâyr 87, [l Ekim 1947).
218
Dcnizbank eski Umumî Kâtibi Şadım Galip Savcı ile Deniz-
baıık eski Hukuk Müşaviri İsmail Isa Can iş e 3,5 ay hapis ve 3,5
ay da memuriyetten men cezası verilir.
Dcnizbank İnşaat Şubesi eski Müdürü, yapı ve bin alarm so
rumlu seli, mühendis Neşet Kâsımgil ise, üç ay hapis ve üç ay da
memuriyetten men cezasına çarptı rıh r.
Mahkeme, Savcı ve KâsımgiTin cezalarının tecil edilmesine ka
rar verir.
Diğer sanıkların cezaları ise tecil edilmez.
Aleyhlerine dâva açılan diğer sanıklar ise beraat ederler.
Karar Temyize gönçler ilil.205
13u arada, Dcnizbank hakkında yeni davalar açılacağı yolunda
haberler basında geniş ölçüde yer alır:
‘Denizbank Hakkında Yeni Bir Dosya...
Mülga Denizbank Umum Miidürii ile Muavinlerinden, Hukuk Müşa
virlerinden ve erkânından bazıları hakkında kısmen memuriyet vazifesini
suistimâl, kısmen dc ihmâl ve teraki suçları ileri sürülmektedir."20*1
m Vatan. (28.12.1940}.
710 Gonhard Jaeschke. Die Tıirttei in den Jahren 1952-1961. (1.3 1952). s. 3.
219
Bu arada, tınpeks şirketi ile ilgili olarak açılan soruşmmıa, De-
nizbank soruşturması ve dâvası nedeni ile, gölgede kalnuşiır.
Oysa, Impeks şirketinin kurucuları arasında Başvekil Celâl Ba-
yar'ın büyük oğlu Refii Bay ar da bulunuyordu.211
Refii Bayar da, şirketle ilgili soruşturma nedeni ile, sorguya çe
kilir.
Ancak Refii Bayar, bıı sırada, belirtildiğine göre, btı olay nede
niyle, hayâtına son verir.212
Bayar'ırt diğer oğlu Turgut Bayar da, bir başka soruştu rina dola
yısıyla sorguya çekilecektir.213
Bu olayın, Tüık siyasal hayâtının bundan sonraki dönemlerin
de, özellikle de cok-partili hayat döneminde, Înönü-Baynr ilişkile
rini önemli ölçüde etkilediğini düşünmek mümkündür.
tınpeks şirketi ile ilgili olarak açılan soruşturma sonucunda.
Ankara Cumhuriyet Müddeiumûmîsi Baha Ankan, şirket hakkın
da, 'hukuku amme dâvası açılmasına mahal görülmediği’ ne ka
rar verir.214
Basında bu sonuç şöyle açıklanacaktır:
"İmpeks İşi...
Tahkikat neticelerini ilân etti. (...)
Namuslu, gül kadar temiz ve masum vatandaşlar..."2152
6
1
212 100 Yaşında Celâl S ayara Armağan, s 354. Ayrıca bkı. C um huriyet İ20 12.1940|.
220
Bu haberlerin doğruluğu hemen anlaşılacak ve Denizbankia
geniş bir personel tasfiyesine gidilecektir:
"Denizbank'ta yüze yakjn memur ve âmir kadro dışı kaldı/'217
222
vc su İSLİ ıııfı 1 icl dinsi ile başlaması ve basındaki yoguıı ha her,
söylemi ve dedikodularla birlikle, kısa zamanda siyasi hir nite
liğe dönüşmesi, belirli bir siyâsi yönlendirmenin uru 11ü ve so
nucuydu.
Bütün bu soruşturmalarda ve acılan • dâvalarda,* bâzı basil /vol-
suzluk ve su istimal iddiaları karşısında, nihâyeı Den iz bank, k o
nunun ana temasım oluşturmaya başlamıştır.
De m2 bank tarafından Satie binasının samı alınması vc Detıiz-
bank’m lmpeks Sirken ile ilişkili olması, Denizbank'ı derhâl iddia
ve haberlerin odak noktası hâline gel irmiş lir.
Bütün bu soruş ıtır ma ve dâvalarda, zâten ana hede! Deaiz-
bankıın
Tıpkı Mııhiddin ÜstümUtğ ve Ekrem Hamdt Bakan (Koniği dâ
vâ lan ııd a okluğu gibi, lmpeks, Satie ve Deniz bank dâvalar ıııda
da, basında yayınlanan söyle nüye ve dedikoduya davana 11 haber
ler ve yolsuzluk ve su İst imâl iddiaları ile ine kıyaslananla varak
derecede hafif cezalar ver ilmesi vc daha sorıra bu cezaların da kıs
men ya ela tamamen kaldırılması, söz konusu dâvalar m sonuçlan
bakımından değil, (akal yalnızca birer dâvâ olarak önem taşıdığı
nı gösteriyor.
Bu dâvalar vasıtasıyla geçmiş dönemle siyasal bakımdan hesap-
Iaşılmıştır.
Siyasal hesaplaşmanın özellikle Denizbank üzerinde yoğunlaş
ması da bir raslantı değildir
Deııizbaıık, hatırlan malıdır ki, Bayar Hükümeti niıı en önemli
vc ıck girişimiydi ve âdeta bir sembol durumundaydı
Den izharı kân bu denli üzerine gidilmesi, yalnızca hu yeni ku
rumu değil, fakal daha da önemlisi, eski ve dolayısıyla da ve m
hükümeti sarsmak anlamına geliyordu.
Nitekim lııöııu de, aynı görüşü günlüğüne, söyle not elmiş:
"Tayyare kaçakçılığı skandalına yeni bir şey, lmpeks işi eklendi.
Haber, İngiltere (İngiliz) Sefaretinden resmen gibi verildi.
Kredi üzerine yapılacak devlet satın almalarına % 4-6 iskonto ile Eti-
bank-Merkez Bankası-Denizbank-Kömür Şirketleridktisat Vekâleıi'ni
temsil ettiğini iddia eden bir Türk şirketi tavassut teklifi ile İngiliz firma
larına temas ediyormuş...
Tahkikat başladı...
Denizbank, diğer bir tahkikat ile de sarsılmıştı.
223
Hükümetin otoritesi, müteakip çekilmeler, skandaflar ile lıergün zayıf-
lıyordu. " 2 2 4
Söz konusu dâvaların basit birer yolsuzluk ve silisti mâl dâvası
olmadığı, basının verdiği haberlerden ve verilme biçimlerinden
de anlaşılıyor.
Ayrıca, dâvalarla hükümetteki tedrici değişini arasında kurulan
yakın ilişki de anlam lıdır.
İnönü'nün siyasal dâvaları mn temel hedefinin, geçmiş döne
min faaliyetleri ve sorumlu yöneticileriyle bir hesaplaşma olduğu
açıktır.
Dâvaların bir diğer doğrudan sonucu da, Bayar Hükümeti nin
otorite ve prestijini tedricen yitirmesidir.
Böylece, geçmiş dönemin sorumluluklarım da taşıyan hükü
met, hem geçmiş dönemin faaliyetlerinden ve dolayısıyla da ilgili
clâvfdarındnn yıpranıyor» hem de mevcut hükümet olarak, basın
daki geniş olumsuz kampanya nedeniyle sarsılıyordu.
Bu sarsımı, hükümetteki tedrici değişikliklerden de derhâl vc
açıkça belli oluyordu.
Kısa zamanda ve bazen de dâvalarla yakından ilgili olarak, arka
arkaya dört Vekilin değişmesi, elbette hükümetin güçsüzUiğiıının
bir başka göstergesiydi.
224
Bu noktada CHP tüzüğü ile ilgili küçük bir ayrın uya değinmek
istiyorum.
2
25.1.1939
İzmir Mebusu
Celâl Bayar"227
225
Ticâret, millî para alt üst olmuştu.
Bütün bu ahvâlin, hattâ hükümet âzasından gizli kalması bir seneden
beri takıp ediliyordu.
Atatürk zamanında geçen bu usûl artık düzelmek lâzım idi.
Zaman geçtikçe hiç düzelmeyecek bir hâle gelebilirdi. (...)
Celâl Bayar, Meclisin intihabını yenilemek için sabırsızlık gösteriyor
du.
Böyle bir karârın zamanı gelmişti.
Ancak sarsılmış bir hükümet ile iki ay yalnız kalmaktan endişe ediyor
dum.
Fırka reisleri [CHP Meclis Grubu Başkan Vekilleri] ile konuştum. (Ha
şan Saka-HilmiUranl.
Karar verdim.
Ertesi gün Fırka Divânı'nda intihabı yenileme konuşulacaktı.
Sabahleyin erkenden Celâl Bayalı çağırdım.
İntihaba yeni hükümetle gitmek lüzumunu söyledim.
Kabul etti.
Divân dan {CHP Parti Divânı toplantrsından| sonra istifasını getir
di.” 228
226
na bağlanmış olması, inandırıcı bir şey değildi ve hakikati tıâl, daha ziyâ
de Celâl Bayar yerine Cumhurreisinin kendisine itimât ettiği anlaşılan
Dr Refik Saydam'ı Başvekil yapmak arzusu idi.
Cumhurreisinin hükümet başında kendi itimât ettiği bir zâtı görmek
istemesi haklı olabilir ve Celâl Bayar'ın şu veya bu sebeple kendisin e bu
emniyeti verememekte olduğu da düşünülebilir
Bununla beraber, İnönü ile Celâl Bayar arasına atılan iğbirar ve ayrı
lık tohumunu bu hâdisede bulmak ve bu tohumun Refik Saydam eliyle
mütemadiyen filizlendirdiğini kabul etmek, hatâ olmaz sanırım,
Reisicumhur
İsmet İnönü"230
227
Metin Toker de aynı görüşü yineliyor:
"Yeni Başbakan [Bayar], işadamlarına, iş çevrelerine daha bir yakın
dı ve onun da kendi etrafına karşı tutumu daha müsamahalı, daha göz
yumucuydu.
Yoksa eksiği, ne doğruluktu, ne de iyiniyet.,,"232
232 “ Inö nüJnün Hâtıra Defter i' nden S aytai ar M Metin Tok e r'm 5. Yorumu), Harf iyel, (17.1.1974).
228
III. B O L Ü M
1 Olaylarla Tür k Dış Politi kası, IB und an sonra, kısa ca, ÖTÜP ol ar ak an ıla c akı ır), s 1î ve 105-106.
229
Anılaşmaya göre, orhik sınırların korunması karşılıklı olarak
garaıui ediliyordu. Bu anılaşma» 27 Nisan 1938 târihinde bir kez
daha uzatılacak ur.
Türkiye, diğer Balkan devletleriyle de yakın ilişkiler kurmak
ivin caba harcamış ve bu amaçla, Arnavutluk ile 15 Aralık
1923 de Dostluk Anılaşması, Bulgaristan ile 18 Ekim 1925'dc
Dostluk Anılaşması ile 1929 yılında Tcirafsızhk, Uzlaşma ve Ha
kem Antlaşması ve nihayet 1933 yılında da bu anılaşmanın bes
yıl daha uzatrİması için bir başka anılaşma, Yugoslavya ile 28
Ekim 1925’dc Dostluk ve Barış Anılaşması ile 27 Kasım 1933 tâ
rihinde Dostluk, Saldırmazlık, Adlî Tesviye, Hakem ve Uzlaşma
Anılaşması ve Romanya ile de 17 Ekim 1933 de Dostluk, Saldır
mazlık. Hakem ve Uzlaşma Antlaşması imzalamıştı,2
Türkiye, uzun süre caba harcadıktan sonra, daha ziyâde İtal
ya'yı goz önüne alarak, kendisine yönelebilecek olası bir asken
müdahaleyi karşılamak amacıyla, Balkan devletleri arasında siyâsi
ve askerî işbirliğini sağlamayı da başaracaktır.
Türkiye'nin Balkan Birliği kurulmasındaki temel amacı, biı
yandan, Balkanlarda revizyonist, yayılmacı bir politika izleyen
Bulgarisi ana karşı bir güvenlik ham oluşturmak, diğer yanılan
ila. Bal kan 3aı a yönelebilecek bir saldırıya karşı, diğer Balkan
devletleri ile birlikte topluca karşı koyabilmek ti.
Oysa, 9 Şubat 1933 târih inde Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya
ve Romanya arasında kurulan Balkan Antantı, bu amaçlardan yal
tuzca ilkine çözüm getiriyor, fakat Balkanlar1», Balkan dev İçilen
dışından gelebilecek bir askerî müdahale olasılığına karşı lıerlıan
gi bir önlem öngörmüyordu. Bu konu, aslında Balkan Birliğnıiıı
zayii noktasını oluşturacaktır.
Anılaşmaya göre, imzacı devletler, yalnızca ortak sınırları ga
rami altına alıyorlardı. Bu durumda, bir Balkan devletinin, uygu
lamada Bulgaristan’ın, diğer bir Balkan devletine saldırısı hâlinde
toplu bir hareketi, toplıı bir karşı koymayı gerektiren ittifak, Bal
kan dışı devletlerin Balkanlara yönelik olası bir askerî müdahale
sine karşı herhangi bir askerî önlem öngörmüyordu.
2 0TDP, s. 103-106
230
Türkiye, bütün çabalarına karşın, ittifakın bu açık kalan kapı
sını kapa tamam işti. Oysa, Türkiye'nin Balkan Antantı nın kurulu
sundaki ilk amacı, Balkanlar a, bu arada Türkiye'ye karşı olası bir
Italyan askerî müdahalesine, İtalya'nın Balkanlardaki yayılmacı
ve saldırgan politikasına karşı, Balkan devletlerinin toplu vc bir
likte harekelini sağlamaktı.3
Diğer yandan, yine Balkan devletleri olan Arnavutluk ve Bul ga
li s uııı Balkan Anlanırııa katılmamışlardı. Çünkü, Bulgaristan,
Balkanlarda revizyonist ve yayılmacı bir politika izliyor, komşu*
larmdan, Yunanistan vc Romanya'dan bâzı toprak taleplerinde
bulunuyordu. Arnavutluk ise, büyük ölçüde Italyan m vesayeti
alımdaydı./
Türkiye, doğusundaki komşuları ile ele yakın ilişkiler kurmak
la gecikmeyecektir.
1 Mart 192 İtle Afganistan ile imzalanmış Dostluk Antlaşması,
2ri Mayıs 1928’dc T ürk-Afgan Dostluk ve işbirliği Antlaşması ola-
ı ak veııilcnir.
*
.1 ÖTÜP, $.103-106.
\ 0T 0P , s 111-113.
OTDP, s 65 38.
231
Lozan Anılaşması ndan sonra Türkiye’nin Batılı devletlerle ılış*
kilerinde önceleri olumlu bir değişini olmaz.
20 Ekim, 1921- tarihli Türk-Fransız Anılaşması, Türkive-Sûrıvc
• * *
sınırını cızı yor, fakat diğer yandan, Halay sorununu onaya çıkarı
yordu. Bu sorunun uzun zaman çözülememesi, Türk-Fransız iliş*
kilerinde bir ilerleme sağlanamamasının temel nedeni olacakın-.
Bir başka neden de, Osmanlı borçlarının ödenmesi görüşmelerin
de ortaya çıkan anlaşmazlıklardı.
1iıt'k-Ingiliz ilişkilerinin gelişmesi de zor olacaktır. İlişkilerde
ki mevcut soğukluk ve gerginlik, Lozaıı Anılaşması ndan kalan
bir sorun olan Musul konusunda artarak sürer. Musul sorununun
]Ö2(> yılında Ingiltere lehine çözülmesinden soma ilişkilerde bir
normalleşme başlarsa da, bu, yakın bir ilişkiye dönüşmez. Diğer
yandan, Osmanlı borçlarının ödenmesi sorunu, tıpkı Fransa ile
olan ilişkilerde olduğu gibi, lüıkdngiliz ilişkilerini gergin tutan
önemli bir diğer nedendi 6
1urkryc ile Sovyeller Birliği arasında Millî Mücâdele yıllarında
başlayan yakın ilişkiler. 15 Man 192Tde Moskova Antlaşması ile
somut sonuçlarım vermeye başlayacak ve Lozan Anılaşması ndan
sonra da s ürece kı ir.
17 Aralık 1925 tarihli Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması.
24 Aralık 1929'da yenilenir ve iki yıl uzatılır. 7 Kasım 19 55‘de
ise, bu anılaşmayı 7 Kasım 1945 târihine dek uzaıaıı bir de proto
kol imzalanır.7
İki dünya savaşı arasındaki dönem, Avrupa’da Versay Anılaş
ması nın oluşturduğu .statükoyu korumaya çalışan İngiltere ile
I ransnnın öncülüğündeki anıi-revizyonist devletler gı ubıı ile
Versay Anılaşması nın değiştirilmesini amaçlayan ve Almanya ile
İtalyanıtı onculuk etliği devletler grubu arasındaki siyasal, diplo
matik. ekonomik külııirel/idcolojik ve nihayet askeri mücâdele
târihidir.
Anıi-revizyonist devletler, Avrupa'nın savaş sonrasında oluşan
yeni simi lanın ve yemden paylaşılan sömürgeleri revizyonist dev
cile ıe karşı korumayı amaçlamışlardı.
6 OTDP. s 123-124.
232
Revizyonist devletlerden İtalya, kendi iyinde yeni bir rejim. Fa
şizm ile emperyalist bir dış politika izliyordu. Ancak düşündükle
rim uygulaması, Orta Avrupa’da, kendi rejimine benzer bir ie dü
zenleme, Nasyonal-Sosyalizm ile hızla güçlenen Almanya'nın des
teğini almasıyla mümkün olabilecektir.
1033 yılında Nasyonal-Sosyalisı bir iktidar ve rejini değişikli
ğinden sonra, Almanya, Vcrsay Antlaşması ile kurulmuş statüko
yu yadsıyarak, dış politikada açıkça saldırgan ve yayılmacı amaç
lar gütmeye başlayacaktır.
1930'iu yılların ikinci yarısında bu mücâdele hızlanır.
İtalya. Almanya'dan aldığı destekle, 3 Ekim 1935 târihinde Ha
beşistan'ı işgale baslar ve 9 Mayıs 1936da da ilhak cdet.
Türkıye’ıım 1932 yılından beıi üyesi okluğu Milletler Cenuye-
K’mn İtalya'ya karşı aldığı ünlemler ise, başarılı olamaz ve bir so
nuç vermez. Böylccc uluslararası barışı koruyacak bir üsı organın
görevini yapamayacağı ortaya çıkar.
İtalya'nın bu saldırgan tulumu Türkiye’yi kaygılandırır. 1 tilki
ye, İtalya'nın Akdeniz, Orta Doğu vc Balkanlardaki yayılmacı ve
saldırgan amaçlarının kendisi için de yakın bir tehdit oluşturdu
ğu mm farkındadır. Ancak tehdidin gerçekliği, nilıâyet uygulama
da da kendisini göstermekte gecikmez. İtalya, 1936 yılında, Ege
Demzi’ııdeki 12 Adayı silâhlandırmaya vc askerî yönden dc tali
kim etmeye başlar. Bu gelişme, Turk-ltalyaıı ilişkilerinin daha da
gerginleşmesi sonucunu doğurur.
Almanya vc İtalya'nın saldırgan ve yayılmacı dış politika talep
leri Türkiye’yi tedirgin ettiği ölçüde, Türkiye de diğer Batılı dev
letler. Ingiltere ve Fransa ile olan ilişkilerinde önemli adımlar âl-
mayii başlayacaktır.
Türkiye ııiıı Ingiltere vc Fransa ile yakınlaşması, İtalya mn Ak
deniz üzerindeki egemenlik mücâdelesi ile paralellik göstcı ir.
İtalya'nın Habeşistan t işgali ve ilhakı, Almanya'nın Vcrsay Anı-
Iaşınası'mn koyduğu esaslarla kendisini bağlı saymaması vc Ja
ponya'nın da Milletler Cemiyeti nden ayrılması türünden siyasal
vc askeri gelişmelerin. Avrupa'nın ve Akdeniz'in güvenliğini teh
dit ettiği gerekçesi ile, Türkiye, 1936 yılında, Lozan Antlaşması
ile oluşmuş bulunan Boğazlarca âid egemenlik hükümlerinin ye
niden görüşülmesini talep eder.
233
Montrö görüşmelerinde Türk-lngiliz ilişkileri daha da güdenir.
t.oıüşmeler sırasındaki Türk-lngiliz siyasal yakınlığı, aslında
1<m yılından itibaren gelişen ilişkilerin bir sonucuydu.8
Türkiye. Bulgaristan, Fransa, Ingiltere, Japonya. Romanya,
Sovyctlcı Birliği, Yugoslavya ve Yunanistan tarafından 20 Tem
muz 1936 târihinde imzalanan ve İtalya’nın da 1 Mayıs 1938’tlc
katıldığı Montrö Antlaşması ile, Türkiye, Boğazlar üzerinde ege
menlik kurar ve Boğazlarda silâhtan arındırılmış bölgeleri yeni-
den silâlıkincirrinaya lıak kazanır.
1934-1936 yılları arasında temeli atılan Türk-lngiliz işbirliği,
1936 yılından itibaren iki ülke arasında daha yakın ekonomik, si
yasal, kültürel ve askeri ilişkiler kurulması ile sonuçlanır.
Bu tarihten sonradır ki, İngiltere'ye askeri alanda siparişler ve
rilmeye başlanacaktır. Ingiltere’ye Boğazlar bölgesinde deniz tah
kimatı kurma, Türk askeri üslerinden yararlanma, İzmir, İstanbul
ve Trabzon limanlarını modernleştirme ve Türk kara sularında ve
topraklarında savaş gemileri ve lıava alanları inşâ izni verilir.
Ekonomik alanda ise, yine 1936 yılında, İngiliz Brassert firması
ile Karabük Dem ir-Çelik Kombinası inşaatı konusunda Sözleşme
imzalanır. Üstelik bu antlaşma. Alman Krupp firmasının cok da
ha elverişli koşullardaki rekabetine karşın gerçekleşir. Diğer yan
dan, İstanbul liıııaıı inşaatını üstlenen Ingiliz Alcxaııdcr Gibb and
l’artncrs Sirkeli, Diyarbakır'dan Iran sınırına kadar uzayan iren
ham ölçümüne ve Anadolu inin sulama sistemleri ile tesislerinin
yapımına katılır.
Nihayet, 1936 yılında Türk-lngiliz Kliring (Takas) Antlaşması
imzalanır ve 1938 yılında da, 27 Mayıs 1938 târihinde imzalanan
Londra Antlaşması uyarınca, Türkiye’ye 16.000.000 Sterlin değe
rinde Ingiliz kredisi açılır. Bu kredinin 6.000.000 Sici lin i askeri
kullanıma ayrılır9
8 0TDP. S. 123-132, Ludmilla J.vkova. Turk-İngiliz İlişkileri (1933-19391. s 91-126. Selim Deruıgil.
urkev s Dıplomatıc P osıtıon ol the Outbreak of the S e c o tıd VVorld War" Boğaziçi
Ul.rvefS,tesi Dergisi. Volüme: 8-9. (1980-1981). s 63-64; Selim Oenngil. Tırrkısh Foreıgn Policy
Dıınng ıhe Second World Waı: An 'Adiye' Neulrality. s 71-72; Selim Deruıgil, Denge Oyunu
Po'hcy U t o ' i M bT sT s T" rk'Ye P0İ" 'kaSlt s 69'70: Tiirkkaya Atabv. Turkish Foreigıi
234
1937 yılındaki Nyon Anılaşması, Türkiye ile İngiltere arasın da,
Akdeniz'in güvenliği konusunda yapılan aynı lür işbirliğinin bir
lx\$ka örneğidir.
Diğer vanelan, Sovyeller Birliği ile Baldı devletler arasındaki
•'üvensizlik onanımda, Ban iie yakınlaştığı ölçüde, Türkiye mn
Sovyetkr Birliği ile ilişkilerinde bir soğuma olduğunu da sapla-
nıuk gerekir.10
Türk-SovycL ilişkilerindeki soğuma 1938 yılı başında önem ı
bir noktaya ulaşır.
Almanya'mn Moskova Büyükelçisi, lc)38 yılı başımla, Alman
Dışişleri Bakanlığı’™ yazdığı bir raporda, Sovyeller Biılığı’mn
Türkiye'deki Konsolosluklarını kapatmaya karar verdiğim açıklı-
yordu.
Büyükelçi, raporunda, Sovyeller Birliği nin Türkiye'de sadece
İstanbul Konsolosluğunun açık kalacağım, buna kaışılık, lüı o-
ye'nin de Odc-sa. Balum, Baka. Erivan ve Leningrad’daki Konso
los lukl an nı kapatacağını belirtiyordu.
Diğer yandan, lam bu sırada, S o v y e l l e r Birliğinde lop lam
Konsolosluk (5 kalyan, 5 Alman, 2 Japon, 2 Polonya, 3 Afğan ve
B İran Konsolosluğu) kapatılıyordu.
Büyükelçi, raporunda, bu yöndeki gelişmeleri, Sovyeller B.rlı-
ği'nin dış ilişkilerini sisicınalik olarak sınırlandırma eğılmıı ile
açıklıyordu. Dolayısıyla da bu gelişmeyi, sâdece Türk-Sovycı ı ıs-
|<ileri acısından değerlendirmemek gerekirdi. Cunku Sovyet eı
Birliği nin söz konusu politikası sâdece Türkiye de ilgili değile ı
Faksu tok daha genel vc kapsamlı bir politikanın Türkiye y. de
itine ulan bir yansı maşıydı.1131*
10 Suat Bilge. Türk-Sovyet .İçkilerin, konu alan bir çalışmasında. Türk,ye ,1e Sovyeller Bıdığı
arasında daha 1936 yılında yapılan M ontrö Antlaşması görüşmeleri sıras.nda başlayan
soğukluk ve uzaklığın, ik. ülke arasmda ya p.lm as, öngörülen bir ittifa k antlayınaıı
görüşmelerinde de sürdüğünü, Ankara ile M oskova arasındaki bu anlaşmazlığın ısas
itibârıyla. Türkiye'nin Ingiltere ,1e olan iliş k ile ri nedeniyle 0 " TM' k ‘ ' £
yakınlaşmasının Moskova'da kuşku ve end<şe uyandırdığın, belgeleriyle açıklıyor Suat Büğe,
Göç Komşuluk, ITtirkiy e*Ş o s e tle r Birliği İlişkileri 1920-1964}, s. 113-128.
1 1 Akten Zur Detı.schen Ausvvaen'ıgen Politik 1918-1 « S (Bundan sonra, kıtaca. ADAP olarak
anılacaktır). Aus dem Archiv Ausvvaeîtıgen Amts. Şerre D; 1937-1945. Bant) I. (Septembe.
1937.Sep.en.ber 1938). 'Almanya'nın Moskova Büyükelçiliği nden Alman ° ' W * * ^ 6 ,
(Alman D,şişlen Bakanlığı, bundan sonra, kısaca. ’ AOB" Olarak a ^ c a k b r (AOB y a l . Nr. 614.
13 1.1938, (590/244 498-499): Cemil Koçak,Türk -Alm an iliş k ile ri (1923-19391. s. L
235
Büyükelçi, el ört gün sonra kaleme aldığı bir başka raporunda,
Sovyetler Birliğnıin, ülkesinde bulunan diplomatik temsilcilikleri
azaltma eğiliminde olduğunu ve konuyla ilgili ilk adımları atma
ya başladığını haber verecektir
Sovyet Icr Birliğindeki Polonya Japonya, Almanya ve İtalya'ya
âid Konsoloslukların sayısı, Sovyetler Birliği'nin bu ülkelerde bu
lunan Konsolosluklarının sayısı ile eşit olacak şekilde sı nırkın dı-
rNacaktı. Buna göre, Sovyeıler Birliği ndeki 14 Konsolosluk (5
Italyan, 5 Alman, 2 Japon ve 2 Polonya Konsolosluğu) kapını bı
çaklı.
Büyükelçi, raporunda, Moskova'daki diplomatik çevrelerin,
önceleri, söz konusu önlemlerin Sovyeıler Birliği ile iyi ilişkileri
olmayan devletlere karşı alınmış olduğunu belirttiklerini, lakın
aradan bir süre geçtikten sonra, bu görüşün yanlış olduğunun an
laşıldığının kabul edildiğini belirliyordu.
Moskova, (ngiİlere, Türkiye, Iran, Afganistan ve Çekoslovak
ya'dan da Konsolosluklarım azaltmaları ulebinde bulunmuştu.
İsveç ve Danimarka'dan da ay m talepte bulunulacaktı. Bu sayılan
lardan, örneğin Türkiye ile Çekoslovakya, Moskova açısından, bi
rer "dost' ülkeydi. Büyükelçi, raporunda, Sovyeıler Birliği nin ül
kesinde casusluk amaçlan ile kullanılan diplomatik temsilcilikle
rin sayısını azaltmak istediğini yazıyordu.
Raporda, bu tutum, Sovyeıler Birligi’ndc iç politika gelişmeleri
nin dış politikanın önüne geçtiği şeklinde yorumlanıyordu. Ayrı
ca. Sovyeıler Birliği nin aynı konuda Norveç ve Finlandiya'dan da
talepte bulunacağı açıklanıyordu.
Raporda, I ürkıyc'nin hâlen Sovyeıler Birliği nde bulunan alu
Konsolosluğunun (Odesa, Batum, Tiflis, Baku, Leningrad vc Eri
van) dörde ineceği, Sovyeıler Birliği'nin ise, Türkiye'deki İzmir vc
Kars Konsolosluklarım kapatacağı bildiriliyordu. Moskova, Tür
kiye'nin Odesa ela ki Konsolosluğunun kalmasına izin vermişti.
Çünkü Ankara için bu Konsolosluğun önem taşımadığım biliyor
du. Diğer Konsolosluklar, bulunduktan bölge itibârıyla (Türk
azınlık bölgeleri) Türkiye için önemli sayılıyorlardı ve bu nedenle
de Sovyeıler Birliği'nin Konsolosluk kapatma politikasının kurbâ
nı olacaklardı.
Büyükelçi, raporunda, Türkiye’nin Moskova Büyükçlçisnıin,
236
Moskova'nın bu işleklerim geri çevirdiğini ve bu tür taleplerin,
iki "d o sf ülke arasındaki iyi ilişkilere zarar verebileceğini ve iki
“dost” ülke arasında “münasebetsiz” olarak görüldüğünü anladı
ğım belirliyor. Türk Büyükelçisi, konunun incelenmesini ve yeni
den görüşülmesini istemişti.
Raporda, Türk Hükümeti nin bu talebi geri çevirmek için, İs
tanbul Konsolosluğu’ıuı kapatmakla tehdit ederek. Moskova üz
erinde baskı kurabileceğini hesap ettiği bildiriliyordu. Ankara.
Sovyetler Birliğindeki tüm Konsolosluklarını korumak istiyor
du.'2
Sonuçta. 1938 yılında imzalanan Türk-Sovyet Antlaşması’na
göre, Konsolosluklar gerçeklen de karşılıklı olarak azaltılır. Tür
kiye, Odesa, Balcû, Erivan ve Leningrad'daki dört ve Sovyeıler
Birliği de İzmir vc Kars’taki iki Konsolosluğunu kapatır. Böylece
Sovyeıler Birliği’nin İstanbul’da ve Türkiye’min de Batlımda tek
Konsolosluğu kalır.1 13
2
Gctıel olarak bakıldığında, 1930'lu yılların sonuna doğru, Av
rupa devletlerinin siyâsi ve askeri yönden gruplaştığı bir savaş
öncesi ortamında, Türkiye, gittikçe hızlanan bir tempoda Batılı
devletlere, İngiltere ile Fransa’ya yaklaşıyor; bu yakınlaşma ora
nında ve ölçüsünde de Türk-Sovyei ilişkileri gölgeleniyordu.
Türkiye’nin İngiltere ve Fransa’ya yakınlaşmasının ana neden
lerinden biri, İtalya’nın Akdeniz’deki yayılmacı ve saldırgan polı-
tikasıydı.
Bir diğer neden de, yine Ualya’nm Balkanlardaki saldırgan vc
vavılnıacı amaçlarına karsı, Balkan Anıanlı’ntn tek basma caydın-
a bir güç oluşlu rama maşıydı.
Balkan Amamı, 1930’lu yılların ikinci yarısında, özellikle de
Almanya’nın izlediği dış ticaret politikası ve siyasal baskılar sonu
cunda, yavaş yavaş parçalanmaya başlamıştı. Gerçekle, Balkan
Antantı, Avrupa'nın siyasal ve askerî yönden gruplaşmasına para
Antlaşma. 31 Mart 1938 târihinden itibaren geçerli olacaktı AT, Sayı: 51. {Mart 1938)
237
lel bir çözülme sürecine girmişti ve gruplaşma hızlandığj ölçüde
ve oranda fiilen işlemez hale geliyordu.
Balkan Amamı’nm işlememesi, Türkiye’nin uzun yıllar çaba
harcayarak kurabildiği güvenlik sisteminin Alman vç/veyâ İtalyan
yayı İmasına karşı koyamayacağı, buna engel olamayacağı anlamı
na da geliyordu. Balkanlar ve Akdeniz’de güvenliğini tehlikede
gören Türkiye, 19301u yılların sonunda, bölgesel güvenlik siste
minden öteye, daha güvenli ve işlerliği olan bir güvenlik sistemi
ne ihtiyaç duyuyordu. Türkiye, bu nedenle de, doğal olarak, sta
tükocu aıui-revizyonist güderin, yâni Ingiltere ile Fransa’nın ya
nında ver
>
alacaktır.
238
arasında, 29 Eylül 1938 târihinde imzalanan Münih Anılaşması
ile Çekoslovakya’nın Sıkletler bölgesi Almanya'ya bırakıl ir. Ancak
aradan kısa bir süre geçtikten sonra, Almanya, 14 Mart 1939'da,
Münih Amlasmasj'na karşın, Çekoslovakya'yı tamamen işgal eder
ve hemen ardından Bohemya ve Moravya'yı himâyesi akma aldı
ğım açıklar. Mart ayının sonunda bölgede Alman egemenliği res
men kurulur Tanı da bu sırada, Versay Anılaşması ile Litvanya’ya
bırakılmış olan Memel Bölgesi yeniden Almanya’ya katılır
Almanya’nın, yukarıda özetlediğini, yayılma ve genişleme poli
tikası, önceleri Türkiye’yi fazla rahatsız etmez ve kaygılandırmaz.
Hattâ, tıpkı Türkiye'nin bir zamanlar haksız Sevr Antlaşmasına
karşı çıktığı gibi, Almanya’nın da haksız Versay Antlaşmasından
kurtulmak islemesi, büyük ölçüde hoşgörü ve anlayışla karşıla
nır. Türkiye'nin bu tutumunda, Almanya’nın Türkiye’den bir
hayli uzak bir Orta Avrupa ülkesi olmasının da payı vardı.îd
Türkiye, bu sıralarda da, kendi güvenliği açısından somut bir
tehlike olarak hâlâ sâdece İtalyan yayılmasını görüyordu. Nite
kim İtalya'nın Habeşistan'ı işgali ve ilhakı ve sürekli bir tehdit
unsuru olması, Türkiye’yi Ingiltere ile ilişkilerinde hızlı bir ya
kınlaşmaya ve işbirliğine sevk edecektir.
İkinci Dünyâ Savaşı yıllarında Almanya’nın Ankara Büyükelçi-
liği’nde görevli olan Hans Kroll, anılarında, 1936 yılı sonbaharın
da yeni bir Türk-lngitiz dostluk işaretinin Ankara'da vâr olduğu
nu ve buna da İtalya’nın Habeşistan işgalinin yol açtığını belirti
yor. Bu olay, Türkiye'de İtalya’nın Akdeniz'deki yayılma hedefinin
başlangıcı olarak kabul edilmiş ve Akdeniz'deki güç dengesinin
bozulmaması konusundaki çıkar ortaklığı iki devleti, Türkiye ile
İngiltere’yi ya km hâle getirmişti,1
145
Almanya'nın Çekoslovakya'yı parçalaması ve Münih Antlaşma-
sı na karşın ilhak etmesi ve daha önce de Avusturya'yı sınırlarına
katmış olması, Türkiye’nin Almanya'ya karşı olan hoşgörülü vc
anlayışlı tutumunu, 1939 yılının ilkbaharında, hızla değiştirmesi
ne neden olur. Çünkü Türkiye, Almanya ile ttalya’mn, siyâsi vc
239
askerî işbirliği içinde, saldırgan bir tutum aldıkları, yayılmacı ve
genişlemeci bir politika izledikleri kanısına varmıştı.
Almanya tarafından desteklenen İtalya'nın yayılmacı hedefleri
ne karşı, o zamana dek tarafsızhk/askerî ittifaklara girmeme poli
tikasından ayrılmamış olan Türkiye'nin, artık dağılmaya yüz tut
muş ve işlemesinden kuşku duyulan Balkan Antantı bölgesel
güvenlik sisteminden başka güvenebileceği bir güç kalmamıştı.
Alman-Italyan revizyonist politikasına karşı, statükocu Ingiliz-
Fransız ortak gücü bir blok olarak görülüyordu. Akdeniz’de sta
tükoyu koruyucu güç olan bu blok, doğal olarak, Türkiye ile aynı
ilgi alanlarım paylaşıyordu.
Çekoslovakya'nın Alman işgaline uğraması siyasal bakımdan
önemli sonuçlar yaratacaktır. Prag'ın işgaline dek Almanya, yayıl
macı polilikasım, tüm Almanları tek bir devletin sınırları içinde
toplama temeline dayandırıyordu. Çekoslovakya’nın tamamen iş
gali ile, Almanya artık Avrupa'da "Hayat Alanı1' (‘ Lebe ustaıım”)
ve ‘Yeni Düzen" ÇNeue Ordnung") gibi sınırsız anlamlarla yüklü
vc içeriği tamamen belirsiz kavramları politika gündemine gelir
iniş ti. Sınırlan Balkanlara dayanmış ve yayılma hedefinin nc ol
duğu tam olarak bilinmeyen, üstelik İtalya'nın da müuefiği olan
Almanya'nın, Türkiye'nin de gözünde arlık farklı biçimde değer
lendi ri Imes i kaçı n 11ınazd ı .16
Krolk anılarında, Almanya'nın Çekoslovakya'yı işgalinin, Tür
kiye’nin Almanya'ya bakışını temelden değiştirdiğini yazıyor.
Hâriciye Vekâleti Genel Sekreteri Nfıman Mene menci oğlu,
Krolİ’dan, "Hayat Alanı” formülünün nc anlama geldiğini, nerede
başlayıp nerede bittiğini, Almanya'nın Çekoslovakya'yı yutmak
isteyip istemediğini sormuş ve Kroll un askerî işgali açıklamaya
yönelik tüm çabaları etkisiz kalmıştı.
Me ııe monci oğl ıTn a göre, 'Hayal Alanı” formülü Ankara için
kesinlikle anlaşılmaz bir kavramdı. Almanya’nın bu eylemi, Tür
kiye'nin gözünde, bu ülkenin eski yayılmacı Orta ve Yakın Doğu
politikasının devamı olarak görülmüş ve öyle değerlendirilmişti.
Hele Almanya'nın, askeri gücünden yararlanarak, Romanya’ya,
240
teİKİitUür bir ortamda, adetâ zorla imzalattırdığı ticâret antlaşma
sı, bu gelişmenin son halkasını oluşturduğu vc aslında sömürge
ci bir anılaşma olduğu biçiminde yorumlan misti. Mcıtcmencioğ-
lu, Kroirdan. Almanya'nın Türkiye ile d c ay m yöntemle ve aynı
hiçimde bir antlaşma imzalamak isteyip istemediğini dahi sor
muştu.
KroM ım bu konuda oluşan tereddütleri ortadan kaldırmaya yö
nelik çabalan lık: etkili olu mam ış ve Türkiye'nin kuşkulan oldu
ğu gibi devam etmişti. Türkiye'de Nasyonal-Sosyalizm’e karsı
olan tutum sertleşmişti. Kroll un bu konuda Berlin nezdinde.. hat
tâ bizzat Alman Dışişleri Bakam Ribbcntrop nezdinde yaptığı
uyanlar da bir sonuç vermemişti.17
Almanya tun Çekoslovakya’yı parçalayarak ilhak etmesi. Türki
ye tarafındaıı tarafsız bir gözlemcilikle karşılanmayacaktır. Bu iş
gal, Almanya'nın Balkanlara inme plânının ilk aşaması olarak de
ğerlendirilir ve Almanya'nın bundan somaki revizyon isı politika
sı tamamen ve kesinlikle red edilir.18
Nitekim Hâriciye Vekâleti’nce 4 Mayıs 1939 târihinde hazırla
nan bir genelge de bu saptamayı doğruluyor:
"Dünyâ siyâsî vaziyetinin son zamanlardaki süratli inkişâfı önünde.
Cumhuriyet Hükümeti, memleketin emniyeti esâsına müstenit hârici si
yâsetini, bu inkişâfın icaplarına uydurmak zaruretini duymaktadır.
Umûmî vaziyette Türkiye'ye taalûk eden ve Türkiye siyâsetinin tanzi
minde âmil olan hâdiseleri ve bunların bizce ta 2ammun ettiği mânâları
berveçhi âti hulâseten arz ed’yorum;
Cumhöriyet Hükümeti, Hitier rejiminin bidayetinden beri Almanya'da
görülen dinamizmi tam bir bitaraflıkla karşılamış ve bilâhare Roma ve -
Berlin arasında hâsıl okan takarrubu aynı suretle telâkki ederek, bu iki
devletle ve bilhassa Almanya ile İktisadî bağların tenmiye ettiği dostluk
münâsebetlerine büyük devletlerle olan ihtilâfları kendilerine bırakarak,
idâme etmekten hâli kalmamıştı.
Almanya'nın ırkî ittisal, Cemiyeti Akvam nazariyesinin iflâsından beri
1 7 Kroll, age, s. 106; Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri <1923-1939), s. 134.
İH Zehra Önder. Die Tüfkische A tıssenpolilik im Zvveifen VVeltkrieg, s 13-14; Lothar Krecker.
Deulschland und die Türkei im 2w eh en VVeltkrieg. s. 20. 24-25 ve 29, Johaones Glasneck.
Ttirkei und Afgbamsian, s. 39; OTDP, s. 122; Kroll, age, s. 103-104: Aıaov, age. s. 8-9; Cemil
Koçak, Tiirk-Alnıan İliş k ile ri (1923-1939), s. 134.
241
teessüs eden yeni konsepsiyonların bir icâbı zarurîsi idi ve Türkiye, bu*
na karşı tamamen lakayt kalmış ve fiilî ve hukukî vaziyetleri olduğu gibi
kabul ederek, Almanya'ya dostluğunun müsbet delillerini de vermiştir.
Hâdisâtm bu inkişâfı Münih'e kadar devam etmiş, Slidet menâtıkının
işgali, Münih mukarrerâtı, büyük devletler arasında uzlaşma teşebbüs
leri, tarafımızdan aynı bitaraflıkla takip olunmuştur.
Almanya siyâsetinin bizim için ilk câlibi dikkat tezahürü Çek devleti
nin ortadan kaldırılmasıyla başlamıştır.
Hitler in ırk nazariyesi, hayatî saha nazariyesine inkılâp etmeye baş
lamakla, mücavir ve daha uzak devletleri, irtisam, hangi yeni nazariyeler
altında, nereye kadar gideceğini düşünmeye sevk etmiştir.
Bununla beraber Türkiye, Çek meselesini de Almanya ile olan münâ-
sebâtma tesir icra edecek bir unsur telâkki etmemiştir.
Hâdisâtm endişeye şayan olan inkişâfı, asıl bundan sonra, Alman
ya'nın Romanya'ya cebren kabul ettirdiği İktisadî antlaşma ve bunu ya
kından takip eden müttefiği İtalya'nın Arnavutluğu işgali ile başlamış ve
Axe (Mihver} devletlerinin ne vâsıtalarla, ne hedefe vâsıf olmak istediği
ni nazarımızda tebarüz ettirmiştir
Almanya, İktisadî domination'u İtalya'nın stratejik işgaliyle perçinle
diği anda, Garp devletlerinin, atâletten çıkarak, beliren büyük tehlikeyi
önlemek istedikleri görülmüştür.
Balkan yarımadası üzerine şimalden ve garpten vâki olan tecâvüzî
hareket, hangi merhalelerden geçerse geçsin, memleketimizi tehdit
eden bir hareket olarak telâkki edilmek tabiîdir.
Balkan Antantı'nı zayıflatmak ve binnetice Bulgaristan’ı ümitlere
sevk ederek, yarımadanın emniyetini bozmak, iktisâdı esaretleri tevsie
çalışmak ve nihayette ne ırkî, ne İktisadî herhangi bir ihtiyaç mevcut ol
madığı hâlde, esasen mevcut bir tahakküm vaziyetini askerî işgale tahvil
etmek, umûmî bir kombinezonun çok seri inkişâfa müsâit merhalelerini
teşkil etmekte bulunmuştur ki, bunun önünde emniyet tedâbiri almakta
gecikmek, memleketi telâfisi mümkün olmayan azim tehlikelere ilcâ et
mek demek olurdu/'19
19 Zeki Kuneralp, İkin ci Dünyâ Harbi'nde Türk Dış Siyâseti. (Birinci Telgraf: 4 Mayıs 1939 Tarihli
Genelge/Satı Demokrasilerine Katılma Karârı), s. 12-14.
242
dan, İtalya'nın yayılma plânlarını bizzat kendisine karşı uygula
maya koyduğu biçiminde değerlendirilir. Arnavutluğun işgalinin
Çekoslovakya'nın işgalinden hemen sonra olması da, bu konuda
bir Alman-İtalyan işbirliği olduğu yolundaki kuşku ve endişeleri
daha da güçlendirir. Türkiye, kendisine yönelmiş İtalyan tehdidi
nin ardında ve/veya yanında Almanya’nın olduğunun farkınday
dı. Ayrıca, Balkan Antantı'nm bu tehdide karşı koyma gücünde
olmadığı da biliniyordu.
Bu durumda Türkiye’nin önünde iki seçenek bulunuyordu: Ya
o zamana dek izlediği iaralsızlık/askerî ittifaklara katılmama poli
tikasını sürdürerek, yakıtı tehlikeyi tek başına karşılayacaktı ya
da Mihvere karşı olan diğer devletler grubuna katılacaktı...
Türkiye, 1930lu yılların ortasından itibaren yakın ilişkiler kur
maya başladığı Batılı devletlerle, benimsenen dış politikanın do
ğal bir uzantısı olarak ve olayların da zorlaması ile, hızlanan bir
biçimde. Mihver devletlerine karşı işbirliğine başlayacaktır. Batılı
devletlere yakınlaşmak ve onlarla daha yakın ve sıkı işbirliğine
gitmek, 1930 lu yılların ikinci yarısında, yâni Atatürk döneminde
başlayan Türk dış politikasının aynı yönde doğal bir uzantısıydı.
Arnavutluğun işgali, Türkiye açısından, Türk dış politikasının
ana öğesi olan tarafsızlık/asken bloklardan uzak kalma ilkesinin
ciddiyetle yeniden tartışılmasını ve üzerinde bir karâra varılması
nı âcil hâle getiriyordu.
Âsim Us, günlüğüne, tam da bu sırada, şunları not ediyordu:
"İtalya, Arnavutluğu işgal ederek, Balkan Birliği'ne karşı suikast vazi
yeti almakla, bu düşmanlığı açığa vurmuştur, İtalya'nın Arnavutluğu iş
galini tasvip eden Almanya da bu düşmanlığa iştirak etmiştir."20
70 Us, ege. s. 361. Benzer görüşler için bkz. Faik Ahmet Barutçu, Siyâsî Anılar ft$39-1954), s 19;
Kroll. age, s. 107-109; Oeringıl, agm, Boğaziçi Ü niversitesi Dergisi, Volüme: 8-9, {138Û-1981), s.
64-65: Oeringil. Turkish Foreign P olicy During the Second W orld W ar: An ‘A d iy e * N eııtrality,
s. 72-73; OeFingıl, Denge Oyunu. (İkinci Oünyâ Savaşı nda Türkiye’nin Dış Pofitikasü. s. 71-72.
243
Aslında Türk-ingiliz görüşmeleri daha önceki bir târihte vc İn
giltere'nin talebi üzerine zâten başlamıştı/1
Ingiliz Dışişleri Bakam Halifax, 21 Mart ta, 12 Ocak 1939’da
Londra Büyükelçiliği ne atanan Tevfik Rüştü Araş ile görüşür,
Halifax, bu görüşmede. Araş a. Mihvere karşı olası bir savaş duru
munda, Türkiye’nin tngiltere ile dayanışmasını ilân edip etmeye
ceğini sorar Araş, bu soruya verilecek yanıtın, İngiltere’nin Tür
kiye ile işbirliğinin ve. Akdeniz’de Türkiye’ye olan desteğinin de
recesine bağlı olduğunu belirtir Aras’a göre, İngiltere savaşa gir
diği takdirde, Türkiye, tarafsızlığını yalnızca İngiltere’nin yaran-
ııa bozabilirdi.
Bu görüşmeden sonra iki ülke arasında ortak bir deklarasyon
ilâm için girişimler başlayacaktır.
Bu arada, 6 Nisan da, İngiltere, Almanya'nın sürekli tehdidi al
ımda bulunan Polonya ile karşılıklı yardımlaşma paktı imzalar.
İngiltere, 1.3 NisanTla da, Balkanlara yeni bir saldırı hâlinde,
Yunanistan ve Romanya’ya tek yanlı garanti verir.
İngiltere’nin bu tutumu Fransa tarafından da desteklenil ve ay
nı şekilde yinelenir
Bütün bu gelişmelere karşın, Türkiye, İngiltere’nin Arnavutlu
ğun işgaline yeterince kararlı bir şekilde direnmedigi izlenimine
kapılır. Nitekim, 10 Nisan’da, Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu,
Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi Knaıchbull-Hugessen’e, İngilte
re'nin, hareketsizliğinden dolayı, İtalya’ya yeterince etkin bir şe
kilde karşı koyamadığı yolundaki endişesini dile getirir.
K-Hugessen, Ingiliz Dışişleri Bakanlığı na yazdığı raporda,
Türkiye’nin, bu nedenle, Ingiltere’nin söz konusu hareketsizliği ti
den dogaıı bir çekimserlik içinde bulunduğunu belirtir. Bu çe
kimserlik sonucunda, Türkiye, İngiltere’nin garantiler politikası
na katılmaz.21
H âriciye Vekili Tevfik Rüştü Araş, 25 M art'ta. Fransa^nın Ankara B üyükelçisi M assıgJye.
Ingiltere ile Fransa'nın Alman saldırısının genişlemesine karşı kesin tavır almaları gerektiğini
söylüyordu. Jıvkova, age, $. 178.
244
Ludmilla Jivkova, İngiltere'nin bu aşamada Türkiye ile ilgili
politikasını şöyle değerlendiriyor;
"[Ingiliz Dtşişl-eri Bakanı] Halifax, 12 Nisan'da, Ingiltere'nin Ankara
(Büyüklelçisi'ne [K-Hugessen'el, Türkiye'nin Akdeniz'de bir Italyan sal
dırısıyla güvenliğinin tehlikeye düşmesi hâlinde, İngiltere'nin Türkiye'ye
I
dolaylı veya dolaysız yardıma hazır olduğunu bildirdi,
Ingiliz Hükümeti, bir yandan, Ingiltere İtalya ile bir savaşa sürüklene
cek olursa, Türkive'den karşılık değerinde yardım garantisi almak isti-
yordu."
n Jivkova, age, s. 192. Ayrıca bkz. Deringil, agrn, Boğaziçi Ü niversitesi Dergisi, Volüme: 8-9.
(1980.19311, s. 66.
245
iki ülke arasında ortak bir savunma örgütü kurulması gerektiğini
de ileri sürer.24
Türk-lngiliz görüşmeleri bu târihten itibaren hızla ilerlemeye
başlayacaktır.
Nitekim, "25 Nisan İ939 [târihinde] Fırka Grubu [CHP Meclis Grubu]
toplatılır]. İngiltere ile antlaşma müzâkeresine girmek için hükümete sa
lâhiyet verif(ir[."2S
24 Jıykova, age, s. J&M93, 204-207 ve 313; Önder, age, $ 18-19; Krecker, age. s. 32-33; GtosrtecJt
Ttirkei ıınd Afgtıanisian, s. 40-41.
26 Kroll,a«e,s. 110.
246
du. Zâten hu öngörü, dünyâda pek çok yönetici tarafından da
paylaşılmaklaydı. Asıl sorun, savaşın çıkıp çıkmayacağı değil, la
ka t ne zaman, nerede ve nasıl patlak vereceğiydi.
hıönü, bir savaş ânında, Türkiye'nin güvenliğinin ancak İtalya
ve müııcfiği Almanya tarafından tehdit edilebileceği görüşündey
di, Bu tehdidi önleyebilmek için, ülkesinin. Batılı müttefiklerin,
Ingiltere ve Fransa'nın yanında. Mihver devletlerine, Almanya ve
İtalya'ya karşı olan ve içinde Sovycılcr Birliği'nüı de bulunduğu,
devletler grubuna katılması gerekliğini düşünüyordu.
Bu çerçevede. İÜ39 yılının kış aylarında, dış politikada islen
mesi gereken yol çok basit görünüyordu. Mihver güçlerinin Avru
pa'da ve Balkanlarda yayılma arzularına karşı. Batılı müuciiklcr
ile Sovyet ler Birli ği'ımı görünürde kurmaya çalıştıkları bloka ka*
ıılmak ve bu blok un kurulmasına katkıda bulunmak... Hattâ Tür
kiye, bir yandan Batılı müttefikler, diğer yandan da Sovycılcr Bir
liği ile inifak bağlan kurmaya çalışırken, aynı zamanda Batılı dev
letler ile Sovyet 1er Birliği arasında kurulması öngörülen askeri it-
lif âkı da kolaylaştırıcı bir işlev gördüğüne inanıyordu.
Bu sırada but ün göstergeler, Mihver güçlerine karşı geniş bir
barış cephesinin doğacağına işaret ediyordu. Hattâ bu cephenin.
Mihver devletlerine karsı güçlü bir baskı oluşturarak, barısı koru-
vahiImesinin dahi mümkün olabileceği düşünülüyordu.
Krolh 1 Şubat 1939, târihinde Alınan Dışişleri Bakanlığı na yaz
dığı bir raporda, Turk-Sovvct ilişkileri konusunda Berlin'e bilgi
verivoıd
/
u.
Kroll, raporunda, Türk-Al man ilişkilerinde son zamanlarda
meydana gelen olumlu gelişmelerin Sovyet!er Birliği' 11i rahatsız
edebileceğini düşünen İnönü'nün, böyle bir olasılıktan tedirginlik
duyduğunu haber veriyordu. İnönü, izlenen politikanın Mosko
vada kuşku vc tereddüt uyandırmasını istemiyordu. Moskova da
İnönü'nün politikasının Sovyet dostu bir politika olup olmadığı
nın bu suretle sınandığım ve T ürk-Alman ilişkilerinin bu konuda
hu denek lası oluşturduğunu düşünüyordu. Bu anlamda, Ankara
ılr Moskov a arasındaki ilişkilerin yeniden canlandırılması ve guç-
trmhıilmesi için yeni bir /irşat yaratılmıştı.
Kroll, değişik kaynaklardan edinilen bilgilere göre, iki aydan
beri Moskova'da bulunan Sovyeıler Birliği nin Ankara Büyükelçisi
247
Tcıcıııicv'in, Ankara'ya dönüşünde, Türkiye ile Sovyctlcı Birliği
arasında sıkı ve yakın kır işbirliğini gerçekleştirmek üzere kap
samlı bir programı beraberinde getirdiğini belirliyordu. Kroll'a
göre, Moskova’nın yeniden yakınlaşma konusundaki ümidinin
kaynağı, İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra
Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu ile Hâriciye Vekâleti Genel Sekre
teri Nüman Mcnemencioglu nun konuya ilişkin açıklamalarıydı.
Bu tur açıklamalar bizzat Kroll'a karşı da yinelenmişti.
Bu yakınlaşma çabalan, Ankara’daki diplomatik çevrelerde, her
ne kadar, güvenilmez vc aldatıcı olarak nitelendiriliyorsa da,
Kroll, Berlin'den, karsı etkilerin güçlendirilmesi talebinde bulu
nuyordu. Ankara'nın en azından daha ihtiyatlı bir unum içine
girmesi sağlanmalıydı. Hattâ bu konuda, Berlin ziyaretinden ön
ce, Nliman Mcnemencioglu ılc de görüşülmeliydi. Kroll, bu gö
rüşmenin ve bu tür karşı ikâz ve önerilerin, Mcnemencioglu nun
pol i likasını güçlendireceğini ve bu politikayı savunmayı kolay laş-
ınacağını kendi yorumu olarak vazıvordu,27
Weizsacı:l<cr, 10 Şub.u 1939da, Berlin'de, Mcnemencioglu ile
görüşür.
Mcnemencioglu. bu görüşmede, Türk-Sovyet ilişkilerine de de
ğinir Mcnemencioglu, Türkiye ile Sovyeilcr Birliği arasında im
zalanması söz konusu olan Karadeniz Antlaşmasına ilişkin bilgisi
olmadığını ifâde ederek, bu konuda asıl inisiyatifin Moskova'da
bulunduğunu talimin ettiğini belirtir. Ayrıca, böyle bir amlaşma-
ıım imza lan masının güç okluğunu da söyledikten sonra, Anka
ra'nın bu tür bir anılaşmayı imzalamayacağım açıklar.
Mcnemencioglu. Karadeniz Amlaşması’mıı, Karadeniz'in gü
venliğinin korunmasında sâdece Boğaz lar'ın egemeni olarak Tür
kiye'ye görevler yüklediğine; diğer imzacı güçlerin ise, antlaşma
dan yalnızca yarar sağladığına dik kal çeker. Ankara, bu nedenle,
bu lüı bir anılaşmayı imzalamaya hazır değildi. Ayrıca. Türki
ye'nin Almanya nın çıkarlarına karşı hiçbir zaman bir girişimde
bulunınayacagı da kesindi.
27 ADAP, Sene D: 1937-1945. Bantf V, (Jııni 1937-Maerz 1939), Kapitel VII, Oie Tiırkeı 116. Jıılı
1937-10. FcDrcıar 1939J. "Kroll‘dan AOB'ye". Nr. 559,1.2.1939.11593/384 233); Cemil Koçak, Tûrk-
Alman İliş k ile ri (1923-1939}. s. I32
248
Bu güvenceye karsın. Weizsaecker, Menemencioglu’mı uyar
maktan geıi kalmaz ve son haberlerin Türk-Sovyet ilişkilerinde
yeni bir yakınlık doğduğuna işârel ettiğini ve bu haberlerin Ber
lin'de dikkatle izlendiğini açıklar.28
Kredi, ertesi gün yazdığı bir raporda, Türk-Sovyet ilişkilerinde,
Atatürk'ün ölümünden sonra, temelde bir değişim olmadığım
saptıyordu.
Kroll’a göre, Türkiye, Moskova’ya yeniden bağlanmak ve ona
karşı yükümlülük altına girmek islemiyor, bu konuda bir girişim
de dc bulunmuyordu. Hattâ ilişkilerin ölçüsünde ters yönde bir
değişiklik dahi dikkati çekiyordu. İnönü, Türkiye’nin Sovyeller
Birliği ne karsı olan somut tutumunu ve politikasını vurgulamak
konusunda, Atatürk’e nazaran, daha ihtiyatlı ve çekingen davra
nıyordu2903
t
28 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band V, (Juni 1937-Maerz 1939), Kapıtel VII. Dıe Türkeı, (16. Juli
1937-10. Februar 1939), -Weizsaeckenn Raporu", Nr. 560,10.2.1939. (96/107 758); Cemil Koçak,
Türk-Alman ilişkileri (1923-1939). s. 133
29 ADAP, Sene 0: 1937-1945, Band V, (Jum 1937-Maerz 1939), Kapiıe! VII. Oio Türkeı, (16 Juli
1937-10. Februar 1939). 'Weizsaecker’ in Raporu", Nr. 560. 10 2.1939, (96/107 758); KroH un
Raporuı\ 1 1 .2 .1 9 3 9 , (1593/384 234-237), Cemil Koçâk, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 133
30 Krecker. age, s. 34. Haberi- doğrulayan bir başka kaynak için bkz. SSCB Dışişleri Bakanlığı.
Slalin-Roosevelı ve ChurchilHn Gizli Yazışmalarında Türkiye (1941-1944) ve İkinci Oünyâ
Savaşı Qncesi Sovyyet Barış Çabaları ve Türkiye (1938-1939) (Seçmeler), s 10-12, 32-33. 35,
38-41. Aynca hkz. AT, Nr. 65. (Nisan 1939), s. 40
249
ması önermişti ve l’oıcmkın'iıı Türkiye’ye gelişi de bu öneri ılc il
giliydi.31
Ancak Türk-Sov-yeı görüşmeleri sırasında önemli bir değişim
olur. SSCB Dışişleri Bakanı Litvinov’uıı yerini Moloıov alır.
Bu değişildik, aslında Sovyet dış politikasında temel bir deği
şim anlamına gediyordu. Bundan böyle Sovyeıler Birliği. Mihvere
karşı Baldı devletlerle ortak bir tulum izlemek yerine. Batılı dev
letlerin Almanya’yı kendi üzerine kışkırttığından şüphelenerek.
Almanya ile iyi ilişkiler geliştirme yoluna girecektir32
Bolcin kin iıı ziyareti sırasında, Türk-Sovycı, Türk-lngilız ve
Sovyet-lngiliz Antlaşmaları konusunda ortak bir tutum gol isı iril
mek istenirse de, görüşmelerden somut bir sorıue alınamaz. Mel
iki taraf da, şimdiye kadar yapılan görüşmeler konusunda bilgi
alır vc tutumlar karşılıklı olarak desteklenir.
Türkiye, Batılı güderle yapacağı bir antlaşmanın, Sovyeıler’m
de Batıya yakınlaşmasına yardımcı olacağı vc buna katkıda bulu
nacağı kanısındaydı. Ayrıca, yine Türkiye'nin görüsüne göre. zA-
ıcn yakın bir gelecekte Türk-Sovyet Anılaşması da yapılacaktı,33
Türkiye. Turk-lngiliz Antlaşması nın, Sovyetler in de Balı ile
arılaşmasında bir köpı ıı görevi göreceğini lıesâp ediyordu.
Türk-lngiliz Ortak Deklarasyonu, işte lanı bu aşamada, 12 Ma-
yıs 1939 tarihinde ilân edilir.
Deklarasyonun üçüncü maddesi uyarınca, Akdeniz’de biı savas
durumunda iki devlet karşılıklı olarak yardımlaşacaklardı. Alıma
32 Feridun Cemâl Erkin, Türk-Sovyeı İliş k ile ri ve Boğazlar M eselesi, s 128-130 Bilge ftge s
129-132; Keesing’ s. (1939/3576).
250
maddede ise, Balkanlar m güvenliğinden sö2 ediliyordu. Ancak
bu konuda bir yükümlülük alıma girilmemişi i,3453
TBMM, aynı gün deklarasyonu onaylar. Başvekil Refik Saydam,
TBMM toplamışında konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapar
"Avrupa'da ve biltiin dünyâda başgösteren ihtilâflar üniinde, sulh
perver siyâsetimizin samimî bir tezahürü olan bitaraflığı muhafaza et
mek, Cumhuriyet Hükümeti için esas siyâseti teşkil etmekte bulunuyor
du.
Fakat hâdisâtm Balkan yarımadasına intikâl etmesi ve Akdeniz emni
yetinin millî hayâtımızda kendisini yeniden hissettirmesi ânından itiba
ren, hükümetiniz, kendisini ciddî bir millî emniyet meselesi karşısında
bulmuş ve bu emniyeti tehlikeli tesadüflere mâruz bırakmaksızın, lakayt
ve bitaraf bir vaziyette bulunmanın mümkün olamayacağı kanaatine
varmıştır. (...)
Bu şartlar içinde, hükümetiniz, milleti harb badiresinden azamî im
kânlarla uzak bulundurmanın en müessir çâresini, gene sulh içinde bir
leşen memleketlerle, harbi göze alarak, sulh gayesinde teşriki mesaî et
mekte bulmuştur (...)
Cumhuriyet Hükümeti, hiçbir memleket aleyhine müteveccih olma
yan, hiçbir memleketi ihata ve i2rar maksadına rnâtııf bulunmayan, bila
kis, milletleri harbin fecî akıbetinden mâsun bulundurmak maksadını gü
den bir sulh, müdâfaa ve emniyet beraberliğinde Ingiltere ile yan yana
yürümek ve yer almak için bugün milletvekillerinin müsaade ve tasvibim
istemeye gelmiştir " "5
34 OTDP. s 144045, Glasneck, T iirke i und Alghanistan, s 41; Krecker, age, s. 39; Önder, age, $.
19-20, Deringil, agm, Boğaziçi Ü niversitesi Dergisi, Volüme. 8-9. (1980-1981), s. 66-87; Ataöv,
age. s. 22-27; Kee sing‘ S, (1939/3569).
35 T B M M ZC, Devre; 5, İçtimâ. Fevkalâde, C ilt 1-2,11. Irıikdl, (12.5.1939).
251
lerı tazammun edecek uzun müddetli nihâî bir antlaşma akdetmeleri ta
karrür etmiştir.
3) Bu nihâî antlaşmanın akdine intizâren, Türkiye Hükümeti ve Büyük
Britanya Hükümeti, vükû bulacak bir tecâvüz hareketinin Akdeniz mıntı
kasında bir harbe saik ofması hâlinde, yekdiğeri ile bilfiil işbirliği yapma
ya ve yedi iktidarında bulunan bütün yardımı ve muzahereti birbirlerine
göndermeye hazır bulunduklarını beyân ederler
4) Gerek beyanat ve gerek derpiş edilen antlaşma hiçbir memleket
aleyhine müteveccih değildir. Ancak lüzûmu tahakkuk ettiği takdirde,
Türkiye ve Büyük Britanya (arasında] bir yardım ve muzaheret teminine
matuftur.
5) Nihâî antlaşmanın ikmâlinden evvel, karşılıklı taahhütlerin mevkii
fiile geçmesini icâb ettirecek şartların daha sarih bir sûrette tâyini de
dâhil olmak üzere, bâzı meselelerin daha derin bir tetkike ihtiyaç göster
diği her iki hükümetçe (de| kabul edilmektedir. Bu tetkik devam etmekte
dir.
6) İki hükümet, Balkanlar'da emniyetin teessüsünü temin etmek lüzu
munu dahi tasdik ederler ve bu gayeyi en seri bir surette istihsâl için
müşavere hâlindedirler.
7) Şurası mukarrerdir ki, yukarıda zikredilmiş olan hükümler, iki hükü
metten herhangi birinin, sulhun takviyesindeki umumî menfaat iktizâsın
da olarak, diğer hükümetlerle antlaşmalar akdetmesine mâni değil
dir/'56
38 Ulus, (M 5.1939)
252
şimdiye kadar teşkil ettiği haricî siyâsetin bir dönüm noktasını
teşkil etmektedir" diyordu. Okyar, olaylar karşısında artık tarafsız
kalınamayacağım da vurguluyordu.39
Türk-lngiliz Ortak Deklarasyonu, TBMM’de bulunan 353 üye
nin oybirliği ile kabul edilirken, 70 üye de toplantıda bulunmaya
caktır.40
Deklarasyon. Türk basınında da olumlu karşılanır.
Kamuoyunu oluşturmak amacı ile olsa gerek, Ulus gazetesi, 1
Nisan tarihli nüshasında, 24 sayfalık büyük boy Büyük Britanya
ilâvesi verir:
"Ulus, bugünkü fevkalâde nüshasını Büyük Britanya'ya tahsis etmiş
tir. Bu nüsha, Times ve Financial Times gazeteleri tarafından memleketi’
mize tahsis olunan fevkalâde nüshalara bir teşekkür karşılığı olduğu ka
dar, iki dost millet arasında daha iyi ve daha yakın bir tanışma temin et
mek maksadı ile neşrolunmaktadır,"41
33 TBM M ZC.{aynıyerde}.H25.1939K
D eklarasyonun yayınlandığı gün ise , In g ilte re 'n in m eşhur denizcilik ba hisle ri m uharriri
Helbert DawsorTun gazetemiz için husûsi suretle yazdığı m akale' ('Ingiliz Deniz Kuvvetleri 1
tüm bir gazete sayfasını kaplıyordu Ulus» (12.5.1 9391.
253
myeı tedbirinden başka bir şey değildir"44 şeklinde yazan Nadir
Nadimn yanı sııa; Sabi ha Serle!, "Avrupa kılasım bir Alman kıla
sı, Akdeniz'i bir İtalyan denizi sayan devletlere karşı Türkiye'nin
tedbir almaması, bu tehlikeyi efkârı umûmîyeden saklayarak, bi-
Uiafkalması, mümkün değildi" diyordu.45
Tam da bu sırada, 22 Mayıs 1939’cla, Alman-İtalyan İttifak Anı
laşması (Çelik Pakı) imzalanır.
İnönü, 29 Mayıs'ıa, CHP’nin Beşinci Büyük Kurul layı'm auş
konuşmasında, durumu şöyle özetliyordu:
"Fakat her şeyden mühim olan bir ana prensibin bütün milletlerin vic
danında sarsılmaz olarak yerleşmesi gereklidir 0 da, nüfûsu az olan mil
letlerin de müstakil ve millî bir hayâta müstahak olduklarının samimi ola
rak kabul edilmesidir. İnsan cemiyetlerinin büyükleri tarafından yutul
ması mukadder olduğu nazariyesini hiçbir yer için kabul etmiyoruz (ve|
kabul etmeyeceğiz. Benliğine ve şuuruna sahip olan milletlerin dokunul
maz, müstakil bir devlet olarak yaşaması hakkı, insanlığın sarsılmaz
müşterek bir akidesi olarak tesbit olunmak lâzımdır.
Beynelmilel münâsebetlerimizde bizim zihniyetimizde bulunan dev
letlerle müşterek prensip ve emniyet dâvası, bizi müşterek cepheye
sevk etmiştir. Siyâsî antlaşmalarımızı ve ittifaklarımızı bu zaviyeden gör
melidir. (...)
Bütün Avrupa'yı kaplayan son emniyet buhranı içinde, Türk-lngiliz it
tifakı, hiçbir tecâvüz fâkri beslemeyen, fakat kendi emniyetimiz ve müş
terek sulh ve insanlık ideali için alınmış bir taahhütttür. Bu müşterek
sulh ve emniyet idealini takviye edecek diğer taahhütlerden de çekin
meyeceğiz. (..)
Komşularımıza gelecek tehlikeleri, bir adım sonra bize gelecek tehli
keler gibi önlemek için iktidarımızda olan tedbirleri alacağa. (...)
Fransa ile aramızdaki yakınlığı, bitmek üzere olan tek meselenin, yâni
prensiplerde tamamen mutabık kaldığımız Hatay meselesinin hâilinden
sonra, hiçbir kuvvet bozamayacaktır."46
254
rulan ve çok yakında Fransa ile de kurulacağı açıklanan askeri il
li lâkı, Ban Ulilâkım (İJclü tııifakı) savunuyordu.
4? Feridun Cemâl Erkin, D ış iş le rin d e 34 Yıl. s. 85-109; A b du rra hm a n M elek, Halay N»$ıl
Kurtuldu; Tayfur Sökmen, Hatay'ın Kurtutuşu İçin Harcanan Çabalar; Mete Tunçay, Hatay
Sorunu ve TBMM-. T iirk Parlamenloculuğunun İlk 100 Y ılı. s. 249-282. Gotthard Jaeschke,
7Uexan<1rertö uııd Hatay’ . Die W eİt des Islams, 6and. 22, (1940). $. 149-154; Ataöv, age. s. 29-
31; Keesing's, 11939/3642) ve (1939/3661).
255
Hatay sorunu 1939 yılının Haziran ayında kesin bir çözüme
kavuştuğunda, Türk-Fransız görüşmelerinde de hızlı bir gelişme
görülür. Fransa’nın uzlaşmacı bir tutum içine girmesinde ısrar
eden Ingiltere'nin Fransa üzerindeki baskısı da, hiç kuşkusuz, bu
konuda önemli rol oynamıştı.48
Türk-Fransız Ortak Deklarasyonumun ilânı Hatay sorununun
çözümüne o derece yakından bağlıydı ki, sorunun kesin olarak
çözüldüğü gün, yâni 23 Haziran 1939’da Türk-Fransız Ortak
Deklarasyonu da açıklanır.49
Başvekil Refik Saydam, aynı gün, TBMM’dc yaptığı konuşma
da, “Türkiye-Fransa beyannâmesi [TürkTngiliz Ortak Deklaras
yonu), Ingiltere Hükümeti ile kararlaştırılmış ve tatbik mevkiine
koymuş olduğumuz beyanname metninin harfi harfine aynıdır”
diyordu.50
Türk-Fransız Ortak Deklarasyonunun ilânından sonra, İngilte
re, deklarasyonda sözü edildiği gibi, Balkanlarda güvenliğin sağ
lanması konusunda Türkiye’den sürekli taleplerde bulunmaya
devam edecektir,
Ingiltere, Yunanistan ile Romanya’ya verdiği tek yanlı garantile
re Türkiye’nin de katılmasını sağlamaya çalışırken, Türkiye, Bal
kan Anlatın dışında hiçbir yükümlülük akına girmek istemiyor
du.
İngiltere’nin bu konudaki ısrarı anlaşılabilirdi. Çünkü, İngilte
re, Türkiye olmaksızın, tek yanlı garanti verdiği ülkelere, Ro
manya ile Yunanistan’a etkili ve ciddî bir askerî yardımda buluna
mazdı. Bu nedenle de İngiltere. Türkiye’den ısrarla müttefik güç
ler için Boğazlar dan geçme kolaylığı istiyordu.
48 Jivkova, age, s. 218-220; Önder, age. s. 20-21; Krecker, age, s. 20; Gotthard Jaeschke, V ie Po-
litisçhe Entvvicklung der Tü'kei seû Ausbrvçh de$ Krişge?', Jatırljuçh Politik und Aıışlands-
kutıde i m s. 236-238.
İtalya, Hatay'ı Türkiye'ye terk ettıŞı içm. Fransa'yı resmen protesto edecektir. Keesing's.
(1939/36431.
Oylamada bulunan 343 üye beyannameyi ittifakla kabul ederken, 79 üye de oylamaya katılma
mıştı
256
İngiltere'nin bu yöndeki talepleri değişik formüller alımda de
van) eniyse de, herhangi bir sonuca ulaşamadı.5125
Türk-Sovyet Görüşmeleri
Türkiye, Mihver devletlerine karşı, İngiltere ve Fransa ile aske
ri bir iııilaka doğru yol alırken, Sovyetler Birliğini hiçbir zaman
bu ortaklığın dışında düşünmemişti.
Alımcı Sükı ü Esmer, SSCB Dışişleri Bakam Lııvinov un isli la
sından sonra dahi, 'Bu vaziyette Sovyetler ile İngiltere ve Fransa
arasında bir antlaşma pek yakında olmalıdır" şeklinde yazıyor
du."
Fiilili Rıfkı Alay ise, dileğinin Sovyetler Birliği ile Batılı devlet
ler arasında askerî bir itti lâkın bir an önce kurulması olduğunu
belirliyordu.53
✓
Ulus gazel esinde. Temmuz ayının sonunda dahi, Sovyetler Bır-
liği’nin yakında Türkdngiliz-Fransız Antlaşması na kanlacağı yo
lunda haber ve makaleler yayınlanıyordu,54
Ahmet Şükrü Esmer, barış ittifakının yavaş, fakat emin bir şe
kilde ilerlediğini belirterek, Sovyetler Birliği ile Batılı devletler
arasında beklenen antlaşma karşısında hiy kimsenin İ niklerden
daha fazla sevi ilemeyeceği ııi belirtiyordu.55
Oysa, uluslararası siyasî ilişkilerde bu tür iyimser beklentiler
yaralan hava, yalnızca görünüşteydi.
Ağustos ayında Sovyetler Birliği ile Batılı devletlerin askeri he
yetleri arasımla süren görüşmelerin aniden kesildiği açıklanır.
Oysa, savaşa eok az bir süre kala gerginlik en üst noktaya çık
mıştı. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, 4-14 Tem
muz târihleri arasında lige Bölgesi ndeki askerî birlikleri denetle
dikten sonra, 15-21 Ağustos târihleri arasında da Trakya da
51 Önder, age, s 23 25
52 Ukus, (8 5.19391
257
70.000 askerin katıldığı askeı î manevralarda bulunmuştu.56
23 Ağustosta ise, timi dünyâda ve Türkiye’de şok etkisi yarata
cak olan Almanya iie Sovyctler Birliği arasında imzalanan Saldır
mazlık Paktı açıkla mr.
Fâtih Rtfkı Atay, haberin "elerin bir hayret' ve ‘'darbe tesiri" ya
rattığım yazmaktan kendini alamazken,57 27 Ağustosta tüm Ve
killer resmi bir tebliğ ile Ankara'ya çağrılır,58
Sovyctler Birliği ile Batılı devletler arasında süren görüşmelerin
olumsuz s on uçlanması mn nedenlerini şöyle özetlemek mümkün
dü:
Moskova'ya göre. Batılı devletler, Almanya'ya karşı izlenen uz
laş ınacı/yatıstırıcı politika ile, Almanya ile Sovyctler Birliği ni kar
şı karşıya getirmeyi amaçlamışlardı. tngiİLcrc ııiıı amacı, Alman
ya'yı doğuya, yâni Sovyctler Birliği üzerine sevk edebilmekti. Sov
yctler Birliği, bit politikanın ve arzu edilen sonuçların m farkın
daydı vc hu nedenle de Batılı devletlere güvenmiyordu, Molo
lo v un SSCB Dışişleri Bakam olması ile, Batılı devletlerle süren
görüşmeler sürüncemede bırakılırken, Sovyctler Birliği asıl Al
manya ile olan ilişkilerine önem vermeye başlamışın Buııım so
nucunda. Sovyctler Birliği, Batılı devletlerin kendisine karşı yap
mak islediğini yapacak ve ustaca bir manevra ile. Ban h devle ilere
karsı. Almanya ile anlaşacaktır.
Ancak, Berlin-Moskova paktı, Moskova'nın gözünde, bazen sa
nıldığı gibi, gccici bir anlaşma değildi. Aksine, geniş kapsamlı bir
dış politika çerçevesinin önehıli bir halkasını oluşturuyordu.
Bütün bunlar bir yana, olay m yarattığı şaşkınlık ve tedirginli
ğin en cok yaşandığı yerlerden biri, lıic kuşkusuz, Türkiye idi
(icrci resmî görümü hiçbir şeyin değişmediği ve değişmeyeceği
yolundaydı. Ama bunun gerçekle bir ilgisi olduğu söylenemezdi.
57 FÂlılı Rtfkı A t ay. "Almanya ye Sovyetler", Ulus, (25.8.19391. Ayrıca bkz. Denngıf. agm. Boğaziçi
tiınveısilesi Dergisi. Volüme: 8-9. (1980-19811, s. 69-673 ve 80-82; Deringıl, Turkish Foreign Po-
îicy Ourinçp llıe Secontl W ortd W ar; An ‘A d iy e ’ N euiraliiy, s. 77-80: Derin git. Denge Oyunu.
(İkinci Oimya Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası}, s. 78-90; Atabv. age. s 48-50.
58 Ulus, (27.8.19391.
258
Aslında savaşa sâdece birkaç giııı kala, Türkiye'nin uzun za
mandır çaba harcayarak kurmaya çalıştığı ittifak sistemi lam orta
sından ikiye ayrılmışın Bir yanda Batılı müttefikler kalmıştı. Di
ğer yanda ise, Almanya i (e anlaşmış görünen Sovyctler Birliği...
Tür ki ve ise, kelimenin tanı anlamı ile, ortada kaim ıslı.
Mihver güçlerine karsı ortak bir barış cephesi kurulması plânı,
sonuçta artık uygulanamaz hâle gelmişti. Tabiî dostluk bittiği için
simdi artık herkes birbirini suçluyordu. Ama başarısızlıkla suc ki
min olursa olsun, gerçek değişmiyordu.
Türkiye, İliç beklemediği ve ummadığı bir durumla karsı karşı
ya kalmışın Bu durumda dış politikada üç seçenekleri bilisini ter
cih etmek zorundaydı.
İnönü, artık bir yol ayı tmmdaydı.
Ya o zamana dek izlenen politikaya devam edilecek vc Türkiye,
Sovvcılcr Birliği olmaksızın, Batılı müttefiklerin yanında yer ala
cak. ya Almanya ile olan anılaşmasına aldırmaksızırı, Batılı müt
tefiklerden ayrılıp, Mihver güçlerine yakıtı bir konuma geçmek
anlamına gelecek bir şekilde, Sovyctler Birliği ile bir ortaklığa gi
recek, ya da o zamana dek olduğu gibi, herhangi bir askerî ittifa
ka girmeksizin, bağlantısızlığım korumaya devam edecekti. Yâni,
kısa bir süre önce Ingiltere ve Fransa ile ilân edilen ortak dekla
rasyonlara bağlı kalacak, fakat bu konuda artık ileri bir aduıı al
maktan da kaçınacaktı.
İnönü'nün bir karâra varması gerekiyordu. Hetıı de acilen...
Eğer Hâriciye eski Vekili vc Londra Büyükelçisi Tevfik Rüştü
Araş m iddia ettiği gibi, Balkan Antantı, gerçekten de Mihver güç
lerinin Balkanlar elan gelebilecek bir saldırı olasılığına karşı, Tür
kiye’nin güvenliğini koruyabilecek güçle olsaydı, bu takdirde,
son seçeneğin tercih edilmesi mümkün olabilirdi.
Ancak Balkan Amamı, gerçekte bu işlevi görebilecek durumda
değildi. Özellikle, anılaşmadaki, bir Balkan devletinin, uygulama
da Bulgaristan'ın, bir başka Balkan devletine saldırısı hâlinde.
antlaşmaya taraf diğer Balkan devletlerinin, Yunanistan, Roman
ya, Yugoslavya vc Türkiye'nin saldırgana karşı ortak bir askeri
müdahalede bulunacaklarını öngören ve askerî bir ittifaka yöne
lik hüküm, Balkan devletleri dışından gelebilecek okısı saldırıla
ra. uygulamada Almanya vc İtalya’ya karşı, bir yükümlülük iccı-
259
mi yordu* Do kıyısıyla bu boşluk nedeniyle. Mihver güçlerinin Bal
kanlar üzerinden gelmesi muhtemel bir saldırısına karsı ortada
Türkiye açısından bir güvence bulunmuyordu.
Ankara, her ne kadar, hu yoııde bir yükümlülüğün ele anılaş
mada yer almasını sağlamak için, gerek savaştan önce, gerekse sa
vaşın çıkmasından hemen sonra girişim ve çabalarını sürdürecek
se de, bu alanda somut bir sonuç almak mümkün olamayacaktır.
Bu başarısızlığın alımda yatan temel neden, Balkan Amanınım
Avrupa'da meydana gelen siyasal ve askeri güç dengelerine göre
parçala ıı mas ivdi. Bu sırada, Türkiye ite Yunanistan Batılı nume-
fikleıe, Romanya ile Bulgaristan ise Mi(iver devletlerine daha ya
kındı. Yugoslavya ise, Milıvcı güçleri ile müttefikler arasında he
nüz kararsız bu* konumdaydı.
Bu parçalanmış yapıdan, hele Türkiye'nin arzu ettiği biçimde,
askeri bakımdan Mihver devletlerine karşı koyabilecek etkin bir
örgütlenme sağlamak, görüldüğü gibi, çok zor. Iıaua imkânsızdı.
İnönü, ilke olarak. Batılı müttefiklerin yarımda yer almayı ka
imi edecektir. Bu yoldan geri dönülmeyecek ve Mihver güderinin
tehdidine karşı, Baıılı müttefiki erin askerî desteğinin sağlanması
na çalışılacaktır.
Aııcak İnönü, Sovyeller Birliği ile olan ilişkilere de önem veri
yordu, İnönü, müuelikleıe katılırken, Sovyeller Biri iği'11i tama
men dışarıda bırakmak istemiyor, aksine Sovyeller Birliği ile de
bir uzlasına/antaşma fırsatı yakalamak istiyordu.
Dolayısıyla Türkiye, politikasını hiç değiştirmeden, lıcnı Batılı
güderle, hem de Sovyeller Birliği ile anlaşmaya çalışacak vc gerek
Baıılı güçler, İngiltere ve Fransa ile, gerekse Sovyeller Birliği ile
ilişkilerini geliştirmek isteyecekti 59
Ancak bunun ne denli güç bir iş olacağı da bilinmiyor değildi.
Almanya’ya yakınlaşan Sovyeller Birliği ile anlaşmak, Türki
ye’nin, bir lehtiiı olarak gördüğü İtalya ve Almanya ile uzlaşması
nı. batla anlaşmasını zorunlu kılıyordu. Müttefikler ile bir askerî
itıi(âka girmekte olan Türkiye'nin, Almanya ve Sovyeller Birliği
ile nasıl uzlaşabileceğine ilişkin soruya ise, hiçkimse doyurucu
260
hir yanıl bulamıyordu. Gerçekte, bu yöndeki girişimlerden olum
lu .bir soııuc alınabileceği konusunda derin kaygı ve kuşkular
mevcutlu.
Türkiye mn dıs politika alanındaki manevra yeteneği bir bayii
azalnnstı. Ancak yukarıda sözünü etliğim son olasılığı değe ilen
di mı ek. bundan sonra Türk dış politikasının temel amacı olacak
ın.
Ama bunu gerçekleştirmek için önce Tûrk-Sovycı ilişkilerinde
bir netleşme sağlanması gerekiyordu,
Sovyeller Birliği nin Ankara Büyükelçisi Teren ticv, T Ağustosuu
Ankara da. Saraçoğlu'na, Moskova’nın Türkiye ile bir iuilak ant
laşması imzalamak istediğini yineler ve bu amaçla kendisini Mos
kova'ya davet eder.
Türk Hükümeti, Moskova'nın bu önerisini derhâl kabul edecek
ve bu konudaki görüşmeler daha Ankara’da başlayacaktır.
Ankara'nın amacı, bir yandan, Batılı devletlerle, diğer yandan
da. Sovyeller Birliği ile bir anılaşma imkânı bulmaktı. Ancak son
AJman-Sovyet Saldırmazlık Paktı, bu yöndeki iyimser beklentileri
kökünden sarsmıştı.60
Uzun zamandan beri Polonya’dan bâzı talepleri olan Almanya,
1 Evlül 1939 sabahı Polonya'ya saldırır.
Almanya ıım Polonya'ya savaş ilân etmesi üzerine, mevcut itti
fak aıulaşmaları ve tek yanlı verilen garantiler nedeniyle, Ingiltere
ve Fransa, Almanya'dan saldırıyı derhâl durdurmasını isterler ve
aksi hâlde ittifak antlaşması hükümlerine uyacaklarım açıklarlar.
Almanya'nın bu ültimatomu yanıtsız bırakması üzerine de, 3 Ey
lül sabahı İngiltere ve aynı gün öğleden sonra Fransa Almanya'ya
savaş ilân eder.61
Halide Edib Adı var, Alrn an-Sovyet Saldırmazlık P e klin in imzalanmasından sonra yazdığı fen
yazıda, Almanya'nın Sovyeller B irliğine saldırmak içm yalnızca gününü beklediğim belirtirken,
geleceği sanki önceden görüyor ve haber veriyordu. Halide Ed-ıb Adıvar. T u rk c y and l»6r Allı-
e$\ Foreign Aflairs, Volüme; 18, No; 1*4. s. 449
61 İnönü, 3 Eylülde. Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugessen'i kabul edecek ve ona Türki
y e 'n in Ing iltere ile Fransa'nın yanında olduğuna iliş k in te m in a t v e re c e k tir. K e esiııg's,
0939/3711) ve 0939/3733}.
261
Avrupa savaşı bu suretle başlamış otur.
Nc var ki, batı cephesinde, yâni Almaıı-Frarısız sınırında uzun
zaman önemli bir çatışma olmayacak ve savaş, hiç olmazsa bir
süre için, Almanya ile Polonya arasında sınırlı bir çalışma olarak
kalacaktır.
Genel beklentinin aksine. Almanya, Polonya Ordusu nu hızla
yenilgiye uğratacaktır. Sovyet Ordusu (Kızıl Oıclu), 17 Eylülde
Doğu Polonya'ya girecek vc Polonya üç hafta içinde teslim ola
caktır.
Almanya ile Polonya arasındaki savaş süresince Türk basının
tutumu havli ilginçti.
Tüık basını, savaşa büyük yer ayırır ve hemen bütün gazeteler,
yayınladıkları büyük boy askeri haritalar yanında, savaşın genel
gidişatı konusunda hol haber ve yorum yayınlar. Bu haber vc yo
rumlar, genellikle iyimserdi. Türk basını. Alınan karşıtı ve mütte
fik yanlısı bir hava içindeydi Polonya Ordusu nun Alınan Ordu
su karşısındaki basanları övülüyor ve yakın bir gelecekle batı
cephesinde gerçekleşecek bir müttefik saldırısının muhtemel ba
şarısı bekleniyordu. Almanya'nın uğrayacağı askerî başarısızlık
üzerine savaşın kısa zamanda soııa ereceği havası yaygındı.
Polonya tim kısa zamanda gerçekleşen askeri yıkılışı, Türk ba
sınında bir sok etkisi yaratacak ve iyimser beklentileri büyük öl
çüde değiştirecektir. Hele ban cephesinde müttefiklerin her an
haşlaması beklenen, ama bir (ürfü gerçekleşmeyen askerî harekâtı
ela, müttefiklerin askeri guciı konusunda derin kuşkular uyandı
racaktır.
Türk hasılımdan izlenen beklentilerin ve hayal kırıklıklarının
buy tık ölçüde Türk Hükümetinin duygularım yansın ığmı düşün
mek için elimizde vcierli neden vardır.
Polonya’nın Ankara'daki Askerî Ataşesi Tadeusz Machalsld,
anılarında, Ankara mn Polonya’ya olan sempatisini söyle anlatı
yor:
"Ertesi gün Genelkurmay Başkanlığı'ndaydım. Bana, durumumuzun
bütün ayrıntılarını, imkânlarımızı soruyor, dediklerimi dikkatle dinliyordu.
Görüşmemiz sırasında, masada duran. Alman tümenlerinin vaziyetini
gösteren haritayı fark ettim. Türkierin, Berlin'de Asker? Ataşesi vardı. Bu
yüzden bir şeyler biliyorlardı. Her tümen küçük bir kare ile belirlenmişti.
262
Bu kareler bir tarafta Bydgoszcz, bir tarafta Czetochowa ile Krakov do-
laylarrnda sıklaşıyordu. 'Demek ki, iki taraftan bizi kuşatmaya çalışıyor
lar' dedim, kendi kendime...
Görüşmemizi mümkün olduğu kadar uzatmaya çalışıyor, aynı zaman
da masadaki haritayı, üzerinde işaretli noktalarla birlikte var gücümle
hafızama yerleştirmeye çabalıyordum. Amacım, tümenlerin konumunu
evimde hatırlayıp, Varşova'ya telgraf ile bildirmekti.
General, herhalde heyecanımı ve dalgınlığımı fark etmiş olmalıydı kı,
birdenbire benden öziir dileyip, yan odada âcil bir telgraf görüşmesi ya
pacağını belirtti. On dakika sonra döneceğini ekledi. Onu beklememi ri
ca etti. Sonra odadan çıktı. Haritadaki durumu çizmek ve bâzı bilgileri
not etmek için deli gibi haritaya doğru atıldım. Bir süre sonra kapının ko
lunun kımıldadığını duydum. Hemen geri çekilip, General odaya girme
den, evvelce oturduğum koltukta yerimi aidim. Görüşmemizde, General,
Berlin'den yeni donen bir subaydan aldığı bütün haberleri, sanki farkın
da olmadan, bana iletti. Harita konusunda bir söz bile konuşmadık. Buna
rağmen birbirimizi çok iyi anlıyorduk.
Vedalaşırken, General, bütün kalbi ile yanımızda olduğunu, bize karşı
sempati duyduğunu ve yardım etmek istediğini bana belirtti."62
62 Jerzy S. Laîka, Lehistan'dan Gelen Sefirler, {Türkiye-Polonya ilişkilerinin Altı Vüzyılı). s. 65-66.
263
Polonya Büyükelçisi, bu yükün Türkiye'den geçirilmesi |için] izin al
mak (üzere] Türkiye Dışişleri Bakam Şükrü Saraçoğlu’na gittiğinde, böy
le (bir) iznin Türkiye Hükümetince verildiğini öğrendi. Saraçoğlu, Polon
ya altınının Türkiye'den geçirilmesi gerektiğini Türkiye'nin Bükreş [Bü-
yükjelçisi nden daha önce Öğrenmişti ve karârın bir saat içinde verilme
si gerektiğinden, Polonya temsilciliğinin resmi ya da hiç olmazsa Özel
başvurusunu beklemeden, konuyu Türkiye Başbakam'na iletmişti.
Altım, Fransız kruvazörü 'Jean Bart' alabilirdi. Ama bunu yapabilmesi
için, iznin gerekli olduğu, demilitarize (askerden arındırılmışı Boğazlar
mıntıkasına girmeliydi. Boğazlar'a yalnızca Türkiye Hükumeti'nce veri
len onay ile giriliyordu. Türkiye Hükümeti ise, Montreaux Antlaşması nın
19. maddesi uyarınca, savaş olduğu için böyle bir izni veremezdi. Bu du
rumda, altının karadan, Fransız Sûriyesi ne taşıtılmasına. oradan kruva
zöre yüklenmesine karar verildi. Değerli mal. özel trenle, çok sıkı koru
ma altında yola çıkarıldı. Taşıma ücreti ise (39.000 Dolar) PolonyalIlara
göre çok düşüktü. Polonya Bankası Müdürü'nün dediğine göre, ‘diğer
yerlere nazaran daha ucuza çıktı.'
Savaşın birinci günü gelen Askerî Ataşe T. Machalski'nin görevi, as
kerî levâzıınâtı Polonya'ya gönderme işini organize etmekti. Ama, kendi
sinin yazdığı gibi, 'Her şeyi ters istikâmete çevirmek gerekti/ Yapacağı
iş, Macaristan ve Romanya'da bulunan takriben 100.000 Polonya askeri
ni oradan çekmek ofdu. Bu askerlerin bir kısmı Batı Avrupa'ya Türkiye
üzerinden varmıştır.
Türkiye, tarafsız bir ülke olduğu için, PolonyalIları kabul edip, onlar
için geçici kamp teşkil edemezdi. Sâdece bir transit ülkesiydi. PolonyalI
lar, Türkiye'den diğer yerlere giderlerdi. Başlangıçta askerler, Türki
ye'ye çeşitli gayri resmî yollarla, türlü kılıklarda gelirlerdi.
11 Kasım 1939 günü, o zamanki Polonya Büyükelçisi MicbaJ Sokoi-
nicki günlüğünde şöyle yazar: '30 göçmenimizin J. Bonkovvski ve Bayan
Wowakowa'mn yardımseverlikleri sayesinde sığmak yeri olan 'Polonya
Evini ziyaret ettik.' (...) 'Polonya Evi' dışında, PolonyalI askerler, Yeni-
köy deki Polonya Konsolosluğu na âid villa ve İstanbullu bir Burn un eşi
olan Bayan Wanda Kurukli mn yönettiği 28 odalı Moda Palas Oteli nde
kalırlardı.
Pasaport meseleleri de ciddîydi. Oaha önce sözünü ettiğimiz Askerî
Ataşe ye İnanırsak, Binlerce PolonyalI subay ve asker, transit geçişler
deki polislere verdikleri küçük bahşişler sayesinde Türkiye üzerinden
geçebildi. Bu polisler, 'gerekli olduğu anda, görmemeleri gerekeni gör
memek için, sırtlarını çevirirlerdi. Polis şefi ise bu duruma göz yumardı.*
Ayrıca, vizesiz PolonyalI askerlerin Türkiye sınırları içerisinde başka ge
milere geçmesi olayının az olmadığını Sokolnicki anılarında doğrula
maktadır.
264
Türkiye'ye gelen PolonyalI askerler, Fransa'da teşkil edilmekte olan
Polonya birliklerine ulaşmak üzere gemilerle oraya giderlerdi.
Askerlerin Türkiye üzerinden aktarılabilmesi işlemi, Türklerce kontrol
ediliyordu. İlk başta. Türkiye'nin Bükreş, Belgrad ve Budapeşte'deki
Konsoloslukları, ancak, daha önce Türkiye'ye gelmiş olan PolonyalIların
Türkiye'den ayrıldıklarına dâir haberler geldikçe, yeni vizeleri verirlerdi.
Asker çekme işlemi bu nedenle önemli ölçüde aksamaktaydı. Bu yüz
den, T. Machalski, vize vermede bir sınırlamanın olmaması için, Türkiye
Dışişleri Bakanı'na başvuruda bulundu. Ve yine Türklerin büyük yardım
severliği ortaya çıktı.
Machalski bunu şöyle anlatıyor: 'Bakan, bunu, yürürlükteki kânunla
ra aykırı düştüğü için yapamayacağım söyledi. Fakat, eğer Türkiye'de
kimseyi bırakmayacağıma ve Türkiye'ye giriş yapanların hepsinin Türki
ye'den ayrılacaklarına dâir söz verirsem, emrime 400 vize vereceğim, bu
vizeler bittiğinde otomatik olarak bir 400 vize daha alacağımı ve bu işle
min, gereksinim duyduğum sürece devam edeceğini söyledi. Anlaşma
mıza sâdık kaldım. Ayrıca, Bakan, Türkiye'nin ileride savaşan bir iilke ol
ması hâlinde, PolonyalI askerlerin başka yerlere gitmelerinin gereksiz
olacağını, Türkiye’de kalıp birliklerini burada teşkil edebileceklerim söz
lerine ekledi. Bu, Türkiye’nin savaşa katılabileceği hususunda ilk sözler
di. Bakan tarafından kabulümden sonra asker çekme işlemi, taahhüdüm
altında 400'er kişilik gruplar hâlinde yapıldı. Bu, prosedürü çok kolaylaş-
66 Keesing’s, (1939/3733).
265
Anadolu'nun merkezlerine nakledilir ve bıı gibi eşyaların buralar
da toprağa gömülerek korunmasına çalışılır.6896
l ink-Sovyet görüşmeleri, savaş nedeniyle, hemen gerçekleşe
mez.
Zâten Saraçoğlu ıuın Moskova gezisi öncesinde bir güvensizlik
havası ortalığı kaplamıştı.
Türkiye niıı Batılı devletlerle ortak deklarasyon yayınlanmasın!
gerçi Poıcıııkiıı memnunlukla karşılamıştı. Takat son asken ve si
yası gelişmelerden sonra Sovyctlcr Birliğin ııı ay m konuda alacağı
tutum Türkiye’de endişe ve kuşkuyla bekleniyordu. Berlin ile
Moskova arasındaki askerî ve siyasî işbirliği Polonya'da somuı
olarak görülmüştü ve bu işbirliği Türkiye'nin güvenliğini yakın
dan lelıdil ı diyoıdu. Aııkaı a, Iıırk-Sovyet yakınlaşması konuşun
da pek de limitli değildi.60
Hancıyc \ekil i Şükrü Saraçoğlu, Moskova ziyârc tinden kısa bir
süre önce, 23 kylül'de, Almanya'nın Ankara Büyükelçisi h a n ı
voıı Papen c, Türkiye’nin Sovyet baskısına boyun eğmektcııse.
Moskova ile bir savaşı kabul etmeyi tercih edeceğini açıklamıştı.70
Ancak fürk basınında bu yönde bir hava yaratılmaması için
azamî ölçüde gayret edilecek ur.
Ingiltere. I ürk-Sovyct görüşmelerim endişe ve kuşku ile izli
yordu. Çünkü, İngiltere, Saraçoğlu’nun Moskova ile yapacağı bir
anılaşma sonucunda, Türkiye'nin yalnızca saldırıya uğradığı tak
dirde savaşa gireceği ve Akdeniz'de bir savaş durumunda da Batılı
güçlere Boğazlar ı kapatabileceği görüşündeydi. Bu durumda, he
le Ankaıa ııııı Moskova ile anlaşarak Mihver devletlerine vaktıı-
/
kısması olasılığı karsısında. Türkiye, Ingiltere vc Fransa arasında
hazırlan inakla olan askerî iıufak anılaşmasının tamamen suya
düşmesi bile mümkündü.71 Böyle bir olasılığın varlığı, Ingiltere'yi
Uçlu İttifak Anılaşması nın bir an önee, mümkünse Moskova gö
rüşmelerinden önce yapılmasını islemeye götürecektir.
7î Önder, Age, s 27
266
Türk delegasyon mum yola çıkışından hemen önce Sovyel Or-
dus un ım Polonya’ya girdiği ve Sovyeller Birliğinde seferberlik
ilân edildiği gözöııüne getirilir ve Almanya’nın Ankara Büyükelçi-
si Papcnın Eylül ayı ortalarında Alman Dışişleri Bakanlığı na yaz
dığı bir raporda da bel iriliği gibi, Boğazlarda askerî tahkimatın
güçlendirildiği ve Türk Ordusunun da doğuda Sovyel sınırında
yığınak yaptığı hatırlanırsa, Saraçoğlu’nun bu gibi her türlü
olumsuz koşul altında başlayan Moskova ziyareti oldukça uzun
sürecektir. Bununla birlikle Türk basım iyimser tutumunu sürdü
rüyordu.
21 Eylül'de Ankara'dan ayrılan Saraçoğlu, ertesi gün İstanbul a
eclir ve 25 Eviüİde de Moskova'ya varır.7237Hemen cncsi gün
Tûrk-Sovyeı resmî görüşmelerine başlanır. J
Saraçoğlu’nun amacı, Türkiye'nin Batılı devletlerle yapacağı
obası ittifak antlaşması çerçevesinde, Moskova ile de bir itti lak
anılaşması imzalayabil inekti.
Oysa, Ağustos ayından beri, Sovyet dış politikasın da bu konu
da ciddi bir değişiklik söz konusuydu. Sovyctlcr Birliği, Batılı
devletlerin görüşmeleri uzun zamandan beri devam eden itti lak
antlaşmasını ciddiye almadıkları, dahası Almanya'yı kendisine
karşı kışkırttıkları görüşündeydi. Özellikle 1938 yılında imzala
nan Münih Antlaşması vc daha sonraki siyâsî ve askeri gelişme
ler. Moskova'nın bu yöndeki kuşku ve endişelerini pekiştirmişti.
Sonuçta, Ankara ile Moskova arasında ciddî görüş ayrılıkları
bulunuyordu.
Saraçoğlu, görüşmeler sırasında, Balkanlar ve Akdeniz bölgesi
ni kapsayan bir ittifak antlaşması önerirse de, Stalitt ile SSCB Dı
şişleri Bakam Moloıov, böyle bir itLifak antlaşmasını ancak bâzı
koşullarla kabul edebileceklerini bildirirler. Böyle bir ittifak unı-
268
bir savaşta, Türkiye’nin imzaladığı Üçlü ittifak Anılaşmasının sa
vaş sırasında geçersiz sayılması gerektiğini ete ifâde eder.
Feridun Cemâl Erkin, Türk dış polilikasının bu aşamadaki aç
mazım söyle ifâde edecektir:
"Türkiye'nin kaçınmak istediği durum, yâni birbirine zıt iki dostluk
arasında sıkışıp kalma vaziyeti, kaderin mâkûs bir cilvesi olarak, bu su
rette yeniden ortaya çıkmıştı/'74
74 Erkin. Türk-Scvyel İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, s. 139. Ayrıca bkz. Barutçu, age. s. 9-15.
Keesing's, 11939/376'?}.
Türk-Sovyet görüşmelerinin basarısızlrkla sonuçlanm asına nedenleri konusunda Türk tarafın
ca yayınlanan resmi belge için bkz. Kuneralp, age-, {İkinci Telgraf; 25 Ekim 1939 Tarihli Genel-
ge/Moskova Görüşme leril, s. 28-38.
75 Ke esing‘s J 1939/3767}
269
akın bir askeri iiıifak anılaşması imzalamak amacı ile, Moskova’ya
gitmişti.
İnönü, bu sırada dahi, hâla Sovyeıler Birliği ile anlaşmayı ve
Sovyetler Birliği nin, Türkiye'nin de içinde yer alacağı. Ban jtıilâ-
kında yer almasını kuvvetle arzu ve ümit ediyordu.
Moskova’nın bu konuda Ankara nezdindeki girişimleri de hu
ümidi artırmışın Bu sırada resmi hava hâlâ iyimserdi.
Ne var ki, clalıa gör üşmelerin başında iki tarafın niyetlerinin uı-
mâmeıı farktı olduğu onaya çıkacaktır.
Sovyeıler Birliği, Türkiye'nin izlediği politikanın tam aksine,
askerî ittifakın Mihver güçlerine karşı değil de, Batılı müttefiklere
karsı olmasında direniyordu. Sovyetler Birliği, olası bir çatışma
hâlinde, in ila kın kendisini Mihver devletlerine karşı bir yüküm
lülük altına sokmasını islemiyordu.
Bu durumda, görüşmeler uzun sürmekle birlikte, tabii ol arak
sonuçsuz kal m i ş l i .
Moskova, Berlin ile olan paktı o derece sürekli bir politika ola
rak görüyordu ki, bu sırada Batı ittifakından kesin olarak koptu
ğu gibi, bu politikayı Türkiye ile olaıı ilişkilerinde de uygulamak
tan çekinmiyordu. Sovyetler Birliği, Almanya ile anlaştığından,
kendisini Almanya’ya karşı askeri yönden yükümlülük alıma so
kacak herhangi bir antlaşmayı artık gereksiz görüyordu. Hattâ
buna ek olarak, Türkiye'nin Batı ittifakından ayrılıp, kendisinin
ve Almanya'nın yanında kesin olarak yer almasını sağlamak için
de Berlin ile işbirliği yapmıştı.
Gerçi resmî görüntüde değişen bir şev olmadığı ve olamayacağı
belirtiliyordu. Ama İnönü, Sovyetler Birliği ile ilişkilerde bundan
böyle aıtık bir nitelik değişikliği olduğu görüşündeydi. Artık he
men herkes, bu koşullar altında, herkesi birden tatmin eden bir
orta yol politikasının başarılı ve mümkün olamayacağının faı kma
varmıştı.
270
T ürk-Ingiliz-Fransız görüşmelerinde ise, bu sırada ttolıi, olası
bir ittifak anılaşmasının ayrıntıları konusunda tartışma la r sürü-
vordu.
Ingiltere, bir yandan, Türkiye'yi Balkanların güvenliği konu
sunda daha aktif olmaya zorlarken, diğer yandan da, İngiliz ve
Transız birliklerini, Sovyeıler Birliğime karşı Trakya'da toplayabil
mek için, mümkünse Türkiye’ye göndermek istiyordu. Oysa Tür
kiye, Moskova ile görüşmelerin sonuçsuz ve başarısız kalmasın
dan sonra, Sovyeıler Birliği ile bir çatışma içine sürüklen memeye
âzami dikkat gösteriyordu.
Ankara ile Londra’nın bu birbirinden farklı dış politika amaçla
rına karşın, bir uzlaşma sağlanması uzun sürmeyecektir.
Saraçoğlu daha yuıda dönmeden, 19 Ekim 1939 târihinde,
Türk-Ingiliz-Fransız Üçlü İttifak Antlaşması imza edilir.76
ARA EK II
TÜRKİYE, İNGİLTERE VE FRANSA ARASINDA
19 EKİM 1939 TARİHİNDE İMZÂLANAN
ÜÇLÜ İTTİFAK ANTLAŞMASI
Türkiye Cumhuriyeti İle Fransa Cum huriyeti ve
Ingiltere Krallığı Arasında Ankara'da İmzalanan
Üç Taraflı Yardım Muahedesi77
MUAHEDE
Fransa Reisicumhuru, Majeste Büyük Britanya, İrlanda ve Denizleraşırı
Ingiliz Ülkeleri Kralı, Hindistan İmparatoru, "Büyük Britanya ve Şimali İrlan-
76 Keesing’s. 0939/3772). Ayrıca bkı . Deringil, agm, Boğaziçi (jfliv e ıs ite s i Dergisi, Volüme. S-9,
(1980-1981),$ 73-77 ve 80, Deringil, Ttırkish Foreign Potıcy During the Second W orld W«tr: An
’Acıive' Neuttality, s. 88; Deringil, Denge Oyunu. Hlkinci Dünyâ Savaşı nda Türkiye'nin Dış Po
litikası), s. 95-96; Ataöv. age. s 60-05.
Örneğin, 1$ Ekim tarihli Ulus gazetesi, T ürkS ovyel görüşmelerinin sonuçsuz kaldığını haber
veriyor ve CHP M eclis Grubu nun da toplandığını bildiriyordu. Barutçu, age, s 15-20
Antlaşmanın gizli maddeleri için bk2 . İsmail Soysal, Türkiye’ nin Siyasal Antlaşm aları (1920-
1945), (Cilt: 1)r s. 603-609.
271
da Birleşik Krallığı İçin'' ve Türkiye Reisicumhuru,
Millî emniyetlerinin menfaati iktizâsı, mütekâbil mâhiyetre bir muahede
akdini ve tecâvüze mukavemet için yekdiğerine karşılıklı yardım temin ey
lemeyi arzu ettiklerinden,
Murahhas olarak,
Fransa Reisicumhuru;
Büyükelçi ve Fevkâlâde Murahhas Legion d'Honneur Comandeur rütbe
sini hâiz Bay Rene Massigli'yc
Majeste Büyük Britanya, İrlanda ve Denizleraşın Ingiliz Ülkeleri Kralı,
Hindistan İmparatoru, "Büyük Britanya ve Şimalî İrlanda Birleşik Krallığı
İçin";
Büyükelçi ve Fevkâlâde Murahhas Sir Hughe Montgomery Knatchbull-
Hugessen, K.C M.G'yi,
Türkiye Reisicumhuru;
Başvekil ve Hâriciye Vekâleti Vekili, İstanbul mebusu Bay Dr. Refik Say-
dam'ı tâyin eylemişler ve bu murahhaslar, usûlüne muvafık görülen salâhı-
yetnâmelerini teati enikten sonra, aşağıdaki hususları kararlaştırmışlardır;
Madde 1
Türkiye'ye karşı bir Avrupa devleti tarafından vâki bir tecâvüz neticesin
de, Türkiye bu devletle muhasamata giriştiği takdirde, Fransa ve Birleşik
Krallık fiilen Türkiye Hükümeti ile teşriki mesaî edecekler ve ona yedi ikti*
darlarında olan bütün yardım ve bütün müzahereti ifâ eyleyeceklerdir.
Madde 2
A} Bir Avrupa devleti tarafından vâki olup, Akdeniz mıntıkasında Fransa
ve Birleşik Krallığın karışacakları bir harbe müncer olan bir tecâvüz hare
keti hâlinde, Türkiye, fiilen Fransa ve Birleşik Krallık ile teşriki mesaî eyle-
yecek ve onlara yedi iktidarında olan bütün yardım ve bütün müzahereti ifâ
eyleyecektir.
B) Bir Avrupa devleti tarafından vâki olup, Akdeniz mıntıkasında Türki
ye'nin karışacağı bir harbe müncer olan bir tecâvüz hareketi hâlinde, Fran
sa ve Birleşik Krallık, fiilen Türkiye ile teşriki mesaî edecekler ve ona yedi
iktidarlarında olan bütün yardım ve müzâhereti ifâ eyleyeceklerdir.
Madde 3
Fransa ve Birleşik Krallık tarafından 13 Nisan 1933 târihli beyannâmeleri
ile Yunanistan ve Romanya'ya verilen garantiler mer iyet mevkiinde kaldığı
müddetçe, bu iki garantiden biri veya diğeri hasebi ile Fransa ve Birleşik
272
Krallık muhasamata giriştikleri takdirde, Türkiye, fiilen Fransa ve Birleşik
Krallık ile teşriki mesâi eyleyecek ve onlara yedi iktidârında olan bütün yar-
dtm ve bütün müzahereti ifâ eyleyecektir.
Madde 4
Fransa ve Birleşik Krallık, birine veya diğerine karşı, ikinci ve üçüncü
maddeler hükümleri mahallî tatbik bulmaksızın, bir Avrupa devleti tarafın
dan vâki bir tecâvüz neticesinde, bu devletle muhasamata giriştikleri tak
dirde, yüksek akit taraflar derhâl istişarede bulunacaklardır. Ancak şurası
mukarrerdir kı; Türkiye, böyle bir hâlde, Fransa ve Birleşik Krallık hakkında
hiç değilse hayırhahâne bir bitaraflık muhafaza edecektir.
Madde 5
Yukarıdaki îiçüncii maddenin hükümlerine halel gelmemek üzere,
A) Gerek bir Avrupa devleti tarafından, yüksek akit taraflardan biri hü
kümetinin, tecâvüze karşı, kendi muvafakati ile istiklâl veya bitaraflığım
muhafazaya yardımı taahhüt eylediği bir Avrupa devletine karşı ikâ edilen
tecâvüz hâlinde,
B ) Gerek bir Avrupa devleti tarafından ikâ edilen ve diğer bir Avrupa
Madde 6
Bu muahede, hiçbir devlet aleyhine müteveccih değildir. Hedefi, tecâ
vüze karşı koymak için, Türkiye, Fransa ve Birleşik Krallığa, lüzum hâsıl
olursa, karşılıklı bir yardım ve müzaheret temin eylemektir.
Madde?
Bu muahedenin hükümleri, Türkiye ile diğer iki yüksek akit taraftan her
biri arasında iki taraflı taahhüt olarak da muteberdir.
Madde 8
Yüksek akıt taraflar, bu muahedenin tatbiki neticesi olarak muhasamata
girişmiş bulunurlarsa, ancak müşterek bir mutabakatla mütâreke veya sulh
akdedeceklerdir.
Madde 9
Bu muahedenâme tasdik edilecek ve tasdiknameler mümkün olan siı-
- ►
273
ratfe ve ayna zamanda Ankara'da tevdi olunacaktır.
Muahede, bu tevdi târihinde mer'ıyete girecekti.
Bu muahede, onbeş senelik bir müddet için akdedilmiştir.
Yüksek akit taraflardan hiçbiri muahedeye nihayet vermek arzusunda
olduğunu mezkûr müddetin inkızâsmdan önce altı ay evvel diğer iki tarafa
tebliğ etmezse, muahede beş senelik yeni bir müddet için kendiliğinden
temdit edilmiş bulunacak ve böylece devam edip gidecektir.
Aşağıda imzalan bulunan murahhaslar, işbu muahedeyi, muhtevî olduğu
hükümleri tasdiken imza etmişler ve mühürlemişlerdir
Ankara'da, üç nüsha olarak, 1939 senesi ilkteşrininin oııdokuzunda ya
pılmıştır
Protokol No: I
Aşağıda imzalan bulunan ve usûlüne tevfikan bu hususta salâhiyettar
kılınmış olan murahhaslar, bugünkü tarihli muahedenâmeyi imzasından iti
baren mer iyete koymak hususunda kendi hükümetlerinin mutabık bulun
duklarım ınüşâhade ederler.
İşbu protokol. Fransa, Birleşik Krallık ve Türkiye arasında bugünkü tâ
rihle akdedilen muahedenâmenin ayrılmaz bir ciiz'ü olarak telâkki edile
cektir.
Ankara da, üç nüsha olarak, 19 ilkteşriıı 1939 da yapılmıştın
Protokol No: 2
Aşağıda imzaları bulunan ve usûlüne tevfikan bu hususta salâhiyettar
kılınmış olan murahhaslar, Fransa, Birleşik Krallık ve Türkiye arasındaki
muahedenâmeyi imza ettikleri sırada berveçhiâti hususta mutâbık kalmış
lardır:
Yukarıda adı geçen muahedenâme mucibince Türkiye tarafından sim
miş olan taahhütler, bu memleketin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri İttihadı
ile müselfâh bir ihtilâfa sürüklenmesini mûcib olacak veya intâç edecek bir
harekete onu icbar edemeyecektir.
İşbu protokol, Fransa. Birleşik Krallık ve Türkiye arasında bugünkü ta
rihle akdolunan muahedenâmenin ayrılmaz bir cüz ü olarak telâkki oluna
caktır
Ankara'da, üç nüsha olarak, 19 ifkteşrin 1939'da yapılmıştır.
274
R. Massigli H.M. Knatchbull-Hugessen Dr. Refik Saydam
Protokol No: 3
(Gizli)
Fransa, Birleşik Krallık ve Türkiye arasındaki antlaşma imzalanırken,
yöntemince yetkili kılınmış, aşağıda imzaları bulunan yetkili temsilciler, bu
antlaşmanın beşinci maddesinin ikinci paragrafının uygulanması konusun
da şu nokta üzerinde anlaşmışlardır:
Fransa ve Birleşik Krallık, bir Avrupa devletince girişilen bir askersel ey
lem Bulgaristan ya da Yunanistan sınırına erişir erişmez. Türkiye ile edim
sel biçimde işbirliği yapmaya ve ona, istemi üzerine, ellerinden gelen tüm
yardım ve desteği göstermeyi yükümlenirler.
Bu protokol, Fransa, Birleşik Krallık ve Türkiye arasında bugiin bağıtla-
nan antlaşmanın ayrılmaz bir parçası sayılacaktır.
Ankara'da. 19 Ekim 1939'da, üç örnek olarak yapılmıştır.
Askersel Sözleşme
(Gizli)
(Conventıon Militaire)
(Metin)
Fransız Cumhuriyeti. Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, bugün bağıtlanan antlaşmada öngörülen
durumlarda işbirliğini ve karşılıklı yardımı etkin kılmayı amaçlayan askersel
önlemler üzerinde anlaşmak isteğiyle, aşağıdaki hükümleri kararlaştırmış
lardır:
Madde l
Bağıtlı yüksek taraflar, bugünkü antlaşmada öngörülen durumlardan biri
ortaya çıkınca, düşmanın girişeceği eylemlerin gelişmesini, gecikmeksizin
önlemek üzere, başkaca danışmada bulunmaksızın, antlaşma hükümlerini
bütünüyle yerine getirecek askersel önlemleri alac aklardır.
Madde 2
Bağıtlı taraflar, başka bir devletin Balkanlar bölgesinde savaşa neden
olacak bir saldırısı durumunda, eğer durum ve koşullar, Bulgaristan'ın ba
ğıtlı taraflardan birine karşı bir eyleme katılacağım gösteriyorsa, Türki
ye’nin, Bulgaristan'ı kımıldatmamak için, ortaya çıkabilecek çeşitli durum-
275
fara uygun askersel önlemler almasını kararlaştırmışlardır.
Yukarıdaki fıkrada öngörülen önlemlerin uygulanması sırasında, Fransa
ve Birleşik Krallığın da. Özdeş amaç için girişilen ortak çabalan uyumlu kıl
mak üzere, gereken önlemleri almaları kararlaştırılmıştır.
Madde 3
Bağıtlı taraflar, bugünkü antlaşmanın hükümlerini uygulama alanına
koymayı gerektiren ve İtalya'nın düşmanca bir hareketim ortaya koyarı bir
uyuşmazlıkta, Oniki Adayı en kısa zamanda tehlikesiz bir duruma getirme
nin yaran üzerinde anlaşmışlardır.
Böylece girişilecek harekât, öbür iki bağıtlı devletin ayırabilecekleri de
niz ve hava kuvvetlerinin işbirliği rfe, Türk kuvvetleri tarafından y ö n e til
çektir. Denizde ve havada üstünlüğün sağlanmasına, söz konusu adaların
dışarı ile bağlantısının kesilmesine ve oradaki garnizonların hareketsiz du
ruma getirilmesine ilişkin önlemler, olanaklı ölçüde, bu harekâttan önce
afrnacaktır.
Bu harekât için kabul olunacak plânlar femir ve komutanın düzenlenme
si, harekâtın gelişen aşamaları ve bunların hedefleri, ayrılacak kuvvetler,
gerekli ulaşım araçlarının toplanması ve kullanıma hazır tutulması, gemi
den çıkarma eyleminin korunması vb), işbu askersel sözleşmenin yürürlü
ğe konulmasından sonra ilgili Genelkurmaylar arasında yapılacak toplantı
larda saptanacaktır.
Madde 4
Bağıtlı yüksek taraflar, bir üçüncü devletin saldırısı durumunda, onun
Selâniği almasını olanaksız kılmanın ve bu bölgede ortak düşmana karşı
yapılacak savunmaya başından itibaren müttefikler arası bir nitelik verme
nin yararım kabul ederler. Kuşkusuz, Yunan topraklarının savunulması te
melde Yunan Ordusu na düşmektedir.
Yunan Trakyasnıın bütünlüğü ve Türk Trakyası ile bağlantılarının ko
runması için alınacak önlemler konusunda, Türk Ordusu, tehdit altına gire
cek bölgede, ikinci maddede yazılı genel koşullara göre, yardımda buluna
caktır.
Düşmanın aşağı Adriyatik'te ve İyon Denizi'ndeki ulaşımım bozmaya yö
nelik olarak denizde girişilecek her eylemin, Selâniğin elde tutulması için
yapılacak kara harekatına etkin bir yardım sağlamış olacağı kabul edilmek
tedir.
Fransa, aşağıdaki beşinci maddede gösterilen koşullar içinde, Yakın Do-
ğu'dan yollayacağı bir Kolordu (Corps Expedîtionnaire] ile Selanik bölgesi
nin savunmasına başından itibaren katılmaya hazırdır.
276
Gerek Balkanlar harekât alanında, gerekfse) onun yöresindeki deniz
bölgelerinde eyleme girişecek olan müttefik kuvvetleri arasında bağlantıyı
kolaylaştırmak ve gösterecekleri çabaların eşgüdümünü sağlamak üzere,
Fransa, Selâniğe yüksek rütbede bir asker yollamaya hazırdır.
Türk Genelkurmayı, bu kararları Yunan Genelkurmayına bildirmeyi, boy-
lece, olanak bulursa, Yunan topraklarında alınacak ilk önlem ve düzenle
meleri Yunan Kurmayları ile birlikte incelemeyi kabul eder. Fransız ve Ingiliz
Genelkurmaylarına bu temaslardan bilgi verilecektir.
Madde 5
Türkiye, toprakları üzerinde ve Marmara Denizi nde müttefik kuvvetler
ulaşımını kolaylaştırmayı kabul eder Söz konusu kolaylıklar, her Özel durum
için belirlenecek koşullar ve ivedilik sırasına göre, kara ve demiryollarının,
limanların, uçak alanlarının vb. kullanılmasını kapsamı içine alır.
Bu sözleşmeyi uygulamak üzere, önceden öngörülmesi olanaklı eylem
lerin biçimi, ilgili Kurmaylar arasında varılacak anlaşmaya göre, barış za
manından başlayarak belirlenecektir. Yakın Doğudan getirilecek birliklerin
demiryolları ile Tiirk topraklarından taşınması için, bu birliklerin bir uçtan
öteki uca bindirilmiş olacakları trenlerden yararlanmaları ve bu trenlerin
dah3 sonra çıkış garlarına en kısa bir zaınanda geri gönderilmeleri karar
laştırılmıştır.
Öte yandan, Türk makamları ile anlaştıktan sonra, müttefik kuvvetler,
Türk deniz ve bava limanlarında, kendilerince kullanılmak üzere, üsler ku
rabilecekler ve oralarda lojistik gereksinimlerini görebileceklerdir Bu ko
nuda gerekli aşamalar, barış zamanından başlayarak, ilgili Kurmaylar ara
sında incelenecektir.
Madde 6
Bağıtlı yüksek taraflar, Romanya'ya karşı başka bir devletin saldırısı du
rumunda, Romanya topraklarının savunulmasının herşeyden Romanya Or-
dusu’na düştüğünü kabul ederler.
Bugün imzalanan antlaşmanın hükümlerini yerine getirmek üzere, Ro
manya'ya yapılabilecek yardım şöyle gerçekleştirilecektir:
1) Dolaylı olarak, yukarıda ikinci madde hükmü uyarınca, Türkiye tara
fından alınan askersel önlemler ve
2} Doğrudan olmak üzere, duruma göre ve olanak ölçüsünde, Fransız-
Ingiliz Kuvvetleri nce...
3) Türlere beşinci maddede yazılı olduğu üzere, kendi topraklarından in
san ve gereç transitini kolaylaştıracaktır.
277
Madde 7
Bağıtlı taraflar, Doğu Akdeniz'de deniz harekâtının gelişmesinin Yakın
Doğudaki kara harekâtının iyileşmesi üzerinde önemli etki ve yankıları ola
cağını kabul ederler.
Bağıtlı taraflar, Türkiye kıyılarım düşmanın denizden gelecek sürekli ey
lemlerinden uzak tutmak, Ege Denizi'nde harekâtlarını korumak ve Akde
niz'in her tarafında düzenli bir deniz gidiş gelişini gerçekleştirmek için, bu
denizde deniz üstünlüklerini kullanmakta ortak çıkarları bulunduğu kanısın-
dadırlar.
Madde 8
Bağıtlı yüksek taraflar, Fransa ve Birleşik Krallık tarafından Türkiye'ye
olanaklı tüm maddesel yardımın yapılmasını, bugün imzalanan antlaşmanın
uygulanması için, birlikte hareketlerinin bir gereği olarak kabul ederler.
Madde 9
Bağıtlı taraflar, işbirliklerini ilgılendirici nitelikte olup, kendi Kurmayları
nın yabancı kuvvetler konusunda ellerinde bulunan her türlü haberleri, ola
nak ölçüsünde, birbirlerine vermeyi ve haber alma çalışmalarını birbirleri
ne kolaylaştıracak önlemleri birlikte almayı kararlaştırmışlardır.
Savaş zamanında girişilecek harekâtla ilgili olarak Türkiye ile Batılı müt
tefikleri arasında gerekli bağlantıların (liaiSûrıs) yapılması sorunu, barış za
manından başlayarak. Kurmaylar arasında bir inceleme konusu olacaktır.
Madde 10
İşbu Askersel Sözleşme, Türkiye, Fransa ve Birleşik Krallık arasında bu
gün imzalanan antlaşmanın ayrılmaz bir parçası sayılacaktır.
SÖ2İeşmo, bu antlaşma ile birlikte ve özdeş koşullar içinde yürürlüğe gi
recektir.
Aşağıda adları yazılı yetkili temsilciler, işbu sözleşmeyi, içerdiği hüküm
leri kabul ederek imzalamışlar ve kabul etmişlerdir.
Ankara'da, üç örnek olarak, 19 Ekim 1939 günü yapılmıştır.
278
ÖZEL ANTLAŞMA
(ACCORO SPECIAL)
(METİN)
Fransa Cumhuriyeti, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik. Krallığı ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, bugünkü antlaşmaya ilişkin olarak, Türki
ye'yi ilgilendiren kimi parasal, ekonomik ya da savaş araçlar» teslimi üzerin
deki sorunları çözmek isteği ile, aşağıdaki hükümleri kararlaştırmalardır;
Madde 1
Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri, aşağıdaki ikinci maddede öngö
rülen, savaş gereçleri teslimini karşılamak üzere, Türkiye'ye 25.000.000
Sterlinlik bir kredi açmaktadırlar.
Fransa ve Birleşik Krallık Hükûmetleri'nin gene bu amaçla Türkiye'nin
emrinde tutacaklarım daha önce bildirdikleri 465.000.000 Franklık kredi ile
10.000.000 Sterlinlik kredi bıı paranın rçine girmektedir.
Yukarıda alınan kredi yirmi yılda ödenecek ve % 4 faizli olacaktır.
Ödeme koşulları, sonradan yapılacak bir antlaşmaya konu olacaktır. An
cak. bu antlaşmanın düzenlenmesi, aşağıdaki ikinci maddede öngörülen
gereçlerin yollanmasını yavaşlatmayacaktır.
Madde 2
Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri, Türkiye'ye birinci maddenin ikin
ci fıkrasında sözü geçen kredilerin açılmasına konu olan gereçlerin veril
mesini olanaklı en kısa zamanda sağlayacaklardır.
Birinci maddede sözü geçen krediden geriye kalanıyla alınacak gereç
lerle ilgili programı saptamak üzere, Paris ya da Londra'da en kısa bir za
manda her üç hükümetin yetkili mümessillerinden oluşan bir komisyon top
lanacaktır.
Komisyon, bu programın son biçiminin saptanmasın» beklemeksizin, ive
dilikle teslimi gereken gereçleri belirleyecektir. Bu amaçla, komisyon, Tür
kiye’nin, onun Avrupa'daki sınırlarına yakın bir zamanda yöneltilebilecek
bir saldırıya etkinlikle karşı koyabilecek bir duruma hemen getirilmesi ge
reğini göz önünde tutacak, ayrıca Fransa ve Birleşik Krallık Hükûmetle-
ri'nin şu sıradaki olanaklarını da hesaba katacaktır.
Madde 3
Yukarıdaki birinci ve ikinci maddelerin hükümleri, bugünkü antlaşmanın
uygulanması sonucu üç hükümet birlikte savaşa girişmiş olurlarsa, Türki
ye’ye gerekli görülecek gereçlerin verilmesi için aralarında yap/labifecek
antlaşmaları etkilemez.
279
Madde 4
Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri, Türkiye'ye 15.000.000 Sterlin lik
bir ödünç vereceklerdir. Bu paranın altın olarak tutarı, Fransa ve Birleşik
Krallık Hükümetleri nce Türk Hükümeti ne Ankara'da teslim olunacaktır. Bu
ödünç, yukarıdaki birinci maddede sözü geçen gereçlerle ügili kredi için
öngörülen süreler içinde ödenecek ve % 3 faizli olacaktır.
Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri, bu borca ilişkin faiz ve amortis
man ödemelerinin, tütün ya da antlaşma yolu ile öbür Türk ürünleri abırun
da kullanılmak üzere, Türk Lirası ile yapılmasını kabul ederler.
Madde 5
Fransa ve Birleşik Krallık Hükümetleri nden, Fransa Hükümeti, 1.500.000
Sterlinin bugünkü Fransız Frangı ile karşılığı olan bir Ödünç parayı ve Birle
şik Krallık Hükümeti, 2.000.000 Sterline dek olan tutarı için de kliring hesa
bına yazılı bulunan Ingiliz ticâret alacaklarının serbest bırakılmasına önce
lik tanımayı yükümlenir.
Bu istikrazlar, dördüncü maddede sö2ü geçen istikrazın Özdeşi fâiz vo
ödeme koşullarına bağlı tutulacaktır.
Madde 6
Türkiye'nin bugünkü antlaşma uyarınca üstlendiği yükümlülükleri, an
cak yukarıdaki ikinci maddenin son fıkrasında öngörülen gereçlerin kendi
emrinde tutulduğu zaman ve dördüncü maddenin birinci fıkrasında ve be
şinci maddenin birinci fıkrasında sözü geçen yükümlerin uygulanmasından
sonra yerine getirmek zorunda olmasını, Fransa ve Birleşik Krallık Hükü
metleri kabul ederler.
Madde 7
Bu antlaşma, Fransa, Birleşik Krallık ve Türkiye arasında bugün bağıtla
nan antlaşmanın ayrılmazdır parçası sayılacaktır.
Bu antlaşma, yukarıda andan antlaşma ile eşzamanda ve özdeş koşullar
içinde yürürlüğe girecektir.
Aşağıda imzaları bulunan ve yöntemi uyarınca yetkili kılınmış olan tem
silciler, işbu sözleşmenin içerdiği bükümleri kabul ederek imzalamışlar ve
onu miihürlomişlcrdir.
Ankara'da, üç örnek olarak, 19 Ekim 1939 giînıi yapılmıştır.
2 8 0
Anılaşmaya göre, Türkiye, bir Avrupa devleti tarafından saldı
rıya uğradığı takdirde, Ingiltere ve Fransa ile görüşmelerde bulu-
ııaeak ve her iki devlet, tüm olanakları ile Türkiye'ye yardım ede
cekti (md. 1).
Ingiltere vc Fransa, bir Avrupa devleti tarafından Akdeniz de
savaşa yol açan bir saldırıya uğrayacak olurlarsa, bu kez, Türkiye,
bu devletlerle görüşerek, İngiltere ve Fransa'ya tüm olanakları ile
vardım
/
edecekti (md, 2).
Yine aynı maddeye göre, bir Avrupa devletinin saldırısı sonun
da Türkiye’nin Akdeniz’de bir savaşa girmesi durumunda, İngil
tere ve Fransa, Türkiye ile görüşerek, Türkiye’ye tüm olanakları
ile vardım edeceklerdi.
t
281
n$n karşı yapıldığım ve mü Heliklerin Türkiye’yi savaşın kenarına
kadar getirdiğini yazar. Nihayet Molotov, 31 Ekim de, Yüksek
Sovyet Meclisi önünde yaptığı konuşmada. Türkiye'yi ayıkça suç
lar. Moloiov'a göre, I midye, tarafsızlığını terk etmiş ve savaşan
devletler salına katılmıştı, Molotov, ayrıca, üstü kapalı olarak,
Türk-Sovyet antlaşmasının olmayışını Türkiye'nin aldığı tuluma
bağlıyordu Teremiev, Moskova’ya, Türk Ordusu nun Sovyet sını
rında yığınak yaptığını bildiriyordu. Türk-Sovyel ilişkilerindeki
soğuma ciddi boyutlara ulaşmıştı.78
f (ırkiye’nin Batı ittifakı. Türk dış politikasının geleneksel taraf-
sızlılt/askcrî ittifaklardan uzak durma politikasının da sonu ola-
eak ıır.
Lkı târihten sonra Türkiye, artık tarafsız olmaktan çıkacak w
Ikuı inifakı (cinde bâzı askeri yükümlülükler alıma giıeccklir.
Kcsiıı. iKi ve acık luıumunu Doğan Avcı oğlu tul a bulan bir gö-
i ü s . lurkiycniıı Atatürk döneminde Batıdan uzak, Sovyet Jcr Bir
78 Önder, age. s. 33-34; Erkin, Tiırk-Sovyet İliş k ile ri ve Boğazlar M eselesi, s. 156-160; Krecker,
age. s 63-64; Keesing’ s. 11939/3772) ve (1939/3781).
282
dan beri süren, yakın biı ilişki içinde olunduğu doğru ise de.
Tıirk-Sovycl ilişkilerinin, yukarıda da anlatmaya çalıştığım suree
içinde. Batılı devletlerle dalva yakın ilişkilere girilmesi yolundaki
istekleri ortadan kaldırmadığı ve Lozan sonrası dış politika so
runlarının tedricen çözülmesi ile do, 1930 lu yılların başından iti
baren Batıklarla olan gerek siyasal, gerekse ekonomik ilişkilerde
gözle görülür bir yakınlaşmanın meydana geldiği, bele 1930'lu
villamı ikinci yarısında, söz konusu ilişkilerde görülen yakınlaş
manın, Sovyeıler Birliği ile olan ilişkileri dahi gölgede bıraktığı
açıkça belirt ilmelidir.
Türkiye’nin Atatürk dönemindeki temel dış politikası, iyi kont-
suluk ilişkileri ile Balkan Paktı ve Sadakat Paklı gibi bölgesel sa
vunma ini lakları kurulmasıydı.
Bölgesel savunma ittifakları kurma politikasının, Avrupa’da Bi
rinci Dûııva Savası sonrası dönemde, özellikle de 1020’li yıllarda
izlenen bölgesel anılaşmalar yoluyla barışın korunması ve güç
lendirilmesi politikasına uygun düştüğü ele söylenebilir
Bu acıdan bakıldığında, Inönunün politikasının, Türkiye'nin
Atatürk döneminde, özellikle de 19301u yılların ikinci yarısında
izlediği dış politikaya aykırı olduğu söylenemez. Hattâ lam akse
ne, onun tutarlı bir dcvâıtu olduğu dahi belirtilebilir.
Türkiye, Atatürk döneminde de, tnönü döneminde dc\ temelde
Batı tercihli bir dış politika izlemiştir.
Bu aşamada, tek-parti döneminde izlenen Türk dış politikası
nın alt aşamalarının birbirinden katı çizgilerle ayrılması pek de
mümkün görünmüyor.
Tek-parti dönemi boyunca, dış politikada, bir farklılaşmadan
çok, bir süreklilikten ve bütünsellikten söz etmek, daha uygun ve
gerçekçi olacaktır.
1939 yılındaki tarihsel tercih ya da tarihsel dönüm noktası, as
lında, çok dalıa öııcc oluşmuş ve önce Montrö Antlaşması uda,
daha soma da Lyon Antlaşmasında kendisini iyice belli eden hır
tercihin ve karârın sonucudur.
Nitekim Baskın Oran, bir incelemesinde, bunu şöyle ifâde edi
yor:
/
“ Bu süreç, 1939 yılında, İngiltere ve Fransa ile (Batının Batı sayılma
yan ülkelerine karşı) savunma antlaşması yapılmasına dek varmıştır.
283
Bu anılaşma. Atatürk'ün ölümüne bağlanmama!!, tersine, onun dış
politikasının savaş bulutlan içinde ulaştığı kaçınılmaz bir sonuç olarak
değerlendirilmelidir. (...)
Yoksa, bir hatâ olarak ve Atatürk'ün tutumundan sapmak gibi değer-
lendirilınemelidir."80
80 Baskın Oran. “A ta tü rk 'te ve G ünüm üzde Bağım sızlık ve B a tılıla şm a Kavram ları". S iy â s o l B ilg i
le r F a k ü lte s i Oeryisi, A ta tü rk Özel Sayısı, Cilt: XXXVI, No. 1-1, (O cak-A rahk 1981), s. 205-206
A ta tü rk d ön em in in H âriciye V ekili T evfik Rüştü A ra ş ise, ta m a m e n aksi g ö rü şte d ir.
A ra ş, T ü rkiye 'n in hu d o n e m d e Balkan Paktı na öne m verm ed iğ im , oysa B a lk a n P aktı'nm ge
n iş le tilm e si ve g ü çle n d irilm e siyle . M ih v e r d e v le tle rin in B a lk a n la r'a in m e sin in o lanaksız kılına
b ile ce ğ im ve savaşın B a lk a n la r dan uzak tutulm asının da bu sû-retle m üm kün o la b ile c e ğ in i be-
İrm ik te n som a, T ürk-S ovyet iliş k ile rin d e m eydana g e le n soğum anın da. M o s k o v a 'n ın tu tu m u
na karşın, düzel [ilm esin in m üm kün o ld uğ un u savunuyor. Ökz. T e vfik Rüştü A ra ş , G ö rü ş le rin i, (2
C ilıl.
81 TBM M ZC, Devre: 6, İçtim â: I, Cilt: 6, 1. İnikat, (1 11.1939): K e ts iity ’s, (1939/3792).
284
Üçlü İtli fak Antlaşması, 8 Kasınızda, TBMM la raf nidan da
oııayhmn.82
Saraçoğlu, TBMM'dc yaptığı konuşmada, antlaşmayı, uslu ka
palı olarak Moskova’yı da yanıtlayarak, şöyle değerlendirir:
285
linç, bu arada büyük ölçüde Almanya'ya bağlanmıştı. Bu durum
Türkiye tarahudan İngiltere'ye değişik zamanlarda ve sık sık
önemle hatırlatılmıştı. İngiliz Mâliye Bakanı nın 1939 yılımn Nisan
ayında Ankara'yı ziyâ ıcıi de bu girişimlerin bir sonucu sayılmalı
dır. Ancak bu görüşmelerden somut bir sonuç alınamayacaktır,
Türk-İngiliz İktisadî ilişkilerinin gelişmesi sanıldığı kadar ko
lay ve basit değildi
Turk-Ingiliz dış ticâretinin sürekli gerileme içinde olduğu unu
tulmamalıdır. 1924-1936 yıllan arasında Türkiye'nin toplam iıha
latında İngiltere'nin payı % 17.7'den % 6.6’ya kadar düşerken,
ihracâtındaki payı % Î4.7‘den % 5.4'c clüşmiişıü. Tuık-Fransız
dış ticâreti de daha faiklı değildi. Ingiltere ve Fransa, doğal ola
rak, doğrudan kendi sömürgelerinden mal almayı tercilı ediyor
lardı. Ayrıca, sorunu daha büyük boyutlara ulaştıran bir başka
konu da, Türkiye'nin tarımsal ihraç ürünlerine yüksek fiyat öde
yen Almanya'nın t icâıi rekabetiydi.
Diğer yandan, kliring antlaşmaları ile yürüyen Türk-lngiliz dış
ticâretinde İngiltere'nin sürekli ihracât lazlahğı kendisini hemen
belli ediyordu. 1937-1938 yıllarında Türkiye'nin toplam iıha la
lı uda Ingiltere'nin payı % 6.2‘dcn % İl.2 y e kadar o kacaksa da,
Ingiltere'nin Türkiye'den ithalâtında herhangi bir yükselme olma
yacak, hattâ düşme bile görülecektir.
Türk-Ameri kan dış ticareti dc hemen hemen aynı durumdaydı.
1936 yılında Türkiye'nin toplam ithalâtında ABD'nın payı % 9.7
iken, hu oran 1937 yılında % 15.1 olmuştu. ABD'niıı Türkiye yc
ihracâtı, 1938 yılırım ilk dört ayında 7.400.000 TL idi. Bu rakam,
1937 yılının ilk dört ayında yalnızca 3.900.000 TL olmuştu. Fa
kat Türkiye'nin ABD yc ihracâtı, aynı dönemde, 4.600.000 TLden
2.600.000 TLyc kadar gerilemişti.65
İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugcsseıı, Türkiye ile bir it
li fak anılaşması imzalanması için, Türkiye’nin Batılı devletlerle
olan ekonomik ilişkilerinde de bir ilerleme sağlanması gerektiğim
anlamıştı. Buna karşın, bu konudaki anlaşmazlıklar uzun süre
ce kür. Türk-Ingiliz dış ticâretinde önemli bir gelişme sağlanması.
286
ancak, Ingiltere'nin sömürgeler inden zâten ucuza sal m aldığı
hammadde ve tan m ürünlerini, daha yüksele fiyat ödemeyi kabul
ederek, Türkiye'den
* salın alması ile mümkün olabilirdi.
Kroll, Türkiye ile dış ticâretini geliştirebilmek iun. Ingilte
re'nin konumunun son derece elverişsiz olduğunu düşünüyordu.
Çünkü, Kroll’a göre, İngiltere'nin ekonomik yapısı ile Türki-
ye’ninki hic uyusınuyor ya da pek az uyuşuyordu ve bu farkı ka
pa ıabilmek için İngiltere'nin pek çok çaba harcaması gerekiyor
du, Gerçekte İngiltere, Türk ihraç mallarının pek azına ilgi göste
riyordu. Ayrıca, Ingiltere nin satın almaya hazır okluğu kıom. lü-
lürı, kömür ve pamuk gibi Türk ihraç mallan da pahalı ve kalite
sizdi. Oysa, İngiltere, hu tür mallan, kendi sömürgelerinden, da
ha kaliteli ve ucuza elde cime imkânına sahipti. Ancak. Kroll, bu
nun, gerçekle siyâsi hır mücâdele olduğunu da vurguluyordu.8^
İttifak antlaşması için görüşmeler sürerken, İngiltere, tatmin
edici bir siyasal anılaşma tein, Türkiye’ye 10.000.000 Sterim ima
lında bir kredi açılmasına karar verecektir.
Görüldüğü gibi, hu aşamada, siyasal, ekonomik ve aS’keıı gö
rüşmeler iç içe girmişti87
Türkiye'nin ekonomik alandaki talepleri İngiltere ıaralından
hiçbir zaman kabul edilmedi. Ayrıca, İngiltere, 27 Mayıs 1038 ta
rihli kredi antlaşması gereğince verilen 16.000,000 Sterlin değe
rindeki kredi dışında, yeni krediler vermeye de hazır değildi.88
Ancak Tûrk-lngiliz Ortak Deklarasyonu nun ilânından soma,
lurkiye niıı bu konudaki talepleri daha da ısrarlı olmaya haşlaya
cak lir.
Türk Hükümeti nin ısrarlı talepleri sonunda, Ingiltere, nihayet,
bir savaş durumunda Türkiye'yi müııeftği olarak görmek isliyor
sa, stratejik öneminden dolayı, ona gereken yardımları yapmaya
karar verir. Aksi hâlde, d ıs ticâret itıiıı Mihver devletlerine, özel
likle de Almanya'ya olan bağımlılığı, Türkiye'yi Bal ılı devletlerin
ya m11da ıı uza kiaşı ıra bili rd i.
287
Türkiye, İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Üçlü t nifak
Anılaşması ile bu konuda da bir anlaşmaya varılacak ur.
19 Ekim tarihli antlaşma ile, İngiltere'nin 11.000.000 Sterlin lik
kısmım karşılayacağı, 15.000.000 Sterlin değerinde altın stoku
nun Türkiye'ye yollanması kararlaştırılır. Bu kredinin geri katan
kısım Fransa Liralından karşılanacaktı. Nihayet Türkiye'ye, İngil
tere'nin 2.000.000 Sterlin ile katılacağı, toplam 3.500.000 Ster
linlik bir kliring kredisi daha açılacaktı.89
Bu antlaşmalar ile gere i Türkiye'nin malî ihtiyaçları göz ürıünc
alınmış oluyordu. Takat 1 ürkiye'nin ihracat sorunu çözülmüş ol
muyordu.
/
Hâriciye Vekâleti Genel Sekreteri Nturum Menemencioğlu,
19 59 yi linin Kasım avında, söz konusu antlaşma (ardan sonra, di-
gev ıicâıi ve mâli sorunları da çözmek için, Londra ve Paris'i ziya
ret eder.
Menemeıuioğkı, bu görüşmelerde, Batılı ülkelerin büyük değer
ve önem verdikleri bir krom antlaşması yapılmasını da gündeme
gcıirir. Ancak bir krom antlaşmasının, İngiltere'nin her yıl
2.000.000. Sterlin değerinde bâzı Türk ihraç tarım ürünlerinden
ithâl etmesine bağlı olduğunu da vurgular90
Türkiye ile Batılı devletler arasında, 8 Ocak 1940 târihinde,
giz/i bir kıonı aıu/aşması imzalanır.91
Anılaşmaya göre, İngiltere vc Fransa, iki yıl için, 1940 ve 194!
yılları için, Türkiye'de üretilen kromun ıünümü ve Türkiye'nin o
^ - ✓
89 Önder, age, s 4Ü; G lasneck, T ü rk e i und A lg lıan i s tan. s. 48; OTDP, s. 151: K e e s in g ’ s.
(1939/3883).
Türkiye ile Ingiltere arasında, 3 Şubat 1940 tarihinde, yeni bir ticâret antlaşması daha imzala
nacaktır. Keesing4s, (1940/3911).
93 Önder, age, s. 41 -42; Glasneck. Türkei und Afghamstan, s. 55; Krecker. age, $. 55-56.
289
Bu arada, Tngiliz-Türk-Lch kurmay subaylarının lop Umu lan
Londra'da sürüyor’dtı,*6
General Hutzinger başkanlığında bir Fransız askeri lıcyen 18
Temmuz da Ankara'ya gelir ve on gün süreyle bâzı görüşmelerde
bulunur.*97
Ingiliz Deniz Kuvveden ne âid Warspkc zırhlısı ile iki destro
yer 1 Ağustosla İstanbul'u ziyaret ederken, yine Ingiliz Deniz
Kuvvciİci İTk Icii Malaya zırhlısı da tzıniFi ziyaret eder. Ingilte
re'nin Akdeniz Donanması Koıııııtanı Amiral Cunninghaın. yak
laşık bir halta İstanbul'da kalır ve bu sırada Ankara'ya da gelerek,
bizzat İnönü ile de görüşür.989
Evliil ayı sonunda ise, yine General Kâzım Orhuy başkanlığın
da bir Türk askeri heyeti, önce Londra'ya gider ve bir süre sonra
da Paris'i zivarcı eder.
/
290
toplam 25,000.000 SLcrliıı tutarında bıı kredi almayı başaracak
tır.100
Ancak anılaşmada yer alan değerde askerî malzemelim Türki
ye’ye sevk edilip edilemeyeceği ayrı bir sorundu. Çünkü, bu sıra
da, Ingiltere ve Fransa fiilen savaştaydılar ve askerî malzemeye
herseyden önce kendilerinin ihtiyâcı vardı. Batılı devletlerin, Tür
kiye’yi askerî yönden yeterince destekleyebilecekleri ölçüde aske
rî malzemeye sahip olup olmadıkları ise, ayrı bir sorundu.
Görüşmeler sırasında İngiltere, bâzı siyasal konulan da günde
me getirmeye çalışmıştı, Türkiye ise, bu talepleri oyalayıcı bir ut
tum içine girmişti. Örneğin, Ingiltere’nin "Sovyet Çekincesini
antlaşma metninden çıkarmak istemesine karşılık, Mcnemcncioğ-
lu, Türkiye'nin bunu, ancak askerî bakımdan istediği ölçüde teç
hiz edildiği takdirde kabul edebileceğini belirtmişti.101
Bakû Plânı
Türkiye ile Batılı devletler arasında bu dönemde yakın askerî
ilişkilere ve işbirliği çabalarına en iyi örnek, hiç kuşkusuz, Baku
Plânıdır.
Bakû Plânı, Sovyet-Fin savaşı sırasında <,1930-1940) oluşturul
du.
Bu dönem, SovyeuAlman işbirliğinin en yüksek noktasına eriş
tiği, Sovyedcr Birliği nin Almanya’ya, başta petrol olmak üzere,
savaş için can alıcı önemde çeşitli maddeler sağladığı ve Batılı
devletlerle Sovyet lor Birliği arasındaki ilişkilerin tamamen koptu
ğu bir dönemdi.
İngiltere ile Fransa, savaşı bir an önce bitirmenin yolunun, Al
manya’yı malzemesiz ve hammaddesiz bırakmaktan, yâni geniş
bir ablukadan geçtiğinin bilincindeydiler. Almanya, yakınındaki
petrol alanlarından, yânı Romanya’daki Ploesıı ve Sovycılcı Bırli-
gi'ııdeki Bakû petrol bölgesinden uzak tutulmalıydı. Baku Plânı.
Almanya ile birlikte Sovyetler Biriiğfnı de zayıflatmaya yönelikti.
100 Önder, age, s 40. Glasneck. Türkei und Afghanistan, s. 48: 0TDP, s 151
101 Önder, age, s 41.
291
BilkCı Plânı, çok yönlü bir tasar ıydt.
Öncelikle, Baku petrol alanlarının tahribi ile Almanya arlık bu
petrol bölgesinden yararlanamayacak ti, ikinci olarak, plân gere
ğince, Kafkasya bölgesindeki Baku ve Battım gibi petrol alanları
hava saldırısı ile tamamen tahrip edilecek ve nihayet Kafkasya’da
ki İslâm dinine mensup nüfûsun ayaklanışı da desteklenecekti,
Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Massigli, Sovyetler Birliği nde ya
sayan tüm Türklerin katılacakları bir Büyük Turan plânı yapıyor
du.
Massigli, IJ Şubat 1940 târihinde kaleme aldığı bir raporunda,
bu tür bir düşüncenin Türk Hükümet çevrelerindc henüz yankı
bulmadığını, fakat eğer Türk Hükümeti Sovyetler Birliğinin za
yii lığı konusunda ikna edilebilirse, bu takdirde, tulumunun deği
şebileceğini yazıyordu.
FinlandiyalIm Budapeşte Büyükelçisi Talaş, 1940 yılının Ocak
ayında Ankara'ya gelmiş ve Türk Hükümetini Sovyetler Biri iği ne
saldırması ve Sovyet egemenliğinden kurtulmayı bekleyen mil
yonlarca Müslüman t özgürlüğüne kavuşturması için ikna etmeye
çalışmıştı. Bu girişim, bâzı Ordu çevrelerinde ve aydınlar arasında
yankı bulmuştu. Ancak söz konusu aydınlar bir süre sonra tutuk
lanmışlardı.
Diğer yandan, İngiltere, bu konuda Fransa'nın görüşlerine tanı
aıılanıı ile katılmıyordu.
Baku petrol bölgesine yapılacak bir hava saldırısı için Türki
ye'nin Diyarbakır ya da Erzurum ya da Sur i ve veya İrakta bulu
nan hava akın famı dan birinin kullanılması gerekiyordu. Ancak
Suriye ya da İraktaki hava alanlarından kalkan uçaklar biie Türk
ve/vevâ İran hava sahasııu kullanmak zorundaydılar.
Massigli, muhtemelen bu aşamada, Türk Hükümeti ne Baku
Plânı ndan söz etmeyi uygun bulmuş olmalıdır. Cüııkü, Türk-
Sovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşması göz önüne alındı
ğında, Ankara ıım bu tür bir davranışa göz yummayacağı bilini
yordu. Aksi yönde alınacak bir tutum, ancak Sovyetler Birliği ile
doğrudan bir çatışma anlamına gelirdi.
Massigli nin düşündüğü ve öngördüğü biçimde, Türk Hükü
meti ile resmi bir görüşme hiçbir zaman gerçekleşmeyecek, dola
yısıyla da Türkiye, Baku Plânı ndan hiçbir zaman resmen haber-
292
dâr edilmeyecek lir. Habcı\ Ankara’ya gayri resmî olarak delile
cek lir.
İngiltere, Massigli'nin plânım onaylar ve 1940 yılırım Şubat
ayında Boğazları İngiliz ve Fransız savaş gemilerine açması ko
nusunda Türkiye’den kesin söz almak isterse de, bu girişimlerin
den biı sonuç alamaz.
Diğer yandan. Massigli ile Saraçoğlu arasındaki bir görüşmede,
Baku Plânı yeniden gündeme gelir ve Massigli, Saraçoğlu'na,
açıkça, Baku'ya yapılacak bir hava saldırısı içm Süriye ya da
Iraktaki hava alanlarından savaş uçaklarının kalkacağım ve bu
nedenle de Türk ve/ve yâ Iran hava sahalarının küllimi imasının
zorunlu olduğunu açıklar.
Bu açıklama karşısında Saraçoğlu’nun yanı ti ilginç olur ve Sa
raçoğlu, Massigli ye, zorluk çıkaranın İran mı olduğunu sorar. Bu
üstü kapalı imâ, Massigli tarafından Türk Hükümeti nin Baku
Plânı konusundaki resmi onayı olarak kabul edilir.
Oysa Saraçoğlu'nun yanıtı daha ziyâde oyalayıcı nitelikteydi.
Ancak plâna karşı bir hoşgörü anlamına da geliyordu. Görünen
oydu ki, Türk Hükümeti, Baku Plânı’na resmen izin ve destek
vermeyecek, plândan tamamen habersizmiş gibi davranacak ve
plânın uygulanmasına karşı çıkmayarak, hava sahasının kullanıl
masına gözy umaca ku.102
Nitekim bu sırada Türkiye ile Batılı müttefikler arasındaki as
keri ilişkiler de hayli yoğunlaşmıştı.
Orta Doğumdaki Fransız Orduları Komutanı General Wevgand,
16-22 Ekim 1939 ve 25-29 Ocak 1940 târihleri arasında, Anka
ra’yı ziyaret etmişti.
Ona Doğu daki Ingiliz Orduları Komutanı General Wavcll dc,
Suriye'deki
*
Fransız Hava Kuvvetleri Komutam General Jcannoud
ve Orta Doğudaki Fransız Hava Kuvvetleri Komutanı Miclıcl ile
birlikle, yine 16-22 Ekim 1939 ve 9-13 Mart 1940 târihleri ara
sında, Ankara’da, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak
102 Glasneck, Tiirkei tmd Afghanistan. s. 52-54, Krecker, age, s. 73; Bilge, age, s. 149-150. Önder,
age, s. 42-45: Deriıtgıl, Turkish Foreijjn Policy Ourmg 1he Second World War: An ’Aclive'
Neutraüty, s. 93-97: Deringil. Denge Oyunu. (İkinci Dünyâ Savaşı’nda Türkiye'nin Oış Politika-
aU T00-İ06.
293
ite bâzı göıüşmelerde bulunmuştu. Bu görüşmeler, Baku Plânı ile
ilgili olabil irdi.105
İnönü, yıllar sonra, Türkiye’nin bu lüı bir girişime katılmaya
hazır olmadığını ve Türk hava sahasının kullanılması yolundaki
öneriyi derhâl red elliğini önemle belirtecektir.1
104
30 501
lvıgııeıe ve İransa, Baku Plânını MCindik Yüksek Savaş Konse
yi ııc birlikte götürmüşlerdi. Plana göre, müttefik den izaluları Ka
radeniz'de petrol ulaşımını engelleyecekler, Baku petrol saltası
tahrip edilecek ve bu arada General Weygaıul komutasındaki
branşız Ona Doğu Ordusu, Irak ve İran üzerinden Kalkanlara
doğru ilerleyecekti.
Ancak önce İngiltere, daha sonra da, 1940 yılının Marı ayında,
İ ransa plândan vazgeçti. 1940 yılmın Mart ayında plân doğrul
tusunda bâzı askeri hazırlıklar yapıldıysa da, bu sırada 1ilgiliz-
Snvyct görüşmeleri sürdüğünden, plân m uygulanmasına ilişkin
son karar sonbahar aylarına bırakıldı.105
Bak(ı Plânı'Adan Fransa'nın yenilgisinden sonra ta mâ men vaz
geçilecektir.
Türk dış polilikası. Baktı Plânı nedeniyle savaşın ilerleyen dö
nemlerinde hayli guc durumda kalacaktır. Baku Plânı 'mu Türkiye
acısından önemini ileride göreceğiz.
103 Krecker, age, s. 73/dıpnot 24; Önder, age, s. 42-45; Keesing's, U 940/3962).
104 Bu konuda İnönü'nün Zehra Önder ile yaptığı söyleşiye bkz. Önder, age. s. 265-266 (ek bö
lüm).
105 Andreas Hıllgrubec Hitter's Siralegie, s. 55-57; Paul Leverkuehn, Der Geheime Nachrichten-
dieııst der Deulsctıen VVehrmacht im Kriege, s. 155-156.
294
itskcıi yarchnida bulunma imkanları yoklu. Polonya’nın coğrâli
konumu, bu lür doğrudan bir askerî yardımı engelliyordu. So
nuçta, Polonya kısa zamanda yenilecektir
Arlık taraflar arasında, ban cephesinde, Al man-Fransız sınırın-
da, büyük bir askerî mücadele bekleniyordu. Ne var ki, lıcı iki ta
raf da karsıdan gelecek bir saklın beklemişi içinde uzun bıı sure
savunmada kalacaktır. İşte batı cephesinde sükunetin sürdüğü bu
döneme 'Garip Savaş ’ adı verilir.106
"Garip S avaş- te rim in in A lm a nca sı "Der Seltsam e K n e g 'd ir. T e rim in İn g iliz c e s i ise. "Phoney
W a r"d ır v e 'S a h te S a v a ş 'y a da 'Y a la n cı S a v a ş 'a n la m ın a golır
Burada "G arip Savaş- deyim ini, Alım ancadatı T ürkçeye ç e v ire re k kullandım .
295
Romanya Dışişleri Bakanı Gafencu Sofya ile bu konuda görü
şürse de. bir anlaşmaya varılamaz. Romanya ve Yunanistan'ın
Bulgaristan ile Bulgu r-Romen ve Bulgar-Yunan ortak sınırları ko
nusunda bir anlaşmaya varmalarına imkan olmadığı anlaşılır. Sof
ya. bu tutumundan, ancak üzerinde Moskova’nın baskısı olduğu
takdirde ödün verebilirdi. Çünkü, Moskova’nın Bulgaristan üze
rindeki etkisi sürüyordu.
Bir görüşme sırasında İnönü, Gafencu ya, Balkan devletlerinin
ortak çıkarları olduğunu ve Mihver devletlerinin Balkanlar üze
rindeki etkisinin son derece tehlikeli sonuçlar verebileceğini be
lirtir. İnönü'nün aımıcı. Mihver devletlerinin Balkanlara olası bir
saldı rısıııa karşı. Balkan devletlerinin ortak bir tuıuııı almasını
sağlamaktı.
Aslında Moskova da Ankara'nın bu politikasını önceleri lama-
mcıı destekliyordu. Hattâ. Potemkin, 23 Nisan 1939’da, Ankara'yı
ziyaret etliği sırada, Türkiye'nin bu girişimini olumlu bulduğunu
ve Moskova'nın, Bulgaristan ile Romanya arasındaki mevcut so
runların çözümünde de yardımcı olacağını belirtmişti. Bu görüş
acısından, Potemkin'in, Ankara ziyaretinden hemen sonra. Sofya
ve Budapeşte’yi de ziyaret etmesi, bu çerçevede değerlendirilmeli
dir.
Saraçoğlu Moskova'ya davet edildiğinde, bu davet, Balkan An-
tanıTmn, SovyetIcr Birliği'nin de desteği ile, Mihver devletlerine
karşı güçlendirilmesinin sağlanmasında önemli bir fırsat olarak
yorumlanmıştı.107
Ancak Moskova'nın yaz aylarında tutumunu değiştirdiği görü
lecektir.
İnönü, 29 Mayıs 1939'da, CHP’ııin Beşinci Büyük Kurul tay nn
açış konuşmasında. “Komşularımıza gelecek tehlikeleri, bir adım
sonra bize gelecek tehlikeler gibi önlemek için, iktidarımızda
olan bütün tedbirleri alacağız” diyordu.108
Ankara, 1939 yılının sonlarında dahi, söz konusu tehlikevi on-
Ic-ye bilecek bir antlaşmaya varılmasından ümitliydi. Mcnemenci-
296
oğlu, Bulgaristan'ın Balkan Amantı’na katılmasını sağlamak için,
Londra ve Paris'i ziyaret
*
ellikten sonra, 11-13 Ocak 1940 târihleri
arasında Sofya'da da bâzı görüşmelerde bulunacaktır.1
Bu sırada Londra, yeni bir Balkan Birliği kurulması yönündeki
projeyi onaylar. İtalya'nın Almanya’nın yanında savaşa kanini ası
nı ve Almanya ile Scıvyetlcv Birliği nin Balkanlarda yayılmasını
önlemek amacıyla, 1939 yılmın Kasım ayı başında, Romanya Dı
şişleri Bakam Gafencu'nıın önerisi ve Ingiltere'nin dc bu öneriyi
bir miktar lûdil etmesiyle, Roma, Atina, Ankara ve Budapeşte anı
sında bir ittifak kurulması öngörülür Londra, bu önerinin, Anka
ra’nın İtalya'dan kaynaklanan endişelerini ortadan kaldıracağım
düşünüyordu. Bu ittifak, Berlin ve Moskova'ya karşı olacaktı. İn
giltere'nin Türkiye ılc kalyanın yakınlaşmasını sağlamaya yöne
lik bıı önerileri sonuçsuz kalacaktır. Cüııkü, Türkiye, İtalya ya
hiç güvenmiyordu.
Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu nun Balkanlar ile ilgili ve Bal
kanlarda güvenliğin sağlanmasına yönelik alımcı maddesi, Bal
kan devletleri taralından tepki ile karşılanır. Yugoslavya ile Ro
manya, deklarasyonun altıncı maddesini, Mihver güçlerini Bal
kanlara saldırmaya kışkırtacağı gerekçesi ile protesto ederler. Sa
raçoğlu. Galeneu'va, deklarasyonun altıncı maddesinin Balkan
lardaki sorunlarda yalnızca Türkiye ile İngiltere arasında gerçek
leşecek bir danışma ile sınırlı okluğu yolunda güvence vererek
Balkan devletlerinin bu huzursuzluğunu gidermeye çalışır. Ancak
Galencu, son girişimlerin ardında Londra'nın bulunduğuna ve In
giltere'nin Balkan politikasının egemeni olmak istediğine karar
vermişti,1
10911
Balkan Anlamı nda derin bir bölünme artık gözle görülür hâle
gelmişti. Tüm baskılara karşın, Yunanistan, Türkiye'nin Batılı
güçlerle yaptığı ittifakın yanında yer alan tek Balkan ülkesi ola
caktır. Yugoslavya ise, Türkiye'yi Balkan Anlamımdan ayrılmakla
tehdit edecek ve hattâ 1939 yılının Temmuz ayında, Türkiye ilin
297
dâhil olmayacağı* iare Isız bir Balkan Bloku kurulması için giri
şimlerde bu Umacak lir. Böyle bir blok, Yugoslavya, Macaristan,
Romanya ve Bulgaristan tarafından kurulacaktı. Fakat Yugoslav
ya'nın bu plânı gerçekleşmeyecektir.
Bulgaristan'ın Balkan Anlamına katılmayacağı kesinlik kazan
dıktan sonra, Türkiye, Bulgaristan ile gergin ilişkilerinin yumuşa
masını sağlamak üzere, 13 Ocak 1940 târihinde, Türk-Bulgar Or
tak Beyannâmesi ni kabul eder.
Beyannamede. Ankara ve Sofya, Balkanlarda bansın korunma
sı konusundaki iyi niyetlerini açıklıyorlar ve birbirlerinin laral-
sızlıktanna saygı göstereceklerini karşılıklı olarak garami ediyor
lardı. Yine beyannameye göre, Türk-Bulgar sınırındaki askerî bir
liklerde karşılıklı olarak geri çekilecekti.112
Bununla birlikle, Tüı k-Bulgar Ortak Beyannâmesi Ankara ile
Sofya arasındaki karşılıklı güvensizliği orladan kaldırmaya yvi-
meyeeektir. Örneğin, b Man i940da, Trakya'da Türk hava saha
sına giren bir Bulgar uçağı mecburî inişe zorlanacak, tıcak ve
içindeki iki subay daha sonra Bulgari s lana iâde edilecektir.113
Balkan Anlamı Konseyi'nin 2 Şubat 1940 târihinde yapılan
lopla ut ısında. Balkanlara yapılabilecek olası her türlü saldırıya
karsı, ortak bir savunma plânı yapılması konusunda anlaşmaya
varılır.
Bu sırada dahi Saraçoğlu, Bulgaristan'ın Balkan Amamı'na alın
ması için caba harcıyordu. Hattâ, İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi
K-Hugessen de ay m köıuıda girişimlerde bulunuyordu. Ne var ki.
hu çabalardan da bir sonuç alınamayacaktır.
Ayrıca.
/ Türkiye,
/ son biı çaba daha sarf edecek ve Yunanistan
ile Bulgaristan m ela katılımı vc ABD itin desteği ile. üyeleri Sov-
yeılcr Birliği, İngiltere vc Türkiye'den oluşacak biı Balkan Paktı
kurulması m önerecektir. Ancak bu öneri de destek buİmavacak
vc böylece yeni bir Balkan Amamı kurulması düşüncesi gerçek
leşmeyecektir.114
112 İkinci Dünyâ Savaşı Yılları {1939-1946!. (Bundan sonra, kısaca. Savaş Yılları olarak anıla
caktır). s 50
M4 OTDP.s. 151- 352; Önder, agç, s. 49-50; Krecker, age, s. 71-73; Keesing*s, (1940/3911|.
298
Türkiye ile Batılı güçler arasındaki yakınlaşma amı Uça, Balkan
Antantının çözülüş süreci dalıa da hızlanır.
Mihver devle ileri ile komşu olan ülkeler, yeni oluşlum Imas/
düşünülen Balkan Paktının, İngiltere'nin, Ankara amalığı ik\
Balkan politikası m belirleme amacı taşıdığı kanısına varırlar ve
Mihver devletlerini kışkırtmaktan kaçındıktan için de, Türki
ye'nin Balkan politikasını desteklemezler Hattâ bu politikaya
önemli ölçüde tepki gösterirler
Balkan devletleri, savaşın kendi ülkelerine yaklaştığını sezdik
çe, Balkan Antautfnrn gereklerini bir yana bırakacaklar ve Mih
ver güderine karşı politikalarını yumuşatacaklardır.
Genelkurmay Başkam Mareşal Fevzi Çakmak, 10-14 Mart târihleri arasında, Ankara'da. Ingi
liz ve Fransız Hava Komutanları ile görüşür. Keesîng's, 11940/3902).
Krecker, Balkan Amatrtr Konseyi toplantısında. B a lk a n A n t a n t f n m s in e s in » ) 1948 ydı b a ş ın »
kadar uzatılması önerisinin kabul edilmesine karşın. Balkanlara yönelecek olası bir saldırıya
karşı ortak savunma yapılması konusunda herhangi bir ilerleme sağlanamadığım belirtiyor.
Krecker, age, s. 71.
115 Ulus,126.4.1940)
299
gazetesinde yayınlanan, "Evet Norveç’ten Bâzı Dersler Almak Lâ
zımdır'’ adlı bir başka yazısında ise, şöyle diyordu:
"Morveç'in bir gaflete kurbân olduğu inkâr edilemez. Fakat bu gaflet,
müttefiklerin tâ t Eylülden biraz sonrasından beri devâm eden ikâzları
na kapılmaktan değil, bizzat Almanya'nın uyutucu ve uyuşturucu nasi-
hatlarına aldanmaktan ileri gelmiştir.
İskandinavyalIlar zannetmişlerdir ki, mutlak, kat'i ve samimî bir bita
raflık, kendilerini harpten koruyabilir ve tecâvüz ihtimâline karşı hazır
lanmak, tertipli bulunmak, tecâvüzden şüphe ediyor görünmek, Alman
ya'yı kuşkulandırıp, rahatlarının bozulmasına sebep olabilir."1’6
300
Türk basın heyetinin uğurlanması dolayısıyla düzenlenen tö
rende bir konuşma yapan Saraçoğlu, Türkiye’nin "bitaraf" değil,
fakat sâdece "harb hârici” (savaş dışı) olduğunu şöyle vurgulu
yordu:
*
301
Matbuat Umum Müdürü Selim Sarper de heyete dâhildi,123 He
yet, 10 Mayısta Paris’e varır, Fâlih Rıfîcı Atav, Ahmet Şükrü Es
mer ve Refet Bele Londra'ya geçerler. Alay, 1 Haziratı'daıı itibaren
Ulus gazetesinde gezi de ilgili izlenimlerini aktaran yazı dizisine
başlayacaktır. Esmer de, '‘Bir Seyahatin Notlan" adını verdiği yazı
dizisine devam edecektir.124
Tam bu sırada, Türk basın heyeti henüz Paris ve Loııdra'de
iken, Almanya, 10 Mayıs 194Ü'da, Hollanda, Belçika ve Luxem-
burg'u işgal etmeye başlar ve kısa zamanda bu ülkeleri tamamen
yenilgiye uğranı. Alman Ordusu, kısa bir süre sonra da. Fransa
topraklanikIa lıtzla ilerlemeye başlar. Durumun çok ciddi olduğu.
Fransız Doğu Orduları Komutam General Miıiellıauser'in 5 Hazi
randa Ankara'yı ziyaret ederek, görüşmelerde bulunmasından da
anlaşılıyordu.125
Fransa’nın askeri açıdan kesin yenilgisine az bir süre kala, o za
mana kadar savaşa katılmamayı tercih etmiş olan İtalya, 10 Hazi
ran 1940 târihinde, Fransa ve İngiltere'ye savaş ilân eder.
Türkiye, zâten son zamanlarda, İtalya'nın Balkanlar a ya da biz
zat kendisine saldıracağından endişe ediyordu. Türk Ordu birlik
leri, daha Nisan ayında, Adana ve İzmir'de toplanmaya başlamış
tı. İzmir bölgesi ve limanı tahkim edilmişti. Bizzat İnönü, 5 Hazi
ran'da, Trakya'yı ziyaret ederek, askerî birlikleri denetlemişti.126
İtalya ıım savaşa girişi. Üçlü ittifak Anılaşması hükümlerinin
işlerlik kazanmasını gerektiriyor ve bu suretle de Türk dış politi
kasında önemli bir karan gündeme getiriyordu.
Antlaşmanın ikinci maddesi gereğince, İtalya’nın savaşa girişi
ile, savaş, bir saldırı biçiminde Akdeniz’e inmişti ve Türkiye, böy
le bir durumda, tüm gücüyle müttefiklere yardım etmekle yü
kümlüydü.127
302
I ııgi lıcrc ile Türkiye, 1940 yılı boyunca, kalyanın Bal Kani ara
olası bir saldırısına karşı orlak bir tutu m izleyebilmek amacıyla,
birbirlerine sürekli olarak danışmışlardı.
Müttefikler, İtalya'nın kısa bir süre sonra savaşa katılacağının
belli olduğu bir sırada, henüz 1940 yılının ilkbahar aylarımla,
Türkiye'ye, ittifak antlaşmasının gereklerini anımsatıyorlar ve ya
kın biı gelecekte. Türkiye'nin ittifak antlaşmasından doğan tüm
yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekebileceğini vurguluyur
lardı.
Nitekim müttefik devletlerin Büyükelçileri, l Haziranda, Hâri
ci ve Vekili Şükıü Saraçoğlu’nu ziyaret ederler ve İtalya’nın çok
yakın bir zamanda savaşa katılacağını ve böyle bir durumda, Tür
kiye'nin derhâl seferberlik ilân etmesi vc diğer Balkan ülkelerinin
de benzer bir davranışa girmesini sağlaması gerektiğini belirtir
ler.128
Alınan Ordusu nun savaşı artık Fransa’da sürdürdüğü bir sıra
da, ımttıe fikler, Ankara'ya, Üçlü İttifak Antlaşması’fn anımsata
caklardır.
İtalya'nın İngiltere ve Fransa'ya savaş ilânının eriesi günü, 11
Hazııan’dâ, İngiltere ve Fransa'nın Ankara Büyükelçileri K-Hu-
gessen vc Massigli, Hâriciye Vekâleti Genel Sekreteri Nûman Me
ne mene ioğluTuı ziyaret ederler ve Üçlü ittifak Andasmasnım
ikinci maddesinin derhâl uygulamaya konulmasını talep ederler.
Müttefikler» Ankara’dan, ayrıca, Türkiye’nin İtalya ile ilişkileri
ni derhâl kesmesini, genel seferberlik ilân etmesini, deniz ve hava
üslerini müttefik güçlerine açmasını, İtalya'ya savaş ikin etmesini.
Montrö Antlaşması nın yirmibırinci maddesi gereğince Boğaz
larda gereken önlemleri almasını, Türkiye'de bulunan İtalyan va
tandaşlarını enterne etmesini vc Italyan bandıralı ve İtalya ya âkl
gemilerle İtalyan limanlarından gelen tarafsız ülke bandıralı ge
milere el koymasını da isterler.129
303
Ankara, İngiltere ve Fransa'nın söz konusu taleplerini, 13 Ha
ziranda, resmen ya mılar.
Saraçoğlu, müttefik devletlerin Büyükelçilerine, K-Hugcssen
ile Massıgbye. üçlü İttifak Anılaşmasına ek ikinci protokole
("Sovyet ÇckiııcesMic) işaret ederek, hali hazırdaki durmıum
Türkiye'yi SovycLİer Birliği ile bir çatışmaya sevk edebileceğim
belirtir ve müttefik taleplerinin bu nedenle Türk Hukûmeti'nce
kabul edilmediğini açıklar.130
"Cumhuriyet Hükümeti, Üçlü Muahedenin ikinci maddesinin bifâkay-
dı şart tatbikinin, bugünkü ahvalde, Türkiye'yi Sosyalist Sovyetik Cum
huriyetler Birliği ile müsellâh bir ihtilâfa sevk edebileceği kanaatine var
mıştır.
Binaenaleyh, hükümet, bu muahedenin aslî cüz'ünü teşkil eden iki
numaralı protokolün hükümlerine istinat etmeye karar vermiştir."131
ISO Savaş Yılları, s. 9. Ayrıca bk*. Kreckçr, age, s. 87-88: Glasneck, Türkei uıtd Alghanistaıı, s
49: U$. aga, s. 448-449; Dermgil, Turkish foreigo Policy Ouring itıe Second World Wac: An
‘Active’ Neutrality, s. 89-91 ve 102-108; Oçringil. Denge Oyunu, (İkinci Dünya Savaşanda Tın-
kiye'nm Dış Politikası), s. 106-122.
131 Savaş Yılları, s. 9.
304
Unutulması» ki, Sovyetler Birliği, Haziran ayında, Ballık dev
letlerini lülen işgal etmişti. Lttvanya Parlamentosu 15 Haziranda.
Lotoma ve Estonya Parlamentoları ise 17 Haziranda SSCB’yc ka-
tıJma karan almışlardı. Katılma kararları, Ağustos ayının ilk hak
tasında SSCB taralından da onaylanmıştı,
Moskova, bundan hemen sonra, 26 Haziran’da, Romanya’ya bir
ültimatom vererek. Bcsarabya’yı ve Kuzey Dobrucayı isteyecek ve
Romanya da, Sovyetler Birliği nin bu talebini derhal kabul ede
cektir Cönkü, İngiltere'nin, tek yanlı garanti verdiği Romanya'ya
askeri acıdan etkili bir biçimde yardım edebilmesi için tek yo! Bo
ğazlardan geçiyordu ve Türkiye, müttefiklerin. Boğazlar ın müt
tefik güderine açılması yolundaki taleplerini kabul etmemişti.’35
Türkiye, 14 Haziran 1040da, varıi Paris’in Alman Ordusu tara-
/ t
305
1 0 kolun gcıck^c gösterilmesinin "çürük" olduğu konusunda Re
cep Pokere hak verdiğini, fakat savaşa katılma yanlısı da olmadı
ğını beli i tiyor.138
Barutçu<mebusların çoğunluğunun savaştan uzak kalmak iste
diklerini de vurguluyor.139
Faik Alıınct Barutçu, anılarında, bu karışık ve tan ışınalı atmos
feri şövlc
• / anlauvor:
/
İtalya’nın savaşa katılmasına az bir süre kala CHP M eclis Grubu toplantısındaki tartışmalar
içm bkz. Barutçu, age, s. 79-81
306
Başvekil Refik Saydam, 2(> Haziran 1940da. TBMM toplamı
şında yaptığı konuşmada, "İtalya'nın harbe girmesi üzerine hadis
olan vaziyeti, Cumhuriyet Hükümeti etrafı ile tetkik etmiş ve Üç
lü Muahede'nin cüzü mütemmimi olan iki numaralı protokol
hükmünü tatbike karar vererek, icâb eden tebligatı yapmıştır. Bu
na nazaran Türkiye, hâli hazırdaki gayri muhariplik vaziyetim
muhafaza etmektedir." diyordu,142
Türkiye'nin hu karârında, Moskova'nın belirsiz tutumunun ol-
dıığu kadar, ama ondan daha büyük ölçüde, batı cephesinde Al
man Ordusunun kazandığı askeri zaferin ve Fransa'nın kısa za
manda beklenmedik çöküşünün önemli rolü olmuştu.
Aslında isin basında hiçkimse, olayların bu şekilde gelişebile
ceğini öngörememişti. Alınan Ordusu nun, Fransız Ordusu nu bu
denli kısa zamanda tamamen çökertmesi. Avrupa'daki siyâsî ve
askerî güç dengesini hiç umulmadık bir biçimde temelinden de
ğiştirmesi ve Mihver güçlerinin, kıta Avrupasızı hemen hemen
numunen eline geçirmesi, bütün tahminleri, bu arada Ankara’nın
kileri de, alt üst etmişti,
Fransa'nın yenilgisi, geıek CHP, gerekse TBMM'de, Üçlü illi lak
Antlaşması imzalandığı sırada etkinliği bir hayli fazla olduğu an
laşılan müttefik yanlısı grubun çevresini de daraltmıştı.
Açıkçası Türkiye, biç beklemediği bir durumla karşı karsıya
kalmıştı.
İsin başında, yalnızca kendi güvenliğini sağlamak için mü He
liklerin yanında yer almıştı. Üçlü İttifak Anılaşması, Mihver dev
letlerinin Türkiye’ye saldırmasına engel olabilirdi. Ya da, İliç ol
mazsa. olası bir saklın hâlinde, Türkiye yalnız kalmayacak ve ya
nı nda/a ikasında müttefik askeri gücünü bulabilecekti.
Ancak durum artık tamamen ve tam aksi şekilde değişmişti.
Türkiye, hiç de düşünmediği ve islemediği bir şeyi yapmak, as
keri bakımdan yenilgiye uğramış müuefiğme/ıı üildikleri ııc yar
dım etmek zorunda kalıyordu. Bu da, Ankara için, neresinden ba
kılırsa bakılsın, savaşa girmek anlamına geliyordu.
İnönü, savaşın bu aşamasında ve Ankara açısından bu kritik
307
donum noktasında, Türkiye’nin, aslında bir saldırıya uğramamak
ivin kalıklığı askerî pakı nedeni ile, savaşa katılmak zorunda kal
masından kaçınmak istiyordu.i
308
ce, PolonyalIlar karadan araya gidebiliyorlardı. Orada, Fransız birlikleri
nin yanında, Polonya birlikleri de oluşturuldu. General Mittelhaııser, Pe-
tain Hükûmeti'ni tanıyınca, Polonya laları Suriye'de toplama fikri gündem
den düştü. Sâdece bir yol kaldı: Mersin de[n] Filistin'deki Hayfa'ya... Bu
târihten itibaren Polonya birlikleri orada toplanırlardı.
1940 yılı sonlarına doğru, şimdiye kadar düzgün şekilde gerçekleştiri
len asker çekmede ciddî bir pürüz ortaya çıktı. Türkler, birdenbire transit
vizesi vermeyi kestiler, 9 Temmuz'da 140 kişilik 'belki sonuncu' Polonya
asker grubu geldi. Belgradda katan 1.500 kişi Almanların eline düşme
tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.
Romanya'da birkaç bin asker, bin memur, ikibin kadar kadın [ve] ço
cuk bulunmaktaydı. Türklerin tutumu, Polonya Büyükelçiliği memurları
nın görüşlerine göre. Almanların yaptıkları baskının neticesi olabilirdi
Elçi yon Papen, baştan beri, Türkiye Hükûmeti'ni, tarafsızlık ülküsünü
çiğneyip, PolonyalI askerleri enterne etmek yerine, diğer ülkelere geçir
diği için suçlamaktaydı.
Polonya makamlarının yaptıkları başvurular neticesinde, PolonyalIla
rı Türkiye üzerinden geçirme yeniden başladı ve 1940 sonbaharının ne
redeyse sonuna kadar devam etti. 2 Kasım'da Köstence'den 60 asker ile
80 sivil geldi. Ertesi gün, bir gemiyle, 260 yolcu, 4 Kasım da 'Transilvania'
gemisiyle, içinde yirmi General ve Bükreş'teki Polonya (Büyükjelçiliğı ile
Konsolosluğunun bütün personeli. (...) ayrıca, diğer ünlü politikacılar
olan 180 kişilik grup geldi.
Romanya'yı savunmak amacıyla, Romanya'daki Polonya Askerî Ata
şesi Albay Zakrzevvski'nin organize ettiği özel tabur da düzenli bir şekil
de Türkiye'ye çekildi.
Romenler, Besarabya'yı savaşmadan terk ettikleri için, Albay Zakr-
zevvski, bu taburu, Bulgarlara verilmesi plânlanan Balçık tarafına çeke
rek, Dobruca'nın Romenierce Bulgarlara verilmesinden yararlanmaya
karar verdi. 1yı ilişkilerim olan İstanbul'daki Bulgaristan Askerî Ataşesi
ile temas kurdum. T. Machalski anlatıyor: Bu yörenin Bulgarlarca alın
masından sonra, 'istenmeyen' yabancılardan oluşan bu taburu İstan
bul'a göndermesini rica ettim. Nitekim böyle oldu.
Türk makamları, askerlerin, istasyonda tren hazırlanıncaya kadar ge
mide kalmaları şartı ile, bireysel transit vizelerini vermekten vazgeçecek
kadar dostça davrandılar. Bu şekilde askerlerin gemiden direkt olarak
trene geçmeleri ve bu trenle Mersin'e, oradan [da] gemi ile Hayfa'ya
geçmeleri sağlanmış oldu. Orada Polonya Karpat Tugayı na dâhil edildi
ler.'
28 Nisan 1942 9ünü askerleri taşıyan sonuncu gemi Mersin'den Ray-
fa'ya gitti. Bu şekilde Polonya-Türkiye dostluğunun en güzel bölümlerin
den biri kapanmış oldu. (...)
309
(Büyiiklelçi SokoJnicki yazıyor: '35.000 askeri, resmî formaliteler ve
yönetmeliklere rağmen, Fransa'ya çekmeye başardık.' Bu sayının çoğu
Türkiye üzerinden geçti. Onlar, Batıdaki Polonya Ordusu nun çekirdeği
oldular. (...)
İkinci Dünyâ Savaşı sırasında Türkiye, bir silrii PolonyalIya sığına,,
yen olmuştur.
Daha 1 Ekim 1939 târihinde 74 kişi Türkiye'ye geldi. Bunlardan onbiri
20 Ekim'de Fransa'ya gitti. Kalanların ne kadarı savaş boyunca Türki
ye'den ayrılmadı bilinmiyor... Polonya (Büyüklelçisi'nm özel not defterin
de, 22 Haziran 1940 târihine ârd bir sayfada, birkaç yüz göçmen için ilti
ca hakkı sağlandığı yazıyor. (...)
Neticede, birkaç yıiz PolonyalI Türkiye'de kaldı. 11 Temmuz 1944 târk
hinde, bir listeye göre. 546 kişi, diğerine göre 434 kişi Türkiye'de bulun*
maktaydı."143
0 sırada bu tür haberler resmen tekzıb ediliyordu. Bkz. Ulus, 11.7.1940). Ayrıca bk*. Ke-
esing's, (1940/4120).
310
İnönü'nün yanıtı ise bu kez seri olacaktır.
İnönü. Türkiye'nin İngiltere ile bir anılaşma imzaladığını, çün
kü kendi güvenliğini İngiltere‘nin garantisi altında gördüğünü,
la kal Fransa'nın çöküşünden sonra artık bu antlaşmanın uygula*
nanıayacağım belirtir ve ülkesinin ancak kendisine saldmklıgı
lakelirde, gerektiğinde müttefiklerin yardımı olmaksızın da, sava
şacağını vurgular. İnönü, ımiuelilderin Türkiye nin bu mumuma
anlayış göstermedikleri takdirde, ülkesinin şimdiye kadar altlığı
bûıtm müttefik yardımını iade etmeye hazır olduğunu da belir*
Buna karşılık, bâzı m üttefik askeri danışmanlarının Türkiye'ye geldiği anlaşılıyor: "Pasif
korunma mütehassısı Mavren ülkemizi terk ederken..." AT, Sayı: 77,04.4 1940).
311
Bu nedenle de, ikinci Dünya Savaşında Türk dış politiklisi "ta
rafsız olarak eleğiL lakat l haıb hârid/savaş dışı” olarak taıumlan-
maljcljr. 149
Aslında bu görüş, Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu’nun beyâ
nında da açıkça gördüğümüz gibi, dönemin yöneticileri ve hattâ
basın organları tarafından dü kabul ediliyor ve sık sık anımsatılı
yordu.
Örneğin. Asım Us, i 940 yılının kış aylarında, Vakit gazetesin
de, bu konuda şunları yazıyordu:
“ Türkiye. Almanya ile harb hâlinde olan İngiltere ve Fransa ile tedafüi
mâhiyette ittifak akdetmiş olduğu için, hukuken bitaraf bir devlet sayıla
maz.
Fakat [Türkiye], Türk-lngilİ2-Fran$ız yardım paktında, Ingiltere ve
Fransa ile birlikte harbe girmesini icâb ettirecek şartlar tahakkuk etme
miş olduğu için de, muharip değil, yalnız(ca] harb haricîdir."150
n il Erkm. Türk Sovyet İliş k ile ri ve Boğazlar M eselesi, s. 197; Önder, age, s. 264. $ehâ M er ay.
Devletler Hukukuna Giriş. fCıll: 2). s. 457-636.
312
çeklerini, İtalya'nın Fransa’ya savaş ilânı sırasında Türkiye'nin al
dığı tulumunun haklı olduğunu arak kabul etliklerim belirtir ve
olası bir İtalyan-Yunan savaşında Türkiye’nin neler yapabileceğini
öğrenmek islediklerini aç.klar15’
Saraçoğlu, bu görüşmede, olası bir ltalyan-Yunan savaşında
Ankara’nın nasıl bir tutum alacağının henüz belirlenmediğini, he
nüz bu konuda alınmış bir karar olmadığını, böyle bir karar al
mak için henüz yeterli bir neden de bulunmadığım belirtir ve
Londra’nın talep ettiği karşı önlemlerin alınacağım bildirir.1152
15
Saraçoğlu, K-Hugessen’e, İngiltere’nin talep ettiği karşı önlem
lerin alınacağını, hattâ zâten alınmış olduğunu belirttikten sonra,
Londra’nın, Türkiye’de deniz ve hava üsleri sağlanması, balya ile
ilişkilerin kesilmesi ve Türkiye’nin Roma Büyükelçisi'nin geri çe
kilmesi yolundaki taleplerinin red edileceğini açıklat.
Türkiye, İngiltere’den gelen ısrarlı talepleri mümkün olduğun
ca yumuşatmaya çaba harcıyor ve bu konuda erken bir yükümlü
lük altına girmek islemiyordu,
Türkiye’nin bu çekingen politikasında bir ölçüde haklılık payı
da vardı. Çünkü, 27 Eylül 1940 târihinde, Almanya, İtalya ve Ja
ponya arasında Üçlü Pakt imza ediliyordu.153
İtalya, 28 Ekim 1940 târihinde, Yunanistan'a savaş ilân eder.
İtalya’nın Yunanistan’a saldırısı, Türk dış politikasında yeni bir
karârı gündeme getirecektir.
Ingiltere’nin Ankara Büyükelçisi K-Hugessen, 29 Ekimde, Sa
raçoğlu ile yaptığı bir görüşmede, Londra’nın taleplerini ısrarla
bir kez daha gündeme getirir. İngiltere, Türkiye’nin hava ve deniz
üslerinden yararlanmak isliyor ve Boğazların İtalyan ticâret ge
milerine kapatılmasını talep ediyordu.
İngiltere’nin bu talepleri bir kez daha red edilecektir, Ankara,
bu tür önlemlerin Almanya’yı kışkırtacağını ileri sürüyordu.154
313
(nâmı, l Kasım 1940 târihinde, TBMM toplantısında yaptığı
konuşmada, Ingiltere'nin taleplerini resmen yanı ıh yor ve Türk
dış politikasını söyle tasvir ediyordu:
‘Cumhuriyet Hükûmeti'nin haricî siyâsetinde, geçen seneden beri,
bir tebeddül vâki olmamıştır.
Bunun en birinci sebebi, o siyâsetin, siyâsî istiklâl ve mülkî mmâroi-
yetimizin mahfuziyetini esas tutması ve hâdisenin seyrine göre tahavvül
eden haris ernefler ile alâkadar bulunmamasıdır, ( J
Bizim harb haricî vaziyetimiz, bize karşı aynı iyi niyeti gösteren ve tat
bik eden bütün devletlerle en normal münâsebetlere mâni değildir
Kezâlik, harb haricî vaziyetimiz, bizim topraklarımızın, deniz ve hava
alanlarımızın muharipler tarafından birbiri aleyhine kullanılmasına istis
nasız olarak mânidir ve biz muharebeye girmedikçe, katJi ve ciddî olarak
mâm kalacaktır.
Son zamanlarda harb harekâtı, bâzı yeni vesilelerle, dikkate sayan
inkişâflar gösterdi.
Sükûn ve selâmeti bizim için çok ehemmiyetli olan, emniyet sahamı
zın içinde (olan) dostumuz ve komşumuz Yunanistan, maalesef bugün
harbe sürüklenmiş bulunuyor.
Bundan doğan vaziyeti, müttefiğirniz Ingiltere Hükümeti ile tetkik ve
mütalaa etmekteyiz. (...)
İngiltere'nin zor şartJar içinde kahramanca bir mevcudiyet harbi için
de bulunduğu b ir zamanda, onunla olan ittifak bağlarımızın sağlam ve
sarsılmaz olduğunu söylemek, benim için bir borçtur."1VS
314
zuudıgı biı donemde, bu lür bir baskının tehlikeli sonuçları olabi
lirdi. İngiliz lifi yüke İç isi, ayrıca, askeri yönden zayıf bir mütıeli-
ğin olası bir savakla sâdece aya!< bağı olacağına ela dikkat çekiyor
du. Clıuıchill de K-Hugesseıı in görüşlerini paylaşıyordu.156
Ancak Almanya ve İtalya’ya karşı ıck başına savaşan Ingilte
re'nin Türk ive-ve veledi ölçüde askeri yardımda bulunacak gücü
yoktu. Türkiye de İtalya ile savaşan Yunanistan a askeri yardımda
bııluııma imkânından yoksundu. Diğer yandan, İngiltere. Mihver
devletlerinin baskılarına karsı koyabilmesi için, Ankara'yı her
yemden desteklemek zoıuıula olduğunu da biliyordu. Cüııkiı.
Türkiye’nin Mihver güçlerine karşı olası bir siyâsi ya da askeri ye
nilgisi. Orta ve Yakın Doğu yolunun Mihver güçlerine açılması
anlamına gelecekti.
İngiltere, bütün İni nedenlerle, Italyan-Yunan savası sırasında
Türkiye'nin izlediği sava$ dışı tutumu zoraki olarak destekleye
cektir157
Zâten Yunan Ordusu, kısa bir süre sonra, Italyan Ordusunu
önce kendi topraklarından çıkaracak vc daha sonra da İtalyan iş
galindeki Arnavutluk toprak la unda ilerlemeye başlayacaktır. Yu
nanistan’ın İtalya karsısındaki hu askeri başarısı, bu dönemde,
müttefikler acısından önemli bir askerî ve siyâsî kazılınındı.
İtalya'nın Yunanistan’a savaş ilân etmesi, Türkiye'ye hiçbir yü-
>
kümlüIük gc ı i11neyc ce kt ir.
Gere i Uçlu İttifak Anılaşmasının üçüncü maddesine £<m\ In
giltere'nin, Ankara’dan Türkiye’nin savaşa katılmasını talep etme
hakkı doğmuştu. Ancak Londra, böyle bir taleple bulunmayacak-
lir.
Balkan Aniaııtı hükümleri ise, ancak bir Balkan devletinin bir
başka Balkan devletine saldırısı söz konusu olduğunda işlerlik
kazanabiliıcli. Oysa, YıuıanısLana savaş ilân eden lıaiya bir Balkan
devleti değildi.
315
Dığcı yandan, 1933 yılında imza edilmiş olan Türk-Yunan Anı-
(asması na (Enterne Cordiale) göre de, ancak ortak sınırlar saldı
rıya uğradığı takdirde, iki devlet yardımlaşma taahhüdünde bu
lunmuşlardı.155
Türkiye nin Yunanistan'a askeri yardım yükümlülüğü bulun
mamasına karşın. Ankara, Yunanistan’a bir miktar yardımda bu
lunacaktır. Söz konusu yardım öncelikle askeri alandaydı. Yuna
nistan, İtalya’nın saldırışına uğradığı sırada, Bulgaristan sınırın
da büyük ölçüde askerî birlik bulundurmak zorunda kalmaya
caktı. Çünkü, Bulganstan'ın Yunanistan’a olası bir saldırısında.
Balkan Anlamı hükümleri işlerlik kazanacak vc Türkiye, Bulga
ristan'a karsı. Yunanistan'ın yanında yer alacaktı. Türkiye, böyle
bir olasılığa karşı, Trakya'da 37 tümeni ik bir askeri yığınak yaj>
m ışiı . 158 5 9
Saraçoğlu da, K-Hugessen'c, Sofya, Atina'ya saldırır ya da Al
man Ordusu, Bulgaristan üzerinden, Yunanistan'a saldırırsa, Tür
kiye'nin savaşa katılacağını açıklamışu. Saraçoğlu, Alman Ordu-
suTıuıı Bulgaristan üzerinden Atina'ya saldırısının, Yunanistan ve
Türkiye'ye ortak bir saldırı anlamına geleceğini de belirtmişti.
Kurtuluş gemisi, ilk kez, 15 Eylül 1941 târihinde, Yunanistan'a yardım malzemesi götürür Tan
(16.9.1941).
Yunanistan'a ikinci parti yiyecekleri götürecek olan Kurtuluş vapuru yükünü almaktadır. Va
purun yarın yola çıkması be kin m e kte d ir. Vapur, bu defa gene 2.000 ton yiyecek götürecek
tir. Yunanistan'a gönderilecek şeyler 50.000 tonu bulacağr için, bunun daha çabuk yapılması
düşüncesi ile, bu taşıma işi»e Yunan vapurlarının da katılm ası kararlaştırılm ıştır 'U lu s
(132.T942İ.
Kurtuluş gemisinin 1942 yılının Ocak ayında bir kaza sonucunda batması ürerine, verine
Dumlupınar gemisi geçecektir UJus, 122 1.19421 ve (13.2.1942)
316
Ayrıca, Türkiye, Ualya'ıım Yunanistan’a saldırısından kısa bir
süre önce, savaşa katıldığı takdirde, Moskova'dan, Sovyetler Bir-
liginin tarafsız kalacağına ilişkin güvence almayı ela başarmış-
t i . 160
Burada ilgine olan nokta, Molotov'un, 17 EkinTde, Türkiye'nin
Moskova Büyükelçisi ne, Ankara'nın aldığı bu önlemlerden Mos
kova'nın da memnun olduğunu açıklamışıydı.1 161
06
Bu karışık ortamda, 12-13 Kasım günlerinde, Berlin'de, Alman-
Sovyet görüşmeleri olur,162
Alıııan-Sovyet işbirliğinin derecesi, bu görüşmeler sırasında bir
kez daha görülecektir. Görüşmelerde ele alınan konuların söylen
i l biçiminde dc olsa yayılması ve Ankara'da tla duyulması, Türki
160 Önder, age, s. 67-68; Erkin, Tütk-Sovyet ilişkileri ve Boğazlat Meselesi, s. 165; Savaş Yıllan.
S. 29.
317
Kal kaslar ın güneyinde Icılan bölgenin Sovyet nüfuz bölgesi ola
rak kabul edilmesi gerekiyordu.
Miller ve Ribbcıurop, Moskova'nın bakış aeısını Balkanlardan
çekmek ve Iran körfezine kadardan bölgeye yöneltmek ieın caba
harcayacaklardır. Ayrıca, Sovyedcr Birliği nin Asya kıtasında ya
yılması
* da Berlin tarafından desteklenebilirdi. Mitler. Türkiye'nin
/
tarafsızlığının sağlanacağı konusunda da güvence veriyordu.
Ancak, Moloıov, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye üzerinde
Sovyet nüfuzunun ianmııvası konusunda ısrar edecektir. Ayrıca,
Moskova, kağıt üzerinde değil, fakat gerçekte, uygulamada garan
tiler isliyordu.
*
318
mî bilgi verdi. Verilen bilgiler ise, tabiatıyla, gerçeklere pek az ya
kındı.163461
Mıhvcı devletleri ile Sovyctİcr Birliğuıin Balkanlar üzerinde ar
tan baskıları ve Ingiltere'nin de Balkanlara etkili ve önemli öleli'
de askerî bir yardımda bulunamaması, Balkan devletlerim. Mih
ver güçlerine yakınlaşma zorunluluğu ile karşı karsıya bırakıyor
du. Bu durumda. Balkanlar dışından gelebilecek bir saldırıya kar
sı. Balkan Amam inin islerlik kazanması hic mümkün değildi.
Bu endişeli ortanı içinde. Türk Hükümeti, bâzı askerî önlemler
al mava basla vacakııı.
Türk Ordu birlikleri, Suriye sınırında, Antalya ve İzmir'de yığı
nak yapar. Günkü, Italyan ve Alman birlikleri, Fransa mıı yenilgi
sinden sonra, Suriye'yi de işgal edebilirlerdi. Hattâ İngiltere, önce
bu konuda Ankara Ya başvurarak, SuriveVı birlikte savun mavi
önermeyi düşünürse de. daha sonra, Türkiye'nin Süriyc deıı gen
eek ileceğinden emin olamadığından, böyle bir talepte bu İti n-
A R A E K Ih
İKİNCİ DÜNYÂ SAVAŞI YILLARINDA
TÜRK ORDUSU NUN DURUMU
319
iniştir Seferi kuruluş için gerekli silâh ve araç-gereçler sağlanamadığı gibi,
kaynak yetersizliği nedeniyle hazerî ihtiyaçlar bile doğru dürüst karşılana-
mamaktaydı. 1937'de üçüncü, 1938'de de dördüncü İkmâl Plânları yapılmış,
fakat Millî Savunma Bakanlığı [Millî Müdâfaa Vekâleti), Genelkurmay Baş
kanlığım -yaklaştığı hissedilen genel savaşın âcilieştirdiği- isteklerini yi
ne tam olarak yerine getirememiştir
1939 yılma gelindiğinde, Kırıkkale'deki askerî fabrikalarımız, başlıca, ha
fif piyade silâhları ve küçük çaplı toplarla, bunların cephânelerinin imalâtı
nı ve eski silâhların onarımını (tamir, tâdil, ıslah! yapmaktaydı. (...)
Î939 (yrlrnm) Eylö) ay/ ortalar/nda, Almanya'dan (ve işgali a tondaki Çe
koslovakya'dan ve Polonya'dan) alınacak savaş malzemesinin durumu
şoyleydi:
I) Krupp fabrikasına ısmarlanan 10.5/52 cm'lik 28 tane top ve mühimmatı
gelmişti. Ama 7.5/42 cm'lik 120 tane koşulu ve 8 tane motorlu sahra topun
dan, 16 koşulu ve 4 motorlusu gelmemişti. 15.55 cm'lik 20 tâne top siparişi
mizin 18'i hâlâ bekleniyordu. İstediğimiz 16 tâne 7.5/60 cm'lik ve 41 tâne
7.5/50 cm'lik uçak[savar] topundan hiçbiri gelmemişti.
II) Rheinmetall fabrikasına üç partide mühimmâtıyla birlikte 378 tâne
olarak ısmarlanan 3.7/50 cm'lik 56 sahra obüsü ile 3.7 cm çaplı 12 kara ve
hava sahra topu gelmişti.
fflj Skoda fabrikasına ısmarlanan 15/24 cm'lik 80 obüs de gelmişti. Fakat
24/28 cm'lik Î2 ağır obüsten 10'u ile 21/45 cm'lik 12 topun hiçbiri gelmemişti.
IV) Bohemia fabrikasından beklenen 7.5/20 cm'lik 12 dağ topu ile 7.5/30
cm'lik 64 tâne sahra topu namlusu gelmemişti.
V) Zeiss fabrikasına ısmarlanan optik malzemeden 7.5/60 cm'lik uçaksa
var toplar/ rç/n 9 tâne atrş komuta araç/ gelmişti. Ama 7.5/42 cm'lik sahra
toplarına mahsus 160 tâne hava hedef dürbününden 26'sı, INI cd 3 marka 34
tâne komuta âletinden 33'ü, 200 tâne Zeiss topçu teodolitinden 80‘i, 7.5/40
cm'lik toplar için 2 metre kaideli 7 tâne Inver telemetrenin hiçbiri gelme
mişti.
VI) Siemens fabrikasından beklenen 15/55 cm'lik toplar için î Dşakulî te
lemetre ile 10 komuta âleti ve Skoda fabrikasına ısmarlanan 21 ve 24 cm'lik
toplara mahsus 12 komuta âleti gelmemişti.
VII) Ç.K.D. fabrikasına ısmarlanan 434 tâne T 6 tipi, 40 tâne T 7 tipi ve 62
tâne [de] 7 8 tipi traktör gelmiş[ti). Ama 76 tâne T 9 tipi traktörün 60'ı bek
lenmekteydi,
Vffl) Polonya'ya ısmarlanan 670 ağır ve Çekoslovakya'ya ısmarlanan
2.000 hafif makinalı tüfek gelmemişti.
IX) Yine Almanya'dan beklenen biri 120, öteki 80 metrelik iki köprücü ko
lu da gelmemişti.
320
Bunların artık geleceği de yoktu. (...)
Silâhlı Kuvvetlerimizin gereksinmelerini karşılamak amacıyla müttefik
lerden 25.000.000 Ingiliz Liralık [Sterlin) bir askerî kredi elde edilmiştir. (...)
Talep edilen silâh ve araç-gereçlerin çokluğu, bunun krediye dayalı bir
••
satış işleminden çok, bir askerî yardım niteliğinde olduğunu gösteriyor. Ör
neği n, hava birlikleri için, yağı-yakıtı, yedek malzemeleri, telsizleri, fotoğraf
makinaları, silâh ve bombalarıyla birlikte, çeşitli av, keşif, bombardıman,
hücum tiplerinde 258 uçak, okul ve tek ve çift motorlu 'tekâmül' uçakların
dan da IDO adet vb. istenmektedir. Deniz birlikleri için ise, başka şeylerin
yanı sıra, herbirt 2.5 ton şarjlı 2.500 mayın, 200 hücum botu torpidom, 700
avcı botu su bombası, 36 hücum botu, 25 avcı botu, 4 torpido bot, 3 karakol,
6 arama-tarama, 2 mayın, bir ağır ağ, 4 gaz gemisi vb. istenmektedir. Kara
Kuvvetleri için istenen 300 orta tank, 1.500.000 tâne el bombası, 200 demir
yolu lokomotifi. 5.000 vagon gibi araç-gereçler, anlaşılan siparişin ikinci
taksidine bırakıldığı için, aşağıda sunulan çizelgede görülmüyor.
Aynı yıl içinde (III. Ordu Müfettişi) Orgeneral Kâzım Orbay, Londra ve
Pâris'e giderek, kara, hava ve deniz birlikeri için sipariş edilen malzeme lis
tesinin ilk taklidinin ayrıntılarım görüşmüş ve istediğimiz silâhlarla araç-
gereçler yavaş yavaş gelmeye başlamıştır.
ikinci Dünyâ Savaşı patladıktan sonra, her an savaşa karışmak zorunda
kalabilecek olan Silâhlı Kuvvetlerimizin donatım eksiklikleri büyük kaygılar
doğurmuştu.
1940 yılı başlarında, Cumhurreisi İsmet İnönü, Yüksek Müdâfaa Mecli
sini toplamış. Millî Savunma Bakanlığı [Millî Müdâfaa Vekâleti) ile Genel
kurmay Başkanlığı, karşılıklı olarak görüşlerini ortaya koymuşlardır.
Burada alman kararlar uyarınca, iki kuruluş arasında yapılan önemli bir
yazışma, içinde bulunduğumuz durumu ve çâre olarak düşünülen Önlemleri
açıkça göstermektedir;
T[ürkiye)C[umhuriyeti|
M|il1î] Mliidâfaa] Viekâleti)
Ordu Dâiresi
Şube İli
31140
Ankara
22/3/1940
Zâta Mahsus
Genelkurmay Başkanlığfna,
321
2) Esnan [yaşlar) kuvvesiyle bu yekun mukâyese edildiği takdirde, nis-
bet bıı kuvvenin % 65'ine baliğ olur. Kaldı ki, seferî kuruluş hâricinde yap
makta olduğumuz ve müttefiklerle teşrikî mesaî noktai nazarmdan yapma
ya mecbur olacağımız daha bir takım teşkilat da vardır.
3) Seferberlikte alınacak ve memlekette kalacak olan insan, hayvan ve
nakil vâsıtaları miktarı ile bunların % nisbetleri bağlı cetvelde gösterilmiştir.
Ordumuzun silâh, cephâne ve nakil vâsıtaları ile her türlü ihtiyâcâtını te
min için müracaat ettiğimiz membâlar, memleketin varlığı ile müttefikleri
mizden temin ettiğimiz yardımlardır. Bunların bugün tahakkuk etmiş olan
muayyen hadleri vardır. Fazlasına millî bünyenin istitaatı olmadığı gibi, müt
tefiklerimizden bu sene nihayetine kadar alabileceğimiz veyahut son mâlî
fedâkârlıklarla memleket dışından getirebileceğimiz vâsıtalar, yekûnu
1.300.000 kişiye çıkan bir Orduyu, daha seferber olmanın başlangıcında ih
tiyâcı tatmin edilmiş bir vaziyette harekete geçirmeye müsâit değildir.
4) Harbin ne zaman başlayacağı ve ne kadar süreceği kestirilemezse
de, herhalde sürekli bir harbin bütün ihtiyaçlarını tatmin edecek tedbirler
almak lâzım gelecektir
Daha harbin başlangıcında yalnız büyük rakamlara dayanarak, tama
men ihtiyâcı tatmin edilmemiş Ordu ile hareket geçmek, ikmâl ve harbe
muvaffakiyetle devâm hususundaki endişelerimizi artırmaktadır.
5) Yukarıdaki maddelerde ar2 edilen sebeplerden dolayı ve bilhassa bü
yük mevcutta bir Orduyu daha harbin bidayetinden itibaren beslemek ve
ikmâl etmek keyfiyetinin kat i surette emin hesaplara istinat ettirilmesi için,
yalnız nikbin esaslara değil, hakikate ve geçirmiş olduğumuz tecrübelere
dayanarak, sefere hazırlrk tedbirlerimizi inceden inceye bir kere daha göz
den geçirmek (revizyon etmek), sürekli bir harbi muvaffakiyetle başarmak
noktai nazarından çok faydalı olacaktır.
Bu meyanda dü$üniilen|Jer de] şunlardır:
A) Seferi kadrolar, insan, hayvan ve nakil vâsıtaları, silâh ve cephane
mizle memlekette bulabileceğimiz ve müttefiklerden alınmasını plânladığı
mız vâsıtalara göre tetkik edilerek, yeniden tesbit edilmelidir.
B) Yukarıda tafsil edilen teşkilât esaslarıyla birlikte siyâsî-askerî vaziye
timiz nazarı dikkate alınarak, seferberliğin ilk devresi için kuruluştan çıka
rılmasında büyük mahzur olmayan bâzı teşkilâtı hazf ederek. Ordu kuvvesi
ni azaltmak keyfiyeti de tetkike sayandır.
Cl Ordularımızın esas kuruluşundaki Kolordu Alayları gibi bâzı teşkilâtı,
ya mutlak elzem olan mıntıkalara inhisar ettirmek veyahut Kolordu Alayları
yerine Kolordu Taburu ile iktifa etmek de düşünülür.
D) Sakat (çürük) veyahut cephanesi çok azalmış bâzı silâhlan seferî ku
ruluştan çıkarmak veyahut cephanesinin ikmâli kabil olmayan bu gibi silâh-
322
lardan mürekkep birliklerin adetlerini azaltmak uygun olur.
E} Umumî surette motorlu vâsıtalarla teşkil edilmiş veya teşkil edilecek
kıt alarda mıntıka ve tarzı istihdam dikkat nazarına alınarak, seyyar Ordu-
mm hareket kabiliyetini azaltmamak ve fakat aynı zamanda Ordularımızın
geriden ikmâl kabiliyetini artırmak için, gerek seyyar Ordu teşkilâtı ve ge
rekse hemen gerisindeki ikmâl tertibatı için mevcûda elverecek veçhile
tedbirler almaya ihtiyacımız vardır.
F) Bâzı mıntıkalarda yeni demiryolu inşâ edilmiş olmasına binâen, kıs
men hazfı veyahut miktarının tenkisi mümkün olan k o l katar kafileler teşki
lâtını essalı bir surette gözden geçirerek, mütemadiyen işler bir hâlde,
emin bir geri hizmeti vücûda getirmek çok mühimdir
6) Bunlardan başka, bir umûmî seferberliğin ilk günlerinde mutlak vücû
da getirilmesi lâzım olmayan ikmâl teşkilâtım seferberliğin ikinci bir safha
sına bırakmak ve bu teşkilât için yapılacak celpte izdihamı mucip olmaya
cak tedbirler almak, bu teşkilâtı birlik itibârıyla tenkis etmekle beraber, cel
bi de seyyar Ordunun ihtiyaçlarına göre peyderpey icra etmek, faydalı ve
lüzumlu görülmektedir
7) Mâruzâtı vakıa, bünyei millîye ve kudreti askerîyyemize göre, sürekli
bir harbi muvaffakiyetle idâme etmek maksadına matuf olup, aksi hâlde,
harbin hidâyetinde çok kuvvetli ve muvaffakiyetli neticeler alınmasına mu
kabil, harbin uzun sürmesinde sıkıntılı vaziyetlerde kalınmaması mülâhaza
sına müstenittir.
Takarrür ettirdiğimiz 40 piyade tümeni, yâni 120 piyâds alayı ile bıı tü
menlerin topçusu ve üç süvari tümeni teşkili esâsına göre, bugünkü torti-
bâtımızı yukarıda tafsil edilen noktai nazarlardan tetkik ve tesbitinin, mem
leket müdâfaası bakımından çok hayırlı neticeler vereceği kanaatinde bu
lunduğumu saygılarımla arz ederim.
T[ürkiye) C[umhuriyetil
Genelkurmay Başkanlığı
12976
29/5/1940
(22/3/1940 Gün
. >
323
Or[dul D|âiresi|
İli. Şlube]
31140 Sayıya!
324
kadar silâh ve malzeme temin ve tedârik edilememiş bulunması ve en niha
yet bir kısım silâhlarımızın Lehistan ve Almanya'da kalması, bu noksanı do*
ğurmuştur.
6) Yukarıda arz edilen husûsat sebebiyle; husul bulmuş olan seferi kuru
luş üzerinde bugünkü ihtiyâcı karşılamak üzere yapılması icâb eden tedbir
ler hakkında Genelkurmay (Başkanlığının düşünceleri aşağıdadır:
A| İlk hatlarda istihdâm olunacak birlikler lehine silâh, malzeme ve vâsı
talardan istifâde edilmek üzere:
Yüksek makamlarınca da teklif edildiği gibi, ittifak muahedeleri dolayı
sıyla, kısmen emin görülen sahil birlikleri ile İzmir Müstahkem Mevkii ve
cenup hududu üzerindeki birliklerimizden ikmâl ve depo alaylarının sefer
berliklerinin tehiri mümkün olan birliklere âid cetvel bağlıdır.
B) Yukarıda üçüncü maddede arz edildiği veçhile, seferde fazla müret
tebat celbini istilzam eden seyyar Ordu ve memleket içi için, kol ve katarla
rın mekkâreli olanlara araba ve arabalı olanlara otomobil temin ve tedârik
edilebilirse, bu kollar için fazla hayvan celbine lüzum ve ihtiyaç kalmaya
caktır.
Şimdilik memleketimizin Şark bölgesinin coğrafî ve iklim durumu göz
önünde bulundurularak, memleket içi teşkilâtın, bu bölgenin ihtiyâcım te
min edecek mekkâreli ve arabalı kol ve katarların, elde tutulması lâzımdır.
Bu hususta bir karar verebilmek için pek esa slı tetkikler yapılmalıdır.
Cf Yine yukarıda üçüncü maddede arz edildiği veçhile, seferberliğin em
niyetle yapılması göz önünde tutularak, seferberlik talimatının 35. maddesi
mucibince, miktarları % 60 kadar çıkan takımlardan son tecrübelere göre
tenzilat yaptırılması, yüksek makamlarınca nazarı itibâra alınabilir.
Sakat ve acemilerden emsali silâh altına alınmış bulunanlar, kamilen si
lâh altına alınmalıdır. Bu gibi eşhasın, seferin ilk anlarında tahrip edilmesi
muhtemel demiryollar ile muhtelif bölgelerde acilen yaptırılması icâb eden
karayol kısımlarım inşâ ettirmek üzere, mümkün olduğu takdirde. Münaka
lât Vekâleti'nden iaşe ettirilmek üzere, birlikler teşkili düşünülebilir.
Bu hususta ayrıca teklifatta bulunulacaktır.
D) Yüksek makamlarından teklif edildiği gibi, kadro ve kuruluşlar üzerin
de müştereken çalışmaya hemen başlanmalıdır.
E) Bilhassa kuruluştan çıkarılması teklif edilen topların yüksek makam
larınca mütahassıs heyetler marifetiyle muayeneleri yapılarak, bunların
cins ve miktarları acele bildirilmelidir
F) Yüksek Müdâfaa Meclisince kabul edilmiş bulunan 40 tümen, üç sü
vari tümeni, bir zırhlı tugay, ayrıca M[ü]st[ahkem) M(e)v[kii]ler için asrî Or
dularla muharebe edecek kudrette esliha ve teçhizatla birlikte, bilhassa
topçu temini hususundaki tedbirler, kuruluş hârici çıkacak toplar da nazarı
325
dikkate alınarak, Genelkurmay [BaşkanhgıJ'na bildirilmesi ve bu esaslar
dâhilinde yeni seferberlik hazırlıklarına başlanılması ve ancak geri teşkiller,
bilhassa seferde yüksek makamlarınca tedvir olunacak ikmâl husûsâtına
müteallik memleket için tesis ve teşkillerinde gerek birlik ve gerek kadrolar
üzerinde harekât sahalarının hususiyetleri, coğrafi durum göz önüne alına*
rak, ihtiyaçlarının teminini aksatmamak esaslarıyla yapılacak tasarrufların
bildirilmesi..,
71 Yukarıda arz edilen işlerden birçoğu mevcut seferberlik hazırfıkfarım
değiştireceğinden, bu işler üzerinde evvel emirde tetkikler yapılması ve bu
tetkiklerin neticesine göre yeniden yaptırılacak seferberlik hazırlıklarım
müteakip mer'îyyet mevkiine konulması pek mühimdir.
İçinde bulunduğumuz durum dolayısıyla, her an yapılması göz Önünde
tutulan herhangi |bir] seferberlikte karışıklığa meydan vermemek üzere, el
de mevcut seferberlik hazırlıkları bozulmamalıdır Yalnız ilk hatlarda istih
dam olunacak birlikler lebine silâh, malzeme vâsıtalarından istifâde edil
mek üzere, listeye dâhil birliklerden yapılacak tasarruflar {silâh, malzeme,
vâsıtalar), evvel emirde Trakya ve Şark bölgesinde ilk hatlarda bulunan bir
liklere en yeni ve sağlamlar verilmek sfiretiyle ikmâl edilecektir
Listeye dâhil bulunan birlikler için muaddel kuruluş ve seferberlik hazır
lıkları yapılıncaya kadar, bu birliklerin silâh, vâsıta ve malzemesi noksan tu
tulabilir. Kol ve katarların tertip ve teşkilinde, memleketin coğrafî ve iklim
durumu göz önünde tutularak, bir taraftan, seferde ikmâl işlerinin yolunda
cereyan ettirilmesi hususları temin olunurken, diğer taraftan, tasarruf im
kânları nazarı dikkate alınmalıdır.
8) Yukarıda arz edilen esaslar dâhilinde silâh ve malzemeye âid tevzî ve
tevzin işleri yapılırken, yeni bir seferberlik hazırlıkları icâb ettirecek husû-
sat üzerinde Genelkurmay [Başkanlığı} ile müştereken çalışacak alâkalıla
ra bir an evvel bu mesâiye başlamaları için emir buyurulmasın* saygılarım
la arz ederim.
Genelkurmay Başkanı
Mareşal Fevzi Çakmak’
(...)
1940 [yılı] sonlarında, Ingilizler, Kuzey Afrika'da İtalyanları kesin bir ye
nilgiye uğratmışlar ve bizim Genelkurmay [Başkanlığının isteği üzerine,
ele geçirdikleri İtalyan silâh ve cephânelerinden, bize 150 orta makinalı tü
fek ile 550.000 mermisini, ayrıca 50 hafif makinalı ve 1.000 piyade tüfeği
göndermişler, yine bu ganimetten -cephanesiyle birlikte- daha başka bir
takım tank ve toplar göndermeye söz vermişlerdir.
326
1941 [yılının] Şubat ayında (ise), İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Anthony
Eden ile [İngiliz] Genelkurmay Başkam Sir John Dili ve bir kurmay heyeti,
Türkiye'ye gelerek, bizim Genelkurmay [Başkanlığı] yetkililerimizle görijş-
rmişlerdif-
Kendilerinden öncelikle, [Üçüncü Ordu Müfettişi Orgeneral Kâzım] Or-
bay heyetinin verdiği ayrıntılı listeden teslimi geciken malzemenin bir an
önce yollanması istenmiş, ayrıca yeni bir takım silâhlarla araç ve gereçler
talep edilmiştir.
Bunlardan başka, Trakya'nın savunulması için {Çakmak Hattı], engelle-
me malzemesi gönderilmesi üzerinde de anlaşmaya varılmıştır.
Üç bölüm hâlinde düzenlediğimiz ihtiyaç listesi ve her bir isteğimiz hak
kında İngilizlerin söyledikleri aşağıda özetlenmiştir:
327
Eğer takımı 25.000 [adetf 2T250[adet) 10.000 (adet)
Stoktan 2.500 [adedi] temin edilebilir.
—►
328
Mgtor dış 4.500 (adeti 4.500 (adeti 2.500 [adet]
lastikleri Sağlanmıştır. Boyutları bildirilirse,
fazlası da verilebilir.
329
Patlatıcı 200 [adeti 200 [adet] 200 [adet]
Bütün ayrıntıları ile tamam...
330
Demir Çubuk
ve Kirişler
Fransızlara
Siparişten
Devir:
82 mm 300 ladet]
Brant havanı
331
82 mm 200.000 [adet]
Brant havam
cephanesi
82 mm 980 [adet)
Brant havanı
semeri
Unutmamak için, 1941 (yılının} Şubat (aylında İngilizlere verilen yeni ihti
yaç listesinden bâzı maddeleri seçmekle yetinelim:
15 000.000 atım 77 mm’lik hafif silâh cephanesi (ayda 3.000.000 (atım] ve
rilecek); 3.000 tane çiftli subay, 8.000 tane de erbaş dürbünü (Şubat
|ayın)da 75 tane verilecek [ve) kullanılmış dürbünler araştırılacak); 100'er
fişeği ile 50.000 tane 9 mm’lik tabanca (ayda 100-er tane verebilecekler);
1 000 er mermisi ile 7/9 mm'lik 75.000 ladet) piyade tüfeği (yokmuş); 6.000'er
mermisi ile 20 mm'lik 100 (adet] uçaksavar(topu] (yokmuş); 75 ton vazelin,
10 ton ince yağlama yağı; 10.000 (adet) benzin varili; 150.000 ton benzin
Uİngifizler], "Ticarî ihtiyaçtır. Kendiniz Dolar bulup, piyasadan sağlayın" di
yorlar"); 2.3 tonluk 500 [adet! kamyon ve 300 (adet) motorsiklet; 100 tane
Üçer tonluk benzin sarnıcı; 10000 km ağır sahra kablosu; 7.000 [adet) sahra
telefonu ([İngiiizler, "[ABD'den isteyinf" diyorlar); çeşitli telsiz cihazları; di-
kenli-dikensiz bronz, galvanizli demir teller; 5D0.00D (adet) kum torbası (İn-
gılızler, ("[Hindistan'dan satın aldığınız 1.000.000 ( adet kum) torbafsına] dâ-
hildir[") diyorlar); kompresörler; 500.000 tane matara; 500.000 tane yemek
kabı; 1.000.000 çift ayakkabı ([İngilizler), "Mısır'dan isteyin" diyorlar);
500.000 takım nal; 20.000 takım mıh; 800 ton işlenmiş meşin ve kösele;
10.000 (adet) gasele; iç ve dış lastikler; karyola; çadır; ambulans; binek ve
çeki hayvanları...
332
Trakya bölgesindeki müstahkem mevkiiler ve seyyar Ordu ihtiyâcı için
talep edilen malzeme listesi ve bu isteklerimize karşı Ingilizlerin cevaplan
şunlardır:
Beherinde 2:4 kg TNT bulunan otomatik tank lağımı, yarısı seyyar Ordu,
yansı Mühtahkem Mevkii için, toplam 900.000 tane...
Mısır'dan 10.000 tane gönderilecek... Gerisi ısmarlanırsa, yapılabilir...
2 metre uzunluğunda demir kazıklar, M[ü]st[ahkem] M [elv[kii) için
950.000 tane...
Mısır'dan 50.000, sonra da İngiltere'den 500.000 tane [daha) yollana
cak..
Yine M(ü)st(ahkeml M(e]v[kiil için 800.000 tâne orta boy 11.75 m) ve
250.000 tâne kısa boy O m) demir kazık...
Mısır'dan 8.000 tâne orta boy, 30.000 tâne de kısa boy [demir kazık] gön
derilecek... Orta boy [demir kazık] yerine kısalardan istenirse, İngiltere'den
toplam 500.000 tâne (kısa boy demir kazık daha] yollanabilir.
50'şer kg'lık kangallar hâlinde 3:4 mm çapında galvanizli düz tel...
50.000'i seyyar Ordu, 30.000 i M(ü]st[ahkem] M(e)v[kii) için toplam 8D.GOO
kangal...
İstenirse, bunun yerine, zırhlı otolara karşı, 50.000 kangal Dannert tel
maniası verilebilir.
25 kg’lık kangallar hâlinde galvanizli dikenli tel... 55.0Û0'ı seyyar Ordu,
15.000'i M(ii|st(ahkem] M(e]v[kii] için toplam 70.000 kangal...
20 000 kangal Mısır'dan. 400 ton (kangal] da Ingiltere'den gönderile-
cek...
1.5 mm çapında galvanizli baQ teli, yarı yarıya kullanılmak üzere 20 ton...
Ingiltere'den gönderilecek...
V 500.000’u seyyar Ordu, 200.000'i de M[ü|st[ahkeml M[e)v[kii| için
1.700.000 tâne kum torbası... Mısır'dan 1.500.000 tâne [kum torbasıl gönde
rilecek...
M(ii)st[ahkem) M (eMkii) için normal profil ray veyâ I kesitli potrel,
52.000 adet... (Bıı isteğe ne karşılık verildiği belli değildir). (...)
Sonuç olarak, "Şu 1941 Yılında" hava ve deniz birlikleri hâriç, barıştaki-
mn üç katına çıkan 1.300.000 kişilik Türk Ordusu, 14 Kolordu ve İstanbul Ko-
mutanlığı’na bağlı, 41 piyade [tümeni], üç süvari tümeni, yedi Müstahkem
Mevkii ve biri zırhlı olmak üzere beş bağımsız tugaydan meydana gelmek-
reydi:
333
Süvari Müstahkem
Ordu Bölge Kolordu Tümen Tümeni Mevkii Tugay
A X. 46. 2. 26.
Trakya KIrklareli
ili. U 61.,
46. ve 62.
2. B
Ege ve XII. 70., 71. ve İzmir Antalya
Akdeniz 63.
Sabileri
—>
334
A
Kocaeli VI. 7., 41. ve
Baş- 17.
bıığluk
Emrinde
B
Suriye XVII. 20. ve 39. 14. 68."'
yı duşunduk.
Bunun için de, Balıkesir'den Çanakkale Boğazı'nı olduğu gibi, İzmit'in
gerisinde de kuvvetli bir birlik tahşit ederek, Şile ve Kandıra sahillerini de
kontrol altında tuttuk/'2
Emekli Orgeneral Haydar Siikan, İkinci Dünyâ Savaşı yıllarında Genel
kurmay Başkanlığı Istihbârar Şûbesi'nde, Harb Akademisi öğretmenliğinde
vo "orta emir-komuta kademesinde" değişik görevlerde bulunmuştu.
Sükan, Türk Ordusu hakkında şu bilgileri veriyor;
Türk Ordusu, 1940 yılında. Genelkurmay Başkanlığfna bağlı tek bir emir-
komuta zinciri içindeydi. Kara Kuvvetlen, 43 piyade, 4 süvari, biri henü2 ku
rulmakta olan 2 zırhlı ve bir dağ tümeninden, yâni toplam 50 tümen ve bağlı
birliklerden oluşuyordu.
"Aslında bir deri, bir kemikten oluşan canlı varlıklar görünümündeki bu
Ordu, hareket ve manevra niteliğinden yoksun bulunuyordu.
Silâh, araç ve gereçleri, yok denecek derecede az ve modem savaşın
1 M ele Tuncay, 'ik in c i Dünyâ Savaşanın Başlarında (1939-1941) Türk Ordusu", T ârih ve
Toplum, Sayr 35.1Kasım 1986), s 34-41.
335
gerisinin çok gerisinde kalmış eski tiplerden müteşekkil idi.
Örneğin, piyadelerin piyade tüfekleri 1898 modeli Mavser (Mauser) idi,
Ordu, bütünüyle bir silâh müzesi halindeydi.
Ordunun büyük kısmı Trakya'da idi. Buradaki kuvvetlerin lojistik destek
durumlarının beslenme konusunda ne kadar kötü olduğunu şu iki örnek ka
nıtlayabilir: Birincisi, yiyecek ve hayvan yemi kıtlığından atların ve katırla
rın birbirlerinin kuyruklarını yemeye çalıştıkları... İkincisi, 1943 yılında Çek
meceler bölgesinde yapılan askerî bir manevrada, Kolordu ikmâl yollarını
at arabaları ve deve kolları teşkil etmekte idi."5
Dündar Seyhan da, anılarında, şunları anlatıyor:
"Garp cephesinde sükûnet var... Garp cephesinde sükûnet devâm ettik
çe, bizde de telâş ve endişe artıyordu.
Harbin teknik ve taktiğinde yeni bir çığır açılmışü. Biz henüz Birinci Dün
yâ Savaşı'nın kaidelerini öğrenmeye çalışıyorduk. Elimizdeki silâhlar o de
virden kalma, teknik o devrin tekniği, taktik öylesine... Kafalara dank ediyor
hâlimiz...
Daha o günkü dar görüşümüzle, Türk Ordusunun başındaki Mareşalin,
yıllarca nasıl büyük bir gaflet içinde, Türk Silâhlı Kuvvetlerini, Millî Mücâ
deleyi yaptığı zamandan da daha ihmâl edilmiş bir durumda bıraktığım id
râk etmemeye imkân yoktu. (...)
1940 yılında Türk Ordusu nun perişan hâli de açık bir gerçekti. Yapdacak
iş |bir şey) yoktu. Elde ne varsa, onunla idare edecektik. Açığımızı da, o za
man da, sonra da, elhak hiç bozulmayan moral gücümüz ile kapatacaktık.
(... )
336
ce de mevtlerimize girecektik. Arnavutköy asfaltında bir parmak iz bıraka
rak. o sene Tayakadm Köyü ne muvaffakiyetle girdik. (...)
O zaman birliklerin mevcudu bir hayli kalabalıktı. Erat sınıf sınıf silâh al
tına almıyor, ha babam kıt alara sevk ediliyordu. Gıdaya pek aldıran yoktu.
Bizim erin alışık olduğu gıda... Sabahleyin bulgur çorbası, öğleyin bulgur
pilavı, akşam bulgur aşı... (...)
Azametli toplarımızı köyün dışında (Tayakadm Köyü, Terkos Gölü nün
güneyinde, İstanbul'un burnunun dibinde sayılır) her batarya için ayırdığı
mız talimhanelere koyduk. Lüzumunda hiçbiri atış yapacak durumda değil*
di. Topların mevzilenmeleri günlerce süren hazırlığı icâb ettiriyordu. (...)
Mermilerimizi de yanımıza almamıştık. Kullanamayacak olduktan sonra, al
mak neye yarardı ki... Mermilerimiz Bakırköy'de metruk bir fabrikada duru
yordu. Beheri 164 kiloluk dana gibi şeylerdi. Taşıyacak vâsıtamız da yoktu
ya... [Zâten) taşısak (dal köyde koyacak yer bulamazdık. (...)
Tayakadırı'da kış bizim için, civarımızdaki kıt'alara nazaran, bir hayli ra
hat geçti denebilir. Komşu kıt aların çoğu, bir uçları en yakın köylerde, bü
yük kısımları çadırlar içerisinde, yokluk ve bitkinlikle kışı savuşturmaya sa
vaştılar. (...)
Ordu olarak biz henüz pek sıkıntı çekmiyorduk. Tayın mutlaka çıkıyor, bir
müteahhit bir sığır kesiyor, asker istihkakı mutlaka kazana giriyordu. Dev
let, herşeye rağmen, askerini doyuruyordu. O sene kıtlık kendini hayvan
yeminde göstermeye başladı. (...)
[Söz konusu Tayakadın-İhsâniye yolu yapılamadığından, bir sonraki kışı
da aynı köyde geçirdikten sonra) tabur, gelecek yaz gidebildi. (...) 24 parça
dan ibâret 12 topumuzu İhsa niye ye çektiğimiz zaman, o sene yapılmış olan
şose, hilafsız olarak, sapanla sürülmüş tarlaya dönmüştü. Ne olmuşsa ol
muştu... Biz de nihayet 'menzili maksuda', iki sene sonra da olsa, ulaşabil
miştik ya..."4
Gotthard Jaeschke, bir incelemesinde, Türk Kara Kuvvetleri'nin, Anka
ra, Konya ve Erzincan merkezli, üç Ordu grubundan, yâni 12 Kolordu ve
bağlı birliklerden oluştuğunu belirtiyor. Ordu barış döneminde 150.000 as
kerden oluşuyordu.
Jaeschke, incelemesinde, Türk Deniz ve Hava Kuvvetleri hakkında da
ayrıntılı bilgiler ve 1937 yılına âid bâzı rakamlar veriyor ve savaş ekonomisi
nin zayıflığını vurguluyor.s
337
İngiliz danışmanlar da, 1939 yılının Eylül ayında Türk Hava Kuvvetleri ni
incelemişler ve raporlarında mevcut düzensizHği vurgulamışlardı6
Gary Leiser, bir araştırmasında. Tîirk Hava Kuvvetleri hakkında şu bilgi
leri veriyor:
Türk Hava Kuvvetleri hayli mütevâzi boyutlardaydı.
Türk Hava Kuvvetleri'nin eğitimi, 1935 yılından önce, genellikle yabancı
uzmanlar, daha ziyâde Fransızlar ve daha az sayıda olmak üzere de Alman
lar ve Çekler tarafından sağlanıyordu. Ancak 1935 yılında yabancı uzman
ların sözleşmeleri fesh edilecektir.
Ne var ki, Genelkurmay Başkanlığı, Türk Hava Kuvvetlerimin, yabancı
uzmanların destek ve yardımı olmaksızın, yeterince gelişemediğini fark
edince, bu türden içe kapanma politikalarından vazgeçecek ve kısa bir sü
re sonra da, bâzı Türk pilotları, eğitim için yabancı ülkelere gönderilirken,
bazı yabancı havacılar, bu arada İngiliz Hava Kuvvetlerimden bir grup su-
bay da, Öğretmenlik yapmak üzere, İstanbul'daki Hava Akademisi'ne davet
edilecektir.
1938 yılına gelindiğinde, Türk Hava Kuvvetlerimde Ingiliz Hava Kuvvetle
rimin yöntemleri uygulanmaya ve Türk Hava Kuvvetleri nde görevli Fransız
subayların yerini de İngiliz uzmanlar almaya başlamıştı.
Türk Hava Kuvvetleri, doğrudan Genelkurmay Başkanlığıma bağlıydı.
Türk Hava Kuvvetleri, esas itibârıyla, kara ve deniz kuvvetlerine yardımcı
bir güç olarak algılanıyordu ve bu şekilde düzenlenmişti.
Savaş başladığında, Ankara, hem Almanya'dan, h em de İngiltere ve
Fransa'dan savaş uçakları alıyordu. Ankara, ilk etapta. 500 modern savaş
uçağına sâhip olmak istiyordu. Ancak bu, hiçbir zaman mümkün olamaya
caktır.
Türk Hava Kuvvetlerimin olası bir Alman ya da İtalyan hava saldırısına
etkin bir biçimde karşı koyma şansı hiç yoktu.
Ankara, 1939 yılının Ekim ayında, Londra'dan, 159 savaş uçağı istemişti.
İngiltere ise, sadece 80 uçak teslim edebilmişti. Ankara, 1941 yılının Ocak
ayında, bu kez de, 546 savaş uçağından söz ediyordu. Buna karşılık, sâde
ce 36 tane temin edebilecektir. Fransa ise, Ankara'ya, yalnızca 30 savaş
uçağı verebilmişti. Türkiye, 1942 yılının sonbahar aylarında, bu kez de, Ben
lin'den, 72 savaş uçağı almayı başaracaktır. Türkiye, 1942-1945 yılları ara-
cond Worfd W ök An Active Neutrality. s. 31-41; Denngıl, Denge Oyunu, (İk in c i Dünyâ
Savaşanda T ü rkiye 'n in Dış Politikası!, $. 30-37.
6 Ör>deır aöe,s. 23.
338
sır da da, İngiltere'den 55 ve ABO'den de % olmak üzere, müttefiklerden
toplam 151 savaş uçağı daha alacaktır.
Türk Hava Kuvvetlerimin şiddetle yakıta ihtiyâcı vardı. Çünkü (ilkede ya-
kıt bulunmuyordu. Bu nedenle, Türk Hava Kuvvetleri, yakıt yönünden de ta
mamen müttefiklere bağımlıydı. 1944 yılının ilkbahar aylarında, müttefikler,
bir baskı unsuru olarak, yakıt sevkıyatını tamamen keseceklerdir
Türk hava üsleri, başlıca, Balıkesir, Bandırma, Çanakkale, Akhisar ve İz*
mir/Çiğli'de bulunuyordu, Savaş yıllarında 38'i İngilizlerce inşâ edilmiş top*
lam 94 hava üssü hizmete girecektir Bu üslerden 15 tanesi Marmara böl
gesinde ve İstanbul'da, altısı da İzmir'de bulunuyordu. Eskişehir, İzmir/Gâ-
ziemir, Kütahya, Çorlu, Merzifon, Kayseri ve Diyarbakır'da da hava üsleri
vardı.
Savaş çıktığında, Türk Hava Kuvvetleri nde 470 subay vardı. Ankara,
1940 yılının yaz aylarında, 450 pilota ve 50 tane de yedek pilota sahipti. 1941
yılının Ocak ayında ise, bu sayı 650'yO çıkacaktır.
Savaş süresince 300 Türk pilotu Ingiltere'de eğitim görecektir. Önemli
bir sorun da, teknisyen sorunuydu. İngiltere'de ve Orta Doğu'daki Ingiliz
hava üslerinde eğitim gören Türk teknisyenlerinin yanı sıra, ABD'de eğitim
gören Türk pilotları da vardı.
Ancak Türk pilotlarının eğitimi hayli eksikti. Gece uçuşlarında, kötü hava
koşullarındaki uçuşlarda ve bombardımanda hayli zayıftılar.
Leiser. araştırmasında, Türk Hava Kuvvetlerimin genel etkisinin de zayıf
olduğunu belirtiyor. Ancak, Türk Hava Kuvvetleri, savaş gücü olarak, en az,
Doğu Avrupa (ilkelerindeki ve Orta Doğumdaki hava kuvvetleri kadar güç-
liiydii ya da onlardan daha da güçlü bir durumdaydı. Leiser, Türk Hava
Kuvvetleri nin, savaş yılları içinde, Danimarka, Norveç, Belçika, Hollanda
ve Polonya hava kuvvetlerinin savaşın başındaki genişliğine ve gücüne
ulaştığını da vurguluyor. Türk Hava Kuvvetleri, Yugoslavya ve Romanya ha
va kuvvetlerinden ise her zaman için daha güçlüydü. Türk Hava Kuvvetleri,
savaştan sonra, Balkan ülkelerinin ve Orta Doğudaki devletlerin hava kuv
vetlerinden daha güçlü bir durumda olacaktır,7
Jaeschke de, bir yandan, Türkiye'nin hava gücünün zayıflığını belirtir
ken, diğer yandan da, olası hava saldırılarına karşı kentlerin savunulmasın
da alınacak pasif korunma önlemlerine ilişkin yasa, yönetmelik ve tüzükle
re dikkat çekiyor ve tüm bunların kâğıt üzerinde kaldığını açıklıyordu. Ja-
7 Gary Le.ser. ' The Tuıkish Air Force 1S39-1945: The Rise of a M inör Power". M îd d le
Easiern Ştudies. Volu^ne: 26, Number: 3, (July 1990). s. 383-395.
339
eschke, hava savunmasının yetersizliğini belirtiyor ve İstanbul'daki ahşap
evlerin sayıca çokluğuna dikkat çekiyordu 8
Unutulmasın ki, Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1924 yıljnda, mâfî yetersizlik
nedeniyle, askerlik hizmeti iki yıldan birbuçuk yıla indirilmiş ve yalnızca
80.000 kişi askere alınarak eğitimleri sağlanabilmişti. 1936 yılında dahi Or
dunun mevcudu 120.000 kişiydi.9
Savaşla birlikte, hiçbir zaman resmen ilân edilmeyen seferberlik başla
mış ve Ordu mevcudu bir milyonu aşmış, hattâ savaşın ortasında birbuçuk
milyona yaklaşmıştı.
Sorun, yalnızca silâh altındaki askerin beslenmesi değil, fakat aynı za
manda, askerî malzemenin durumuydu. Savaş sanayii olmaması, Ordu ihti
yâcım biiyük oranda, sınırlı ölçüde yapılabilen, askerî malzeme ve silâh it
halâtına bağımlı kılıyordu. Diğer yandan, Ordunun donanımı iyi olmadığı gi
bi, ulaştırma olanakları da dardı. Orduda birbirinden farklı 28 çeşit kamyon
olduğu söyleniyordu. Tüm akaryakıt tanklarının depolama kapasitesi ancak
100.000 tondu ve tam kapasite kullanılamıyordu. Savaş içinde bu stok an
cak bir haftalık, hattâ daha az süre yetecek dereceye kadar düşmüştü.10
Aslında bu konular, o zaman için de bilinmedik değildi.11
Örneğin, basında şu tür haberlere rastlanıyordu;
"Pasif korunma mütahassfsı Amiral Mouren, Türkiye'de yirmi gün kal
dıktan sonra, Ankara, İstanbul, İzmir şehirlerini ve müdâfaa sistemlerini
tetkik etmiş ve Başvekâlete (bu konuda] bir rapor vermiştir."12
"1939 mâli yılı içinde vilâyet ve belediye bütçelerine pasif korunma işleri
için 247.212 TL kon[ul]du. 13
"1939 da pasif korunma işlerine 200.613 TL sarf edildi."14
8 Jaescbke. "Dıe Politische Entvvicklung de r Türkei seıt Ausbruch de$ Krieges*. Jahr-
bu cfıfü r P olitik ıtıtrf Auslandskunde 1941, s. 254-255.
10 Aydemir, İkin ci Adam. (Cilt: 2|r s. 129-131. Ayrıca bkz. Selim Deringıl. Turkish Foreign
Policy During Hre Second VVortd War: An 'Aciive* Neutralhy, s. 31-41; Setim Deringil,
Denge Oyunu, Iİkinci Dünyâ Şavaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası!, s. 30-37.
11 Bkz. Dâhiliye Vekâleti Seferberlik M üdürü Hüsamettin Tugaç, "Hava Taarruzları Karşı
sında Belediyelerin Vazifelen". B elediyeler Dergisi. Yıl; V, Sayı. 55. (M art 1940).
340
Aslında, bütçe çizelgelerinden, pasif korunma için tahsis edilenden da
ha az harcama yapıldığı açıkça görülüyordu.
Basında da pasif korunmaya ilişkin geniş yayın yapılıyordu. Örneğin, Fâ-
lih Rıfkı Atay, Ulus gazetesinde yayınlanan, “ Millî Hazırlanma Devrinde Va
zifelerimiz” adlı yazısında, pasif korunma konusunda herkesin bilgi sahibi
kılınmasını istiyordu.ıs Atay, alınan önlemlere uyulmasını ve her ailenin
kendi bahçesine bir aile sığınağı yapmasını öneriyordu.16
"İstanbul'da 95.000 siper kazıldı ve bunlar 600.000 kişiliktir. [Ancak] yapı-
lan siperlerden bir kısmının istendiği gibi olmadıkları görülmüştür.17
12 Kasım 1940 târihinden itibaren tüm kent kasaba ve saptanacak nahi
ye merkezlerinde karartma uygulamasına başlanır.18 Ancak bu karar, II
Aralık'ta yürürlükten kaldırılacaktır.
Sıkıyönetim İfânı
"Umûmî siyâsetin gösterdiği lüzum ve icâbları mütalaa eden İcra
Vekilleri Heyeti, Teşkilâtı Esâsîye Kânunu'nun 86. maddesince” 20 Kasım
1940 târihinde, Edirne, İstanbul, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale ve Kocaeli
illerinde bir ay süreyle sıkıyönetim ilân edilmesine karar verir.
Sıkıyönetim Komutanlığıma, Jandarma Umum Komutanlığı görevi de uh
desinde kalmak üzere. Korgeneral Ali Rızâ Artunkal getirilir.
Bu kararlar, 25 Kasım 1940 tarihli TBMM toplantısında, üzerinde herhan
gi bir görüşme yapılmaksızın, onaylanacaktır.19
Fâlih Rıfkı Atay, Ulus gazetesinde, bu önlemin resmî yorumunu şöyle ya
pıyordu:
"Vilâyet isimleri gösteriyor ki, bu tedbir, kalyan tecâvüzü ile emniyet
bölgemize sirâyet eden harbin her türlü ihtilât ve ihtimâline karşı, bir müd
detten beri (almagelen] millî hazırlanma tedbirleri arasındadır."20
Bir ay süre ile ilân edilen sıkıyönetim, TBMM karârı ile, tam 15 kez uzatı-
18 Ulus, |1 9 11.1940}.
19 TBMM ZC, Devre: 6, içtim â: 2, 8. İnikat, 125.11.1940). Ayrıca bkz. Bakanlar Kurulu Ka
rârı No: 2/14705 ve Târihi: 20.11.1940, RG, Sayı: 4688, (23.11.19401.
20 Fâlih Rıfkı Atay, 'B irb irin i Tamamlayan Tedbirler", Ulus. 124.11.1940}.
341
lacak ve ancak çok-partili siyasal yaşama geçtikten sonra, 22 Aralık 1947
târihinde kaldırılacaktır.21
20.12.1940 3 ay
19.03.1940 3 ay
20.06.1941 6ay
12,12.1941 Bay
12.06.1942 6 ay
02.12.1942 6 ay
...06.1943 6 ay
03.12.1943 6ay
26.06.1944 6 ay
01.12.1944 6 ay
04.06.1945 6 ay
21 Savaş yılarında sıkıyönetim sürelerinin uzatılması için bk2 . TBM M ZC, Devre: 6. İç ti
mâ: 2, Çili: 15. 19. İnikat. (2Ö.12 19401; TBMM ZC, Devre: 6, İçtimâ: 2. Cilt: 16, 29 İnikat,
419.3.1341); TBMM 2C. Devre: 6. İçtimâ: 2, Cilt: 19, 67. İnikat. (206 1941): TBM M ZC,
Devre: 6. İçtimâ: 3, Cilt: 22, 15. İnikat, (12 11.1341}, T B M M ZC, Devre: 6. içtimâ: 3, Cilt:
26. 72. İnikat. (12.6.19421; T B M M ZC, Devre. 6, İçtimâ: 4, Cilt: 29,12. İnikat, (2.12.1942),
TBM M ZC. Devre 7. İçtimâ. I. Cilt. 6, 8. İnikat, (3.12.1943); T BM M ZC, Devre 7, İçtimâ:
1, Cilt- 11, 76. İnikat, (26.6.1944); T B M M ZC, Devre: 7, İçtimâ: 2, Cilt: 14, 7. inikat,
{1.12.1944); TBMM ZC, Devre: 7, İçtimâ: 2, Cilt: 18,68. Birleşim, (4.6.1945).
Ayrıca bkz. Uran, age, s. 360-361; Jozeph Ackermann. "İkinci Dünyâ Savaşı Sırasında
Türk-Alman İlişkileri". Atatürk Konlerensları 1973*1974, s. 64-65; Zafer Üskul, "T ürki
ye'de Sıkıyönetim Uygulamaları Üzerine Notlar", Taplum ve B ilim , Sayı- 42. (Ya2 1988),
s. 85-104.
3) TÜRK-ALMAN İLİŞKİLERİ
Şimdiye kadar uluslararası politikada ve Türk dış politikasında
gördüğümüz siyâsî ve askeri gelişmeleri, bu kısımda, bir kez da
ha, ama bu kez Türk-Alman ilişkileri açısından ve özellikle de
Berlin'in gözünden izlemeye çalışacağız.
Wcimar Cumhuriyeti döneminde Türk-Alman ilişkileri, genel
olarak çatışmadan uzak ve yer yer de hayli yakındı. Bu dönemde
342
siyasal ilişkilerde özellikle vurgulanmaya ihtiyaç gösteren bir an
laşmazlık konusu da yoklu. Tam aksine» iki ülke arasında dış po
litikada belirli benzerlikler, yakınlıklar ve paralellikler vaıdı.
Türkiye ile Almanya arasındaki diplomatik ilişkiler en kısa za
manda yeniden kurulmuş ve iki ülke arasında belirli bir yakınlaş
ma gözle görülür hâle gelmişti.
Almanya, Ankara'nın başkent ilân edilmesine karşı, diğer Batılı
devletlerin aksine, olumlu bir tavır ainıış ve bu konuda Türk 11ü-
kümcırne diplomatik alanda destek vermekten de kaçınmamıştı.
Yine bu dönemde Türkiye, Sovyetler Birliği ve Almanya arasın
da uyumlu olmasına çalışılan bir birliktelikleri söz etmek de
mümkündür.
Ancak bu uyumlu birliktelik, zaman zaman, dozu yükselme
yen çatışınakıra da sahne oluyordu.
Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’»? girişi sorununda, Almanya,
Türkiye'ni» Cemivefe üve olmasını desteklerken» Sovyet ter Birli-
t / ^ /
sanayi ine yönelik Alman yatırımları ile Almanya dan askeri mal
zeme abıru oluşturuyordu.
343
Ekonomik ilişkiler de yakındı ve Türk-Alnıan ilişkilerinin en
önemli alanını oluşturuyordu.
Türkiye’nin toplam ihracât ve ithalâtında Almanya'nın
*
arlan
payı ile Jıınkers'in ve Luflhansanın girişimleri bu donemde özel
likle dikkat çekiciydi. Ayrıca bu sırada Türkiye'deki demiryolu
yarınmlanna yönelik Alman demiryolu malzemesi sevkıyatı da
öncin taşıyordu.165
Ancak. Nazi dönemindeki Türk-Alman ilişkileri iğin daha fark
lı bir değerlendirme yapılmalıdır.
Siyasal ilişkilerde, öncelikle dc her iki ülkenin dış politika be
del ve yöntemlerinde, önemli farklılıklar oluşmaya başlamıştı.
Aslında Almanya'nın da, Türkiye'nin de barış antlaşmalarıyla
düzenlenmiş coğrafî sınırları konusunda bâzı talepleri vardı. An
cak Almanyaıım talepleri çok daha geniş kapsamlıydı. Türkiye
ise, Lozan'da düzenlenen biçimiyle tatmin olmadığı için, bâzı ko
nularda (Halay ve Boğazlar üzerinde) talepte bulunuyordu.
Bu açıdan bakıldığında, iıeı iki ülkenin de birbirlerinin dış po
litika hedeflerini hoşgörü vc anlayışla karşıladıkları düşünülebi
lir.
kakat dış politika alanındaki bu benzerlikler nihayet bir ııokı.ı-
da sona eriyordu.
/
CAtnkü. Almanya, temelde Birinci Dünyâ Savaşı nın sonunda
barış antlaşmalarıyla düzenlenmiş statükoyu kabul etmiyor ve
onu eline geçen ilk lıısaua değiştirmeyi plânlıyordu. Bu bakım
da n Almanya'nın leıııckleki tercihi revizyonist bir dış politikaydı.
Oysa, Türkiye, aslında Lozan ile t atın iş olmuş bir ülke olarak,
temcide statükonun sürmesini destekliyor vc dış politika ile ilgili
taleplerini ancak ikinci derecede önemli sorunlar olarak görüyor
du.
Diğer taraftan, iki ülke arasında sâdece dış politika amaçlan
bakımından değil, ama aynı zamanda yöntemleri bakımından da
lai k vardı.
Almanya, dış politikada hedeflerini gerçekleştirmek için, fiilî
344
durum yaratıyor, güç gösterilerinde bulunuyor, zaman zaman da
askerî güç kullanıyordu. Böylece uluslararası ilişkilerde mevcut
antlaşmaları kesinlikle tanımaya yanaşmadığı gibi, tek yanlı ka
rarlar alıp, bunları uygulamayı temel ilke hâline getiriyordu.
Türkiye ise, dış politikasında, mevcut antlaşmaları kesinlikle
tanımakta vc uygulamaktaydı. Türkiye, bu alanda bir rahatsızlık
duysa bile, bu rahatsızlığını, devletler hukuku çerçevesinde gün
deme getirerek, arzu ettiği çözümü elde etmeye çalışıyordu. Bu
alanda Türkiye, tek yanlı uygulamalara kesinlikle yanaşmadığı gi
bi, durumu ne denli uygun bulunursa bulunsun, bu lür lek yanlı
kararları ilke olarak red ediyordu.
Yanı iki ülke arasında, dış politikada tercih edilen ve uygula
nan yöntem açısından da lam bir çelişki vardı.
Uluslararası politikaya 1933 yılından itibaren egemen olan ve
İkinci Dünyâ Savaşı'na dek süren, revizyonist devletler grubu ik
an ti-revizyon İst devletler grubu arasındaki İktisâdi, siyâsi, idcolo-
jik/kültürel ve askerî mücâdele, başlangıçtan itibaren bir Ingiliz-
Alnıan rekabeti olarak gelişecektir.
Bir Balkan, Orta Doğu vc Akdeniz devleti olarak Türkiye, el-
beiıe, bu mücâdelenin ve rekabetin ağırlığını üzerinde duyacaktı.
Bu açıdan bakıldığında, 1933-1939 yılları arasında lngiliz-Alman
nü Tuz mücâdelesi ve rekabeti, Türkiye üzerinde de önemli oran-
<la etkili olacaktır.
Bu dönemdeki Türk-Almaıı ilişkileri, esas olarak, bu rekabet vc
sonuçları açısından ele alınmayı gerektirir.
345
litikasının ilgi alanının tamamen dışında kalıyordu.166
Killer m bu yöndeki düşüncesi yalnızca kuramsal planla sınırlı
kalmayacak, fakat uygulamaya da yansıyacaktır.
Birinci Dünyâ Savaşı ndan sonra Ankara’daki ilk Alman Buv«-
kclcisı olan Rudolf Nadolny 1931 yılının Kasını ayında Berlin'de
bulunduğu bir sırada, 1 $ubaı 1932 târihinde Cenevre’de başla
ması öngörülen Silâhsızlanma Konferansında Alman delegasyo
nuna başkanlık etmesi yolundaki öneriyi kabul etliği için, Anka
ra'daki Büyükelçilik görevinden bu târihten itibaren fiilen ayrıl
mış olur. Çünkü, yeni görevi nedeniyle Nadolny; artık sürekli ola
rak Cenevre'de bulunmak zorundaydı,
Bn suretle. Almanya nm Ankara Büyükelçiliği, Nadolny ıım Bü
yükelçilikten resmen ayrıklığı târih olan 29 Ekim 1933 c dek li-
ileıı boş kalır167
Friiz Ncuıııurkuı. anılarında, son derece silik bir kişiliği oldu
ğunu belirttiği, Almanya'nın Nadolny'den sonraki Ankara Büyü
kelçisi Frcdcric Haris von Rosenbcrg, güven mektubunu ancak ).]
Aralık 1933 târihinde sunar.
Bu arada. Alman Büyükelçi ligi nin iki yıla yakın bir süre boş
kalması Türk Hükümeti nin gözünden kaçmaz 168*
Bu dönemde Türkiye’nin Ingiltere ile ilişkileri, Türk-Alman
ilişkilerini doğrudan etkileyen önemli bir faktördü.
Ankara ile Moskova arasındaki yakınlık, Ankara ile Berlin ara
sındaki soğukluğun bir başka nedeniydi. Çünkü, Almanya’nın
Sovyeıier Birliği ile ilişkileri, bu sırada, bn hayli uzaklı
167 Rudolf Nadolny, M ein Beitrag. s 113 ve M M 43: Gotthard Jaeschke. ‘ Die Türkei in deri Jalı-
rer> 1933-1934', Gescfıiclıtskaleruler, M iueiîungen des Seminars für OrıentaJische Sprac-
ken bzw. der Austondtıochschufe an der U n îv m ita e l B erlin, Jahrgang XXXVIII Abteılung
llr W estasiaiışçhe Stııdıen. (29.10.1933), S. 120.
168 Ackermann, agm. Mitler, Oeutschland und die M aechle, s. 49(ydipnot 8; Friu Neumaık, Bo
ğaziçi ne Sığınanlar, (Türkiye'ye İltica Eden Mini, Siyâset ve Sanat Adamlara 1933-1953}. s.
124; Gotthard Jaeschke, _Dıe Türker in den Jahren Î933-1934", G eschiçfıiskalender. M itle -
ilungen des Seminars für O rie n ia liscln Sprachen bzıv. der Atıslandbochschule an der Uni-
v&rsitaet B erlin, Jahrgang XXXVIII. Abteilung |f, VVestasiatısche Studien, (11.12.1933L s. 122
346
Almanya’nın revizyonist taleplerini henüz uygulamaya koyma
dığı bir sırada, Türkiye, Almanya’nın benzer amaçlar güden Kalya
ile paralel bir dış politika izlemesi üzerinde dikkatle duruyor, bu
yakınlaşmadan tedirgin oluyor ve endişe ediyordu.
Gerçek te n de, Nazi iktidarının başlangıcında, Türkiye'de Al
manya'ya karşı bir tereddin ve kuşku havası doğması için çok za
man geçmeyecektir.
Bu durum, yeni dönemde, iki ülke arasındaki ilişkilcıdc brUı
temel sorunların oluşmasının uzak bir ihtimâl olmadığına işartı
ediyordu.169
Al manyatım Ankara Büyükelçisi Rosenbergin 24 Mayıs 1935
târihinde emekliye ayrılması, bu nedenle Almanya'ya geri çağrıl
ması ve bir süre sonra Türkiye’yi terk etmesi sonucunda, Alman
ya'nın Ankara Büyükelçiliği, aradan birbuçuk yıl geçtikten sonra,
ve ıı iti e ıı boşalır.
Almanya'nın yeni Ankara Büyükelçisi Keller, görevine 4 F;y!ül
1035 târihinde atanacak, 26 Ekim’de de güven mektubunu suna-
LaUıır.170
Keller, 20 Kasım LÖ.38 târihinde emekli olduktan hemen soma,
22 Kasımda Ankara’dan ayrılacak ve bu sürede Alman Büyü kel-
çilimi yemden boşalacakur-171
Bu sırada Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği ndeki en yetkili
İnsi olan Müsteşar Kroll, Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı hır
raporda, bu konuya da değiniyordu.
Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği nin boş kalması, elbette,
Türk Hükümetinin de dikkatini çekmişti.
Nitekim Kroll. raporunda. Berlin'den, Ankara'nın hatırlatmala
rına, ikâzlarına ve şikâyetlerine karşılık olarak, yeni Büyükelçinin
atanmasının gecikme nedeni olarak inanılabilir ve makûl gcıck-
çclcr bulunmasını istiyordu. Kroll, şimdiye dek bıı gecikmeye
ilişkin soruları, Büyükelçilik makamı için çok değerli bir kışı
arandığı şeklinde yamllamışu. Ancak bu gerekçe son zamanlarda
163 Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-1339), s. 101 -106 ve 248.
347
o denli sile kullanılmıştı ki, artık bundan sonra kullanılması ola
naksız hâle gelmişti.172
Almanya'nın Ankara Büyükelçiliği, 1939 yılının Nisan ayma
kadar, lam bes ay nedensiz olarak boş bırakılır.
Kük dış politikasında bu son dönemde meydana gelen önemli
siyasal gelişmeler anımsanacak olursa, Almanya'nın Türkiye yi si
yasa) bakımdan önemli bulmayıyım ve Büyükelçiliğini boş bırak
masını anlamak çok zordu.173
Oysa, Türkiye, Berlin'e, Ankara Büyükelçiliğimin boş kaldığını
birkaç kez hatırlatmıştı.
Meme mene ioğlu, 10 Şubat 1939'da ve Türkiye'nin Berlin Büyü
kelçisi Haindi Arpag da, 30 Mart I939‘da, bu durumu, bizzat Al
man Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Wcizsaecker'c bildirmiş
lerdi. Ayrıca, Mcncmendoğlu, 1 Subai 1939'da, bu durumdan şi
kâyetçi olduklarını bizzat KrolPa da anlatmıştı. Alman Bıiyükelçi-
lığı'mn boş kalmasından İtalya'nın Ankara Büyükelçiliği de tedir
gin olmuştu.174
Oysa, lürkıyç'nm Berlin Büyükelçiliği hiç bos kal manı ıslı. Sı
mayla Haindi Arpag (Nisan 1938-Haziran 1939), Hüsıcv Gerede
<byitil 1939-Temmuz 1942) ve Saffet Aııkan (Temmuz 1942-
Ağustos 1944) bu görevde bulunmuşlardı.
Almanya’nın Türkiye'ye siyasal ve diplomatik alanda önem
vermemesi ve Berlin'in Ankara’nın bu sıradaki en önemli clıs poli
tika girişimi olan Balkan ArıtamPna karşı olumsuz tutumu, iki ül
ke arasındaki ilişkilerde soğukluk yaratan gelişmelerdi.
Bununla birlikte, Türkiye, Almanya'nın Versay Anılaşma*
sı'ndan kurtulma çabalarını, Almanya'nın yeniden silâhlanmasını
ve zorunlu askerlik sistemini kurmasını, Ren Bölgesi ni askerîleş-
172 ADAP. Serie D: 1937-1945. Bantf V. tJuni 1937-Maerz 1939}. Kapitel Vfl. Die Tiirkeı, (16. Jufı
1937-10. Februar 1939), ‘ Kroll'dan A O B ye', Mr. 559, 1.2.1939. (1593/384 233); Cemrl Koçak.
Türk-Alm a* İliş k ile ri (1923-19391, s 132 (Kısaltmalar için bkz. III. Bolüm/rfıpnot 11)
173 Krecker, age. s. 27, Ackdrmann. agro. Hitler, Deutschtamf und die M aechte, s. 489-495
174 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band V, (Jım i 1937-/vTaer^ 1939). Kapitel VII, Die Türkei, (16 Jııii
1937-10 Fetamar 1939), “KroH'dan ADB'ye*. Nr. 559. 1.2.1939. <1593/384 233}, Cemil Koçak,
Tıirk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), ş. 139; Krecker, age, S. 27-28/dipnot 5; Ackermann. agm.
Mitler, Deulschfand und die M oechte, s 489-495
348
tirmcsini, nispeten ilmili bir tutum içinde karşılar ve Berlin'in bu
tür girişimlerinc karşı doğrudan olumsuz bir tutum içine girmez.
Habeşistan'ın İtalya tarafından işgali ve bu işgale Almanya’nın
desteği, Tiıık-Al man ilişkilerindeki soğukluğu artıran bir elken
olu r.
Montrö Antlaşması na karşı Almanya’nın olumsuz tuumıu da
bu tabloya ek İçilmelidir.
Esas itibarıyla Münih Anılaşması na kadar olan dönem, ’l urk-
Alınan ilişkileri için nispeten uzak ve soğuk bir dönenidir. Ancak
şiddetli gerginlikler ve çatışmalar bu sırada görülmeyecektir,
Türkiye, Almanya'nın itim Almanları tek bir devletin çatısı ab
tında toplama amacına yönelik coğrafî genişleme taleplerine karsı
somuı bir tepki göstermeyecektir. Bu tür girişimler Türkiye tara
lından bir ölçüde hoşgörüyle karşılanacaktır.
Ancak, Münih Antlaşması ndan sonraki siyasal ve askerî geliş-
meler, bu durumu hızla değiştirir
Prag'ın işgali ve Çekoslovakya'nın Alman işgaline girmesi, Al
manya'nın Romanya'ya zorla kabul ettirdiği ticâret antlaşması ve
belirleyici önemdeki İtalya'nın Arnavutluğu işgali, Türk-Alnıan
ilişkilerinde bir dönüm noktası oluşturur.
O zamana kadar ilişkilerde devam eden soğukluk, yerini şid
detli çatışmalara ve anlaşmazlıklara bırakır.175
Oysa, Nazı döneminde de, Türk-Alman kültürel ilişkileri hayli
yoğundu. Bu dönemde çok sayıda Alman uzman Türkiye’de gö
rev almıştı. Çok sayıda Türk öğrenci de Almanya’da eğitim görü
yordu.176
Askeri ilişkilerde de gözle görülür bir yakınlık vardı. Türk Or-
dusu’nda görevli Alman subayların yanı sıra, Almanya'da eğitim
göıcn çok sayıda Türk subayı bulunuyordu. Türk savunma sana
yiine yönelik Alman yatırımları önemli boyutlara ulaşmıştı. Diğer
yandan, Türkiye, askeri malzeme ihtiyâcım büyük ölçüde Alman
ya'dan sağlıyordu.177
349
Ancak bu dönemde ekonomik ilişkiler en önemli ve özellikle
vurgulanması gereken akım oluşturuyordu,
Türkiye ile Almanya arasında siyasal ilişkilerde bir gelişme ol
mamasına karşın, son derece yoğun ekonomik ve 11câri ilişkiler
kurulmuş ve gelişmişti.
Ancak licâıî ilişkilerde, âdeta bir patlama noktasına varan can
lanma, Bitler iktidarının kurulduğu 1933 yılından itibaren görü
lüyordu.
>
Türkiye’ nin toplam ihracâtında Almanya'nın payı 1933 yılında % 20. 1934 yılında % 40. 1935 yı
lında % 43, 1936 yılında % 52, 1937 yılında % 39 ve 1938 yılında da % 44 olmuştur. Tezek age,
s. 149: Jaeschke, Türkei, s. 48-49, Önder, ege, s. 15.
Buna karşıhk. bir başka kaynakta. 1933-1937 yılları için, aynı rakamlar, sırası ile. % 19. % 37,3.
X 40.9, % 51 ve % 36.8 olarak veriliyor. Osman Zeki Torgay. *Son 10 Yıl İçinde Türk iye-Alman-
ya T ıcâreti", 10 Yıl. Almanya'da Tûık Ticaret Odası, s. 78.
Nen mark. 1936,1937 ve 1938 yılları için, sırası ile. % 45, % 36,5 ve % 43 oranlarım veriyor. Ne-
umark, "Der Türkische Aussenhandel im Jahre 1938*, İstanbul Üniversitesi İktisa i Fakültesi
Mecmuası, Cilt 1 J 1939), s. 92-94.
Glasneck ise, 1938 yılı için. % 45,6 oranım veriyor. Glasneck, Tiirlcei und Afghanistan, s. 22.
Krecker de, aynı yıl için, % 39.7 oranına işaret ediyor. Krççker, age, s. 23.
Jaeschke, yine aynı yıl içrn. X 43 rakamını verirken, bu oranın. Türk istatistiklerine göre, %
52,2 olduğunu belirtiyor. J K 1, {30.12.1938], s. 67.
Neumark, bir başka yazısında da. 1938 yılı için, % 47 rakamını veriyor. Neumark, ‘ Der Tür
kische Aussenhandel 1939-1940", İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt. 2.
Ayrıca bkz. Heinz Glaesner, Das Dritte fie ich und der M ırtlere Osten. Politis-che und VVirtsc-
fıaftliche Beziehungen Deutschtends zur Türket 1933-1939, zıı İran 1933-1941 und zu Afgha
nistan 1933-1941, s. 46-48,76-77.88-89 ve 93
179 Tezek age. s 149; Jaeschke. Tütfcei, s. 48-49; Önder, age. s. 15: Cemil Koçak, Türtt-Alman
İliş k ile ri 11923-1939), s. 199-245.
350
Görüldüğü gibi. Türkiye, ekonomik alanda büyük ölçüde Al
manya'ya bağımlı hale gelmişti.
Gerçi Türkiye'nin Bertin Büyükelçisi Hamel i Aıpag, 5 Nisan
1938 târihinde. Alman Dışişleri Bakam Ribberurop ile yaptığı gö
rüşmede. Tüık-Alnıan ilişkilerinin her bakımdan dostça olduğu
nu vurguluyor ve Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Arasın kendisin
den bunu vurgulamasını özellikle talep etliğini belirliyordu.*180
Ancak, Türkiye’nin Almanya'nın izlemekle okluğu dış politika
ya karşı ofaıı soğuk ve uzak tutumu 1938 yılının yaz aylarımla
açıkça görülüyordu.
Hâriciye Vekâleti Genel Sekreteri NÇıman Mencmcncioğu, 1
Temmuz L938'dc, Berlin’de, Alman Dışişleri Bakanı Ribbcniıop
ile görüşür.
Bu görüşmede Tüı k dış politikası genel hatları ile ele alımı?
Türkiye'nin toplam ithalâtında Almanya'nın payı 1933 yılında % 27,1934 yılında % 36.1935 yı
lında % 43. 1936 yılında % 48. 1937 yılında % 44 ve 1938 yılında da % 48 olmuştur. Tezel. age,
s. 149; Jaeschke, Türkei, s. 48-49. Önder, age, s. 15.
Buna karşılık, bir başka kaynakta, 1933-1937 yılları için, aynı rakamlar, sırası ile, % 25.5. %
33.8, % 40. % 45,1 ve % 42.2 olarak veriliyor. Osman Zeki Turgay, "Son 10 Yıl İçinde Türkiye-
Almanya Ticâreti", 10 Yıl. Alm anya'ca Türk Ticâret Odası, s. 78.
Neumark, 1937 yılı çın, bu oranın % 42.1938 yılı için ise. % 47 olduğunu belirtiyor. Yine Ne-
umark'a göre. 1938 yılında Türkiye’nin toplam ithalâtında Almanya. Avustorya ve Çekoslo
vakya'nın toplam oranı % 46f3'dûr. Neumark, *Dçr Tijr|<işçhç Apşşçnhandçl im Jahre 1938'.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt: 1. İ1939}.
Glasneck. 1938 yılı ıçiıı. % 49,4 oranını veriyor. Glasneck. Türkei und Afglıamstan, s. 22.
Krecker'e göre, aynı yıl ıçm, oran % 45'dır. Krecker, age, s. 23.
Jaeschke de, yine 1938 yılı içm. % 47 rakamını verirken, bu oranın, Türk istatistiklerine göre.
% 53,8 olduğunu belirtiyor. J K 1, (30.12.1938), $. 67.
180 ADAP, Sene D: 1937-1945. Band V, (Juni 1937-Maerz 19381, Kapiîel VII. Die Türkei, (16 Jufa
1937-10. fe b ru a r 1939}. “Ribbeotrop'un Raporu*. Nr. 542, 5.4.1938.11593/384 191-193}, Cemil
Koçak. Türk-Aİman iliş k ile ri (192J-1939), s. 127-128: Krecker. age, s. 15; Jıvkova, age, s. 150-
152.
Çetin Alta n'm yıllar sonra yazdıkları, bu dönemde Türk-Alman ilişkileri hakkında gerçekçi bir
likır vermeye yarayabilir:
Bundan onbir yıl önce [1938 yılındal, polisler, Yeni Adam'ın idâreevine gelerek, hiçbir sebep
göstermeden, gazetenin yayınlanmasının bir yıl süre ile yasak edildiğini söylemişler ve do
lapları, kapıları mühürleyip gitmişlerdi.
351
Mcnemcncioğlu'mı göre, Türkiye» özellikle Almanya ile closı-
luU ilişkileri kurmak ve bunu sürdürmek istiyordu. Türkiye, Al
manya’ya karşı olan, ona yönelik hiçbir gruba katılmama kararın
daydı. Mene menci oğlu, bu arada» Türk-Al man ilişkilerinin en iyi
biçimde tarafsız bir politika temelinde gelişebileceği kanısında ol
duğunu da belirtir.
Ribbcnırop ise» Birinci Dünya Savaşı’ıı darı sonra imzalanmış
barış amlaşmalarıyla zarara uğramış devletlerin» statükocu güçle
re karşı yakın işbirliği içinde olmaları ve revizyonist amaçlarını
gerçekleştirmek için birleşmeleri gerekliğine işaret eden Ribbenı-
rop’a göre, tara Isız bir dıs politika, daha sonra iki ülke arasında
yakın bir işbirliği kurulması için uyguıı bir temci oluşturacaktı.1*1
ıVlcııemcncioglu ile Ribbcnırop arasında» 7 Temmuz da» ikinci
biı görüşme daha yapılır.
Bu görüşmede, Menemencioğlu, Ribbcntropun ilk görüşmede
ki önerisini vamılar.
s
Yeni Adam, o vakitler. Nasyonal Sosyalizm aleyhinde neşriyat yapıyor ve Almanların Balkan
la rda gÖ2 u olduğunu haber veriyordu.
Alman Büyükelçise Dışişleri Bakar» IHancıye Vekili] Tevfik Rüştü Aras a gelip, bu neşriydim
durdurulmasını istemiş...
Büyükelçinin arzusu. Bakanlar Kurulu na aksetmiş ve Bakanlar Kurulu nda, Gazeteyi tam a
men kapatalım... Olsun bitsin...- demişler.
0 2 amankı İçişleri Bakanımız {Dâhiliye Vekili], kıyınstlı mütefekkir Şükrü Kaya, bu despotik
teklifi önle-mek için uzun boylu mücâdele etmiş ve |Hariciye Vekili] Tevfik Rüştü [Arasl'm.
'Yeni Adam kapatılmazsa. Hariciye Vekilliği edemem- diye dayatması üzerine (del. gazetenin
bir yıl müddetle tatiline karar verilmiş...
Arkasından da, habersizce ve sebep gösterilmeden. Yeni Adam'm ıdâreevı mühür leni vermiş-
li {••)
0 zamanki kabinede JDâbiliye Vekili] Şükrü Kaya'dan başka, ’ Hür devletlerde hükümetler po
litikalarını gazete kapatmakla değil, memurları ile idâre ederler' diyen |d ej olmamıştı.* Çetin
Altan/Elemeler-Elestirmeler: Yeni Adam'ı Celal Bayaı Hükümeti Kapatmıştı”, Yeni Adam. Sa
yı: 619J 13 Ekim 1949}
181 ADAP, Sene 0: 19370945, Band V, IJuni 1937-Maer2 1939}, Kapıtel VII. Die Türkeı, 116. Julı
1937-10 fe b ru a r 1939), "Aibbentrop'un Raporu", Nr. 548, 7.7 1938.196/107 729-733}; Cemil Ko
çak. Türk-Alnıan İliş k ile ri 11923-1939), s. 128: Kre eker, age, s 14-15 ve 19-20; Glasneck. Tür-
kei und Atghanisian. s 39; Jıvkava. age, s 150-152; 0TDP, s. 122; J K 1,17.7.1938). s. 60.
352
Utmak amacı ilc\ ortak revizyon isi bir politika izlemelerini öner
mişti
Bu öneriye karşılık, Mene mene ioğlu, Türkiye’nin tara Isız bir
politika izleme amacında okluğunu bir kez daha vurgular. Türki
ye* temekle bir revizyon ihtiyâcında değildi. Balkan devletleri ile
iıufakı ise, sadece Balkan Antantı ile sınırlıydı. Türkiye, kalkına
bilmek için, sâdece barış istiyor ve politikasını da bu doğrultuda
saptıyordu. Me nanene ioğ lu* ülkesinin kalkınma hedeflerine var
ması için yiız yıllık bir barışa ihtiyacı olduğunu da vurguluyordu.
Ancak RibbcııtrOp önerisinde ısrar eder. Ribbcnırop a göre,
Türkiye, 7 Mart l»3ö târihinde, Alman Ordusu'nun Ren Bölge
si'ne girmesinden sonra, Almanya’nın revizyonist bir politika izle
me eğiliminde olmadığını açıklamakla birlikle, Boğazlar sorunun
da, hattâ Almanya’nın revizyonist politikasını da temel alarak, re
vizyonist bir politika gütmüştü. Diğer yandan, Tıirk Hükümeti*
hâlen Halay konusunda ı amâm en revizyonist bir politika takip
ediyordu ve bunun kazandan m da elde ediyordu.
Meuemencioğlu, Türkiye’nin BoğazlaTm statüsünün revizyo
nunda Almanya'nın dolaylı şekilde yardımcı mumumu, yâni Ril>
ben trop un açıklamasını kabul etmekle birlikte, Türkiye'nin Os
man lı Devleti nin emperyalist politikasına geri dönmeyi arzu et
mediğim de belirtir. Her lürlü revizyonist politika, Türkiye'yi ye
mden hiç arzu etmediği bir konuma sürükleyebilirdi. Türkiye, sı
nırlarında, lıaıtâ Trakya'da bile, bir revizyon talebinde bulunmu
yordu.
Ribbcnırop, Almanya’nın Türkiye’nin tarafsızlık politikasını
anlayışla karşıladığım ve Montrö Anılaşması konusundaki sorti
min cÖ2ıııııündeıı sonra, Türk-Alman ilişkilerinin yeni bir yolda
ilerlemeye devam edeceğini belirtir. Ribbemrop’a göre* T ürk-İtal
yan il işkil cıi nasıl bir kurala bağlanmışsa, Türk-Alımın ilişkileri
ile aynı şekilde bir kurala bağlanmalıydı.
Ribbcnlrop'un, T ürk-Al man tarafsızlık antlaşması imzalanması
talebine karşılık, Mcnemcncioğlu, Türkiye’nin tarafsızlık antlaş
masını sâdece SovyetIcr Birliği* Fransa ve ttalya ile, yâni komşu
ülkelerle imzaladığım belirterek, Macaristan ile benzer türden bir
anılaşma imzalan masının nedeninin ise, tamamen duygusal ve
ırksal olduğunu açıklar. İngiltere’ye gelince... Türkiye’nin Jngihe-
353
ıc ile bu konuda mizahinmiş hiçbir antlaşması bulunmuyordu.
Türkiye de Almanya arasında ortak bir sınır olmadıkından, Tür
kiye nin Almanya ile bir tarafsızlık antlaşması imzalamasının ya
rarı da yoktu.
Menemene ioğlu, bununla birlikte, Türkiye'nin Almanya'ya
karşı hiçbir yükümlülük alıma girmeyeceğine ilişkin güvence ve
rebileceğine dikkat çeker. Türkiye, Almanya'ya karşı, çilesi gün
Almanya ile bir askerî ittifak antlaşması imzalayacakmış gibi bir
politika izleyecekti.
Mcncmcncıoğlıı, Ribbcnırop'un, bu konuda iki ülke arasında
biı antlaşma imzalanması gerektiği görüşünü paylaşmaz ve tıpkı
Tüı ls-lngiliz ilişkilerinde olduğu gibi, Tüık-Alman ilişkilerinde
de karşılıklı olarak verilmiş tarafsızlık güvencesinin yeterli olaca
ğını ifade eder.
Hattâ Hâriciye Vekili Tevfik Rüştü Araş, 10 Temmuzda. Al
man) anın Ankara Büyükelçisi Keller’e, 4 Temmuzda imzalanan
Tıirk-Fransız Dostluk Antlaşması nın öneminden ve anlamından
söz ederken, buna benzer bir güvence vermiş ve Türkiye’nin hiç
bir zaman Almanya'ya karsı bir gruba katıl ulayacağını sözlü ola
rak ilâdc etmişti. Araş, bu görüşmede, Fransa ile imzalanan ant
laşmanın içerik yönünden hiçbir şekilde alışılmış standartlan aş
madığına dikkat çekmiş ve Almanya ile Türkiye’nin buna benzer
bir antlaşma imzalamasına gerek olmadığını bildirmişti.
Ribbemrop, Ankara'nın, antlaşma önerisinı kesin biçimde geri
çevirmesi karşısında, Türkiye ile Almanya arasında benzer bir
antlaşma inızâlaıımamasınm Türkiye acısından garip bir durum
yaratacağını iddia eder. Almanya. Türkiye'nin önde gelen butun
büyük devletlerle, bu devletlere karşı herhangi bir düşman gruba
katılmayacağına diskin antlaşma imzâtadtğuım, ancak böyle bir
anılaşmayı kendisi ile imzalamaktan kaçındığının farkındaydı
Ribbemrop, Türk-Alınan ilişkilerinde lıızlı bir gelişmenin an
cak Türkiye de Almanya arasında bir tarafsızlık antlaşmasının
imzalanmasından sonra mümkün olabileceği 11i, böyle bir anılaş
manın ilişkilerde bir dönüm noktası oluşturacağını ifâde ediyor
du.
Avuca, Ribbcnırop'un, Türkiye’nin SovyetJer Birliği’ııe, Alman
ya ile bir tarafsızlık antlaşması imzalamayacağına ilişkin güveıuc
354
verip vermediği yolundaki sorusunu ise, Mcnemencioğlu, kesin
bir tavırla* olumsuz biçimde yanıtlayacaktır.18*
Alman Dışişleri Bakanlığı'nca 1938 yılının yaz aylar ında hazır
lanan Wocrinann imzalı bir genelgede» Türkiye ile Fransa arasın
da. Hatay sorunu ile bağlamdı, dikkat çekici yakınlaşmaya ve T
Temmuz tarihli anılaşmaya işaret ediliyordu.
Hatay sorununa ilişkin güçlüklerin bu antlaşmayla bir ölçüde
aşıldığına dikkat çekilen genelgede, antlaşmanın, Türk-Alman
ilişkileri üzerindeki olası etkilerinden de söz ediliyordu.
Men e menci oğlu, yeni antlaşman m, Türkiye'nin geleneksel ta
rafsızlık politikasını değiştireceğini ve Almanya'ya karsı izlenen
politikada değişime neden olacağım vurgulamıştı. Bununla birlik
le, T ürk-Fransız anılaşmasına benzer, bir Türk-Alman tarafsızlık
anılaşmasının imzalanmasını, Ankara, sürekli olarak red ediyor
du.
Berlin'in izlenimi, Türk-Alman ilişkilerinin dinamizm kazan
ması konusunda gerek Türk, gerekse Alman tarafının tereddütleri
okluğu yolundaydı. 82183
1
182 ADAP. Sene D: 1937-1945. Band V. (Juni 1937-Maerz 1939). Kapitel Vll, 0«e Türkei, (16 Julr
1937-10 Februar 1939), "Ribbemrop’un Raporu’, Nr. 548. 7.7.1938. 196/107 729-733); Cemil
Koçak. Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 128-130: Krecker. age, s. 14 ve 19-20; OTDP, s
122; Glasneck, Türkei und Afglıanisian. s 39; Kuneralp. age, (Bumci Telgraf/4 Mayıs 1939
Tarihli Genelge Bau Demokrasilerine Katılma Karârı), s. 12-27.
183 ADAP. Serie D. 1937-1945. BaiuJ V, (Juni 1937-Maerz 1939). Kapitel VII. Die Türkei. (1b Juli
1937-10. Februar 193y), "Alman Dışişleri Bakanlığı nın VVoermann İmzalı Genelgesi . Nr 550,
16.8 1938. (1593/384 223-226) ve (d. 5 Pok VII 992, 29 7.1938), (74/54 358-363); Cemil Koçak.
Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 130-131; Jıvkova, age, s. 152 Ayrıca bkz Krecker, age. s
22, OTDP, s 121.
355
ke İçişi K-Hugcssen, Çekoslovakya'nın Almanya tarafından tsgâli
karşısında, Türkiye’nin tepkisinin liınılı olduğunu ve Ankara'nın.
Berlin'in bu harekelini doğrudan kendi yıkarlarına yönelmiş bir
eylem olarak değerlendirmediğini belirtiyordu. 184
Oysa, Krolk anılarında, Menemcııcioğlu ile yaptığı bir görüşme
sırasında, Ankara’daki endişe ve tedirginliği gözlediğini ve bu en
dişe ve tedirginliği yok etmeyi başaramadığını açıklıyor. 185
Kroll, 18 Man 1939 târihinde, Mencmencioglu ile görüşür.
Menemcııcioğlu, bu görüşmede, Kroll'a, Türk Hükümeü'niıı
yeni gelişmelere ilişkin düşüncelerini açıklar. Türkiye'ye göre, Al
manya'nın Balkanlar ile ilişkilerinde artık yeni bir dönem başla-
mışu. Menemcııcioğlu. Türkiye’nin, Balkanlar ın, coğrafî ve eko
nomik bir var lık olarak, Almanya’nın ekonomik hirteilandı olma
sı vc Almanya'nın bölgeyi iktisâdı ikmâl ajanı olarak kullanması
için etkinlik göstereceğini açıklar. Ancak Mcnemeııdoğlu, bunu
bir koşula bağlıyordu. Türkiye'nin koşulu, Almanya'nın Balkan
devletlerine, kendilerine ideolojik bir grup seçmeleri yönünde
baskı yapmaktan vazgeçmeliydi.
Kroll, bu konularda, Ankara'ya ne yönde j a m ı vermesi gerekli
ğini, raporunda, Berlin'den soruyor ve talimat istiyordu. 186
Alman Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri VVcizsaeckcr, 21 Mart
tarihli bir raporunda, Türk-Fransız itti lak antlaşması görüşmele
rinin, şimdiye dek Türkiye tarafından, Türkiye'nin bütün büyük
güçlere karşı kesin ve kararlı bir biçimde tarafsızlık politikası iz
lediği yönünde, Almanya'ya verilen güvenceler ile çeliştiğini
önemle, vurguluyordu.
Nitekim Mencmencioglu, 1 ve 7 Temmuz 1938 tarihli iki ayrı
görüşmede, Ribbcntrop'a, 6 Temmuz 1938 vc 10 Şubat 1939 tâ
rihlerimle de Weizsaeckcr*c karşı, bu güvenceleri gayet açık bir
biçimde dile getirmişti. 81*
1S5 Kroll. age. s Î0 6 . A y rıc a bkz. K u ne ralp, age, {Birinci Telgraf/4 M ayıs 1939 Tarihli Genelge:
B a n D e m o kra sile rin e Katılm a K arârı), s. 12-27.
356
Halta Wcizsaeckcı\ raporunda, 1 Temmuz tarihli görüşmede,
Menemcııcioğlu iu u k yanında Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi
Hamdi Aıpag olduğu halde, Türkiye’nin, Fransa'nın karşılıklı
yardım antlaşması yapılması yönündeki önerisine karsı çekingen
davrandığını vc bu öneriyi gelecekte de red edeceğini ifâde elliği
ni hal ırlatıyordu.
Wcizsaed<er. tüm bunların Türk Hükümeti ne hanı lalı iması m
istiyordu. Almanya, Türk Hükümelfnin, Berlin’i son derece
memnun eden bu güvencelerini gelecekle de saklı luıacagını
ıınıiı ediyordu. 18789*1
4
187 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band V U M a e rz bis August 1939}, "VVeizsaeckeCden Almanya'nın
Ankara Büyükelçiliği ne*. Nr. 59. 213.1939, (1593/384 238-39); Cemil Koçak, Türk-A İman İliş-
k ile ri 11923-1939). s 136
1BB ADAP. Serie D: 1937 194Ş, Band VI. CMaerz bis August 1939}, ’KrûU'dan ADB've", Nr. 72.
23.3.1939. (1593/364 240): Cemil Koçak, T ürk-Alman İlişkileri 11923-1939), s. 136
189 ADAP. Sene 0:1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939), "Weiz$aecker den Almanya’nın
Ankara BüyükelÇiliği'ne', Nr. 133, 31.3.1939, (7634/E 545 385); Cemil Koçak, Türk-Almara İlişki
leri (1923-1939), s. 136
357
Saraçoğlu da, cevaben, Türkiye’nin Balkan Amamfdan doğan yü
kümlülüklerini yerine getireceğini acık (ar,
Kroll ise, Saraçoğlu’ndan, bu yükümlülüklerin neler olduğunu
açıklamasını rica eder.
Bunun üzerine, Saraçoğlu, Balkan Amantı'n a göre, Roman
ya’nın Balkan sınırları bir Balkan devleti taralından tecâvüze uğ
rarsa, Türkiye'nin, ancak ve sâdece bu durumda, Romanya'ya as-
keıi yardımda bulunmakla yükümlü olduğunu ifâde eder. Ancak
eğer Romansa, Balkan devleti olmayan bir ülkenin sakİmsma uğ
rarsa, bu takdirde, Türkiye tarafsız kalacaktı. Saraçoğlu, bu görü
sünü, sorusu üzerine, K-Hugesseııe dc açıklamıştı . 190
Kroll, Mart tarihli raporunda, aynı konuda bilgi vermeye
devam cdivordu.
>
190 ADAP. Serie 0: 1937-1945, Band VI. (Maer? bıs August 1939}, 'Kroll dan ADB'ye*. Nr. 134.
31.3.1939, (2767/538 536}; AOAP, Serie D: 1937-1945. Öand VI. (Maerz bi$ Aııgusi 1939).
'Kroll'dan ADBye*. 23.3.1939. (5453/E 366 6291: Cem.l Koçak. Türk-Alman İlişkile ri <1923-
19391. s 136-137.
191 AOAP. Serie 0: 1937-1945, Banrf VI, IMaer* bis August 1939}, “Kroll'dan ADB'ye*. Nr. 134.
31.3.1939. (2767/538 536); Cemil Koçak, Tiirk-Alman İlişkileri (1923-19391, s. 137
358
aksı yöndeki söylentiye dayak haberlerin ise tamamen gerçek dışı
olduğuna ilişkin güvencesini yineler. 192
Alman Dışişleri Bakanlığı'nca 5 Nisanda hazırlanan Wocrmaım
imzalı bir genelgede, Türk-lngiliz ilişkilerindeki yakınlaşmaya
değiniliyor ve konuya ilişkin son bilgiler açıklanıyordu.
Berlin, İngiliz başvurusunun 18 Martta Ankara’ya ulaştığım
haber almıştı.
Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugessen, Ingiliz Dışişleri
Bakam Halikı*']» tâli mânın ayın gün Saraçoğlu'na iletmişti.
Bu tâli mâna, Romanya’nın Londra temsilcisi Tilca mn, Hali-
lax’a, Almanva'nm Romanya'ya ülıiınaiom biçimi»dc bir önemle
bulunduğunu açıkladığı bildiriliyordu. Buna göre. Almanya, Ro
manya'ya sınır güvencesi veriyor, fakat buna karşılık, Roman
ya'n m, dış ticâretinde Almanya'ya tekel sağlamasını ve Romen sa
nayiinin denetimini Almanya’ya bırakmasını talep ediyordu.
Bu açıklamadan sonra, Tilca, Halifax1ıan, Romanya'nın Alman
ya'n m önerisini red etmesi durumunda, İngiltere'nin nasıl bir ıtı-
ıum alacağını sormuştu. Tilca, ayrıca bu korjuda Polonya ile Ro
manya arasında bir anılaşmaya varılması ve Balkan Amamı ülke
lerinin Balkan dışı sınırlan için dc yükümlülükler üstlenmeleri
durumunda, İngiltere'nin soruya ya mt vermesinin kolaylaşıp ko
laylaşmayacağım da sormuştu.
Halifax ise, yanıtını saklı tutmuş ve böyle bir durum karşısıııdu
Türkiye'nin tutumunun ne olacağının bilinmesi gerektiğine isûıvı
ederek, bu konuda bir açıklama yapılması gerekliğine dikkat çek
mişti.
Buıum üzerine, Saraçoğlu, K-Hugcsseu'c, yazılı olarak yanıt
vermişti. Bu yanıta göıe, Türkiye, kendisine bu konuda bir soı u
yöneltilmesi hâlinde, soruyu ayrı mili biçimde vc Türk-lngiliz iliş
kilerini karakterize eden dostluk duygulan ile inceleyecekti. Yine
aeıklamaya göre. Türkiye, Balkan Antantfnclan doğan yükümlü
lüklerini yerine getirmekten hiçbir biçimde çekinmeyecek ve
hmıda tereddüt etmeyecekti.
192 ADAP, Serie D: 1937-1949. Band VI. (Maerz bis August 19391, "Rıbbentrop’un Raporu", Nr 151,
4.4.1939. <2767/535 847); Cemil Koçak. Tur*-Atman iliş k ile ri (1923-1939), s. 136-137; Krecker.
age, $. 29; Jıvkova, age, s. 150-151.
359
VVoermamı imzalı genelgede, Ingiliz başvurusunun ne denli
güçsüz olduğunun görüldüğü belirtiliyor ve başvurunun Balkan
Anlamı na üye devletler için dahi şaşırtıcı olduğu vurgulanıyor
du, 193
Arnavutluk'tın İşgali ve
Türk-Alm an İlişkileri Üzerindeki Etkileri
Kroll da, anılarında, Arnavutluk'tan işgalinin Türk-Alman iliş
kileri üzerindeki olumsuz etkilerini belirtiyor. Alman diplomatlar
için, Türk Hükümetine, İtalya’nın Arnavutluk’u işgalini Berlin’e
haber vermeksizin gerçekleştirdiğini açıklamak bir hayli zordu.
Zâten Krall a göre, Türk Hükümeti'»in bu açıklamadan tatmin ol
ması da olanaksızdı. Çünkü, bu açıklama, sâdece, Alııuuıvaııın
balyayı Türkiye’ye karşı düşmanca planlar uygulamak lan vazge
çirebilecek bir durumda olmadığını ya da Mihver itti lakı nedeniy
le, İtalya'nın planlarına karşı koymayı olanaksız gördüğünü açık
lığa kavuşturuyordu.
Nitekim Başvekil Refik Saydam, Kroll’a, Mihver ittifakının Al
manya’yı güç bir konuma sürüklediğini söylemişti. Saydam, bal
yanın Arnavutluk'tı işgalinin, Türkiye’nin gözünde, Almanya'nın
İtalya'nın yanında ve Türkiye'ye karşı bir tutum aldığım gösterdi
ğim de ifade elnıişıi. Eğer İtalya, gerçekten de, bu eyleminden
Berlin'i haberdâr etmemişse, bu, Saydama göre, daha da endişe
verecek bir durumdu. Çünkü, bu durumda, İtalya'nın» Berlin’in
konuya ilişkin görüşünü bildiği vç bu görüşü hiç göz önüne al
madığı açığa çıkıyordu, Ankara, İtalya'nın Avusturya’yı ilhakı sı
rasında Almanya'ya verdiği desteğe karşılık, Almanya'nın da bal
ya ııın Arnavutluk u işgalini desteklediği görüşündeydi. Alman
basınının İtalya'nın eylemini onaylaması da, bu düşüncenin doğ
ruluğunu kanıtlayan bir gösterge olarak kabul ediliyordu. 194
193 ADAP, Serıe D: 1937-1945. 6and VI, (Maerz bis A ugusi 1939), 'Alman Dışişleri BakanlığıVım
VVoermarm İmzalı Genelgesi', Nr. 160, 5.4 1939. (1625/388 436-37); Cemil Koçak, Türk-Alm an
İlişkileri (1923-1939), s. 137-138
194 Kroll, age, s. 107-108, Cemil Koçak, Türk-Alm an İlişkileri (1923-1939), s. 139.
360
Alman Dışişleri Bakam Ribbentrop, Franz von PapeıVi, İtal
ya'nın Arnavutluk ıı işgal ettiği 7 Nisan günü, Ankara ya Büyükel
çi olarak atar.
Goebbdsin 12 Nisanda İstanbul'a yaptığı özel ziyaret de,
muhtemelen, Papcn’m atanması ile ilgiliydi. Nitekim Goebbels,
14 Nisan'da Türkiye'den ayrılacaktır. 195
Goebbcls'iu Türkiye’den ayrıldığı gün, 14 Nisanda, bir Türk
heyeti, Hiçlerin 50. yaşgününü kutlamak üzeıc, Almanya’ya gi
der. Heyete Ndfia Vekili Ali Fuat Cebesoy, Genelkurmay İkinci
Başkam Asım Gündüz, Akşam gazetesinden Necmettin Sadak, Ye
ni Sabah gazetesinden Hüseyin Cahit Yalçın, Ulus gazetesinden
Falih Rıfkı A tay ve Cumhuriyet gazetesinden de Nâdir Naci i, yâni
üst düzeyde bir siyasetçi, diplomat ve emekli bir asker, yine yük
sek rütbeli bir subay ve ülkenin önde gelen basın mensupları dâ
hildi. Heyet, 20 Nisanda Hiıler ile görüşecek ve i Mayısta da ül
keye dönecektir.196
Kroll, anılarında, Türk heyetinin Berlin'i ziyareti sırasında, he
yet üyeleriyle sıvası içerikli görüşme yapılmaıııasından şikayet
ediyor.197981
Oysa Kroll, tam da bu sırada, Ekim 1938-Nisan 1930 dönemin
de, Türk-Alnıaıı dostluk ilişkilerinin zirvede olduğunu kendi yo-
10
runıu olarak yazıyor.
Ancak bu dönemde KroM’un birkaç aylık bir süre için Büyükel
çiliğe vekâlet ettiğini anımsamak, Krolfun bu saptamasının ya da
iddiasının, gerçekten çok, temelsiz bir övünme okluğunu bize
gösteriyor.
Yine Nisan ayı içinde Türk-Alman Havacılık Anılaşması imza
edilecektir.
Bu suretle Türkiye, ilk kez bir devletle bu tür bir antlaşma im
zalamış oluyor ve Alman Lufthansa uçak şirketi, Türkiye'nin ha-
135 JK 1, (12 4,19391, s 72, AT, Sayı: 65, i Nisan 1939): Cemil Koçak, Türk-Aİm an İliş k ile ri 11923-
1939), s. 139.
196 Ulus, (154 19391 ve (2.5 1939): Cum huriyet (16.4.1939) ve (21 4.1939); JK 1. (20.4.1839), s 73:
AT, Sayr 66 , (Mayıs 19 39 ); Cemil Koçak, Türtt-Alm an İliş k ile ri (1923-1939). s 139-140
361
Vil trafiğinde bir tekel kuruyordu. Uçuş hatta İstanbul'a kadardı,
l akaı sonradan Ankara ve Adana’yı da içine alacaku, Öngörülen
plan savaş nedeniyle gerçekleşemeyecekse de, savaş süresince Al
manya ile İs lan bu) arasında hava trafiği sürecektir. 199
Papeıı m Ankara’ya Büyükelçi olarak resmen atanması ise, an
cak 18 Nisan da mümkün olmuştu. 200
Papcn, ydlar sonra, antlarında, Ribbenırop’un bu görevi kendi
sine 1 9 3 8 yılımn Kasını ayından itibaren mııt üç kez önerdiğini,
lakaı kendisinin bunu iki kez reci ettiğini ve nihayet üçüncü öne
li yi kabul elliğini yazıyor. Son öneri, bizzat Ribbentrop taralından
7 Nisanda yapılmıştı. Papcn, anılarında. "Bir subay olarak Ban
Duvarı nda görev almak tansa, yanlışlıkları düzeltmek için” öneri
yi kabul etliğini belirtiyor. Ayrıca, Türkiye’nin uzun zaman ken
disini Büyükelçi olarak kabul etmediği yolundaki söylentileri de
red ediyor
/
.201
200 JK 1, (18.4.1939), s 11. Glasneck. Türkei und Aiflhanisian, $ 43; Keesing’s. 13939/3573); Cemil
Koçak, T ürk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 140
201 Franz von Papen, Der VVahrtıeil Hine Gasse. s 502-503 ve 511; Cemil Koçak, Türk -Alm an
İliş k ile ri (1923-1939), s. 139/dipnol 78.
202 Ackermarın, agm, Hiller, Oeuisclıland und d it Maechle. s. 495/dipııor 31: Cemi) Koçak. Türk-
Alman İliş k ile ri (1923-1939), s 139/dipnot 78
203 Kroll. age, s. 88,130 ve 134-142; Cemi! Koçak, Tiırfc-Alman İliş k ile ri (1923-1939K s. 139/dipnof2
4
0
204 JK 1, (134.1938). s 54; Jivkova, age, s. 213-214; Cemil Koçak. Türfc-Alman İliş k ile ri (1923-
1939). s. 139/dipnol 78-
362
işgalinin, Türkiye’nin gözünde, bir saldırganlık, üslcJik Balkan
lara ve bizzat kendisine yönelmiş bir saldırganlığın ön atlımı ol
duğunu biliyordu.205
Papeli, anılarında, Büyükelçi olarak atandığı Ankara'ya gelir
ken. görevinin, barışı korumak ve Avrupa’da gittikçe genişleyen
askeıi ve politik çatışmaları yumuşatmak için elinden geleni yap
mak olduğunu ve bu görüşünü Alman Dışişleri Bakam Ribbcnı-
rop’a da açıkladığını yazıyor.
Ribbentrop, Papcn'e, görevinin, Almanya'nın Avrupa'da bir ça
tışmadan vc savaştan kaçınmak içııı çaba harcadığına Türkiye'yi
inandırmak olduğunu bildirmişti. Ayrıca, Almanya, Balkan dev
letlerinin ve Türkiye'nin çıkarlarının bir tehdit alımda olmadığı
na ilişkin İtalya'dan inandırıcı kanıtlar elde etmişti.
Fakat Papen’in asıl hedefi, Türkiye’yi Almanya’ya yönelmiş bir
ittifak antlaşması imzalamaktan alıkoyarak, statükonun konul
masını sağlamaktı. Ayrıca bu politika bizzat Hükrr tarafından da
onaylanmıştı . 206
Görüldüğü gibi, İtalya'nın Arnavutluğu işgalinden sonra son
derece hızlı gelişen Türk-lngiliz görüşmelerinin olumlu yönde
sonuçlanmasını ve dolayısıyla da Türkiye’nin Alınan karşıtı gruba
katılmasını önlemek, bu sırada Alman dış politikasının ve Pa-
peıı’in temel amacı olacaktır.207
Alman Dışişleri Bakanlığı nca 17 Nisan'da hazırlanan bir rapor
da, Romanya Dışişleri Bakam Gatencu’nun, 8-9 Nisanda, İstan
bul'da. Saraçoğlu ile yaptığı görüşmeye ilişkin bilgi veriliyordu.
Bu görüşmenin temel nedeni güvenlik sorunlarıydı.
Görüşmede, Ingiliz ve. Fransız savaş gemilerinin Romanya'nın
savunulması için Boğazlar dan geçiş sorununun ele alındığı belir
tiliyordu.
205 Papen. age, s 503-504; Jivkova, age. s. 214; Ackermann, agm. Hiller. Deotschland und die
M aechle. s. SS4; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-19391. s. 140
206 Papen, age, s. 506: Jivkova, age, s. 214; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939). s
143,'dipnot 8 6 Ayııca bkJ SSCB Dışişleri Bakanlığı. Stalin-R oosevelt ve C h u rc h ill'in Gizli
Yarışm alarında Türkiye 11941-19441 ve İkin ci Dünyâ Savaşı Öncesi Sovyet Barış Çabaları
ve Türkiye (1938-1919) (Seçmeler), s. 37
363
Ayrıca, Roma uyan m, bu vesile ile, Romanya, Türkiye ve Sov-
ycıicr Birliği arasında bir pakt kurulmasını önerdiği şeklindeki
haberlerin doğruluk payı Berlin açısından kuşkulu görünmüştü.
Çünkü, bu haber, Bulgaristan aracılığı ile duyulmuştu ve dolayı
sıyla ihtiyatla karşılanmalıydı .208
Krolk 13 Nisan tarihli raporunda, Saraçoğlu'nun, Ankara'daki
Bulgaristan temsilcisine, Gafencumıtı, gerçekten de, Romanya,
Türkiye ve SovyetIer Birliği arasında bir ittifak antlaşması önerdi
ğini açıkladığını yazıyordu. Ancak Saraçoğlu, bu önerinin tartışıi-
ınasıııı, konuyu karâra bağlamaya yetkili tek makamın TBMM ol
duğu gerekçesi ile, red etmişti .209
Gafcneu, 18 NisuıVdu, Ribbentrop ile yaptığı görüşmede, Rib-
bent lopun sorusu üzerine, Saraçoğlu ile İstanbul'da ne Boğazlar
ile ilgili olarak Montrö Antlaşmasının yorumuna ilişkin, ne de
bir Türk-Sovyet paktı hakkında görüşme yapuğını açıklayacaktır.
Boğazlardan savaş gemilerinin geçişi sorunu, görüşmelerde ke
sinlikle ele alınmamıştı . 210
208 AOAP, Serie 0: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939), "Alman D iş le r i Bakanlığım n
İmzasız Raporu*, Nr. 221, 17 4.1939,133/25 818-20); Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri {1923-
19391, s - 140
209 Cemi I Koç ak, Türk -Alm an İI i şk ite ri (1923-193$), s . 140/di pnot 83.
210 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis A ugusl 1939), "Romanya Orşişleri Bakanı Ga-
fencu İle Alman Dışişleri eakanı Hibbentrop Arasında 18 Nisan 1939 Târihinde Berlin'de Ya
pılan Görüşme Hakkında Schmıdt'ın Raporu’, Nr 221,18.4.1939, (F 14/094-1041, Cemil Koçak.
Türk-Alman « iç k ile ri 11923-1939), s. 140/dıpnot83.
364
sına girmekleri kaçınmasının, tüm dünyâda kesinlikle bir şaşkın
lığa neden olacağını eklemişti.
Krotl, bu açıklamanın gerçek olduğunu ve daha 12 Nisanda
Times gazetesinin, İngiltere'nin garantiler pot ilikasının Türkiye'yi
de kapsayacak biçimde genişletilebileceğini açıkladığım yazıyor
du. Zâten son zamanlarda İngiliz ve Fransız basını da aynı yönde
yayın yapıyordu.
Kıoll, Ankara'daki siyasal ve diplomatik çevrelerde, hattâ bazen
Tüıklcı arasında da, Türkiye'nin Ingiltere’ye karsı aldığı unumun
hayret uyandırdığını belirtiyordu. Ayrıca, Londra da hayal kırı kli
ğin a uğramıştı.
Oysa, Krolİ’a göre. Ingiltere ile yıllardan beri dostluk ilişkileri
mevcut olan Türkiye'nin Ingiliz politikasına kolayca katılacağına
inanılıyordu. Hâlen Boğazlar'a egemen ve bu nedenle de son de
rece önemli stratejik bir konumda olan Türkiye’yi, Almanya'ya
karsı Ingiliz politikasına dâhil edebilmek için büyük çabalar har
canıyordu.
Krolk İngiltere'nin Almanya'yı çembere alma politikasının ke
sin başarısında rol oynayacak olan ülkenin Türkiye olduğuna
dikkat çekiyordu.
*
Raporda, Türk-lııgiliz görüşmelerinin öncelikle Türkiye'nin
Londra Büyükelçisi ve Hâriciye eski Vekili Tevfık Rüştü Araş tara
lından Londra'da yürütüldüğü açıklanıyordu. K-Hugesscn ise,
Ankara’da, 18 Mart ve 12 Nisan tarihli İngiliz başvuruları ile ye
tinmiş vc görüşmelerin alanını bunlarla sınırlamıştı.
Kıoll, Ankara üzerindeki Ingiliz baskısının güçlü ve sürekli ol
duğunu belirttikten sonra, kalıcı olduğunu da vurguluyordu.
Mcncmcncioğlu, 18 Nisan’da, Kroll’a, konuya ilişkin bilgi ver
mişti.
Mene mene ioğlu, K rol la, Türkiye’nin, Londra’ya, tek yanlı ga
ranti ile yetinmek istemediğini açıkladığını belirtmişti. Ankara,
Ingiltere'nin tek yanlı bir garanti açıklaması karşılığında, Alman
ya ile dostluk ve İtalya ile dürüst ilişkilerini riske atma düşünce
sinde değildi.
Kroll ise, Almanya'nın Çekoslovakya'yı ve İtalya’nın da Arna
vutluğu işgalinin Türkiye’nin karârını etkileyeceği görüşündeydi.
Nitekim her iki eylem karşısında da Türk basını olumsuz yönde
365
yayın yapmışa. Ofarnsuz tutumun öncelikle İtalya'nın eylemine
karjsı yoğunlaştığı görülüyordu. Ayrıca, Türk Hükümeti nin utlu
mu da son derece soğuktu.
Bununla birlikle, Kıolk Ankara’nın, Avrupa'daki gruplaşmalara
karşı, tarafsızlık politikasını mümkün olduğunca uzun süre de
vanı ettirmenin, Türkiye'nin çıkarına olduğunu düşündüğünü
haber veriyordu.
s
Kıolk ayın halta içinde, Saraçoğlu ve Menemene ioğlu ile yap lı
ğı cok sayıda görüşmede, Berlin’in, Türkiye'nin tarafsızlık politi
kasından ayrılarak. Alman karşıtı grubun safına geçmesini, Tür
kiye’nin o zamana dek Almanya'ya verdiği ve Berlin'de memnuni
yetle karşılanan güvencelerin sonu olarak göreceğini yinelemişti.
Kroll, bu tür bir kopuşun Almanya’nın siyasal alanda karşı ön
lemler alması ile sonuçlanacağını da vurgula misti.
Kıolk raporunda. Türk dış politikasındaki kesin değişikliğin
nedeninin, lıalya'mn Arnavutluğu işgali olduğunu haber veriyor-
du. Ankara, İtalya'nın bu saldırısının, bir soıı değil, aksine, bir
başlangıç olduğu görüşündeydi. İtalyan saldırısı, Türkiye'ye göre,
gerçekte Ege Denizine ve Balkanlara yönelik yeni bir saldırı ha
rekelinin başlangıcıydı. Rodos'ta ve Ege Adalarındaki (12 Adada
ki) cok sayıda Italyan askerî birliğinin mevcudiyeti ve hâlen aske
rî birlik sevk iyatının sürdüğüne ilişkin Ankara'ya ulasan Ingiliz
ve Fransız kaynaklı haberler, bu görüşün daha da güçlenmesi so
nucunu doğurmuştu.
Diğer yandan, M üsse Iini, 10 Nisan ela, Atina'daki Italyan
*
tem-
si kişine verdiği tâli mâtla, İtalya'nın, Yunanistan'ın adalar da dâhil
olmak üzere toprak bütünlüğünü tamamen ve kesinlikle dikkate
alacağını Yunan Hükümeti ne açıklamasını istemiş, bu güvence
açıklaması ve bu açıklamaya karşılık Yunanistan’ın yanın 12 Ni
sanda İtalyan hasırımda da yayınlanmıştı.
Raporda, bu açıklamanın ve Türkiye’nin Ege Adaları ndaki İtal
yan askerî birliklerinin hareketleri lıakkındaki haberlerin asılsız
lığına ilişkin ikna edilme çabalarının, Ankara’da etkili okluğuna
isâret edilivordu.
/
Ancak tam bu gelişmelere karşıııt Kroll, Türkiye’nin İtalya'nın
her davranışını dikkatle izlemeye devam ettiğini de bildiriyordu.
Kıolk l lal yanın Balkanlarda ve Suriye’de halen süren eylemleri
366
nin, lire kuşkuya yer bırakmayacak biçim de, Türkiye’yi geri dön
mesi mümkün olmayacak şekilde Atman karşılı gruba doğru sü
rükleyeceğinden endişe ediyordu.
Kroll, raporunda, Ankara'yı Alman karşıtı gruba koulmaklan
alıkoyacak bir formül de öneriyordu.
Kroll’a göre, İtalya, tıpkı Yunanistan'a verdiğine benzer bir gü
vence daha vermeliydi. Italyan güvencesi, bu kez, İtalya’mıı Bal
kanlarda ve Orta ve Yakın Doğuda toprak talebi olmadığını içer
meliydi,
Kroll, bu Litr bir güvencenin, Türkiye'nin o zamana dek izledi
ği tarafsızlık politikasını güçlendireceğini ve Ankara’nın Alman
karşıtı gruba katılması için harcanan yoğun çabaların sonuç ver
mesini önemli oranda engelleyeceğini iddia ediyordu.211
Kroll, anılarında, İtalya'nın, Türk-Alman ilişkilerinin düzelme
mesi, hattâ daha da olumsuz bir yöne kaymasını sağlamak iciıı
elinden geleni yaptığı yazıyor. İtalya, Türkiye'nin Ingiltere ve
l ıansa ile ittifak yapınasım âdeta desteklemişti. Çünkü, Roma,
bu sayede, Berlin ile ilişkilerinin daha da güçlendiği kanısınday
dı. Ayrıca, İtalya, yine bu sayede, Almanya ile birlikle, Türkiye ye
saldırmanın daha kolay olacağını düşünüyordu.212
Wcizsacckeı 1 25 Nisan tarihli bir talimatında, Türk dış politi
kasındaki son gelişmelere ilişkin bilgi veriyordu.
Buna göre, Türkiye. Mihver devletlerinin etkisinin sürekli ola
rak artmasına karsı, Balkan devletleri arasındaki dayanışmayı ko
rumak ve özel olarak da Romanya ile Bulgaristan arasında bir
antlaşma sağlamak amacındaydı. Hattâ bunun için Ingiltere nin
desteğini dahi önermişti. Türkiye, Mihver güçlerinden, ama özel
likle de İtalya'dan çekiniyor vc politikasını bu temele göre saptı-
vord
/ u.
Ayrıca, Ankara, Sovyeılcr Birliği ile işbirliği yapmak isliyor ve
Mihver devletlerini kendisinden uzak tutmak amacıvla, ülkede
211 ADAP. Sene D. 1937-1945, Band V U M a e rz bis August 19391. “Kroll'dan ADB'ye'’ i "Politik Ra
por: Türkiye ve Ingiltere'nin (Alm anya'yı] Çembere Alma Çabalan"), N r. 226. 13.4.1939.
<2267/536 861 -63): Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri <1903-1939), s. 142; Kroll. age. s. 11 D-111.
367
hâlen süren askerî hazırlıklar için, İngiltere'nin desteğini talep
ediyordu.
*
213 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band V I (Maerz bıs August 1939), VVeizsaeckerın Tâli mâlı", Nr
259,25.4.1939. <1625/388 624-25); Cemil Koçak, Türk-Alman U fk ile r i (1923-19391, s. 142-143
214 JK 1, (18.4.1939), s. 72; Ulus, (26-27.4.1 $3$), Papen, age, s. 506: Ackerm ann. ağın, Hitler,
DeutschJand und die Mae-chte, s. 495; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939). s. 142.
İstiklâl hakkı isteyen T iirk milleti, öz evlâdı A tatürk'ü doğurmuştu. Aynı istek Almanya'ya
Hıtler'ı kazandırdı. I .)
Türkiye'de Nazi örgütlenmesi ve propagandasına ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Ççnnl Koçak,
Türk-Aİman İliş k ile ri (1923-1939), s 177-179.
368
her türlü önlemi ve girişimi desteklemeye hazırdı. Ancıık tarafsız
lık politikasından lıcı türlü sapmanlii ciddî sonuçlar doğuracağı
konusunda da Ankara'yı vıvarıyordu.
y y /
369
büyük ölçüde bir benzeriydi, Papeıı, bu öneriyi, Türkiye’nin en
dişelerini ortadan kaldırabilmek için verdiği yoğun uğraşlar so
nunda formüle etmişti.
Papenin önerisine göre, Mııssolini bizzat bir açıklama yapacak
olursa, Türkiye'nin İtalya hakkmdaki kuşkulan yatışabilecckli.
Papcne göre, İtalya'nın, Yunanistan’a yaptığı gibiv Türkiye'ye
de bir garanti açıklaması yapınası, Türkiye üzerinde etkisiz kal
mayacaktı.
/
370
Wciz5 rtt>ck»T,c göre, Türkiye, bir yandan, diğer ülkelere, (akal
özellikle ele Almanya'ya karsı güllüğü tarafsız politika ile övünü
yordu. Diğer yandan, tarafsızlık politikasından belli koşullar al
ımda vazgeçmek ve hâlen Ingiltere'nin yanında ver almak konu
sunda kararlıydı. Bu amaçla Ankara, hâlen diğer devletlerle, ama
özellikle de İngiltere ile devam eden görüşmelerini sürdürmek ve
kendi acısından en iyi konumda bulunmak istiyordu, Berlin’in
gözünde, bu çerçevede Türkiye'nin tarafsızlık pol ilikası sâdece
bir hayaldi.
VVoizsaeckcr, Papen in önerdiği biçimiyle, Mussolininin yapa
cağı bir açıklamanın Türkiye'nin endişelerini ve kuşkularım orta
dan kaldırmaya yelmeyeceği gibi, asıl önemlisi, Türk cl ıs pol İt ika
sının sapmaya haşladığı yönden geri dönmesine ele yeterli olma
yacağına Berlin'de inanıldığını yazıyordu.
İtalya'nın Balkanlar ve Akdeniz konusundaki görüşlerine karşı
Türkiye'nin endişeleri ve güvensizliği, Papen’in önerdiği lonmıllc
orıadaıı kaldırılamayacak kadar büyüklü. Raporda, Papen iıı öne
risinin, kabul edilerek uygulanması hâlinde dahi, etkili olamaya
cağı savunuluyordu.
Bununla birlikte, VVeizsaecker, Almanya’nın Roma Büyükelçisi
Mac ke nserTd.cn, yine de bu önerileri İtalyan Dışişleri Bakam ('i-
ano'ya aktarmasını istiyordu 215
Alman Dışişleri Bakam Ribbcmrop, 28 Nisan da, PapeıTe yazdı
ğı bir raporda, T ürk-Ingiliz vc Türk-Sovycl görüşmeleri hakkında
bilgi verivortlu.
Türk Hükümeti, Romanya'ya bir saldırı olasılığı üzerine yapıl
mış 18 Mari’ıaki ilk Ingiliz başvurusu üzerine, İngiltere'ye verdiği
yanıtı Berlin’e de duyurmuştu. Türkiye, daha önce Romanya’ya
tek yatılı olarak verilen İngiliz garantisini vc bununla ilgili olarak
Güney Doğu Avrupa'daki İngiliz diploma tik çabalarını vc bu ca-
215 ADAP, Serie D: 19370945. 6 and VI, (Maerz bıs Augusl 1939). VVe iı s aeck er ’den Almanya'nın
ftoma Büyükelçisi Mackçnsen e*. Nr. 266, 28.4.1939, (1625/388 654-57); ADAP, Serie D; 1937-
1945, Banri VI. (Maerz bıs August 1939). 'Papandan A D B 'ye \ Nr. 135.27.4.1939, (1625/388
652-531 ve Nr. 118. 13.4 1939. (2771/536 8821, Cemil Koçak. Tuıfc-AJman İliş k ile ri (1923-19391.
s 143-145; Kroll, age. $. İ l i ; Glasneck. riirk e i und Alghanistan, s. 43; Papen, age, s 506;
Krecker. age, s. 37; Jıvkova. age. s. 214-215; Erol Ulubelen, İngiliz G izli Belgelerinde Türkiye,
s. 285-286.
371
baların sonuçlarım yakından ve dikkatle izliyordu,
Saraçoğlu, Gafencu ile olan görüşmesinde, Romanya'nın des
teklenmesi amacıyla, Boğazlardan yabancı savaş gemileri geçişi
sorununu da ele almıştı. Eğer Saraçoğlu, Montrö Antlaşmasının
bu görüşmede ele alınmadığını iddia ediyorsa, bu takdirde, Sara
çoğlutmn bu açıklaması, Berlin'in gözünde, Türkiye'nin savaşa
katılması durumunda Boğazlar dan yabancı savaş gemilerinin ge
çişim vaad elmiş olacağı gerçeğini ortadan kaldırmıyordu.
İngiliz Hükümeti, Yunanistan ve Romanya'ya tek yanlı garanti
açıklaması ile ilgili olarak Ankara'ya yeni bir öneri sunmuş vc bu
öneriye Tüık Hükümeti Nisan ayı ortasında hiç dc red edici ol
mayan bir yanıt vermişti.
Ankara'nın taktiği anık açıklığa kavuşmuştu;
Türkiye’nin görüşü, Almanya ya da İtalya Balkanlara ya da Do
ğu Akdeniz'e saldırmadığı sürece, tarafsızlık politikasını koru
mak, aksi lıâldc, tarafsızlık politikasını terk ederek, İngiltere'nin
yatımda tulum almaktı.
Berlin, Türkiye’nin tarafsızlık politikasını bu anlamda bir taraf
sızlık hayali ve kandırmacası olarak yorumluyordu.
Ankara, İngiltere ile sürdürdüğü görüşmelerde, Londra’yı bir
İııgiliz-Sovyet birlikteliği için sıkıştırıyordu. Ayrıca, Fransa ile de
Hatay sorununa ilişkin bir anılaşma imzalan ması m sağlamaya ça
lışıyordu. Türkiye, Balkan devletlerinin Mihver güçlerinin artan
etkisine karşı dayanışına içinde bir cephe kurmalarını sağlamaya
yönelik
*
çaba da harcıyordu.
*
216 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maer? bis August 1939), 'Ribbentrop tan PaperıV, Nr
372
Ribbentrop, söz konusu raporunda, Poceınkin'in Ankara ziya
retine ilişkin bilgi alındığı takdirde, bu bigiterin Berlin’e iletilme
sini istiyordu.
Almanya'nın Bükreş'teki temsilcisi Stelzer, 24 Nisan tarihli bir
raporunda, Cretziano'ıum, kendisine, Potemkin’i Bükreş tren is
tasyonunda sâdece bir protokol görevlisinin karşıladığım bildirdi
ğini ve Romen Hükümeti nin Londra’ya Sovyetler Birliği ile hiçbir
politik gruplaşmaya katılmayacağını açıkladığını yazıyordu.21
Kıoll ise, 26 Nisan tarihli bir raporunda, Mencineııcioğlıuıum
kendisine, Poıcmkin'in ziyâreıitıe ilişkin bilgi verdiğini açıklıyor
du.
Menemcneioğlıuuın Kroll'a verdiği bilgilere göre, Poıcmkin’in
Ankara ziyareti Moskova'nın girişimi ve İngiltere'nin açık teşviki
ile olmuştu. Ziyaretin amacı, hâlen sürmekte olan Ingiliz-Sovycı
ve T ürk-Ingiliz görüşmelerinin son durumu hakkında görüş alış
verişinde bulunmaktı. Ankara'ya göre, Poiemlcın’in verdiği bilgi
lerin ışığında, Moskova'nın hâlâ kesin bir iuilak kurmadığı anla
şılıyordu.215
Papen, 18 Nisanda, güven mektubunu İnönü'ye sunar.219
29 Nisan da İnönü ile görüşen Papen, yıllar sonra, anılarında,
bu görüşmeyi anlatıyor.
Papen. İnönü ile yaptığı görüşmenin uzun sürdüğünü belirli-
vor.
r
281 28.4 1939. (1625/388634*361; AOAP, Serie D: 1937*1945. Band VI, {M aerz bis August 19391.
"Kroll urı Raporu", 12.4 1939, (7798/E 566 118); Cemil Koçak, Tıirlc-Alnıan İliş k ile ri 11923-1939}.
S. 145-146.
717 ADAP. Serie 0: 1937-1945. Band VI. (Maerz bis August 1939}. "Stelzer ın Telgrafı”. Nr 197,
24.4 1939, (1625/388 623); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939). s. 146
718 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI. {M aerz tns August 19391, "Kroll’ ufl Raporu”, Nr. 133.
26.4.1939, (2767/535864); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939). s. 146
719 JK 1, (13.4 1939), s. 72; AT. Sayı: 65, {Nisan 1939); Cemil Koçak. Türk-Alman iliş k ile ri 11923-
1939). s. 146-147.
373
israfından menimi niyetle karşılanmış, ancak İnönü, yalnızca bu
ı Lir güvencelerle yelin i İçmeyeceğini de açıkça belirtmişti. İtalya
da bu tür sözleri sık sık yineliyordu. Fakat luıııımuıdü herhangi
bir değişiklik görülmüyordu. Arnavutluk'la önemli sayıda İtalyan
askeri bulunması, balyanın bundan sonraki saldırısı için bir ha
zırlık olmalıydı. Çünkü, bu küçük ülkenin güvenlik açısından
gerçek ihtiyâcı» ancak küçük bir polis gücü olabilirdi. İnönü, Pa
pen e, Almanya'nın bu tür bir politikayı desteklemek isteyip isle
mediğini de sormuştu.
Papen ise, Almanya'nın bu konuda İtalya'yı desteklediği yolun
daki iddiaları red etmişti.
İnönü, Batılı devletlerle halen sürmekte olan ittifak antlaşması
görüşmelerinin henüz kesinleşmediğini ve bu konuda önce, bit
deklarasyon ilan edileceğini açıklamıştı.
Bunun üzerine, Papen, hemen Berlin'e gitmeye ve Miller i, bal
yamn tulumunu değiştirmesi ve açık bıı politika izlemesi için gi
rişimde bulunmaya sevk etmeye hazır olduğunu belirterek, ken
disine süre tanınmasını istemişti.
Indıüı, Papen in önerisini kabul etmiş ve çabalarının sonucunu
beklemek işleğini belirt mi 51 i.220
İnönü ile görüşmesi sırasında Papen7in aklığı yanıtlar, kendi
yorumunu deslekler ve doğrular mahiyetleydi.
Türkiye, kalyanın Arnavutluğa saki m sı m, ittifak gör üşme len
için en sağlam gerekçe kabul ediyordu. Ayrıca Türkiye’nin, bu
alanda bir Ilalyan-Alman işbirliği olasılığından kuşkulandığım ve
endişelendiğini hisset lirin esi ve Saraçoğlu'nun da. Mihver dcvlcı-
lermin Balkanlar ve Akdeniz bölgesinde bundan sonra yayılma
amacı taşıyıp taşımadığını sorması ve sorusunun yanıtsız kalışı.
Papen i guc durumda bırakmıştı.
Ancak asıl amacı Türkiye'nin Batılı devletlerle süren ittifak gü
lüşme Ievin i dondurmak, mümkünse gevşetmek olan Papen, bu
aşamada ve ortamda dahi hâlâ bir çıkar yol olması gerektiğini dü
şünüyordu.
220 Papen, age. s. 506-507; Krccker, age. s. 36-37; Jivkova, age. s. 215, Glasneck, T iiık e i ımd Afg
hanistan, s. 43. Kroll, age, s. 107-108 ve 110-111; Cemil Koçak. Türk-AIroan İliş k ile ri 0923
1939). s. 146-147.
374
İtalyu nın tulumunda hissedilir bir değişiklik sağlamak, Türki
ye'nin İtalya karsısında duyduğu endişe ve kuşkuları yok edebi
lirdi. Bu sın elle Türkiye'nin Batılı güçlerle askeri bir ittifak kur
ması önlenebilirdi.221
Papen. MussoliniYe. Türkiye'nin Roma Büyükelçisi ne resmi
bir açıklama yapmasını tavsiye edecektir.
Oysa Saraçoğlu, daha önce, Arnavutluğun işgalinden sonra ar
tık bu tür açıklamaların bir anlamı kalmadığını belirtmişti.
Berlin, l\ıpen in bu tavsiyesini Roma ya aktaracaktır. Bu sırada.
Papen, 1lider ve Ribbcn tropu uyarıms ve İtalya üzerine baskı
yapmaları m istemişti.
Papen, İtalya'nın askeri gücünü Arnavutluk'tan çekmesini ve
bir iy iniyet ifâdesi olarak da, Ege Denizinde Türk karasu la mı m
uc mil yakınında bulunan ve askerî yönden tamamen önemsiz iki
adayı Türkiye'ye bırakmasını öneriyordu.222
Papen, Ribbcntropun İtalya ziyareti sırasında bu konunun da
görüşülmesini isleyecek vc bu konuda ısıûr edecekse de, bu alan
da bir basan sağlayamayacaktır.
Almanya'nın
/ Roma Büvükclcisi
/ Maçken sen, 1 Maviş
* tarihli bir
yazısında, I Mayısta. Italyan Dışişleri Bakanı Ciaııo ile gör üslü
ğünü ve Papen'in önerilerinden kendisini haberdâr ettiğini yazı
y o rd u .
r
221 Papen. age, s 5Û7. Krecker, age. s. 36-37; Krgll. age, $ 1> M 12; Jivkova, aye. $. 215*217: Ce
mil Koçak. Tück-Alman İliş k ile ri 11923-1939}, s. 147.
375
haberleri Papen’e iletiyor ve Berlin’in de Ciano'mın görüş ve kuş
kularım paylaşlığını belirliyordu.
Berlin’e göre, Türkiye, İngiltere ile süren görüşmelerinde o
denli ileri gitmişti ki, artık bulunduğu noktadan geri dönmesi ke
sinlikle mümkün değildi. Ancak, henüz bir antlaşma da imzalan
madığından, Papen, Mihver güçlerine karşı tek yarılı dönüş yaptı
ğından dolayı Ankara'yı uyarmalıydı.222
Mussolini de PapeıTin önerisini red edecektir. İtalya, bu mr
davramşlarııı Türkiye'nin dış politikasını etkilemeyeceği görü
şün devdi.
Papeıı'in çabalarının tamamen sonuçsuz kaldığı söylenebilir.
Wcızsaccker, 2 Mayıs tarihli genelgesinde, Tüık-lngıliz görüş
meler ine değiniyordu.
Wcizsaeckcıe göre, Ankara, 25 NisaıTda, Türkiye'nin Londra
Büyükelçisi 1 evlik Rüşıü Arasa, İngiliz Hükûmcu’nc iletmesi
için, Ingiltere uin itti (ak önerisine ilişkin yanıtını vermişti.
Buna göre. Mihver güçlerinin, Almanya ile İtalya’ma, birlikte
Akdeniz’e ya da Balkanlara saldırması durumumla, lngiheıe ve
Türkiye, hu lUil'ak anılaşması temelinde karşılıklı yükümlülükler
alıma gireceklerdi. İngiltere’nin ya da Türkiye'nin İtalya ile tek
basma savaşa girmesi halinde ise, Türkiye ile İngiltere arasında is-
birliği öngörülüyordu. Balkan devletlerine yönelik bir şaldın hâ
linde ise, savaş Türkiye'nin güvenliğini tehdit ederse, bu takdir
de, iuilnk yükümlülükleri yerine getirilecekti.
Türk Mü kümeli. Londra’ya, aşağıdaki koşullarda bir itti lak ant
laşması imzalamaya hazır okluğunu bildirmişti;
hıgiliz-Sovyci. Türk-Ingiliz ve Türk-Sovyet ittifak antlaşmaları
nın beraberinde getirdiği yükümlülükler birbirleri ile çausmama-
h, aksine uyum içinde olmalıydı. Bulgaristan ile Romanya arasın
daki çatışmayı ortadan kaldıracak bir antlaşma yapılmalı ve bu
suretle Bulgaristan'ın tarafsızlık politikası güvence altına alınma
lıydı. Ayrıca, Ingiltere. Türk Ordusu’nun askeri donamını m sağla-32
223 ADAP. Serie 0: 1937-1S45. Band Vf. {Maerz his August 19391. "MackenseıVden ADB'ye". Nr
303. 1 5.1939. (1625/338 678-79): ADAP. Serie D’ 1937*1945, Band VI, (Maerz his Augnst 1939).
•VVejzçaeckerden P apenV , Nr. 100, 2.5.1939, (1625/388 680*81): Krecker, age, s. 37; Papen.
age, s 507; Cemil Koçak, Türk-Alman İl-işkileri (1923*1939), s. 147
376
ııuık ve Türkiye'yi İktisadî ve mâli yönden desteklemek üzere 1ta-
reketc geçineli yeli.
Wcizsaeckcr, raporunda, ancak bu koşullar yerine getirildiği
takdirde, Türkiye ile Ingiltere arasında sürekli nitelikte bir ittifak
anılaşması imzalanabileceğim ve kamuoyuna ilân edileceğim ya
zıyordu.
Ancak, T ürk-İngiliz ittifak anılaşmasının tam ve kusursuz olup
olmayacağı, Ankara tını Moskova ile halen sürmekle olan görüş
melerinin sonucuna bağlıydı,224
Papen, 2 Mayıs’ıa, Başvekil Refik Saydam ite görüşür,
Papen, bu görüşmeden edindiği izlenimlerle, raporunda, Türk-
Italyan ilişkilerinde yasanan olumsuzlukların, Türk-tngiliz görüş
melerinde belirleyici önemde rol oynadığım yazacaktır.
Saydam, Papen e. Mussolini nin 1926 yılında Asya ve Afrika da
İtalyan yayılmacılığım ilân eden ünlü söylevinden sonra, 1931 yı
lında ve Habeşistan'ın yine tıalya tarafından işgalinden önce.
1935 yılında. Türk askerî hazırlıklarının değerinin o günkü ray iç
le 30.000.000 TLdcn daha yüksek bir meblağa ulaş Uğ mı açık la
mı şu. Saydam, Türkiye’nin İktisadî ve mâlî gücünün böyle bir yü
kü sürekli taşıyamayacağını da vurgulamıştı.
Papen, aynı gün, Saraçoğlu ile de görüşecektir.
Saraçoğlu, PapenY, Tüık-Ualyan ilişkilerinin balen içinde bu
lunduğu durumu açıklamış vc çözümlemişti.
Saraçoğlu'na göre, Türkdtalyan ilişkileri, Ege Denizi ndeki ada
ların (12 Adanın) işgalinden beri, İtalya'nın hiç de dostça olma
yan tutumu nedeniyle, gittikçe daha olumsuz bir çizgi izlemişti.
Ama bardağı taşıran son damla, Arnavutluğun işgali olmuştu.
İtalya. 20.000 kişilik bir askeri güçle Arnavutluğu işgal ettiği hâl
de. hâlen Arnavutluk'ta bulunan İtalyan askerlerinin sayısı
70,000’di. Hattâ Arnavutluğa ağır topçu birlikleri dahi getiril mis
li. Oysa Arnavutluğun işgali ve bölgeyi denetini alımda tutmak
iciıı bütün bunlara hiç ihtiyaç yoklu. Bölgeye gereğinin üzerinde
askcıi güç sevk edilmişti. İtalya, Bari ve Brendizi arasında
224 ADAP, Sene D‘ 193?- l?4Şr Ba«d VI, fMaer* bis August 1939). 'VVeizsaeeker'in Genelgese. Nı
305.2.5.1939. (1625/388 632-84); Cemi! Koçak. Türk-Alman İliş k ile ri {1923*19391- s. 147-148.
377
100.000 kişilik bir başka askerî güç daha toplamıştı, ilalyan bası
nı, balkan Paktı m cansız olarak nitelemeye devam ediyordu.
Türkiye'nin Bclgracl'ılaki temsilcisi Ali Haydar Aktay; Yugoslav
Dışişleri Bakam Cincar Markoviçnı de son Venedik ziyaretinden
i
378
Papeıı, öncelikle, Arnavutluk'taki kalyan askerî varlığının, bir
güçlük ya da zorunluluk olmaksızın, sürekli olarak arım İması
nın, Ankara üzerinde yarattığı olumsuz etkileri anımsatıyor, bu
durunum devamının Türkiye'nin Ingiliz ittifakına katılması anla
mına geleceğini vurguluyor ve İtalya'nın ArnavutlukTaki askerî
birliklerinin sayısının azaltılmasını öneriyordu.
Papeıı, aynı zamanda, bu durumun Almanya'nın Balkan Paktı
ile olan ilişkilerini de gerginlikten kurtarabileceğini ileri sürüyor
du. Çünkü, Türkiye. Boğazlara olası bir saldırının sâdece kara
dan, yâni Balkanlardan yapılabileceğini biliyor ve bu nedenle de
Balkanlar'ı kendi güvenlik bölgesi olarak görüyordu.
Krol) da, anılarında. Mcnemencioğlu’nun, kendisine. Arnavut
luk'la iki takır jandarmanın ihtiyâca yeteceğini bildirdiğini yazı
yor. Oysa Krol i, anılarında, Arnavutluğun işgalini izleyen ay için
de bölgeye 20 tümenden fazla İtalyan askerinin sevk edildiğini
belirtiyor. Ayrıca, askerî ve stratejik görüş açısından, Arnavut
luk’la güneydoğu istikâmetine doğru yeni yollar da yapılmıştı.
Kroü, anılarında, tüm bu hazırlıkların, gayet açık bir biçimde,
İtalya’nın Arnavutluğu, gelecekte Boğazlar’a yönelik bir saldırı ey
lemi için sıçrama tahtası olarak kullanmak istediğini gösterdiğini
vazıvoı'.2
* / 226
52
Bununla birlikle, PapeıTuı yukarıda sözünü etliğini çabalarının
tanı â men sonuçsuz kaldığı da söylenemez.
Almanya'nın Romu Büyükelçisi Mackensen, T Mayısta, İtalyan
Dışişleri Bakanı Cinno'ya, Almanya’nın, Türk-tngiliz görüşmeleri
nin ölümlü bir sonuca ulaştığını, ancak kesin ve nihâi adımın
Tüîk-Sovycı görüşmelerinin sonucuna bağlı olduğunu öğrendiği
ni açıklıyordu.
Mâckensen'in bu açıklamasından sonra. Ciatıo, 3 Mayısta,
Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Hüseyin Ragıp Baydur ile görüşe
cektir.
225 ADAP. Sene D. 1937-1945. Band VI. CMaerz bıs August 19391. 'P a p e n d e n ADB've", Nr. 315.
3.5.1939,11525/388 635-86); Papen, age. s. 507; Kre eker, age, s. 37; Glasneck. A fghanislan und
T iirk e i, $- 43; Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939). s 148-149.
226 Krcıll. age. s 107*108; Cemil Koçak, Tûrk-Alm an İlişkileri (1923-1939), s. 149
379
Ciaııo, Baydura, Alman kaynaklarından aldığı bilgiyi ileılikıen
sonra, İtalya'nın Türkiye'ye karşı ne politik, 11e ekonomik, ne de
toprak talebi olduğunu, İtalya'nın Türkiye'nin tehdit ya da tehli
ke olarak görebileceği herhangi bir politika izlemediğini ve bıı
türden davranışlarda bulunmadığını belirtiyordu. Ciano, Bay-
durdan, bu bilgiyi Türk Hükûmeti’ne iletmesini de talep ediyor
du.227
Cianonun bu açıklaması Papeıı'in taleplerinin ve önerilerinin
ancak bir kısmım yansıtıyordu. Doğal olarak Ankara’yı da, Pa-
peıı i de tatmin etmekten çok uzak olmalıydı.
Wocrıııann ise, 3 Mayıs tarihli bir raporunda, Türkiye'nin Bal
kan Aıııamı'ıım güçlendirilmesine yönelik çabalarım açıklıyordu.
Ankara ve Londra, Dobruca sorunu ile ilgili olarak temellenen
Bulgar-Romen anlaşmazlığının bir çözüme kavuşmasını sağlamak
icm caba harcıyorlardı. İngiltere ve Türkiye, Sofya nezdinclc bir
girişimde bulunmuşlardı. Bulgaristan temsilcisi, Türkiye'nin Ro
manya'ya karşı kendi inisiyatifini kullandığım onaylamıştı. Nite
kim Bulgaristan Başbakanı, 20-22 Mart târihlerinde Ankara'yı zi
yaretinde, Bulgaristan'ın konuya ilişkin taleplerini ortaya koy
muştu
I tu kiye, Balkan Antantı dolayısıyla, Bulgaristan'ın olası bir sal
dırısı hâlinde, Romanya’ya yardım etmekle yükümlü olduğu için,
konuyla yakından ilgileniyordu. İngiltere de bu konuda Türkiye
ile paralel bir politika izliyor ve Bulgaristan'ın Balkan Antantına
katılmasını istiyordu. Ingiltere’nin bir başka amacı da, Balkan
Paktı'111 Alman karşm bir grup hâline getirmekti,
Bulgaristan ise. Güney Dobruca’yı tamamen geri alıncaya ve
Lgc Denizi ne açılıncaya, yâni genişleme talepleri kabul edilince
ye dek, Balkan PaktPna dâhil olmamakta direniyordu, Bulgaris
tan’ın genişleme politikası, aynı zamanda Yugoslavya’daki Bulgar
azınlığın tatmin edici bir muamele görmesini sağlamaya yönelik
ti. Ancak Berlin, Bulgaristan'ın genişleme pJân ve amaçlarım aıı-713*
227 ADAP, Sene D. 1937-1945, Bend VI, {Maerz bis August 1939), "M ackensen den ADB ye“. Ne
317. 3.5 1939. {1625/388 690J-; Krecker, ege. $. 36-37: Önder, age, s. 51*52; Jivkova, age, s 217;
Glasneck, Afghaniştan und Türkei, s. 43; Cemil Kcrçak. Türk-Alm an İliş k ile r i {1923-1939), s
149-150
380
çak yele rincc silâhlandığı zaman uygulamaya koyabileceği görü
şündeydi. Diğer yandan. Bulgaristan temsilcisi DraganoFf. Türki
ye'nin bilinmeyen bir nedenden dolayı, Trakya’ya askerî yığınak
ı 228
yapuğını da haber veriyordu.
Papen, 4 Mayısla, Menemendoğlu ile görüşür.
Papen, bu görüşme sonrasında hazırladığı raporda, Menemen*
rioğlu'nun. kendisinin, yukarıda sözünü ettiğim, 3 Mayıs târilıh
raporunda savunduğu görüş ve önerileri onayladığını, Gano'mm
Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Hüseyin Râgıp Baydur'a yaptığı ga
ranti açıklamasının, aslanda Berlin'in çabalan sonucunda yapıldı
ğının Ankara'da bilindiğini, Berlin’in bu lür çabalarının olumlu
karşılandığını ve bunun mevcut gerginliği ortadan kaldıracak
yönde hır gelişme olduğunu söylediğini yazıyordu.
Ancak Mcncmcııcioglıı, Ribbcnırop tarafından yapılan garanti
açıklamalarım içerik olarak tamamen kabul etmekle birlikte, Ci-
antMiun verdiği güvencenin hiçbir balcımdan Arnavutluğun işgali
öncesindeki ilişkilerin yeniden kurulmasını sağlamaya yelmeye
ceğini dc belirtmişti.
Menemeneioğlu, Arnavutluk’ta gereğinden fazla sayıda ve ihti
yâcın üzerinde Italyan askeri bulunduğuna bir kez daha dikkat
çekmişti.
Mcneıncnciogltı, Balkan Paklı’rnn imzalanmasından önce Tür
kiye, l lal ya, Yunanistan ve Bulgaristan arasında bir ittifak anılaş
ması önerisi yapıldığının anımsatılması üzerine de, İtalya, Balkan
Paktı karsısında kendi konumunun barışçı olduğunu gösterebilir
se ve ancak bu takdirde Romanın Balkan Pakıma karşı olumlu
bir tutum aklığının görülebileceğini belirtmişti.
Papen, görüşme sırasında, Meııemencioğlu na, 4 Mayıs ta
İtalya’ya giden ve orada 6-7 Mayıs târihlerinde Cianö ile görü
şen Rıbben troptan, İtalya'nın tutumunun bu sırada tartışı iması
nı ve sorunun bu görüşmede ele alınmasını talep etliğim dc
açıklıyordu.
Papen, Meneıııcncioğlu n-dan, Türk-îngiliz ittifakının derhâl82
228 ADAP. Sene 0:1937-1945. Band VI, {M aerz bts August 1939). "VVoermann’ ın Raporu’, Nr. 320,
3.5.1939,1585/242 407-08), Cemil Koçak, Tiârlc-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 150
381
açıklanmamasını, kalya ya hiç olmazsa bir açıklama için fırsat
verilmesini ve zaman la mumasım istiyordu 229
Papem bir gün sonra, 5 Mayısta kaleme aldığı bir başka rapo
runda da, bu kez, Tüık d ıs politikasında son zamanlarda meyda
na gelen değişimin nedenlerini çözümlüyor ve daha önceki görus
ve önerilerini yineliyordu.
I’apen, An kara daki dost diplomatik çevrelerle yaptığı görüş
melerde, Türkiye'nin Alman-Romen Ticaret Antlaşmasından, fa-
kaı özellikle de Arnavutluğun işgalinden beri kendisini tebdil al
tında gördüğünü belirtiyor, Ankara'yı İngiltere ile bağlantı kur
mak ve birlikte olmak görüşünden caydırmalım da ne denli gut
bir uğraş olacağının anlaşıldığını açıklıyordu.
Papeıı. bu durumu sadece İtalya'nın Balkan Paktı na karşı olan
tulumunun değiştirebileceğim ileri sürüyordu. Papeıı, Uibbcııt*
i'öpiaıı. Roma ile sorunu görüşmesi talebini yineliyordu.
Papen m önerisine göıc, Bulgaristan ve Arnavutluğun Balkan
Amamı na katılmaları sağlanacak ve bu suretle, Romanya da dâ
hil olmak üzcıe, Balkan devletleri arasındaki toprak anlaşmazlık
ları ve talepleri ortadan kaldırılacaktı. Mihver devletleri, Balkan
devletlerinin kendi aralarındaki güvenlik sistemim kabul edecek
ler, buna karşılık, Türkiye'nin ele dâhil okluğu. Balkan Amamı
üyeleri tarafsız bir dıs politika izleyeceklerdi. Bu girişim, Ital
yan m İngiltere'ye karsı Akdeniz'deki durumunu bir hayli güçlen
direcek ve İngiliz politikasının amacına ulaşmasını da engelleye
bilecekti.
Papen. önerisinin Roma’du kuşku ile karşılanması vc yargılan
ması hâlinde dahi, bu tür bir önerinin, Türk-İngiliz görüşmeleri
nin kesin sonucunun alınmasını geciktireceğinden dolayı. Berlin
acısından zaman kazandırıcı bir yöntem olacağına dikkat çeki
yordu.230
229 ADAP. Sene D: 1937-1945. Baud Vf, (Maerz his August 1939). "Pependen AQG'ye’, Pjr. 324.
4.5.1939. (411/215 235-36K Krecker, age, s. 37; Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri 11923-1939},
s. 150-151.
230 ADAP. Serie D. 1937-1945. Band VI. IMaerz bi$ August 19391. 'Papen'den ADB'ye*. Nr. 333.
5.5.1939. Ü625/388 703); Cemil Koçak, Turk-Alman N işkiteri Ü923-1939), s. Î5 I
382
Aslmcfo Papeıı'in önerisinin, yerine getirilmek istense dahi,
gerçeklerebileceği çok kuşkuluydu.
Zaten Ribbemrop ela, Papeıı in önerisini Roma ya delmeyecek-
ur.
Ayrıca, Papen in bu önerisinin. Mihver devletleri Dışişleri ba
kanlan nııı bilgisi dışında yapıldığı da hatırlanmalıdır.
Papen, muhtemelen, bu gerçekleşmesi olanaksız öneriyi, bizzat
ıapomnda da belirttiği gibi, yalnızca Türk-lngiliz görüşmelerinin
hızını kesmek vc zaman kazanmak için yapmıştı,
Papeıı, 6 Mayıs tarihli bir başka raporunda da, Berlinln. Tüık-
tngıliz görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına yönelik caba
ve girişimlerinden herhangi bir sonuç alınamadığı m açıklıyordu.
Aynı gün, ö Mayıs’ta. Türk basınında yayınlanan Ingiltere ile
anrlaşma imzalandığına ilişkin haberler üzerine. Melteme ne ioğlu
de görüşen Papeıı,” 2 Menemencıoğlu'na, Berlin'e daha önce yap
liği ve yukarıda sözü edilen kapsamlı önerileri hatırlatıyordu.
Papen. önerilerinin aynı gün kalyada yapılan Ciano-Ribbcıu-
ıop görüşmesinde d e alınacağı m da bildirin işti. Papen, Mene-
ıııencioğlululan, en azından bu görüşmenin sonucunun beklen
mesini rica ediyordu. Almanya, bir oldu-bitli karşısında bırakıl
mamalıydı.6*
ni Krecker, age, s. 38: Cemil Köçek, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-19391, s. 151.
"Öu konuşmada von Papen. Türkiye'yi tatmin için, İtalya ile beraber beş Balkan devletinin bir
antant yapmasını, bunu ayrıca Almanya'nın garanti etm esini teklif etmiş.. Hâriciye Vekili
Şükrü Saraçoğlu, bu tekide. Türkiye olmasından endişe ettiği bir şeyi nasıl teminât olarak
kabul edebilir?' cevâbını vermiştir." Us, age- s. 363. Ayrıca bta. Us, age. s. 364-365: Cemil Ko
çak, Türk-Alman ilişkileri (1923-1939), s. 152.
İV ADAP. Serte D: 1937-1945. Band VI, (Maerz bıs August 1939K "Papen'den ADB'ye", Nr. 336,
6.5.1939, (1625/386 706-07}; Jıvkova, age, s. 217; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri {1923-
1939). s 152-153.
6 Mayıs günü Akşam ve Haber gazeteleri, Türk-lngilız görüşmelerinde kesin antlaşmaya va
rıldığını açıklarlar.
'Papeıı. Akşam gazetesinin neşriyatım görür görmez, elinde gazete ile Hâriciye Vekâletı'ne
koşm uştur/ Us, age. s. 3&3.
Us. hâtıra notlarında, söz konusu gazetelerin bir süre içm kapatıldıklarım da ilâve ediyor. Us,
age, s. 363. Ayrıca bkz. Krecker. age, s. 38; JK 1, (6.5.19391, s. 74; Cemil Koçak. Türk-Alman
İliş k ile ri (1923-19391, s 153.
383
İM
Mcıı emene ioğlu, Türk-Ingiliz antlaşmasının en kiıçük ayrı mi
sina dek hazırlanarak tamamlandığını, fakat ilan târihinin henüz
saplanmadığını açıklayarak, Akdeniz’deki durumun ve Arnavut
luğun işgalinden sonra Boğazlar ın tehdit edilmesinin, Ankara'ya
bir secini şansı ve fırsatı bırakmadığım vurguluyordu. Türkiye,
olası bir saldırıya karşı, kendisine müttefik aramak ve bulmak zo
runda bırakılmıştı. Türk-Ingdjz ittifak antlaşması, sadece Akde
niz’de İngiltere’ye ya da Türkiye’ye yapılabilecek olası bir saldırı
ile sınırlıydı. Ihma Almanya’nın dostluğurıu gözetmek ve Ttirk-
Alman ilişkilerini güçleştirmemek için, antlaşmada Balkanlara
olası bir saldırıya ilişkin son derece hafif bir vurguda bulunul
makla yetinilmiş!i. Anılaşma, sâdece savunmaya, Akdeniz'deki
huzursuzluğun ve istikrarsızlığın ortadan kaldırılmasına yönelikti
ve hu nedenle de dünyâ barışına katkıda bulunacaktı.
/ *
384
Papcıı, raporunun sonunda, 28 Nisan-5 Mayıs târihi e rinde An
kara'yı ziyâıvl eden PotcmkiıV in girişimleri hakkında da bilgi ve
riyordu. Potcınkin, olası bir Türk-Sovyet iıifâkı için Moskova’nın
onayını açıklamış olmalıydı. Türk-Sovyet mi fak antlaşmasının da
hazırlandığı ve imzalanacağı tahmin ediliyordu.
Papen, diplomatik çabaların sonuç vermemesi üzerine, Türk-
Ingiliz anılaşması parlamentoda açıklanmadan ve Türk basını da
antlaşmanın imzalandığını haber vermeden önce.. Alman basını
nın bir propaganda saldırısına geçmesini öneriyor, ayrıca Alman
ya'nın İtalya ile paralel bir politika izlemesi gereğine işaret edi
yordu.
/ İtalyan
/ basım da bu konuda Alman basınını izlemeli ve
desteklemeliydi.
a
385
Alman-Itülyan görüşmelerinin sonucunu beklemesini rica ediyor
l
< « . 233
233 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI. (Maerz bis August 19391, Tapen den ADB ye', Nf. 336,
65.1939,11625/383 706-07}; Krecker, age, s. 38; Jivkova, age. s. 217, Cemil Koçak, Türk-Alm aıı
İliş k ile ri 11923-1939). s 152-153.
234 ADAP. Serie D: 1937-3945- BancI VI, (Maerz bıs August 1939}, ’ VVeiKaeekefde» Pap-eıf e’, Nj
347, 9 5.1939. {1625/388 721-22); Cemil Koçak, Türk Alman İliş k ile ri (1923-1939), s 153
386
Bununla birlikle, Berlin’in deklarasyona karşı tepkisi beklencıı-
ılrn daha yumuşak olacaktır.
Berlin, deklarasyonun İngiltere'nin Almanya’yı çevirme/çevre-
|,-mc politikasına Türkiye'nin de katılması anlamına geldiğini ile
ti sürüyordu.
Türk basınında da Almanya’ya karşı ılımlı bir tutum vardı ve
asıl suçlanan ülke İtalya idi.
tierçi Papen, bir Türk-lngiliz deklarasyonunu önlemekte başa-
ııs ız kalmıştı. Fakat bu, henüz kesin bir ittifak antlaşması değildi
ve kesin anılaşmaya kadar, bundan böyle Papen’in aman, Türkiye
ile İngiltere arasında bir ittifak anılaşmasının imzalanmasını eıı-
L'cllcmek va da en azından içereceği yükümlülükleri azaltmak yö-
ı I *
ımııclc olacaktır
Herlin bu son fırsatı kaçırmamak, mümkiıııse değerlendi re bil-
mek için, seri bir tepkide bulunmaktan kaçınmıştı.
Papen%Türk-lngiliz Ortak Deklarasyonumun yayınlandığının
«ilesi günü, 13 Mayısta, Saraçoğlu ile görüşür.
Görüşme sonunda, Papen in izlenimi, Türk-tngiliz iıühtkmm
birkaç balla içinde imzalanmasının kesin olarak istenildiği yö
nündeydi.
Pupcn c göre, bu süre, Türkiye’nin antlaşmanın ayrıntılarının
biçimlenmesinde ne kadar yol aldığının, bu konuda ne denli ileri
gittiğinin ve Türk-Alman ilişkilerinin hâlen içinde bulunduğu
durumun düzeltilmesinin mümkün olup olmadığının anlaşılması
için velediydi.
Papen, raporunda, 12 Mayıs tarihli açıklamanın Türk dış poli
tikasının temelini oluşturduğunu ve bu politikanın, ancak İtalyan
tehdidinin yarattığı koşulların değişmesi ile yön değiştirebileceği
ni ileri sürüyordu.
Ayrıca, Türkiye'nin üstleneceği yükümlülükler konusunda ga
yet itinalı ve dikkatli davrandığını, özellikle saldırının tanımı ko
nusunda bu tutumunu sürdürdüğünü ve bu tutumun görüşmek-
mı ilerlemesinde zorluklar yarattığını da belirlen Papen, Türki-
m Krecker. age. s. 40-41; Papen. age, s 506-509; Glasneck. Ttirkei und Algftamstan. s. 40-44;
Cemil Koçak. Türk Alm an İlişkileri (1923-1939). s 154*155.
387
yenin, esas itibârıyla, Ankara'nın Boğazlar iyin hiçbir zaman So\
yet askerî yardımım istememiş olması nedeniyle, İngiltere’ye bag
lan maktan çekindiğine dikkat çekiyordu,
T ü rk basım, dış politikadaki bu kesin dönüşümün tüm sucumu
İtalya ya yüklüyor, Almanya'dan ise tek kelime olsun söz eımivoı
du
Papen, yeni talimatlar almak ve görüşmelerde bulunmak için
Berlin'e gitmek üzere, 15 Mayıs ta, Ankara’dan ayrılacaktır.236
Papen, Italyan tehdidinin Ankara'da yarattığı kuşku ve endi m
Icıi ortadan kaldırabilmek için, daha önceki raporlarında ortaya
koyduğu, fakat olumlu bir sonuç alamadığı görüş vc önerilerini
yeniden gündeme getirir.
Papen, Berimde bulunduğu sırada, 20 Mayısta kaleme aldığı
bir raporunda. VVcızsaecker’c, 21 Mayıs’ta gerçekleşecek olan Cı
ano-Ribbcnırop görüşmesinde kendisince ele alınması gereken
konuları da sıralar.
Papen. 1 ürkiye'nin ve Mihverin Askerî-Politik Durumu" adlı
raporuna ekli memorandumda, Türkiye’nin 12 Mayıs tarihli dek
larasyon ite o güne kadar izlediği tarafsızlık politikasından ayrı la-
rak. Ingiliz grulnma katıldığını vc bu grupla ittifak kurduğunu
anımsatıyor, inhaya hu adınım, Doğu Akdeniz'deki güç denge
sinde önemli bn değişim anlamına geldiğini belirtiyordu.
Papen, bu yeni durum karşısında, Mihver devletlerinin, yâni
Almanya ve İtalya’nın, işbirliği içinde, ortak ve birlikle önlemler
almasının gereğini vurguluyor, söz konusu önlemlerin başarısınııı
ise, iki ülke arasındaki koordinasyonun derecesine bağlı okluğu
nu ileri sürüyordu. Ayrıca yeni oluşum. Mihver devletlerinin sıkı
işbirliği ve ortak davranışı açısından da önemli bir denek taşı ola
caktı. Türkiye, İngiltere ile antlaşma imzalamak için görüşmeler
de bulunan ve imzalayacağı bu ittifak sonucunda da. olası bir ça
tışma hâlinde, savaşa katılabilecek bir üikevdi. *
236 ADAP, Sene D 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 19391, "P a p e ld e n ADB'ye", N r 374.
13.5 1939, (1625/383 736); Jıvkova. s. 225; K e n İ n g 'ı (1939/3573). Cemil Koçak. Türk
Alman İliş k ile ri (1923-1939). s 154
388
Papen. Türkiye'nin tarafsızlık politikasını İtalyan tehdidi ne
deniyle terk etmek zorunda kaldığı yolunda eski iddiasını yineli
yordu
Aslında Arnavut (uğun işgali ve bölgenin askerî açıdan taliki-
mâlı, yani bölgenin bir köprübaşı hâline getirilmesi, Mihver dev-
İnleri açısından son derece değerli ve önemliydi. Çünkü, Balkan
devletlerinin tarafsızlık politikalarının devamı, ancak bu sayede,
lıer zaman için ve her sama güvence altına alınmış oluyordu. Yu
nanistan'daki İngiliz üssünün yapımına da, yine bu sayede, alın
mış karsı önlemlerle yanıl vcrilmişıi.
kgc Adaları nın (12 Ada nın) askerî yönden güçlendin Ime-
si/ıahkiııuUı ve elde (utulması da, daha sonra Sclânığc yapılabile
cek olası bir askerî harekâtın desteklenmesini sağla ya bilecekti.
Yine bu şekilde, İngiltere Karadeniz'den, Sovyeller Birliği ise Ak
deniz'den uzak tutuluyordu.
Papcn'c göre, bu harekat, özellikle hâli hazırdaki askerî tahki
mat takviye edilmez ve güçlendir ilmezse, son derece ümit veri
ciydi. Ayrıca, Ege Adalarının kuzey limanlarının lahkimâıı da ge-
ıekecekti. Çünkü, Yugoslavya ve Romanya'nın tarafsızlığının sağ
lanması ancak buna bağlıydı vc tahkimat olmaması hâlinde, Şev
valler Birliği. Çatalca hattının kuzeyinde adetâ islediği ölçüde
güçlü askeri kuvvetler oluşturabilecekti.
Askeri uzmanların görüşüne göre, İngiltere'ye karsı savaş kaıâ-
ıı, Ege Adalarınım taliki matını gerektirmeyeceği gibi, balyan do
nanmasının Doğu Akdeniz'de egemenlik mücâdelesini kazanması
ve Ingiliz donanmasını bu bölgeden uzaklaştırmayı başarması ha
linde. böyle bir tahkimata zâten artık gerek de kalmayacaktı.
PapcıVe göre, İngiltere'yi yenebilmek için, bu ülkenin caıı alıcı
noktası sayılabilecek olan Hindistan’da onunla karşılaşmak gere
kiyordu. Bunun için Mihver güçleri, Hindistan'a giden yolu, yâni
Sııriye-Filislin-Musul yolunu ele geçirmeliydi. Oysa, Türkiye İn
giltere'nin yanında savaşa katılırsa, askeri güçlerinin asıl önemli
kısmını, bu yolu savunmak için, Tarsus'un güneyinde tutmak
/orunda kalacaktı.
Askerî değerlendirmelerin siyâsî yansımaları ise, söz konusu
memorandumda söyle öngörülüyordu:
Papen e göre, eğer Almanya'nın olası bir çalışmada, daha sava
şın başında, son derece elverişsiz bir askeri-siyâsi konumda kal
389
ması islenmiyorsa. Mihver devletleri, Türkiye'yi yeniden eski ta
rafsızlık politikasına geri döndürmek için ortak bir politika izle
meliydiler, Ankara, İngiltere ile bir askeri ittifak anılaşması imza
lamadığı sürece, Berlin'in bu ittifakın içeriğini ve süresini sınırla
ması mümkün görünüyordu,
Papen, bu olaııagı değerlendirebilmek ve gerçekleştirebilmek
ıciıı eski önerisini bir kez daha yineliyor ve İtalya'nın, bu arada
Almanya'nın da Türkiye'ye güvence vermesini istiyordu.
Herhangi bir tebdil olmadığına ilişkin verilecek güvence. An
kara um gözünde, ittifak politikasına devam etmek için bir neden
bırakmayacaktı. Aslında zâten Türkiye’nin şikâyetleri, temelde
İtalya'nın Arnavutluk ve Ege Adaları ndaki askerî tahkimatına yö
nelikti.
Papen, memorandumda, bu tahkimatın, özellikle de Ege Deni
zi ndeki talık imâ tın askerî bakımdan önemini tartışıyor ve söz
konusu önemi azaltmaya çalışıyordu.
Bu durumda, Papeıı’e göre, Italyp’tıtn Arnavutluk'taki askeri
gücüne ilişkin Türkiye ile bir anlaşmaya varması gerekiyordu.
Papen, zâten herhangi bir çatışma durumunda, Arnavutluğa
gereken askeri gücün her zaman hızla sevk edilebileceğini, dola
yısıyla da bölgede Türkiye'yi tedirgin edecek kadar yiıksek sayıda
askeri güe bulundurmanın anlamsızlığım vurguluyordu.
Diğer yandan. Ankara'nın talep etliği görüşmelerin kabulü ile.
Ege Adaları na ilişkin bir anlaşmaya varılmalıydı.
Hattâ Papen, Ege Denizi nde bulunan, Türk sahillerine vakın
ve İtalya için askerî yönelen tamamen önemsiz adalar üzerinde bir
anlaşma sağlanmasını öneriyordu. Papen, İtalya’nın askerî yön
den önemsiz bir ya da iki adayı Türkiye'ye bırakmasının olumlu
bir davranış olacağı görüşünü ileri sürüyordu. Buna karşılık. Tıir-
kıye cîc Trakya’da bulunan askeri güçlerinin sayısını olağan za
manlardaki, barış dönemindeki seviyeye indirebilirdi,
Papen, Tüık-lngiliz Ortak Deklarasyonundu, diğer güçlerle tlc
benzer antlaşmalar imzalanmasına imkân tanındığım anımsata
rak, Türkiye ile İtalya arasında bir saldırmazlık paktı imzalanma
sını ve bu paktın gerektiğinde Almanya taralından da garanti
edilmesini öneriyordu. Bu öneri mutlaka değerlendirilmeli ve de-
nenmcliydi.
390
Bu suretle lıcnı İtalya'nın iyi niye ti belgelenecek, hem de Türk
kamuoyunu e ikilemek mümkün olacaktı. Bu sayede, Türkiye'nin
tehlikeli bir konumda gereksiz yere bulunduğu anlaşılmış olacak -
II. Hatla sâdece bu moral etki dahi, Türk-Ingiliz ittifak anılaşma
sının imza aşamasında Ankara'nın yükümlülüklerini ve sorumlu
luklarım sınırlamaya yeterli olacaktı.
Papen e göre, bu lür iyi niyet girişimlerinin ve ö nenlerinin
l urk dış politikasında bir değişiklik yaratmaması, yâni Anka
ra'nın bu yöndeki talepleri kabul etmemesi. Mihver güçlerinin
önerilerine kayıtsız kalması (tâlinde ise, bu tutum, Almanya nın
yeni önlemler almasını hem kolaylaştıracak, hem de haklı kıla
ra ku.
Papen, memorandumunda, Mihver devletlerinin Türkiye poli
tikasının başarısızlıkla sonuçlanması hâlinde, meydana gelebile
cek gelişmeleri de çöz Cimiliyordu.
Bu ut kel irde, Papen e göre, öncelikle Almanya'nın yirmi yıllık
caba ve faaliyeti tamamen boşa gitmiş olacaktı. Türk-Alman iliş
kilerindeki kesin kopuş, butun alanlarda kendini gösterecekti.
Türk iyede Almanya’n m güçlü konumu ortadan kalkarken, doğa
cak boşluğu Ingiltere ile Fransa dolduracaktı.
Ayrıca, Almanya'nın Türkiye'nin hırıerlanclı olan ülkelerle, yâ
ni Iran, İrak ve Arap dünyâsının geri kalan kısmı ile olan ilişkileri
de bu kopuştan fazlasıyla ve önemli oranda zarar görecekti.
Papen, Türkiye'nin önemini sâdece Akdeniz ve Balkanlar acı
sından değil, fakat Almanya’nın Orta Doğu ile olan ilişkileri acı
sından da vurguluyordu.237
Kıcdl da, İÜ Mayıs ta. Mı nemeııeioğlu ile görüşecektir.
Mcncmencioğlu, Kroll'a, Çekoslovakya’nın işgaline kadar Al
ınan yan m izleri iği d ıs politikayı anlayışla karşıladıklarını, la kat
Nasyonal
#
Sosyalizm
*
in bâzı noktalarını bâlâ anlayamadıklarını
hetiıüvoıdu.
»
"Havai
*
Alanı formülünün ne anlama geldiği bilin-
237 ADAP, Serie D 1937-1945, Band VI. |M a er* bis Augusi 19391. "Papen den W e izsa e cke rV .
Nr. 413. 20 5.1939. (96/107 820-25); Krecker, age. s. 40-41; Papen, açe. $ 507-508; Glasneck.
Türkei und Alghanislan. s. 43; Jivkova, age, s 225; Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k ile ri {1923-
1939). s. 154-156.
391
d ve Türkiye bu formülden hiç hoşlan inamın. Ancak vı- s
238 Kroll. age, s 115. Uluhelen. age, s. 290-291; Cemil Koçak, Türk-Afman Jlişkrlori 11923*1939). s.
156.
239 ADAP. Sene D 1937-1945, Baııd VI, (Maerz bıs August 1939). "Ribbenrrop İl« Cıano Arasında
6-7 Mayıs 1939 Târihinde İtalya'da Yapılan Görüşme Hakkında İmzasız Rapor". Nr. 341.
18.5.1939. (F 10/307 311): Cemil Koçak, Türk-A İman İliş k ile ri (1923-1939), s. 156.
240 Krecker, age. s 40-41; Papan, age, S. 508*509; Glasneck, Tiirltei und A fganistan. s. 43-44;
Cemil Koçak. Türk-Al man iliş k ile ri (1923-1939), s. 157.
392
de baskı kurmaya yönelik politikasının, kürk-lngiliz Ortak Dek
larasyon unun ilânından sonra yeni bir güt ve atılım kazandığı
görülecektir.
Bertin, Türkiye’nin Balkan Antantı nın güçlendirilmesine yöne
lik caba ve l'aaliyeılerıni, İngiliz politikasının devamı olarak nite
liyor ve Ankara'yı bu nedenle suçluyordu.
Gaieneu. 21 Mayısla. Yugoslavya Dışişleri Bakam Markovıc ile
yaptığı görüşmede. Türk-lngıliz ittilak antlaşmasının sâdece Ak
deniz ile sınırlı kalması ve Bal kanlar’> içermemesi gerektiğini
açıklıyordu. Romanya, antlaşmanın savunmaya dönük içeriğinin
dahi Balkan ülkelerinden destek görmeyeceğim açıklamıştı. Ayrı
ca Gafeııctı. Tiük-lııgiliz Ortak Deklarasyonunun kınanmasını
da onaylamıştı.2
/ <n
Markovıç ile Rıbbcmıop ve Hıtler arasında 5 Haziıan'da ger
çekleşen bir görüşmede ise, Markoviç, Gafcncu’ıum. Ankara yı zi-
vAre ti ııde, Türk-lngiliz ittifak anılaşmasını lamâmen reci etliğini
açıkladığını bildiriyordu.
Rihbcntrop'uıı Ankara'nın eski tarafsızlık politikasına geri dö
nebileceği konusunda kuşkularını dile getirmesi üzerine de. Mar-
kovic, Yugoslavya'nın Balkan Aıuatuı’nm tarafsız bir politika izle
mesi için elinden geleni yapacağını, aksi halele, 1 urkiyc mtt Bal
kan Antant ı’ııın dışında kalması ıciıı çaba harcayacağım iİade et-
• • 242
mısıı.
Gafcnc a Hım 11-14 Haziran târihlerinde Ankara'yı ziyaretinden
önce, Almanya'nın Bükreş Büyükelusnıc talimat veren Vv’eizsa-
eeker, Almanya'nın, bu kritik dönemde, Türk dıs politikasını, An
kara'nın İngiliz politikasına kayışını endişe ile izlediğini yineliyor,
Türkiye ııiıı bu davranışım İtalya faktörü de açıklamaya çalıştığı
nı ancak hah aya yönelik her davranışın Almanya'ya da yönelik
* * *
olduğunu anımsatıyordu.241
241 ADAP, Sene D: 1937-1945, Band VI, (M a e r: bıs August 1939), '‘Alm anya'nın Budapeşte
Büyükelçisi FalHicius tan AOBrye~. Nr. 428. 23.5.1939, {2767/535 884), Cemil Koçak, Türk-
Alman iliş k ile ri (1923-1939), s 157.
242 ADAP. Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maeu his Augusi 1939), "Rıbbenirop'un Raporu", Nr.
474.7.6.1939, İF I3/375'79I, Cemil Koçak, Türk‘Alrtian İlişkile ri (1923-1939), S. 157.
393
VVeizsaeckcr. Türkiye'nin en önemli Balkan ülkesi olarak alaca
ğı tulumun hayli etkili olacağını ifade ediyordu. Eğer Romanya,
Yugoslavya ve Yunanistan, Türk-lngiliz Ortak Deklarasyonunu
kınar ve ona katıl madik lan nı tüm açıklığı ile ortaya koyarlarsa,
hu takdirde, İngiliz politikasının Ankara üzerindeki etkisinin
azaltılabileceğini ileri sürüyordu.
Weizsaccker'c göre, Gafencu’ya Berlin'in görüş, düşünce vc
önerileri iletilmeli vc (mfeneuçlan, Ankara'yı ziyareti sırasında,
son gelişmelerden hoşnut kalınmadığım anlatması istenmeliydi.
Ayraca, YVcizsacckcr'iıı talimatında, Romanya mn bu konuda ala
cağı tutumun Alman-Ronıcn ilişkileri açısından taşıdığı önem de
vurgulanıyordu.243
Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hamdi Arpag, 5 Haziranda,
Weizsacckcr ile yaptığı görüşmede, Türk vc Alman basını arasın
daki tartışma ve polemiklerin rahatsız edici atmosferinden şikâ
yet
/ edtvord
/ u.
Arpag'ın iki ülke bastnının ülkelerarası ilişkileri olumsuz yön
de etkilediği yolundaki şikâyet ve açıklamalarına karşılık, Weiz-
sacckeı, Menemencioğlu'ıum, Türkiye’nin hiçbir zaman Alman
ya’ya karşı bir gruba katılmayacağına ilişkin güvencesini anı msa
lı ;vo rdu.
Arpag da, bunun üzerine, İtalya’nın tutumundan şikâyetle,
Türk dış politikasının temel özelliklerim yineliyor vc Türk-Ital-
yan vc Türk-Alman ilişkilerindeki önemli farklılığa dikkat çek
meye çalışıyordu. Türkiye’nin gözünde iki ülke, Almanya ve İtal
ya arasında önemli hır fark vardı.
Ancak Arpag'ın Almanya ile İtalya arasında laiklilik olduğu yo
lundaki bu açıklaması. Weizsaecker tarafından sert tepki ile kar
şılanacaktır Aynca Berlin, Türkiye’nin İtalya’dan çekinmesi vc
kuşkulanması için bir neden de görmüyordu.
Arpağ, görüşmenin sonunda. Türk-lngiliz ittifak anılaşmasının
dar kapsamlı olacağım ve Türkiye'nin Ingiliz politikasının bir
aracı hâline gelmeyeceğini vurgulayacaktır.
243 ADAP, Sene 0: 1937-1945. B and V I, (M aerz bis A u g u s l 19391 "V V eızsaecker'den A lm a nya 'n ın
B ü kre ş B ü y ü k e lç is in e \ Nr. 48Br 7.6.1939, {1625/388 837-38}; Ç em il Koçak, T ü fk -A tm s rı İliş k i
le r i (1923-1939), s. 15?
394
Wcizsacckcr ise, görüşme sırasında, Arpag'ın Türk-lngiliz gö
rüşmelerinde hâlâ bir manevra olanağı olduğuna inandığı izleni
mini edinmişti .244
Papen, Berlin'den döndükten sonra, 5 Haziran da, Saraçoğlu ile
birbuçuk saaı süren bir görüşme yapacaktır.
Papen, bu görüşmede, muhtemelen, Beri İtrin kendisine verdiği
tâli matları Ankara’ya aktarmıştı.
Türkiye'nin izlediği dış politika karşısında Alman Hükûmc-
li'nin üzüntülerini açıklayan Papen, bu politikanın, gerek Türki
ye'nin varlığı, gerekse Türk-Alman ilişkileri açısından doğurduğu
büyük tehlikeleri ve riskleri vurgulamaya çalışıyordu.
Papen. o zamana kadar sürdürdüğü çabalarının bir ürünü sayı
labilecek olan, Mussolim'uiıı, Hitler ve Ribbemropa, İtalya'nın
Türkiye'ye karşı hiçbir biçimde düşmanca görüşler taşımadığı yo-
lımda verdiği güvenceyi ve bu açıklamanın Cnine tanıtından. kısa
bir süıc oııee, Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Hüseyin Râgıp Bav-
dur a yinelendiğim anımsatıyordu. Mussolini, İtalyan yayılması
nın Afrika’daki gelişmesini gözledikten sonra, Türkiye konusu
nun arlık anlamsız kaldığını açıklamıştı,
Papenin bu açıklamaları karşısında, Saraçoğlu, İtalya'nın ıulû
mundan vc Almanya'nın İtalya’nın Türkiye’ye karşı düşmanca bir
eylemden çekindiği konusunda Türk Hükümeti ni ikna etme ça
balarından kuşku duyulmadığını, ancak Jön Tüıklere (ittihat vc
Terakki iktidarına) dostluk ve yakınlık gösteren Kuy2 cr Almama
sı 1m ıı da, bir müuei iğinin (Avusturya-Macaristan İmparatorlu-
gulııın) Bosna'yı, bir diğerinin (balyanın) ise Trablusgarb'ı işgal
etmesine engel olamadığım anımsatıyordu.
Saraçoğlu ile görüşmesinde. Papen, Türkiye'nin yeni dış politi
kasının çok önemli sorunlar oluşturduğunu, Türkiye'nin, İngilte
re'nin Almanya'yı çeviımc/çevrelenıc politikasına dâhil olduğun
dan beri, otomatik olarak her çatışmaya dâhil olabileceğine dik
kat çekiyordu. Almanya, Batılı güçlerin barış cephesi adını verdi
ği bu grubun. gerçekte Almanya'yı Avrupa haritasından silmek274*
244 ADAP. Serie D; 1937-1945, 8and VI, İM aerz bı$ Augusf 1939), "W eız$aecker in Raporu '. Nr
472. 5.6.1939, M 593/384 291-92); Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k i Ifcü (1923-1939). S. 157- 15£.
395
ıcin uygulanan İngiliz politikasının bir parçası okluğu görüşün
deydi. Amaç, Almaııya ya saldırmaktı.
Papeıı, Türkiye'nin bu gruba katılması mn Batılı güderin sav asa
katılma olasılığım yükseltip yükseltmediğini sorarak, savaş başla
dıktan sonra artık b u soruyu sormanın zâten çok geç ve gereksiz
olacağı m bildiriyordu.
Papen, Türkiye’nin Ingiltere ve Sovyeüer Birliğinin akarları
için savaşmak zorunda kalacağını da ileri sürüyordu. Papen’in id
diasına göre, hır savas halinde, eninde sonunda, bu iki devletten
biıi Boğazlara sahip olacaktı.
Oysa Berlin, Türkiye’yi eski bir dost olarak muhafaza etmek is
ti)ordu. Türkiye. Berlin'e göre, aslında Batılı güçlerce istismar
ediliyor ve Batılı devletlerin kendi amaçlan için kullanılıyordu.
Lğcr Ankara, İngiltere ile olan ittifakında, gerçek çıkarlarına uy
gun biçimde davranmasını sağlayacak bâzı güvenceler elde etme
yi başaramazsa, hu takdirde. Berlin’in Türkiye'yi eski dostu ola
rak görmesi artık olanaksız olacaktı.
Papen. Almanya ıım Türkiye'ye karşı aldığı tavrı da açıklıyor
du.
Papen e göre. Tüı k-lngiliz itLifak antlaşması kesin olarak imza
lanıncaya dek. Berlin. Ankara ile ilişkilerini, eskiden olduğu gibi,
hiçbir değişiklik yapmadan sürdürecekti. Ancak anılaşman m ke
sin oturak imzalanmasından sonra, Berlin, Türkiye’ye karsı politi
kasını yeniden düzenleyecekti.
Yâni* aslında Almanya, sert tepkisini göstermek için, Türk-lıı-
giliz ittifakının kesin olarak imzalanmasını bekliyordu.
Saraçoğlu ise, izlenen dış politikanın yarattığı sorumluluğun
bilincinde olduğunu ifâde edecek ve ayrıca Papen'e, Türkiye'nin
Almanya’ya karsı hiçbir önlem almayacağına ilişkin güvencesini
bir kez daha yineleyecektir.
Papen, Saraçoğlu'ndan, en kısa zamanda İnönü ile görüşmesi
nin sağlanmasını da rica etmişti.
Papen, hu suretle, Hillcr'in ciddî endişelerini ve kuşkuları m
İnönü’ve iletme fırsatını bulacaktı.
Papen, daha önce, emekli Orgeneral Ali Fuat Cebesoy ile yaptı
ğı görüşmede, izlenen dış politikaya karşı, askerî kesimde güçlü
bir muhalefet olduğu yolundaki izleniminin doğrulandığını ve
396
bunun da Almanya'nın izlemesi gereken tutumun doğruluğunun
bir kamu olduğunu ileri sürüyordu.
t>iğer yatıdan, Dâhiliye Vekili Faik Öztrak da, iki ülke arasında
İliç de uvgun olmayan basın polemiğinin önlenmesini talep et
mişti.245 '
Berlin'in tepkisinin zamanla sertleşmeye başladığı anlaşılıyor
Rrbbenlrop, Haziran ayının ilk haftasında, Alman Dışişleri Ba
kanlığı mensuplarım» bundan sonra artık Türk temsilcileriyle
görüşmeyeceklerine ilişkin talimat verecektir.
Herhangi bir randevu talebinde bulunulduğunda, randevu ke
sin olarak red edilmeyecek, fakat talep mutlaka sürüncemede bı
rakılacak, yâni belirli bir târih saptanması engellenecekti .246
Papen, 7 Haz iran ela, Menemencioglu ile görüşür. Papeıı, bu
görüşmenin sonucunda, raporunda, Türkiye'nin Almanya'ya za
rarı dokunabilecek her türlü davranıştan uzak kalacağı yolunda
bir izlenim edindiğini yazıyordu.
Nitekim Menemencioglu, Papen'e, ülkesinin bu tulumunun
Almanya’ya duyulan yakınlığı gösterdiğini vurgulamıştı.
Bununla birlikte, Menemencioglu, daha görüşmenin başında,
Türkiye'nin Hiiteı Almanyası’ndan duyduğu endişeyi de dile ge
tirmişti.
Menemencioglu, Türkiye’nin Orta Avrupa'da güçlü bir Alman
ya'ya ihtiyâcı olduğu ve bunun Sovyetler Birliği nin yayılmacı eği
limlerini durduracağı kanısındaydı.
Ancak Mihver güçlerinin izlediği politika, özellikle de saldır
gan politika ve Alman-lıalyan işbirliği, Ankara'da endişe ve tedir
ginlik yaratıyordu. Türkiye, Mihver devletlerinin, ama özellikle
de İtalya'nın kendisine yönelik olası bir saldırısına karşı güvenlik
arayışı içindeydi.
245 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI. {Maerı bis August 1939), ’ P t pen'den AOB'ye", Nr 475,
5 6.1939. {1625/388 828-301, Kroll, age, s. 113-114; Cemil Kççak, Türk-Alman ilişkileri (1923-
1939},$. 156-159.
246 ADAP, Serie D: 19370945, Bantf VI, (Maer* bis August 1939), "Schmidt'in Raporu". Nr. 4$3.
66.1939,196/107 864); Kreçker. age, s. 43; Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (19230 939). s.
159.
397
Meııenıcncioğlu, ayrıca, Türkiye'nin sâdece Akdeniz bölgesini
kapsayan bir ittifaka katıldığını anımsatıyor ve Polonya vc İngil
tere ile Almanya arasındaki olası bir savaşta, savaş Orta Avrupa
ile sınırlı kaldığı sürece, Ankara’nın, ittifak bağına rağmen, taraf
sız kalabileceğini açıklıyordu,
Papeıı, raporunda, Menemencioğlu’nun Akdeniz'de bir İngiliz-
İtalyan çalışmasına ihtimâl vermediğini, bu konuya ilgisiz kaldı
ğım özellikle vurguluyordu.
Menemene ioğlu, diğer yandan da, Türk basınında Almanya'ya
yönelik sen kampanya ve saldırılara derhâl son verilmesi için tâli-
ma ı verdiğini ele bildirmişti.247
Papeıı, İnönü ile aynı gün, 7 Haziran’da yaptığı görüşmede ise,
özellikle T ürk-Al man yakınlığının yeniden sağlanmasını arzula
dığını anlatıyor vc Bitlerin İnönü'ye candan selâmlarım iletiyor
du.
Papeıı, Tıırk dıs politikasının İngiltere tarafından istismar edil
diği yolundaki Alman iddialarım bu görüşmede de yinelemişti.
İnönü ise, Papcn’itı bu açıklamalarına karşılık, Türkiye'nin Or
ta Avrupa’da güçtü ve bağımsız bir Almanya'ya ihtiyâcı olduğunu,
bu nedenle de Almanya'nın konumunu zayıflatacak biı tutum al
mayacağını belirliyordu.
Papeıı, iki ülke arasındaki ilişkilerden söz ederken, Berlin'in
banşçı çabalarım belirtiyor ve dosttuk ortamının yeniden sağla n-
masmm ancak Türkiye’nin ittifak yükümlülüklerinin genişliğine
vc süresine bağlı olduğunu bir kez daha ifâde ediyordu. Ancak it
tifak antlaşması imzalanıncaya dek, ilişkilerde belirsizlik ve ka
rarsızlık sürecekti.
İnönü, sorunların çözümünde, Almanya'nın barışçı yöntemler
kullanacağına inandığını açıklıyor vc Papen'dcn, bu görüşünün
Ribbenırop'a iletilmesini rica ediyordu.
Papeıı ise, raporunda, Ankara’nın İtalya'nın tutumundan kay
naklanan kuşku ve endişelerinin azaldığını, Türkiye'nin Ingiliz h-
398
lifalanıtı doğurduğa tehlikeyi anladığım ve eğer sinirli bir atmos
fer yaratılıııazsa, Almanya'nın Türkiye'nin ittifak antlaşmasını sı
nırlandırma çabalarının halâ bir şansı olduğunu kişisel izlenimi
olarak yazıyordu.248
Papen, S Haziran tarihli bir başka raporunda da, Berlin'i etkile
mek amacı ile olsa gerek, Berlin'den döndükten sonra, Ankara'da
İnönü, Saraçoğlu ve Mcnemencioğlu ile yaptığı tüm görüşmeleri
bir kez daha anlatıyordu.
Papen'in raporunda yazdığına göre, Papen, tüm bu görüşme
lerde, Berlin'de kendisine iletilen talimatlar doğrultusunda, Al
manya'nın resmî görüşlerini bir kez daha ayrıntıları ile. açıklamış
tı. Ayrıca, Berlin'in Türk basım konusundaki şikâyetlerini de gün
deme getirmişti.
Papeıı, Türk-İngiliz ittifak antlaşmasının kısa süreli olması,
Ankara'ya gerektiğinde manevra ve geri çekilme imkânı tanıması,
Türkiye'nin saldırı kavramını kendi özgür irâdesi ve karârı ile ta
nımlamasını sağlaması, itli fak yükümlülüklerinin sâdece Türki
ye'nin çıkarları mıı tehdit edilmesi hâlinde işlerlik kazanmasını
öngörmesi vc anılaşmada Balkanlara yönelik bir atıfta bulunul
maması hâlinde, Türk-Al man ilişkilerinin yeniden d üzenle ilebile
ceğin i her görüşmede vurgulamıştı.
İnönü ile Saraçoğlu, Türkiye'nin Almanya ile ilişkilerim, eski
den olduğu gibi, yine yakın tutmak istediklerini ifâde etmişlerdi.
Saraçoğlu ile Mcnenıcncioğiu ise, Türk basılımda Alman karşı
tı propaganda yayınlarııım son bulacağına ilişkin güvence ver
mişlerdi.
Görüşme sırasında, Papeıı'in sorusu üzerine, Mcnemencioğlu.
Ingiltere vc Polonya ile Almanya arasındaki olası bir savaşta, sa
vaş Akdeniz'e inmedikçe ve Türkiye'nin Balkan müttefiklerine bir
saldırı olmadığı sürece, ülkesinin tarafsız kal mayaca devam ede
ceğini, bir çatışmaya katılmayacağım belirtmişti.
Mcnemencioğlu, olası bir çatışmanın bölgesel nitelikte ve î\u-
(1 9 2 3 -1 9 3 9 ), s. 160.
399
zey Avrupa ile sınırlı tutulmasının mümkün olacağı görüşün
deydi.
*
249 ADAP, Sene D: 193M94S, Band VI, (Maerz bıs August 1939), "Papenden ADB'ye". Hr. 496.
8.6 1939, (1625/395 931-30); A ç tırm a n n, agm, H itler, Deutschıland und di« Mfl&chle-, s 495;
Cemil Koçak. Türk-Almarı İliş k ile ri (1923*1939). s. 160-161.
400
ne, Ciano’tum Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Hüseyin Râgıp Ekı\-
cku a yaptığı dostça açıklamaları ve verdiği güvenceleri gösteri
yordu,
/
Ribbemropa göre, Almanya’nın Ankara’ya karsı gösterdiği iyi
ni velin bir başka belirtisi dc\ Türkiye’ye gönderilen Alman uz-
maııîardı.250
Ribbentrop’un şikâyetçi olduğu bir başka konu dalıa vardı.
Almanya, Montrö Antlaşması na karşı sert bir tutum almaktan
kaçınarak, Boğazlar sorun unun çözümünün büsbütün güçleşme
sini önlemişti. Oysa, konuya ilişkin görüşmeler devanı etmesine,
karştn, henüz iki iılkc arasında Almanya'nın taleplerini göz önü
ne alan bir anlaşmaya varılamamıştı, Almanva. hâlâ. T ürk ive ile.
Montrö Antlaşması na benzer bir anılaşma imzalamak isliyor
du.251
Ribbcmrop, ayrıca Türk basınında Almanya’ya karşı clevâın
eden saldırgan tutuma da dikkat çekmiş ve bu konudaki şikâyet
lerini Yinelemişti.
Ribbenlıopa göre, Hâriciye Vekâleti, daha önce dc ortaya ko
nulan bu tür Alman şikâyetlerine karşı önlem ah nacağını açıkla
mışsa da, alınan önlemler her zaman geçici süreler için olmuş ve
basilim Almanya'ya yönelik saldırılan ııncak geçici s üre feri e dur
durulmuştu. Oysa Alman basmı, tüm bu saldırı la ra rağmen, Tür
kiye'ye karşı dostça yayınını sürdürüyordu.
Ribbcmrop, Türkiye'nin Ingiltere ile ittifakııım saldırgan bir
politika anlamına geldiğini ve Ankara'nın, bu suretle, Almanya’yı
çevırmeyc/ç.evrelemeye yönelik İngiliz politikasına katıldığım ile
ri sürüyordu.
Avrupa başkentlerinin diplomatik çevrelerinde, bu karâra, ünce
Arnavutluğun işgalinin ve ikinci olarak da Çekoslovakya konu
sunda saldırgan Alman tulumunun neden okluğu iddia edilmişti.
Bu konutla bir başka önemli etken olarak da, venı Alman-Romen
250 Bu donemde Türkiye'ye gelen Alman uzmanlar ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz Cemil Koçak,
Türk-Alm an İliş k ile ri {1923-19391. s 174-176.
251 8u dönemde Almanya'nın M ontrö Antlaşm asına ve Boğazlar sorununa karşı olan siyâsî
tutumu ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Cemil Koçak. Türk-Alm an iliş k ile ri (1923-1939), s. 112-
124.
401
Ticâret Antlaşmasının Almanya la rafından Romanya'ya zorla ka
bul ettirilmesi gösterilmişin
Diğer yatıdan, Ribbctıırop, Türk-lngiliz görüşmeleri sırasında
onaya çıkan söylen tiler karşısında, Ankara ‘mn, Papen'c, Türki
ye’nin laralsjzlık politikasından ayrılmama ti iye lindc olduğunu
bildirdiğini ve daha sonra da bizzat kendisine benzer yönde gü
venceler verildiğini anımsatıyordu. Hattâ bu görüşmeler sırasında
dahi, Türkiye'nin Almanya'ya karşı düşmanca bir tutum almadığı
delûlarca i İade edilmişti. Almanya ve İtalya, Ribben tropa göre,
lürkiyc ile dostça ilişkiler sürdürmek isliyorlardı.
Hamdı Arpag’ın sorusu üzerine, Ribben tıop, Türk-Alman iliş
kilerinin gelecekte alacağı biçime ilişkin bir açıklamada buluna
mayacağını da vurgulayacaktır. Berlin'in Ankara'ya karsı alacağı
tuıuın, öncelikle, Ankara'nın Ingiliz iLtilâkına ve Berlin'e karşı
alacağı tuluma bağlıydı. Eğer Ankara, Türk basınında da belirtil
diği gibi, Almanya ya karşı saldırgan bir politika izlemeye devam
ederse, bu takdirde, Berlin'in tepkisi de benzer biçimde sert ola
caktı. Ancak Almanya da, Ribben (rop da, elbcue bu tür bir geliş
meden üzümü <1uyacak fardı. Çünkü Ribben trop, gerçekte, Tiirk-
Almaıı ilişkilerinin yakınlaşmasından yanaydı.
Aıpag da, Ribben t rop1un iki ülke arasındaki ilişkilerde yakınlık
sağlanması gerektiği yolundaki görüşüne katılıyordu. Arpag'a gö
re. böyle bir gelişme, iki ülkenin de yararına olacaktı.
Ancak Arpag Türk dış politikasını savunmaktan da geri dur
muyordu.
*
402
ancak antlaşman m diğer taraflarının onay vermeleri halinde
mümkündü.
Görüldüğü gibi, bu konuda, gerek Almanya, gerekse Türkiye,
eski görüşlerini bir kez daha yineliyorlardı.
Arpag, Türk basım konusunda Ribben tropun önerilerini geri
çevirecektir.
Arpag a göre, Türk bas tm tamamen özgürdü. Ülkede basın öz
gürlüğü vardı ve sansür yoktu. Bu nedenle dc, Türk basınının
Türk Hükümeti nin görüşlerini yansıttığı yolundaki izlenim doğ
ru değildi. Zaten Türk basın organlarında yayınlanan Almanya
aleyhindeki yazılarda çok azclı. Ancak, Arpag a göre. Alman bası
nın iııumıu her bakımdan memnun iye ı vericiydi. Diğer yandan.
Türk basınında vc Türkiye’de, Bitler her zaman olumlu biçimde
anılıyordu.
Ribben t rop, Arpag’m açı (damalarından tatmin olmadığım açık
ça ifade edecektir.
Ribben t rop, Türk basınında Almanya’ya karsı bir Luıuııı deği
şikliği görülmediği takdirde. Alman basınının da Türkiye'ye karşı
saldırıya geçeceğini açıklamaktan çekinmiyordu. Bu gelişmeyi
önlemek olanaksızdı. Bu takdirde, Alman kamuoyu, T ürk-Al man
ilişkilerinin son iki yıldaki gelişimini ayrıntılarıyla öğrenmiş ola
caktı.
Arpag ise, Ankara nm gerçek endişe kaynağının Akdeniz’in gü
venliği olduğunu yineleyerek, Türkiye’nin yalnızca bağımsızlığım
ve toprak bütünlüğünü korumayı hedeflediğim vurguluyordu.
Bazı iç politika gelişmeleri sonucunda, Türkiye'de tanınan ba
sın özgürlüğünün. Alman Hükümetinde Türk basınının Alman
ya’ya karsı saldırgan olduğu yolunda bir izlenim uyandırmaması
gerekliğini de sözlerine ekleyen Arpag’a göre, basın polemiklerin
den kaçınmak en uygun yöntemdi.
Arpag, Türk-İngiliz ittifakının sadece savunmaya vc Akde
niz’de bir güvenlik bölgesi oluşturmaya yönelik karakterini bir
kez daha ortaya koymaya çalışıyordu.252
2!)2 ADAP, Serie 0: 1937-1945. Band VI, {Maerz bis August 19391, "Hamdi Arpag İle Ribbenrrop
Arasında 8 Haziran 1939 Târihinde Yapılan Görüşme Hakkında İmzasız Rapor", Mr. 496.
8.6.1939. (F 6/0346-5 Ü. Ackermann, agm, Hi tl er, Detıtschland unddie Maechte. s. 495, Krec-
403
Almanya'nın Türk-lngiliz ittifakını Romanya aracılığıyla cıkile-
mc vc engelleme politikasının ise, ancak kısmen başarılı olduğu
anlaşılıyor.
Papeıı, 12 Haz İran’da, o sırada Ankara’yı ziyaret etmelae olan
Gafcncu ile görüşür.
Gııfcneu, Türkiye’nin Alman-Romeıı Ticâreı Anılaşması nı
olumsuz karşıla masın m Bükreş'te yarattığı hoşnutsuzluğu Tüık
Hükümeti ne ilcimişıi.
Galcncu, Papcn'c. Arnavutluğun işgalinin Mihver dev (elleri
açısından bedelinin Türkiye olduğunu ifâde etmekten de çekin
memişti.
Gafcncu, Türk Hükümeti ile yaptığı görüşmelerde, Balkan Pak
ınım Tüı k-lngiliz ittifakına dâhil olmaması için elinden gelen ça
bayı harcamışı ı. Ayrıca, Ankara da, bu alanda Galene uy a anlayış
göstermişti. Nitekim Gafcncu, Papenc, Türk-lngiliz ittifak anılaş
masının Balkanlar ile ilgili alımcı maddesinin artık göz önüne
alınmayacağı kanısında olduğunu açıklamıştı.
Diğer yandan, Gafcncu, Türk-Fraıısız Ortak Deklarasyonu nun
12 Mayıs lârihli Tuı k-Ingiliz Ortak Deklarasyonu na benzemeye
ceği görüşündeydi. Ancak Galencu'nun çabalarının, Balkanlar ile
ilgili maddenin Turk-lngiIiz ittifak antlaşmasından tamamen çı
karılmasını sağlamaya yelip yetmeyeceği bilinmiyordu.
Papeıı, raporunda, Gafcncu'nun Ankara'da Berlin'in taleplerine
uygun davrandığını özellikle vurguluyordu.253
ker, age, s. 20 ve 43; Cemil Koç a k. Tüffc-Al man İliş k ile ri 11923*1939), s. 161-163.
Oysa, hatırlanacağı gibi, Rıbbentrop. lam bu sırada, 6 Haziran da, arlık hiçbir Tiirk tem silci ile
görüşülmemesi gerektiğine ilişkin talimat vermişti.
We»z$aecker'e. 9 Haziran'da {1625/388 855-56} iletilen bir notta. Rıbbentrop un, Papen'e yaz
dığı bir raporda. Arpag ile yaptığı görüşme hakkında bilgi verdiği ve görüşmede son derece
sen ifâdeler kullanıldığına dikkat çektiği haber veriliyordu.
Papen’in 12 Haziran'-da Saraçoğlu ile yaptığı görüşme, aslında R-ibbentrop-Arpag görüşm esi
nin bir yankısıydı. Bu görüşmede Saraçoğlu, özellikle Berlin'in Türk-Alman ilişkilerinin gele
ceği konusunda ne düşündüğünü öğrenmeye çalışmıştı. Papen, kişisel izlenimi olarak. Anka
ra'nın son gelişmelerden dolayı kendisini rahatsız hissettiğim yazıyordu. ADAP, Sene 0
1937-1945. Banıl VI. {M aerz b is August 1939), "P apen'den AD B 'ye ', Mr. 512, 12.6.1339.
{1625/388 8751. Cemil Koçak, Türk-Al men İliş k ile ri (1923-1939), s. 163.
1 2 6 .1 9 3 9 . (1 6 2 5 /3 8 8 8 7 2 *7 3 ); K r e c k e r , a g e , s . 4 5 *5 0 : C e m il K o ç a k , T ü r k - A lm a n İ l i ş k i l e r i (1 9 2 3 -
1939), s. 163.
404
Almanya'nın Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu karşısındaki
tepkisi, İktisadî ve askerî ilişkilerde daha sert olacaktır.
Nazi Almanyasnıın askerî alanda Türkiye’‘ye karşı izlediği poli
tika çok yönlüydü.
Öncelikle Türk Ordusu nda görevli Alman subaylar, gerek as
kerî eğilim alanında, gerekse Ordu çevrelerinde Alman nüfuzu
nun etkinlik kazanmasına çalışıyorlardı. Bu suretle, d\ş politikada
karar alma sürecini etkilediği ya da etkileyeceği düşünülen üsl
düzey Ordu kademesinin politik yönden, en azından Alman kar
şılı bir tutum almaması, mümkünse Alman yanlısı bir tulum içi
ne girmesi için çaba harcıyorlardı.
Diğer yandan, askerî malzemeye şiddetle ihtiyaç duyan Türk
Ordusun un bu talebi mümkün olduğunca karşılanmaya çalışıla
rak, Türk Ordusu nun Alman askeri sanayiine bağımlı kılınması
da, Berlin’in bir başka amacıydı.
Bununla birlikte, her iki politikanın da amacı aynıydı
Berlin’in amacı, Türkiye'nin askerî alanda da Alman etkisine
girmesini vc dış politikasını buna göre düzenlemek zorunda kal
ınasım sağlamaktı .254
Papeıı, bir raporunda, Türk Ordusu nun ve donanmasının, Al
man uzmanlar taralından ve Alman askerî eğitim yöntemlerine
göre yetisi iri İdiği ıı i yazıyordu.255
Alman sivil danışmanlarının yanı sıra askerî danışmanları da
Türkiye'ye gehııisıi.
Alman askerî danışmanları, daha çok, Versay Antlaşması gere
ğince, Almanya'da işsiz kalmış vc 1925 yıl nidam beri İstanbul'da
Yıldız Harb Akademisi nde öğretmenlik yapan subaylardı. Alman
subaylar Türk Oıclusu'ıum eğitiminde görev almışlardı.
Genelkurmay Başkanlığı ise, Alman Piyade Generali Mitıelbcr-
ger tarafından düzenlenmişti.
Miuelbeıger, 1942 yılında, Türk Ordusu nun Alman askerî
yöntemlerine göre eğitilmiş olduğunu ve Türk Ordusu'nda Al
7?»5 ADAP, Serie D: 1937-1945. Banci VI, (Maer 2 bis August 1939}. "Papen'den VVeizsaecker'e".
Nr. 413. 20.5.1939, (96/îO? 820-25i; Cemil Koçak. Tiirk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s 18b
405
man askerî literatürünün büyük bir ilgi ile izlendiğini, Islan-
hu Telaki Yıldız Ha ıh Akademisinin ise tamamen Alınan askeri il
kelerine ve deneyimlerine göre hareket etliğini belirtiyordu.
Genelkurmay Başkanlığının haberalma (istihbarat) servisi de.
Hariciye Vekâletinin talebi üzerine, Birinci Dünyâ Savaşı'nda Al
ınan askeri gizli haberalma (istihbarat) servisinin yöneticisi olan
General Nicolai tarafından düzenlenmişti.
1936 yılından beri Almanya nıtı Ankara Büyükelçi Iiği’ndc As
kerî Ataşe oturak görevli olan General Haııs Rohdc de askeri ko
nularla ilgileniyordu.
Diğer yundun» Türk Hava ve De tuz Kuvvetleri, tamamen İngiliz
subayları tarafından eğitiliyordu.
Dikkat edildiği takdirde, Türk Ordusu nun eğiliminde Alman
ya ile İngiltere arasında denge kurulduğu lıcnıen görülür
Aslında bu ilgi çekici denge, Osmanlı Devleti nde II. Abdiiilıa-
sııid elen ber i süregelen bir denge politikasının ıızak bir devamı
olarak da yorumlanabilir. Bilindiği gibi, Osmanlı DevleıiYıdc 11.
Abclülhamid'deıı itibaren Ordu Alman subayları, deniz gücü In
giliz subayları vc jandarma da Fransız subayları tarafından eğiti
lirdi.
Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Keller, 17 Mayıs 1938 târihin
de, VVcizsaeekeTe yazdığı bir raporda, Alman Ordusu nda eğilim
gören Türk subaylarının sayısının hâlen 12 olduğunu» Türk Hıi-
kûmciuıiıı Almanya’ya eğittin amacı ile 12 subay daha gönder
mek islediğini ve bu talebin Alman Savunma Ra kanlığı’nca ince
lendiğini bildiriyordu.
Ancak Alnıaıı Silâhlı Kuvvetleri nin yüksek komuta kademesi
bu talebe karşı bir tulum almıştı. Oysa, Almanya mn Ankara'daki
Askeri Alascsi General Rohde, Alman Silâhlı Kuvvetlerinin bu
görüşünü onaylamıyordu. Rohde’ye göre, Türk HükümetTmn söz
konusu talebine kaısı ılımlı ve olumlu bir tutum alınmalıydı y
406
ııivor
✓
ve inceleniyordu
^
Aimaııva,
'
bu nedenle, Türk Ordu çevrele-
rinde güçlü itil dayanak noktasına sahipti. Bu durum, elbette si
yâsî görüşleri de yakından etkiliyordu.
Keller, raporunun sonunda, Berlin'den, Türk Hükümet in in as
kerî alandaki arzularımı] bu çerçevede sâdece askeri ve teknik
yönden değil, fakat politik yönden de dikkate alınması m vc bu
acıdan bir kez daha değerlendirilmesini istiyordu.
Keller. Türk Hükümeti nin askerî alandaki taleplerinin karşı
la umasın m. Türkiye'nin gelecekte Alman karşıtı bir gruba katıl
masının önlenmesinde etkin bir rol oynayacağına ısûrci ediyor ve
bir çatışma hâlinde, Ankara'nın ihtiyatlı bir tutum içine girmesi
ne katkıda bulunacağını vurguluyordu.
Keller, Türk dıs politikasının temelinin, son ana dek karar ver
me özgürlüğüne sahip olmak üzerine kurulduğunu vc Hâriciye
Vekili Tevfik Rüsuı Aras ın da belirttiği gibi, Türkiye'nin, İngiltere
ile olan ya km ilişkilerine karşın, karar alanındaki bağımsızlığını
koruduğunu açıklıyordu. Keller, Türkiye’nin karar özgürlüğünü
zedeleyen türden gizli bir askerî antlaşma imzalamayacağı görü
şündeydi./
407
eğiliminin etkinliği lıusûsunda güvence vermesini isliyordu.256
Türkiye ile Almanya arasındaki yakın ekonomik ilişkiler aske
ri alanda da, silfılı ticâreti alanında da kendisini gösteriyordu.
Türkiye ile Almanya arasındaki silâh ticâreti, iki üJkc arasında
ki askeri ilişkilerin eok önemli bir boyutunu oluşıuruyordu.257258
Bel lin, Alman silâh sanayiinin donattığı bir ordunun Alman
ya'ya mutlak olarak bağımlı kalacağını elbetıc biliyor ve hesap
ediyordu.
/
256 ADAP, Se t i * 0 ‘ 1937-1945. Band V, (Jtı.u 1937-Maerz 1939). Kapıtel VII, Üie Turkei, (16. Jıılı
*937-10 Feforu ar 1939), "Kellemden VVeizsaeckerV, Nr. 544. 17.5.1933, (2739/547 354-3561,
Cemil Kaçak. Türk-Al man İliş k ile ri (1923-1939), s. 187 188.
Diğer yandan. Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâıresı'nm 19 Mayıs 1939 tarihli fon
raporunda, Alman Ordusunda eğitim gören Türk subaylarının sayısı 13 olarak görülüyordu.
Glasneck. Turkei uııd Afghanişian, s 28: Cemil Koçak, Türk-Alınan İliş k ile ri (1923-1939). s. 183
6ocrın<|. Ankara'nın. Tiirfi Hava Akademisi ife Türk Hava Kuvvetlerinin bünyesinde uçucu
sulıay yetiştirilm esi «çın Alman Hava Kuvvetlerinin yardımcı olması yolundaki önerişim reıl
edecektir Glasneck, G oeringin. Deniz Kuvvetlerinin yanı sıra, bu sahada da İngiliz subay
larının rekabetinden çekindiğim ve Ankara'nın önerisini bu nedenle ıed eniğini belirtiyoı
Glasneck. T iirkei und Alghanistan, s. 23. Cemil Koçak, Türk-Al man İliş k ile ri (1923-1939). s
188
Hâriciye Vekili T evlik Rııştü Aras'ın, 17 Şubat 1938 târihinde, onbın tonluk bir kruvazör yapımı
önerisi. Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası D â ire sin in otmırmlu görüşüne karşın.
Alman Donanma Komutanlığı ile Alman Ekonomi Bakanlrğı ta ra fın d a n re d ed ilecektir
Glasneck, Türkei tmd Aighanislaıı, s. 26. Cemil Koçak, Tiirit-Alm an İliş k ile ri (1923-1939). s
18S-190.
258 Glasneck. Turkei und Afgbanistan, s 25-27; Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri 11923-1939).
s 188
408
kimliği belirsiz gibi görünen, ancak aslında İtalya'ya atici oiduğıı
bilinen bâzı denizaltı lan rı Ispanya İç Savaşında Cumhuriyetçi
Hükümete silah taşıdığından kuşku duyulan gemileri batırması
söz konusu ediliyordu), ulaşmı yolunun değiştirilm esinin zorun
lu hâle geldiğini belirtiyordu. Bu nedenle, ulaşım, bir süredir kaı a
yoluyla yapılıyordu. Ancak Romanya'nın Köstence limanından
itibaren ulaşım yeniden deniz yoluyla yapılıyor ve bu nedenle de
sevkiyat için Türk gemilerine ihtiyaç duyuluyordu.
Btı sırada, Türkiye’nin Almanya'ya sipariş ettiği ve satın aldığı
orta kalibre dört topçu bataryasının, 25 vagona yerleşti ı iİm iş hâk
de. Bre ıııcn’cien Köstence fi man ma nakledilmekte olduğu, konuy
la ilgili olarak Çekoslovak ve Romen Hükümetleri nden iransiı
geçiş izni alındığı rapordu belirtiliyordu. Ankara, Alman demir
yolları İdâresinin sevkiyat sırasında her türlü kolaylığı sağlaması
nı ve sevkıyatı hızlandırmasını rica etmişti. Tiiık Hükümeti, top
çu bataryasının bir an önce Türkiye'ye varmasına çok önem veri
yordu. Ayrıca Aı pag. Alman Hükûmcıi’nın, sevUiyâtm hızlandırıl
ması için, Krupp firmasına baskı yapmasını da isliyordu.259
Alman Dışişleri Bakanlığı nın 13 Aralık 1938 tarihli bir raporu,
I ürkive've
/ >
silâh satısımıı 91.000.000 Alman Markfııa ( R a d ı
Mark) (RM) ulaştığım gösteriyordu.
Ünlü Alman firması Krupp, 1936-1937 yıllarında imzaladığı
anılaşmalarla, 15 cinlik toplar, hafif topçu malzemeleri, römork
lar ve özellikle de denizaltı satışlarıyla ön sırada yer alıyordu.
Ancak Çanakkale Boğazı istihkâmlarına 30,5 cin lik tngiliz Vic-
kers-Arııisıroııg ve Çekoslovak Skoda topları yerleştirilmişti.
Alman sanayii tank konusunda da üstünlük sağlayamamıştı,
lüık Hükümeti, Alman önerilerinin yanı sıra, Fransız, Ingiliz,
Çekoslovak ve İtalyan önerilerini dc kabul ediyordu.260
■m ADAP. Seri* D; 1937-1945. Band V. (Juni 1937-Maerz 1939). Kapıtel Vl I, Dıe Türkei, (16. Julı
1937-10 ftâ r u a r 1939), "Alm a* D iş le r i Bakanljğp'nda Görevli M ackensen'in Raporu", Nr.
538,23.9.1937, (395/212602*603); Cemil Koçak, Türk »Alman İliş k ile ri {1923*1939), $ 189.
Mackensen, 26 Ekim'rie. Arpagm talebi üzerine. Krupp m erine baskı yapıldığını da bildire
cektir. Glasneck, Türkei und Atghanislan, s. 26: Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri {1923-
1939), s 189-190.
GI asn ec k. Tü rk ei und Algha ııi stan, s 25 •27; Ce ini l Ko ç ak, Türk* Al ma n İlişk ile r i \1923*1939),
s 190.
409
Alman Dışişleri Bakanlığı iktisat Politikası Dâiresi Başkan Yar
dımcısı Clodius, 1938 yılı sonunda» Türkiye'ye, on yıl süreli,
40.000.000 Alman Markı (RM) değerinde kredi açılmasına karar
verecek ve söz konusu kredi antlaşması imzalanacaktır.
Ancak Gocring. Türkiye’nin dış politikada bu sırada aldığı tu
lum nedeniyle, anılaşmayı biraz geç onaylamıştı.
Antlaşmaya göıe, Türkiye’ye askeri malzemenin yanı sıra, 00
adet Messerschmidt-109 tipi avcı uçağı ve Sadet Heinkel-lll tipi
savas uçağı verilecekti. Antlaşmaya 17 adet 15 cm'lık Krııpp to
pu, 12 adet 21 cııı'lik Skoda topu ile 12 torpido da dahildi. Sipari
şin toplamı 120.000.000 Alman Markı (RM) değeri üçleydi.
Ancak antlaşma ile Türkiye'ye verilmesi öngörülen tanklar ve
uçaklar, 1939 yılının Eylül ayından önce Leslinı edilemeyecektir.
Diğer yandan. Alman sanayii, Türk cephane ve silâh fabrikala
rının yapımına da katılıyordu.261
Mencmencioğlu, 7 Temmuz 1938 târihinde, Ribben tropa, Al
manya'nın Türkiye'ye, Türkiye'yi Ingiltere'den bağımsız kılacak
olan askerî malzeme sevkıyatına devâm etmesinin mümkün olup
ol mad ığı n ı soı aca klı ı,262
Alman Dışişleri Bakanlığı iktisat Politikası Dâiresi Başkan Yar
dımcısı Clodius da, 8 Ağustosta kaleme aklığı bir raporunda.
Türk Hükümetinin yeni Türk-Al man Ticâret Antlaşması süresin
ce (31 Ağustos 1938-31 Ağustos 1939), askerî malzeme ve silâh
scvkiyâdıım düzenli olarak sürmesine özel bir önem verdiğini ya
zıyordu.
t
JM3 2 İ döne-miftde TOrk-AJtfjan askerî jlişkrien hakbn-da ayrpnrdJ bügr ıçm bkz. Cemil Koçak.
Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1938), s. 184-199.
262 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band V, (Juni 1937-Maerz 1939}, Kapıtei VII, Die Türkeı, (16 Jıılı
T83M0. Februar Î939J. "Ribbentrop un Raporu", Nr. 548. 7.7.T938. (96/107 729-733); Cemd
Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1938), s. 190.
410
Cloduis, raporunda, Alman firmalarının, politik, askeri ve ekono
mik nedenlerle, Türkiye'ye askerî malzeme satmaya istekli olduk
larım açıklıyordu.
Almanya, Türkiye’nin islediği açıklamayı yapmış ve Berlin, ye
ni Türk-Alman Ticâret Antlaşması süresince, askerî malzeme sev
kıyatının anılaşma hükümlerine göre süreceğini bildirmişti .263
Mcnemencioğlu, 1939 yılının başlarında, bu kez Wcizsaec-
ker'e, Krupp gibi Alman firmalarının Türkiye’ye teslim ettikleri
savaş ve ticâret gemilerinin materyal ve yapı bakımından eksik
okluğunu, sözleşme koşullarına uymadığını bildirecektir. Mcııe-
mcncioğtu, ayrıca, siparişlerin sevk sürelerinde uzamalar olma-
sından da şikâyetçi
• / * olmuştu.
703 "Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Cloduisun 30 Haziran-
25 Temmuz 1938 Târihlerinde Berlin'de Yapılan Türk-Alman Ekonomi Görüşmelerine İlişkin
Rapora". {Berlin, 8.8. i m W. W. iJJ 6033. D 532 791-5-32 795), Ausw aer!ige$ Amt (AA) (Alman
Dışişleri Bakanlığı/Bonn), Ha Pol, Cloduis, Türkei. Bd. I; ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI.
(Maerz b is August 1939}. “ Alm an D ışişleri Bakanlığı iktisa t P o litika sı D airesi Başkan
Yardımcısı CJoduis'nn Bap onı", Mr. 549, 8.8.1939, (2725/532 791-795); Cemil Koçak. Türk-
Alman İliş k ile ri (1923-1939). s. 197.
m ADAP, Serie D. 1937-1945. Band V, (Jum 1937-Maerz 1939). Kapilel VII, Oie Türkei, 06- Julı
1937-10. f ebruar 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı Kültür Oairesi Yöneticisi Gaus'un Raporu".
Nr. 558, 20.1.1939, (96/107 755); Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k ile ri 11923-1939), s. 190.
411
Papcıı, Türkiye'nin askerî malzeme scvkiyâlma ilişkin Siparişi
nin, 1 Mayıs 1L>39 târihî itibârı ile, 124,529.000 Alınan Markını
(RM) bulduğunu, daha önce Alman Hükümetince verilen ve ar
lık geri alınamaz nitelikle olan gara nüler nedeniyle. Almanya’nın
mâlı kaybının 70,468.000 Alman Markı (RM) olduğunu bildiri
yordu.
/
Paperı, raporunda, doğrudan askerî malzeme niteliğinde olma
yan, ancak örneğin, Gölcük Askerî Limanı, top fabrikası, tank te
sisleri ve kimya ürünleri fabrikası gibi askerî kuruluşların dona
nımım ilgilendiren sevkıyat antlaşmalarına da değiniyor ve söz
konusu sevk garantilerinin hâlen bilinmediğini haber veriyor
du.265
Tıirkdııgiliz Ortak Deklarasyonu nun açıklanmasına pek az bir
zaman kala, proje değeri 30.000.000 Alman Markı (RM) olan,
Gölcük Askerî Limanının yapımı, 21 Nisanda, Krupp öncülü
ğünde Gutelıoffnungshütte, Philipp Holzmatm AG, Siemens-Bau-
Uuion ve Julius Bergcr Tiefbau AG'den oluşan bir Alman konsor
siyumuna veriliyordu. 266
Antlaşma, 12 Mayısta, yâni T ürk-Ingiliz Ortak Deklarasyo
nunun açıklandığı gün imzalanacaktır.267
Yapıma, antlaşma gereğince, 12 Ağustosta başlanacaktı.
Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dililesi Yöneticisi
Wichk anılaşmanın yürürlükte kalmasının Alman firmalarının İç
lime olacağı kanısındaydı.
265 ADAP, Serıe D: 1937-1945, Band VI, IMaerz bis August 1939). "Papenden W eizsaecker'e
Mr. 413, 20.5 1939, (96/107 820-25); ADAP, Sene D; 1937*1945, Band VI. (Maerz bis August
1939), 'A lm an Dışişleri Bakanlığı İktisat Dâiresi'nde Görevli Ripken'in Türkiye ile Almanya
Arasındaki Ekonomik Zorluklara ilişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu", Nr. 435. 24.5.1939, (2950/576
520 -251, Cemil Koçak, Tür k-A İm an İliş k ile ri 11923-1939), s. 190-191.
266 ADAP, Seıie D. 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939). "Papen'den VVeizsascker'e",
Nr. 413, 2 0 5 .1939. (96/107 820-25). ADAP, Sene D: 1937-1945. Band VI. (Maerz bis Aııçnısi
1939), "K roll'un R a p o ru ', Nr. 127. 22.4.1939, (8452/E 595 144); Cemil Koçak, T iirk-A lm a »
İliş k ile ri (1923-193$). s. 191
Jaeschke, projenin değerinin 16.6ÛOOOO TL. olduğunu açıklıyor. JK 1, (12.5.1939), s. 74. Ayrıca
bkz. Gfasneck. Türkei und Aigtıanistan, s. 27; Cemil Koçak, Tiirk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939),
s. 1$1.
267 Krecker, age. s. 41-42; Jaeschke. Türkei, s. 61: Cemil Koçak, Türk-A lm an İliş k ile ıi <1923-
1939). s. 191.
412
Wielıl, Ağusıos ayı ballarında kaleme alclîğj bir raporunda. Pa-
pcıTiıı, yapımın en az dört yıl süreceğini haber verdiğini de bildi
riyordu.
Ancak Almanya’nın Türkiye'ye askerî malzeme sevkıyatım dur
durması, bu karan ve projeyi etkileyecekle
Wielık 7 Ağustos tarihli raporunda, projenin gerçeklenmesi İ<o-
nusunda kesin bir karâra varmanın güçlüğüne işaret cLmeklc bir
likte. gerekliğinde projenin tamamlan masının mümkün olduğu
ı 268
sonucuna varıyordu.
Türk-İngiliz Ortak Deklarasyon un un açıklanmasına çok az bir
süre kala. Berlin'in Türkiye’ye askeri malzeme ve silâh sevkiyâtı
konusunda daha seri bir tutum içine girdiği görülecektir.
Oysa, bundan çok kısa bir süre önce, daha 16 Nisanda, Al
manya'da yapımı tamamlanan Saldı ray denizaİtıs* Kicl'dcn İstan
bul a gönderilmişti .*269
Nitekim Saldıray denizaltısınm devir teslim töreni 5 Haziranda
yapılacaktır.270
Goering, > Mayısta, Wcizsaeckcre, Almanya'nın Türkiye'ye en
modern cinsten altı adcı 24 cm'lik top sevk etme yükümlülüğü
altına girdiğini anımsattı klan sonra, toplantı yapımın m tamam
landığıma Ankara'ya bildirilmesi için talimat veriyordu.
Ancak Goering, mevcut politik ve askerî gelişmeler nedeniyle.
Türkiye'ye ağır topların şevkinin söz konusu olamayacağı m da
bildiriyordu.
Hiılcr de aynı görüşleydi.
Weizsaeckcı'dcıı durumu Ankara'ya ilenilesi ve bu konuda mâ
kûl biı gerekçe sunması isleniyordu.271
2ö6 ADAP, Serie D: 1937494Ş,. Band VI, [Maerz bis August 1939), "Alman İktisat Politikası Dâiresi
Yöneticisi VVıehl'in Raporu". Nr 782. 7.8.1939, (98/107 927-35); Cemil Koçak. Türk-Alm an
ilişkileri (1923-1939), s. >91.
?H9 J K 1.116.4.1939). s. 72, Ulus. <12 ve 17.4.1939); Cemil Koçak. Türk-Alman İliş k ile ri (T923-1939).
s. 192
7/0 JK 1, <5.6.1939). s. 77; Ulus, (6.6 1939); Cemi) Koçak,Türk-Alm an İliş k ile ri <1923-1939). s 192.
7/1 ADAP, Sene D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "VVeizsaecker'in Raporu", Nr.
321,3 5.1m {2185/472 230); Cemil Koçak. Tüfk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s 19 M 92.
413
Rtbbenırop, 7 Mayısta, Türkiye'nin Almanya'ya sipariş etliği
tüm askerî malzeme sevkıyatının dış politika sorunları nedeniyle
durdurulmasını emreder
Hiıler de, 14 Mayısta, en önemli satış antlaşmalarının gerekle
rinin yerine getirilmesini yasaklar.272
Hitler'in emri, Kiel'de Krupp’un Germania tezgahlarında yapı
lan üç den izahı yı, 17 adet 15 cnVlik Krupp topunu, 12 adet 21
cmlik Skoda topu ile Çanakkale Boğazı istihkamlarında kullanıl
mak üzere sipariş edilmiş olan 24 cinlik Skoda obüslerini, 12
adet torpidoyu, 60 adet Messerschmidt-109 avcı uçağım ve 8 adet
de HeinkeMU savaş uçağını kapsıyordu. Söz konusu siparişin
toplam değeri 120.000.000 Alman Markı'nı (RM) buluyordu.273
Alman Dışişleri Bakanhğı'nca Türkiye ile Almanya arasındaki
ekonomik sorunlara ilişkin olarak hazırlanan 24 Maviş tarihli bir
raporda, Ribbeıılrop’un, dış politika nedenleriyle, Türkiye’ye as
kerî malzeme sevkıyatınm durdurulması yolunda talimat verdiği
anımsatılıyor ve bu lâlimaı üzerine Alman Dışişleri Bakanlığı ik
tisat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Ctodius’un bir görüşme
programı hazırladığı açıklanıyordu.
İktisat Vekâletinin temsilcisi, Clodius'a, Türkiye ile Almanya
arasında imzalanmış ve hâlen geçerli olaıı antlaşmanın tek yanlı
olarak fesh edilmesinin uygun bir davranış olmayacağını ve bu
nun Ankara taralından ela olumlu karşılanmayacağını anlatmıştı.
Zâten antlaşmanın gerekleri de tam anlamı ile yerine getirilme
mişti. Skoda tezgâhlarında yapılmış 12 adet torpido, tamamen
hazır olmalarına karsın, henüz Türkiye’ye sevk edilmemişti. Oysa
272 ADAP, Serie D. 1937-1345, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti
sat P olitikası D â ire sin d e G örevli Ripken'in Türkiye İle Alm anya A rasındaki Ekonomik
Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu", Nr. 435,24.5.1939, (2950/576 520-25), Cemi) Koçak.
Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-19391, s. 192; Önder, age, s. 36 ve 103; Krecker, age, s. 41-42;
Glasneck. T iirkei und Atghanısian, s. 44-45.
273 Krecker, age, s. 41-42: Glasneck, Türitei und Afghanistan, s. 24-25; Cemil Kaçak, Türk-Alman
İliş k ile ri 192-
Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Clodıus'un 1Q Mayıs 1939
tarihli bir raporuna göre, söz konusu sevkiyâtın yapılmaması, Alman firm aları için 76.000 000
Alman Markı (RM) ve Skoda «çim «se, 3.200.000 Ingiliz Sterlini ödeme yükümlülüğü anlamına
geliyordu. Krecker, age, s. 42; Cemil Koçak, Tiirk-Alm atı İliş k ile ri (1923-1939K s. 192.
414
bu torpido lan Türkiye tarafından sipariş edilmiş vc satın alınmış
lardı.
İktisat Vekâleti. Alman firmalarının antlaşma hükümlerini yeri
ne gcliı memesi karşısında kayıtsız kalınamayacağını da belirtmiş
ti.
Raporda. Almanya’nın bu tulumunun, gelecekteki Türk-Aiman
iktisâdı görüşmeler/ üzerinde olumsuz etkileri olacağı ve nihayet
İngiliz propagandasın ın e ikisin i anırmasına neden olabileceği be
lirtiliyordu.
/
Berlin in anılaşmalara bağlı lığı konusunda kuşku yaratmaması
gerekliği vurgulanan raporda. İktisat Vekâletinin Türkiye tarafın
dan sipariş edilerek satın alınmış ve yapmıı tamamlanmış askerî
malzemenin derhâl şevkini talep ettiği bildiriliyordu.
Ayrıca raporda, Alman firmalarınca sevkıyatta gecikmenin ge
rekçesi olarak gösterilen bâzı genel nitelikteki güçlüklerin aslında
birer bahane olduğunun Türklerce bilindiği açıklanıyordu.
Cindi us, Skoda tezgâhlarında yapılan obüslerin devralmu ile
görevli olan ve bu nedenle Almanya'ya gelen Türk subaylarının.
Alman Silâhlı Kuvvetleri Başkumandan lığı »m (OK W), sipâriş
edilen askerî malzemenin Türkiye ye sevk edilmemesine ilişkin
emrini ve sevkıyatın gecikmesine karşı da, söz konusu malzeme
ye Alman Ordusu nda ihtiyaç olduğu biçiminde onaya koydukla
rı gerekçenin aslında bir bahane olduğunu bildiklerini yazıyordu
Türk subayları, bu gelişme üzerine, durumu Ankara'ya haber
vermişler ve sevkıyata kısa süre içinde, başlanmadığı takdirde, Al
manya'dan
< derhâl ayrılmak
* üzere, emrinde bulundukları kuruluş-
lan talimat istemişlerdi.
Clodıus. Türk subaylarının protesto şeklinde Almanya'dan ger
çeklen ayrılmaları durumunda, Türkiye’nin Almanya'ya verdiği
hım siparişlerin fesli edilebileceğine işaret ediyordu.
Ancak Cl otlu ıs. bâzı Alman yetkililerin itirazına rağmen, şevki*
vatın durdurulması karârının asla tartışılamayacağım da vurgulu*
yordu. Zâten bu karar, sâdece ağır loplar ve uçaklar gibi önemli
askcıî malzemeleri içeriyordu. Daha önemsiz nitelikteki askeri
malzemelerin sevkı devam ediyordu.
Clodius, Hi iler, Ribbentrop ve KeitePin Türkiye’ye askerî mal
zeme şevkini yasakladıklarını, bu karârın Alman Silâhlı Kuvvet Ic-
415
n Başkumandan! ığı'ııca (OKW) bilindiği halde, Alman Di şişlen
Bakımlığı nca bilinmediğini belirliyor vc soz konusu yasaklama
karârının dört parça 24 emlik Skoda obüslerini, 12 adet torpido
yu, iki adet denizaltı lopunu ve on uçağı kapsadığım açıklıyordu.
Anılaşmaya göıc, sevkıyatın Haziran ayı sonunda yapılması ge
rek iyo rel ıı.
s
274 ADAP, Serte Û 19370945. Band VI. iMaerz bts August 1939). "Alman Dışişleri Bakanlığı Iktıs.n
Politikası Dairesinde Görevli Ripkenin Türkiye İle Almanya Arasındaki Ekonomik Zorluklar.ı
İlişkin 24 Mayıs Tânhlı Raporu'. Nr 435. 24.5.1939, {2950/576 520-25) ile 17.5.1939 Tarihli w
(36/107 826-27) Sayılı Rapor, Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923*19391 s. 192-193.
416
Bu arııchı, sevk edilmeyen askerî malzeme nedeni ile zarara uğ
rayan Alınan firmalarının söz konusu zararlarını Alman Hakli
me li asilenecek ti.
Cloduis, raporunda, Türk Hükûmeti’nm TUrk-Alınaıı ilişkileri
nin daha fazla zarar görmemesi için, sevkiyat anılaşmasına uyul-
mamasmdan doğan bâzı özel hukuk sorunlarını, yani bu durum
da Alman firmaları içm doğan mâlî yükümlülükleri, bir talep ola
rak ortaya koymayabileceğinden söz ediyor, ancak böyle bir unu
mun çok az bir olasılık olduğunu da belirtiyordu.275
Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hamdi Arpag, 27 Mayısla, Al
man Dışişleri Bakanlığnıa verdiği bir nota ile, Kiel'de Deutsche
VVerke tarafından yapılan ve hâlen yapımı bitmiş torpidoların ve
Krupp ile Skoda tezgâhları udu yapılan toplamı Türkiye'ye şevki
nin engellenmesini protesto ediyordu.2 *' 6
Türkiye'ye askerî malzeme ve silâh şevkinin durdurulması, 3
Haziranda Vvcizsaccker ile Arpag arasında geçen görüşmede bir
kez daha ele alınacaktır.
Bu görüşme sırasında Arpag, Skoda tezgâhlarında yapılan top
lamı vc Kicfdc Deutsche Werkc tezgâhlarında yapılan torpido la
mı sevk edilmediğinden şikâyet etmiş ve Berlin'e 27 Mayıstaki
notanın benzeri bir başka nota daha vermişti.
Arpag, bu durumun alt düzeydeki Alman makamlarının bâzı
vanl ış anlamalarından doğduğu kanısındaydı. Aksi hâlde, konu
nun açıklığa kavuşturulması gerekecekti. Çünkü Türkiye, sipariş-
İr t için çok önceki bir târihte ödemede bulunmuştu.
Arpag'm şikâyetlerine karşı, Weizsaceker, konuya ilişkin aynn-
ıılı bilgi almadan bir açıklama yapamayacağım bel inmekle yeti
nire kıi r.27?
Jf'.} ADAP, Serie D; 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti
sat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcımı Cloduıs'un Raporu". Nr 454, 30.5.1939, (7996/E 575
026-23}; Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-19391, s. 193-194.
n\\ AOAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939}, "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti
sat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Clodiusün Raporu", Nr 454, 30.5.1939, (7996/E 57$
l>26-28); Cemil Koçak, Türk-Al man İlişkileri (1923-1939), s. 192.
İH ADAP. Serle D. 1937-1945, Band VI, IM aerz bis August 1939}. "V /eizsaeckerin Raporu", Nr
4/2. 5.6.1939, (1593/384 291-92); Cemil Koçak, Türk* Alman II işkil eri 11923-1939), s. 193-194.
417
L
Papen, canı bu sırada, Saraçoğlu ile yaptığı bir göriışmcdc, Sa
raçoğlu'nun scvkıyûn durdurulan Skoda coplan ile torpido lan
gündeme geıiiçliğini, kendisinin ise, ayrıntılar hakkında herhangi
bir bilgi vermediğim, fakat torpidolar konusundaki zorlukların
yakında ortadan kalkacağına inandığım belirttiğini açıklıyordu.
Saraçoğlu, sevkıyatın kesilmesi durumunda, Ankara’nın ham
madde şevkini ve Almanya’ya olan ödemelerini durduracağı m
vurgulamıştı.278972
İnönü, 7 Haziran da, PapeıVe, Skoda toplarının şevkinin gecik
mesinden dolayı Türk basınına henüz bir açıklama yapılmadığım
bildirmiş vc İÜİd yılında Osman lı Devle linin savaşa giriş karâ
rında, Osm an lı Devletinin İngiltere’den sal m aldığı vc ödemede
bulunduğu iki dretnotu Londra’nın teslim etmemesinin önemli
rol oynadığına elik kal çekmişti. Türk kamuoyu bu olayı hâlâ
luuurrnmııstı
Papeıı, İnönü ile yaptığı bu görüşmeden sonra, 8 Haziranda.
Berlin’den, Türkiye'ye birkaç uçak şevkinin mümkün olup olma
dığını soracaktır.
Papen, İnönü nüıı konuya verdiği önem üzerine, İnönü'ye sevk
konusunda söz vermek istediğini belirliyordu,
Clodiııs, 10 Haziranda, Papen’e verdiği yanıtta, birkaç uçak
şevkinin dogıu bir umım olacağı konusunda Papc.iVin görüşleri
ne katıldığım açıklı yordu.280
Papen, İnönü’ye, Türk-Alman ilişkilerinde hâlen süren kriz dö
nemi sona erdiğinde, askerî malzeme sevkıyatının yeniden başla
yacağını ve Almanya'nın yükümlülüklerini yerine getireceğim ifâ
de etmişti.
278 ADAP, Sene D- 19370945. Band VI, Ifvtaer2 bis August 1930). "Papen'den ADB ye ” . Nr. 475.
5.6.1939,11625/388 828-30); Cemil Koçak. Türk-Al man İliş k ile ri 11923-1939), s. 194.
279 ADAP, Sena D: 1937-1945. Band VI. IMaen bis Augusr 7939), "P a p e ld e n ADBye". Nr 489.
7.6 1939, (1625/388 834-35}. Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1339), s. 194->95.
280 AOAP, Sene 0; 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Papen'm Raporu", Nr. 186,
8.6.1939, (2950/576 526) vç "A lm an Dışişleri Bakanlığı ik tis a t Politikası D âiresi Başkan
Yardımcısı Clodmsun Telgrafı” , 10.6 1939.12950/576 527); Cemil Koçak, Tiirk-A fm an İliş k ile ri
(1923-1939). s. 194-195.
418
Ancak, Papen'in ifadesi ile, bu, Türk dış politikasının alacağı
yöne bağlıydı.261
Saraçoğlu ela, 12 Haziran tarihli bir görüşmede, Papen e, Skoda
loplarının hala niçin sevk edilmediğine ilişkin soruya Berlin'den
bir yanıt gelip gefniceliğini soruyordu.282
Clodius da, 23 Haziran'd a, bir Türk temsilci ile yaptığı görüş
mede, askerî malzeme şevki yatına ilişkin sorunlar hakkında bilgi
si olmadığım, Türk Hükümet ini» şikâyetlerini ilgili yüksek Al
man makamlarına ilettiğini, fakat bu makamlar tarafından söz
konusu şikâyetlere ilişkin incelemenin henüz tamamlanmadığını
ifade ediyordu.
Fakat Clodius, raporunda, Türk Hükûmcli’nm Skoda ve Krupp
toplarının sevk edilmemesinin gerçek nedenlerini bildiğini anım
san yor ve Berlin'in arlık herhangi bir açıklama yapmaktan kaçın -
masının mümkün olmadığını bildiriyordu. Clodiusa göre, niha
yet, kendisinin Haziran ayı sonundaki Bükreş ve Sofya ziyaretleri
gerekçe gösterilerek, yanıt süresinin uzatılması mümkün olabile-
ı ekti.26*
Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi
VViehl, Ağustos ayı başlarında kaleme, aldığı bir raporunda, Tür
kiye'ye askeri malzeme şevki yâ tını da yakından inceliyordu.
VViehl, raporunda, Krupp tarafından imal edilen Atı lav, Yıldı-
tay Saldı ray vc Batı ray acili dört denizaludan ilkinin, yâni Saldı
rayım Türkiye'ye sevk edildiğini, ikincisi nin* yâni Bal ırayın Ki-
el'dc tamamlandığını vc şevke hazır olduğunu, üçüncü vc dör
düncü denizaltı olan Yıkhray ve Atılay adlı denizalulann lsc yapı
mının hâlen İstanbul'da sürdüğünü, Yıldırayım % 85 ve Anlay ın
da % 65 oranında tamamlandığını haber veriyordu.
m ADAP. Serle D. 1937*1945. Band VI. (Maerz bis August 1939}. "Papen'den AO ESW . Nr. 495.
8.6.1939. (1625/388 931*38}. Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s 195.
W ADAP, Serie 0: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939}, “ Papen'den ADB'yeY Nr. 512.
12.6.1939,11625/388875): Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923*19391. s. 195
/M ADAP, Sene 0:1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti
sat Politikası Dâiresi Başkam Yardımcısı Cloduis'un Raporu". Nr. 565. 24.6.1939, (1593/384 314-
15): Cemil Koçak. Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 195.
419
Wiclıl. İstanbul'da yapımı dcvâm eden ve önemli kısmı biten
iki denizaltının. Ingilizlerin yardımıyla Türkler tarafından herhan
gi bir güçlükle karşılaşılmaksızın tamamlanması olasılığına da
dikkat çekiyordu.
4
420
hâlen içinde bulunuhın döviz buhranı göz önüne alındığında, bu
ödemeler Almanya için taşınamaz bir yük olacaktı.
Dolayısıyla Wrchl, Berlin’den Ankara ile yeni bir antlaşmaya
varılmasını istiyor ve yukarıda sıralanan sorunların çözüme ka
vuşturulması gerekliğini bildiriyordu.
Wiehl>bulunacak çözüm yolunun, garantilerin ortadan kaldı
rılması, yâni Ankara'nın sevkıyat yükümlülüklerinin yerine gcii-
rilmemesinden doğan cezalı ödeme talebinde bulunma hakkının
ortadan kaldırılması olacağını vurguluyordu.
Wiehl, Ribbentrop ve Weizsaecker’e sunduğu raporda, İstan
bul’da hâlen yapımı süren denizaltılar» âid motorların birkaç gün
önce Almanya’da gemiye yüklendiğini ve 17 Ağustosu İstanbul'a
geleceğini, dolayısıyla motorların teslimine ilişkin olarak kendisi
ne talimat verilmesini istiyordu.
Wiehl, raporunun sonunda, Türkiye'ye askerî malzeme scvki-
yâliııın söz konusu dahi olamayacağını bir kez daha yineliyordu.
Alman Ekonomi Bakanlığı da, politik nedenlerle, askeri malze
me sevkıyatının dar ölçülerle sınırlandırılması gerektiği görüşüm
deydi, 2 ®4
Alman Silâhlı Kuvvelleri Başkumandanlığı (OKW), Hitler'in,
11 Temmuz W 39 târihinde, hâlen Kiekde bulunan Batı ray deni-
jalusının Türkiye'ye teslim edilmemesini emrettiğini açıklayacak-
III.28S
Berlin'in sertleşen tutumu nedeniyle, Krupp’un Kiel’dcki Ger
illama tezgâhlarında yapımı tamamlanan Batıray deııizalüst, 31
Ağustosta denize indirilmesine karşın, Türkiye'ye verilmeyecek-
ıır 2 8 6
Atılay ve Yıldıray denizaltılar! da İstanbul'da Haliç’teki tezgâh
larda Alman uzmanlarca yapılıyordu.
f M ADAP, Serie D: 1337-1945, Band VI, (M aer; bis August 19391, "Alman Dışişleri Bakanlığı İktı-
sat Politikası Dâiresi Yöneticisi W i e h lin Raporu", Nr. 782. 7.8.1939. 196/107 927-35}; Cemil
Koçak, Türlc-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 195-196.
Ulus, (29.3.1939).
287 JK 1 J 14 8 .1937|r s 46
422
Papen. (örenin A/ııuu propaganda amaçlan doğru t(usunda
kullanılmasını, bunun için de. Auiay deni zailisin m yoldan geri
çevrilmiş olan motorlarının 18 Ağustos ta Türkiye ye gelecek olan
Noıburg şilebi ile teslim edilmesi gerekliğini belirliyordu.
Almanya'ınn Ankara'daki Deniz Ataşesi de, Türk donanması'
tun sava s gücünün anmasının Almanya acısından politik yönden
bir zarara yol açmayacağı görüşündeydi.
Papen, talebinin kabul edilmesi hâlinde. Anlaş den izahısın m
motorlarının 18 Ağustostan önce leşli mi igııı Berlin'in gereken
talimatı acele vermesini istiyordu.290*
VVcızsaeckcr. İstanbul da yapımı hâlen devam eden Auiay ve
Yıld n av' dcııizal ularının latnamlandıkları zaman Türk i*s eve
'
leS'
lim edileceklerini açıklayacaktır
YVcizsacckcrc göre, zaten den izal ula rın yapını çalışmaları ivin
malzeme sevkıyatı da engelle ninem işi i. Alı lav denizcilisinin ta
mamlanma oranı hâlen % 70 idi.
Alılay den izahısın m motorların m, PapeıTin yukarıda bel ii n i
ğini raporunda sözünü etliği gibi, 18 Ağustosta İstanbul’da olma
sı önerisinitı gerçekleşmesi ise mümkün olmamıştı Motorlar, Al
manya'dan gemiye yüklenmiş ve yola çıkarılmışsa da, yolda dur
durulmuş ve ü Ağustosta da İtalya’da bir limanda indirilmişti.
VVeizsaeeker, Almanya'nın Ankara’daki Deniz Ataşesi nin gö
rüşlerine dayanarak Türkiye'nin Alılay denizcilisinin yapımını
kendi olanakları ile ancak iki yılda tamamlayabileceğini yaztyor-
ı 291
ıh ı.
Bu sırada Mitler. Kc»tel ile yaptığı bir görüşme sonunda, askeri
malzeme ve silâh scvkiyâıı
* konusunda Türk ive* ile veni
/ bir antlaş-
ma imzalanmasını önermişti.292
290 ADAP. Sene D: 1937-1945. Banri VII, (9. August bis 3. September 1939). "Papen'den A D B yc".
Nr. 52,14.8 1939, (2950/576 544); Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k ile ri 11923-1939), s. 198.
7111 AÜAP, Serie D. 1937-1945, Benci VII, (S. August b«s 3. September 1939), "VVeizsaecker'in
Raporu". Nr. 80.16.8.1939, (2950/576 545-46); Cemil Koçak, Tüık-Atman İliş k ile ri {1923-19391.
s 198.
TM ADAP, Serie D: 1937-1945. Band VII, (9. August tus 3 September 1939). "W eızsaecker'in
Raporu", Nr. 80, 16 8-1939. (2950/576 545*46); Cemi) Koçak, lu rk-A îm a n İliş k ile ri (1923-1939),
S 198-199
423
VVeizsaccker, Ağustos ayı ortalarında, Türk-Almatı Kredi Ant
laşması ııın 60.000.000 Alman Markı (RM) değerindeki askeri
malzeme sevkiyâlma ilişkin kısmının hiçbir biçimde onaylanma
yacağı nı bildi rece ki ir.293
Papeıt, Ağustos ayı sonlarında, Ttirk dış politikasında Alman
karşıtı rota değişimi sona erecek olursa, askerî malzeme sevkı yân
sorununun Almanya tarafından daha hoşgörülü bir biçimde yem
den gözden geçirilebileceğini ifâde ediyordu.294
Papcn'in bu görüşü, aslında Almanya’nın Türkiye üzerindeki
siyâsi, ekonomik ve askerî baskısının derecesini ortaya koyduğu
gibi, aynı zamanda siyâsî, ekonomik ve askeri baskıların nasıl bir
arada ve karşılıklı olarak uygulandığını da gösteriyordu.
Niiçkim Papetı, 28 Ağustos ta, Hâriciye Vekâlet i ne yazdığı bir
yazıda. Alman Hükümetinin, askeri malzeme sev ki yân sorunu
nun askıda kalmasında kararlı olduğunu bildiriyordu.295
Berlin'in bu tulumuna karşı Ankara'nın da sessiz ve tepkisiz
ka Imad ıgı görü Iece ktiı.
Nitekim bizzat İııontı, 28 Ağustosta, politik durumun elveriş
sizliği nedeniyle. Yıldı ray dcnızalusımn denize indirilme törenine
katılmaz.296
1tirkiyc nin batı iuilâkı yolunda önemli adımlar atması karsı
sında Almanya'nın tepkisi ekonomik ilişkilerde de serileşme şek
linde görülecektir.
berim, dış ticâretini geliştirirken, ekonomik yakınlaşmanın do
ğuracağı siyâsî sonuçlan da göz önünde tutuyordu.
Ekonomik nulüzun kolayca siyâsî nüfuz hâline dönüşeceğim he
sap edcıı Almanya, askerî hedeflerim bu plâna göıe düzenliyordu.
293 ADAP. Serie D: 1937-1945. Banıl VII, (9. August bis 3 September 1939). "VVeizsaeckeMıi
Raporu- , Nr 80, 16 8.1939. (2950/576 545-46); Cemil Koçak. Türk-Alman ilişkileri (1923-19391.
s. 199
294 ADAP, Sene D 1937-1945, BancJ VII (9. August bis 3. September 1939), "Papen'den AOB'yc "
Nr 393.28.8.1939.11594/384346-49); Cemil Koçak,T ü l*- Alman İlişkilerin923-1939).s 199.
295 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band VII, (9 August bis 3 September 1939), "Papen'den Hâriciye
Vekaleti ne". Nr 406, 28 8 1939. (8342/E 590 163 64), (Aslı Fransızcadır), Cemil Koçak, Tiırk-
Alman İliş k ile ri 11923-19391. s. 199.
424
Kısacası, Almanya’nın siyâsi ve askerî yayılma amacına, dış ti-
cârci politikasının da hizmet etmesi bekleniyordu.
Dış ticâret, Alman chş politikasında önemli bir işleve sahipti.297
Nitekim Kroll, 18 Nisan 1939 tarihli bir raporunda, Türki
ye’nin Ingiliz blokuna katılmasını engelleyen önemli faktörlerden
bilisinin de, Almanya'nın ekonomik etkisi olduğunu vurguluyor
du.29892
Berlin, Türkiye'nin dış politikasını etkileyebilmek amacı ı!c,
yukarıda daha önce adı gecen Türk-Alman Kredi Antlaşmasını
da gündeme getirmekten kaçınmayacaktır
Türk-Alman Kredi Antlaşması, 16 Ocak 1939 târihinde Ber
lin'de imzalanmıştı ve 130.000.000 Alman Markı (RM) değerin
deydi.2*
297 1933-1939 yılları arasında Türk-Alman ekonomik ilişkileri hakkında. Almanya'nın Türkiye de
ekonom ik hegem onya kurm a çabalarına ye Türk-A lm an T ica re t A n tla ş m a la rın a ilişkin
ayrıntılı bilgi için bk2 . Cemil Koçak, Türle -Alman İliş k ile ri (1923-1939), s 199 -245
2% ADAP, Serie D 1937-1945, Band VI. (Maerz bis August 19391, 'K roll'dan ADB'ye". Nr. 226.
18 4.1939, (2767/535 861-635; Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s 225
299 JK 1, (16 1 1939), s 68. OTDP, s 122-123; Glasneck. Tıirkei und Algbanistan, s 38; Krecker.
age, $. 43; Önder, age. s 15 ve 37; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-19391. s. 238.
Ingiltere'nin, 1939 yılının Mayıs ayında. Türkiye'ye açtığı önem li tutardaki kredi, Almanya'nın
tepkisine yol açmıştı.
Kısa bir süre sonra, Kroll, Menemencioğlu ile yapiığı bir görüşmede, konuyu gündeme getir
m iş ve kre d i antlaşm asının. T ürkiye'nin, siyâsi iliş k ile rd e n sonra ekonom ik alanda da
tarafsızlığını terk ettiği anlamına gelip gelmediğini sormuştu.
M enem eneioğlu, Kroll cm hu sorusunu, bir Alman kredisi için de görüşmelere hazır oldukları
biçim inde yanıtlayınca, atadan kısa bir zaman geçtikten sonra, ıkı ülke arasında bir kredi
antlaşması imzalanması için görüşmelere haşlanmıştı.
Görüşmelerin sonuna yaklaşıldığı bir sırada. Alman Tarım Bakanı Funk'un. 1938 yılı sonunda.
Türkiye'yi ziyareti vesilesi ile, görüşmelerde üzerinde anlaşma sağlanamayan küçük pürüzler
de hâlledilecek ve böylece gizli sürmüş görüşmelerde sonuca ulaşılacaktır Kroll, age. s. 101-
103; Jivkova. age, s 159-162; OTDP. s 122-123; Keesing's, (1938/32801
Funk'un diğer bir önerisi de. Türkiye ile Almanya arasında bir ittifak antlaşması imzalanması
yönündeydi.
425
Türkiye, anılaşmanın yürürlüğe girmesi için gerekli olan ııoia
değişimi konusunda kısa zamanda ileri adını alacak ve kredi anı
laşması 0 Mayısla TBMM tarafından onaylaııacaklu.300
Oysa, Alman Dışişleri Bakanlığınca 24 Mayısla hazırlan mı bir
raporda, kredi anılaşmasının yürürlüğe girmesinin politik acıdan
olanaksız olduğu vurgulanıyordu.301
Gerçeklen de, Alımın Hükümeti, Mayıs ayında, Tiırk-Ahnıuı
Kredi Antlaşması'ın» geçerli hale gelebilmesi için gerekli olan ııo-
la değişimini anık amaçsız bulduğunu açıklayacak, Ankara ise.
hu açıklamayı bir süre yanıtsız bırakmayı ıcıcilı edecektir.
Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hamdi Arpag, Türk-Almaıı Kır
dı Anılaşması nın yürürlüğe girmesi ile ilgili olarak Clodms ile
gorıı sür.
Clodius, bu görüşme sırasında, ArpagTn sorusu üzerine, görüş
meler için Ankara'ya bir Alman heyeti gönderilmesinin hâli ha-
zırda mümkün görülmediğini ve ayrıca kendisinin de böyle bir
heve ün yollan maması görüşünde olduğunu bildiriyordu 302
Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi
VVıchl, 7 AğusLos lâ n lıİ i raporunda, Türkiye’n in i 6 Ocak 1030 ta
lihli Türk-Alıııaıı Kredi Anılaşması nın yürürlüğe girmesini isle
diğini haber veriyordu.
Kıceli anılaşmasına göre, Türkiye'ye 60.000.000 Alman Markı
(RM) değerinde askeri malzeme ve 90.000.000 Alman Markı
. . .1 . . M «M . . .
M enem encıoğlu, bu tür tic a re t antlaşmalarımı) Batılı devletlerin Türkiye üzerinde artan
etkinliklerine karşı bir denge oluşturacağım ifâde -ediyordu.
Glasneck, bu tutumu söyle değerlendiriyor: "Türkiye. ( bu tür antlaşm aları I...) siyasal
nedenlerle de hoş karşılıyordu/’ GlasrieckTiirfcei undAfghanislatı.s 38.
Turk-Alman Kredi A ntlaşm asına ilişkin ayrıntılı bilgi için b kz. Cemil Koçak. Türk Alm an
İliş k ile ri (1923*1939), s. 23-2*239
300 AT, Sayı: 66. IMayrs 1939), Cemil Koçak, Türk-Almarı İlişkileri (1923-1939), s 238
301 ADAP. Serie D. 1937-1945, Bantî VI, (Maerz bıs Augııst 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti
sat Pohukası D âiresi'rıde Görevli ftip ke n 'in Türkiye İle Alm anya A rasındaki Ekonomik
Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tânlıli Raporu", Nr. 435. 24.5.1939, (29507576 520-25) ile 17.5 1939
Tarihli ve 196/107 826-27) Sayılı Rapor; Cemil Koçak, Türtt-Almen İliş k ile ri (1923*1939), $ 238
302 ADAP, Serie 0:1937-1945. 6and VI, IM aerz bis August 1939). "Alman D iş ile ri Bakanlığı İkti
sat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Cloduis'un Raporu", Nr. 454. 30.5.1939, (7996/E 575
626-28); Glasneck. Türket und Aighamslan, s 45; Cemil Koçak. Türk-Alman iliş k ile ri {1923-
1939), s 239
426
(RM) değe rinde de sanayiye yönelik malzeme sevkıyatı mümkün
olacaktı, Kredi karşılığında ödeme, Almanya’ya mal ihracı seklin
de gerçekleştirilecekti.
Kredi antlaşmasının yürürlüğe girebilmesi için Almanya'nın
karârı bekleniyordu. Çünkü Türk parlamentosu antlaşmayı Ma
yıs ayımla onaylamışı).
Kredi antlaşmasının yürürlüğe girmesi, Türk-Alımn dış ticâre
tinin genişletilmesi anlamına geliyordu. Çünkü Alman saııâyi
mallan Türkiye'ye, Türkiye’nin Almanya'ya hammmadde sevkı
yatına karşıUk olarak sevk ediliyordu.
Oysa, Ingiltere ile yaptığı antlaşmadan sonra, Türkiye'nin Al
manya'ya karsı olan bu yükümlülüğünü sürdürüp sürdürmeyece
ği henüz belirsizdi.
Wielıl, Tıırk-Alman Kredi Aııllaşması’mıı kesinlikle onaylan
maması gerekliği görüşündeydi.303403
Gerçekten ele, siyâsî ve askeri gelişmeler karsısında. Alman
kredisi lücbiı zaman gerçekleşmeyecektir.
Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi
Wichl de. ekonomik ilişkilerle askeri ilişkiler arasında yakın bir
bağ kuruyor ve bir raporunda, askerî malzeme ve silâh şevki yatı
na ilişkin sorunlardan doğan Alman yükümlülükleri Türkiye ta
ralından al'edilinceye dek, ekonomik ilişkilerde de bir devamlılık
ya da sınırlama sorusuna verilecek yanıtın gecikin il meşini öneri
yor clu
VViehlc göre. Türkiye'nin Almanya'dan ve Alman Iiimaların
dan olan alacaklarından vazgeçmesi için Türk-Alman ticarî ilişki
leri sürüncemede bırakılacak ve bir koz olarak kullanılacaktı.3tM
VVeizsaeckev ise, i 6 Ağustos tarihli raporunda, VViclıhn 7 ve
14 Ağustos tarihli raporlarını değerlendiriyordu.
303 ADAP, Sene D: 1937-1045. 8a«d V I J M aetl bis August 1939), "Alm an Dışişleri Bakan lığı İkti
sat Politikası Dâiresi Yöneticisi VVıeM'in Raporu1', Nr. 782, 7 8.1939. (96/107 927-35); Cemil
Koçak. Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s 195-239.
304 ADAP. Serie D: 1937-1945, Band Vi, IM aerz bis August 1939), "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti
sat Politikası Dâiresi Yöneticisi VVıehl'iıi Raporu", Nr. 782, 7 8.1939. (96/107 927-35); Cemil
Koçak, Türle-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 19?.
427
Weizsaeckcr, askeri malzeme sevkiyâtmın durdurulmasından
doğan Alman yükümlülüklerinin af edilmesi yolunda tatmin edi
ci bir antlaşma yapılması hâlinde, 31 Ağustos’ta sona erecek olan
25 Temmuz 1938 tarihli Türk-Alman Ticâret Amlaşması'nın süre
sinin uzatılmasını kabul ediyordu.
Bu sûrede Weizsaeckcı de, ekonomik ilişkilerle askerî ilişkiler
arasındaki yakın bağı vurgulamış oluyordu.
Askerî ilişkiler, ekonomik ilişkilerin düzenlenmesi yolunda bıı
baskı aracı olarak kullanılıyordu.
Raporda, Türkiye’nin Krupp ve Skoda toplan ile Messersch-
midl ve Heinkel uçaklarının sevkıyatına ilişkin Alman garantileri
ile yükümlülüklerinden ve lehine doğmuş tazminat taleplerinden
vazgeçmesi isleniyordu.
Berlin, ancak bu talebi kabul edildiği takdirde, Türkiye ile yeni
bir ticâret antlaşması imzalamaya hazırdı.305
Ribbcntrop da Weizsaecker'iıı öneri ve değerlendirmelerine ka
nlıyordu.306
Görüldüğü gibi. Berlin, süresi 31 Ağustos 1939 târihinde sona
erecek olan Türk-Alman Ticâret Anılaşmasının yenilemeyerek vc
görüşmeleri uzatmak süreli ile, Ankara üzerinde, bir yandan, as
kerî malzeme sevkiyâtmı durdurarak, diğer yandan da, Türkiye
üzerindeki ekonomik hegemonya ve nüfuzunu kullanarak, baskı
kurmaya çalışıyordu.
Weizsacckcr, Türk-Al man Kredi Antlaşması nın 90.000.000 Al
man Markı (RM) değerindeki sanayi malzemesi sevkiyâtına iliş
kin kısmının onaylanması için Almanya'nın artık herhangi bir is
le k duymadığım da açıklıyordu,
Wcizsaeekcr, buna karşılık, sanayi malzemesi sevkiyâtına iliş
kin olarak, Türk Hükümeti ne her durum için, özellikle de Göl
cük askeri fimanının yapımı için, ayrı kredi önerilebileceğini ya
305 ADAP. Sene D; 1937-1945, Band Vfl. (9. August bis 3 Septernber 19391. 'W eüsaecker'in
Raporır". Nr. 8 0 .16 8.1939. (2950/576 545-46); Cemil Koçak. Türle-Alman İlişkileri (1923-1939),
s. 198.
306 ADAP, Serie 0 : 1937-1945. Band VII, (9 August bis 3. Septernber 1939). 'Alman Dışişleri
Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi VYiehl'den P a p e n V . Nr. 109, 18 8.1939. IS342/E
590 167/1};Cen»! Koçak,Türk-Almanilişkileri (192Î-1939),s. 198-199.
428
da vaad edilebileceğini belirtiyordu,307803
Hatırlanmalıdır ki, Alman Dışişleri Bakanlığı raporlarına göre,
Almanya, Türkiye'deki sanayi tesislerinin % 80’ini Alman nıalzc-
■ jn n
307 ADAP. Serie E>: 1937*1945. B an'4 VII, 19 August bıs 3. Septernber 1939), ^ e iî s a e c k e r 'i»
Raporu", Nr. 8 0 , 16 8.1939,12950/576 545*461; Cemil Koçak, Tiirk-Alm an İliş k ile ri 11923-1939).
s. 199.
308 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Alman Dışişleri Bakanağı İkti
sat Politikası Dâiresi Yöneticisi VYieM'm Raporu” . Nr. 782, 7.8.1939, (96/107 927*35); Glasneck,
Türk ei und Afghanistan, s. 24: Cemil Koçak, Ttirftc-Alman İlişkileri (1923*1939), s 205.
Türkiye'de görevli Alman uzmanlara ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Cemil Koçak, T ü rk-Alman
İlişkileri (1923*1939), s. 174-176
429
1939 yılında Türkiye, Almanya'ya 115.000 ton civarında krom
ihraç etmişti.310
Türk-Alman dış ticâreti konusunda üzerinde önemle durulma
sı gereken bir diğer nokta da, Türkiye’nin 1938 yılında Alman
ya'ya ihraç ettiği malların % 30 oranında savaş sanayii için hayâtı
önemde hammaddelerden ofuşmasıydı.
Bu mallar, başta krom olmak üzere, kereste, deri hammaddele
ri, gıda maddeleri, yün, moher ve pamuktu. 1939 yılının ilk sekiz
ayında bu oran % 35'e yaklaşmıştı.
Dünyâ krom üretiminin % 17'sini karşılayan Türkiye'nin elin
de, savaş sanayii için çok gerekli ve önemli bir mâden bulunuyor
du,311
Nitekim Pnpen, Haziran ayı başlarında kaleme aldığı bir rapo
runda, Türkiye’nin krom sevkiyâtını, askerî malzeme ve silâh
sevkiyatına karşı bir koz olarak elinde tuttuğuna ve kullandığına
işaret ediyordu.312
Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Başkan
Yardımcısı Clodius da, 10 Mayıs târihinde, Türkiye’ye karşı alı
nabilecek ekonomik önlemlere ilişkin olarak hazırladığı rapo
runda, bu sırada hâlen sürmekle olan Türk-A iman ekonomik
görüşmelerine değiniyor ve Türkiye'den ithâl edilen mallar ara
sında sâdece kromu hayât! önemde bir madde olarak değerlen
diriyordu.
Clodius, Türk-Al man ticarî ilişkilerinde meydana gelebilecek
310 Krecker, age. s 41*44; Jaeschke, Türkei, s. 56; Glasneck, Tüdkeı ımd Atgtıamstaın, s. 22;
Ackermann, agm, Miller, Oeutsclıland und dia Maechte, s. 492; Camii Koçak, Türk-Alm an
İlişkileri (1923-19»), s. 224.
Krecker. daha farklı olarak, 1936 ve 1937 yıllarında Almanya'nın krom ihtiyâcının yarısının,
1938 yılında ise üçte birinin Türkiye'den karşılandığını açıklıyor. Krecker, age, s. 42.
Gla-sneck'e göre ise, Krupp, Türkiye'nin krom üretim inin yansını salın alıyordu. Glasneck,
Türkei ımd A f g han isten, s. 22/dipnot 34.
Jaeschke'nin verdiği bilgilerin ışığında. Türkiye'nin krom üretimi, 1926 yılında 7.000 ton, 1933
yılında 75.000 ton ve 1937 yılında da 133.000 tondu. Jaeschke, Türkei, s. 45.
311 Glasneck, T iirkei und Alghanistan, s. 22; Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri 11923*1939), s.
225.
312 ADAP. Serie D. 1937-1945, Band VI, IM aer* His August 1939}, "Papen'den ADB'ye". Nr. 475,
5.6 1939. (1625/388 828-30); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923*1939), s. 194.
430
bir daralmanın An kara'}'ı Berlin'den çok daha fazla sarsacağım ve
bunun sonucunun Tüı k ekonomisi için çok ağır olacağım vurgu
luyordu. Günkü Almanya, krom dışında, Türkiye’den ithal ettiği
tüm malları diğer ülkelerden sağlama imkânına sahipti.
Buna karşılık, Türkiye, kendi ihraç ürünlerim Almanya'nın dı
şında üçüncü ülkelere cok zor satabilecekti. Ayrıca Türkiye'nin
bu nedenle silâhlanma programı da aksayacakla Böyle bir du
rumda, Ankara'nın Berlin'den boşalacak yeri Londra'nın doldur
ması için girişimde bulunacağına işaret eden Clodius, Londra'nın
da Türkiye’yi Almanya nm pazarı olmaktan kurtarmak isteyeceği
ni vurguluyordu.
Ancak, Clodius a göre, bu aşamada Türkiye'ye askeri malzeme
scvkiyâımm kesintiye uğratılması yeterli bir önlemdi vc yeni bir
ticâret anılaşması imzalanması için yapılacak görüşmelerde Ber
lin’in konuyu sürüncemede bırakmasını mümkün kılacaktı/13
Türk ve Alman Hükümetleri, 1939 yılının Mayıs ayı içinde,
Türk-Alman Ticâret Anllaşmysfnm bir yıl daha uzatılıp uzatılma
yacağına karar vereceklerdi. Anılaşmanın uzatılması için karşılık
lı bildirim yeterli görülmüştü. Bu konuda yapılacak görüşmeler
için Clodius Ankara’ya gelmişti.
Ancak Alınan Dışişleri Bakanlığınca konuya ilişkin olarak ha
zırlanan bir raporda, politik koşulların tarafların bira raya gelerek
görüşmelere başlamaları için uygun olmadığına dikkat çekiliyor
du. Antlaşmanın kısa bir süre daha uzatılması* ancak politik du
rumda olumlu vonde gelişmeler olduğu takdirde mümkün olabi
lecekti. Ancak bu durumda da hükümetler arası görüşmelere an
cak Eylül ayında Ankara'da başlanması söz konusuydu.3 314
31
Alman Hükümeti, 24 Mayısta, 31 Ağustos'ta süresi sona erecek
313 ADAP, Sefie D- 1937-1^45, Band VI, {Maerz bıs August 1339), "Alm an Dışişleri Bakanlığı İkti
sat Politikası D âiresi'nde Görevli R ipken'in Türkiye İle Alm anya A rasındaki Ekonomik
Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu", Nr 435, 24 5.1939,12950/576 520-25}; Cemil Koçak.
Türk-Almen İlişkileri 11923-1939). s. 225.
314 ADAP, Sene D: 1937-1945. Band VI, {Maerz bis August 1939). "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti
sat Politikası D âiresi'nde Görevli R ipken'in Türkiye He Alm anya A rasındaki Ekonomik
Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu", Nr. 435. 24.5.1939.12950/576 520-251; Cemil Koçak.
Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-19391. s. 225-226.
431
olan Tüık-Alman Ticaret Anılaşması nın uzatılması yolundaki
Türk-Alman görüşmelerinin kesilmesini kararlaştıracaktır.315
Nitekim Alman Dışişleri Bakanlığı nca 24 Mayıs 1939 târihinde
hazırlanan bir raporda da, Türkiye’ye ticarî eşya sevkıyatına deği
niliyor ve Alman Dışişleri Bakanlığının onayı olmaksızın Türkiye
ile yeni bir ticâret anılaşması imzalanmayacağına dikkat çekili
yordu.316
Clodius da, 30 Mayıs tarihli raporunda, Türkiye'ye karşı İktisa
dî alanda alınacak Önlemleri söz konusu ediyordu.
Clodius, bu sırada Berlin’de bulunan PapcıTe, Türkiye'ye ola
ğan ticarî eşyâ sevkıyatının devam etmesini önermişti.
Clodius, raporunda, Türkiye’nin Almanya için en çok öııcm ta
şıyan ihraç mallarım yılın son aylarında sevk ettiğini anımsatıyor
du. 25 Temmuz 1938 tarihli Türk-Aîman Ticâıcl Antlaşması nın
31 Ağustos 1939 târihinde sona ereceğini de anımsatan Clodius,
anılaşmaya göre. Mayıs ayında her iki tarafın antlaşmayı bir yıl
daha uzatıp uzatmama karârı vereceklerine dikkat çekiyordu. An
kara ile Berlin arasında uzun zamandır süren görüşmeler sonun
da, iki ülke heyetleri arasında hâlen geçerli ticâret antlaşmasının
süresinin uzatılmasına ilişkin görüşmelere Haziran ayı başında
Ankara'da başlanması kararlaştırılmıştı.
Ancak Clodius'a göre, Berlin, Türk Hükümeti ne, hu aşamada
görüşmelere başlamanın anlamlı olmayacağını ve amaçsız kalaca
ğını bildirmeliydi.
Clodius, Türk Hükümeti nin sonbahar aylarına dek, Berlin'in
hâlen geçerli tıcâıct antlaşmasını değiştirmeksizin ya da sâdece
bâzı küçük vc önemsiz değişikliklerle uzatıp uzatmayacağı konu
sunda bilinmezlik içinde kalacağını haber veriyordu.
315 ADAP, Sene 0:1937-1945. Band VI. (Maerz bis August 1939b "Alman Dışişleri Bakanlığı ik ti
s a t Politikası D â ire s in d e Görevli Ftipken'in Türkiye İle Alm anya A ra sın d a ki Ekonomik
Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu ', Nr. 435,24 5.1939, (2950/576 520-251; Cemil Koçak.
Tüfk-Aliuan İlişkileri (1923-1939), s. 225-226
316 ADAP, Serie Û: 1937-1945. Band VI. (Maerz bis August 1939b "Alman Dışişleri Bakanlığı İkti
s a t Politikası Oâiresi nde G örevli R ipken'in T ürkiye İle A lm anya A rasın da ki Ekonomik
Zorluklara İlişkin 24 Mayıs Tarihli Raporu". Ne 435. 24.5 1939. (2950/576 520-25); Glasneck,
Tiifkei und Alghantsifut. s 45; Cemil Koçak,Türk-Alman İlişkileri 11923-1939). s. 225-226.
432
Anılaşman m 31 Ağustosla sona ermesinden itibaren, anılaş
manın yenilenmemesi hâlinde, Türkiye ile Almanya arasında mal
alış verişi ivin bir temel kalmayacaktı. Bu ela, pratikte iki ülke
arasında her türlü ticaretin kesilmesi anlamına gelecekti.
Ancak bu konuda kesin biı karâra varmak için, Clodius, rapo
runda. Berlin acısından daha iki ya da üç ay süre bulunduğunu
vurguluyordu.
Clodius, İni koşullarda, Papenin Türk Hükümeti ile görüşme
lerde bulunması için görevlendirilmesini Beri iive tavsiye ediyor
du.317
Almanya'nın ekonomik alandaki bu tür tehditleri Türkiye tara
lından yanıtsız bırakılmayacaktır.
Ankara da kendi elindeki önemli kozları gündeme getirir.
\Veizsaeckcr, 5 Haziran da, Türkiye’nin Berim Büyükelçisi
Haııub Arpag ile yaptığı görüşmede, Türkiye'nin Almanya ya
krom ihracını durdurduğu yolundaki haberlerin doğruluk dere
cesi m soruyordu.
Arpag, bu soruya verdiği yanıtla, konunun ayrıntılarını bilme
diğim bildirmekle yetinecektir.318
Mene mcııc ioğlu ise. Haziran ayının ilk haftasında, Papene,
Türkiye'nin Almanya'ya krom sevk iyâ tında kısıntıya gideceğini
ifâde ediyordu.319
*
317 ADAP, Serie D: 19374345, Band VI, (Maerz bis August 1939). "Alman Dışişleri Bakanlığı Iku-
sat Politikası Dâiresi Başkan Yardımcısı Cloduis'ım Raporu". Nr. 454. 30.5.1939,(7996/E 575
626-28); Cemil Koçak. Turk-Alman İliş k ile ri (1923-1939). s 226.
318 ADAP. Serie D; 19370945, Band VI. (M aerz bis August 1939). "VVeizsaecker'in Raporu". Nr.
472. 5.6.1939. (1593/384 291-921 Krecker. age, s. 42; Cemil Koçak.T ür*-Alman İliş k ile ri (1923-
1939). s 226.
319 ADAP, Serie D: 1937 1945. Band VI. (Maerz bis August 1939). "Paperı den A D 6 y e \ Nr. 495,
8.6 1939.(1625/368 931-38); Krecker.age, s. 42; Ackemıann, agm, « itle r, Deııtschland und die
M aechte, s. 495; Cemil Koçak. Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 227.
433
Bun un ta birlikle, Arp agııı rahatsızlığı nedeniyle, görüşme an
cak 2.3 Haziran da ve dolaylı bibimde gerçekleşebilmişti.
Türkiye'nin Berlin Büyükelçiliği nden hır görevli ile görüşen
Clodius, görüşme sırasında askerî malzeme sevkıyat mm durdu
rulmasından ve 1 ürk-Alm;m ekonomik görüşmelerinin başlama
masından doğan soı unlanıl gündeme geldiğini belirliyordu.
i ürk temsilci. Arpag'm Clodius'a yaptığı biıcok ziyaretin ve
Büyükelçiliğin şimdiye dek verdiği üç no lanın yanıtsız kalmasın
dan şikâyet etmişti. Büyükelçilik birçok kez ıdcfuıı etmesine kar
sın. Alman Dışişleri Bakan lığından bir yami elde edememişti.
Türk ıara lı sevk i*vat sorunu üzerinde önemle duruyordu./
Tiiıki-
ye. Tiiık-Almaıı ekonomik görüşmelerinin derhâl haşlamasını ta
lep ediyor.
Clodius ise, Türk-AIman Ticâret Antlaşması nın 31 Ağustosa
dek süreceğinden hareketle, görüşmelere başlamak için henüz ye
terli zamanın olduğunu belirtiyordu. Clodius, hu sûıvtle. Al man
ya’ıım bu konuda aceleci olmadığını da belli ediyordu. Alman
Hükümeti, görüşmelere ne zaman başlanabileceği konusunda he
nüz bir karâra varman usu
Clodius. Türk temsilciden. Almanya'nın halen görüşmelerin er
telenmesi gerekliği görüşünde olduğunu Türk Hüküm eline Inıheı
vermesini istemişti. C/odats. Türkiye'nin krom ihracâtında son za-
*
320 ADAP, Sene D: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis A ugusi 19391, "Atman Dışişleri Bakanlığı İkti
sat Politikası Dâiresi Başkan Vardımcıs* Cloduis'un Raporu ’ , Nr. 565,24.6.1939, {1593/384 314-
15); Cemil Koçak. Türk-Atman İliş k ile ri (1923-19391, s. 227.
434
"Almanya ile ilk günlerde bir tereddüt ve bir kararsızlık belirdi. Fakat
yavaş yavaş bıı tereddüt zail oldu ve işler normal yola girmeye başladı.
Bugün tek bir iş müstesna, iki tarafın da birbirlerinden bir şikâyeti yok
tur. Bu tek işin de yakın âtide müsbet olarak halledileceğini ümit ediyo-
:»1 TBMM 20. Devre: 6, İçtima - Fevkalâde. Cilt: 4.38. İnikat (B 7 1939).
435
mallann Türkiye'nin Almanya'ya toplam ihracâtı içindeki oram
ise, yaklaşık olarak % 30-35 idi.
Ancak bu grup içindeki hamınaddefer arasında savaş sanayii
için son derece gerekli olan krom en ön sırada yer alıyordu. Ayrı
ca, T ıırk-Al man Ticâret Antlaşmasının yürürlüğe girmesinden
sonra. Almanya’nın Türkiye’den krom ithalâtı yaklaşık olarak iki
kat artmıştı. Bu da, Almanya'nın krom ihtiyâcının yarısından faz
lasının Türkiye’den karşılandığı anlamına geliyordu.
Wieiıl’e göre, Türkiye’den hammadde sevkıyatının kesilmesi
hâlinde, Almanya ağır zarara uğrayacak ve Alman ekonomisi bu
duruma tahammül edemeyecekti.
Diğer yandan, ikinci ve üçüncü grup ithâl mallar için aynı du
rum söz konusu değildi. Bu grup malların ithalâtında olası bir ke
siminin Almanya'ya pek bir zararı dokunmayacaktı. Almanya'nın
Türkiye'den toplam ithalâtının yaklaşık olarak % 7G'i Almanya
icitı hayâtı önemde olmayan mallardı.
Ancak, diğer yandan, Türkiye için Almanya en büyük pazar
durumundaydı. Türkiye’nin loplam ihracâtının % 50'dcn fazlası
Almanya’ya yapılıyordu. Bu açıdan, Almanya gibi bir pazarın kay
bı Türkiye iciıı çok güç bir durum yaratacaktı. Üstelik Almanya,
Türk ihraç malları için dünyâ piyasa fiyatlarının üzerinde ödeme
de bulunuyordu. Bu da, Türkiye açısından Alman pazarını büs
bütün değerli kılıyordu,
Wiehl7 raporunda, gerçi Türkiye'nin yeni siyâsî müttefikleri İn*
giİtere ve Fransa’nın Alman pazarından doğan kaybı bir süre için
alını destekleri, krediler ve borç uygulamaları ile kapatabilecekle
rini, fakat bu uygulamanın, doğal ekonomik temelden çok uzak
kalacağından, sürekli olmasının mümkün olamayacağını belirti
yordu.
Bu nedenle, Wiehl, Ankara'nın gerçek çıkarının, hâlen sûren,
la kal süresinin bitimine artık neredeyse birkaç gün kalmış olan
Türk-Al man Ticâret Anılaşmasının uzatılması doğrultusunda ol
duğunu savunuyordu. Türkiye, genel olarak Türk-Almaıı dış ticâ
retinin gelişmesinden vc artmasından yanaydı. Berlin ise, öncelik
le Almanya için lıayâıî önemde olan hammadde sevk iyatın m de
va inim, daha sonra da Türkiye’nin ihracâtının karşılanmasını isıi-
vordu.
t
436
Wiehl, raporunda, İktisadî ilişkilerle siyâsî ilişkiler arasındaki
yakın bağa da dikkat çekiyordu.
Wiehl1 Papetı’in, Türkiye'nin politik rotasının Türk-Ahııan
ekonomik ilişkilerini de yakından etkilediğini ve bu ilişkilere za
rar verdiğim belirttiğini haber veriyordu.
Papen, WielıTin raporunda sözü edilen ve üçüncü grupla yer
atan Türk ihraç mallarının atımında sınırlamaya gidilmesini, fa
kat bu sınırlamanın da bir tokat gibi vurucu olmamasına dikkat
edilmesini, diğer yandan da, Türk ihraç mallarına otomatik ola
rak yüksek fiyat verme politikasına artık bir son verilmesini talep
ediyordu.
PapenV göre, Berlin'in alacağı önlemlerin dozu iyi ayarlanma
lıydı. Çünkü Almanya'nın ekonomik alanda Türkiye'ye karşı ala
cağı sert önlemler, sâdece Almanya'nın düşmanlarına yarayacak
ve Türkiye’nin bu nedenle Alman karşıtı grupla yer almasına ne
den olacaktı. Aynı zamanda İngiltere'nin, Almanya'nın Balkan
larda ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinde İktisâdi ve siyâsi taleple
ri olduğu yolunda Alman karşın propagandasına da vesile teşkil
edecekti.
Papeıı, Berlin'e, Türk-Alman Ticâret Antlaşması nın uzatılması
nı ve askeri malzeme sevkıyatı ile ilgili sorunun da bir anlaşma
ile çözümünü tavsiye ediyordu.
Alman Ekonomi Bakanlığı da Papenin önerilerine katılmıştı.
Türkiye'nin politik tutumundaki değişimin ekonomik alanda da
getireceği sancılar Alman Ekonomi Bakanlığı'nca göz önüne almı
yordu. Türk-Alman İktisâdi ilişkilerinin sınırlandırılmasını öne
renlerin, Almanya'nın çıkarlarını da göz önüne almaları gerekliği
Alman Ekonomi Bakanlığı nca anımsatılıyor ve ekonomik alanda
ilişkilerin kesilmesinin Türkiye’yi Ingiltere'nin yanına iteceği gö
rüşü doğrulanıyordu. Alman Ekonomi Bakanlığı da, Türk-Alman
Ticâret Antlaşmasının uzatılmasını ve Türkiye'den hammadde it
hâl âtının, özellikle de krom ithalâtının kesilmemesini tavsiye edi
*
yordu.
Bununla birlikte, yine Alman Ekonomi Bakanlığı, Türkiye’nin
anılaşmalardan doğan garanti ve cezalı ödeme taleplerinden vaz
geçmesi için önlem alınmasını da istiyordu.
Alman Ekonomi Bakanlığı, Türk-Alman Ticârci Anılaşmasının
437
yenilenmesi ya da uzatılması konusunda görüşmelere derhal baş
lanmasını, ancak Alman tarafının görüşlerini sunmamasını, önce
Türk tarafının görüşlerinin ortaya çıkmasının beklenmesini tavsi
ye ediyordu.
J J
322 ADAP, Sene P- t$3M 945, Band VI, (Mae«7 bis August 19391, "Alman Dışişleri Bakanlığı İktı
sat Politikası Dâiresi Yöneticisi VVielıl'in Raporu", Nr. 782, 7.8 1839, {96/107 927-351; Glasneck.
Turkei tmd Afghanistan, s. 20 ve 45; Cemil Koçak, Türk-Alman İlişir ile ri 11923-19391, s. 230.
323 Glasneck. Türkei ıtnd Alghanistan. s. 45-48; Kroll, açe, s. 114-115; Önder, age, s. 39 ve 104
105. Cemil Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri 11923-1939}, s. 230.
438
ve asken malzeme sevk iyatının durdurulmasına karşılık, kıom
şevki)âtının durdurulabileceğim bildiriyordu.
Kroll ise, Almanya’nın krom söz konusu olmaksızın, Tûık-Al
man Ticâret Anılaşması nı uzatmayacağını ifâde ediyordu.
Görüşme sonunda, bu konudaki Alman önerilerinin görüşme
lere temel olusıuı tnaşı konusunda anlaşmaya varılacaktır. Kroll.
Almanya'nın
/
önerilerini yazılı olarak iletecekti.324
*
Saraçoğlu, cok kısa bir süre sonra, Papcn ile yaptığı bir görüş
mede, ekonomik ilişkilerdeki sorunların çözümünü amaçlayan ve
Herlin tarafından Türk Hükümetine resmen ileli ten 21 Ağustos
lârihli Alman önerilerinin ültimatom niteliğinde olduğunu ve bu
nedenle Türk Hükümetinin söz konusu önerileri re d etmek zo
runda kaldığını aeıklıyordu. Türk Hükümetimiıı özel kişilerle ya
pılan anılaşmaları fesli etmeye yetkisi yoktu. Diğer yandan, Tür
kiye, lavım ürünleri ihracın m gereğinde Almanya dışındaki ülke
lere yapılması için çaba harcamaya hazırdı.
Papcn, raporunda, Türk Hükûmcü’nin Türk-Alman ekonomik
ilişkilerini düzenlemek, bu amaçla Almanya ile anlaşmak ve bu
sayede içinde bulunduğu iktisâdı güçlüklerden kurtulmak isledi
ği izlenimini edindiğini yazıyordu. Türkiye, bu uzlaşma için.
1'ürk-Alımın Ticâret Arulaşmasrnm dört hafta içinde uzatılmasını
sarı koşmuştu. Saraçoğlu, Alman Hükümetinin derhâl bir karar
vermesini istiyordu.325623
Papcn, 28 Ağustosla, Hâriciye Vekâleti ne yazdığı bir yazıda,
24 Ağustosta Saraçoğlu ile yapılan görüşme temelinde, Alman
Hükümeti nin Türk-Alman Ticâret Anılaşmasını 30 Eylül 1Ö3Ö
târihine dek, yâni bir ay süre ile uzatmayı kabul etiğini ve Tüık
Hükümeti ne bunu önerdiğini açıklıyordu. Ancak Türk Hüküme
ti Heri iıı'i ıı bu önerisini red edecektir/26
324 ADAP, Sene D; 1937-1945, Band V», (S. Augusl bis 3. September 19391. 'KroH'dan A D B y e \
N r 141, 20.8.1939. {96/107 949): Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri {1923-1939J, s. 230.
325 ADAP, Sene 0:1937-1945, Band V II,{9. August b is 3. September 19391, T a p e n d e n ADB'Ve",
Nr 247. 24.8 1939, (96/107 951-52); Cemi! Koçak, Türk-Alman İliş k ile ri (1923-1939), s. 230.
326 ADAP, Serie 0: 1937-1945, Band VII, 19. August bis 3. September 1939), "Papen'den Hâriciye
Vekâletı'ne", Nr. 406,28 8.1939, (8342/E 590 163-164} (Aslı F ra n g a d ır}; ADAP, Serie 0:1937-
439
Türk-Al man Ticâret Antlaşması, yenilenmediği vc uzatılmadığı
için, 31 Ağustos IÖ39 tarihinde sona erecektir.327
Savaşın başladığı gün, 1 EylüTde, Türkiye ile Almanya arasın
daki ticâret tamamen duracaktır.328
1945, Band VII. (9. August bıs 3. September 1939), "Papen'in Raporu1', Nr. 288. 12.9.1939,
(8342/E 590 159}. Cemil Koçak, T ürt-A lm an İliş k ile ri 11923-1939). s. 230. Ayrıca bkz AOAP,
Sene D: 1937-1941, (Die Knegs[ahre), Band Vlfl, (Erster Barıd: 4. September 193$ bıs 18
Maerz 1940). "VVeizsaecker'irı Raporu", Nr. 146, 27.9.1939, (96/108 022 St. S. N r 763); Krecker.
age, s. 74-75.
327 JK 1, (31.8.1939}, s. 82; Cemil Koç a kr Türk »Alman iliş k ile ri {1923-1939), s. 230.
328 Tıirk-Alnıan dış ticâreiınm boyutlarına ilişkin ayrıntılı bilgi için bk7. Cemil Koçak. Türk'Alm an
ttişkiler» (1923-1939), s. 239-245
Ekonomisi bıiyiık ölçüde Almanya'ya bağımlı bir tarım ülkesi olan Türkiye'nin i lir aç ürünleri
artık ne Almanya, ne de Ingiltere tarafından satın almıyordu. Türkiye'nin ihraç mallan İtmam
larda birikmeye başlamıştı.
Böylece dış ticâret çevrelerinde hükümetin izlediği dış politika eJeştiril mey e başlanacak ve
Almanya ile tic a ri bağların en kısa zamanda yeniden kurulması ve güçlendirilmesi istenecek
tir. Önder. age. $ 39 ve 104-105
M enemencioğlıı'na göre. Türkiye, Batılı ülkelerle ile daha yakın ticari ilişkiler kurmalıydı.
Önder, age. s 103-104.
329 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri 11923*1939), s. 33, 97-98.
129-131 ve 146.
Yunus Nadi. Alman basınının Türkiye'nin Hatay konusundaki talebini haklı bulurken, bunu,
Türkiye'nin dış politikasındaki revizyonist am açlarına bir örnek olarak gösterm esinden
şikâyetçi oluyor ve Alman basınının Türkiye'nin revizyonist talepleri olduğuna ilişkin iddi
alarını şiddetle red ediyordu Yunus Nadi, "Dâvamızda Revizyon Yoktur", Cumhuriyet. (Î9
Ikincıteşrin 1936): AT, Sayı: 36. (Ik-mcıteşrin 1936): Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-
1939), s. 172
440
Almanya için Halay sorunu, ancak Türkiye’nin Ingiltere ve
Fransa ile olun ittifakını olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesi
bakımından önem taşıyordu.
Nitekim Alman Hükümeti, Fransa’nın Hatay’ı Türkiye'ye bı
rakmak istemediğini bildiğinden, Türk-Fransız, dolayısıyla da
Tûrk-tngiliz görüşmelerinin sonuçsuz kalmasında rol oynayacağı
görüşüyle, Hatay'ın Türkiye ye bırakılmasını önce desteklemişti.
Bu sıralarda Berlin, Türkiye’nin doğal yayılmasının ne Balkan
larda, ne Ege’de, ne de kuzeydoğuda olduğunu, fakat tek yayılma
yolunun güneye doğru, Irak ve Musul'a doğru olması gerektiğim
savunuyordu.
Hatta Almanya, bu konuda Türkiye’ye engel oluşturan devlet
ler olarak İngiltere ve Fransa’yı gösteriyordu.
Ancak, Hatay'ın Türkiye’ye katılmasından sonradır ki, Berlin’in
pof iLikası değişecektir.
Bu kez Berlin, Arap devletlerine karşı, Türkiye’nin yayılmacı
politikasını kınayacak, bu politikanın Batılı ülkeler olan Ingiltere
ve Fransa tarafından da desteklendiğini vurgulayarak, Arap ülke
lerinde Arap milliyetçiliğini destekleyici yönde propaganda çalış
malarında bulunacak, Arap ülkelerini her türlü yayılmacı politi
kaya karşı uyarırken, diğer yandan da, İngiltere ve Fransa'ya karşı
Arap milliyetçiliğinin Almanya’yı desteklemesini sağlamaya çalı
şarak, bölgede etkinliğini artırmaya çabalayacaktır.
Alınan basını, Hatay'ın Türkiye’ye terkini, Ingiltere ile Fran
sa'nın Türkiye'yi kazanmak için Arap dünyâsından alıp Ankara'ya
verdikleri bir armağan olarak yorumlamışa.330
Kroİl, 1> Man 1039 tarihinde yazdığL bir raporda, Fransa'nın,
Hatay sorunu ile ilgili olarak, Türkiye ile görüşmelerde bulundu
ğunu haber veriyordu. Kroll, Fransa'nın, Hatay’ın Türkiye'ye ka
tılmasına karşılık, Türkiye ile bir ittifak antlaşması imzalamak is
tediğini de bildiriyordu. Ancak Türkiye'nin tulumu bu konuda
henüz çekingen ve tereddütlüydü. Fransa’nın Ankara Büyükelçisi
Massigli, Ankara’daki diplomatik çevrelere yaptığı açıklamada,
Alman Hükümeti nin, Türkiye’nin o güne dek büyük devletlere
441
karsı izlediği tarafsızlık politikasını terk etmesi hâlinde, Süriye'ye
karşı o kın İtalyan yayılmacı politikasını deslek ley eteğin i Tüık
1-Kıldımeü ne bildirdiğini belirtmişti,331 Hatırlanacağı gibi, Türki
ye, aylar önce, Alman Hükümetinin bir T ürk-Al man tarafsızlık
paktı imzalanması önerisini reci etmişti,332
Weizsaeckerin, 21 Martta, Almanya'nın Ankara Büyükelçi li
gi'ne gönderdiği rapor. Alman tarafının. Hata)1 sorunu ile ilgili
o/aıak başlayan T ürk-Fransız görüşmelerinden duyduğu tedirgin
liği yansıtıyordu.
Weizsaecker, Hatay'ın Türkiye'ye katılması karşılığında. Türki
ye ile Fransa masında bir ittifak antlaşması imzalan masma ilişkin
görüşmelerin devam eniğini lıabcr veriyor ve bu gelişmenin Der
lini hayli rahatsız ettiğini açıklıyordu.333
Saraçoğlu da, Krolla, konuya ilişkin bâzı açıklamalarda bulun
muştu. Saraçoğlu, Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Massigli'ye, ön
ce kişisel düzeyde, Hatay'ın Türkiye'ye katılmasına ilişkin görüş
melere baskın masını önerdiğini ve bu önerisinin kabulü ile de gö
rüşmelere başlandığını bildirmişti. Fransa'nın Ankara'ya bir ant
laşma önerdiği doğruydu. Fransa, bunun karşılığında, Hatay so
rununun çözümünü kabul ediyordu. Ancak bu konuda yapılan
göı üşmelerde ayrıntılara inilmcdigi gibi, görüşmelerin sonucu da
heıuız belirsizdi.334
VVocrmamı, Haziran ayı başında PapeıVe yazdığı bir raporda,
Hata\' konusunda devam eden Türk-Fransız görüşmelerinde yeni
güçlüklerin ortaya çıktığım bildiriyordu.335
331 AOAP, Sene 0: 1937*1945, Band VI, (Maerz bıs A ugust 19391, ' KroU'dan AD B'ye*, Nr 3.
15.3.1939, (74$ f|, Cem.1 Koçak. Türk-Alman İlişkileri' (1923*19391, s. 172-173.
332 ADAP, Serie 0: 1937-1945. Band V. (Jum 1937-Maerz 1939}, Kapital VII, Dıe Türkei, <16. Jııli
1937-10. Febnıar 19391, "Alman Dışişleri Bakanlığı'nın VVoermano İmzalı Genelgesi". Nr. 550,
16.8.1938, (1593/384223-226); Cemil Koçak. Tüfk-AIman İlişkileri (1923*19391. s. 172-173
333 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maerz his August 1939), "W 8izsaecker'den Almanya'nın
Ankara B ü y ü k e l ç i n e ", Nr. 59, 21.3.1939. (1593/384 238-39}, Cemi) Koçak, Türk-Atman
İlişkileri (1923-1939), s. 173.
334 ADAP, Serie D. 1937-1945. Band VI. (Maerz bis August 1939), "Kroll dan AOB'ye", Nr. 72.
23.3.1939, (1593/384 240); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkiler» (1923-19391. s. 173.
335 ADAP, Serie 0; 1937-1945. Band VI. (Maerz bis August 1939), "Papen'den ADB'ye'', Nr 495.
8.6 1939, (1625/388 931-38); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939), s. 173.
442
Ribbcıurop da, 8 HaziraıVda, Berlin'de, Hanıdi Arpag ile yaptığı
görüşmede, Türkiye’nin clış politika değişikliğine dikkat çekerek,
bu değişikliği kınıyordu.336
Papen, 12 HaziraıVda, Irak’ın Ankara Bü yüke içil iği’nd e görevli
Memduh Zeki’nin, kendisine, İrak HükCmıeü'nhı, Hatay'ın Suri
ye'den alınarak Türkiye'ye terk edilmesine karşı olduğunu bildir
diğini haber veriyordu. İrak Hükümeti, bu durumu onaylamaya
caktı. Papen, Berlin’den, bu bölgedeki Hıristiyan ve Arap çıkarla
rının Batık ülkeler tarafından gözden çıkarılmasına ve satılmasına
karşı Alman propaganda faaliyetlerinin sertleştirilmesini ve güç
lendirilmesini istiyordu.33783
Papeıu Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu nun açıklanmasın
dan sâdece on gün önce, 13 HaziraıVda kaleme aldığı raporunda,
12 Haziranda, Mcııcmcncioğlu'na, ortak bildirinin Balkanları ke
sinlikle içermemesi gerektiğini bir kez daha vurguladığım bildiri
yordu. Almanya, Türkiye'nin İngiltere ile imzalayacağı ittifak anı
laşmasında Balkanlar ın vc Balkan Antanu’mn içeriImemesi yo
lundaki mlebinin kabul edilip edilmediğini göz önüne alarak tu
tumunu saptayacaktı.
Menemcncioğlu, Türk-Fransız Ortak Deklarasyoruftıun 12
Mayıs tarihli Turk-Ingiliz Ortak Deklarasyonu ile aynı tonda ola
cağım ifâde etmişti. Bununla birlikle, TBMM Başkanınca yapıla
cak açıklamada, Balkan Paktı nın özgüm işlevi de vurgulanacaktı.
Mencmcncioğlu, PapeıVc, Berlin'in taleplerinin dikkate alınacağı
nı da söylemişti.
Papen, raporunda, bu sınırlamanın, bir ay önceki durumla kı
yaslandığı takdirde, kesin bir Alman başarısı okluğunu savunu
yordu.m
/
337 ADAP, Serie D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939|, "Papen'den ADB'ye", Nr. 518.
13.6.1939, (1625/388 882); Cemil Koçak, Türk-Al man İliş k ile ri (1923*1939), s. 173.
338 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939). ''Papen'den ADB'ye", Nr. 518,
13.6 1939. (1625/388 882): Papen. age, s. 117; Cemil Koçak, Tüfk-Alm an İliş k ile ri (1923-1939),
s. 163-164.
443
Papen’in bu raporu VVeizsaeeker'i tatmin etmemiş görünüyor
Weizsaecker, Papen'e, 16 HazirarFda verdiği tâli mâlla, Mene
mene ioğlu'rıun açıklamalarına kuşkuyla yaklaştığım açıkça belli
ediyordu.
Weizsaeckei\ Türkiye eğer gerçeklen Balkanları ittifak antlaş-
ınasma dâhil etmeme görüşündeyse, nasıl olup da Türk-Fransız
Ortak Deklarasyonu nun 12 Mayıs tarihli Türk-lngiliz Ortak Dek
inrasyonu nun aynısı olabileceğini soruyor ve Balkan Antantımın
özgün işlevinden sâdece TBMM Başkam’nın açıklamasında söz
edilmesinin dahi Berlin açısından farklı bir anlam taşımayacağını
bildiriyordu.
/
VVeizsaeckcr, talimatında, Papeıı'den, Menemencioğfu’nun
açıklamalarının ve verdiği güvencelerin güvenilirliği ve doğrulu
ğa konusunda kuşkulu davranmasını istiyordu. Berlin, Türk-İn
giliz Ortak Deklarasyonu'nun Balkanlar ile ilgili altıncı maddesi
nin bundan sonraki açıklamalarda ve imzalanacak ittifak antlaş
masında yer almaması durumunda ve ancak bu takdirde, bu tutu
mun, Türkiye'nin Balkan Paktı devletlerinin Mihver devletlerine
yönelik çevirme eylemine hizmet eden Batı ittifakına katılmaları
nı sağlama yönündeki çabalarından vazgeçmesi anlamına geldiği
ni kabul edecekti.
Weizsaccker, Türkiye'nin ittifak antlaşmasında yer alan ve Bal
kanlar üc ilgili alımcı maddenin geleceğini saplarken. Galen-
tu nun, yukarıda gördüğümüz çabalarının da bu konuda Berlin
açısından olumlu yönde rol oynayacağım belirtiyordu.
\VeizsaeckcFm görüş acısına göre, Türkiye, halt hazırdaki poli
tikasında ısrar etiği takdirde, Balkan Paktı üyelerinin tepkilerini
de göze almak zorunda kalacaktı. Dolayısıyla da, tutumunu buna
göre yeniden saptamak zorundaydı.
Weizsaçeker, PapeıTdcn de, Türk-Fransız Ortak Deklarasyo
nu nda, 12 Mayıs tarihli Türk-tngiliz Ortak Deklarasyonumun
Balkanlar ile ilgili alımcı maddesinin yer almaması için Berlin’in
görüşleri doğrultusunda hareket etmesini ve girişimlerde bulun
masını talep ediyordu.339
N r. 5 3 3 ,1 6 .6 .1 9 3 9 , {1 6 2 5 /3 G 8 8 0 4 -8 5 ); J r v k o v a , a g e , s. 2 2 9 ; C e m rl K o ç a k . T ü r tc -Alman İ l i ş k i l e r i
444
Türk basınında. Türk-lngiliz Ortak Deklarasyonunun açıklan
masından sonra, Almanya'ya karşı hayli seri ve suçlayıcı yazılar
görülüyordu. Örneğin, Hüseyin Câhil Yalçın, Yeni Sabah gazete
sinde, “Alman Gazetelerinin Mütalaaları" adlı yazısında, "Türk
devlet adamlarını İngilizlerle ittifaka Almanlar sevk etmişlerdir.
( ...) Biz umûmi harbe Almanların yanında girmekle kendimizi ne
Almanlara saltık, ne de ilelebet onların hizmetkârı olmayı taah
hüt ellik/' diyordu.340,
Papen, 22 Haziran tarihli, yâni Türk-Transız Ortak Dekİarasyo
nunım açıklanmasından bir gün önceki raporunda, Weizsaec-
kefin talimatlarını yerine getirdiğini açıklıyordu.
Ancak tüm ısrarlı girişimlerine karşın, Menemencioğlu, aynı
ısrarlı tutumla, Türk Hükümetfnin politikasını savunmuştu.
Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu nda da Balkanlar ile ilgili hü
küm aynı şekilde yer alacaktı. Çünkü, Türkiye’nin asıl güvenlik
bölgesi Balkanlardı. Balkanlarda bir çatışma çıkması durumun
da, Türkiye'nin Balkan Paktı’ndan doğan yükümlülüklerini veri
ne getirmesi söz konusu olabilecekti. Balkanlar, Türkiye'nin gü
venliği ile yakından ilgiliydi.
Menemencioğlu, Türkiye’nin, aynca Akdeniz'de, hatta Doğu
Akdeniz'de dahi çıkabilecek bir çatışmaya katılacağını ifâde et
mişti. Akdeniz'in güvenliği Türkiye için son derece önemliydi.
Ankara, Akdeniz'de ne tam bir İngiliz, ne de tam bir İtalyan hege
monyası isliyordu. Ayrıca, Kuzey Avrupa’da çıkabilecek olası bir
çatışmada, Türkiye'nin yükümlülükleri tamamen farklı olacaktı.
Yunanistan’a bir Italyan saldırısı hâlinde ise, alınacak tutum he
nüz kesin olarak saptanmamışı». Yugoslavya ya da Romanya’ya
bir saldırı olduğu takdirde, eğer Bulgaristan saldırıya katılmazsa,
Balkan Paktı Türkiye açısından bir yükümlülük getirmeyecekti.
Yâni böyle bir durumda Türkiye çatışmaya katılmayacaktı.043*
340 Hüseyin Cahil Yalçın, “ Alman Gazetelerinin M ütalaaları", Yeni Sabah, (15.5.1939i; AT. Sayı:
66. (Mayıs 1939).
Ayrıca bkz. Hüseyin Cahit Yalçın, "Alman Hiddeti", Yeni Sabah, (6 6.1939); Muhittin Birgen,
' Hatâda Israr", Son Posta. (16.6 1939); Sabiha Zekeriyâ Sertel. "B ir Alman Gazetesinin Suâl
lerine Cevaplar", Tan, 16.6.1939); AT, Sayı: 67, (Haziran 1939). Ayrıca bkz. Cemil Koçak, Tiick-
Alman İliş k ile ri 11923-1939), s. 164.
445
Ancak McııemencioğJuna göre bir başka olasılık daha vardı.
Eğer Romanya Karadeniz kıyısından saldırıya uğrayacak olursa,
hu durumda, Türkiye'nin güvenlik bölgesine girilmiş olacaktı.
Türkiye'nin böyle bir gelişme karşısında, bir önceki olasılığın ak
sine, ilgisiz kalınası olanaksızdı, Ankara, Balkan devletlerinin, sâ
dece Kuzey Avrupa'yı kapsayan bir çatışma hâlimle, tamamen ta
ra Isız kal maların m mumlum okluğu görüşündeydi. Bu nedenle
Türkiye, Balkan Paktı nın Batılı güçlerce Mihver devletlerine kar
şı kullanılmasını onaylamıyordu. Nitekim Ankara, hâlen devam
eden Tüı k-lııgiliz görüşmelerinde, Romanya ile. ilgili olarak, Tür
kiye'nin yükümlülüklerinin kesin olarak belirlenmesi için çaba
harcıyor ve bu nedenle de görüşmeler tanışmalı bir şekilde sürü
yordu.
s
341 ADAP, Sene 0: 1937-1945, Ban d VI, (Maerz b«s August 1939}, "Papenden A O B ye", Nı. 556.
22.6.1939, (16257388 923-24}; Cemil Koçak. Turk-Alman İliş k ile ri {1923-1939), s. 165.
342 ADAP, Sene D- 1937-1945. Band VI. (Maerz bis Augu-st 1939), "Papen'de» ADB'ye". Nr. 556.
22 6.1939, {1625/386 923-24); Cemil Koçak, Türk-Atman İliş k ile ri (1923-19391. s. 173.
446
Berlin’in, Gafcneu'nun tutumunun Türkiye üzerinde etkin ola
cağım düşündüğü ve bu konudaki ümidini sürdürdüğü anlaşılıyor.
Almanya'nın Bükreş Büyükelçisi Fabricius, 23 Haziran da, An
kara'yı ziyaretinden sonra, Gafencu ile yaptığı görüşmeyi rapor
ediyordu. Galendi, Fabricius’a, Türkiye’yi ziyareti sırasında, Alı-
karadan, Türkiye’nin Ingiltere ile imzalayacağı iuitak anıl asma-
smda Bal kanlar’m söz konusu edilmeyeceğine ilişkin kesin gü
vence aldığmı söylemişti. Gafencu nun açıklamasına göre, iuiiak
anılaşması sadece Doğu Akdeniz ile sınırlı kalacaktı. Balkan Pak
tı’n m birlik olarak korunmasının önemi he ve gereğine işaret eden
Gafencu, Yun an is um ile Romanya’nın da bu görüşü paylaştıkları
nı açıklamıştı. Galene uya göre, Ankara ziyareti başardı olmuştu.
Bununla birlikle, Gafencu, Türk-Fransız Ortak Deklarasyo
nu nda, tıpkı 12 Mayıs tarihli Türk-lngıliz Ortak Deklarasyo
nu mm altıncı maddesinde olduğu gibi, Balkanlar ile ilgili olarak
yine danışma formülüne yer verilmiş olmasından endişe ediyor
du. Oysa belir iliğine göre, bizzat Saraçoğlu'na bir mektup yaza
rak, bu konuda onu uyarmıştı.343
Nitekim Alman Dışişleri Bakanhğfnm 24 Haziran laıildi ve
Wocrinann mızâlı bir genelgesinde, Gafencu'nun Ankara ziyareti
ne değiniliyordu. Gafencu, Saraçoğlu’na, Balkan Paktı na artık ye
ni üye kabul edilmemesi gerektiğini belirtmişti. Ayrıca, Galen
di'ya göre, Balkan Pakı f’ıır n büyük güçlere karşı bir güvenlik sis
temi olarak hizmet etmesi de doğru değildi. Galcncu, Saraçoğ
lu uçlan, Türk-Ingiliz ittifakında, 12 Mayıs târilılı Türk-İngiliz Or
tak Deklarasyonu nun aksine, Balkanlar ile ilgili alımcı maddenin
kesinlikle yer almamasını, hattâ Balkan lan n güvenliğinden dahi
söz edilmemesini ntlep etmişti. Diğer yandan, Ankara vc Roma.
Bulgaristan’m toprak taleplerine karşı olmakla birlikte, bu ülke
nin Balkan Paktı na katılmasını destekliyorlardı.344143*
343 ADAP. Serie D: 1937-1945, Ban d V IJ Maerz bıs August 1939). “ Almanya'nın Bükreş Büyükel
çisi Fabricıus'tdrt AD Bye". Nr. 561. 24.6.1939, (2767/585 912). Jıvkova, age, s. 225-227; Cemil
Koçak, Tür*-Alm an İliş k ile ri (1923-1939), s. 155-166.
341 ADAP, Serle D: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 19391, 'Alman Dışişleri Bakanlığı nın
VVoermann imzalı Genelgesi". Mr. 563, 24.6.1939, (1625/388 929-30); Cemil Koçak. Türk-Alman
İliş k ile ri (1923-1939), s. 166
447
Fabricius, 25 HaziratYda kaleme aldığı raporunda ise, Saraçoğ
lu'nun, GafencıTyo, muhtemel Türk-lngiliz illi fak antlaşmasında
Balkanlar ile Balkanların güvenliğinden söz edilmeyeceğine iliş
kin güvence verdiğini bildiriyordu. Hattâ Saraçoğlu, Türk-Fransız
Ortak Deklarasyonumdan Balkanlar ile ilgili altıncı maddenin de
çıkarıtacağını ve bu konuda bit yükümlülük alıma girilmeyeceği
ni bildirmişti. Ayrıca, Türk Hükümeti, Ankara’yı ziyareti sırasın
da, Gafeııcüya, bir Karadeniz Paktı imzalanmasını önermiş, an
cak bu öneri kesinlikle red edilmişti, Gafencu, Ankara'yı ziyare
tinden sonra, Saraçoğlu’na bir mektup yazarak, Romanya ile Yu
nanistan'ın Türk-lngiliz ittifakının Balkanları da kapsamasından
memnun olmayacaklarını bir kez daha vurgulamıştı,345
Papen. 5 Temmuz tarihli raporunda ise, Hatay konusundaki
anlaşmazlığın, Türk-Fransız antlaşmasını olanaksız kıldığım ha
ber ver ivordu.346
Fabricius, 13 Temmuz tâıilıli raporunda da, Gafencu ile gö>-<,r
nıcsi sırasında, Romanya'nın, lııgiltereTıin tek yanlı garanti açık
lamasından memnun olduğu izlenimini edindiğini bildiriyor
du.347843
Papeıı, 28 Temmuz tarihli raporunda, İrak Hükümetinin, Ha
tay'ın Türkiye'ye katılması konusunda onay vermediğini, lakaı bu
alanda suskunluğunu koruduğunu bildiriyordu. Bununla birlikte,
Papen, Ingiliz kaynaklarından, Irak'ın, Hatay'ın Türkiye'ye katıl
masını lam madiğim Türk Hâriciye Vekâletime resmen ilettiğini
de öğrenmiştik48
345 ADAP. Seriş 0-1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939), "Almanya'n»! Bükreş 8»yükel-
çis» Fabrrcnjs'îan ADB'ye", Nr. 567. 25.6. Î93$, (1625/308 944-451; Cemr! Koçak. Türk-A/man
İlişkileri (1923-1939), s. 166.
346 ADAP, Seri e D: 1937-1945. Band VI, (Maerz bis August 1939), "Papen'den A D B >e", Nr. 616.
5.7.1939, {2767/535 916-17); Cemil Koçak, Türk-AJroan ilişkileri (1923-1939). s. 174.
347 ADAP, Sene D: 1937-1945, Band VI, (Maerz bis August 1939), "Almanya'nın Bükreş Büyükel
çisi fa ljriciu s'ta n ADB'ye". Nr. 662,13 7.1939. (1625/389 097); Cemil Koçak, T ur*-A İm an iliş k i
leri (1923-193$), s. 166
348 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band VI, (Mae-rz bis Aııgust 1939), “ Papen'den ADB'ye''. Nr. 730,
28.7.1939, <2767/533941); Cemil Koçak, Türk^Alman İlişkileri (1923-1339), s. 174.
448
Türk-Sovyet Görüşm eleri ve A lm anya
Almanya, Türkiye’tim Bau ittifakına katılmasını önlemek ama
cı ile. Ankara üzerinde, dolaylı yoldan, Sovyetlcr Birliği üzerin
den de baskı kurmaya çalışacaktır. Amaç, Batılı ülkelerle sürmek
te olan ittifak görüşmelerinin kesilmesini sağlamaktı.349
Papen, 2 Ey Iukde, Alman Dışişleri Bakanlığı mı, Türkiye ile il
gili bir radyo ve basın kampanyası başlatılmasını öneriyordu.
Amaç, İtalya'nın Türkiye için bir tehdit oluşturmadığım savun
maktı.350
Papen. 5 Ey lüİTİ e dc, Sovyetler Birliği nin Ankara Büyükelçisi
Tcıeııticv’e, Türkiye’nin tarafsız kalınasım sağlamak için, Mosko
va’nın da Ankara üzerinde baskı yapması gerektiğini belirtiyordu.
Papen e göre, Türk-lngiliz luifak Antlaşması Boğazlar m müttefik
savaş gemilerine açılması konusunda bir hüküm içerirse, bu tak
dirde, böyle bir gelişme, Moskova’nın da çıkarlarına aykırı ola
caktı.351 '
Almanya’nın Moskova Büyükelçisi Sduılenbuıg, 5 Eylülde,
Moloıov ile yap lığı görüşmede, Türkiye’nin tarafsızlığının korun
ması konusunda Moskova mn da etkide bulunmasını istiyordu.
Schulcnbtırg, Türkiye’nin Boğazlar rejimini korumasının Sovyet
çıkarlarına aykırı olduğunu özellikle belirtiyordu.
Moloıov ise. Sovy eder Birliğinin Türkiye üzerinde hatırı sayı
lır bir etkisi okluğunu ve. bu etkiyi Berlin’in arzusu doğrultusun
da kullanacağını açıklayacaktır, Moloıov, ayrıca, Türkiye ile ara
larında bir saldırmazlık paktı olduğunu hatırlatıyor, bir ittifak
antlaşması için de görüşmelerin hâlen devam ettiğini, ancak söz
konusu görüşmelerden henüz bir sonuç alınamadığım belirtiyor
du 352
352 ADAP, Sene D. 1937-1941. (Die Kriegsjahrek Band VIII, (Erster 8and: 4. September 1939 bis
18. Maerz 19401, ''Almanya'nın Moskova Büyükelçiliğinden ADB'ye", Nr 6. 5.9 1939, {103Ö11
576}.
449
SovyetIer Birliği nin Ankara Büyükelçisi Terende v, ertesi gün,
İnönü ile yaptığı görüşmede, Sovyetler Birliğinin, olası bir Türk-
İngiliz anılaşmasının Turk-Sovyet ilişkilerine zarar vereceği kanı
sında olduğunu açıklayacaktır. Terenliev'in bu açıklaması, bir gün
önce gerçekleşen Moloıov-Schulenburg görüşmesinin somut bir
sonucu olarak değerlendirilebilir. Nitekim Moskova, 5 Eylülde,
hâlen süren 1ürk-Sovycı görüşmelerinde Almanya'nın talepleri
doğrul tasımda etkide bulunacağım açıklamıştı.
Berlin, olası bir Türk-Sovyct antlaşmasını, anılaşma ancak ken
di uılcpleri doğrultusunda gerçekleştiği takdirde, olumlu karşılı
yordu, Çünkü, bu sııreıle, Türkiye, Batı ittifakından tamamen ay
rılacak ve belki de siyasal açıdan Mihver devletlerine yaklaşacak
tı. Türk-Sovyet antlaşması ot masa bile, Türkiye, muhtemelen de
ğişik siyâsî ve askeıi güçler arasında tarafsızlığım sürdürecekti.
Nitekim Başvekil Refik Saydam, 11 Eylül de, Türkiye’nin savaş
dışı kalma arzusunu açıklarken, Türkiye ile Almanya arasında bir
sıvâsal düşünce ayrılığı bulunmadığım da vurguluyordu.
Ancak Almanya, doğal olarak, Türk dış politikasıııın temel il
kelerine karcıydı. Berlin, Batılı devletlere yalcınlaşma sağlayabile
cek bir 1ürk-Sovycı antlaşmasına da tamamen karsıydı. Zâien
Boğazlar dan gecccck mültelik savaş gemileri Sovyeilcr Birliği nin
güvenliğini tehdit edebilirdi. Sovyet dış politikası ile Alınan dış
politikası, bu anlamda çakışıyordu.
Sıalin ise, Sclıuleıı burgu, Türkiye'nin Sovyetler Birliğine bir it
tifak anılaşması önerdiğini açıklıyordu. Ankara'nın önerdiği biçi
miyle ittifak anılaşması Balkanlar ile Boğazlar ı da kapsıyordu.
Ayrıca Türkiye, görüşmeler sırasında, ittifak antlaşmasında Sov-
>eller Birliği ne karşı yer alması beklenen askerî yükümlülükleri
nin Ingiltere vc Fransa'yı karşısına alacak şekilde olmamasında
direniyordu Moskova ise, Türkiye’nin ileri sürdüğü bu çekinceyi
olumlu karşılamıyordu ve Almanya’ya karşı olduğu açıkça belli
olan bir pakta kaulmaya da lıic istekli değildi.
Sialtn. Scludeııbuıga, bu konuda Berlin’in de görüşlerini öğ
renmek istediğini bildiriyordu. S taline göre, üzerinde uzlaşma
sağlanabilecek bir formül bulunarak, Türkiye ile bir ittifak anılaş
ması imzalanması en iyi çözüm yolu olacaktı. Bu takdirde, Türki
ye mutlaka lamfsız kalacak vc bu pakt Türkiye'yi Batı üIkelerin-
450
den ayıracaktı, Soz konusu paktın imzalanması, Türkiye’yi Batılı
devletlerden ayıran bir çengel işlevi görecekti.
Weizsacckcr, Sovyetler Birligi’nin Türkiye ile bir ittifak anılaş
ması imzalaması, fakat anılaşmanın Almanya, İtalya ve Bulgaris
tan’a karşı olmaması gerektiği kanısındaydı. Ayrıca, yine Wcizsa-
eckcrc göre, Moskova da bu devletlere karşı bir yükümlülük altı
na girmemeliydi.3 354
35
Ribbentrop ise, olası bir Türk-Sovyet ittifak antlaşmasını söyle
değerlendiriyordu:
Berlin, olası bir Türk-Sovyet ittifak antlaşmasında Moskova’nın
Almanya’ya karşı çekince koymasını sağlamalıydı. Aksi ukdiıdc,
Türk-Sovvcl ittifakı, çok vakmda imzalanması beklenen Alman-
Sovyet antlaşması ile çatışmış olacaktı. Zâten muhtemel Aiman-
Sovycl antlaşması, Sovyetler Birliği nin Almanya'ya karşı bir
ücüncü güçle itti lâkını da önlüyordu. Alman-Sovyeı antlaşmasına
bu konuda bir çekince konulsa bile, Türk-5ovycl antlaşması siya
sal bakımdan düşündürücü olacaktı. Böyle bir anılaşma, Türki
ye'nin hayli sıkışık durumda olan dış politikasına hafifletici yön
de etkide bulunacaktı. Bu suretle Türkiye önemli ölçüde rahatla
yacaktı. Zâten Sovyetler Birliğinin, Almanya ile ilgili olarak,
Türk-Sovycl anılaşmasına çekince koyması, antlaşmanın İtalya vc
Bulgaristan’ı karşısına aldığı anlamına gelirdi ki, bu iki ülkenin
müıtefiği vc dostu olarak Almanya, böyle bir durumu asla arzu
edemezdi.
Bu şartlar alımda, hem Berlin'in, hem de Moskova’nın yararına
olacak en iyi çözüm yolu, Türkiye’yi baskı altına almak ve tehdit
de ederek. Ankara'nın Batılı ülkelerden uzaklaşmasını sağlamaktı.
Böyle bir ortamda Türkiye, Alman-Sovyeı işbirliğine yakınlaşmak
zorunda kalacaktı. Bunun içiıı de Türkiye’nin Batılı devletlerle
kesin bir antlaşma yapmasını engellemek ve tarafsız kalmasını
sağlamak gerekiyordu. Sovyetler Birliği, sâdece savunma amacına
353 AD AP, Sene D. 1937-1941, iDıe Kriegsjahre), Band VIII, (Erster Band: 4. September 1939 bıs
18. Maerz 1940). 'Seliütenburg'dan AOB'ye', Nr. 81,17.9.1939,1103/111 5961.
354 A D A P . Serie D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre), B a n d Vlll, {Erster Band 4 September 1939 b*s
18. Maer* 1940). "VVeüsaecker'in Raporu", Nr. 91.18.8.1939,1103/U1 597).
451
yönelik de olsa, olası Tüık-İngiliz-Fransız Üçlü İttifak Antlaşma-
sini hoş karşılamayacağın] açıkça ifade etmeliydi. Bu takdirde,
Moskova'nın Ankara üzerindeki baskısı, aynı zamanda Alman-
Sovyet yakınlaşmasının devamını da sağlayacaktı.
Ayrıca. 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Anı
laşması halen geç erliydi ve bu anılaşmaya dayanarak, Türkiye’nin
üçüncü bir güçle ittifak kurmasına karşı çıkmak da mümkündü.
Çünkü, Üçlü İttifak Antlaşması Sovyetler Birliği'ne de yönelik
olacaktı. Mcvcuı koşullarda Türkiye'nin İngiltere ve Fransa ile
yapacağı askeıî işbirliği, Sovyetler Birliği’nin güvenliğini de ke
sinlikle sarsacak 11.355
Ribbemrop, Schulenburga verdiği talimatta, Saraçoğlu’nun Üç
lü İttifak Anılaşması hakkında Sıalin’e yanlış bilgi verdiğini ileri
sürüyordu. Ribbemrop, Saraçoğlu’nun, tarafsız devletlerin temsil
cilerine, Montrö Antlaşması'nm BoğazlarMan ticaret gemileri
içinde askeri malzeme ve asker geçirilmesine engel teşkil etmedi
ğini» hana buna izin verdiğini söylediğini belertiyordu. Ribbem
rop, Sovyetler Birliği nin Türkiye ile mutlaka bir antlaşma imzala
ması ve bu antlaşmaya Ingiltere ve Fransa'nın Boğazlar dan askerî
malzeme ve asker geçirmesini kesinlikle engelleyen hükümler
koydurulası gerektiği kanısındaydı.356
Ribbcııırop, yine Schulenburga verdiği bir başka talimatında
da. Uçlu lıtifak AnılaşmasTnm mutlaka önlenmesi gerektiğini,
bunun için de Sovyetler Birliği'nin Türkiye üzerinde baskı kur
masının kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu belirtiyordu. Aksi
takdirde. Üçlü ittifak Anılaşması'tun imzasını engellemek imkân
sızdı.
Ayrıca, Ribbcnlrop'a göre, Üçlü ittifak Antlaşması na engeE ol-
355 ADAP, Serie D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre), Band VIII, (Erster B-and: 4. September 1939 his
18. M aerı 1940). "Ribbentrop'tan Schulenburg a” , Nr. 118,21.9.1939. (103/111 599-602).
Almanya'nın Moskova Büyükelçisi Schulenburg, 23 Eylül ta rih li 417 num aralı telgrafında
(108/111 618). Molotov'uıı Türkiye ils antlaşma ımzaianmasına karşı yakınlık duymadıklarını
söylediğini açıklıyordu. Ancak. M o lo to v u n açıklamasına göre, Türk-S ovyet görüşm eleri
sürecek ye gelişmeler hakkında Berlin'e de bilgi verilecekti.
356 ADAP, Şerre D. 1937'7941, (Dıe Kriegsjahre I, Band VIII. {Erster Bsnd: 4. September 1939 bis
18. Maerz 1940). "Ribbentrop'tan Schulenburg a” . Nr. 167,29 9.1939, (103/111 854).
452
mak Sovyetler Birliği’nm de çıkarmaydı, Bu nedenle Almanya,
Sovyel Hükümetinden, Türkiye üzerinde bu doğrultuda baskı
kurmasın! ricâ ediyordu. Gerek Almanya, gerekse Sovyetler Birli
ği için en iyi çözüm yolu. Üçlü htifak Antlaşması mn imzalanma
ması ve Türkiye'nin tarafsız konumunu koru maşıydı. Bu durum,
1925 tarihli Türk-Sovyci Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması ile
sağlanabilirdi. Yapılması gereken, söz konusu antlaşmanın mev
cut koşullarda yeniden onaylanmışıydı.*57
Berlin'in bu talepleri Molotov tarafından yanıtlanacaktır. Molo-
lov. Üçlü İttifak Anılaşmasının önlenmesinin artık çok zor oldu
ğunu belirtecek, butumla birlikte, Moskova’nın Ankara üzerinde
ki baskısının devam edeceğini açıklayacaktır. Moskova da, Türki
ye'm ıı tarafsız kalmasını istiyordu.3
57358359
Ribbcııtrop’un Üçlü İttifak Antlaşmasının imzalanmasına en
gel olmak için harcadığı çabalar son ana dek sürecektir
Ribbemrop, Schulenburga verdiği bir başka talimatta da, Ber
lin e ulaşan son haberlere göre, Üçlü İttifak Antlaşması nın artık
imzalanmak üzere olduğunu bildiriyor, bu nedenle Schulcn-
burg’dan derhâl Molotov ile görüşmesini ve anılaşmanın engel
lenmemesi hâlinde Alman Hükûmcti’nm bu durumdan üzüntü
duyacağım açıklamasını istiyordu. Türkiye'nin siyasal gerçekler
den ayrılması üzücü olacakn. Eğer bir Tüık- *.*C V * v"
357 ADAP, Sene D. 1937-1941, |Dıe Kriegsjahre}, Band VIII. iErsiar Band: 4. September 1939 bis
18 Maerz 19401, "Ribbentrop'tan Schulenburg a' , Nr 175.2.10.1939,1103/1 11 659-60}
35$ ADAP. Sene D 1937-1941.lOıe Kriegsjahre), Band VIII. (Erster Band; 4. September 1939 bis
18 Maerz 1940)."Schulenburg'dan ADB'ye” , Nr. 183,3 10.1939,196/108036}.
359 ADAP, Sene D: 1937*1941, (Die Kriegsjahre), Band VIH. (Erster Band: 4. September 1939 bis
13. Maerz 1940}. ’ Ribbentrop'tan Schulenburg'a", Nr. 211,7.10.1939. <103/111 680-81).
453
Molotov, Schulenburg'a verdiği yan uta, Saraçoğlu ile I
E ki melen beri görüşme yapılmadığını, bununla birlikle Türkiye
ile bir anılaşmadan kaçınmanın da güç olduğunu belirliyordu.
Ancak ne olursa olsun, Molotov, Almanya'nın çıkarlarının ve Al-
man-Sovyel antlaşmasının güvence alımda kalacağını da vurgulu
yordu. Molotov, diğer yandan da, Moskova'nın Ankara'nın taraf
sız kalmasını islediğini vc Boğazların da kapalı kalmasını arzu el
liğini yineliyordu.360163
Gerçekten de Türk-Sovycl görüşmelerinin son günlerinde da
hi, Moskova ile Berlin arasındaki haberleşme sürecek ve Berlin
görüşmelerden lıer an haberdâr edilecektir. 1561
Schulenburg, Berlin'e gönderdiği 14 Ekim târihi» vc 534 numa
ralı telgrafta (103/111 714), Molotov’un, 12 Ekim târih ii görüş
mede, kendisine, Türk-Sovyet görüşme terinde henüz bir ilerleme
sağlanamadığını söylediğini yazıyordu. Moloıov, görüşmeler sıra
sında, Türk tarafına, Türkiye ile bir antlaşma imzalamak için,
antlaşmaya Almanya’ya karşı bir çekince koymak istediklerini
söylemişti. MoloıovTııı ilâdesi ne göre, Ankara, Moskova’n m bu
talebine karşı brr tutum almamış, fakat bu öneriden lıosnuı da
kalmamıştı.
Sebillenbuıg, raporunda, Saraçoğlu'nun Moskova'dan ayrıldığı
sırada, görüşmelerden henüz bir sonuç alınamadığını açıklıyordu
Sehulenburg, Ankara nm bu aşamadan sonra alacağı siyasal tulu
mun tamamen belirsiz olduğunu da vurguluyordu. Schulcnburg’a
göre, Saraçoğlu'nun Moskova'dan ayrılmadan önce aldığı tutuma
bakılarak bu konuda bir şey söylemek ya da bu tutumdan bir şey
anlamak mümkün değildi. Türkiye, bundan sonra, muhtemelen
sorunu yeniden görüşecek vc nihayet bir karâra varacaktı,362
360 ADAP. Serie D: 1937-1941, {Die Kriegsjahre), Band VIII, (Erster Band. 4. Septenıber 1939 bıs
18. Maerz 19401. “ Schulenburgdan AOB'ye". Nr. 219,9.10.1939,1103/111 684J.
361 Ttirk'S ovyet görüşmelerinin hâla devam ettiğine, fakat henüz bir sonuca ulaşılamadığına
diskin haber için bkz. ADAP, Serie D: 1937' 1941, (Oie Krıegs[ahre1, Band VIII. {Erster Band: 4.
September 1939 bıs 18. Maerz 19401, "VVoermann'dan Sdudenburg'a". Nr. 250, 13.10.1939,
{363/204 402).
362 ADAP. Sene D- 19370941, jDie K/iegsjahre}, Band VJJJ, {Ersfer Band: 4. September 1939 bis
18. Maerz 1940). 'Schulenburg'dan ADB'ye", Nr. 268,17.10.1939, (103/111 726J.
454
Hiılcr ise, Türk-Sovyet görüşmelerinin sonunda, Türkiye'nin
Batılı devletlere yakınlaşma politikasına artık son vereceğini dü
şünüyordu.
Oysa gelişmeler tam aksi bir sonuç doğuracaktır.
Ancak Mitler in bu görüşünün tamamen temelsiz ya da neden
s iz olduğu da söylenemez. Nitekim, Papeıı, bir raporunda, Türki
ye'nin izlediği dış politika nedeniyle, Ordu ela dâhil olmak üzere,
siyasal çevrelerde eleştiri ve güvensizliğin arttığını yazıyordu. Pa-
peıTe göre, Moskova ile ilişkilerin sertleşmesi tnöniTnün duru
mun u dahi tehlikeye sokmuştu.303
364 ADAP, Serie D- >93? 1945, Band V I jM aerz bıs August 1939). "Papen'den ADB ye'C Nr. 590,
30.6 1939. (1625/389 0931; Cemil Koçak, Turk-AIroan İliş k ile ri (1923-1939), s. 167
455
için Biiİkim Paklı'nebin clogan yükümlülükler anılaşmanın dışında
tuıuhmısıu.
Bu kez Papen. Türkiye'nin Romanya'nın sınırları konusunda
garanti vereceğine ilişkin bir önceki raporunda veıdıgi haberin
temelsiz okluğunu yazıyordu. Ankara, sâdece kendi sınırlanılın
güvenliğini düşünüyordu. Ayrıca, Berlin'i hoşnutsuz kılacak her
turlu davranıştan da ısrarla kaçınmaya çalışıyordu.
Fa kal Papcıı, raporunda, bir başka olasılığa dikkat çekiyordu.
Iığcı Romanya'ya saldırılır ve tngilıerc de Romanya'yı desteklerse,
İni takdirde, Türkiye de ittifak anılaşmasını göz önüne almaya
basla yacakiı.
9
365 ADAP. Serie D: 1937-1945, Barıd VI, {Maerz bis August 19391, “ Papen’den ADB'ye", Nr 616.
5 7.1939, {2767/535 916-17); Cemil Koçak. Türk-A İman İliş k ile ri (1923-1939}, $ 167
456
bir avantaj oluşturacııktı. Çünkü Ankara, atıllaşma yükümlülük
lerinin saptanmasında, iki ayrı güce karşı, daha geniş bir manevra
alanına sahip olacaktı.
Bu karar, Papen’e göre, Mcncmencioğlunun sayesinde vc Sara
çoğlu'na rağmen abnmışn. Papenc göre, Saraçoğlu dış politika
konularında deneyimsizdi.
Papen, raporunda, emekli General Ali Fuat Cebe s oy ile olan
görüşmesini dc anlatıyordu. Papcıı, Cebesoyclan, Ordunun, Tür
kiye'nin milök yükümlülüklerini azaltmak vc ittifakın gerektiğin
de Türkiye’nin kesinlikle tarafsız kalmasını mümkün kılacak şe
kilde düzen) erimesini sağlamak için, etkide bulunmasını talep et
366
m iş ti.
Kroll, lö Ağustos ta. Mencnıcncioğlu ile görüşür ve Türk-Al
man ilişkilerinin hâlen içinde bulunduğu kritik vc buhranlı dö
nemden kurtulması iciıı Almanya’nın önerilerini yineler3 367
6
Kroll, 20 Ağustos tarihli raporunda, Turk-lngiliz ittifak görüş
melerinin av /mu ılanıva ilişkin veni
* haberler iletiyordu. İtalyan As-
keıi Ataşesi* Kroll'a, Moskova'da hâlen devam eden askerî görüş
meler sırasında. Şosetler Birliği nin, İngiliz kaynaklarından, In
giliz donanmasının. Boğazlar ın savunması için, izmir/Çeşıııe’de
elenız ııssü elde etliğini öğrendiğini açıklamıştı. Oysa Kroll’a göre,
Moskova da Boğazlar ın savunması sorununa en az İngiltere ka
dar, hattâ muhtemelen ondan daha fazla ilgi duyuyor ve dolayı
sıyla da Boğazlarda alınacak savunma önlemlerine katılmaya bü-
vük önem vc. değer veriyordu. Kroll, raporunda, Moskova’nın Bo
ğazlar ile ilgili bu görüşünün, hâlen Moskova'da devam eden as
kerî görüşmelere kanlan Türkiye'nin Moskova Askeri Ataşesi Yar
bay Türkmen tarafından Ankara’ya da iletilmiş olması gerektiğini
belirtiyordu.368
366 ADAP, Sene D: 1937-1945, Band VI. (Maenr b«s August 19395, “ Papenden A D B ye ", N r 730,
28 7 1939, (2767/535 9411; Glasneck, Türkei und Afghanistan, s. 44; Cemil Koçak, Türk-Alman
İlişkileri (1923-1939), s 167-168.
367 ADAP, Serie D: 1937-1945. Band VIL, (9. August bis 3. September 1939). "KroUdan ADB'ye",
Ur. 141.20.8.1939,196/107 949); Cemil Koçak, Tiirk-Alman ilişkileri (1923-19391. s. 168
363 ADAP, Serie D; 1937-1945, Band VII, {9. August bis 3. September 1939). ‘'Kroll'dan A O B ye ’ .
Nr 137,20.8 1939. (1625/309 181); Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1323-1939), s. 168.
457
Hıilcr. 22 Ağustosta, Alman kurmay subaylarının önünde.
"Kemâl’in ölümünden beri Türkiye kararsız ve zayıf [kişiler] tara-
luıdan Yönetiliyor”
9 *
diyordu
*
.369370
Alıııan-Sovyeı Saldırmazlık Paktı nın 23 Ağustos'‘tu imzalanma
dı , Bcıliıı acısından Türkiyeniıı Batı itifâkından ayrılması için ye
ni bir baskı fırsatı yaratacaktır.
Moskova’da, 23/24 Ağustos gecesi, Sıalin, Molotov ve Ribbcnt-
rop arasında gerçekleşen görüşmede, Türkiye'ye dc değiniliyor-
d ıı.
Sıalm’in, Almanya'nın Türkiye’den ne beklediğine ilişkin soru
sunu, Ribbcntrop, Almanya’nın Türkiye ile dostluk ilişkileri kur
mak istediği ve bunu sağlamak için dc elinden gelen çabayı gös
terdiği seklinde yanıtlıyordu.
Sıalin, Türkiye’nin Almanya'yı çevirme politikasına katılan ilk
ulkcleıden biri okluğuna dikkat çektikten sonra, Almanya'nın
Ankara'ya karsı tutumunu anlayışla karşıladığını ifâde etmişti.
Sıalin ile Ribbcntrop. Sovyclicr Birliği nin Ankara'nın ıcrctldüı-
lu politikasından dolayı kötü deneyimlere sâlıip olduğu konu
sunda görUsbit ligi ne varmışlardı. Moskova, Ankara'nın bu politi
kasından şikâyetçi olmuştu.
Rıbbentrop'un, lııgil tereni ıı Türkiye’de Alman karsın propa
gandayı teşvik etmek için 5 milyon Ingiliz Sicilini dağınığı yo
lundaki iddiası, Slalin taralından, Türk politikacıların İngilizlerce
S milyon Ingiliz Sterlin’indeıı de yüksek bir meblağa satın alın-
<1ıklan iddiası ile varı ularımişti.570
Papcn, Aİman-Sovyet Saldırmazlık Antlaşmasının imzalanma
sından sâdece bir gün sonra, 24 Ağustos ta, Saraçoğlu ile yaptığı
görüşmede, yem durumu ve bu durumun yol açabileceği sonuç
ları gündeme getiriyordu. Papcn, bu görüşmede, Türkiye niıı la-
laf seçtiğini vc hâlen yanlış tarafta bulunduğunu vurguluyordu.
369 Ackerm ann, agm. Hitter, Üeutschland un d die Maechte, s. 495-496; Cemil Koçak, Tüıfc-
Atman ilişkileri (1923-1939), s 168
370 A0AP, Sene 0; 1937-1945, Banrf VII, (9. August bis 3. Septernber 1939), Stalm, M olotov ve
Rıbbentfop Arasında 23/24 Ağustos 11939] Gecesi Moskova'da Yapılan Görüşme Hakkında
Rapor . Nr. 213, 24.8.1839, İF 11/0019-301; Cemi) Koçak, Türk*Alıııan İlişkileri (1923-1939), s.
458
Alman-Sovyeı Saldırmazlık Paklı'nın imzalanması, Mihver devlet
lerinin İngiltere larafındaıı çevrilmesini arlık olanaksız kılmış ve
Avrupa’daki güç dengesini Mihver güçleri lehine değiştirmişti. Bu
dönüşüm, Ankara’yı düşündürmeliydi. Papcıı’e göre, Ankara, eski
tarafsızlık politikasına geri dönmek isteyip islemediğini yeniden
düşünmeliydi.371
Papcn, 2<ı Ağustosla, İnönü ile de aynı konuda görüşecektir.
Yeni gelişmelerin Türkiye’nin dış politikasında bir rota değişi
mini yakın hâle getirdiği görüşünde olan Papen. raporunda, İnö
nü'nün Alııuin-Sovyet anılaşması adan çok etkilenmiş olduğunu
ve kendisine, Türkiye’nin sâdece kendi çıkarları ile ilgilendiğini
açıkladığını haber veriyordu.
İnönü, Papen’e, Türkiye'nin Balkanlar ile Akdeniz c saldırıl-
ınacltğı sürece tarafsız kalabileceği ümidinde olduğunu ifâde et
mişti. Ancak İnönü, olası bir çatışmanın Akdeniz’den uzak kal
masını mümkün görmüyordu. İnönü’ye göre, müı tel ikicide Mih
ver devletleri arasında artık gözle görülür bir gelecekte tıkacağı
anlaşılan savaş. Türkiye’nin tarafsız kalmasına olanak lammaya-
caku. Zâten Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirmekten de
kaçınmayacaktı.
Papcıı1iıı, Türkiye ııiıı kesinlikle tarafsız kalması yolundaki ıs
rarlı çabalarına karşılık, Inönü, Ankara’nın Akdeniz'de dalıa son
ra geri dönülemeyecek bir ittifaka girmeyi düşünmediğim açıkla
mıştı. Ayrıca, İnönü, Türkiye'nin Balkan sorunu ile ilgili olarak,
sâdece Balkan Paktı ndan doğan yükümlülüklerini kabul ettiğini
bildirmişti. Macaristan'ın Ankara Büyükelçisi dc, Papen e, Sara
çoğlu nun, Ingiliz ve Fransız Büyükelçileri ne, Türkiye niıı dalıa
önce verdiği söze sâdık kalacağı yolunda güvence verdiğim söyle
mişti, İnönü, sorunların kesin çözümünde, ülkesinin Alman
ya'nın taleplerim desteklediğini, İngiltere'nin dc sorunları görüş-
meler yoluyla vc barışçı yöntemlerle çözmeyi amaçladığını bildi
ğini ifâde etmişti.372
371 ADAP, Sene D: 1937-1945. 6 and Vll, {9. August bis 3. Septernber 1939). ‘ PapeıVden ADB ye",
Nr. 247. 24.8 1939.4967107 951-52); Cemil Koçak. Tiirk-Alman İlişkileri U&23-1939). s 169.
Ayrıca bkz JK 1. {24.8 1939), s. 82.
372 ADAP. Sene D 1937 1945. Band Vll. 19 August bis 3. Seplember 19391. ‘ Papen'den AD6 ye .
459
Hatırlanmalıdır ki, Papen, 16 Ağustosta Berlin’e gitmiş ve bu
arada 20 Ağustosta bizzat Hiller ile de görüşmüştü,373
Papen, 28 Ağustos tarihli raporunda da bir durum değerlendir
mesi yapıyordu.
Raporunda, Saraçoğlu ve İnönü ile yaptığı son görüşmelere de
ğmen Papen, İnönü'nün Berlin'in açıklamalarından etkilendiğini
yazıyordu. Gerçi İnönü, Ingiltere ve Fransa’nın Polonya’da Al
manya ile çatışması hâlinde, İtalya’nın tarafsız kalacağı görüşün
de değildi, tnönü’ye göre, İtalya, Almanya'nın mut tef iği olarak
değil, yalnızca kendi çıkarları için savaşa katılacaktı. Sonuç ola
rak, Türkiye'nin Akdeniz’deki güvenliği tehlikeye girecek ve bu
bölgedeki tüm çıkarları zederılenmiş olacaktı. İnönü, böyle bir
durumda. Türkiye'nin üstlendiği yükümlülüklerden kaçınamaya
cağını özellikle vurgulamıştı.
Papen, İnönü’den, barışçı çözüm yollarının bulunması ve uy
gulanması için tüm etkisini kullanmasını istemişti. İnönü, bu ko
nuda Londra üzerinde etkide bulunmaya çalışacağım açıklamıştı.
Papen, raporunda, Türk basınının önde gelen kişilerine de bir
mesaj gönderdiğini yazıyordu. Türk basını, Papcn e göre, Türk
Hükümetinin politik tereddüdünü yansıtıyordu,
Papen’iu bu sırada Türkiye'nin yeni Berlin Büyükelçisi Hüsrcv
Gerede ile de görüştüğü ve onu Berlin'in görüşleri doğrultusunda
etkilemeye çalıştığı anlaşılıyor.
Hüsrcv Gereçle, 1 Ağustos’ta Türkiye’nin Berlin Büyükelçili-
gi'ne atanmıştı.
Gerede, 4 Eylülde Berlin’e gelecek ve 27 EyJül'de de Hitlere
güven mektubunu sunacaktır.
Papen, Gerede’den, Türk-Alman ilişkilerinin düzenlenmesinde
Türk Hükümeti nezdindeki etkinliğini kullanmasını istemişti.
Ancak savaşın artık çok yaklaştığı raporda da görülüyordu.
Türkiye'de bir savaş olasılığına karşı her türlü önlem alınmaya
başlanmıştı. Papen, gerektiğinde, Alman kolonisine dâhil kaclm
Nr. 342, 27.8.1939, (1625/389 210-11): Cemil Koçak, Türk-Alm an İliş k ile ri 11923-1939). s. 169.
Ayrıca bkz. JK 1 126.8.1939), s. 82.
460
vc çocukların ve bir kısım Alman vatandaşlarının en kısa zaman
da Bulgaristan üzerinden Almanya’ya gemiyle yola çıkmaları için
yeterli zamıın kalacağı umudundaydı.374
Saraçoğlu da, Macaristan'ın Ankara Büyükelçisi ne, İnönü’nün
görüşleri doğrultusunda açıklamalarda bulunmuştu. Saraçoğlu,
İtalya savaş katıldığı takdirde, Türkiye’nin kendi çıkarları doğrul
tusunda davranacağını ifade etmişti. Papen, raporunda, bu açıkla
mayı, Ankara'nın savaş dışı kalma yolundaki niyeti olarak yo-
rumluyordu. Saraçoğlu. İtalya’nın tarafsız kalacağına hiç ihtimâl
vermiyordu. Diğer yandan, yine Saraçoğlu'na göre, Almanya'nın
İtalya rım yardımına ihtiyacı vardı. Cüııkü, İngiltere, Polonya ya
yardım edebilmek için, batı sınırında Al manyaya bütün gücüyle
saldırmaya/ kaıarlıvdı.
>
Zâten Batılı devletler, tarafsız kalması için,
İtalya'dan kabul edemeyeceği taleplerde bulunuyorlardı. Mosko
va'nın tutumu ise hâlen tamamen belirsizdi. Saraçoğlu, Almanya
ile Sovvetler Birliği nin Polonya'nın ve Boğazların mksimi konu
sunda anlaştıklarım tahmin ediyordu.
Oldu Müfettişi Orgeneral Fahrettin Altay, Papen’c, Ordu çev
relerinde Almanya'nın Moskova’yı Türkiye’ye karşı tamamen
serbest bıraktığına ihtimâl verilmediğini haber vermişti, Türk
Ordu çevreleri, Türkiye'nin sâdece saldırıya uğradığı takdirde sa
vaşacağına, bunun dışında hiçbir koşulda savaşmayacağına ina
nı) ollardı.
Papen, tam bu sırada, Genelkurmay ikinci Başkanı Orgeneral
Âsim Gündüz ile de görüşmüştü. Henüz bir seferberlik hazırlığı
da yapılmam/şl/.
Papen, Ankara'nın tarafsızlığının sağlanması için tüm Iaktörle
rin kullanılmaya devam edileceğini haber veriyordu.375
Papcıı, yine bu sıralarda, Türkiye’nin Batı ittifakına engel ol
mak için, Harb Akademisi Komutanı Orgeneral Ali Fuat Erden ve
374 ADAP, Şerre D 1937-1945, Sand VJ1.19. Aogustbts 3. September 1939), ''Papen'den ADB'ye",
Nr 393, 28 6 1939. |1594/384 346-49); Cemil Koçak, Türk-Alraan İlişkileri {1923-1939), s 169-
170. Ayrıca bk2 . J K 1. {27 9.1939). s. 84; AT, Sayı: 70. «Eylül 1939); lllubelen, age, s 301-302.
375 ADAP, Sene D. 1937-1945, 8 and VII, {S. August bis 3. September 1939), "Papen'den ADB'ye",
Nr. 448, 30.8.1939,196/107 961); Glasneck. Tüfkei tmd M ghanisian, s. 44; Cemi! Koçak. Türk-
Alman İfrşki/e » (1923-1939), s . 170.
461
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Âsim Gündüz ile de gö
rüşmelerde bulunacak ve bu sûrelle, Türk Ordusu nun üsı yöne
limi üzerinde cikil i olmaya çalışacaktır376*73
Woermamı, 30 Ağustosta, Al manyan m Moskova Büyükelçisi
Schulenbuıg'a yazdığı raporda, Türk-Sovyet görüşmelerine ilişkin
bilgi veriyor ve Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Ali Haydar Ak-
(aya, 27 Ağusıos’ta, Ankara ile Moskova arasında ikili bir pakı
imzalanması için ciddi çaba göstermesi yolunda talimat verildiği
ni açıklıyordu. Tereııtiev de, kısa bir süre önce, Ankara’da, bir
pakt imzalanması için, Türk Hükümeti ile görüşmelerde bulun
muştu. Berlin, 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık
Antlaşması ndan daha farklı olacağı sanılan bu paktın içeriği ko
nusunda, Sclıulcnburg'dım bilgi istiyordu} 77
Almanya'n m Polonya’ya saldırdığı 1 Eylül günü, Vveizsaeeker,
Almanya’nın Moskova Büyükelçisi Schulenburg’a yazdığı raporda,
Türkiye’nin, İngiltere ite Fransa kantsa dahi, çatışma Doğu Akde
niz'e yayılmcaya ya da Romanya ile Yunanistan’a herhangi bir sal
dırı oluncaya dek, tarafsız kalacağını tahmin ettiğini açıklıyordu.
Bu tahmin, Akdeniz bölgesi için, ancak k a l y a n ı n savaşa katılma
ması hâlinde goçerliydi. Wdzsaecker, Romanya ile Yunanistan’a ve
Türkiye’ye yönelik bir saldırıya ise ihtimâl vermiyordu
Wcİ2 sacckcr, Sehııleııburg’dan, Türkiye’nin, herhangi bir çatış
ma hâlinde, kesinlikle tarafsız kalmasını sağlamak üzere, Sovyet
Hükümetinden, Ankara üzerinde baskı yaparak etkide butun ma
sını rica etmesini isliyordu. Papen’in de raporlarında belirttiği gi
bi, Ankara, Moskova’nın tutumuna son derece önem veriyor
du.37*
Schuleııburg ise. 2 Eylül tarihli raporunda, Berlin’in tâli matı
üzerine görüştüğü Mololov’un, kendisine, Sovyet Hükûmcii’nin
377 ADAP, Sefie D. 1937*1945, öantf VII, {9. Augusı tjıs 3. Septenober 10391, ‘'VVoennann'tfan
Almanya'nın Moskova Büyükelçisi S chulenburgV . Nr. 465, 30 81939,12722/532 724J; Cem»!
Koçak. Türk*Alman İlişkileri 11923-1939). s. 170-171.
37u ADAP. Sene 0: 1937*1945. Banci VII. (S. August bis 3 Septernbeı 1939). "VVeizsaeckercten
A h'iiıiıyii'nm Moskova B ü/iikelçisi S ch u le n b u rg V , Nr. 516,1.9.1939.1370/207 871 >; Cemil
Knı,.,ık. Ti ırk-Al mnıı İlişkileri 11923-19391, s. 171.
Türk Hükümeti ile gerçekten bir pakt imzası için görüşmelerde
bulunduğunu ve görüş alış verişinin hâlen devam ettiğini bildir
diğini haber veriyordu. Molotov, Stalin ile görüştükten sonra,
Schulenburga, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında sâdece bir
saldırmazlık paktı olduğunu ve iki ülke arasındaki ilişkilerin dc
yakın olduğunu söylemişti. Molotov, Moskova’nın, Berlin'in ta
lepleri doğrultusunda, Türkiye'nin tarafsız kalması için çaba har
cayacağını ve bu yönde etkide bulunacağım da açıklamıştı. Ayrı
ca, Moskova, Berlin’in Türkiye’nin tereddütlü politikasına ilişkin
görüşlerini de paylaşıyordu.379
Bu arada, savaşın başlamasıyla birlikte, Avrupa’da öğrenim gö
ren Türk öğrenciler de ülkelerine dönmeye başlayacaklardır. Tür
kiye'ye dönen öğrencilerin çoğu Almanya’dan geliyordu.380
Papen, 2 Eylül'de, Saraçoğlu ile bir kez daha görüşür ve bir
gün önce Avrupa'da başlayan savaş hakkında Berlin’in resmî gö
rüşlerini Ankara’ya iletir.
Saraçoğlu ise, Papen ile yaptığı görüşmede, Türkiye’nin taraf
sız kalmasını arzu ettiğini, fakat İtalya’nın savaşa katılmasından
da endişe duyduğunu açıklıyordu. Bununla birlikte. Roma nın
İtalya’nın bir askeri eylemde bulunmayacağına ilişkin 1 Eylül ta
rihli açıklaması, Ankara’da olumlu karşılanmıştı. Ancak, Papen,
379 ADAP. Serie D: 1937-1945. Band VII, (9. Augusı bis 3. September 193$}, "Almanya'nın M osko
va Büyükelçisi Schulenburg'dan ADB'ye". Nr. 551.2.9.1939. {103/111 568}; K re eker, age. s. 56;
Cemil Koçak, Türk-Almam İliş k ile ri (1923-1939), s. 171
380 Avrupa'da öğrenim gören 400 Türk öğrenci ülkelerine dönmüştü. Ulus, 15.9.1939). 600 öğren
cinin daha dönmesi bekleniyordu. Uîus, (5.9.193$). 8u arada, devlet hesabına Avrupa'da ö ğ
renim gören tüm Türk öğrencilerin Türkiye'ye döndüğü görülüyordu. 8u öğrencilerin sayısı
240 idi. Söz konusu öğrencilerin 34'ü Almanya'dan gelmişti. Ulus. (14.9.1939). Savaşın ilk b a l
tasında Almanya'dan Türkiye'ye dönen Türk öğrencilerin sayısı 400 civarındaydı. Cumhuri-
yel. 11*6 9.1939}.
Yabancı ülkelerde öğrenim gören Türk öğrencilerin % 801 Almanya'da bulunuyordu. 1937-
1938 öğretim yılında, yabancı ülkelerde devlet hesabına öğrenim gören Türk öğrencilerin
sayısı, 230'u erkek ve 43'ıi de kız olmak üzere. 273 idi. Bu öğrencilerin yüzden fazlası A l
manya’da bulunuyordu. GJasneck, Melhoden der Deutscb-Fasdıistischen Propagandata-
eligkeît in der Türttei Vur und Waehrend des Zvvetten VYeltkrieges, s. 28; Jaeschke, Tür-
kei. s. 35-36.
Almanya'da öğrenim gören Türk öğrencilere ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Cemil Koçak, Türk-
Alman İliş k ile ri 11923-1939}, s. I B M 82.
463
yine ele, Türk-Italyan ilişkilerinin düzeltilmesi gerektiğini belirli
yordu.
>
381 ADAP, Serie D: 1937*1945, Band VII. 19. A u g u stb is3 . September 1939), “ Papen'den AOB'ye".
Nr. 553, 2 9.1939, (96/107 967-68); Krecker, age, s. 56; Cemil K o ça k Tüfk-Alman İlişkileri
(1923-19391, s. 171-172.
382 ADAP, Serie 0: 1937-1°41, (Die Krıegsjahre), Band VIII, (Erster Band- 4. September 1939 bis
18. Maerz 1940), "Rıbbenîrop tan P a p e n V , Nr. 16.6.9.1939, {96/107 974).
464
zinde Anadolu kıyılarının üç mil yakıtımda bulunan vc bos olan
üç adayı Türkiye'ye vermesini isleyecek ve bu görüsünü Saraçoğ
lu’na da açıklayacaktır. Papen, Ankara'nın, bu sûrede, İtalya'dan
çekinerek. Batı itli lak ma kaıı İmasının anlamsız bir yön değişikliği
olacağım anlayacağım düşünüyordu. Papen, tıalya'nm Ankara
Büyükelçisi ııin, I üikiye'mn İtalya’dan duyduğu endişeyi ortadan
kaldırmak konusunda kendisine İliç yardımcı olmadığından da
yakınıyordu. İtalyan Büyükelçisi ise, Papen'in bu çabalarını kuş
ku ile karşılıyordu.383
Almanya. Uçlu İttifak An Lİ as mas ma engel olmak ıcm. bir yan
dan, Türkiye üzerinde ekonomik ve siyasal baskılar uygularken,
diğer yandan da, eline geçen son fırsatı kaçırmamak için, bâzı ko
nularda ılımlı dav ran ıv/
ordu.
Papen, Eylül ayı ortalarında, Ribbetıırop’a yazdığı bir raporda.
Türk d ıs politikasını şöyle çözü mlüy ordu:
Türkiye, Ingiltere’nin önderliğinde vc müttefiklerin yanında
Almanya nın çevrilme hareketine katılmıştı. Çünkü bu iıtilûka
Sovyet 1er Birliğinin de katılacağını ümit ediyordu. Oysa, Al man-
Sovyet antlaşması, Ankara'nın tüm bu hayallerini yıkmıştı. İtalya
her ne kadar henüz savaşa katılmadıysa da, Türkiye, İtalya’nın sa
vası katılıp kaldın ayacağından emin değildi ve ayrıca, eğer kan
lı ısa. ne zaman katılacağını da bilmiyordu. Diğer yandan. Ankara,
Aİman-Sovyet antlaşmasına ilişkin yeterli bilgiye sahip değildi ve
bu nedenle de endişe ve kuşku içindeydi. Türkiye'nin, savaşın
başından beri. Üçlü Itıilak Antlaşması nda yer alan "SovyeL Çe
kincesi” gerekçesine dayanarak, savaş dışı tutumunu sürdürmesi,
aslında bu nedenden kaynaklanıyordu. Türk-hal yan ilişkileri ise
hâlen son derece olumsuzdu. Almanya'nın bedeli, güçlü, bağım
sız ve tarafsız bir Türkiye idi. Oysa İtalya, Almanya'nın bu politi
kasını desteklemiyordu. Arnavutluğun işgali, Türk-halyan ilişki
lerim daha da olumsuz bir konuma sürüklemişti. Ancak, Alman
ya, İtalya ve Sovyet lor Birliği, birlikle, Türkiye itin egemenliği vc
toprak bütünlüğü konusunda güvence verirlerse, bu şanlar altm-81*
383 ADAP. Serte D. 1937' 1941. iDıe Kriegsjahre), Band VIII, tErster Band: 4. September 1933 b»s
18. Maerz 1940). “ Papen'den AOB'ye", Nr 28.8.9.1939, {96/107 977)
465
da ve ancak bu takdirde. 1 ürkiye'niıı güvenliğini Ban iuifûkında
aramasına anık gerek kalmayacaktı. Bu dununda, Türkiye, veııı-
den tarafsız dıs politikasına dönecek ve Batı ülkeleri ile olan bağ
larım koparacaktı. PapcıTc göre, en Batı yanlısı Türk Hükümeti
bile böyle bir öneriyi red edemezdi.
Papcıı. raporunda, Türk basınındaki Alınan aleyhtarı ^
havaya
t
da dikkat çekiyordu. Türk basınında yayınlanan Tıirk-Alman Sal
dırmazlık Anılaşmasının imzalandığı yolundaki bâzı haberler.
1 ürk Hükümetince derhal lekzib edilmişıi, Papcıı, Bel lin den, bir
Ivcz daha, İtalya nın kendi görüşlerini ne ölçüde desteklediğini
soruyordu. Papen, Almanya'nın Türkiye'de yalnızca ekonomik çı
karları olduğuna dikkat çekiyor vc İtalya'nın Akdeniz’deki takar
ları mıı korunması gerektiğini de vurguluyordu.384
Papenin bu çabaları Alman Dışişleri Bakanlığı nca da bos kar
şılanmıyordu. Weizsaeckcı\ İtalya'nın Berlin Büayükelçisi ile gö
rüştüğünü vc İtalya nın Türk dış politikasını ‘'sakin" olarak de
ğe r leıı di tel iğin i beli rı iyo rd u.385
Papen, 20 tîylül'dc kaleme aldığı bir raporunda da, Saraçoğ
lu'nun, CHP Meclis Grubu'uda yaptığı bir konuşmada, savunma
ya yönelik olarak nitelendirdiği Üçlü Ittilak Antlaşması nın imza
lanmaya hazır okluğunu vc görüşmelerin sürdüğünü açıkladığını
\ i\11 1 uaı Ccbesoy, Papcıı'iıı güvendiği bir kisiyc\ anı
laşma hükümlerinin, 12 Mayıs tarihli deklarasyona kıyasla, daral
tıldığım söylemişti. Ccbcsoy'un açıklam asına göre, Türkiye. Ak*
denizele İngiltere, Transa ve İtalya’nın katılacağı olası bir savasıa,
tarafsız kalacaktı. Türkiye, ancak kendisine bir saldırı olduğu
lakelirde savaşa katılacaktı.
Diğer yandan, Wcizsacckcr, BcrliıTe ulasan haberlere dayana
rak, Uçlu İtli fak Anılaşmasının yakın zamanda imzalanacağının
anlaşıldığını ve İU ilâkın yalnızca Türkiye'ye bir saldırı olduğu
takdirde yürürlüğe gireceğini açıklıyordu. Aslında bu luiküm
384 ADAP, Serie D. 1937-1941. (Dıe Knegsjahre). Band VIII, lErster Band 4. September 1939 bıs
18. Maerz 1940). "Papen'den R ib b e n tro p V , N f 69, Î4.9 1939. {F 11/302-04J.
385 ADAP. Sör ie 0 1937-1941. (0te Kriegsjahre). E and VIII, (Erster Band 4 September 1939 his
Î8. Maerz 19401. ‘'VVerzsaecker'm Raporu', Nr 7 2 ,15.9.Î939,{9671079S9St. S. Nr. 717).
466
İki lin in isteğine uygundu. Berlin'e göre, Türkiye, bu hükmü ka
bul etmekle, bu konuda verebileceği son tâvizi de vermiş oluyor
du, Ancak Berlin'in bir talebi daha vardı, Berlin'e göre, Türkiye,
Sovyetler Birliği ne, Boğazların ve topraklarının müttefikler tara
lından kullanılmayacağına ilişkin söz vermeliydi. Bu güvence,
hem Sovyetler Birliği nin, hem de Almanya nın çıkarına olacak-
386 ADAP. Serie D; 1937-1941. (Die Kriegsiahrel. Band VIII. (Erster Band: 4. September 1939 bı$
18. Maerz 1940), "VVeızsaecker'm Raporu", Nr. 126.23.9.4939. (103/111 6Û3 St S Nr. 753).
Papen'in Hâriciye V ekâletinin Besarabya sorunu ile ilgili tulum u konusundaki raporu için
bkz. ADAP. Sene D: 1937-1941. (Dıe Kriegsj-ahrel. Band VIII. (Er$le-r Band; 4. September 1939
bıs 18. M a e r: 1940). ‘'Pepen den ADB'ye". Nr. 105. 20.9.1939. (36/107 997-98}.
467
malarım dikkatle dinleyecek ve Türkiye'nin sâdece barış islediği
ni bel inecektir. Ancak Saydam, Berlin’in arzu etliği yönde bir dış
politika değişikliğini, Saraçoğlu'nun Moskova'dan dönüşünden
soma hükümette yapacakları bir durum değerlendirmesi sonun
da saptayacaklarını da vurgulamıştı, Saydam, ayrıca, Mitlerin de
şikâyetçi olduğu gibi, Türk basınında görülen Alman aleyhtarı
havanın giderilebilmesi tein BaşvekâlctTe bir komisyon kuruldu
ğunu da açıklamıştı.387
Berlin'de de Papen'in çabalarına paralel benzer yönde bâzı giri
şimle rde b ulun uIuyo
* id ıı.
Ribbemrop, 5 Ekim de, Türkiye'nin yeni Berlin Büyükelçisi
llüsrcv Gerede’yi ilk kez resmen kabul eder.
Görüşme önce kişisel plânda geçer Gerede, daha önce de Al
manya’da bulunduğunu, Almanya’da evlendiğini ve Al mancayı iyi
bildiğini anlam, Gerede, görevini, Türk-Alman ilişkilerim daha
da yakınlaştırma ve daha sağlam biçimde temellendirme olarak
gördüğünü belinir.
Ribbcntrop ise, Türkiye’nin Üçlü İttifak Antlaşmasını imzala
mak üzere olduğunu ve Türk-Alman ilişkilerinin son zamanlarda
bundan olumsuz yönde etkilendiğini bildirir. Ribbemrop, Türki
ye’nin Batı ittifakına katılmak istediğini duyduğunda çok şaşırdı
ğım, çünkü Türkiye'nin daha önceki Berlin Büyükciçisi'ıım ken
disine bu konuda herhangi bir bilgi vermemiş olduğunu üzüntü
ile anladığını, antlaşma ile ilgili haberleri ancak basından öğren
diğini bildiriyor ve Üçlü İttifak Antlaşmasının temelde İtalya’ya
yönelik olduğunu, bununla birlikte, Almanya'ya da karşı olan bu
antlaşmaya Türkiye'nin niçin katılma gereği duyduğunu anlaya
madığım belirtiyordu.
Ribbcntrop, daha açık konuşmak islediğim belirterek, anılaş
manın aslında İtalya'ya yönelik olduğunu bildiğini, ancak İtal
ya'da Mussolini ile birçok kez Türk-İtalyan ilişkileri üzerine ko
nuştuğunu açıklıyor ve İtalya'nın hiçbir zaman Türkiye'ye ilgi
duymadığını ve Türkiye'ye yönelik bir saldırı amacı taşımadığını81
387 ADAP, Serie D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre). Band VIII. tErster Band. 4 September 1939 bis
18. Maerz 19401, "Papenden AOB ye", Nr. 189,4.10.1939, <96/108 037-38).
468
ve Almanya'nın da. tıpkı İtalya gibi, Türkiye'den bir talebi olma
dığını vurguluyordu.
Ribbcntrop, Batılı ülkelerin iddialarının hayal olduğunu belirli
yor ve Polonya'daki Alman askerî başarısını vurgulayarak, Alman
Ordusunun kazandığı askerî zaferleri de betimledikten sonra, Al
manya ile SovycLİcr Birliği arasındaki yakın askeri ve siyâsî işbirli
ğinin altını çiziyordu. Gerek Almanya, gerekse Sovycıler Birliği, sis
temleri farklı olmakla birlikle, birbirlerinin sistemlerine saygı gös
teriyorlar vc birbirleriyİe dostâne bir ilişki İçinde bulunuyorlardı.
Ribbcntrop a göre, Türkiye ile Almanya arasında da yakın ve
dostâne ilişkiler kurmak mümkündü. Bunun Birinci Dünyâ Sava
şandaki Türk-Alman silâh arkadaşlığı gibi tarihsel temellen cic
vardı.
Gerede, RibbeniropTuı bu açıklamalarına karşılık, Türk bası
nındaki Alman aleyhtarı havanın değişmesi için Türk Hüküme-
li'nc başvurduğu ını bel inecek ve Türk ve Alman halkının dostlu
ğundan söz edecektir.
Gerede, son gelişmelerden haberi olmadığını, fakat Türkiye'nin
Almanya'ya karsı bir girişimde bulunmayacağım bildiğini, bu ko
nuda derhâl güvence vermeye hazır olduğunu ve bunu sağlamak
için de tüm gücünü kullanacağım belirtiyordu.
Gerede'ye göre, Türkiye de Almanya ile dost olmak vc dostça
ilişkiler temelinde birlikle çalışmak istiyordu.388
10 Ekim 1030 târihinde imzalanan üçlü ittifak Anılaşması,
Mihver devletleri tarafından sert tepki ile karşılanacaktır
Gcıçi kalya, Üçlü ittifak Antlaşması nı, uzun zamandır süren
fiili durumun hukukî bir ifâdesi olarak değerlendirdiği için, bir
proiesio harekelinde bulunmamıştı. Ancak Alman basını, yorum
larında, Fransa lanfmdan Türkiye'ye bırakılan Hatay toprakları
na işârel ediyor vc Türkiye'nin güney sınırında yayılma amacı ta
şıdığı ııı ileri sürerek, ilk bakışta Suriye'yi, ama daha genel plânda
ise tüm Arap Orta Doğusunu uyarıyordu.389
368 ADAP, Ser<e D- 1967-1941, (Öie K.riegsjahre), Band VIII, {Erster Band. 4. September 1939 b»$
18. Maei7 19401, "Protokol Şeflerı'nin Raporu", {aynı ciltte).
469
Diğer yandan. Berlin, İtalya'nın Üçlü luifak Antlaşması karşı
sındaki bu pasif tutumundan da rahatsız olmuşa benziyordu.
Weizsaeckcr, İtalya’nın Berlin Büyükelçisi ile yaptığı bir görüş
mede, Üçlü luifak Antlaşması nın öncelikle İtalya'ya yönelik ol
duğunu özellikle vurguluyordu. Weizsaecker, ayrıca. Üçlü İttifak
Antlaşmasının İngiliz savaş gemilerinin Boğaz lar'daıı Karadeniz e
geçişine izin vereceği konusunda kuşkulan olduğunu da açıklı
yordu.390
t
330 ADAP, Serie D. 1937-1341. (Dıe Knegsjahre). Band VIII. (Ersier Band: 4. Septemöer 1939 bı$
T$. M aerr 19401, ‘W ei*saecfceön Raporu", Nr. 287.2Î. 10.1939, (96/10$ 074 St. S. Nr. 836J.
470
Türk dış politikası, İngiliz dış politikasının bir kopyasıydı. Ayrı
ca, Papcıı in gösterdiği tüm çabalara karşın, Türk dış politikasın
da bir anlayış (arkı görmek de mümkün olamamıştı.
Ribbcnlıop’un bu sert suçlamalarınıs Gerede» Berliıı e ulaşan
haberlerin doğru olmadığına inandığını belirterek yanıtlayacaktır.
Bunun üzerine, Ribbentıop, görüşmenin sonuna doğru, sözle
rini biraz yumuşatacak ve Gerede'nin yeni görevine Tüık-Alman
ilişkilerinin olumlu yönde gelişmesini sağlamak için iyi niyetle ve
iyi dileklerle başladığım bildiğini, ancak Türk-Alman ilişkilerinde
hâlen devam eden olumsuz koşulların Gerede'nin görevine engel
o Iuşı tı a\ uğu n u be Iirıccc kt ir. *92
Papen, Üçlü İtti lak Anılaşması nm imzalanması lulan hemen
sonra, yeni tâ) imatlar almak üzere, Beri ine gider, Weİ2 saccker,
Papen'e yeni talimatlar verilmesini istiyordu,3 393
29
lc)30 yılının sonlarına doğru Türk-Alman ilişkilerindeki soğu
ma doı uk noktasına ulaşır. Almanya'nın Türkiye deki siyasal etki
si azalır, Türkiye'deki faaliyetleri tedricen azaltılır ve yıl sonunda
da en düşük düzeye iner
Ingiltere ve Fransa ile Almanya arasında, Türkiye üzerinde, si
yasal, ekonomik ve askeri alanlarda olduğu gibi, gerek kültürel,
gerekse ideolojik propaganda alanında da rekabet ve egemenlik
mücâdelesi devam ediyordu. Propaganda ve ideolojik mücadele
nin temel hedefi, nü Kısım geniş kesimlerine seslenmekten çok,
basın, aydınlar, mebuslar, subaylar, yüksek bürokratlar, parti yö
neticileri, sanayi ve ticâret çevreleri ile işadamları ve yönetici
mevkiideki sorundu kişiler gibi, kamuoyunun etkin kesimlerim
etkilemek ve kendi yanına çekebilmekti.
Türkiye'de müttefik propagandasına hizmet eden Do Yoıı Spe-
ak English?, Paradc, lmages ve Realite gibi yavm organlarının ya-
392 ADAP, Sene 0. 1937-1941, (Oie Kriegsjahre), Band VIII, {Erster Band: 4. September 1939 bu
18. Maerz 1940). " Ribbenrrop lan Pepene", Nr. 347. 11.11.1939, 0625/389 275-77); ADAP,
Serie D. 1937*1941. <Dre Krregs/afne), Band VJJf, (Erster Band. 4. September 1939 fors )8.
M aer* 1940), "Papen'den ADB'ye'r, Nr. 366,17 11.1939, İ9D/108 112-13).
393 ADAP, Serie D: 1937-1941, (Die Krıegsjahre). Band VIII, (Erster Baml. 4. September 1939 ijıs
18. Maerz 1940), "Mfeizsaecker'iıi Raporu". Nr. 288, 21.10.1939, (218OT2 247 Sı S. Nr. 837)
Ayrıca bkz. Ata öv, age. s. 64-65.
471
m 5 ııa, Batılı ülkelerin haber ajanstan, Türk basınının ve özellikle
ile Anadolu Ajansı nın haber ihtiyâcım % 50 ilâ 70 oranında kar*
yılıyorlardı. Bunun yanı sııa, Dcutsehe Nachriclı ten Büıo
(DNBVdcn % 20-25 ve Reııter den de % 50 oranında haber alını
yordu. AB D'ıı in savaşu kaili masından sonra United Press de
önem kazanacaktır.
Diğer yandan, Fransızca yayınlanan Beyoğlu ve İstanbul, Türk
çe yayınlanan Yeni Dünyâ ve Goebbds'in Propaganda Bakanlığı
tarafından yayınlanan ve Alınanca, İngilizce, Fransızca ve Türkçe
yayın yapan resmi yayın organı Signal gibi dergiler ve Almanca
yayınlanan günlük gazele Tü ikise he Post, Alman propaganda or
gan ları yel il ar.
Tuıkische Posı. genellikle Berlin'in resmi unumunu yansılıyor
ve Deutsche Bank tarafından finanse ediliyordu. İstanbul'daki Al
man kiıabevlcıi, Deutsche Allgeıııeine Zeıiung ve Volkisehe Bc-
ohuchlor gibi gazelden serbestçe satıyorlardı. Türkiye'de altı Al
man haber ajansı faaliyet gösteriyordu. Bunlar arasında en öne in
lileri, Deutsche Na e İn iclcıı Büro (DNB) ile Transconıiııenl Press
(Alınan Haber Ajansları Birliği) idi. Transcontincnı Press (Alman
Haber Ajansları Biı liği) nin Müdürü Friız Fiala idi. Alman haber
ajansları, günde dört haber bülteni yayınlıyorlar ve bunları İstan
bul ve Ankara basınına dağıtıyorlardı.
Istanhul'da basılan ve Almanca yayın yapan tek günlük gazete
Turkisehc Post ise. Birinci Dünyâ Savaşı ndan sonra. Almanya'nın
ilk Ankara Büyükelçisi (dan Nudolf Nadolny tarafından kurul
muştu. Tüı kisclıe Post un yöneticisi daha ilcriki bir târihte emek
li General Ali İhsan Şâhıs olacaktır.394
Ancak nüfûsun önemli bir kesiminin okııma-yazma bilmediği
Tıiı kiyede basın ve yayın yolu ile propagandanın etkisinin bayii
sınırlı kalacağı acıktı. Bu tür propagandadan etkilenebilecek kc-
İstanbul'da 1926 yılından heri Alm anca olarak yayınlanan günlük gazele Tiııkısclıo Posı
hakkında ayrıniılı hılgi içi» hkz. Cemil Koçak, T tıri-A lm a n İliş k ile ri (1923-1939}, $. 44-46
472
simler hayli dardı. Gerek müttefik, gerekse Mihver devletlerinin
propagandalarının seslenebileceği alan hayli sınırlıydı.
Diğer yandan, savaş sırasında, Alman radyo istasyonları, günde
vedi kez. oııbeşer dakikalık, propaganda amaçlı Türkçe yayın ya
pıyorlardı. Bu programlardan dört tanesini Berlin, diğerlerini
Bükreş, Sofya vc Tiran radyoları yayınlıyordu. Programlar, içerik
olarak, haber, müzik ve eğlence programları niteliğindeydi ve ya
yın kaliteleri ve güçleri genellikle iyi olduğundan dinlenebiliyor-
laıdı.
İtalyan vc Alman radyo istasyonları, 21 Kasını 193‘) târihinden
itil tren Türkçe yayınlarına başlamışlardı. Londra Radyosu ise, 20
Kasım 1039 târihinde Türkçe yayma başlamıştı. ABD'mn 1 urkçe
radyo yayım da, NBC kanalı ile, 21 Aralık 1941 târihinde başlaya-
c a k ı ı r .
Tıpkı basın yolu ile propaganda da olduğu gibi, radyo ile yapı-
lan propagandanın da seslenebileceği alan son derece dardı.395
395 Uygur koca baş oğlu, Türkiye'de iadyo yayıncılığı « e rm e yaptığı araştırmasında, bu konuda
şu bilgilen veriyor
“193$ yılında tüm yurttaki alıcıların % 70.2'sı üç büyük kentimizde toplanmıştır. Bu üç büyük
kentimizdeki alıcıların toplam alıcı sayısına oranı ise şöyledır. İstanbul % 48.8. Ankara % 14.6,
İzmir % 6 8 . Ote yandan, radyo alıcıları geniş ölçüde meskenlerde I b i r e y s e l yararlan
maya ayrılmış durumdadır. Meskenlerdeki alıcıların oranı 1938’de % 98.70 iken. 1339'cla %
92.49'dur.
Sayısı
10.640 -
1936
1937 22.800 14
56 076 -
1939
1940 7S.237 43
91.216 -
1941
105.219 -
1942
134 769 -
1943
155.984 -
1944
176.262 -
1945
473
Basın yolu ile olsun, radyo yolu ile olsun, Alman ya cia daha
geniş bir bakışla Mihver vc müttefik devletlerin propagandaları
nın nispeten dar bir bedele yöneldiği görülüyordu. Propagandala
rın htdcU, nüfûsun tümü değil, aksine nüfusun belirli ve etkin
hır grubuydu. Cıiııkü Türkiye'de basının tirajının düşük vc radyo
alıcı cihazı sayısının da son derece az olması, bu alandaki propa
gandanın gücünü büyük oleikle azaltıyordu. Propagandaya hedef
olan la ı ise, ülkenin dıs politikasına yön verebileceği düşünülen
ya da lıic olmazsa hu konuda etkili olabilecek bâzı gruplardı. Ko
nuya bu acıdan yaklaşıldığı takdirde, propaganda hedeflerinin
gerçekçi olarak saptandığı kabul edilebilir.
Burada bir kez daha vurgulanması gereken önemli nokta. Al
man propaganda bedellerinin dar bir saha Kinde secilıııis olduğu
dur. Gerek basın, gerekse radyo de yapılan propagandanın, alanı
nı ıı dar okluğu gibi, gücünün de emendi olmadığı söylenebilir.
Türkiye'de görülen Almuıı/Nazi propagandası, diğer tarafsız ülke
lerde gönden resmi Alman/Nazi propagandasından ilaha fazla de
ğildi.
Roscııbcrg, Nazi Partisi (NSDAP) içinde bir dıs ilişkiler birimi
oluşturmuştu. Bu bilimin amacı, yabancı ülkelerde, özellikle de
1945 yılında bile liım alıcıların % 53.6’sı İstanbul. A nkara ve İzm ir'de bulunm aktadır. (..)
Radyo sâMpier.nm m eslekleri fise şöyledirf |1945 yılındaj: V» 41.23 ü genel hizm etler ve
serbest meslek (memur, subay dâhili, % 31 47 si ticarî meslekler (...)
Radyo iştatişt.M er, iç in bkz. Cem âl Kutay, Ulus. (15.1.1939). Radyo yo lu de propaganda
konusunda daha genel bilgiler iç in bkz. Glasneck, Methoden der Deutsch-faschistischen
Propağanda taeligkeit in der Tiirkei Vor und VVaelırend des Zw«ilen VVelHtrieges, s. 16-17;
Jaeschke. Tiirkei, s. 37-38
Genel ve yüzeysel bir gözlemim de bu istatistiklere uygun düşüyor. Savaşın haçlamasf ile bir
likte radyo alıcı cihazı ilânları basında daha fâzla yer almaya başlayacaktır. En önemli radyo
alıcı cihaz, reklâm ları. Blaupımkr. RCA, Körting, O P ÎA , AGA, B albc, G eneral E le ctric ve
Marellı'ye âıd ıdı.
474
Balkanlarda. Ona vc Yakın Doğuda Nazi propagandası yapmaktı
Nazi Partisinin Yabancı Ülkeler Organizasyonunun (Auslandsor-
ganisalion=AO) da. bu alanda etkinliği vardı vc bu birim, örgüi-
lenme vc propaganda konularında Alman Dışişleri Bakanlığı ile
yakın ilişkiler içindeydi. Bu birimin üyeleri, yabancı ülkelerdeki
Alman kulüplerinde Nazi örgütleri oluşturmaya çalışıyorlar ve
Nazi propagandası yapıyorlardı. Üyeler, bu tür yerleri, örgütle n-
me'k, propaganda vc casusluk amacıyla kullanıyorlardı.
1932 yılında Nazi Partisi nin yabancı ülkelerde oluşturduğu ör-
güllerden otıbir tanesi dc Türkiye'de bulunuyordu.
Nazi Partisi nin Yabancı Ülkeler Organizasyonu nun (AO) Tür
kiye'deki üye sayısı ise şöyleydi:
Nazi Partisi nin iktidara gelmesinden önce üye sayısı 22 ve
Türkiye konuya ilişkin sıralamada 44. ülke iken, Nazi Partisi rıhı
iktidara gelmesinden sonra üye sayısı artmış vc bu dönemde üye
sayısı 21b olmusıu. Bu kez Türkiye sıralamada 46. ülkeydi. 30
Haziran 19.37 tarihine gelindiğinde ise. üye sayısı toplamı 238 idi
ve Türkiye sıralamada 29. ülke olmuştu.3 398
7936
1933-1937 yılları arasında Nazi Partisi nin Yabancı Ölkeler Or
ganizasyonunun (AO) ülke vc mahalli grup yöneticilerini göste
ren bjr listede, söz konusu örgülün yöneticisinin Plans Sudıscn-
berg vc İstanbul'daki mahalli grup yöneticisiniıı ise Riener oldu
ğu görülüyordu.39904
1 Mayıs 1935 târihi itibârıyla Nazi Partisi nin Yabancı Ülkeler
Organizasyonu'nuıı (AO) İstanbul daki yetkili ismi ise k.
m 400
Cıross cm.
Nazi Partisi nin 1937 yılında yabana ülkelerdeki en önemli
propaganda gazetelerinden biri de, İstanbul'da yayınlanan 1 ür-
kisehe Post idi.
İstanbul'daki Alman kulüpleri, Tculonia ile 1933 yılından önce
396 Glasneck, Tiirkei und Alghanistan, s. 5; Cemil Koçak, Türk-Altnan İlişkileri 11923-19391, s. 177.
397 Jacobsen. age, s. 650. Ceıtnl Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939}, s. 177
398 Jacobsen, age, s 661-664; Cemil Koçak. Türk-Alnıan İlişkileri (1923-19391. s. 177.
399 Jacobsen, age, s. 652; Cemil Koçak. Türk-Alman İlişkileri (1923-1939}, s. 177.
400 Jacobsen, age. s. 668-669; Cemil Koçak, Tıirk-Alfflan İlişkileri (19234 939}, s. 177.
475
kurulmuş olan AIc man ma ve Deutsche Ausflugsvcrein idi, Teuto-
ııiantn Başkanı, 1938 yılında, Deutsche Bantdııı İstanbul Müclürıı
olan Wcidtmann idi. Bu sırada Alman kolonisinin önde gelen ki
şisi olarak Reederci Müdürü Meves’in adı geçiyordu. Glasncck
dc, Nazı Parıisi'uin Yabana Ülkeler Organizasyonunun (AO) İs
tanbul mahallî grup yöneticisi olarak Mevcs’in adını veriyor.401
Türkiye’de 1.300 Alman vatandaşı bulunuyordu
kı, bu sayı ile Türkiye, koıuıvkı ilgili sıralamada sekizinci sıraday
dı.402
Kroll, 1938 yılı basında hazırladığı bir raporda, Nazi Partisinin
Türkiye’deki çalışmalarına ve faaliyetlerine değiniyordu.
Kroll, raporunda, Türk Hükûmeti’niıı yabancı ülkelerde diplo
matik temsilcilikler bulundurmak dışında, ülke dışında yaşayan
vatandaşlarıyla ilişki kurmak için, yurt içinde ve dışında merkez
ler oluslıtııııaya ilgi göstermediğini, bunun tek istisnasının ise,
Hatay'da yapılacak secimler dolayısıyla, burada bir Halkevi açıl
masına çalışılması olduğunu vurguluyordu.
Türk yasalarına göre, yabancıların Türkiye’de siyasal birliklere
ya da ırkçı nitelikteki kuruluşlara girmeleri yasaktı. 'iniklerin ve
yabancıların, Türkiye'de yabancı ülkelerin kostüm, kıyafet, nisan
ve işaretlerini taşımaları da yine yasaktı, Söz konusu yasa eski ta
rihliydi. Kroll, yabancı kişi ve grupların bu yöndeki girişimleri
nin ve faaliyetlerinin Türk polisince yakından ve dikkatle izlen
diğini. bu yöndeki hareketlerin sert tepki yarattığını ve resmî
makamlar nezdinde olumsuz değerlendirildiğini yazıyordu. Ra
porda, bu tutumun, komünist partisine karşı da, fasisı partisine
karsı da ayııı ölçüde geçerli olduğu, yıllar önce Sovyet asıllı Türk
401 Glasrıeck. Türkei un d Afghanistan. s. 32, Cemil Koçak, Türk-Alnıan İliş k ile ri (1923-1939), $
177.
Krolf uıı. ilende ele alacağını 18 Ocak 1939 tarihli b ir raporu da GJasneck'ı doğruluyor
402 Jacobsen. age, s. 664-668, Cemil Koçak, Türk -Alman İlişkileri (1923-1939), s. 178
476
Tatarlarının kurmuş oldukları birliğin de kapatılmış okluğu ha
ber veriliyordu.
Kroll, Italyan Faşist Parıisi'nin de ("Fascio") yıllardır yun dı
şında yaşayan İtalyanların birliği için mücâdele ettiğini ve Türki
ye'de de örgü ilenmeye çalıştığını, ancak bu tür girişimlerin kabul
edilmediğini belirtiyordu. Nitekim birkaç yıl önce İzmir'de lıal-
van Başkonsolosluğu'uda, Cusa d’llalia aracılığı ile, belirli çevre
lerde ve sâdece bu çevrelere yönelik propaganda filmleri gösteril
mek istenmişse de, İzmir Valisi bu faaliyeti önlemişti. Raporda,
Valinin bu girişimi önlemek için, gerekçe olarak söz konusu ku
rulusun bu tür düveller veremeyeceğini gösterdiği belirtiliyordu.
Buna karşılık, aynı kuruluşun İstanbul’da bir şubesi bulunduğu
nu halter veren Kroll, bu şubeye her isteyenin, hattâ Türklerin
dahi serbestçe girebildiğini bildiriyordu.
Kroll. İni çerçevede, Nazi Partisi’nin Türkiye’de oluşacak ma
hallî bölge gruplarının kuruluşuna özellikle İstanbul’dan başlan
masının düşünebileceğini ifâde ediyordu. Nazi Partisi irin İstan
bul'daki mahalli bölge gruplarının eski yönetici H. Guckes. bir
Alman kulübü olan Teıüoııia’da Nazi Partisi nin toplantılarım ser
bestçe düzenliyordu. Bıı toplantı vc törenler sırasında. Nazi bay
rakları, sembolleri ve üniformaları da serbestçe asılıyor, takılıyor
vc giyiliyordu. Bu serbestlik olanağı, o zamanki mahallî grup yö
neticisinin Türk polisi ile olan yakın vc iyi ilişkilerinin bir sonu
cuydu.
Kroll, raporunda, Türk yasalarına göre yasak olan bu tür top
lantı vc törenlerin uzun zamandan beri sâdece Dâhiliye Vckâlo-
ti'ııcc değil, fakat Hâriciye Vekâletince de bilindiğini yazıyordu.
Kroll, bu tür toplantılara karşı yasal bakımdan harekete geçilebi
leceğine ve Alınan kuruluşlarının kapatılabileceğine dikkat çök
ükten sonra, İstanbul'da hâlen grup yöneticisi olan Nazi Partisi
üyesi Meves’in bu tür toplantılara artık bir son verdiğini ve bay
rak, sembol ve üniforma taşınan bu çeşit kutlama ve törenlerin
artık sâdece İstanbul’daki Alman Başkonsolos!uğu’nda düzenlen
diğini haber veriyordu. Yine aynı şekilde Ankara’daki benzer top
lantılar da artık sâdece Alman Büyükclçıliği’ndc düzenleniyordu.
Çünkü Ankara’da Türk yasalarının uygulanmasına itinâ gösterili
yordu. Yine İzmir'de mahallî grup yöneticilerinin düzenledikleri
477
aynı türele ki toplantılar. Valinin onayı ile, sadece İzmir'deki Ab
man Başkonsolosluğumda yapılıyordu.
Kıoll, raporunda sözünü ettiği Alman faaliyetlerine karşı Türk
Hükûmeti’nde bir tutum değişikliği beklenmediğini cie Iıaber ve
riyordu.403*
Ancak Türkiye'de görülen Alman/Nazi propagandasına karşı
Tan gazetesinde siyâsî/ideolojik bir mücâdele anılmıştı. Türk-Iil
gi Üz Ortak Deklarasyonu nun imzalanmasından sonra Tan gaze
tesinin Alman/Nazi propagandası aleyhindeki kampanyası hız ka
zanacaktır.
“ İki sene evvel üniversite gençliğini avlamak için Divanyolu'nda
açılan Alman istihbarat bürosunu kapattıran Tan'ın neşriyatı olmuş
tu r/'404
4Ö3 ADAP, Sene D. 1937-1945, Barıd V, {Jı>ni 1937-Maerz 1939), Kapitel VII, Die Tur k e l i 16, Jııli
T937 • 10 Febuıar 1939). "KroHdan ADB’y e ', Nr. 539, 1$. 1.1938, {3890/E 048 804-8081 Cemil
Kaçak, Türk-Al man İ liş k ile r in 923-1939), s. 178-179.
Kralı, ye to n çı siyâsî grupların Türkiye'de Ciddi politik etkinliklerinin olmadığım, bu tür grupla’
rın polis gözetiminde olduğunu yazıyor ve buna örnek olarak da Fransız Union Française'yı
veriyordu. Glasneck. Methoden der Deutsch-Fasc hisli seken Pfopagandafaetigkeü in der
Türkei Vor und VVaehrend de$ Zvveiien Wehkrieges, s. 32-33; Cemil Koçak, Tıiılt-A lm an iliş.-
kile ri 11923-193% s 178*179
Neumark da, anılarında, kendilerinin de, diğer yabancılar gibi, sürekli polis gözetiminde ol
duklarını yazıyor. Neumark, age, s. 115-122; Cemil Koçak, Türk-AJman İliş k ile ri (1923-1939),
s 178-179
Alman Teutonıa Kulübü, İstanbul'da 1847 yılında kurulmuştu Yine İstanbul’daki Alemannia ve
Deutsche Ausflugsverein ise 1933 yılında kurulmuşlardı. Glasneck, M ethoden def Deutsch-
fasehrstisehen Propagandataetigkeit in der Türkei Vor und W aehrend des Zvveiten W eltk-
rıeges. s 31-33.
Glasneck de, Teutoııia KJübij'ndeki siyasal amaçlı toplantıların Dahiliye ve Hâriciye Vekâlet-
lerfnce bilindiğini belirtiyor. Yine Glasneck'e göre, İstanbul’daki Alman Başkonsolosluğu ile
bu kulüpler arasında yakın ilişkiler bulunuyordu. Giasneck, Methoden der Deutsch-Faschis-
tisehen Propagaudataeligkeit in der Türkei Vor und VVaehrend des Zweiten Wellkrieges, s.
31-33
479
Bu bekçilerin vazifeleri şunlardır: Nazizme karşı sempati gösteren
Türk unsurlarım etrafına toplamak, onlara bütün Alman neşriyatını ver
mek ve ayrıca bu Türk unsurların kitap, mecmua ve gazete çıkarmaları
na yardım etmek... Yahudi düşmanı neşriyatı para ile himâye etmek, yerli
Nazileri merkezle temâsa geçirmek, bunlarla görüşmeler neticesinde
memleket hakkında öğrendiklerini rapor hâlinde merkeze bildirmek... İs
tanbul, Ankara ve İzmir'de ecnebi dilinde kitap, gazete ve mecmua sa
tan yerlerde dolaşarak, Türk ve ecnebi bütün okuyucuların ne gibi eser
ler okuduklarım ve temayüllerini tesbit etmek ve buralarda Nazizme
sempatik kimseler elde etmek... (...)
İstanbul'daki teşkilât daha geniştir. Faaliyet tarzı daha mütenevvidir.
İstanbul'da propaganda ve istihbarat işleri ile meşgul olan müesseseler
şunlardır: Tötonya |Teııtonia| Kulübü, Alman Kilisesi, DNB (Deutsche
Nacbrichten Büro] Ajansı, Türkische Post gazetesi, bar ve birahaneler...
Tötonya (Teutonia] Kulübü, Alman mahallî teşkilâtının merkezidir. Alman
ve Nazi dostları olan Tiirkler burada verilen müsâmerelere, balolara, eğ
lencelere davet olunur[lar], Türk muhitlerine girmek hususunda burada
tesis edilen dostluklardan istifâde edilir."4*2
480
"Alman propagandasının Türkiye'deki hedefi ikidir: Biri, münevverler
arasında Nazi rejimini yaymak; İkincisi (ise), Türkiye'nin müttefikler ve
A | *>
4 1? Zekeıiyâ S e rte l "Oâhdde Yabancı Propagandaya Set Çekmeliyiz", Tan. (12 12 1939}
418 Zekerıyâ Sertel, "Dâ Julde Yabanc< Propagandaya Set Çekmeliyi?". Tan. ( 12.12.1939}
419 Glasneck, Methoden der Deutsdı-Faschistischeıı Prûpagandataeligkeit ııı der Türkei Vor
und VVaehre nd des Zvveiten VVeltkrieges, s 21-22.
Alman Okulları na ilişkin ayrıntılı bilge için hkî Cemil Koçak. Türk-Alm an İliş k ile ri (1923-
1939), s. 180-181.
481
ülkcduı uzaklaştıracağını açıklıyordu.420 Ncımıark da. anılarında,
savasın çıkası ile birlikle. Türk Hükümetinin tesmt kuruluşlarda
görevli Alman uzmanları görevlerinden uzaklaştırdığım yazı
yor.421 Tüı k Ordusu nda görevli son Alman askerî danışmanı da
IÖ 3Ü yılının sonlarında görevinden ayrılacaktır. Sanayi kuruluşla
rında görevli Alman uzmanların sayısı azalırken. İngiliz ve Fran
sız uzmanların sayısında artış olacaktır,4422
1240
Alman/Nazı propagandasının Ordu içine de sızdığı anlaşılıyor.
Askeıi Ceza Kanunu nda yapılan bir değişiklikle, "son seneler
de devletimizin siyasi, hukukî ve iktisadı nizamlarım ve Teşkilâtı
Fsâsive Kânunu ile muayyen olan ana vasi Harı m bozmak maksa
dı ile bilhassa yabancı rejimler lehine Ordu içerisinde sistemaıık
olarak hâriçten propagandalar yapılmakta okluğu” görüldüğün
den. söz konusu cezalar artın laca ktıı.423
l L)$ö yılının son günlerinde Cumhuriyet gazetesinde yayınla
nan bir haber. lürk-Almaıı ilişkilerinde yaşanan gerginliği bitlim
açıklığı ile ('»i laya çıkarıyordu:
“ 'Asılsız Haberler'
Türkiye'deki Alman [Büyükjelçisi'nin Değiştirilmesi için Hükümeti
mizin Teşebbüste Bulunduğu [Haberi! Doğru Değil'
420 1033 Üniversite Reformu sırasında. Nazı Alınanyasından daha çok Yahudi olduktan için ya
da siyasal nedenlerle ayrılmak zorunda kalan ve sayılan, asistanlar, okutmanlar ve yardımcı
bilimsel personel dışında, lQ0 civânnda olan Alman mülteci üniversite öğretim üyeleri, Tıirk
yüksek öğretiminin yeniden düzenlenmesinde görev almışlardı. Bkz. Horst Wıdnıann, Exi!
und BildımgshıHe, (Dıe Deutschesprachlıge Akademische Emıgratıon in die Tîirkei ııach
19331 Almanya'dan Türkiye'ye gelen mülteci üniversite öğretim üyeleri hakkırıdak» bu araş
tırına, içerdiği bilgi, malzeme ve kaynaklar açısından çok değerlidir Kitabın Türkçe çevirisi
için bkz. A tatüık Üniversite Reformu. Bu alanda nispeten yem bir kitap için ayrıca bkz. 8iog-
taphısches Mandbucb de r Deııstclısprachigen Enıigralion nacJt 1933.
Glasneck. Berlin’in, mülteci Alman üniversite öğretim üyelerim ve Türkiye’de görevli Alman
vatandaşlarını Alınan Hükümeti ne bilgi ve rapor vermeye zorladığını, Türk basınına rüşvet
dağıtmak için de girişimlerde hulnnduğunu ve basın mensuplarını satın almaya çalıştığım be
lirtiyor. Glasneck, Meıhodeıı der Ûeutsch-Faschistischen Propagandalaeligkeit in der Tür-
keiVorund VVaefırend des Zvveiien VVeÜkfieges, s 15
421 Neıuııark, age, s. 210
422 Krecker, age, s. 74-75.
423 Cumhuriyet. <4.5 19391.
482
'Bundan başka, son günlerde, bilhassa memleketimizden Almanya'ya
bir takım mecmua ve risalelerin gönderildiği görülmüştür. Bunlar, Türki
ye'deki bâzı adreslere gelmiş olan Almanca mecmua ve broşürlerdir ki,
alıcıları tarafından bu yolda hiçbir sipariş ve talep vâki olmadığı gibi,
üzerlerindeki bantların dahi yırtılmasına lüzum görülmeden iade edil
mektedirler). Bu müneselâkâtın iadesi sırasında hemen müştereken
kullanılan adres, Türkiye'yi tanımamış olanlara ince bir ihtar mâhiyetin-
de telâkki ediliyor. Adres şudur: Herrn Goebbels-Berlin'‘
483
Yine aynı gün basınçla rastlanan bir başka haberden de, tzıniı
eski mebusu Sırrı Bellioglu'nun tutuklandığım öğrenmek müm
kündür. Bellioğlu, asker ve sivil kişilere hükümetin dış politikası
nı eleştiren mektuplar gönderdiği gerekçesi ile, Divânı Harb'de
yargılanacak lir.
Görüldüğü gibi, Türkiye'de Alman etkisi, 19.39 yılının ortala
rından itibaren tedricen azalmaya başlamış ve yıl sonumda Türki
ye ite Almanya arasındaki siyasal ilişkilerde önemli ölçüde bir
kopma meydana gel mişli.
Bulun bu olumsuz siyâsi gelişmelere karşın, Almanya, 1939 yı
lında, Türk-Afman iktisadi ilişkileri son dört aydır kesilmiş oldu
ğu hâlde, Türk dış ticâretinde daha önce sahip olduğu ilk sırayı
koruyacaktı r.
1939 yılının ticâret is lal isliklerine göıc, Türkiye'nin lop la m ih-
râcânnda Almanya ile Çekoslovakya’nın payı % 42 idi. Türki
ye'nin lophuıı iıhâlâunda Almanya’nın payı % 30 ve ihracatındaki
payı ise % 37 idi.428 Görüldüğü gibi, Almanya, Türkiye'nin tüm
ihıâcâlımn yansını alıyordu.
Almanya, 1940 yılı sonuna dek, Türkiye’nin en büyük ticâret
oılağı olmaya devam edecektir.
Bu oranlar o kadar yüksekli ki. Hâriciye Vekili $ükr ü Saracog-
' Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman ile Zafer gazetesi başyazarı Mümtaz Faik
Fenıkm bir münâkaşa yüzünden araları açılıverdi.
Yalman, Fenik'ı, kalemşorfukla. insanı arkadan vurmakla itham etti ve 'Seni yerim e geçecek
bir gazeteci olarak görüyordum Hayal kırıklığına uğradım. Yazık...’ şeklinde birşeyler yazdı.
Bunun üzerine. Mümtaz Faik IFenikL üç sütun çapında m akalelerle, gazetecilik hayatım
anlatmaya başladı.
Mümtaz Faik Fenik, Radyo Gazetesini ilk defa kendisinin kurduğunu söylüyor ve ‘ Bir akşam,
radyoda, ftaJyanferm Toronfo Jrmammn bombaJandrğrnı arîJatrrkerı. ‘Şu m ahçup Itafyan
donanması nerededir?' dediği için. Radyo Gazetesinden uzaklaştırıldığını yazıyordu.
Italyan Büyükelçisi, o zamanki Başbakan rahmetli Refik Saydama şikâyet etmişmiş " Çetin
Aftan. "Elemçler-Eleşrirmeler: Yeni Adam'r Celâl Bayar Hükümeti Kapatmıştı", Yeni Adam,
Sayı 619,413 Ekim 19491. Ayrıca bkz. Zafer, 129.9.1949).
42Ö Nen mark. 'Der Türkısche AussenhandeJ 1939-1940'', İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
Mecmuası, Cilt: 2, s. 323-324.
484
lu, 14 $ubal 1040 tarihinde, “tekelleşmiş hâle gelen dış ticâretin
dış politikaya yön verine tehdit ve ıclılikeşi"nden söz. etmek zo
runda kalacaktı.4*9
Gerçekten de, Almanya’nın bu denli büyük ölçüde ekonomik
ve lieâıî egemen ligi altına girmek, hiç kuşkusuz, Türk dıs politi
kası mn hareket imkânlarım daraltıyordu. Bunu zâten bilen Türk
Yöneticiler de, İngiltere ve Fransa ile kurulan yakın siyasal ilişki
leri. aynı ülkelerle hızla kurulacak ekonomik ilişkilerle pekiştir
mek istemişlerdi.
Nitekim. Ticâret Vekili Cezmı Erçm de, aynı durumu şöyle özetliyordu:
"1938 senesinde 145 000 000 JTLırkl Lıralsı] etrafında olan ihracâtımızın 119.000.000 F ürM
Lira sı'm kliringli memleketlerle ihracat teşkil eder ki, (bununj umumi ihracâtımıza nazaran
nispeti % 82.2'dir (...)
Erçin. "serhest döviz ile m ünâsebaia" hız verilm esinin esas amaç olduğun1! belirtiyordu.
TBM M ZC, Devre: 6. İçtimâ. Fevkalâde, Cilt- 4. 38. inikat. (8.7.19391.
4 *5
Gerçeklen ele bu sırada Türk-AIman ticarî görüşmeleri sürü-
voıclu
* .430
430 ADAP, Sene 0: 1937-1941. {Die KrieusıâhreL Band VIII, (Erster Band: 4 September 1939 bıs
18. Maerz 19401. "VVıehrden P apenV '. Nr 330. 7.11.1939, (8342/E 590 139-43).
431 AÖAP, Sene D: 1937-1941, {Die Kriegsjahre), Band V II \, (Erster Band: 4. September 1939 bis
18. M aerr 19401. "VMebf’den Papen'e", Nr. 333,$.1 f 1939. (453Î/Î44 250-617
432 ADAP, Serie 0.1937-1941. tOıe Kriegsjahre), Band VIII, {Erster Band: 4. September 1939 bts
18. Maerz 1940), ' Papen den ADB've", N r 339, 9.11.1939, {212V462 425}.
433 ADAP, Serie D- 1937-1941. (Die Knegsjahre), Band VIII, {Erster Band 4 September 1939 bfs
18. Maerz 1940), ' S i l i ' d e n Papen'e". Nr. 35111.11 1939, (453ZfE 144 275).
486
Bcılinc göre, Türkiye’nin ileride Aima uyanın yanında savaca
katılması, ancak ekonomik bakımdan Balık ülkelerden bağımsız
olması ile mümkündü. Ayrıca Almanya, savaşın ilerleyen dönem
lerinde kroma olan ihtiyâcının artacağını da hesap ediyordu. An
cak T ürk-Alman Ticâret Antlaşması nın imzalanmasına ilişkin gö
rüşmelerden bir soııııc alınamayacaktır, Türkiye, krorn üre ıhım
nm tamânımı l c>43 yılı başına kaçlar müttefik devletlere, yâni In
giltere ve Fransa’ya satmak iciıı müttefiklerle antlaşma yapmıştı.
Almanya ise, krom söz konusu olmaksızın, yeni bir ticâret antlaş
ması imzalamaya vanasınıvordu.
/ t *
487
hali hazırda devûm eden savaşta düşman devletlerin yarımda in
inin alan bir ülkeye karsı harekele geçmek için yeteriı bir neden
olarak görecekti. Bu takdirde Türkiye, Almanya ıım düşmanları
nın yanında yer almış olacaktı. Almanya, ittifak anılaşması praıik
sonuçlanın verdiğinde, karşı önlemlerini alma lıakkmı saklı inili
yordu.
Ribbcnırop, PapcnTIcn, Berlin'in bu açıklamalarına karşılık
l ink Hükûmeıi’nin tepkisinin ne olduğunun derhâl bildiriiıııcsi-
ni islivordu 434
Ankara nın Berlin'in bu nota benzeri sen uyanlarına yanıtı»
herhalde Berlin'in beklediğinden çok daha yumuşak olacak lir.
Saraçoğlu, Papen in Odu İttifak Anılaşmasını eleştirmesini ön
ce suskunlukla karşılamış ve daha sonra da ittifak anılaşmasının
haklılığını Türkiye'nin resmî dış politika gerekçeleri ile lemcllen-
dirmeye çalışmıştı. Saraçoğlu'na göre. Ödü Iuilak Anılaşması.
Türkiye'nin güvenliği ve savunması için gerekliydi ve Almanya'ya
değil, fakat İtalya'ya yönelikti. İlatya ise, lîdü İttifak Anılaşma
sı nı resmen protesto bile etmemişti. Saraçoğlu, Papen in gelecek
teki T ürk-Alman işbirliğinden ve dostluğundan kuşku ile söz çi
mesi üzerine de, Batılı devletlerin Türkiye üzerindeki yoğun ve
aşın baskılarından şikayetçi
/ olacaktır.
Papen, görüşme sırasında, Sovyet Büyükelçisinin. kendisine,
müttefik savaş gemi terinin Boğazlardan geçmesi hâlinde. Boğaz
ları homhalayabileccklcrini söylediğini de açıklayacaktır.435
Saraçoğlu, bir başka görüşmede dr, Papcn’c. Türk-Alman licâı i
ilişkilerinin olumlu yönde düzeltilmesini istediklerini bildiriyor
du
Papen de, bunun üzerine, Ticâret Vekili ile göı üsceeknı.
Saraçoğlu ile bir saat süren bu görüşmesinden sonra, Papen,
Alınan Dışişleri Bakanlığı na yazdığı raporda, Türk Hüküme
tinin, Berlin'in son protestolarından etkilendiği ve Türk-Alman
434 ADAP, Sene D 1937-1941. (Ote Kriegsjahrel, Band VIII. lErster Band 4. September 1939 Ijis
UJ. M aen 1940), ‘ Rıbbentrop’iau Papen'e", Nr.324. 3.11.1939. (6468/E 596 864-65).
435 ADAP. Sene 0. 1937-1941. (Oie Knegsıahre). Band VIII. (Erster Banel 4 September 1939 his
18. Maer* 19401. “ Papeıı'den AOB’ye", Nr. 338.9.11.1939.11625^389 265-66).
488
siyâsî ilişkilerinin düzeltilmesini istediği izlenimim edindiğini be
lin ivordu.
0
43 $ ADAP, Seıifi 0: 1937-1941. (Dıe Knegsjabre), Band VIH, (Erster Band: 4 September 1939 bis
18 Maer z 1940). ' Papen den ADB've". Nr 366.17.11.1939, (96/108 112-13).
437 ADAP, Sene 0 1937-1941, {Die KrıegsjahreJ, Band VIII, (Erster Band’ 4. September 1939 bıs
18. Maerz 1940). 'P apen'Jen A O B ye", Nr. 390,27.11.1939.196/103 123-24)
438 ADAP. Sene 0: 1937-1941. (Dıe Kriegsjalıre), Band Vllfc, (Erster Band: 4 September 1939 bıs
489
Aııcak Ribbcnlrop, Alman Dışişleri Bakanlığı Iktısaı Politikası
DâııesİYiin bu yöndeki görüşüne kail İliliyordu. Ribbcıurop. eko
nomik ilişkilerde daha sen davıamlması gerekliğini savunuyor
du. Rihbcrıııop, Almanya’ya krom sev kıya mı a başlanmadan.
Kırk-Al man Ticaret Anılaşması görüşmelerine başlanmaması ge
rekliği görüşündeydi ve Papcn'e verdiği tâli malla da, Ticaret Ve
kâleti ile görüşmelere devam edilmemesi gerekliğini bildiriyor
du.4»
Papcıı ise, Ribbemrop ile ayın görüşle değildi. Papcıı, J<M0 yı
lının Ocak ay incin yazdığı bir raporda, Ticâret Vekâleti ile bir uz
laşma ve anlaşmaya varıldığım belirliyor ve bu anlaşmaya uyul
masının cok önemli olduğunu, çünkü ekonomik ilişkilerin olum
lu yönde gelişmesinin siyasal ilişkilerin de düzelmesini sağlayaca
ğım bir kez daha lıatırlaııyordu,4 440
93
Berim ele, lö-K) yılı başlarında. Ticâret Vekâleti ile varılan an
laşmayı onaylamaya hazırlanıyordu. Türkiye'nin istek listesi
onaylanıııışu ve diğer listelerin Berlin e ulaşması bekleniyordu
/Ancak krom sorunu önemini hâlâ koruyordu.441
IHinimin kirlikle. 2-f Ocak DMO târihinde, Türkiye ile Almanya
arasında, 7.500.000 TL ( i 5.000.000 Alman Markı (UM)) değerin
de bir mal alış veriş listesi kabul edilecektir. Bu, mikıar bakımın
dan hayli dar kapsamlı geçici bir antlaşmaydı.
Türk-Alman Ticâret Antlaşması görüşmeleri ise, J 040 yılı bas
larında hâlâ sürü)-ordu.
Papcıı, Man ayında, Saraçoğlu ile yaptığı bir görüşmeden soma
kaleme aldığı raporunda, Ankara’nın Türk-Alman iktisâdı ilişki
lerinde ele olumlu yönde bir gelişme arzusu içinde olduğunu ve
18. Maerz
19401. "Alm an Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Oâiresi ni» İmzasız Raporu", Nı
390, Kasım 1939, (212T/462 413-20}.
439 ADAP. Serie D. 1937-1941. (Die Krıegsjahre), Band VIII, (Erster Band 4 Septemher 1939 bıs
18 Maerz 1940). "fiıbbentrop'taıı P a p e n V , Nr. 408. 1.12.1939, {96/108 128-29}.
440 ADAP, Serie 0: 1937-1941. {Die Kriegsjahre). Band VIII, (Erster Band: 4. September 1939 l>ıs
18. Maerz 1940), 'P a p e ld e n A O B ye - , Nr. $12,8,1,1944), {4531/E 144 250-51}
441 ADAP, Çene D; Î937-1941, {Die Krieg$[ahre), Band VJ N, {Erster 8and: 4. September 1939 bıs
18 Maerz 1940), ‘ VVıehl'den Papen'e", Nr. 516, 91 1940, (8493/6 597 005-06): ADAP. Serie 0:
1937-1941. (Die Kriegsıahre), Band VIII, {Erster Band: 4 Sepiember 1939 bıs 18. Maerz 1340}.
~Pâpen‘den AO Bye", Nr 625, 21 2.1940, {2153/469 326-28}.
490
İni konuda bir anlaşmaya varıl maşım islediğini yazıyordu. Ta
pon, ayrıca. Batılı ülkelerin Ankara üzerindeki baskılarına kaıstıı,
Türkiye'den krom sağlayabilmek için, Ankara'ya krom karşılığın
da ağır silahlar verilmesini öneriyordu.442
Wcızsaccker( PapeıVc yazdığı bir raporda, Türkiye ile Almanya
arasında ekonomik konuları kapsayan bir anılaşma imzalamak
için en usı düzeyde görüşmeler yapılmasını istiyor ve bu sıratla
siyasal ilişkilerin ele olumlu yönde gelişmesi gerekliğine dikkat
cekivordu.
*
Ancak Wcizsaccker krom şevkiyâıı ve Türkiye'nin sıt-
v.ıs dışı kalması karşılığında, Ankara'ya ağır silâhlar sevk edilmesi
yolundaki Papen'ın önerisini reci ediyordu. Wci 2 saeckcr'c göre,
Türkiye'ye bu çerçevede üg gemi yollamak mümkündü. Ancak
bizzat Huler'in eniri ile, İni üc geminin değeri karşılığında kro
num Türkiye'den Almanya’ya sevk edilmesi gerekiyordu.4434
Berlin, Mart ayı sonunda, görüşmelerin bâlâ yeterince hızlı git
memesinden şikâvcı ediyordu ve Ankara nın güçlük çıkardığı ka-
nısındaydı. Bu konuda Gerede ye de gerekli uyanlar yapılmışlı.
' Garip Savaş" döneminde Almanya'nın amacı, batı cephesinde
Fransa’ya olası bir saldın sırasında ve İtalya'nın savaşa katılması
hâlinde. Üçlü hlilak Antlaşmasını imzalamış olan Türkiye'nin
mumıunu saptamaktı.
Tapon, 1 Mail lanhli bir raporunda, Hâriciye Vekili Geııcl Sek
teleri Nıuıvaıı Mcncmcncioğlu'nun, Başvekil Rclik Saydamın 2Ö
Şubatla radyoda yaptığı vc Türkiye’nin ancak bir saldırıya uğra
dığı takdirde savaşacağını vurguladığı konuşmasını, Türk dış po
litikasının Lcmeli olarak sunduğunu önemle belirliyordu. Mcnc-
442 ADAP. Sene 0 1937-1941, iOie Knegsjahre). Band VIII, (Erster Band: 4. September 1939 his
18 Maerz 1940), Papen'den AÖB y e N r . 674, 14,3.1940,1265/172 206-071
443 ADAP, Sene 0 1937-1941, (Die Kriegsjahre), Band V III (Erster Band: 4. September 1939 bıs
18. Maerz 1940), "VVeizsaecker’den Papen'e", Nr. 680, 17 3.1940.1265/172 208-03); ADAP,
Serie D: 1937-1341, (Die Kriegsjahre), Band VIII, (Erster Band. 4. September 1939 bis 18.
Maerz 1940), "A lm an Dışişleri Bakanlığı İktisa t Politıkas» D âiresi Yöneticisi Cloduıs'uiı
Raporu', M r.681,17.3.1940, (4531/E 144 2451.
444 ADAP, Serie D. 1937-1941, (Die Kriegsjahrej, Band IX, (Zvveiter Band: 18. Maerz bis 22 Jum
1940), "Rıpken'in Raporu", Nr. 30,30.3.1940. <265/172 220-22).
491
mene ioğlu, Papen'e, Türkiye'nin Ingiltere ve Fransa'nın baskıları
na karsı koyacağım ela söylemisin445
Berlin, Türk iyenin savaşa katılması m önlemek için, Üçlü illi'
lak Antlaşması nda yer alan iki numaralı protokolün ("Sovyet Çx-
kı ııcesi "nin) kullan ılınası vc bunun için de Moskova’nın Ankara
üzerindeki baskısının yeniden gündeme getirilmesi gerekliği gö
rüşündeydi. Alman Hükümeti, Türkiye’nin Sovycltcr Birliğimden
ee kind iği ni bi Iiyoıd ıı 446
Papcn. 3 Mayısta, Mcnemencioğlu'na, İtalya'nın Savaşa katıl
ması, ancak Türkiye'nin çıkarı olan bölgelere, yanı Balkanlara
saldırmaması hâlinde, Türkiye'nin savaş dışı tutu muıuu k İovam
edip etmeyeceğini soracaktır. Menemene ioğlu da, Papen'in bu so
rusunu, böyle bir durumda savaşa katılmayı zâten düşünmedikle
ri ve savaşa katılmamayı kararlaştırmış oldukları şeklinde yanıtla-
vacakııı 447
✓
445 ADAP. Şerre D 19370941. (D<e Knegsfahre), Bancf Vfff, (Erster Band: 4. September 1939 bis
18. Maerz 1940). "Papen'dcn AO Bye", Nr. 535,5.2.1940,1265/172 174).
446 AOAP, Serie 0. 1937-1941, <0ie Knegsjahre), Band IX, IZvveıter 8and: 18. Maerz bts 22. Jum
1940), 'VVeızsaecker'den Papen'e", Mr. 10, 24.3 1940,1425/217 876-771
447 ADAP, Seriş 01937-1941. (Oie Kriegsjahrel, Band IX, IZvveiter Band: 1$. M aerz bis 22. Jum
1940), "P a p e lin Raporu". (265/1 ?2 257), (aynı ciltte).
492
sullat alımda, savaş dışı tutumunu desteklenrıck gerektiğini belirt
mişi i. Müttefiklerin Türkiye'nin savaşa kaıı İmasını sağlama yö
nündeki baskılarına karşılık. Moskova ile Berlin'in Türkiye üze
rindeki ortak baskıları, Ankara'yı savaştan uzak tutmaya yelecek
bir gücıü. Papenc göre, Sovyeılcr Birliği, ayrıca, olası bir Tüıİs
hal yan savasında, savaş Bal kanlar1a ve Karadeniz'e yayıl matlığı
sürece, tarafsız kalacak ve savaşa katılmayacaktı.448
Papen. balı cephesinde Alman Oıdusu’nun saldırısı başladıktan
soma. 17 Mayısla kaleme aldığı raporunda, İtalya'nı» savaşa ka
ni ması hâlinde, Ankara’n m muhtemel politikası m şöyle değerlen-
dirivoıd
*
u:
Alınan Ordusu nuıı batı cephesindeki askeri başarıları arttıkça,
Türk yöneticilerimn de savaştan uzak kalma yolundaki görüşleri
ağırlık kazanacaktı.
Ancak, Ege Denizi'ııdcki İtalyan adaları endişe ve kuşku kay
nağı olmaya devam ediyordu. İtalya’nın savaşa katılması, aslında
hâli hazırdaki koşullarda,■ Türkiye’nin
/ tarafsız kalmasını kesinlik-
le sağlayabilirdi. Ancak Türkiye, Ege Adaları ndan kendisine bir
s ;aldın olmayacağı konusunda emin olmalıydı. Bu tür bir güvence
4-18 ADAP. Sene D: 19370941, (Die Knegsjahrel, Band IX. |2weıter B;md 18. M a e rj bü 22 Juni
19401. "Papenden AO Bye", Nr.200, 6.5.1940, (265/172 261-621
493
siydi. Hali hazırda Türkiye'nin kesin tarafsızlığı ancak Mosko
va'nın baskısı ile sağlanabilirdi. Diğer yandan, son zamanlarda,
T ürk-Sovyet ilişkilerinde bir iyileşme belirtisi de görülüyordu.
Nitekim, her iki ülkenin Askerî Ataşeleri, Kafkasya'da bir saldın
hazırlığı olup olmadığım denetlemek üzere, karşılıklı olarak, Kaf
kaslarla biı denetleme gezisine çıkacaklardı. Ancak, Ankara ile
Moskova arasında görülen yakınlaşma, Berlin'in çıkarlarına tama
men ters düşüyordu. Papen e göre, Türk yöneticiler, Moskova'dan
arlık eskisi kadar çekinmiyorlardı. Bu nedenle de, Almanya, An
kara üzerindeki Sovyet baskısını yeniden sağlamaya çalışmalı ve
eğer bu konuda başarılı olamazsa, Türkiye üzerindeki baskıyı tek
basına sürdürmeye clcvâm etmeliydi.449
Fransa'nın Yenilgisi,
Baku Plânı nın Açıklanm ası ve Etkileri
Alman Ordusu nun batı cephesindeki saldırısı ve aıka arkaya
gelen haşan haberleri, Türkiye'de derin bir hayret vc şaşkınlık
uyandıracaktır.
Almanya'nın askerî gücü ve başarısı, Avrupa'nın diğer tarafsız
devletlerinde dc Alman etkisinin önemli ölçüde artmasına neden
olacaktır.
1940 yılının yazında Transa nm yenilgisi ve Almanya ile mütâ
reke imza la ması, birçok devletin dış politikasında önemli değişik
likler vara taca kur.
Ingiltere ııiıı eski müıtefiği Portekiz, bu gelişmeler karşısında,
siyasî rotası m değiştirecek ve yalnızca Almanya'ya sattığı volfram
mâdenini kısa bir süre önce Ingiltere'ye dc yan yarıya vc esil bi
çimde saunaya başlamış iken, Salazar, Temmuz ayından itibaren,
Almanya’ya yakınlaşmaya başlayacaktır. Tam bu sırada İspanya
ile bir ittifak antlaşması imzalamak da Lizbon'un gündemindeydi.
Nitekim. Portekiz, İspanya ile, 30 Temmuz 194Ü'du. 17 Mart
1 9 » tarihli dostluk antlaşmasına ek bir protokol imzalayacaktır.
449 ADAP. Sene D: 1937-1941. iDie Kriegsjahre}. Sand IX. IZvveiter Bant): 13. Maerz lns 22 Jııııı
1940). "Papen'den ADB'ye". Nr. 265. 17.5.1940. (2281/431 338-41).
494
Bu suretle, Portekiz, İngiliz etkisinden ayrılarak, Ispanya'nın do
laylı etkisi alımda. Mihver devletlerinin etki alanına giriyordu.
/
452 ADAP. Sene D. 1937-1941, (Oie Knegsjahrel. Bantf IX, (Zwe<t£?r Band: 13. Maerz bis 22. Jum
19401, "Almanya'nın Roma Büyükelçisi Mackensen'den AOB ye", Nr. 324. 27.5.1940, {B 14/B
001 8991
495
ııımı-hülyan baskısının gereksiz olduğunu ve Türkiye'nin, savaşın
yeni gelişme feri karşısında, zâten savaştan uzak kalacağını yazı
yordu 453
Papen, 5 Haziran da. İnönü ile yaptığı ve tam bir saat süren gö
rüşmede, Fransa ve Kuzey Avrupa savaşı ile ilgdi askeri ve siyâsi
durumu anlatır,
Papcıı. raporunda, İnönü'nün bu açıkla mal arından bir hayli et
kilendiğini yazıyordu. Yine Papen’e göıe, İnönü, İtalya'nın saldır
gan ı ut unumda n dolayı çok tedirgin olmuş görünüyordu ve Pa
peli den, İtalya'nın annemin ne olduğunun açıklanmasını iste
mişti. Papen ise, bu konuda herhangi bir açıklamada bulunmak
tan kaçınmıştı. Papcıı, yalnızca, Almaıı Hükümeti nin, İtalya ve
Almanya'nın Balkanlarda barış istediğini belirtmiş ve bu iki ülke
nin Türkiye ile dayanışma içinde olduğuna ilişkin gûveııec ver
mişti. Ancak İtalya, Akdeniz'de kendi bölgesel çıkarları için sava
şırsa. bu takdirde, bu, Türkiye'nin gözünde, bir tehlike olarak gö
rülmemeliydi. Çünkü savaş, Papcıı'e göre, Orta ve Yakın Doğu ya
yayı Imayaca fa ı. Ama eğer savaşın hemen bitmesi isteniyorsa, bu
takdirde, Türkiye. Avrupa'nın yeni düzeni çerçevesinde, Alman
ya'ya karşı izlediği dış politikada köklü bir değişiklik yapmalıydı.
Papen'e göre, İnönü, Almanya’ya karşı dostluk politikası izle
mekten yana görünüyordu ve Alman askeri basanlarının soııııctı
nım biı barış olanağı doğurduğunu belirtmişti. Papen, İnönü ile
yaptığı bu görüşmeden sonra, İtalya savaşa katıldığı takdirde,
Türkiye'nin savasâ katıl ulayacağı in ve tarafsız kalmaya devam
edeceğini kişisel izlenimi olarak belirtiyordu 454
354
Mencineııcioğlu, Papen ile yaptığı görüşmede, balya mn savaya
katılması hâlinde, Türkiye'nin Almanya ile ilişkilerini kesmesinin
olası sonuçlarının neler olabileceğini soruyor ve bunun üzerine
de. Papen, bu Lür bir davranışın mutlaka Almanya ile savas anla-
453 ADAP, Sene 0: 1937-1941, iDıe KrietjsjahreK Band IX, IZweıter Band. 18 M a e r; bıs 22 Juni
1940), "Almanya'nın Roma Büyükelçisi Maçkensen'cJen ADB'ye", Nr. 324. 27.5.1940. {B 14/B
001 898). Bkz. fiibberjtrop'un 31 Mayıs lâritılı {B 14/8 001 927} sayılı yanıl yaztsı (aynı ciltte)
454 ADAP, Serie D: 1937-1941. (Die Knegsjahre), Band IX, {Zvveiter Band: 18. M aer 2 bis 22. Juni
1940). "Papen den ADB ye", Nr. 375.3.6.1940. (2153/469 355-56).
496
ımmı geleceğini bildiriyordu. Papen'iıı yaptığı avıklamaya göre,
av m durumda, İlaha ile ilişkilerin kesilmesi de, Türk-İıa han sa-
vaşı anlamına gelecekli.
Diğer yandan, Papen, Türk-Sovyet ilişkilerinin düzelmeye de
vam elliğini açıklıyordu, Papen, raporunda, Moskova’nın Türki
ye'ye askeri malzeme sev ki yâ una başladığına ilişkin haberler al in
diğim da bildiriyordu. İsum buldaki Ingiliz Başkonsolosu da, tüm
Ingiliz va la ndaşları mn üe gün içinde Istan buldan ayrılarak )c
Anadolu'nun güvenli yerlerine taşınmalarım tavsiye etmişi i. Yine
alınan haberlere goıe, İtalya'nın savasa katıldığı gün Türkiye de
seferberlik ilân edilecekti.4*5
Papen, söz konusu raporunda, Mcnemencioğlu'ıuın. İtalya mn
savaşa katılması hâlinde, Türkiye'nin laıalsız kalmaya devam et
mesinin kararlaştınIdığım açıkladığım da belirtiyordu 456 * 754
Kmll ise, üç gün soma. Hâriciye Vekâletinden bumın lam aksi
bir yanıl alacaktır. Hâriciye Vekâletimi e göre, İtalya savaşa katılır
sa, Türkiye, mnitelikle re Hgc Deııizi'nde bâz t askerî kolaylıklar
sağlayacaktı. Buna karşılık. Genelkurmay ikinci Başkanı Orgene
ral Asım Gündüz, e nesi giuı. Alman Askeri Ataşesi General Koli
de ye yaptığı açıklamada, İtalya Balkanlardan uzak durduğu sine
ce, Türkiye'nin savas dısmda kalmak islediğini beliilecektir. Ge
rede de» Bellinde, Üçlü İtlilak Atıllaşması nm savunmaya yönelik
olduğunu vurguluyordu. Nitekim Saydam da, 2 Haziran da yaptı
ğı radyo konuşmasında, Üçlü İttifak Anılaşmasından hiç söz et
mem işti. 4S7
İtalya'nın savaşa katılması hâlinde Türkiye'nin alacağı tulum,
Berlin acısın dan bir miktar belirsizliğini korurken, Papen, bu sı
rada dahi, İtalya'nın Türkiye’ye güvence vermesi içm çaba harca
maktan geri kalmıyordu Ancak Fapcn'in çabaları bıı kez de so
nuç vermeyecektir. Berlin ve Roma, Ankara'nın savaşa katılması
na neden olabilecek bir sonuç yaratılmasından çekiniyorlar ve bu
45$ ADAP, Sene 0: 1937-1941. (D»e Kriegsjahre}. Band IX. (Zweıter Band: 18. Maerz bıs Tl. Jum
1940), "Papen'den ADB ve", Nr. 383,4.6.1940,(265/172 301-02).
497
nedenle de» Moskova'nın, Türkiye’nin savaş dışı kalması iciıı» Atı
ka ra üzerinde baskı kunnasııu istiyorlardı.
İtaba nın 10 Haziranda İngiltere ve Fransa'ya suvas ilân etmesi
karsısında, Türkiye'nin savaşa katılmaması, Mihver güçlerinin
Önemli bir başarısı olarak değerlendirilmelidir. Bizzat Papen de,
Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı raporlarda, bu kez "‘parti'nin
kazanıldığını ve Fransa'nın yenilgisinden sonra Üclıı lnifak Ant
laşması'm n arlık onudan kalk lığını belirliyordu.458
Papen, 13 Haziran tarihli bir başka raporunda da. Türk Hükü
meti ınıı. Üçlü İtti lale Antlaşması na bağlı kalmayı, fakat İtalya'nın
savaşa katılmasına rağmen, savaşa kaıı İma mayı kararlaştırdığını
güvenilir bir kaynaklan öğrendiğini açıklıyordu 459064
Papen, yine bu sırada. Fransa'nın yenilgisini tasvir eden Alınan
propaganda i ilmi "Banda Zalcr'i. Alman Büyükelçiliği nde, yük
sek mevki sahibi Türk misafirleri önünde de göstermişti.4611 Pa
pen. bir raporunda, luık asker dostlarının filmden çok etkilen
diklerini de belirliyordu.461
/
Papcıı. en esi gün kaleme aldığı 14 Haziran târih lı raporunda
da. Türk [lükûmcü'nin savaş dışı tutumu konusundaki resmî
açıklamasını Meliyordu. İtalya’nın savaşa katılmasını takiben ve
Ingiliz ve Fransız Büyükelçileri nin ricaları üzerine, Türk Hükü
meti. duru mu incelemiş ve hâli hazırda Türkiye ııiıı savaşa katıl
masının büyük bir olasılıkla Sovyetler Birliği ile çatışına anlamına
geleceği gerekçesi ile, Uçlu İttifak Antlaşması nın iki numaralı
protokolünü (“Sovyet Çekincesi'"ni) uygulayarak, savaş dışı kal
mayat karar vernıısı i.462
459 ADAP. Serie D. 1S3MS41. (Oie Krıegsjahrek Band IX. fZvveıter Banel. 18. M ae u bıs 22. Jımı
1940)." Papen'den ADB'ye", Nr. 424.13.6.1940.(265/172 311).
461 ADAP, Sene D: 1937-1941. (Die Knegsjahre). Band IX. (Zvveuer 8and: 18. M.ıerz l)is 22 Jum
19401. "Papen-den ADB'ye Nr. 424.13 61940. (265/172 3111
462 ADAP. Sene O. 1937-1941. (Oie Kriegsjahrel, Band IX, (Zvveiter Band. 13. Maerz bts 22. Juııi
1940). "Papen'den ADB'ye", Nr. 431,14.6.1940. (265/172 316}
498
Papen, iki gün sonra kaleme aldığı bir başka raporunda, Türk
Hükümetinin TBMM'de yapılan oylamada da başarılı olduğunu
bildiriyordu. Papen e göıx\ Fransa’nın yenilgisinden sonra. Üçlü
ittifak Anılaşması nın artık pratik bir değeri kalmamıştı vc lıalta
liilen ortadan kalktığı bile söylenebilirdi. Ayıtta, Ankara’daki ege
men görüş de bu doğrultudaydı. Bizzat İnönü, Ingiliz ve Fransız
Büyükelçileri'ne bu yönde görüş bildirmişti.463
Almanya'nın üst üste kazandığı askerî zaferler, Türk-Alntan
ilişkilerinde hissedilir bir yumuşamaya neden olurken, diğer yan
dan da, Tuık-Al man Ticâret Anılaşması için ağır aksak süren gö
rüşmelerin canlanmasına da neden olacaktır.
Fransa'nın askeri yenilgisinin etkileri, kendisini cok geçmeden
Türk-Al man ticari ilişkilerinde de gösterecektir. Bu dönemde yem
bir ticâret antlaşması imzalanmasa da, nihayet Temmuz ayı içinde
birer nota tealisi ile fiilen yürürlüğe giren mal alış veriş listeleri,
bir yandan, Türk ve Alman Hükümetleri, diğer yandan da. Alman
Dışişleri Bakanlığı ile Papen arasındaki tanışına ve çekişmeleri
bir uzlaşma ile sonuçlandıracaktır,
Papen, Almanya'nın batı ceplıesindcdd saldırısı başladığında,
T üı k-Al man Ticâret Antlaşmasının artık kısa bir süre içinde im
zalanmasını bekliyordu. Halta Almanya, böyle bir antlaşmaya
karşılık, artık Türkiye'ye silâh vermeye bile hazırdı.464 Papen, bu
konuda bizzat tnönü ile de görüşmüş ve Türk-Alıııan Ticâret
Amlasması’nın imzalanabilmesi için aracılık etmesini rica etmiş
ti 46S Papcn'in bu başvurusu üzerine, İnönü, Tüvk-Alman Ticâret
AıUİaşnıasfıim mızâhmması için Mene mene ioğluna laliıııat vere
cektir. Ancak krom konusu antlaşma dışında kalacaktı.466 Papen,
463 ADAP, Sene 0.1937-1941. (Oie Kriegsjahre), Band IX, (Zweıter Band: 18 Maerz bıs 22. Juni
1940). "Papen'den A D S ^ '', N r.4 6 4 ,17.6 1340, (265/172 322).
464 ADAP. Sene D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre). Band IX. (Zweiter Band; 18. Maerz bis 22. Juni
1940), “ Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi Clodıus ım Raporu '. Nr.
264,17 5.1940. (4531/E 144 240)
465 ADAP. Sene D. 1937-1941. {Die Kriegsjahrel, Band IX, (Zweıter Band: 18 Maerz bıs 22 Juni
1940), "Papen'den AOB ve ', Nr. 375. 3.6 1940, (2153/469355-56).
466 ADAP, Sene D: 1937-1341. (Die Krıegsıahre), Band IX, (Zvvetîfir Band: 18 Maerz bis 22. Jıını
1940). ‘ Papen'den ADB'ye". Nr. 383,4.6.1940, (265/172 301-02).
499
»ilıâycl Haziran ayı onularımla, Berlin’e, anılaşmanın hazırlandı
ğım ve imzâva hazır okluğunu bildiriyordu. Papen, anılaşmamıı
imzalanması için Berlin'in onayını bekliyordu 467
Bu sırada. 12 Haziran 1940 tarihinde, Almanya ile Türkiye ara
sında. bir noıa tealisi ile, karşılıklı olmak üzere, toplam
21.000.000 TL (42.000.000 Alınan Markı (RM)) değerinde mal
alış verişi yapılması kararlaş liri lir. Krom ve askeri malzeme anı
laşmaya dâhil değildi. Ayrıca Türkiye, askerî malzeme satışı ko
nusunda Almanya'dan güvence de istemeyecekti. Anılaşmanın
İtalya'nın savaşa katılmasından ve Türkiye'nin de henüz savaş dı
şı tut um um» açıklamasından önce kararlaştırılmış olması dikkat
çekiciydi. Papen, bunu, Türkiye'nin Mihver güçlerine karşı olum
lu bir yaklaşımı olarak değeılend irecektir.
I ürk-Alman Ticâret Anılaşması ise, ancak Temmuz avı içinde,
2*> Temmuz 1040 târihinde imzâlanab ilecektir.488 Anılaşmaya gö
re, Türkiye, Al manya dan hammadde karşılığında sanayi ürünleri
iıhâl edecekıi.469
Almanya nm Türkiye karşısında ekonomik alanda kazandığı
bu başarı gerçekten dc son derece önemliydi. Ancak, Tüık-Alman
Ticâret Antlaşması na karşın, Almanya, Türk dıs ticâretindeki es
ki konumunu yeniden ekle edemeyecek lir.
1940 yılında Türkiye'nin toplam ihracâtı içinde Almanya'nın
payı % 8.7 ve ithâlaımda ise % 11.7 idi. Aynı yıl Türkiye’nin top
lam ihracâtında İngiltere'nin payı ise % 10.3 ve ithâiâundaki payı
da % 14 idi. Bu durumda, Almanya, Türk dış ticâretinde sahip ol
duğu yeri, yıllar soma, Ingiltere'ye bırakıyordu 470
l urk-Alnıan Ticâret AntlaşılueTm Türk basını da olumlu karşı
lavacakııı-
467 ADAP. Sene 0 1937-1941. (Die Knegsjdhrel, Band IX, {Zvverter Band: »8. M a e rr his 22. Jtrni
1940). "Papeoden AOB'ye", N r.4 3 4 ,14.6.1340,(2153/469359-631.
468 ADAP, Sene D. 1937-1941, (0ıe Kneysjahre). Band X, (Dntter Band: 23. Juni bis 31 Aırçjusi
19401, "Papen'den AOB ye", Nr. 213,23.7.1940, (9906/£ 693 965).
470 Önder, age. s. 41-42 ve 106-107. Ayrıca bkz. Neumark, "0 er Tiırkische Aussenhandel 1339-
1940", İsta nb ul Ü niversitesi İk tis a t Fakültesi M ecm uası, Cilt: 2, $ 326-328: Keesîng's.
11940/4181 k
soo
Örneğin, Zekeriyâ Şenel, Tim gazetesinde, şöyle yazıyordu:
"Almanlarla yaptığımız yeni ticâret antlaşması bir ihtiyâcın ifâdesidir.
Tamamen normal şartlar altında yapılmıştır ve normal şartlar içerisinde
seyrini takip etmesi temenniye şayandır."471
Nâdir Nâdi nin bu yazısı scıt tepki uyandıracak ur. Nâdir Nâdi,
anılarında, bizzat Başvekil Refik Saydam'ın Yunus Nâdi ye telefon
ettiğini ve serzenişte bulunduğunu yazıyor.475 Nâdir Nâdi nın ma
kalesi. Tan gazetesinde, "Memlekette Asabiyet ve Nefret Uyandı
ran Yazı" olarak nitelendirilir.476 Yazı, diğer bas m organlarınca da
eleştirilir. Bu eleştiriler, bizzat Nâdir Nâdi taralından. "Tek Devlet
473 Aslan Tutan. "Almanya He Ticâret M ukavelesi". İktisadî Yürüyüş, Cilt: 2, Sayı: 14, (1 Temmuz
1940)
474 Nâdir Nâdi. “ Alman enliği Karşısında Avrupa", Cum huriyet (30 7.1940).
Türk basınının dış politika alanında tek sesli olma zorunluluğuna iyi bir örnek. Fâlilı Rılkı
Atayın, Ulus gazetesinefe yayınlanan. "Dış Politika Yazılarına Oikkal Edelim" aclü makâlesiydi.
501
Hegemonyası Bit Havaidir ’, “Hüseyin Calıit Yakın a" ve ‘Atatür k
Gençliğinin Kudreti" adlı yazılar ile yanıtlanır/77 Nâdir Nadi mn
Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bu son yazısı üzerine, gazele,
hükümetçe, Matbuat Kânunu na dayanılarak, aynı gün kapalıla-
eak ve tam üc ay kapalı kalacaktır. Gazetenin kapatılma nedeni,
İnönü'nün bizzat talimat vermesiydi. Hükümet, gazetenin Al
manya'dan para aldığını ileri sürüyordu/78
Papen de, tanı bu sırada kaleme aklığı bir raporunda. Nâdir
Nâdi ile görüştüğünü w Nadirlin, daha sonra. Cumhuriyet gaze
tesinde, Almanya h hine iyimser bir yazı yazdığını belirtiyordu.
Papeıı, raporunda, I ürk hasırınım Türk-Alman Ticâret Amlaşma-
sfııı olumlu karşıladığını belirtiyor vc antlaşmayı, Türkiye ile Al
mansa ve Mihver güçleri arasında yakın bir işbirliği kurulması
yolunda ileri bir adını olarak değerlendiriyordu.*479
874 084
Papeıı Mrı raporu, batı cephesindeki Alman askeri zal eri ilden
sonra, askeri gücün, siyâsal/diplomaük vc ekonomik ilişkileri ne
ölçüde doğrudan ve yakından etkilediğini açıkça gösteriyordu. Bu
aşamada, Almanya ya karsı tutumda bir yumuşama belirmişti.
Gerçi İtalya, hâlâ cıı lehli keli düşman kategorisin deydi. Ama Al
manya arlık lai kli değerlendiriliyordu. Almanya'ya karsı soğuk vc
sert politika artık terk edilmeye başlanmıştı. İlişkilerde belli belir
siz bir yumuşuma vc yakınlaşma görülmeye başlıyordu.
Atay, bu makalesinde, İstanbul basınının dış politika yazılarındaki tanışm alara dikkat çekiyor
ve şöyle yazıyordu: Hayır . Memlekette ahenk bozukluğu hissini verecek falsolardan büyük
hir ninâ ile kaçınmak lâzımdır/* Fâtih Rıfkı Atay. "0»ş Politika Yazılarına Dikkat Edelim*’. Ulus.
(2 7.194Ö) Aynca bkz. FâWt M r Atay. '‘Büyük Dikkat Üzeri Olalım", üfus, (4. 7 .T340 I
47? Cumhuriyet, 131.7.1940) ve |3 ve 8.3 1940}.
479 ADAP. Serie D: 1937*1941. {Die Knegsjahre), Band X, (Dntter Band: 23 Juni bıs 3t. Augusı
19401. "P apendfin ADB’ye ” . Nr. 213.23.7.1940. (9906/E 693 965).
480 Kreeker, a<je. s. 90-95: Glasneck. Tiırkei u r d Afghanistan, s. 58-59; Önder, age, 61-64. Us,
S02
Astında* daha önce de gördüğümüz gibi, Saraçoğlu'nun bu ko
nuda Madiği i ye söyledikleri acık değildi ve daha ziyâde yoruma
elverişliydi. Ancak Beri itun açıkladığı belgeler Ankara'yı da suç
lamaya yönelikti. Nihayet Saraçoğlu'nun plânı görmezlikten gele
rek üstü kapalı olarak kabul etliği yorumuna son derece uygun
du.
Söz konusu gizli belgeleri açıklamakla, Berlin, bir yanılan. Batı
lı devletlerle Sovyeller Birliği nin, diğer yandan da. zaLen soğuk
olan Turk-Sovycı ilişkilerinin tamamen koparılması m amaçlamış
tı. Almanya bunu kolayca başaracaktır. Sovyet basım, gizli belge
lerin acıkkmmasmm ardından* derhâl Baktı Plânım ve tabiî bu
arada Türkiye'yi sert biçimde eleştirecek ve Sovyeller Birliğinin
Ankara Büyükelçisi Tereıuicv de Moskova'ya gen çağrılacak ur.
niğcı yandan. Türk basınında da Almanya aleyhine bir hava
doğmuştu. Çünkü Türk Hükümeti, Berlin'in açıkladığı gizli bel
gelerin tahrif edilmiş olduğunu ileri sürüyordu. Nitekim, Başvekil
Refik Saydam da, 12 Temmuzda, TBMM'de yaptığı bir açıklama
da. belgelerin talırıl edilmemesi gerektiğini vurgulayacaktır.401
Oysa, Bapen.. daha I Temmuz tarihli raporunda, Türk-Sovyeı
ilişkilerinin düzeltilmesi için Berlin'in katkıda bulunması gerekti
ğini belirtiyordu. PapcıTin bu önerisi Ribbemrop taralından kesin
olarak rrd edilecektir
Moloıov da, 1 Ağustos ta. Yüksek Sovyet'in yedinci toplantısın
da yaptığı bir konuşmada. Berlin tarafın dan açıklanan gizli belge
lerin Türkiye'nin izlediği politikaya ışık ıuttuğunu belirtiyor ve
Mart vc Nisan aylarında meydana gelen vc bâzı yabancı uçakların
Sovvel
;
hava sahasını ihlâl etmesi ile sonuçlanan olavlan
' yeniden
*
amııısa ıı yordu. Bu uyaklardan bir tâııcsi Türk iyed en geliyordu ve
Moskova, bu hareketi daha o zaman protesto etmişti. Moloıov,
açıklanan gizli belgelerin ışığında, bu uçağın amacının artık ne
olduğu mı n açıklığa kavuştuğunu da belirtiyordu.184*
age. s. 455*457; Savaş Y*fîa«, s. 94-95; Ata&v. age. s 75-78, Erkin, age. s. 164: Barutçu, age. s.
130-142; Jaesçhke. "Die Polmsche Entvvieklung der Tiirkei seıt A usbruelt des Krıeges” .
Jahrbuch fü r Politik und Auslandskunde 1941. s. 238-239
481 T B M M ZC, Devre: 6. İçtim â: Ç Cilt; 13. 73. İnikat. (12.7.1940}. A yrıca b k ı. K eesing's,
(1940/4142).
503
Massigli, 5 Temmuzda, Saraçoğlu'na bir mektup yazar. Amacı,
olayı aydınlığa çıkarmaktır. Massigli, mektubunda, Baktı Planı
için Saraçoğlu'nun rızâsının hiçbir zaman alınmamış olduğunu
açıklıyordu. Massigli, Baku petrol bölgesinin Fransız uçakları Li
ralından havadan bombalanması için Türk hava sahasının kulla
nılması konusunda 11e Saraçoğlu, 11e de bir başkası ile görüştüğü
nü ileri sürüyordu. Berlin la rafından açıklanan belgeler, olsa olsa.
Alman Dışişleri Bakanlığı nın tesadüfen elde etliği bilgileri ve bâzı
kişisel varsay imlan içeriyordu.
/ /
504
bürosunda yapılmış bir tercüme halâsım iıirâl edecela iı\ Yanlış
lık, "savunma savaşımım "saldın savaşı" şeklinde tercüme edil
mesiydi. Bu yanlış, tabiî derhal Moskova'ya iletilecek, lakau bek
lenebileceği gibi, herhangi bir etkisi olmayacaktır,
Berlin, branşız gizli belgelerini açıklamakla ilk amacına ulaş
mıştı
Sovycder Birliğinin Batılı ülkeler ve Türkiye, ile ilişkileri, bu
gelişme üzerine, daha da gerginleşmişti.
Ancak Almanya'nın Baku Planını açıklamakla Türkiye'nin ie
politikası ile ilgili ikinci vc önemli bir amacı daha vardı.
Ribbcntrop, Baku Plam'na ilişkin gizli Fransız belgelerinin
açıklanması ile, Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu’nun değiştirilme
si olasılığım da hesap etmişti.
Nihayet Saraçoğlu, Üçlü İttifak Antlaşması nın mimarı olan bir
Hâriciye Vekili olarak Berlin’in gözünde tam bir ' Aııglolil’ di.
Saraçoğlu'nun değiştirilmesi ile Alman yanlısı yeni bir Hâriciye
Vçkıfi beklenebilir ve bu değişim, Türkiye'nin Almanya'ya yakın
laşmasını sağlayabilirdi.
Ribbcmrop'a göıe, Saraçoğlu değişmeden \ürk-Alman ilişkile
rinde zâten bir gelişme beklenemezdi.
Tam bu sıratla Ankara’da da bir hükümet değişikliği söylentisi
zâten son derece yaygındı.
Nitekim, Papcn, daha Temmuz ayı başında yazdığı bir raporda.
Bosa rabya'n m işgali ve Romanya’nm Mihver güçlerine katılarak
müıuTiklcr için kaybından sonra, “Saraçoğlu Kİ iği" nı n İnönü'nün
gözünden düştüğünü bildiriyordu. PapeıTc göre, Saraçoğlu mm
amacı. Türk-İngiliz-Sovyet ilişkilerini sürdürmek için İnönü'yü
de kendi yanma çekebilmekti. Ancak Saraçoğlu'nun bu politikası.
Berlin'in Beyaz Kitabı, yâni Baku Plânı ile ilgili gizli Fransız bel
gelerini açıklaması ile. artık sona ermişti. Saraçoğlu taralından iz
lenen dış politikaya uzun zamandır muhalefet eden bir hükümet
üyesi. Papcn'e, yakında bir hükümet değişikliği olacağım ve Ratıl
Orbay'ın Başvekâlete geleceğini açık lanı işti.
Nitekim Asım Us da, tam bu sırada, lıâııru notlarına şunları ya
zı vortl
; it:
"Alman Sefiri Voıı Papenin Türkiye'de Alman taraftan bir hükümeti
iktidara getirmek teşebbüsleri, Saraçoğlu'na karşı hücumlar, millî bün
yede bir gedik açmak içindir.
S05
Von Papen'iıı, bazı Türklere, 'Bu hükümet, Türk-Ingiliz-Fransız ittifakı
nı imza eden hükümettir Onunla anlaşılamaz. Başka bir hükümet ofma-
lı../ demesi, maksadını göstermeye kâfi geliyor.
Partice verilen karar bunu tezahür ettirmelidir. Yarın Meclis'in aleni
celsesinde bu mesele konuşulacak... Sonra itimat karârı verilecek...
Partide tam bir fikir birliği vardır/'4824
3
8
462 Us, age. s 456-457. Ayrıca bkz Barutçu, age, s 106; Önder, age. s. 63-64. Kroll, age, s. 11S
484 Barutçu, age. s. 114-116, 118-119 ve 127-î 28. Ay ne a bkz. ADAP, Serie D: 1337-1841, fOic Krı-
egsıahre), Band X. ID ritter B and 23. Jum bıs 31. August 1940), Nr. 148, 10 7.1940. (3741/E 017
951); ADAP. Sene 0: 1937 1941, {Dıe KriegsjahreL Band t. fD ntler Band: 23 Juni l>i$ 31 Au-
gust 1940). ' Papen'den ADB'ye", {Siyâsî Rapor). Nr. 179,16.7.1940,12361/488 078-33).
506
güçlerine yakınlaşmasını sağlayacak bir köprü işlevi gördüğüne
inandığını da açıklıyordu, Papeıı, bu gruba, Saraçoğlu muı izledi
ği dış politikayı eleştiriyor ve Baku Plûrü'ndaıı Saraçoğlu ve kliği
nin sorumlu olduğunu ileri sürüyordu. Papeıı, Saraçoğlu kliğinin
görevden alınması gerekliğim de önemle vurguluyordu.
Tapcive göıc\ İnönü, bir yandan, izlenen dış politikadan tüm
hükümeti sorumlu tutuyor, diğer yandan da, dışarıdan gelen bas
kılar sonucunda Vekil değiştirmenin Osmanlı Devleti dönemine
geri dönmek anlamına geleceğinden çekinerek, böyle bir değişik
likten kaçmıyordu. Papcııc göre. Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğ
lu’nun görevden alınmasına ülkedeki psikolojik ortam engel olu
yordu.485
/
Papeıı, birkaç gün sonra kalem e aldığı bir başka raporda da.
Alınan Beyaz>
Kitabı nın açıklanmasından sonra, Türkiye'nin izle-
diği dış politikada Berlin'in beklentilerine uygun bir rota değişik
liği olmadığım saptıyordu, Papcııc göre, Türk dış po) ilikasında
Berim iıı istediği ve beklediği yönde bir rota değişikliğini, yâni
T ürk ive nnı Mihver güçlerine yakınlaşmasını sağlamak iciıı baş
ka yöntemler denenmeliydi. Papeıı, Türkiye’ye, Mihver güçlerine
katılması karşılığında, kge Denizinde bâzı adaların verilmesinin
gerekli olduğu görüşündeydi. Vinç Papcııc göre, Sovyet tehdidi
sürdüğü sürece. Oria ve Yakın Doğudaki olası bir savaşla, Türki
ye, Ingiltere'ye deniz vc hava üsleri vermekten dc çekmecekıi.486
Papeıı, hemen birkaç gün sonra, Alman Dışişleri Bakan lığına
yazdığı bir başka raporunda da, İnönü’nün Haziran ayı sonunda
hükümetle bir değişiklik yapmayı düşündüğünü yineliyor ve ola
sı Hâriciye Vekili olarak da Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüsrcv
Gerede'nin adım veriyordu. Papeıı, Gerede iic Hâriciye Vckâleıi
arasındaki düşünce ve görüş farkına da dikkat çekiyordu. Nite
kim. Gerede de, Berlin'de, Alman Hükûmeıme yaptığı açıklama
da. Hamiye Vekilliği ne gelmek istediğinden söz etmişti.
4$5 ADAP, Serie D 193.7-1941, IDıe KıiegsjaUre). Band X, (Dritıer Band: 23. Jtıni b«s 31. August
19401, "Papen'den AOB y e '. (Siyâsi Rapor}. Nr. 179r 16.7.1940, (2361/486 078-83).
507
Papen, tııönu nün hükümetle bir değişiklik yapmayı plânladı-
ğfnı, lakaı bu sırada böyle bir değişikliğin beklenilmeıııcsi gerek
tiğini bildiriyordu. Ancak Papen, Gerede'nin, hâla hükümette ra
dikal bir değişiklik yapılacağı ve bu suretle Türkiye'nin Mihver
yanlısı bir dış politika izlemeye başlayacağı yönünde ümit ve bek
lenti içinde okluğunu da ayıklıyordu.487
Oysa, lnöınc Papen ile yaptığı bir görüşmede. Almanya'nın.
Transız gizli belgelerini açıklamakla, Türk-Sovyet ilişkilerini boz
maya ve Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu'nu düşürmeye çalıştığı
ieiıı, Berlin'e üzüntülerini bildirecektir.488
Papen. anılarında. Fransız gizli belgelerinin açıklanması ve bu
cüretle Saraçoğlu'nun düşürülmesi plânın Ribbcntropa ûid oldu
ğunu belirliyor. Oysa, Papcıı, bu plânı yanlış bulmuştu ve Rilv
beıurop ile aynı görüşte değildi.489
Ancak Papen iıı Ribbcnırop'un plânı konusundaki unumu anı
larında an kıtlığı şekilde olmamıştır. Papen, Berlin tarafından il'şâ
edilen Fransız gizli belgelerini gerçekten de ancak açıklandı klan
sonra öğren m işi i. Ancak Ribbentrop'un Türk Hükümetinde deği
şiklik yapılması ve bu suretle özellikle Hâriciye Vekili Şükrü Sara
çoğlu'nun değiştirilmesi yönündeki plânına Papen de katılmış ve
Ribbeıurop un plânı ve Berlin'in talimatları yönünde girişimlerde
bulunmuştu. Papcıı'tn anıları ile Alman Dışişleri Bakanlığı nın ar
şı \r belgelerinin bu konuda çakışmaması ilgi çekicidir.490
Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu, Berlin'in gözünde İngiliz ve
muiicfik yanlısıydı.
Oysa, aynı Saraçoğlu, Londra'nın gözünde Alman yanlısı ola
rak değerlendiriliyordu.
Almanya, Saraçoğlu'nu, Türk-Alman ilişkilerinin geliştirilmesi
4£7 ADAP. Serie D 1337-1941. (Die Krregsphrç). gand X, (Orıttçr B a n * 23. Juni bis 31 Auyııst
1940). "Papen den AD6 V e ", Nr. 179. 23.7.1940, (265/172 367-69).
Gerede de, anılarında, tam bu dönemde, izlenmesi gereken dış politika nedeniyle. Ankara ile
anlaşmazlığa dııştüğünii açıklıyor. "50. Yıfdönümünde İkinci Dünyâ Savaşı. Hitler Nezdmdekı
Türkiye Büyükelçisi Hüsrev Gerede'nin Savaş An ilan". Günaydın, (8. Bölüm}, (10.9.1989)
486 Önder, age, s. 63
509
ması zorunluydu vc hükümet dc bu izni vermişti 493
"İstanbul'da İki Casusun Dâvâsı Dün Başladı.,,
Açıkgöz gazetesi sâhibi Mehmet Ihsan Yazgan ve Rızâ Çandarlı, ya
bancı bir devletten casusluk hesabı ile ve yabancı (biri Sefâret'ten gizli
para ve haber alarak yazmaktan mahkemelerine (dün| başlandı. Mahke*
me gizFi yapılacaktır."4944
5
9
495 8 u konuda ayrıca bkz. "50. Yıldönümünde ikinci Dünyâ Savaşı. Hitler Nezdmdekı Türkiye
Büyükelçisi Hüsrev Gerede'nin Savaş Anıları". Günaydın, (8 Bölüm). {8.9.1989).
510
16 Ağustos tarihli İn önü-Papeıı görüşmesi tuk1, İ.nönü, sürpriz
hi r şekilde, bans için aracılık önerecektir, İnönü, Papeıı'e, Ber
lin'in Loııdıa ile bir azlaşma imkânı olup olmadığını sormuş vc
bu konuda kendi aracılığım ön ermişti.
Ancak Papcn, anılarında, hayli şaşırtıcı bir şekilde. Inönuıum
bu önerisinden hic soz eıımyor. Çünkü, Papeıı, İnönü'nün bu
önerisini Berlin e delmeye bile gerek görmemişti.
Bu suretle, İnönü nün Berlin ile Londra arasında barış sağlan
ması için yaptığı aracılık önerisi hiçbir sonuca ulaşamayacaktır497
Papeıı, İnönü ile yaptığı ve söz konusu görüşmeye ilişkin rapo
runda, görüşme sırasında Saraçoğlu'nun da hazır bulunduğunu
açıklıyordu.
*
511
İnönü nün bu sorusuna karşılık, Papenin yanıtı, karârın silâh
lar taralından verileceği şeklinde olacaktır498
Diğer yandan. Almanya, Eylül aynıda» Türkiye'ye yönelik bir
saldırı plânı hazırlamıştı. Amaç, İngiltere'nin Akdeniz'deki gü-
venligim sarsmak. Libya'dan Mısır'a doğru ilerlerken, Suriye üze
rinden de Türkiye'yi işgal etmekti. Bir yandan da, Türkiye'ye Bal
kanlardan, Bulgaristan üzerinden bir saldırı planlanmıştı. Ancak
bu plânlardan, henüz hazırlık safhasında olan Barbarossa HaıckiV
um, yâni Sovyet Bir!iği'ne saldırıyı geciktireceği düşüncesi ile.
vazgeçilecektir499
Oysa, Türkiye'nin isgâîı Alman Genelkurmayı tarafından en in
ce ayrıntısına kadar plânlanmıştı:
"Çok Gizli...
Felci Mareşal List'e Özel...
Türkiye'nin İşgali ve İstanbul'da İşgal Komutanlığının Kurulması Ko
nusu...
Dosyanın İçeriği:
0 Türk hava alanlarına ilişkin krokiler, plânlar, arazi durumu ve ula
şım yolların» belirleyen haritalar, krokiler...
2) Türkiye'nin Avrupa topraklarına ilişkin î/500.000 ölçeğinde bir hari*
ta..
6 u haritada başlıca yollar gösterilmiştir.
3) İstanbul'un 1/15.000 Ölçeğinde coğrafî ve askerî plânı...
4 } Türkiye'nin askerî hedeflerini belirleyen 1/100.000 ölçeğinde hari
ta...
5\ İzmir Körfezi'nin ?/l 00.000 o/çeğinde haritası...
49? A0AP, Sene D: 1937-1941, (Dıe Kriçgsjûhref, Band X, (Dritter BaıuJ: 23. Jun i his 31. Auçjıtst
1940). "Papen'den A O B 'ye ^N r 349.16 8.1940, {265/172 386-881.
500 Turhan Aytul, "Türkiye'yi Titreten Yıllar ', M illiy e t. {22.4.1379), Yakın Târihim iz, M illiy e t,
(Fasrktil 0
512
Görüldüğü gibi, bu dönemde, Türk-A]man ilişkileri, henüz nel
bir görünüm kazana mam işli. İlişkilerde daha çok inişler ve çıkış
lar egemendi.
513
1940 yılının sonlarına doğru Türk-Al man ilişkilerinde bir ya
kınlaşma denemesi başlayacaktır.502
Papcıı%Alınan Dışişleri Bakanlığı'na yazdığı bir raporda, İnönü
ile yaptığı bir görüşmede* İnönü'nün* 29 Ekini Cumhuriyet Bay
ramı dolayısıyla* Miller in gönderdiği iyi dilek mesajına teşekkür
etliğini bildiriyordu. PapeıTc göre, Saraçoğlu da artık bir barış
um uçlunun kalmadığını açıklamış ve. Suriye'den ya da Batı Trak
ya'dan Türkiye'ye yönelik bir tehdit söz konusu olmadıkça* An
kara'm n yeni bir adım atmayacağını açıklamıştı. Papcn* raporun
da* Saraçoğlu'nun* Mili ver devletlerinin talebi halinde* Türki
ye’nin şerefli bir barış sağlanması için elinden geleni yapmaya ha
zır okluğunu söylediğini de yazıyordu.503
Papcn, Berlin’de, hizzaı Gerede’nin daveti üzerine, Gerede ile
de görüşür.
Gerede, bu görüşmede, T ürk-Al man ilişkilerinin olumlu yönde
geliştir■ilıncşi için girişimde bulunmuş vc onanım buna uygun ol
duğuna dikkat çekmişti.
Papcn ise. Türkiye'nin bundan sonra Mihver güçlerine, daha
yakın bir politika izlemesini ve Avrupa'nın yeni düzenine katkıda
bulunmasını talep etmişti.
Gerede dc* bıınmı, Avrupa’nın yeni düzeninde Türkiye'ye dü
sen rolün ne olduğuna ve Mihver güçlerinin bu konudaki görüş
lerinin kesin olarak belirlenmesine bağlı okluğunu belin misti
Gerede, ayrıca, Almanya'n m dostluk politikasının ya m sıra, İtal
ya'nın tulumuna da dikkat çekmişti. Gerede, Suriye konusunda
Almanya ile Türkiye arasında gizli görüşmelerin yapılmasının sa
rarlarından da söz etmişti.
Papcıı, görüşme ile ilgili olarak kuleme aldığı raporunda, Ge
rede'nin, Ankara'nın tâli matı üzerine* kendisi ile görüştüğü ve
Ankara nın da anık Türk-Al man ilişkilerini geliştirme arzusunda
okluğu izlenimini edindiğini yazacaktır.504
503 ADAP. Serie O. 1937-1941, (Die Krıegsjahre), Band XI. 1. {Viertel Band/Erster Halbhaıul: 1.
Septeınber bts 13. November 19401, "Papen'den A O B ye". Nr. 254. 30.10.1940. (265/172 4431
504 ADAP, Serie D 1937-1941 . fDıe Krıegsjafıref, Band XI. 1, İViertel Band/Erster Haltıharul* 1.
514
Gerede, Berlin'de, bizzat Ribbentrop ile de görüşecek ve bu gö
rüşmede, Ribbentrop, Hiçlerin Türkiye ile daha yakın ilişkiler
kurulması yolundaki dileğinin bizzat İnönü’ye iletilmesiııi isleye
cektir.
Gerede ise. PapctTe, Ankara'ya dönüşünde, Hitler'den İnönü yc
özel bir mesaj getirmesinin yerinde olacağını tavsiye edecek ve
İnönü'nün Türk dış politikasından tek başına sorumlu olduğunu
bir kez daha hatırlatacak tır.505
Diğer yandan, Kroll, 20 Kasım tarihli biı raporunda, Ankara'da
uzuıı zamandan beri sakin görünen siyâsî havanın birdenbire
serileştiğini yazıyordu.
Papen in Ankara'ya dönüsünden sonra verdiği ve ültimatomu
andıran demecinden sonra, Ankara'da Almanya lIm Balkanlarda
ki savaşa katılacağı yolundaki endişe ve kuşkular yeniden güçlen
mişti. Kroll a göre, Türkiye, Almanya’nın bu tür ültimatomlarını
kabul etmek lense, mutlaka savaşmayı tercih edecekti. Almanya
ile Bulgar İslımın birlikte Yunanistan'a saldıracakları yönündeki
görüşler Ankara'da ağırlık kazanıyordu. Ayrıca, Sovyet tehdidi de,
zâlcn vâr olan sinirli ve gergin havayı daha da ağırlaşmıyordu.
Hatla Ingiliz ittifakının en hararetli savunucusu olan Ahmet Şük
rü Esmer bile, anık Almanya ile iyi ilişkiler kurulmasına aıtık iti
raz etmiyordu. Esmerin ilirâz ettiği tek nokta, İtalya ile aynı dış
politika hedeflerinin izlenmesiydi.506
Papcn, Kasım ayının sonlarında, Saraçoğlu ile yaptığı bi r gö
rüşmede, görüşmeye sinirli bir atınosferin egemen olduğuna dik
kat çekiyor ve Türkiye’de bâzı askerî önlemler alındığını haber
veriyordu. Papen'e goıe. Ankara. Bulgaristan’ın, Yunanistan'a sal
dırmasından endişe ediyordu. Türk Hükümeti ne göre, Almanya,
İtalya'nın Balkanlar da yitirdiği prestijini yeniden kazanmasını
sağlamak için, mutlaka elinden geleni yapacaktı.
Septem ber bis 13. Novem ber 1940). "P a pe n'in B e rlin 'd e ki R aporu". Nr 297, 6.11.1940,
(2-65/172 474-751.
505 ADAP, Serie D: 1937-1941, {Die Krie-gs|3hre>, Band XI 1, IVıertel Band/Erster Halbband. 1.
September bı$ 13. Novennber 1940). "Papenrien R ib b e n tro p V , Nr. 3 U , 11.11.1940,1265/172
845).
506 ADAP, Sene D’ 1937-1941. {D«e Knegsphre}, Band XI.2, {Viertel B*nrt/Zw eiter Halbband. 13.
November 1940 bis 3U a n u a r 1941L ‘'Kroll'dan ADB'ye", Nr. 363. 20.11.1940. \266ü 72 495).
515
Saraçoğlu. Almanya'nın müdahalesinin, Bulgaristan'ın, Alman-
yanın desteğinde, Yunanistan’a saldırması şeklinde olacağını dü
şünüyordu.
Papent bu görüşmede. Saraçoğlu'na, bir kez daha, Mihver güç
lerinin Türkiye'nin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına sonuna
kadar saygı gösıcı eteklerine ilişkin güvence verecektir.507
Nü man Menemen e ıoğlu ela, Papen’e, Saraçoğlu ile aynı görüşte
olduğunu açıklıyordu, ’lurkıyc, hali hazırda, Berlin'in vereceği
katan endişe ile bekliyordu. Menemeneioğlu. Almanya'nın, bal
yaya yardım etmek icın, muhtemelen, Balkan savaşma müdahale
edeceğini hclirıiyor. avuca Bulgaristan ve Yugoslavya'dan gecen
Alman Ordusu nun Yunanistan a saldıracağını tahmin ediyordu.
Papeıı ise. Menemeneioğluna. tahminlerinin yanlış okluğunu
siyle inekle yetinecek, ancak Menemene ioğUı'mı ikna edemeye
cektir.
Menemene ioğl una göıe, savaşın hali hazırdaki durumunda.
Almanya'nın Balkanlar a müdahalesi kaçınılmazdı.
Ayrıca Papeıı. 1040 yılında gerçekleşen Al man-Sovyet görüş
me Ie linçle Boğazlar dan lıic söz edilmediğini de belirtiyordu.
Menemene ioğlu ise, Türkiye’nin güvenliğinin ne ölçüde sağ
landığının henüz he Ilı olmadığım vurguluyordu.508
Papcn, bu sırada, İnönü ve Saraçoğlu ile bir kez daha goı uşüı.
Papeıı, İnönü’nün, Almanya’nın, İtalya’ya yardım etmek için.
Balkanlaı'da savaşa katılmasından ve Bulgaristan’ı, da Yunanis
tan'a saklı elmasından endişe ettiğini açıklıyordu. PapcrTe göre.
İnönü, Almanya'nın tutumuna güvenmiyor ve İngiltere'nin Yuna
nistan'a askeri yardımının, Almanya’nın Balkanlar da savaşa katıl
masını gerektirmeyecek derecede düşük olduğuna inanıyordu.
İtalya'm n Türkiye’ye verdiği güvencelere işe hiç kimse güvenin i-
507 ADAP. Serıe D: 1937-1941, {Die Kriegsjahre), Band X).2. iVıertel Band/Zwe«ter Halbhand: 13
Novernber 1940 bıs 31 Januar 1941). "Papen'den AOB'ye", Nr. 386. 22.11.1940. (26V172 498-
9âr
508 ADAP, Sene D: 1937-1941, IDie Kriegsjahre), Band XI 2. IVıertel Band/Zvveiter Halbhand: 13
November 1940 bıs 31. Januar 1941). T ap en 'd en ADB'ye", Nr. 396. 25 11.1940. (265/172 508-
091
516
yordu. İnönü, Papeıı'e göre, Almanya'nın Balkanlara inmesinden
ve bu amaçla Bulgarisi atı'ı desteklemesinden endişe ve kuşku du
yuyordu.509
Papen, Saraçoğlu ile vapuğı görüşmede ise, Türk-Sovycı ilişki
lerinde olumlu yönde bir gelişmenin Berlin'den geçmek zorunda
olduğunıı önemle vurguluyordu. Berlin'e göre, Almanya'ya yakın
laşan Türkiye, Sovyeller Birliği ile ilişkilerini de düzeltme fırsatım
vakatamıs olacaktı.
/
Papen, Menemeneioğlu ile yaptığı görüşmede, Türkiye’nin Al
manya ıı m Balkanlarda ilerlemesi olasılığı karşısında duyduğu
endişeyi gidermeye çalışmıştı.
Bu arada, Ankara nrn, Almanya'ya yakınlaşmayı önleyen ıck
engelin İtalya olduğu ve Komanın söz ve güvencelerine hiçbir za
man güvenilemeyeceği yolundaki açıklamaları, artık Almanya ile
Türkiye arasında hiçbir sorun kalmadığı anlamına gelmese de.
Papen tarafından, Türkiye'nin Almanya ile yakın ilişkiler kurma
ya hazır olduğunun belirtisi olarak yorumlanıyordu.
Saraçoğlu ise, Avrupa'nın yeni düzeninde Türkiye'ye düşen ro
lün ne olduğunun açıklığa kavuşturulmasında direniyordu.
Papeıı dc, buna karşılık, Berlin'in eski güvencelerini yinele
mekle yetiniyordu.
Tanı bu sıratla, İnönü, tereddüt içinde, Saraçoğlu'na, Papen ile
görüşmelere başlamasını söyleyecektir. İnönü'nün tâ liman üzeri
ne başlayan I. ürk-Alnıaıı görüşmelerinin amacı* iki ülke arasında
ki ilişkilerin bir an önce düzehilmesiydi. Ankara, görüşmelerin
O
üizli tutul masında ısrar etmişti, Türk ive, öncelikle ekonomik so-
'
5Û9 ADAP. Serie 0 : 1937-1941. {Die Knegsjahre), Band XI.2. IVıertel Barıd/Zweuer Halbbami;
13. November 194Û 31. Januar 19-111. "P a p e ld e n A O B ye ", Nı 422, 29 11.1940,1265/172
517- 20).
517
kır sorununu de almaktan kaçınıyordu-510
Bu sırackı Almanya'nın Balkan politikası da açıklığa kavuşmaya
başlamıştı. Ribbcıurop, PapeıVc verdiği bir talimatta, İngiltere'nin
Yunanistan'da yalnızca askerî tahkimat kurmasının bile, Alman
ya’nın Yunanistan'a karşı Balkanlarda savaşa katılmasına neden
olacağının açıklanmasını istiyordu. Almanya'nın Yunanistan'a
karşı savaşa katılması için İngiltere'nin Yunanistan topraklarında
bir askeri cephe oluşturması beklenemezdi ve zâten buna gerek
ele yoktu. 1ngiİtere, Balkanlarda Almanya'yı tehdit eden bu ko
num alırsa, Almanya ela derhâl savaşa katılacaktı.511
Saraçoğlu ile Papcn, nihayet Aralık ayı başlarında, Türkiye ile
Almanya arasında bir antlaşmaya varılabilmesi için gereken ko
şullar konusunda bir uzlaşmaya varacaklardır.
Ankara ile Berlin arasında bir antlaşmaya varılabilmesi için
Berlin'in ortaya koyduğu koşullar şöyleydi:
Türkiye, Avrupa'nın yeni düzenine aktif olarak katılacağım
açıklayacakıı. Bu, özellikle Balkanlar ve Orta ve Yakın DoğuYlaki
sorunlar için söz konusu olacakıı. Mihver güçleri, Avrupa’nın ye
ni düzeni konusundaki görüşmelere Türkiye'yi de dahil edecek
lerdi. Türkiye, Almanya ve İtalya'ya karşı savaşa katılmayacaktı.
Diğer yandan, Türkiye'nin savunmaya yönelik olarak İngilte
re'ye karsı olan yükümlülüklerine ise dokunulmayacaktı. Bu yü
kümlülükler geçerli olacaktı ve Mihver devletleri de Türkiye sal
dırmayacak
/
ıı,
Saraçoğlu, bu son hükmün Ege Adaları ve Sur iye yi de kapsa
masını ve Almanya * nm Montrö Antlaş• masına katılmasını istiyor-
✓
du.
Türkiye, aslında, bu görüşmeler sırasında, Almanya'nın ciddi
bir antlaşma için gerekli gerçek koşullarını öğrenmek ve Berlin'in
geleceğe yönelik plânları hakkında bilgi sahibi olnıak istiyordu.
510 ADAP. Serie D; 1037- 1941, {Die Kriegsjahrel, Band Xl.2. (Vıertel Band/Zweiter Halbband: 13.
November 1940 bis 31. Januar 1941), "Papenden A O B ye", Nr. 436, 2.12.1940,1265/172 524*
26 ).
511 ADAP, Serie 0: 1937-1941, {Die Kriegsjahrel, Band XL2, (Viertel Band/Zvveıter Halbband. 13
N ü v e le r 1940 bis 31. Januar 1941). "Ribbentrop'tan P a p e n V , Nr. 443, 3.12.1940, (265/172
6301.
518
Ancak görüşmeler, Ribbcıurop'un talimatı üzerine, önce yavaş
latılacak ve daha sonra da tamamen kesilecektir,512
Ribbcnlıop, Papen'den, Ankara ile yapılan görüş melerde jhıi-
yaıh davranmasını istiyordu. Ribbentropa göre, Papen, tanışma
lar sırasında iıep geıi durmalıydı. Yazılı bir belge vermemeli, ge
rekirse ancak Berlin'in onayı ile vermeliydi. Ayrıca, Ribben trop,
Papcn'iıı üzerinde uzlaşıl diğini belirttiği antlaşma noktalarım da
olumlu bulmamıştı. Berlin, bu tür bir antlaşma için zaınaınn he
nüz cıken olduğu görüşündeydi. Papctı, Boğazlar konusunda da
herhangi bir girişimde bulun ma malı ve bu konuda bir tartışmaya
girmemeliydi.513
Papen ise, Ribbcıurop'un lal ima ün m ertesi günü. Alınan Dışiş
leri Bakanlığı’ııa göndermek üzere kaleme aldığı raporunda, An
kara'ya* Almanya'nın Türkiye’ye saldırmayacağına ilişkin güvence
verdiğim belirtiyordu. Ancak bu güvence yazılı olarak değil, fakat
sözlü olarak verilmişti.
Saraçoğlu ise. sözlü güvencelerin yazılı hâle getirilmesini iste
mişti. Hal tâ Türkiye, bu konuda bir antlaşma yapılmasını icıcilı
edivordu.
*
512 Önder, age, s. 77-78; Krecker, age, s. 127-128; Glasnec k, Türkei und Alghanisian. s. 64.
513 ADAP, Serie D; 1937-1941, {Die Krıegsjahre}. Band X I.2, {Viertel Band/Zweiter Halbband: 13.
November 1940 bis 31 Januar 194 U "R ibbentroptan Pepene". Nr. 454, 5.12.1940, (265/172
531 k
514 ADAP, Serie D. 1937-1941, {Die Kriegsjabre), Band XI.2, {Viertel Band/Zweıter Halbband; 13
November 1940 bis 31. Januar 1941), "Pependen A D B 'y e \N r. 459,6.12.1940, {265/ 172532i-
515 ADAP, Serie D; 1937-1941, {Die K riegsjahrel Band XI.2, {Vieriel Band/Zvveıter Halbband: 13.
November 1940 bis 31. Januar 1941). 'Papen'den AOB ye", Nr. 515,14.12.1940.(265/172 537)
519
Ancak Ribbentıop da kendi politikasında ısrar ediyordu.
Ribbcn tropa göre, Türk-Almarı görüşmelerine devanı edilmeli,
ancak somut bir madde ya da sorun hakkında ilcıi biı adını atık
manialıydı. Antlaşmanın somut bir hale getirilmesi ve maddelerin
kırın ide edilmesi için zaman henüz uygun değildi.
Berlin, öncelikle Sovyetler Birliği de devam eden görüşmeler
den kesin bir sonuç almak isliyordu. Berlin acısından İtalya'nın
görüşleri de tabiatı ile önem taşıyordu. Ancak bu aşamalardan
geçtikten sonra Türkiye ile ilişkilerde somut bir adım atına imka
nı olabilirdi.510
Papcn ise, Saraçoğlu'nun ne olursa olsun görüşmelerin şimdi
lik devanı etmesinden memnun olduğunu yazıyordu.5 517
61
Berlin in I ıtrk-Alman görüşmelerinde zaman kazanmaya vönc-
lık oyalayıcı biı* tutum içinde olduğu hemen görülüyordu.
Diğer yandan, İngiliz Doğu Orduları Komutanı başkanlığında
yüksek düzeyde askeri fi ir heyet. Mihver güçlerinin bir saldın
olasılığına karsı, 31 tikim de, Ankara'da, İnönü ile görüşüyordu.
Almanya'nın Balkanlarda etkisini artırması, Ingiltere'nin Bal
kan Paklı önerisini yeniden gündeme getirmişti.
Almanya, Romanya dan soma, Bulgaristan’ı da yanına çekmek
isliyordu. Aııcak Bulgaristan da, Mihver güçlerine katılmak iciıı,
iürkıye nin tulumundan emin olmak isliyordu. Yani, BuIgarıs-
taıVın Mihver güçlerine katılması konusunda Ankara'nın alacağı
tulum, Sofya acısından belirleyici olacaktı. Bulgaristan, ancak
Türkiye'nin tutumu ılımlı olduğu takdirde, Mihver güderine ka
tılacaktı. Almanya, Türkiye'ye, Balkanlardaki asken gücünün
yalnızca Yummuşuma karsı olduğu ve Türkiye için biı tehlike ya
da tebdil oluşturmadığı konusunda güvence veriyordu.
Papcn, Balkanlardaki askerî hazırlıkların Ankara’da sinirli ve
gergin bir hava yarattığına işaret ediyordu. Ankara, Balkanlara
516 ADAP. Serie D: 1937-1941, iDie Jüîegsiahrel. Band Xl.2. İV ieriel 8and/Zw eiter Halbband: 13
Nûvembef 1940 his 31. Jaıuıar 1941), J,Rib bent rop'tan P a p e n V . Nr. 548. 21.12 1940 (265/172
5331.
517 ADAP, Serie D. 1937-1941, |Qie Kriegsjahre). 8and X I 2, (Viertel Band/Zvveiter Halbband; 13.
November 1940 his 31. Januar 1941). 'Papenden ADB'yeÇ Nr. 559. 24.12.1940.1265/17 2 542).
520
her an bir saldırı bekliyordu. Ancak Papcn, yine ele. yeterli diplo
matik caba ile, Türkiye'yi savaştan uzak tutmalım mümkün oldu
ğunu vurguluyordu.
PapenV- göre. Berlin’in sâdece sözlü güvencesi bu konuda yo
terli olamazdı. Almanya. Alınan Ordusunun Türk sınırına elli ki
lometreden tazla yaklaşmayacağına ilişkin söz verir ve bunun bir
güvenlik alanı olduğunu belirtirse, bu takdirde, Türkiye ele Ingil
tere'nin Yunamsıana yaptığı askerî yardım sırasında toprakların
dan askeri malzeme sevkıyatına izin vermeyebilirdi
Butumla birlikte, Papcn. raporunda, Türkiye'nin alacağı kesin
ununum Lamâmen bovyeücr Biıhği’nin tuumıtma bağlı olacağını
da vurguluyordu.518
Papcn, Alman Dışişleri Bakanlığıma yazdığı 15 Ocak târilılı ra
porunda da, Alınan Ordusunun Bulgaristan'a girmesi hâlinde,
Türkiye'nin savaşa katılmayacağını bildiriyordu. Ankara, Selvaya
savaş ilân etmeyecekti. 7-âtcıı Berlin, Ankara’ya, Ankara'nın, Sol-
yaya savaş ilân etmesi hâlinde, Alman Ordusu ile de savaşmak
zorunda kalacağını üstü kapalı olarak bildirmişti. Ancak Berlin,
Almanya'nın Bulgaristan'a girmek gibi bir amacının olmadığını da
sürekli olarak yineliyordu.519
4 /
Habbeni rop. ayın gün, PapenV verdiği tali matta. Türkiye um.
Almanya'nın Balkanlara inişi sırasında, savaşa müdahale ettiği
takdirde, derhâl Alman Ordusunun saldırısına uğrayacağının ve
Balkanlardan ebediyen atılacağının Ankara tarafıııclaıı bilinmesi
gerektiğini belirtiyordu. Papeli, Ocak ayı sonunda, Ankara’ya. Al
manya'nın Ingiliz baskısına daha fazla tahammül edemeyeceğim
bildirecek ve Türkiye buna tepki gösterirse, devlet olarak ortadan
silinebileceğin i bi kİ irecekti.
Ribbcııuop, Papcııın Ankara’yı Lehdiı cLmcsini, fakat Alman
ya'nın Türkiye Ve saldırmak istemediğini de bildirmesini isliyor
du. Berlin. Türk sınırı için güvence vermeye de hazırdı.520
518 ADAP, Serie 0: 1937-1941. İDie Krtegsjaliret, Band XI 2. {Viertel Band/Z^eiter Halbband: 13
November 1940 his 31 Januar 1941jr "Papen'den ADB'ye". Mr. 634. 10 . 1 .1 941.1265/172 553-541.
521
Diğer yandan, Berlin ile Moskova arasında Bulgaristan üzerin
deki egemenlik mücadelesi de devam ediyordu.
İngiltere* Yunanistan'a bir Alman saldırısı olasılığına karşı, bu
ülkede hava üsleri kurmayı daha Ocak ayında istemişti. Londra,
Yunanistan'daki hava üslerinden Romanya petrol bölgesini rahat
ça bombalayabilirdi. Ancak bu plânın Berlin'i tahrik edebileceğini
düşünen Atina, öneriyi benimsememiş ve Yugoslavya da Lond
ra'n m plânına rızâ göstermemişti.
İngiltere, Balkanlar ı tehdit eden bu gelişmeler üzerine, Türki
ye den bir atı önce savaşa katılmasını bekleyecektir Alman Ordu
su Yugoslavya ve Bulgaristan’a girerse, bu takdirde, İngiltere, Tür
kiye'den, Almanya'ya karşı savaşa kan İması m bekliyordu. İngilte
re. Türkiye'nin İtalya'ya karşı savaşa katı İmasın m, üstelik Balkan
Pakınım kurulmasına da katkıda bulunacağım düşünüyordu.
Hattâ Yunanistan ve Yugoslavya’nın kararlı tutumları Almanya’yı
vol unda n ee virebi Iirdi.521
✓
522
vcılcr Birliği birlikle Türkiye'ye saldırırlarsa veyâ Almanya Bulga
ristan üzerinden Yunanistan'a saldırırsa ya da Selâniğe bir saldırı
olursa, Türkiye savaşa katılacaktı,523
K-Hugessen, 12 Ocak ta, Saraçoğlu ile görüşecek ve İngilte
re'nin savaşın bu aşamasındaki taleplerini Ankara’ya bildirecektir.
Loııclra, Ankara'nın îıalyaya savaş ilân etmesini ve Yugoslavya
ile birlikte ya da tek başına Alman Ordusu*»un Bulgaristan ya da
Yugoslavya'dan geçmesini savaş nedeni olarak kabul edeceğini
açıklamasını istiyordu.
K-Hugesscn. lö OcakYa, Saraçoğlu ile yeniden görüşür.
İngiltere’nin talepleri anık baskı biçimine dönüşmüştü.
Ankara'nın alacağı tutum. Mihver güçlerine katılmak için ha
zırlık yapan Sofya tarafından da merakla bekleniyordu. Bu sırada,
TurloBulgar ilişkilerini yumuşatmak amacı ile. iki devlet arasında
görüşmelere başlanmıştı vc bu durum Londra taralından hiç de
hoş karşılanmamıştı.524
Saraçoğlu, 19 Ocak ta, K-Hugessen’e, Ankara nm Londra ile ay
ın görüşte olduğunu, ancak Türkiye’nin savaşa katılması için bir
neden olmadığım, ayrıca bunun bir yararının da olmayacağını
söylüyordu.
Papcn'in Berlin'in (elidi ilerini sık sık yinelemesinin bu kararda
lıic kuşkusuz önemli bir etkisi vardı.
K-Hugesscn ise, Türkiye ile Yugoslavya arasında, Bulgaristan'ı
da içine alacak, bir işbirliği öneriyordu. Ancak İngiltere ele Bulga
ristan’ın böyle bir işbirliğini kabul etmesinin son derece zayıf bir
ihtimâl olduğunu biliyordu. Londra, Alman Ordusu nun Bulga
ristan'dan geçmesi hâlinde, Türkiye’nin Bulgaristan'a savaş ilân
edeceğim açıklamasını istiyor ve bu konuda ısrar ediyordu.
Saraçoğlu ise, Türk Ordusu’n un yetersiz askerî donanımı ile
sayaşamayacağı m ve bu ncclcnle de Ankara’nın savaşa katılmaya
cağını açıkça vurguluyordu. Saraçoğlu’na göre, Türkiye'nin yeter
li ölçüde askeri yardım almadan savaşa katılması mümkün değil
523
di. Ayrıca, Ankara. Moskova’nın da kesin tutumunu öğrenmek is
liyordu ve bu. Türkiye’nin önemli ikinci isteğiydi.
Nitekim, lam bu sırada, Sovyetler Birliği'nitı Bulgaristan’a bir
ittifak anılaşması önerdiği ve karşılığında da Trakya’da Bulgaris
tan lehine snıır değişikliğini kabul ettiği yolundaki söylentiye
dayalı haberler, bizzat Bulgaristan tarafından Türkiye'ye resmi
düzeyde açıklanmış vc bu suretle doğrulanmıştı, fitimin üzerine.
Ankara, Moskova’dan resmî bir yanıt almaya çalışacak, la kat her
hangi bir soıuıc elde edemeyecektir. Ancak bu söylemi dahi,
Türkiye için Moskova'nın alacağı tuiunum belirsizliğinin bir ka
nıtıydı.
r
Saraçoğlu, bu haberi K-Hugessen’e iletirken, Türkiye’nin sava
şa katılması hâlinde, Sovyctlcr Birliği ilin de saldırısına uğrama
olasılığını göze alınası gerektiğini vurguluyor ve Londra'nın bu
konuya dikkatini çekmeye çalışıyordu. Nitekim Ingiltere de,
Füı k-Sovyct ilişkilerinde ciddî bir düzelme sağlanmasına katkıda
bulunmak zorunda olduğunu bu suretle anlayacaktır. Geıci Sov
yet Icr Birliği, İngiltere'ye, Türkiye savaşa kalıklığı takdirde, Tür
kiye'ye saldırmayacağına ilişkin güvence vermeye hazırdı, balon
Türkiye'ye bu tür resmî bir açıklama yapılmayacaktır.525
Ingiliz askeıi heyeti, 22 Ocak'ta, Saraçoğlu ile, Türkiye'nin sa
vaşa katılması ve Almanya’nın Balkanlardaki ilerlemesinin dur
durul ması kını ularında görüşmeler yaparsa da, sonuçta yine bir
ilerleme sağlanamaz.526
Türkiye, önce İtalya’ya, daha sonra da, Balkanlara inmesini ön
lemek amacı ile, Almanya’ya ve gerektiğinde de Bulgaristan'a sa
vaş ilân etmesini isteyen ve bu konuda Ankara üzerinde ısrarlı bir
/
524
Ayrıca, biı savaş ânında, Moskova’nın tutum mum da nc olaca
ğı tamamen belirsizdi ve Türkiye bu konuda asla riske giremezdi.
ikinci olarak. Mihver devletlerinin askerî güçleri karşısında,
Tüı kiyc, Alman Ordusu'nun Bulgaristan’dan geçmesini sâdece
tehdit yolu ile önleyebilecek güce asla sahip değildi. Aksine, Tür
kiye'nin saldırı savaşı yapamayacak bir Ordu ile savaşa katılması.
Mihver güçler inin işine yarayacaktı, Almanya, mevcut askeri gü
cü ile. Balkanlara inebilir ve Türkiye, tngiltere’nin yetersiz askerî
yardımı ile, bunu engelleyemezdi. Zâten Yunanistan vc Yugoslav
ya da İngiltere’nin yeni Balkan Paktı plânından uzak duruyorlardı
ve işi sürüncemede bırakmayı tercih ediyorlardı.
Ancak Ingiltere de ısrar ediyordu.
Churchill, 31 Ocak'ıa, tnönü’ye özel bir mektup yazacaktır,
Churehill, mektubunda, Almanya’nın Bulgaristan’daki güçlü
konumu göz önüne alındığı takdirde, Berlin’in Türkiye’yi, askerî
baskı ile, hareketsizliğe sevk edip, Yunanistan ve Ege Adaları nı
işgal edebileceğine işaret ediyordu. Bu takdirde, Akdeniz’deki İn
giliz deniz kuvvetleri ile Orta Doğu ve Türkiye tehlikeye girecek
ti. Çünkü, Boğazların denetimi, Ege Adaları dolayısıyla. Al man
yan m eline geçecekti.
Churchill, Türkiye’de hava alanları inşâ etmek istiyordu. Bu
suretle Romanya petrolleri havadan bombalanabilecek vc Türki
ye'nin savunulması mümkün olacaktı. Ayrıca, Almanya'nın Yu na
il is uma havadan indirme yapması da önlenecekti. Churchill, bu
amaçla, on uçak filosu ile yüz uçaksavar topunun vc gerekli aske
rî personelin Türkiye’ye şevkini öneriyordu,527
Saraçoğlu, Churchill’in mektubuna bir yanıt almak üzere ken
disini ziyaret eden K-Hugesscn'e, Londra’nın taleplerinin kabul
edilmeyeceği kanısında olduğunu söyleyecektir.
Eiunım üzerine. K-Hugessen, 6 Şubai'la, İnönü ile ayın konuyu
görüşür. İnönü dc, K-Hugessen’e, Churchill’in taleplerinin kabul
edilemeyeceğini, ülkesinin savaşa katılmasının bir yararı olmaya
cağım, Türkiye savaşa katılmadan da yabancı askerî güçlerin üh
527 Önder, age. s 84-85, Krecker. age, s, 120'121; GlâsnecL T ü fltti vnıt Afghanistan, s. 55;
Savaş Y ılları, s. 42*43-; OTDP. s. 158-159.
52S
kesinde bulunmasına izin verilemeyeceğini, ayrıca bu talebin Üç
lü İttifak Antlaşmasına da aykırı olduğunu söyleyecek ve daha
sonra da» Ingiltere’nin Türkiye’ye sevk etmesi gereken askerî mal
zemenin yeterli ölçülerde ve hi2 İt ulaşmamasından şikâyet ede
cektir.
Glasneck ise, bir Alman ajanının, raporunda, Inönü’nün Lond
ra’dan bir milyon asker ve bin uçak istediğini yazdığını belirti
yor.528
Bu arada, Churchiirin mektubunu Ankara’ya ulaştıran Ameri
kalı Albay Donavan da, Ankara’da, ABD Başkanı Roosevelt’in özel
temsilcisi sıfatı ile, bâzı görüşmelerde bulunmuştu. Donavan, In
giltere’nin Balkan Plânı’nı desteklemiş ve ABD’nin mücâdele
edenlere yardım edeceğini açıklamıştı. Nitekim Roosevelt de, 14
Şubat’ta, Başvekil Refik Saydam’a gönderdiği mesajda, Almanya’ya
karşı direnmek gerektiğini belirtiyordu. Saydam ise, ABD’nin An
kara Büyükelçisine, Türkiye’nin müttefiklere bağlı olduğunu, fa
kat Türk Ordusu’nun, yeterli askeri malzeme yardımı almadan,
bir saldırı savaşında bulunamayacağını, ancak savunma hâlinde
kalabileceğini açıklıyordu.
Almanya’nın, Sovyetler Birliğine karşın, Bulgaristan’da etkisini
artırması ve konumunu güçlendirmesi, Moskova’yı da tedirgin
ediyordu. Moskova, Bulgaristan’a girmemesi için, Berlin’i uyarı
yor ve baskı yapıyordu.529 Moskova, Sofya’ya bir ittifak antlaşması
önermiş ve bunun için de, Türkiye ile Bulgaristan arasındaki ça
tışmadan yararlanmak istemişti. Sovyetler Birliği, Sofya ile bir itti
fak antlaşması imzalamak için, Bulgaristan’a, Trakya’da sınır deği
şikliği de önermişti.
Bu aşamada, Türkiye, üç büyük gücün, Almanya’nın, İngilte
re’nin ve Sovyetler Birliğinin baskısını üzerinde hissediyordu,
İngiltere, Türkiye’ye askeri malzeme sevkiyâtını, bu malzemeye
bizzat kendisinin ihtiyâcı olduğu gerekçesi ile, durdurmaya bile
teşebbüs etmişti, Londra’nın asıl amact, olası bir Alman işgaline
karşı, Yunanistan’ı savunmaktı. Ancak İngiltere’nin, Yunanistan’ı
528 Glasneck. T üfkeî und AfflHanislan, s. 65. Ayrıca bkz. Papen, age, s. 534.
529 Savaş Y ılla rı, s. 47*57.
526
savunabilmesi için, Ankara’ya ihtiyacı vardı.
Türk-Bulgar görüşmeleri, Türkiye'nin talebi üzerine, 1940 yılı
nın Kasını ayında başlamıştı. Hitler de bu görüşmeleri destekle
nil şu. Bulgaristan ise, Mihver güçlerine katılmadan önce, Türkiye
ile mutlaka anlaşmak isliyordu. Türk-Bulgar görüşmelerine 1941
vılmın Ocak ayında resmen başlanacaktır.
Ingiltere ise, Türkiye ite Bulgaristan arasında imzalanacak bir
anılaşmada, Bulgaristan'ın ve Türkiye’nin yabancı askerî birlikleri
ülkelerine sokmamaları konusunda güvence vermelerini ya da
Bulgaristan yabana askeri birliklerin ülkesine girmesine izin ve
rirse. bu takdirde, Türkiye'nin bu hareketi savaş nedeni olarak
kabul edeceğine ilişkin bir hüküm bulunmasını istiyor vc bunun
için girişimlerde bulunuyordu. Oysa TürkiyeTözellikle bir savaş
nedeni yaratmamak için görüşmelere başlamıştı. Londra, Türk
Hükümeti niıı gayri resmî olarak yaptığı açıklamaları resmi lıâlc
getirmediği sürece. Ankara'nın verdiği güvencelere güvenileme
yeceği kanısındaydı.
Tam bu sırada, Ingiltere'nin itirazları arasında süren Tüık-Bul-
gat görüşmeleri tamamlanacak ve Türk-Bulgar Ortak Beyannâ
mesi 17 Şubat 1941 târihinde yayınlanacaktır.
Beyannamede, 13 Ocak 1940 tarihli beyannameye atıfta bulu
nuluyor ve iki ülke arasındaki dostluk ve iyi komşuluk esasları
yineleniyordu. Ayrıca, iki ülke, karşılıklı olarak, saldırmazlık gü
vencesi veriyor, ancak Solya, ülkesinden yabana askerî birliklerin
geçmeyeceği konusunda hır yükümlülük altına girmiyordu,
Türk-Bulgar Ortak Beyannâmesi, Ingiltere'nin siyâsî baskıları
na karsın. Mihver güçlerinin yeni ve önemli bir başarısıydı.530
Ankara, Türk-Bulgar Ortak Beyannamesi ni, Londra ya karşı,
sövle
/ savunmava / çalışıyordu:
*
530 Önder, age, s. 90-96, Krecker, age, s. 132-133; OTDP, s. 159, Glasneck, Türikei und Afgiıanis-
lan. s. 67; Savaş Yıllan, s. 45; Bilge, age, s 155; Keesing's, (1941/4461 ve 4435).
527
surum Bulgaristan'a girmesi engellenmişti. Ayrıca, beyan nâme
Bal karılareki barışa lıizmct edecekti.
Oysa Londra, beyannamenin Üçlü İttifak Antlaşması nın üçün
cü maddesine aykırı olduğu kanısındaydı ve iuifak antlaşması ge
reğince, savaş Bulgaristan veya Yunanistan sınırına vardığın ela,
Ankara'nın İngiltere'ye yardım etmesi gerekliğini ileri sürüyordu.
Saraçoğlu ise, Türkiye'nin, eskiden olduğu gibi, iuifak antlaş
masına sadık olduğunu açıklıyordu. Ankara'ya göre, Türk dış po
litikası değişmemişti.
Oysa, beyan nâme ile, Türkiye, Alman O rd us uıuııı Bulgaris
tan'a girişini ve Yunanistan'a saldırması m bir anlamda onaylamış
oluyordu ve Mi(iver güçlerinin bunun farkına varmaması müm
kün değildi. Bu sûrcıle, Türkiye. Bulgaristan'ın Mihver güçlerine
katılması ve yabancı askerî güçlere geçit vermesi halinde de, sava
şa katılmayacağını açıklamış oluyordu.
Nitekim Papen, 17 Su bat târihi i bir raporunda, Türk Hüküme
ti nin, Alman Ordusu‘ımn Bulgaristan'dan geçmesi hâlinde dahi,
savaştan uzak kalmak istediğini yazıyordu. Ankara’daki Ingiliz
Askerî Ataşesi ise. bu suretle, lıenı Ingiltere’nin, hem de Yunanis
tan m yalnız kaklığım belirtiyordu.
Ankara ise. ıııilak antlaşmasına sadfdtaıini belirtmekten geri
kalınıyor ve Türk basını da hem beyannameyi, hem de müttefik
leri alkışlamak lan kaçınmıyordu.
Papen, 20 Şubat ta, Saraçoğlu ile yaptığı bir görüşmede, Sara
çoğlu'nun, Türk-Bulgar Ortak Beyannamesinin olağanüstü dere
cede yeterli bir belge olduğunu söylediğim belirtiyordu. Ayrıca
Saraçoğlu, ortak beyannamenin dünyâda da önemli etkileri olaca
ğı kanısındavdı. Bu konuda Alman basınında yayınlanan yazılar
dım memnundu ve Londra'nın sert eleştirilerine de önem vermi
yordu. Papeıı e göre. Saraçoğlu, Türk-Bulgar Ortak Beyan nâme
si’nin İngiltere'nin baskılarına karşı iyi bir silâh olduğuna inam-
yord u.
Saraçoğlu, Ingiltere itin Yunanistan’a askerî yardımda bulunma
yacağı görüşündeydi. Fakat eğer Almanya, Yunanistan'a askerî bir
müdahalede bulunursa, bu takdirde, Ingiltere’nin, bu kez, Selanik
civarın da bir savunma cephesi oluşturulması için Yunanistan'a
önemli oranda askeri yardımda bulunabileceği kanısındaydı. Bu
528
nedenle ele. Papen in raporunda yazdığına göre, Saraçoğlu, Al
manya'nın İtalya'ya olası yardımının Arnavutluk üzerinden olma
sını Lcıvih ediyordu.531
/
531 ADAP. Sene D: 1937-194 >, İDıe K rieg siah re), Band XII. 1. jF ü n fte r B a n d /E rsie r H albband: I.
Februar bis 5. A prıl 1941}, "Papen'-den A O B y e ", N r.67, 20.2.1941, (265/172 820).
532 ADAP, S e rle D; 1937-1941, (Dıe K riegsjahre), Band X II I, {F ijn fte r B a n d /E rste r H albband: 1
Februar bis 5. A p ril 1941), "P apeıV den A Û B y e ', N r.8 0. 24.2 1941,1265/172 626).
529
Ancak sonuçla, İngiltere'nin plânlan uygulanmamış oluyor ve
Türkiye* savasa kaıılmayı bir kez daha red ediyordu.
Eden ve Dili, Ankara'dan sonra, Atina ve Bclgrad'ı da ziyaret
edecekler, ancak bu görüşmelerden de somut bir sonuç ekle ede
meyeceklerdir, Bu sırada, ABD de, Londra'nın girişimlerim des
tekliyordu.
Türkiye ise, Bulgaristan ile olası bir savaşın Moskova'yı da Sof
ya'nın yanma çekmesinden endişe ediyordu. Bu nedenle de, An
kara'ya göre. Mihver güçleri ile bir savaş, Sovyetler Birliği ile de
bir çatışmayı gündeme getirebilirdi.5 535
*3
Papen, 26 Şubat tarihli bir raporunda, Helen ve Dill in Anka
ra'yı zıya relin dcıı bir gün önce, tesadüfen ve şansın da yardımı
ile, aksam Alman Büyükelçiliği nde, aralarında Saydam, Saraçoğlu
ve Cebcsoy un da bulunduğu, Türkiye'nin önde gelen bir grup
yöneticisi ile Milıvcr devletlerinin temsilcilerinin de katıldığı bir
davet verdiğini belirtiyordu. Papeıı, davetlilere, Ankara üzerinde
ki İngiliz baskısına karşılık, Alman Ordusu nun batı cephesindeki
askerî basanlarını ve zaferini tasvir eden “Batıda Zafer” adlı Al
man propaganda filmini izletmişii. Papccı, raporunda, filmin etki
si ti m çok gıtclü olduğunu belirtiyordu.
Saydam ve Cebcsoy, PapcrTc, Almanya'nın Balkan politikasının
Türkiye'yi savaşa katılmaya mecbur edebileceğini açıklarken, Sa
raçoğlu, Eden in ziyareti sırasında, Sofya’nın herhangi bir hare
kette bulunmamasını PapcrTdcn rica ediyordu. Saraçoğlu. Pa
peli V, T ürk-İngiliz görüşmelerine ilişkin bilgi vermeyi de taahhüt
etmişti. Aynaı, Saraçoğlu, Almanya’nın, Türk-lngiliz görüşmeleri
tamamlanmadan vc Londra'nın karârı kesinleşmeden önce, hare
kete geçmemesini istiyordu.
Papen de, Berlin'den, Eden'in ziyareti sırasında Almanya nm
harekete geçerek Londra’ya koz vermemesini ve davette “Batıda
Zafer' filminin gösterilmesinin gerçek amacının açıklanmamasını
533 Önder, age, s. 85-86; Glasneck, Türkei und Afghanistan, s. 65; Papen, age. s. 535; Bilge, age,
s. 156-158. Ayrıca bkz. Deringıl, Turicish Foreign P olicy Dııring the Second W o rld W aı; An
‘Acrive’ N etftraliiy, s 119-120; Derrngil, Denge Oyunu, llkincr Dünyâ Savaşanda Türkiye'nin
Dış Politikası], s. 136-140.
530
talep ediyordu.534
Ankara'nın endişe ve kuşkularını yakından bilen Londra,
Türk-Sovyet ilişkilerinde ciddî ve somut bir düzelme sağlanması
ve Moskova’nın Türkiye'ye saldırmayacağı yolunda bir açıklama
yapması için, 1940 yılı sonu ve 1941 yılı başlarındaki diplomatik
çabalarından bir sonuç alamamıştı. Bu durum, Türkiye’nin savaş
dışı kalma yolundaki ısrarlı tutumunu, en azından Ankara nın
gözünde, haklı kılıyor ve Ankara’nın endişe ve kuşkularının hiç
de temelsiz ve nedensiz olmadığını açıkça gösteriyordu.
Görüldüğü gibi, Almanya’nın askerî ve siyasî gücü Balkanlar da
yakından hissediliyor vc bunun sonucunda da, Mihver güçlerine
vcııi katılımlar bekleniyordu,
/ /
Ingiltere'nin bu aşamada temel amacı, Almanya’nın Bulgaris
tan'a girmesini ve buradan da Yunanistan’a ve belki de Türkiye’ye
saldırmasını önlemek, bu sû retle, Akdeniz’in, Ege Denizinin ve
Orta vc Yakın Doğunun güvenliğini korumak için, kalyanın sa
vaşa katıldığı sırada vc vinç Italya’mn Yunanistan’a saldırısında
savaşa katılmamış olan ve bunu Üçlü İttifak Antlaşmasının iki
numaralı protokolü (“Sovyet Cekıcesf) ile temellendirmiş olan
Türkiye'nin, mutlaka en kısa zamanda, mümkünse Yuııanisıan vc
Yugoslavya ile birlikte, savaşa katılmasını sağlamaktı. İngilte
re’nin bu konudaki ısrarı sürecek ve Türkiye’nin savaşa katılması
yolundaki işleği 1941 yılı başlarında artacaktır.535
Oysa, hiçbir Balkan devleti, Ingiltere'nin önerdiği şekli ile, bir
Balkan Paktı kurulmasına yanaşmıyordu. Bu tür bir girişimin
Berlin’i kışkırtacağı düşünülüyor ve Mihver güçlerine karsı açıkça
askerî bir unum almaktan kaçınılıyordu. Türkiye de, müttefikle
rin yetersiz askerî yardımı dol ayısı ile, bir saldırı savaşına gireme
yecek durumda olan Ordusu ile, savaştan doğal olarak uzak du
ruyordu.
534 AOAP. Serie D 1937-1941, (Die Kriegsjahre). Band Xlî 1, (Fünfter Band/Ers-ter Halbband: 1.
Februar bıs 5. April 1941}, "Papenden ADB'ye", Nr. 87, 26.2.1941, {265/172 631} Ayrıca bkz
Kuneralp, age, (Oördimcü Telgraf: 1 M art 1941 Tarihli Genelge/lngiliz Hâriciye Nâzın Eden İle
Genelkurmay Başkanı $ir John Oill'in Ankara'daki Temasları), $. 46-50
535 Oe/ingif. Tîırkisfı Fareign Policy During fhe Secoııd Wo rld W a r Ar» 'Actıye* MeutrafctY, s. I 17-
118; Dermgil. Denge Oyunu, (İkine* Dünyâ Savaşı'nda Türkiye'nin Oış Politikası), s 133-134.
531
Aslımla Türkiye, savaşın hemen başında katıldığı Batı Ulifâkı
içinde, tabiatı ile, öncelikle kendi güvenliğini sağlamak istemişti.
Türkiye'nin savaşa katılmakla kazanacağı/kazanabileceği herhan
gi bir soy yoktu. Ankara’nın bir toprak talebi de bulunmuyordu.
Dolayısıyla, Türkiye, savasa katılmakta bir çıkan olmadığına ina
nıyordu. Gerçi Ankara, özellikle İtalya’ya karşı güvenlik bölgesi
olarak gördüğü Bal kanlar'da barışın korunmasında hassas dav ra*
myordu. Balkanlar a yönelik bir saldırının, er ya da geç, kendisine
yöneleceğinin bilincindeydi. Ancak, Türkiye, esas itibari ik\ ken
di topraklarına doğrudan bir saldırı olmadıkça, yani kendisine
saklınlınadıkça, savasa katılmanın anlamsız bir davranış olacağı
nın (arkimlaydı. Türkiye, silahlı bir savunma hanının gerisinde,
kendi topraklarım korumak için ve yalnızca bunun için savasa
girmeye kanır!ivdi.
Savasın gidisûu, Mihver güçlerinin arka arkaya kazandıkları as
keri zaferler, Fransa'n m yenilgisi ve İtalya'nın savaşa girmesi,.
Türk dış politikasında önemli sorunlar yaratmıştı. Müttefiklerin
Ankara'nın savaşa katılması yönündeki talepleri, lıcr zaman, Uçlıı
İttifak Anı kısınası'nın iki numaralı protokolü, yani "Sovyet Çe
kincesi" gerekçe gösterilerek, ted edilmişLi. Bu durum, Ingiltere
taralından bir ölçütte hoş görülmüştü. Bu, tabiatı ile, zoraki bir
hoşgörüydü. Çünkü. 1940 yılının ikinci yarısında, İngiltere, artık
sâdece kendi adasının güvenliğini sağlamaya çalışıyor ve Orta ve
Yakın Doğu da da vâr olma mücâdelesi veriyordu.
Mihver güçlerinin, .1040 yılı sonu ve 1941 yılı baslarında. Bal
kanlarda ilerlemeleri, Türkiye'nin durumunu daha da güçleştir
mişti. Türkiye’nin güvenlik bölgesi olan Balkanlar, Alman işgali
ne girmişti ya da girmek üzereydi, O zamana dek tamamen mül-
lefik leri il yaıuııda olan Türkiye, Almanya ile ilişkilerini artık dü
zeltmesi gerektiğini düşünüyordu. Moskova'nın tutumu ise hâlâ
belirgin değildi ve Ankara, kuzey komşusundan dolayı tedirgindi.
Türkiye, olası bir savaşta, iki ateş arasında kalmaktan endişe edi
yordu. Berlin ise, saldırı planlarına Türkiye'yi de dâhil etmişti.
Türkiye, bir yandan, üzerinde olası bir Alman saldırısı tehdidini
hissediyordu (ki, böyle bir saldın, hiç kuşkusuz, Bulgaristan üze
rinden olacaktı), diğer yandan da, İngiltere’nin baskısı akında bu
lunuyordu.
*
532
Londra. Ankara'nın savaşa kaçılması yolunda ısrar ediyor ve
baskılarım yoğunlaştırıyordu. Londra’ya göre, Balkanların. Ana
dolu'nun, Akdeniz’in ve Orta ve Yakın Doğu nun güvenliği tehli
kedeydi. Alman Ordusıuıun Yunanistan ve Ege Denizi ne inmesi
kaçınılmazdı. İtalyan saki îr ısı Yunanistan tarafından geri püskül-
lüklıiğü sürece, tehlike bu denli yakın değildi ve Ankara, sava>
dışı durumunu sürdürmek konusunda Londra'nın onayını al
makta İni denli güçlük çekmemişti. Ancak Almanya'nın Bal kan-
kırdaki savaşa müdahale etme ihtimali belirince, durum tama*
men değişmişti.
Türkiye, 1Ö41 yılı başlarından itibaren, Mihver güçlerini kış
kırtmaktan kaçınmak zorundaydı. Bunun için de, Mihver devlet
lerinin yayılmakla okluğu kendi güvenlik bölgesi olan Balkanlar ı
anık farklı bir gözle değerlendiriyordu. O zamana dek. Balkan
larda olası bir savaşta, savaşa katılacağını açıklamış olduğu halde,
Ankara, savasın bu aşamasında, artık savaş dışı lulmılımu bozma
yacağım belirliyordu.
Ankara, yeni politikasını üç gerekçe de temellendirmeye çalışı
yordu:
*
S33
girmesi ve hattâ Yunanistan'a saldırması hâlinde dahi, savaşa ka
tılmayacağını açıkça belirtmesi, Mihver güçlerinin yeni ve çok
önemli siyasî bir başarısıydı. Elbette, bu siyâsî başarının ardında,
askerî güçler ve askerî güç dengeleri yatıyordu. Türkiye, Alman
ya'nın askeri gücü karşımda, Berlin ile ilişkilerini yakınlaştırma
ya gayret ediyordu. Bu da, doğal olarak, Ingiliz ittifakından uzak
laşmak anlamına geliyordu.
O zamana dek, Üçlü ittifak Antlaşması'na sâdık kalarak, 1940
yılı sonlarında, Almanya ile ilişkilerini yumuşatmaya çalışım Tür
kiye, Mihver devletlerinin dolaysız saldırı tehdidi altında, Ingilte
re’nin baskılarına karşı koyabilmek için, Almanya ile Sovyetler
Birliği nin yakın işbirliğini gerekçe gösteriyor ve bu suretle, savaş
tan uzak kalmaya çalışıyordu.
tng/here ise, yeterli askerî destek sağlamadan, Ankara üzerinde
daha fazla ısrar etmenin, belki de Türkiye'yi karşı cephenin yanı
na ilebileceği endişe ve kuşkusu içinde, Türkiye'nin savas dışı tu
lumunu, istemeye istemeye de olsa, onaylamak zorunda kalmış-
S36 Oeringil, Turkish Foretgn Poiicy During the Second W o ıid War: An 'Active* Neutralıty, s. 117-
120; Deringil, Denge Oyunu. (İkinci Dünyâ Savaşı'nda Türkiye'nin Oış Politikası), s. 133-140.
534
üzerinden de geçişinin sağlanmasını talep ediyordu. Ankara, Ber
lin'in bu talebini kabul etmezse, bu takdirde, zor kullanılacaktı.
Ancak Berlin, Türkiye'nin bu plândan haberdâr olmamasını da
istiyordu. İtalya ise, Almanya'nın Türkiye’ye saldırı plânından
memnundu. Çünkü, Kuzey Afrika'da 1940 yılının sonbahar ayla
rında başlayan lngiliz-lialyan savaşı, bu sıralarda, Ingiliz Ordu-
su’nuıı zaferi ile devam ediyordu ve Ingiliz Ordusu Habeşistan'a
girmek üzereydi,
Hitler, gerek Kuzey Afrika savaşı nedeni ile, gerekse Alman
ya'nın Sovyetler Birliğime karşı tasarladığı saldırının gecikmemesi
için, Türkiye'ye saldırı plânından vazgeçecektir. Ancak, olası bir
Alman-Yunan savaşında Ankara’nın alacağı tuuım, Berlin'in Tür
kiye’ye saldırı karârında belirleyici olacaktı. Bu arada, 1941 yılı
rım Şubat ayında dahi, Almanya'nın Türkiye'ye saldırı plânı lıâlâ
gündemdeydi. Bu plânda, Anadolu’nun yol açısından fakirliği ve
coğrafi engeller, özellikle de Boğazlar ve Toroslar vurgulanıyor
d u 537
Bu dönem, Türk-Al man ilişkilerinde olağanüstü bir canlanma
vc yakınlaşma dönemi olacaktır.
Aslında Almanya, Bulgaristan harekâtında, Türkiye’nin alacağı
tutumu bilmek, Türkiye ise, Almanya'nın saldın plânlarına hedef
olup olmadığından emin olmak istiyordu.
Papcn, bu sırada kaleme aldığı bir raporunda. Genelkurmay
İkinci Başkanı Orgeneral Âsim Gündüz'ün, Türkiye'nin güvenlik
içinde bulunduğundan emin o'duğunu ve Türk Hükümcü’nc,
Türk kamuoyuna vc Ingiltere’ye karşı tnahçup olmaması imkânı
tanındığı sürece, Ankara’nın tutumunun değişmeyeceğini söyle
diğini yazıyordu. Türkiye'nin Bükreş temsilcisi de, Romanya Baş
bakanı Antonescu’ya, İnönü’nün, Alman Ordusu Bulgaristan'a
girse dahi, Türkiye’nin savaşa katılmayacağını söylediğini açıkla-
537 Önder, age. 5 .108*109: Krecker, age, s, 134-137; Papen, age, s. 532-533; Glasneck, Türkei vnd
A lg h a n ista n , s. 66-67. Ayrıca b k ı. A tillâ Türk. "N a a -H ille r O rdularının Türkiye'yi İşgal
Hazırlıkları 1941", Toplumsal Târih, Sayı: 4. INisan 1994), s. 7-14: Deringil. Ttırkish Foreign
Policy During Ihe Second W ortd W a r An ‘A ciive N eutralily, s. 120-121; Derıngil, Denge
Oyunu, (İkinci Dünyâ Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası!, $. 143.
535
misli. Ancak Papen. Ankara'dan kesin bir yanıt almaktan yanaydı
vc Berlin'in, bu konuda. Moskova aracılığı ile, Türkiye üzerinde
baskıda bulunması imkanına işaret ediyordu.538
Almaııyu, bir yandan. Alman Ordusunun Bulgaristan'a girmesi
halinde, Ankara'nın Sofya'ya savaş ilân etmesini önlemek iğin, as
keri önlemler alıyor, diğer yandan da, aynı amaçla, diplomatik ça
balarını yoğun Lası m yordu. Berlin, Şubat ayında gerçeklesen
Türk-İngiliz göı üşmclenrıde Ankara'nın aldığı tutumu ve ayrıca
Türk Ordusu nun durumunu yakından biliyordu.
Bu atada. Almamanın Ankara’daki Askerî Ataşesi General
Rolıdc, daha 7 Şu hafta, Berlin’e, Halefin, İnönü'ye kişisel bir
mektup yazarak, Bulgaristan’ı işgal etmesi beklenen Alınan Ordu-
su'nun Türk sınırından elli kilometre uzakla duracağına ilişkin
güvence vermesini tavsiye etmişti. Aslında aynı öneriyi, daha ön
ce de gördüğümüz gibi, lıeııüz 10 Ocak la, Papen de Alman Dışiş
leri Bakanlığı na yapmıştı.539
Bulgaristan'ııı Ankara temsilcisi, 27 Şubat'ıa, Türk Hükûmc-
imk\ sen bir londa, Sofya'nın Mihver devletlerine katılacağım ve
Bulgaristan ııı, I Martta, Berlin askerî ha re kâim Ankara'ya yöne
lik olmadığına ilişkin güvence verdikten sonra, Alman Ordu
sunun topraklarındım geçişine izin vereceğini açıklayacaktır.
Nitekim Ribbcnl rop ela, aynı gün, yine 27 Şu hafta, Papcıı e
verdiği bir lalı matla, Bulgaristan'ın i Martta Mihver devi etlerine
katılacağını ve Alınan Ordusunun da aynı târihte Bulgaristan’a
gireceğim haber veriyordu. Ribbcntrop, Papen'den, Türkiye'nin
bu gelişme karşısında tepki göstermesi hâlinde, Ankara’yı savaşla
tehdit etmesini istiyordu. Bizzat Hitler, Alman Ordusu nun Bulga
ri s tan hare kâtının yalnızca İngiltere’ye karşı olduğunu ve Türki
ye'yi bedel almadığını açıklıyor ve bu konuda güvence veriyordu.
Kthbcıurop» Papen den, l Mart akşamı bizzat Saraçoğlu i!e görüş
mesini ve ona İlliler den İnönü'ye yazılmış özel bir mektubun
yolda okluğunu açıklamasını istiyordu. Papen. bu konuda başka
536
bir açıklamada bulunmamalı vc herhangi bir tartışmaya da girme
meliydi.540
/
Papen, Ribbcııtrop'ım tâli matını yerine getirdikten soma, Al
man Dışişleri Bakanlığına yazdığı bir raporda, Saraçoğlu'nun Ber
lin'in açıklamalarından memnun kaldığım haber veriyordu. Pa
pen c göre, Saraçoğlu, Sofya’nın ela aynı şekilde hareket etmesini
bekliyor ve Bulgaristan'ın Ankara Büyükelçisinin, bu harekelin
T ürk-Bulgar Saldırmazlık Pakn'na aykırı olmadığım belir iliğini
acıklı vorclu.
Saraçoğlu, Papcn’e, Sofya'nın Ankara’ya ilettiği ve Berlin'in
açıklamalarına yaknı noiasının da dostça kabul edildiğini belirt
mişti.
Diğer yandan, Papcıt, raporunda, İngiliz Dışişleri Bakam
kelen in Ankara ziyaretinin sonuçsuz kaldığını da bildiriyordu.
Papen c göre, hu sırada devam eden Türk-tngiliz görüşmelerinde,
Ingiltere, Türkiye'nin izlediği dış politikayı onaylamak zorunda
kalmıştı. Ayrıca, Türkiye’nin Yunanistan’a yapılan İngiliz askeıi
yardımına aracılık çimesi de, PapeıVe göre, olası değildi.541
Sofya, Berlin'in verdiği güvencelere ve Alman Ordusunun Bul-
garisLui'a girmesi hâlinde, Ankara'nın hareketsiz ve sessiz kalaca
ğı anlamına gelen Türk-Bulgar Ortak Beyannâmcsnıc dayanarak,
1 Man 1941 târihinde, Mihver güçlerine katılacaktır.
Miller, 28 Su ha ila, İnönü'ye kişisel bir mektup yazacak ve Al
man Ordusunun Bulgaristan harekâtının Türkiye'ye yönelik ol
madığına ilişkin güvence verecektir.
Papen, Hitici in İnönü'ye yazdığı söz konusu kişisel mektubu,
Almaıı Ordusu 2 Mania Bulgaristan'a girmeye başladı kum sonra,
4 Mart ta, bizzat İnönü'ye sunacaktır.542
540 ADAP. Serie 0: 1937-1941. (Dıe Knegsjahre). Band X I11. {Rinfter Band/Erster Halbband* 1
FebruarbisS. April 1941b "Rıbbentrop'tan Papen e", Nr. 102. 27.2.1941. (265/172 638*40)
541 ADAP. Serie 0 ’ 1937*1941. (Oie Kriegsjahreb Band XII. 1, (Fünfter Band/Erster Halbband. I.
Februar b is 5 April 1941). "Papen'den AOB'ye". Nr. 119.2.3.1941,1265/172 951).
542 Önder, age. s. 86; Krecker, age, s 138-141; Glasneck. Türîter und Alghanistan. s. 67; OTOP. s.
161. Savaş Yıllar*, s. 96*100. Papen. age, s. 535; Kroll, age, s. 122-133; Jaesclıke, "Türkei".
Jahrbuch der W eltpoli(ik 1942, s. 673.
Hitler'in İnönü'ye yazdığı mektubun Almanca metni ıçm bk? Krecker, age, s. 259*260; ADAP.
Sene 0: 1937*1941. (Oie Kriegsj-ahre), Band Xll.1, (Funfter Band/Erster Halbband: I Februar
537
Me kutbun İnönü'ye geç bir târihle verilmesinin nedcııi, bu sü
re içinde, Alman Ordusu’nun harekâtı sırasında, Ankara'nın ilk
tepkisinin ne olacağının beklenmek is cemilesiydi. Alman Ordu-
su nun Bulgaristan’a girişi karşısında, Ankara'nın tepkisiz ve ha
reketsiz kalacağı, 3 Martla, kesinlikle belli olmuştu.543
Mitler, trionu ye yazdığı özel mektupla, Almanya'nın İngiltere'ye
karşı niçin savaştığım açıklıyor, İngiltere’nin Yuııanisıan'1 tehdit
etmesi karşısında, Bulgaristan’da güvenlik önlemleri alınması için,
Bulgar Hükümeti nin Alman Ordusunun Bulgaristan'a girmesini
islediğini, ancak Sofya’nın bunun kesinlikle Türkiye'ye yönelik bir
haıckeı/ha rekât olmadığına ilişkin güvence verdiğini belirtiyor ve
Almanya’nın bu hareketinin Türkiye'nin toprak bütünlüğüne ve
siyâsî bağımsızlığına yönelik olmadığını vurguluyordu,
Hiller, mektubunda, ayrıca, Birinci Dünyâ Savaşı ndaki Türk-
Alman silâh arkadaşlığının antlarından da söz ediyor ve Almanya
taralından kurulacak olan Avrupa’nın yeni düzeninin Türkiye’nin
çıkarlarına aykırı olmayacağı konusunda güvence veriyordu. Ak
sine, Hitlere göıe, Almanya ile Türkiye arasında tanı bir çıkar
birliği vardı vc bundan dolayı dat iki ülkenin birbirlerine yakın
laşmaları, hem Türkiye'nin, hem de Mihver devletlerinin vuranım
olacaktı.
Mitler, mektubunda, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilere de
değiniyor ve iki ülkenin ne hâli hazırda, ne dc gelecekte karşı
karşıya gelmesi için bir neden gördüğünü vurguluyordu. Mitler,
zâten Alımın Ordusu nun gerekliğinde Romanya ve Bulgaris
tan’dan çekileceğini de açıklıyordu. Hâli hazırda Bulgaristan a gi
ren Alman Ordusu’na ise, Hitİer, bizzat, herhangi bir yanlış anla
şılma tehlikesine karşı, Türk sınırına yaklaşılmaması konusunda
kesin emir vermişti.
Papen, Alman Dışişleri Bakanlığıma yazdığı bir raporda, bu sı
rada İnönü ile yaptığı bir görüşmeyi anlatıyor ve İnönü’nün Hit-
ler'in mektubuna teşekkür ettiğini haber veriyordu. Ancak İnö-
bıs 5. April 19411, ,rHitter‘den İnönü'ye Mektup", Nr, 113, 1 3.1941, (Fi 1/030-B-10}. Mektubun
Türkçe metni için bkz. Gizli Belgeler, s. 137-140.
543 Bkz. Kuneralp, age, {Beşinci Telgraf: 6 M art 1941 Tarihli Genelge/Hitler'm Mesaıü. s. 51-56.
S38
ııü'ııün bâzı sorulan vardı ve bu sorulara bizzat Hiçlerin yanıl
vermesini isliyordu. İnönü, Alman Ordusanun Türk sınırından
uzak durmasına çok önem veriyordu. Ankara, Berlin ile bir çalış
maya girmemek için elinden geleni yapıyordu. Sofya’nın seferber
lik ilân etmesi ise İnönü’yü endişelendirmişti. Çünkü, İnönü’ye
göre, bu lür bir davranışın hedefi yalnızca Türkiye olabilirdi. İnö
nü, Berlin Atina’ya saldırırsa, bundan üzümü duyacağını da be
lirtmişti. Papen’in, Türk-AJma» ilişkilerinin geliştirilmesinin is
tendiği ve mevcut koşullar altında bunun mümkün olduğuna iliş
kin açıklaması, İnönü tarafından suskun bir biçimde onaylanınış-
u. Papen, Almanya'nın Yunanistan’a savaş ilân edip etmemesinin
ise, ta mâ men İngiltere’nin tutumuna bağlı olduğunu bir kez daha
vurguluyordu.544
Saraçoğlu, B Martta, Papen’e, Berlin’in aym güvenceyi Türk-
Yunaıı sının için de verip veremeyeceğini soracak ve bir süre son
ra, bu konuda da, Berlin’den olumlu bir yanıt alacaktır545
Papen, Saraçoğlu'nun da Hidcr’in mektubundan memnun ol
duğunu belirtiyordu. Türk-Alman ilişkilerinde gerçekleştirilecek
temelli bir değişiklik fikri de olumlu karşılanmıştı. Saraçoğlu, ay
rıca, Papen’in Tüı k basınına ilişkin şikâyetleri ile de yakından il
gileneceğini açıklamıştı. Saraçoğlu, Berlin'in aynı güvenceyi
Türk-Yunaıı sınırı için de verip veremeyeceğini sorarken, Alman
Onlusunun Yunanistan;! gireceği varsayımından here ket ediyor
du. Ama aslında sorun, daha çok, İstanbul-Sofya demiryolu hattı
ile ilgiliydi. Bu lıaı, hem Yunanistan, hem de Bulgaristan sınırın
dan geçiyordu. Ankara, haltın teknik yönetiminin, kesin bir dü
zenleme yapılıncaya dek, kendisine bırakılmasını isliyordu.546
Ribbentrop ise, hemen ertesi gün, PapeıTe verdiği bir talimatta,
Türk basınında ve radyosunda görülen Alman aleyhtarı yayınlara
dikkat çekiyor ve bu koşullarda iki ülke arasında dostça ilişkiler
kurulmasının mümkün olmadığına işaret ediyordu. Ribbentrop,
544 ADAP, Serie 0: 1937-1941. (Oie Kriegsıahre), Band XH.1r (Fünfter Band/Erster Halbband- 1.
Februar bis5. April 1941). "P a p e ld e n AOB ye". Nr. 122,4.3.1941,(265/172860-611.
546 ADAP, Serie 0; 1937*1941, IDie Kriegsjabre). Band XII. 1, (Fünfter Band/Erster Halbband: 1
Februar bis 5. April 19411," Papenden ADB'ye", Nr. 137,83.1941.(265/172 669}.
539
Papcıı'deo, bu durumun derhâl Saraçoğlu’na açıklanmasını isti
yordu. Ayrıca, Berlin’de Türkiye'deki basın organlarının Londra
ıaraImetan salın alındığına inanılıyordu. Ribbenirop da buna ina
nıyordu. Bunun için Ribbenirop, PaperTe, Türk basınında vc rad
yosunda etkili olabilmek ve önemli kişileri etkileyebilmek için,
derhâl birkaç milyon değerinde döviz vermeye hazır olduğunu
bildiriyordu.547
Papen de, kısa bir süre sonra, Türk basınında anık Almanya
karşılı yazı, haber, makûle ve yorum yayınlanmadığını, çünkü
Türk Hükümeti nin duruma el koyduğunu haber verecektir.548
Saraçoğlu'nun, Berlin'in Türk-Yunan sınırı için de güvence ve
rip veremeyeceğine ilişkin sorusu, aradan lam bir ay gedikten
soma, bızzül Ribbenirop tarafından yanıtlanacaktır. Ribbenirop,
Almanya'nın Yunamsam n girmesi hâlinde. Alman Ordusunun
Türk-Yunan sının udun uzak duracağına ilişkin güvence veriyor
du. Askerî nedenlerle olan zorunlu yanaşmalar da asgarî seviye
de tutulacaktı. Alman Ordusu'na bu konuda kesin emir verilmis-
ıi. Ribbenirop, Papen den, bunu Ankara’ya delmesini istiyordu.
Ribbenirop, ayrıca, bâzı islenmeyen kazalardan kor un abilmek
iciıı, T ıırlc Hükümetinin de Türk Ordusuna ay m yönde emir ver
mesini lavsive ediyordu.549
/ /
547 ADAP, Sene D; 1937-1941, (Dıe Krıegsfalıre), Band X II.î. (Fünfter Band/Ersier Halbband: 1
Februar bis 5. April 1941). ,4RibbehtropJlan Papen'e", Nr. 142,9 3.1941,(265/172 671-721
548 ADAP. Serıe D: 1937-1941, (Dıe Krıegsjahre). Band X II.1, (Fünfter Band/Erster Halbband- 1.
Februar bis 5> April 1941), "Papen'den R ibbentropV , N r 154.11.3.1941, (265/488 433-371.
649 ADAP. Serıe D: 1937-194î. (Oie Krıegsjahre), Band XII. 1. (Fünher Bancf/Erster Halbband: 1
Februar bis 5-. Apnl 1941). "Ribbentrop'îan Papen'e", Nr. 268, 5-4.1941. (3883/E 048 156-57)
550 ADAP. Şerif? D. 1937-1941, (Die Kriegsjahre). Band XII. 1. (Fiinfter Band/Ersier Halbband 1 .
Februar l)ı$ 5. April 1943), T a p e n 'd e n AO Bye", Nr. 269. 5.4 1941,(265/172 734).
540
Papcıı* tanı bu sırada* Türk dış politikası m söyle değerlendiri
yordu:
/
551 ADAP. Sene D. 1937-1941. (Die Krıegsjahrel. Band XII. 1. IFunfter Band/Erster Halbband: 1.
Februar bis 5. Aprri 1941). "P a p e ld e n R ibbentropV , Nr. 154,11.3.194U 2 6 0 4 8 8 433-37)
İnönü'nün H ıtler’e y e d iğ i mektubun tam metni için bkz. ADAP. Sene -D' 1937-1941, t Die
Krıegsjahre), Band X1U. {F ünlter Band/Erster Halbband 1. Februar bis 5. A p ril 194) f.
"İnönü'den Hıtler'e Mektup". Nr. 161. 13.3.1941, (F 11/0315-20). M ektubun Türkçe metni için
bkz. Gizli Belgeler, s. 142-146. Ayrıca bkz. Kuneralp,age.(Altm cı Telgraf. 20 M art 1941 Târilüı
Genelge/Cumhur baş kanının Hitler'e Verdiği Cevapi, s 57-64.
541
böyle bir şanssızlık ve felâkete asla yer verilmeyeceği inanemi di
le getiriyordu.
İnönü, ayrıca. Alman OrdusuYıım durumunda bir değişiklik
olmadığı sürece ve karşı taraf zorlamadıkça, Ankara'nın tutumu
nu değiştirmeyeceğin! dc özellikle vurguluyordu.
Türk-Aimarı ilişkilerinde görülen bu yakınlaşma, Hıtler ile İnö
nü arasındaki karşılıklı mektuplaşmanın Türk basınında ela ya
yınlanması ile, dalıa da yaygınlık kazanacaktır.
Bununla birlikle, ilişkilerde bâzı küçük aksaklıklar da olmuyor
değildi.
Örneğin, Lam lnönü-Hiller mektuplaşması sırasında, Alman
Ordusu nun Bulgaristan'a girmesi üzerine, Sofya’dan ayrılan İngi
liz Büyükelçiliği mensupları, 11 Martla, trenle Sofya’dan İstan
bul’a gelmişler ve eşyaları ile birlikte, güvenlik altında Peru Palas
Otel i1ne gitmişler ve bu sırada İngiliz Büyükelçisi Rcııdall ile eşi
ve diğer Büyükelçilik mensupları oteldeki odalarına çıkarlarken,
eşyaları arasında bulunan bir bavula daha önce yerleştirilmiş biı
bombanın patlaması sonucunda, ikisi polis, dört kişi ölmüştü.
Daha sonra bombanın bulunduğu bavulun sahipsiz olduğu anla
şılacaktır. Ertesi gün, olayı fotoğrafları ile birlikle yayınlayan on
gazete ise kapatılacaktır.553 Otelin dışında bulunan bomba ise,
patlamadan, etkisiz hâle getirilmişti. Londra, bombanın Bulgar
ajanlarınca yerleştirildiğini ileri sürüyor vc Türk basınında da
Sofya hakkında kuşkulu yazılar yayınlanıyordu.554 Örneğin, Hü
seyin C.âhit Yalcın, olaydan doğrudan Sofya’nın sorumlu olduğu
nu ileri sürüyor ve Savcılığın da bombaların Bulgaristan’da yer
leştirildiğini açıkladığım haber veriyordu.555
Hiller, 17 Martta, yanında Ribbcııtrop da olduğu hâlde, Türki
ye’nin Berlin Büyükelçisi Hüsıev Gerede ile görüşür.
Hiller, önce, İnönü’nün yanıt mektubundan ve kendisine ver
diği yanıltan memnun olduğunu açıklıyor ve bu mektuplaşmaya
542
olağanüstü değer verdiğini belirterek, Almanya'nın Balkanlarda
toprak talebinin bulunmadığını ve Balkanlarda savaşmak isleme
diğini bir kez daha tekrar ediyordu, Hiller, Yunanistan ile savaş
tan İtalya'nın tek basma sorumlu olduğuna dikkat çekiyordu.
Hiller, Türkiye ile orıak savaş anılarına sahip olduklarım, an
cak Türkiye’nin güçlü olmasını sâdece bu nedenden dolayı iste
mediklerini, aıııa aynı zamanda, Bolşevızme karşı güçlü bir Tür
kiye'nin yanında olduklarım belirtiyor ve İnönü ile mektuplaşma
larının hemen ardından, Türkiye ile Almanya arasında sıkı bir ya
kınlığın oluşturulmasını istediklerini açıklıyordu. Ayrıca, Hitfcr'o
göre, güçİü bir Almanya da Türkiye'nin çıkarlarına uygundu.
Çünkü, Moskova, Boğazlar üzerinde hak talep ediyordu ve Al
manya, bu nedenle, SovycLİer Birliği ile çatışmaya dahi girebilirdi.
Berlin, Boğazların Ankara'nın denetiminde kalmasından yanaydı.
Almanya, aynı zamanda, Türkiye'den hiçbir taleple bulunmuyor
ve Ankara'nın dostluğuna büyük önem veriyordu.556
Papcıı de, lam bu sırada, Türk yöneticilerine, Moskova’nın Bo
ğazlardaki hak talebine ilişkin imâlarda bulunuyordu, Berlin'in,
Moskova’nın 1940 yılının Kasım ayında açıklığa kavuşan Boğaz
lara ilişkin talebini, Ankara'ya, tam da bu sırada iletmesinin ne
deni, muhtemelen, Almanya’nın, Londra'nın aracılığı ile basla-
yan, Turk-Sovyeı görüşmelerinden ve daha 9 Martla hazır olan
Türk-Sovyet On ak Deklarasyonundan haberdâr olması ve bu gö
rüşmeler sırasında Ankara ile Moskova arasında başlayan yakın
laşmaya engel olmak istemesiydi.
Nitekim. Papen, Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı bir rapor
da, Hitici-Gerede görüşmesinde ele alman Sovyet tehdidinin, An
kara’da yarattığı olumsuz tepkileri anlatıyordu. Papen, İnönü ve
Saraçoğlu ile yaptığı görüşmelerde, 1940 yılının Kasım ayında
Hitler-Mololov görüşmesi sırasında, Boğazlar konusunun tartışıl
masının ve Boğazlar üzerinde pazarlık yapılmasının, Ankara'nın
Moskova hakkıııdaki kuşkularım ve endişelerini anırdığı izleni
mini edinmişti. Ancak Berlin’in bu haberi uzun bir süre Anka
556 Staatsnıaenner un<t D iptom aien bei H ille r, s. 476-481: ADAP, Serle 0 : 1937-1941. (Die
Knegsıahre}, Band XII. 1. IFunfter Band/Erster Halbbartd: 1. Februar bis 5. April 1941). ' Elçi
Schmidt'in Raporu", Nr 177.18 3.1941, {F 7/0159-70): Savaş Y ıllan, s 99-100.
543
ra dan gizlemesi, Ankara’da Almanya hakkında da kuşkular uyan
dırmış ıı. Ama, Papen'e göre, yine de, T ürk-A İman ilişkilerinde
dostâne bir yakınlaşma doğmuştu. Boğazlar üzerindeki Sovyet ta
lebi Ankara’da heyecan uyandırırken, Hider-lnöniı mektuplaşma
sından som a. Türk-Alnıan ilişkilerinde temelli bir değişiklik gö
rülüyordu.557 Papen, diğer yandan da, Mene menci oğlu’mm Al
manya’dan hâlâ kuşku duyduğunu haber veriyordu.558
Alman Ordusu nun Bulgaristan’a girmesi üzerine, İngiltere,
Türkiye'yi, savaşa katılması için, son kez ikna etmeye çalışacak-
ııı Londra’nın çabaları ile, Türk-Sovyel görüşmeleri başlamış ve
iki ülke arasında bir yumuşama görülmüştü. Artık Türkiye, Sov
yet leı Biri iği’m gerekçe göstererek, savaşa katılmaktan kaç ma
ma zdı.
Saraçoğlu ile Eden, 18-19 Mart târihlerinde, Kıbrıs'la, bir kez
dalıa görüşürler.
Eden, hu kez, Yugoslavya1mıı Almanya'nın baskısı altında oldu
ğu mı beli iterek, Almanya Yunanistan'a saldırır ve Yugoslavya da
Almanya'ya savaş ilân ederse, bu takdirde, Türkiye'nin de savaşa
katılmasını isliyordu. Aslında EdcıYin bu talebi, Londra'nın Bal
kan Paktı plânının yeniden, fakat farklı bir şekilde gündeme gel
mesiydi. Eden. Ankara'nın bu türden bir mesajı Belgrat! a iletme
sini isiıvord
* ıı.
Saraçoğlu ise. Eden’m bu önerisini, önerinin Yugoslavya tara
fından kabul edilmesinin çok kuşkulu olduğunu belirterek, red
edecektir.
Papen, bir raporunda, Eden in, önerisinin kabulü hâlinde, Tür
kiye'ye bir milyon asker vaad ettiğini belirtiyorsa da, Papen'in bu
haberinin temelsiz olması çok muhtemeldir.559
557 AOAP, Serie D: 1937-1941, (Dıe Knegsjahre), Banıl XI 1.1, (FünHer Band/Erster HüJbbaııd: 1
Februar bis 5. April 19411, "Papen'den ADB'ye", Nr. 220, 27.3.1941. (265/172 714-15).
558 ADAP, Serie 0: 1937*1941, (Die Kriegsjahre), Band X I11, IFünher Band/Erster Halbband: 1
februar bis 5. April 1$41>, "P a p e lin Raporu", Nr. 231, 28.3.1941, {3613/E 027 034*37).
559 û nd er, age, s. 86-87, GI asnec k. Türk ei u nd Alghani sla ıı, s. 67-68; $ava$ Y d I arı. s. 1Û0. Ay rı c a
bkz. Deringif, Turfcisb Poreign P olicy Dimağ the Second W orld War: An 'A c liv e ' Neutrality,
s. 119-120; Demi git, Denge Oyunu, (Ikmcr Oünyâ Savaşanda Türkiye'nin Dış Politikası), s 138.
544
Saraçoğlu, Londra'nın, Ankara'nın savaşa katılması yolundaki
talebini yeniden ve bir kez daha red ederken, Tüık Ordusunun
yetersizliğine dikkat çekiyordu.
Diğer yandan, bu sırada hazırlanan Türk-Sovyet Ortak Dekla
rasyonu, Türkiye'nin Moskova'nın tutumuna ilişkin kuşku ve en
dişelerini de bütünüyle ortadan kaldıramamıştı. Türkiye, ancak
bir saldırıya uğradığı takdirde savaşa katılabilirdi.
Türk-Sovyet Ortak Deklarasyonu 25 Marı'ta açıklanır.
Eşaseıı bu deklarasyonun hazırlanmasında Londra önemli rol
oynamıştı. Türkiye ile Sovyelier Birliği arasında böyle bir yakın
laşmayı öııkycmcmck ise, Berlin acısından önemli bir siyasî başa
rısızlık anlamına geliyordu.
Sovyctler Birliği, Almanya ile ilişkilerinin gittikçe sertleşmesi
ve Almanya'nın Balkanlarda egemenlik kurma yolunda adımlar
alınası nedeni ile, Türkiye ile gergin olan ilişkilerini yumuşatmak
istemişti. Aksi hâlde, Türkiye’nin, bu denli ağır siyasi ve askeri
baskılar altında, Almanya'ya yakınlaşması dahi gündeme gelebi
lirdi.
Türk-Sovyet Ortak Deklarasyonumda, iki ülkeden birinin sal
dırıya uğraması hâlinde, diğer ülkenin tarafsız kalacağı vurgulanı
yordu.*6
Türkiye. Türk-Sovyet Ortak Deklarasyonunun açıklanmasın
dan soma, dış politikasını saptamakta dalıa geniş bir hareket ser
bestisine sahip olacaktır.
Bu suretle, Aııkaıa, Mihver devletlerinin gücü sayesinde, Lond
ra'nın baskılarına karşı koyabiliyordu. Çünkü, İngiltere, Ankara
üzerinde daha fazla baskı kurmanın ve ısrar etmenin riskim ve
olası tehlikelerini tahmin edebiliyor ve öngörebiliyordu. Bu tak
dirde, böyle bir baskı, kolayca, Türkiye'nin İngiltere'den uzaklaş
ması ve Almanya'ya yakınlaşması sonucunu doğurabilirdi.
Ankara, yine bu suretle, Sovyelier Birliği ile ilişkilerinde de ra
hat lam işti. Moskova da, Türkiye'nin Mihver güçlerine kaymasın t
önlemek için, Ankara'yı rahat ettirmek zorunda olduğunu anla
mıştı.065
560 Önder, age, s. 94-100: Krecker. «flc. s. U 1 -146; Bilge, age, s. 1SS-160. Keesing's, (1941/4623).
545
Oysa* Türk-Sovycı yakınlaşmasını sağlamakla ve Türk-Sovyct
Ortak Deklarasyon un un açıklanmasında, İngiltere'nin temel
atnau, hu sû re ile, Türkiye'nin, savaşa katılmamak için, sürekli
olarak ortaya sürdüğü Sovyet Çekincesi" gerekçesini ya da kozu
nu arak Ankara'nın elinden alabilmekti.
Ancak Türkiye aynı görüşte değildi. Ankara, Türk-Sovyet Oı-
nun bu türden bir güvence anlamına geldiğini
kabul etmiyordu, Ankara, deklarasyon gibi bir güvence ile yeti
nip, riske giremezdi.
Türk-Sovycı Ortak Deklarasyonunun açıklandığı gün, 25
Martla, Yugoslavya da. Mihver güçlerine katıldığım açıklayacak
tır. Böylecc, Romanya vc Bulgaristan’dan sonra, Yugoslavya, Mih
ver devletlerine katılan üçüncü Balkan ülkesi oluyordu.
Ancak sâdece iki gün soma, 27 Mart'ıa, Yugoslavya’da, bir dar
be ile. Mihver yanlısı yönelim devrilecek ve bunun üzerine, İngil
tere dc. Balkanlarda bir savunma cephesi oluşturma yolundaki
bu önemli vc belki de son fırsatı değerlendirebilmek amacı ile,
derhâl Aıık.ııuva başvuracaktır İngiltere, kısa bir süre önce, Sara
çoğlu ile Eden arasında Kıbrıs'ta yapılan görüşmede dc ele alındı
ğı gibi, Ankara'nın benzer türde bir mesajı derhâl Belgrada ilet
mesini isliyordu. Londra'ya göre, bunun için zaman son derece
uygundu
Ayrıca, Chuıclıill de, İnönü'ye, aynı konuda, kişisel bir mektup
yazmıştı. Churchilk mektubunda, Alman saldırısının Türkive’vo y y
546
zorundaydı. Çünkü, Mart ayı başlarında gerçekleşen Hitler-lnöııü
mektuplaşması ile birlikte, Türk-Alman ilişkilerinde o zamana
dek görülmemiş bir yakınlaşma dönemi başlamıştı ve Türkiye,
Mihver güçlerinin ağır askeri ve siyâsî baskılan ve tehdidi altımla,
kolaylıkla saf değiştirebilirdi. Zâten, bu sırada, Alınan propagan
dası da bunu amaçlıyordu.
*
561 Deringil, Turkish Foreigıı Policy During th« Second VVorld W«r: Aıı 'A ctive' Neutratity, s. 120-
122; Deringil. Denge Oyunu, (İkinci Dünyâ Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası), s. 141-145.
547
man Ordusu'nun Yunanistan’a girmesi hâlinde, tıpkı Bulgaristan
harekâtında olduğu gibi, Türk sınırından uzak kalacağım açıklı
yordu. Hııler, bir kaza olmaması için, gerekli emirleri vermişti.562
Papen, Ribbentrop uıı talimatı üzerine, söz konusu güvenceyi
Ankara’ya iletmişti, Berlin’in güvencesi, ertesi gün, bir kez daha
yinelenecektir Ribbentrop. 6 Nisan’da, Papen’e verdiği talimatta,
aynı gün Saraçoğlu ile görüşmesini ve Alman Ordusunun Yuna-
nisian ve Yugoslavya'ya gireceğini açıklamasını istiyordu. Papen,
bu konuda Alman Hükümetfnin resmî gerekçelerini Ankara'ya
aktaracaktı. Ancak, Berlin, Türk-Yunan sınırına azamî dikkat gös
terecekti, Berlin’in resmî açıklamasına göre, Almanya, Balkan
larda siyâsî bir amaç peşinde koşmuyordu, Berlin'in Balkanlarda
bir toprak talebi de yoktu. Papen, gerçekten de, aynı gün, Sara
çoğlu ile bir görüşme yapacaktır,563
Alman Ordusu Türkiye’nin Balkan sınırlarına vardığında, Ber
lin'in bıı tür güvencelerine karşın, Türkiye, bâzı askerî önlemler
alıııakıan kaçınmayacaktır. Bu önlemler, esas itibari ile, Alman
ya'nın, 6 Nisan sabahı, Yugoslavya ve Yunanistan'a savaş ilâm ve
bu ülkeleri işgale başlaması ile paralellik gösterir. Aynı gün, İtalya
da, Yugoslavya'ya savaş ilân etmişti, Balkanlar’daki savaş süresin
ce Türkiye’de alınan askerî önlemler artırılacaktır.
Fâlıh Rıfkı Atay, Ulus gazetesinde yayınlanan, “Balkan! ar'da
Harb Mesuliyeti'’ adlı makalesinde, Balkan devletlerinin Mihver
güçleri tarafından tek tek işgal edilmelerine değiniyor ve Avru
pa'da “bitaraf’ kalmanın artık mümkün olmadığını belirtiyor
d u 564
Önce Trakya’da bulunan askerî birlikler Anadolu yakasına nak
ledilir. Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan ve Meriç nehri üzerindeki
tüm köprüler havaya uçurulur. İngiliz askerî uzmanlar, Anado
lu’da savunma haltart oluşturmaya ve hava atanları iıışaasına baş
larlar.
562 AD AP, S e rie D- 1937-1941. (Dıe K rieg sjah re}, Band X f U , IR jn fte r B a n d /E rste r Hafbband: 1.
Februar bis 5. A p ril 1341}, "R ıb b e n tro p 'ta n Papen e ", Nr. 2 6 8 .5 .4 .1 9 4 1 13S83/E 048 15B-57).
563 ADAP, Seriç D: 1937-1941. {Die Kriegsjahre}, Band X II.2, (Fünfter Band/Zvveiler Hafbband. 6.
April bis 22. Juni 1941). ' Ribbentrop'lan P a p e n V , Nr. 285.6.4.1941, (3863/E 048 151-52}
549
basında, bir başka gemi için kesilen i. 22 5 yolcu biletine karşılık,
sadece 343 ve yine kesilen 945 bilete karşılık da, sâdece 263 yol
cunun yola çıktığı açıklanıyordu. Bir başka gemide de, 1.000 bilet
kesildiği hâlde, sâdece 250 ve 460 bilet kesildiği hâlde, yalnızca
27 yolcu yola çıkmıştı. Sonuçta, üç gemi dolusu yolcuya bilet ke
sildiği hâlde, bir gemiyi ancak dolduracak kadar yolcu, üç gemiye
dağılarak sevk edilebilmişti.570
Bu garip olayın altında yatan nedeni de, yine bir başka gazele
haberinden öğrenmek mümkündür:
"Bâzı safdiller arasında, (Anadolu'ya] gidenlerin güya üç seneden
evvel avdetlerine müsaade edilmeyeceği gibi bir takım yalan şâiyalar çı
karılmıştır."571
572 Fâtih Rıfkı A t ay, “Trakya ve İstanbul Hakkında Tedbir", Ulus, (12.4.1941). Ayrıca bkz. Âsim Us.
"Anadolu'ya Göç Etmenin Mânâsı ve Hedefleri", Vakit, (11.4.1941); Yunus Nâd», "Bir Tedbir
Etrafında". Cumhuriyet (12 4 1941).
Fâlıh Rıfkı Atay. bir başka yazısında da, pasif korunma önlemleri üzerinde duruyor ve her
ailenin evinin bahçesine bir aile sığınağı kazmasını istiyordu Fâtih Rıfkı Atay, "M illi Hazırlan
ma Devrinde Vazifelerimiz", Ulus, (13.3.1941).
550
beple karar verilmiş olduğunu bildirmiş ve bu tedbirin, hiçbir surette Al
manya ile alâkası bulunmadığına ve binnetice Almanya'nın bundan en
dişe duymamakta olduğunu ilâve etmiştir/'573
"Türk Hududundaki Bulgar ve Alman Askerleri...
Berlin (13i AA:
Bir Husûsî Muhabir Bildiriyor:
İyi haber alan Berlin mahfillerinde, Bulgar kıtalarının, Türk hududun*
dan çok büyük bir mesafeye geri çekileceği temin edilmektedir, Trak
ya'da bulunan Alman kıtalarının da, bu misâli takip etmeleri ve Türk hu
duduna yaklaşmamaları gayri vârid değildir."574
576 Kroll, age, s . 121-122. Ayrıca bkr. Barutçu, age. s. 174-175 ve 182.
551
acddaınıştı. Alman saldırısının hemen akabinde, Yugoslavya’nın
Ankara Büyükelçisi de, Türk Hükümetine resmî bir başvuruda
bulunacak ve Ankara'nın Balkan Antantından doğan yükümlü-
lüklerini yerine getirmesini isteyecektir. Gerçekten de, Türkiye,*
Balkan Paktı gereğince, Almanya ile birlikte, Bulgaristan'ın, yâni
hır Balkan devletinin saldırısına uğrayan Yugoslavya'ya yardım et
mek zorundaydı. Anılaşma metni son derece açıktı ve Türki
ye'n in, herhangi bir gerekçe ile, savaşın dışında kalmasını engelli
yordu.
Ankara, bu aşamada, savaşa katılmaya yine yanaşmayacak ve
halta müttefikler lehine herhangi bir sempati açıklamasından da
hi kaçınacaktır.
Ankara’nın bu tutu ımı, Ingiltere ile ABD tarafından da onayla
nacaktır. Gerçi bu onay içlen değildi. Ancak Orta ve Yakın Doğu
yolunun en azından kapalı kalması, savaşın hâli hazırdaki aşama
sında. bir Balkan yenilgisine tercih ediliyordu. Bu durumda, Tür
kiye'nin, antlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getir
meksizin, savaş dışı tulumunu sürdürmesi, aslında imine fık Jetin
lehineydi. Zâıeıı müttefiklerin. Mihver güçlerine karşı, Türkiye'ye
etkili bir askeri yardımda bulunmaları da söz konusu değildi.579
ABD, 11 Mart JÖ41 târihinde, Kiralama vc Ödünç Verme Kâ
mın unu kabul etmişti. Hem Ingiltere, hem de ABD, Türkiye'nin
Mihver güçlerinin askerî ve siyâsî baskılarına karşı direne bilmesi
iciıı. etkili bir müttefik askeri yardımının zorunlu koşul olduğu
nu unutmamışlardı.580 Nitekim, bir İngiliz askeri heyeti, savunma
konularında görüşmeler yapmak üzere, 3 Nisan da, Ankara'ya ge
lecek lir.581
.Alman askeri gücü, çok kısa bir süre içinde, Makedonya ve Ku
zey Yunanistan'ı geçerek. Türk-Yunan sınırına yaklaşacak, ancak
sınıra varmadan, daha öııcc Berlin’in Ankara’ya verdiği güvence
lere uygun bir şekilde, duracaktır.
552
Papeıı ek. bu sırada. Türkiye’ye daha ciddî vc somut güvence
ler verilmesi gerekliğini düşünüyordu. Papen’c göre, bu takdirde.
Alman Ordusu nun Balkan harekâtı sırasında, Türkiye'nin tutu
munu değiştirmesi kesinlikle söz konusu olmayacaktı. Ancak.
Papen, Alınan Ordusu nun Türkiye’ye yaklaştığı tam da bu sırada,
Ankara’da, “Acaba sırada Türkiye mi var?" sorusunun endişe ile
sorulduğunu haber veriyordu.58J
Almanya’nın bu sıradaki temel amacı, Türkiye'nin aklil hır tu
lum içine girmesini önlemekti. Nitekim. Ribbcnırop, Alman Or
dusunun Balkanlarda saldırıya gedmesinden hemen sonra, 8 Ni-
san’da, Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede’ye, Mosko
va'nın Boğazlar ve Türkiye üzerindeki taleplerini yineliyor ve Al
manya ılc dostluk ilişkileri kurulması yolundaki dileğini ifâde
ediyordu. Berlin, Ribbeıurop’un ifâdesine göre, Sovyet egemenli
ğine karşı Türkiye'nin yanında olacaktı. Ribbcnırop, Gerede ılc
yaptığı görüşmede, Türk-Yunan sınırı konusunda Türk Hükîımc-
ıj'nc verdiği güvenceleri bir kez daha yineliyordu. Hiller, Boğaz
ların Türkiye’nin egemenliğinde kalmasında kesin kararlıydı ve
İlklerin bu görüşü çakında Ankara'ya yazılı olarak da bildirile
cekti.'*583
Papen tlc, 10 Nisan’da, Saraçoğlu'na, Ribbentrop’un görüşlerini
bir kez daha yineleyecektir. Almanya, Türkiye’nin endişe ve kuş
kularını tamamen giderebilmek amacı ile. Türk-Bulgar ve Tüık-
Yunan sımrııula bir iyimyeı jesii y a p m a y a çalışıyordu. Hatırlana
cağı gibi, Meriç nehri üzerindeki demiryolu köprüleri, Edirne ılc
Uzunköprü’de, Türkiye tarafından havaya uçurulmuştu. Berlin,
Yunanistan topraklarından geçen Istanbul-Sofya demiryolu hattı
nın yönelimini geçici olarak üzerine alması için, Ankara ya ricada
bulunuyordu. Papen, buna benzer bir öneriyi, hatırlanacağı gibi.
532 ADAP, Sene 0:1937-1941. (Oıe Knegsjahre), Band Xll.2. tfu n h e r Bsnd/Zvveiter Halbband: 6
April bis 22. J»ni 1941). "Papen'den V V eizsaeckerV , Nr. 295. 8.4.1941, (124/123 064-671.
Ayrıca bkz. Türk, agm. Toplumsal Târih* Sayı. 4. (Nisan 1994b s. 7 - R
583 AOAP. Serie D: 1937-1941, (Die Kriegsjahrel, Band XII 2, (Fünfter BancVZweıter Halbband 6.
Apri! his 22. Junı 1941). "Rıbbentrop'tan P a p e n 'e \ Nr. 303.10.4.1941,1262/172 748-50). Ayrıca
bkz. "50 Yıldönümünde İkinci Dünyâ Savaşı. Hitler Nezdindekı Türkiye Büyükelçisi Hıisrev
Gerede'nin Savaş Anıları". Günaydın, (10 Bölümle (12.9 1989)
553
zâten daha 8 Manca, Berlin'e yapmışa. Bu önerinin asıl nedeni,
demiryolu hanının Edirne'nin yakınında Yunanistan toprakları
üzerinden Türk topraklarına geçiyor olması gibi teknik bir so
rundu. Ayrıca, Batı Trakya'nın kuzeydoğu kesimi Edirne nin he
men önünde yer alıyordu ve Türkiye açısından bu bölgenin aske
rî yönden stratejik önemi vardı.584
Berlin, Sofya'nın itirazlarına karşın, Türkiye nin Bulgaris
tan'dan da emin olması için, Yunanistan topraklarına giren Bulgar
Ordusunun Türk sınırına yaklaşmasını önlediği gibi, Bulgaris
tan'ın Yunanistan'daki işgal sahası ile Türk sınırı arasında acık bir
koridor kalmasını da sağlayacaktır.
Ankara, kısa bir süre sonra, Berlin'in dikkatini, Trakya’da Yu
nan vatandaşlarına yönelik Bulgar tecâvüz ve sertlik politikasına
çekiyor ve Berlin'den, aynı uygulamanın bölgedeki Türk azınlığa
karşı da yapılmamasının sağlanmasını rica ediyordu.585
İstanbul -Sol ya demiryolu hattının Yunanistan topraklarında
kalan kısmının idaresi sorunu, Ankara ile Berlin arasında aylarca
sürecek görüşmelere neden olacaktır. Ankara, Edirne vak mlavırı-
cl a Yunanistan topraklarından da geçen tren haltından Berlin in
askeri amaçlarla yararlanmasına karşıydı. Ayrıca, Ankara, Meriç
nehri üzerinde havaya uçurulmuş demiryolu köprülerinin yem
den iıışaası konusunda da güçlük çıkarıyordu. Ancak, havaya
uçurulmuş bulunan demiryolu köprülerinin yemden ınşaası,
hem Berlin'in, hem de Ankara'nın yaratmaydı, Çünktu Türkiye'yi
Avrupa'ya bağlayan Lek demiryolu hattı buydu. Meriç nehri üze
rindeki demiryolu köprülerinin havaya uçu ruj ması sonucunda.
Türkiye niıı Avrupa ile tüm bağlantısı kesilmişti, Almanya ise, de
miryolu hattının Selâııik’e kadar olan kısmını askerî amaçlarla
kullanmak istiyordu. Ayrıca, Berlin, bu Lürden iyi niye t jestlerinin,
bu sırada yeniden gündeme gelen Türk-Alman Ticâret Antlaşması
için de uygun bir ortam yaratacağına inanıyordu. Ankara, niha
yet. demiryolu hatmim yönetimini ele geçirmeyi başaracaktır.
5S4 ADAP. Seri e D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre}. Band XII. 2, (Fünher Band/2weiter Halbband: 6.
April bis 22. Juni 1941). 'Ribbenuop'rarı Papen'e", Nr. 303,10.4.1941, (265/172 748-50).
585 Krecker. age, s. 149.
554
Ancak Berlin bununla yetinmez. İstanbul-Sofya demiryolu hatlı
nın yöneliminin Ankara'ya devredilmesi, Papcıviıı gözünde, sade
ce bir aşamaydı.
Berlin. Türkiye’nin müttefiklerden tamamen kopup, kendi ya
nında yer almasını sağlamak üzere, Türkiye’ye bâzı sınır değişik
likleri de önerecektir.
Ribbcnirop, 10 Nisanda, Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Hüs-
rev Gerede'ye, Almanya’nın eski silâh arkadaşı olan Türkiye’nin
yeniden Almanya’nın yanında yer alması hâlinde, Berlin'in, Tür
kiye lehine bâzı sınır değişiklikleri talep edebileceğini belirliyor
du, Ribbcnirop, Balkanlarda yeni düzeıı kurulurken, dost bir ül
ke olarak, Türkiye'nin de görüşlerinin elbette alınacağım açıklı
yordu. Almanya, sınır değişikliği önerileri karsısında, Türkiye’nin
kendisine daha yakın davranacağını hesap ediyordu.
Alman Ordusu, Nisan ayı ortalarında, Ege Denizindeki Yunan
Adaları Semâdırek, Linini ve Taşoz'u işgal eder.
Faik Ahmet Barutçu, anılarında, söz konusu adaların işgalinde
kullanılan iki İtalyan bandıralı geminin Alman askeri ve askeri
malzemesi taşıdığı hâkle, Karadeniz’den gelip, Boğazlar ı geçerek.
Ege Deııizi’nc açıklığım, her tarafı kapalı olan gemilerin, Montrö
Antlaşması gereğince, denetlenemediğini ve İngiltere’nin ise, ge
milerin denetlenmesi için Türk Hükümeti ne başvurduğunu be
li rıivor.586
/
Alman Ordusu, bu suretle, Ege Denizi nde Türk kıyılarına bir
hayli yaklaşmış ve Ege Denizi ile Boğazlar ın giriş ve çıkış trafiği
nin in denetimini clc geçirmişti. Türkiye, batıda karadan ve deniz
den kuşatılmıştı.
Türk Hükümeti, bu yem gelişme üzerine, Berlin'e resmi bir
başvuruda bulunacak ve Almanya’nın, Atina’nın da onayını al
mak koşulu ile, Türkiye'ye çok yakın olan bâzı Ege Adaları nın
yönetimini, savaş süresince ve geçici olarak, Türkiye'ye bırakıp
bırakamayacağını soracaktır. Nitekim, Saraçoğlu, Kroll’a, bu ko
nuda, Midilli, Sisam ve Sakız adalarının adlarım da verece kür.
Türkiye, esasen bu adalara İtalyan askerî birliklerinin çıkanlma-
55S
smdan endişe ediyordu. Kroll, haftalar sonra, 6 Mayıs’ıa, Saraçoğ
lu'na, Midilli ve Sakız: adalarında sâdece Alman askerî birlikleri
nin bulunduğunu açıklayacaktır537
Türkiye, Balkan savaşının bu son döneminde de, savasa katıl
mayacak vc müttefikler in bu alandaki baskılarına karşı koyacak
tır.
Ancak Türlüye, savaş dışı tutumunu sürdü re bilmek için, iki
büyük gücü, Ingiltere ile Almanya'yı birbirlerine karşı oynayabil
me imkânına sahip olmalıydı.
Nitekim, Menemencioğlu, 8 Nisanda, Papçıı’e, ne tam bir İngi
liz, ne de tanı bir Alman zaferi istediklerini, çünkü Türkiye için
istikrarlı bir Orta Avrupa'nın varlığının ideal olarak kaldığını
açık kırken, aslında tam da Türk dış politikasının temel amacı
olan savaşa katılnuımak için gereken en önemli noktayı vurgula
mış ofuvordıı.5 588
78
Diğer yandan, Mihver devletlerinin Balkan harekâtı sırasında
ve özellikle de sonunda, müttefiklerin askerî gücü hissedilir
oranda azalmıştı vc İngiltere’nin elinden gelen, sâdece Türki
ye’nin Mihver güçlerine daha fazla vakınlaşmamasmı sağlayabil-
inekti.
Oysa, Almanya, askerî alanda güçlendiği oranda, Türkiye’nin,
o zamana dek olduğu gibi, artık savaş dışı kalması ile yetinmiyor,
bundan böyle müttefiklerden tamamen kopmasını ve kendisine
bağlanması m talep ediyordu. Nisan ayı boyunca, yâni Alman
ya'nın Balkanlardaki askerî harekâtı sırasında, Türkiye'nin Bal
kanlarda vc Ege Denizi nde artık komşusu olan Mihver devletleri
dc, Ankara üzerindeki baskılarını artırıyorlardı. Mihver güçleri,
Türkiye'nin daha lıtzlı davranmasını ve derhâl tutum değişi iH i l e
sini isteyecek kadar sabırsızdılar.
Türk Hukünıeü ise, bir saldırıya uğradığı takdirde, sonuna ka
dar savaşmak azmi ile. ilke olarak, Mihver devletlerinin hiçbir ta
588 AOAP, Sene 0.1937-194-1. (Oie Krregsjahrel, Band Xİ1.2, (Fünfter Band/Zvı/eiter Halbband: 6.
Aprrl bi$ 22. Junı 1941J, "P a pa nd en W eİ 2 s a e c k e rV \ Nr. 295, 8.4.1941, (124/123 064-65);
Önder, age. s. 90.
556
lebini geri çevirmiyor, fakat kabul de etmiyor, görüşmeler yolu
ile, zaman kazanmanın yollarını artyor ve savaş dışı tutumunu
sürdürmeye gayret ediyordu.
Bu arada, Fransa'nın yenilgisinden sonra, Suriye müttefiklerce
işgal edilmişti. İrakta da müttefik yanlısı bir yönetim vardı. Bu
durum, Türkiye'nin güney sınırlarının güven altında olduğu anla
mlım geliyordu. Ancak, savaş Türkiye’nin batı sınırlarına vardı
ğında ve ülkenin batısı tamamen Mihver güçleri tarafından sarıl
mak üzere bulunduğu Nisan ayında, aslında, ülkenin güney sınır
lanılın da hiç de güven içinde olmadığı onaya çıkacak ve 3 Ni
sanda, Irakta, Râşiı Ali Geylaııi önderliğinde, Mihver yanlısı bir
hükümet darbesi ile, yönelim değişecektir.
Iraktaki darbe, Mihver güçlerinin yeni ve çok önemli bir siyasî
başarısıydı.
Mihver devletlerinin, ama özellikle de Almanya'nın Arap Orta
Doğusuna karşı politikası, tngiliz ve Fransız egemenliği altında
gelişen Arap milliyetçiliğini desteklemeye, ondaıı yararlanmaya
ve bölgedeki İngiliz ve Fransız sömürgelerini tasfiye etıneve yö
nelikti. Almanya, bu toprakiarın egemenliğinin İtalya'ya bırakıl
masın* onaylamıştı. İtalya'nın potansiyel bir ycııi sömürgeci dev
let olduğunu, bizzat İtalya'nın tutumundan anlayan Arap milli
yetçileri ise, gözlerini Berlin'e çevirmişlerdi. Arap milliyetçileri,
muhtemel bir Alman askerî zaferinin, hem Ingiliz-Fransız sö
mürgeciliğini tasfiye edeceğini, hem de Arap Orta Doğusu na ba
ğımsızlık kazandıracağım ümit ediyorlardı. Alman propagandası,
Arap milliyetçilerinin bu son derece temelsiz ümidini ustaca kul
lanacak m\ Alman propagandası, esasen, Birinci Dünya Sava-
şfııcla Osmaıılı egemenliğine karşı Arap milliyetçiliğini destekle
yen İngiliz politikasının aynısıydı ve Ingiltere’nin o zaman kul
landığı propaganda malzemesi, bu kez, Berlin tarafından, kendi
sine karşı kullanılıyordu. Almanya'nın amacı ise, gerçekte lngıl-
tere'ninkinden hiç de farklı değildi. Berlin, Arap Orta Doğu-
su ndaki Ingiliz ve Fransız sömürgelerini kendi egemenliği altına
almak istiyordu.
*
557
Ancak sorun bu kadar basit değildi. Çok daha karmaşıktı, Orta
Doğu'daki İngiliz askerî birlikleri, Iraktaki Mihver yanlısı yeni
yönetimi devirmek üzere derhâl harekele geçmişlerdi. Berlin'in
ise. Irak a askerî birlik ve malzeme yollaması için tek yol, Türkiye
üzerinden geçiyordu. Irak savaşı önemliydi. Çünkü, Almanya,
Olla Doğu da ilk kez bir zafer kazanmış olmanın yanı sıra, İngil
tere' yi lam kalbinden dc vurmuş olacaktı. Hatırlanmalıdır ki, tam
bu sırada, Kuzey Afrika'da Rommehn Ordusu da Mısır'a doğru
ilerliyor ve Süveyş Kanalına yaklaşıyordu. Almanya, Orta Do
ğuya inmek ve bölgede egemenlik kurmak için, çok önemli bir
fırsat yakalamıştı.
tşte bu dönem, 1941 yılının Nisan-Haziraıı ayları, Türk-Alıııan
ilişkilerinde yaşanan en yoğun, en çetrefil, en gergin ve en karma
şık dönem olacaktır.
Irak taki Mihver yanlısı yeni yönetime yardım etmek üzere ha
zırlanan Alman plânı. Alman askeri birliklerinin ve malzemesinin
derhâl Türkiye üzerinden naklini öngörüyordu. Türkiye, Milveı
guçlcıi tarafından, arlık sadece batıdan değil, fakat güneyden ve
hatta Doğu Akdeniz'den ele çevrilmişti. Mihver devletlerinin as
kerî ve siyâsî baskılarına karşı, Ankara'nın güvenebileceği yalnız
ca kendi gücüydü.
Türkiye, Irak vc Suriye'deki statükonun değişmemesinden va
naydı. Bu bölge Mihver güçlerinin denetimine girerse, bu takdir
de, Türkiye'ye müttefik askeri yardımının ulaşabileceği karayolu
bağlamışı kalmayacak ve Türkiye üzerindeki Mihver baskısı do
ruk noktasına ulaşacaktı.
Bu yeni askerî ve siyâsî gelişmeler üzerine, daha önce. Şubat
ayında, bizzaı Ribbcturop’un talimatı üzerine kesilmiş olan Türk-
Alman görüşmeleri yeniden başlayacaktır.559
Müttefik Ordusu, Orta Doğu'da, Mihver yatılısı Irak yönelimini
devirmek üzere. Bağdat'a derlerken, yeniden başlayan Türk-Al-
maıı görüşmeleri, tabiatı ile, son derece zor geçecektir.
Aslında, Almanya, Türkiye ile bir antlaşma imzalayabilmek985
589 Önder, age, s. 109-121; Krecker, age, s. 154-164; OTDP, s. 162-163; Glasneck, T iirk e i und
Algtıamsian. $ 70-71; Papen,age. s. 538-540.
5S8
için, $ubat ayından beri, yoğun ve geniş bir diplomatik çaba içine
girmişti. Papen, Türk-Bulgar Ortak Beyannamesinin imzalanma
sından sonra, bu konuda hayli iyimser bir beklenti içindeydi.
Mart, ayı başında gerçekleşen Hiıler-Inönü mektuplaşmasından
sonra, Berlin, bu konuda daha da aktif bir tutum içine girecektir.
Papen, Nisan ayı başında, Türkiye'mn Mihver devletlerine ilişkin
kuşku ve endişelerini tamamen dağıtmak ve giderebilmek amacı
ile, bir öneriler paketi hazırlıyordu, Papen'in plânına göre, Mih
ver devletleri, savaş sırasında ve sonrasın da T Türkiye'den bağım
sızlığı ile ilgili herhangi bir taleple bulunmayacaklardı.
Ancak Iraktaki darbe ve Berlin'in Iraktaki Mihver yanlısı yöne
time âcil yardım için Türk topraklannı kullanmak zorunda olma
sı, bu girişimleri hızlandırdığı gibi, ayrıca, bir saldırmazlık antlaş
masının yanı sıra, Alman askerî birliklerinin ve malzemesinin
Türkiye üzerinden transit geçiş yükümlülüğü gibi önerileri de be
raberinde getirecektir
Almanya, Türkiye üzerinden, lrak'a transit geçiş iznine karşı
lık, Türkiye'nin yeni toprak taleplerini, sın ular mm yeniden dü
zenlenmesi yolundaki isteklerini kabul etmeye hazırdı. Berlin'e
göre, bu, gizli bir antlaşmanın konusu olabilirdi.
Ribbenırap, 11 Nisanda, Papen'e, Türkiye'nin, 1915 antlaşma
sı ile, Bulgaristan'a terk ettiği Edirne civarındaki ve önündeki
toprakların ve yine Birinci Dünyâ Savaşandan sonra Yunanistan’a
bırakılmış olan yerlerin. Balkanların yeni düzeninde, yeniden
Türkiye'ye iade edilebileceğini bildiriyordu. Ancak Papeıı, bu tür
önerileri Ankara'nın dikkatine sunmadan önce, Berlin'in, yalnızca
Türkiye’nin bâzı toprak taleplerinin olup olmadığım öğrenmek
ve eğer varsa, konunun görüşülmesini istediğini vurgu lan valiy
di.580
Ribbenırop, tam bu sırada, PapcıTe, Türkiye'den Iıak'a transit
gecis izninin derhâl alınması için, baskı yapıyordu,5 591
09
Papcn de, anılarında, Berlin'in üzerindeki baskılarını vurgulu
yor. Ancak, Papen, anılarında, bu baskılara karşı direndiğini ve
590 Önder. aqe. s. 110; Krecker. age, s. 154*156, Glasneck, Türkçi im d Afghanistan, s. 70-71.
559
talimatlara da uymadığım belirliyor. Oysa, Krecker, Papcn’in anı
larının birçok yerinde olduğu gibi, bu noktasında da “yanlış” şey
ler anlatıldığım açığa çıkarıyor. Alman Dışişleri Bakanlığı nın ar
şiv belgeleri ile Papen’in anıları arasındaki çelişkiler kendisini bu
noktada da hemen belli ediyor.
Papeıı, 15 Nisan da, Mencmencioğlu ile yaptığı bir görüşmede,
Menemene ioğlu1ıı un, kendisine, Ankara’nın, Îstanbul-Sofya de
miryolu haltının hiç olmazsa bir kısmının Türkiye'nin yönelimi
ne bırakılmasını islediğini vc bunun karşılığında da, Alman
ya'nın İrak ve Suriye'ye islediği miktarda askerî maizcin evi Tür
kiye üzerinden transit geçirebileceğini açıkladığım haber veri
yordu. Ancak bu görüşmede, Alman askerî birliklerinin Türki
ye'den transit geçişi sorunu gündeme gelmemişti. Ankara, bu gi
bi taleplere., toprak bütünlüğünün dokunulmazlığı gerekçesi ile,
karsı çıkıyordu.
Diğer yandan, Berlin'in taleplerine karşı Ankara’nın gösterdiği
direnç, Papen'e göre. Alman askerî gücünün Türkiye'den zor kul
lanılarak geçirilmesi sonucunu doğurabilirdi. Ancak bu takdirde,
Türkiye, güney sınırından müttefik askeri yardımı sağlayabilirdi.
Berlin'in baskılarına karşı. Türkiye'nin direncinin vc kararlılığı
nın bir göstergesi do, 23 Nisanda, Türk hava sahasına izinsiz gi
ren bir Alman savaş uçağının uçaksavar ateşi açılarak düşürülme
si vdi.
Londra, Türk-Almaıı görüşmelerine ilişkin ayrıntılı bilgileri
bizzat Türk Hükümeti nden almasına karşın, Ankara’nın, Bor
ün iti baskıları karşısında, yumuşamasından çekiniyordu. Ingilte
re, doğal olarak, Türkiye ile Almanya arasında bir antlaşma imza
lanmasına kesin olarak karşıydı. İngiltere, Almanya’nın, Orta Do-
ğu’ya inişte, Türkiye'den transit geçiş izni elde edebileceği kanı
sındaydı. Bu suretle, İngiliz imparatorluğunun kalbine giden yol
da, Berlin in önünde yegâne engel olan Türkiye, siyâsî bir mücâ
dele sonucunda, yenilgiye uğramış/uğratılımş olacaktı. Anka
ra’nın Berlin’e yakınlaşması, İngiltere tarafından derhâl protesto
edilecektir. Londra, bu yakınlaşmayı engelleyebilmek için, Türki
ye'ye askerî ve iktisâdı alanda gereken tüm yardımı yapmaya ve
bu şekilde, Ankara'nın Berlin karşısındaki direnme gücünün an
masına katkıda bulunmaya kararlıydı. İngiltere’nin temel amacı.
560
Türkiye'nin Almanya'ya hiç olmazsa daha fazla yakınlaşmasını
ön Iemekli;592
Türkiye ise, Almanya ile iyi ilişkiler kurmak istiyordu ve bu
konuda İngiltere'nin endişe ve kuşkularını gidermek amacınday
dı. Türk Hü kümeli, Ingiltere'ye, Almanya ile bir antlaşma imza la
masının Türkdngiliz ilişkilerinin sonu olmayacağı ve Üçlü İttifak
Anılaşması'ııa sâdık kalmaya devam edeceği yolunda güvence
vermeye çalışıyordu.
Aslında, Türk dış politikası, hiç kuşkusuz, paradoksal bir du
rumla karsı karşıyaydı.
Türkiye, bir yandan, eski ittifakına sadık kalmak vc mu [teİlk
lerle ilişkilerini sürdürmek, diğer yandan da, Almanya ile de iyi
ilişkiler kurmak vc sürdürmek ve dahası, bir antlaşma imzalamak
istiyordu.
*
Aslında, bu, Türkiye’nin savaş sırasında izlediği dış politikanın
temeliydi.
/
Türkiye'nin amacı, savaşan güçleri birbirlerine karşı oynamak
ve bir denge politikası izleyerek, savaşa katılmaktan kaçınmaktı.
Bu politika, Türkiye'nin, üzerindeki aşırı baskı sonucunda,,
karşı cepheye kaymasını önlemek isteyen, her iki savaşan grup
tarafından da, aslında, ustu kapalı olarak, onaylanmıştı.
Savaşın başında, müttefikler, henüz askerî ve siyasî güçlerim
viürmedikteri sırada, Türkiye'nin savaşa katılması için ısrar et
mişlerdi.
t A sa, Mihver devletleri, askeri açıdan güçlendikçe vc Tüı ki-
vc ıım sınırlarına yaklaştıkça, o zamana dek, Sovyet 1er Birliği'nin
belirsiz tulumunu gerekçe göstererek, savaşa katılmayı red eden
Türkiye, savaşın bu yeni aşamasında da, bu kez. Mihver devletle
rinin saldırı olasılığım gerekçe göstererek, savaşa katılmaktan ka
çınacak ve bir mu t ıcfik olarak savaşın bu aşamasındaki rolünün,
Ona ve Yakın Doğuya iııcıı en kısa yolu, savaşa katılmadan, ka
patmak olduğunu ileri sürecekti. Bu kez de İngiltere, artık Türki
ye üzerinde baskı kurabilecek gücü kalmadığından, Türkiye’nin
savaş dışı t u l u mu i i c yetinmek zorunda kalacaktı.
592 Derinçil, Turkislı Foreign PoJicy Üuring ihe Second VVorld War: An A clıve' N eulralily. s 120-
122; D erinil, Denge Oyunu, (İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası), s 141-145
561
Almanya ise, o zamana dek, Türkiye'ni» savas dışı mumumu
ya da kentli deyisi ile, tarafsızlığım onaylamakla birlikte, savasın
kendi lehindeki gidişatı sonucunda, artık Türkiye'nin kendi ya
nında yer
*
almaşım isıevceckıi.
*
593 Dermgil. Turtosb Foreign Poficy Dııring ihe Second W orld W aı: An ‘A c tiv e ' Neutreüty. s
I2Û, DerirıgıL Denge Oyunu, {İkinci Oyınyg Savaşı nda Türkiye'nin Dış Politikası}. $. 141.
562
Menemeneioğlu, Londra'nın bu önerisi karşısında, Türk Hükü-
men'nin Berlin’e danışması gerektiğini açıklayacaktır. Türkiye,
doğal olarak ve stratejik nedenlerle, adalarla yakından ilgileniyor
du. Ancak bu adalar için Almanya ile bir çatışmayı da göze ala
mazdı.
I âik Ahmet Barutçu da, anılarında, Londra'nın, adaların Türki-
ve tarafından işgalim önerdiğini, ancak bu önerinin Ankara tara
fından kabul edilmediğini, ama bir kez de Berlin’e danışıldığını
açıklıyor. Barutçu ya göre, Atina, bü konuda Ankara'ya resmen
başvurmamış, ama bu arada üzüntülerini iletmişti- Barutçu, ayrı
ca, Alına nın, Batı Trakya'nın da Türkiye tarafından işgalini öner
diğini, fakat bu önerinin de Ankara tavafından yine reci edildiğini
belirtiyor.594
Nihayet, Saraçoğlu, 30 Nisanda, Papen’c, Türkiye'nin bu ada
ları, geçici bir süre için, işgal etmek istediğini açıklayacaktır. Pa-
pcn. Ankara'nın bu talebini Berlin’e bildireceğini haber vermişti.
Alman Hükümeti ise. adalar konusunu, transit geçiş sorununa
karsı, hır koz ya ela pazarlık konusu olarak değerlendirmek ama
cındaydı. Bu nedenle de, Berlin. Saraçoğlu'nun önerisine hemen
yanıt vermeyecektir. Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gere
de, <•) Mayısta, Ankara'nın dış politikasını tamamen değişi ireceği
ni ve İngiltere’nin çıkarlarına aykırı da olsa, Almanya’ya transit
geçiş izni vereceğini açıklıyordu.595 Ancak söz konusu adalar, 11
Mayıs’ta, Alman askerî birliklerince işgal edilecektir. Mitler, daha
iletki bir târihte, 20 Temmuz’da, Mussolini'ye, ancak Türkiye'nin
Mihver devletlerine yakınlaşması ve Almanya’ya transit geçiş izni
vermesi hâlinde, adaları Türkiye’ye bırakacağım açıklayacaklı.r.596
Bu sırada, müttefikler Türkiye’nin izleyeceği dış politikadan
emin olamadıkları için, Türkiye ile İngiltere ve ABD arasındaki ti
câret dc azalmıştı. Ayrıca, yine siyâsî ve askerî nedenlerle, Türki
ye'ye yönelik müttefik askerî yardımı da düşük bir seviyeye in
mişti. İngiltere, Türkiye'nin 1938 yılında sipariş elliği dön dcııi-
563
sallıyı, İk i z i r olmalarına karşın, sevk güçlüklerini öne sürerek tes
lim etmekten kaçmıyordu. Türkiye, bunun üzerine, denizaltı lan
bizzat teslim almak ve ülkeye getirmek zorunda kalacaktır. İngil
tere'nin askerî yardım konusunda gösterdiği isteksizliğin nedeni,
Türkiye’ye yapılan ve yapılacak müttefik askerî yardımının, bir
süre sonra, kendisine karşı kullanılabileceği endişe ve kuşkusuz
du.
Türk Hükümeti, içinde bulunduğu sıkıntılı durumu bir ölçüde
olsun azaltabilmek amacı ile, Ingiltere’ye, Londra ile Bağdat ara
sında bir uzlaşma barışı sağlayabilmek için, aracılık önerecektir.
Bir uzlaşma barışı, Orta Doğuda savaşı sona erdirecek ve bu su
retle, Berlin'in Ankara üzerindeki baskılarım da önleyecekti. Tür
kiye’nin güney sınırındaki savaş sona ererse, bu takdirde, Alman
ya nm Türkiye'den transit geçiş izni için gündeme gelen ısrarlı ta
lepleri de kendiliğinden ortadan kalkacaktı. Ankara’nın aracılık
önerisi Berlin tarafından olundu karşılanacaksa da, Londra, öne
riyi reci edecektin Zaten İngiliz Ordusu, bu sırada. Irak top ra Ha
rın da, Bağdat’a doğru derliyordu.597 Papen de, tanı bu sırada, Irak
Savunma Bakam ile Ankara’da görüştüğünü, Bağdat’ın Anka
ra’nın aracılık önerisini olumsuz karşıladığını ve bu önerinin as
lında Aııkara'mıı zaman kazanmasına yönelik olduğunu düşün
düğünü haber veriyordu. Papen, Türkiye’nin dc, aracılık öneri
sinde, iyimser olmadığım açıklıyordu.598
Papen, Berlin’den dönüşünde, 12 Mayıs’la, Saraçoğlu ile görü
şür.
Papeıı, Ankara’daki diplomatik temsilcilerin, Almanya'nın,
Irak’a Türkiye üzerinden Alman askerî birlikleri ve malzemesini
transit geçirmek için, Ankara üzerinde kurduğu ve ültimatom ni
teliğindeki baskılarının savaş anlamına geleceğini belirttiklerini
önemle vurguluyordu. Ancak Papen, bu sırada, Türk dış pol ili ka
snıda Almanya lehine kesin bir dönüş olacağını da kisisel görüşü
olarak bildiriyordu.
5S7 Önder, age, s. 114; Papen, age, s. 538; Leverkuehn, age, s. 160-161.
5$3 ADAP, Serie 0; 1937-1941, IDie Krıegsiahre), Band XI 1.2, (Fünfter Band/Zvvefler Halbband: 6.
April brs 22. Jııni 1941), "Papen'den ADB'ye", N r.5 1 4 ,13.5.1941. (2361/488 545-52).
564
Papen, Saraçoğlu’nun, kendisine, Almanya’nın yanında yer
alan bir Türkiye’nin, Almanya'dan askerî yardım alıp alamayaca
ğım sorduğunu ve bu soruya olumlu yanıt verdiğini raporunda
belirtiyordu.
Saraçoğlu, Papen’e, Sovyeder Birliği nin eski Çarlık politikasına
geri döndüğünü ve olası bir Alman-Sovyet savaşında, Türkiye’nin
kalben Almanya’nın yanında yer alacağını da iletmişti.
Ancak, Saraçoğlu'na göre, Berlin, Londra ile anlaşmalı ve sava
şa anık son vermeliydi. Nitekim, Saraçoğlu’na göre, İngiltere böy
le bir anlaşmaya/uzlaşmaya hazırdı. BoyIece Almanya da, S ö k e l
ler Birliği ile tek cephede savaşma imkânına sahip olacaktı. Bu
takdirde, Almanya, İngiltere ve ABD'den de destek alabilecekti.
Saraçoğlu'na göre, Almanya, batı, cephesinde bir uzlaşma barışı
sağlamadan, Sovyctler Biri iği'ne saldırırsa, bu takdirde, savaş da
ha yıllarca sürebilir ve nihayet, savaşın sonunda, Bolsevildeşıifil
miş bir Avrupa oluşabilirdi.
Papen, raporunda, yakında bir Türk-Alman anılaşmasının im
zala nabileceğine de işaret ediyordu.599
Papen, İnönü ile yaptığı bir görüşmeden sonra. Alman Dışişleri
Bakanlığı na yazdığı raporda, bu görüşmeye kadar bu denli sıcak
karşılanmamış olduğuna dikkat çekiyor ve Saraçoğlu ile yaptığı
görüşmede ele alınan konuların bir kez daha yinelendiğini beli ili
yordu.
/
İnönü, Almanya’nın Türkiye'ye askeri yardımda bulunup bulu
namayacağım sormuş ve bu yardımın hiçbir zaman Almanya'ya
karşı kullanıl Ulayacağına ilişkin söz vermişti. İnönü, Türkiye'nin
Almanya ile iyi ilişkiler kurmasının zamanının geldiğini dc açık
lamış ve Papen’iıı bir sorusu üzerine de, olası bir Al man-Sovyet
savaşında, Türkiye’nin Berlin’in yanında yer alacağını söylemişti.
İnönü, PapetTin önerileri doğrultusunda, iki ülke arasında iyi
ilişkiler kurulmasını ve Türk-Alınan antlaşmasının yakında imza
lanmasını da dilemişti. Bu antlaşmada, Türkiye’nin Almanya’ya
krom sevk edeceğine ve Almanya’nın da Türkiye’ye karşı herhaıv
565
gi bir girişimde bulunmayacağına ilişkin karşılıklı güvenceler de
bulunacaktı. İnönü, istendiği takdirde, bir formül bulunabileceği
ni önemle vurgulamıştı.600
Ribbemrop ise. Papen’in aksine, Türkiye ile bir antlaşma imza
lamak için zamanın ve ortamın henüz olgunlaşma mıs olduğu gö
rüşündeydi. Ribbeııtrop, Türkiye'nin aniden Mihvere yakın bir
politika izlemeye başlamasının, İnönü yönetiminin, bir darbe ile,
işbaşından uzaklaşın iknasıyla sonuçlanabileceğinden endişe edi
yordu. Ribbemrop, anlaşılıyor ki, Yugoslavya örneğini hcniız
unutmamıştı 601
Papcn, Ankara’da, T ürk-A iman dostluk ilişkilerinin devanı mm
islendiğini, Almanya'nın verilen güvencelere riâyet edeceğini, Bo
ğaz Iarın Türkiye ntn egemenliğinde kalmaya devanı edeceğim,
Türkiye'nin güvenliği acısından, Ankara’nın talep ettiği arazilerin
[ ürkiye'ye lâdesi için Berlin'in görüşmelere hazır olduğunu, Ber
lin'in Alman askeri birliklerinin ve malzemesinin Türkiye'den
Iraka transit geçişi iciıı Ankara'dan aslâ izin istemeyeceğini, Al
manyalIm sâdece askeri malzemelerin ticâret antlaşması hüküm
lerine göre Türkiye üzerinden Irak'a transit geçişini istediğini,
Türkiye’den anılaşmalarla belirlenmiş yükümlülüklerini bozabi
lecek herhangi bir şey istenmeyeceğini ve bütün bunlara karşılık
da, Türkiye ile, Ankara'nın yükümlülüklerine uygun, gizli ya da
açık bir antlaşma imzalamak islediğini belirtiyordu.
Papeıı, bu arada, Hiiler elen İnönü ye, maalesef, Alman Dışişleri
Bakanlığı arşivlerinde bulunamayan, ikinci bir özel mektup daha
gcıirmisti 602
Papcn, bir başka raporunda da, Alman askeri malzemesinin
Türkiye üzerinden Irak’a transit geçişi için Ankara'dan alınacak
izne artık kesin gözü ile bakılabilecegini ve malzeme şevkine çok
yakında başlanabileceğini yazıyordu. Papen'in raporundan. Sara-
600 AOAP, Serie D 1937-1341, (Di# Krieçsjahre), Band XI 1.2, (Fünfter Band/Zvveiter Halbband: 6.
A p rilb is 22. Juni 1841). "Papen'den ADB'ye", Nr 514,13.5.1941, (2361/488 545-52).
601 ADAP, Serie D: 1937-1941, {Dıe Kriegsjahre}, Band XII.2. (Fünfter Band/Zvveiter Halbband; 6.
A pritbis 22. Juni 1941). “ Ribbentrop tan P a p e n V , N r.5 2 2 ,16 5.1941, (265/172846).
566
cogUı'ıum bu konuda kesin bir tutum almadığını ve öncelikle
İnönü ile görüşmek istediğini öğrenmek de mümkündür.
Papeıı, 14 Mayısla. İnönü ile görüşmüştü.
Papcn, bu görüşmede, Hitler in İnönü’ye yazdığı 10 Mayıs ta
rihli kişisel mektubu ela söz konusu ederek.. Türk-Alman Tıcâıcl
Antlaşması gereğince lıak’a yapılabilecek Alman askeri malzeme
sevk ijyân üzerinde el urmuş Ul 603
Glusncck de, Saraçoğlu mm, 13 Mayısla, Alman askerî malze
mesinin Türkiye üzerinden Irak a traıısiı geçişine ona) verdiğini
belirtiyor.604
Ribbentrop da, aynı gün, Mussoliııi'ye, Papcnin Alman askeri
malzemesinin Türkiye üzerinden Irak a trans il geçişi sorununu
çözdüğünü haber veriyordu 605
Buna karşılık, Ankara'nın da bir m Ukalalı olacaktı. Ribbenırop,
Mussoliııi'ye,
/
Edirne e ivârıncb ki arazinin ve İzmir’in karşısındaki
adaların Türkiye'ye bırakılacağını açıklıyordu 606
Alman Hükümetinin kesin karârı ise, Türk-Alman antlaşması
ile, Al.ııan askerî malzemesinin Türkiye üzerinden Irak a transit
gecısi sorununun birlikle çözülmesi gerektiği yolundaydı. Bel
line göre, lı aka transit geçişi sor unu çözülmeden, Tüık-A İman
antlaşması da imza edilemezdi.607
Berlin'e göre, Türk-Alman antlaşması ile birlikle, aynı zaman
da, Alman askerî malzemesinin Türkiye üzerinden İrak'a transit
geçişi sorunu da çözülecek ve bu arada, söz konusu malzemele
rin, herhangi bir kısıtlamaya ugramaksızın, Türkiye üzerinden
Irak a geçirilmesine izin verecek gizli bir anılaşma da imzalana
caktı. Berlin, söz konusu Alman askerî malzemesinin Türkiye
üzerinden Jralda transit geçişinde, malzemelere eslik edecek olan
603 Önder, age. s. US: Krecke (. age, s. 156-157: Paper», age, s 540: Savaş Yıllar», s. 105-106.
606 K recker, age, s. 157: SSCB D ışişleri Bakanlığı A rşiv Bölüm ü. A lm an D ışişleri Dâiresi
Belgeleri, T ü rk iy e 'd e k i A lm an P o litik a s ı (1941-19431 "P apen'den R ib b e n iro p 'a ", Nr. 1.
14.5.1941, s. 9. Ayrıca bkz. Barutçu, age. $. 198*200.
60? SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölüntü, Alman Dışişleri D âiresi B elgelen. T ü rk iy e 'd e k i
Alman P olitikası 11941-1943), "Ribbentrop'tan P a p e n V ,N r.3,17.5.1941.s i l .
567
Alman personele Ankara’nın itiraz ölmemesi gerekliğinin de tın-
zâlanacak gizli anılaşmada uygun bir biçimde belirtilmesini isli
ye rd i l B i l pratikle, kamufle edilmiş belirli sayıdaki Alman a s k e
r i n i n Türkiye üzerinden Irak a transit geçişinin onaylanması anla
mına gelecekli.
Papeli, Saraçoğlu ile yaptığı bir görüşmede, Alman askerî mal
zemesinin İrak a scvkiyûtmın görünüşle İran üzerinden yapılabi
leceğini önerdiğinde, Saraçoğlu, buna, Türkiye’nin dış dünyâya
karşı güç durumu düşmesini önleyebilecek bir formül olarak, im
raz etmemişti.
Papcn, Türkiye niıı olası bir Alıııan-Sovyeı savaşında tarafsız
kalması için, bir anılaşmaya ihtiyâcı olduğuna dikkat çekiyordu.
Böyle bir anılaşma, Papcn e göre, Türkiye’nin Alman yaya karşı
herhangi bir girişimde bulunmamasını sağlayacaktı. Papcn, “Sov
yet C,ckincesi"nin. olası bir Alman-Sovyet savaşında, Ankara acı
sından mâkul biı gerekçe olmaktan çıkacağına da dikkat çekiyor
du"
Diğer yandan, Ankara, Berlin'in, Roma ile birlikle, kendisine
karşı harekele geçebileceğini dc hesap ediyordu. Papeıı, İnö
nü elen, bir uzlaşma barışı sağlanması için, aracılık önerisinden
vazgeçmemesini de rica etmişti. Papen, Ankara'nın, Alman askerî
malzemesinin Türkiye üzerinden îrak’a transit geçişi için, onayını
almak üzere, tüm gücünü ortaya koyuyor ve bu amaçla, Anka
ra ya gelen İrak Savunma Bakam ile de görüşmeler yapıyordu.
Kroll ise, Türkiye ııiıı yakında Batılı devletlerden lamâmcıı kopa
cağım, hattâ istenildiği zaman Almanya’nın yanında savaşa katıla
lı 11ecegi 11i düşü iniyordu.
Oysa, Türkiye, lam bu sırada, İtalya’nın özellikle Orta ve Yakın
Doğu da bir işgal harekeline girişebileceği ve Almanya'nın desleği
ile dc, güneyden Türkiye'ye sakınabileceği endişesi ildeydi. Bel
lin. Türkiye üzerinde ödün vererek, Roıııayı bu bölgeye sevk
edebilirdi. Gerçekten de, İtalya, bu sırada, Almanya'yı bir an önce
Türkiye'ye saldırması için ikna etmeye çalışıyordu. Çünkü, Ro-
568
ıın». Kuzey Afrika savaşında îııgiliz Ordusu karşısında kesin ola
rak yenilmişti ve Ronıtnel de, Ingiliz Ordusu onüııdc çok yavaş
ilerleyebiliyordu.
Alman Hükümeti, Alınan askerî malzemesinin Türkiye üzerin
den İrak a transiı geçişi sorununu bir an önce çözebilmek için,
Türkiye'ye Boğazlar için güvence ya da Trakya'daki IsLanbul-Sof
ya demiryolu hatunda yönetim yetkisi tanımaya ve hattâ gerekir
se, Ege Adaları m bile vermeye hazırdı.609 Papen ise, adaları An
kara’ya hemen önermeyeceğini haber veriyordu,610
Ribbcntrop. PapcıTe verdiği bir talimatta. Türk-Almaıı anılaş
masının bâzı gizli yönleri olması gerektiğine işaret ediyordu. Rıb-
bemropa göte, Türkiye üzerinden Irak’a Alman askeıi birlikleri
nin vc malzemesinin geçirilme imkânı koşulsuz ve sınırsız olma
lıydı. Buna karşılık, Edirne'nin önündeki ve civarındaki arazi ile
Ege Denizi ndeki bir ya da iki ada Türkiye’ye verilebilirdi, balda
askerî malzeme sevkıyatı küçük değil, fakat büyük çapta olmalıy
dı. Ribbeıılrop’a göıc, Türk-Al man antlaşmasında bu konuda açık
bir hüküm bulunmalıydı. Ayrıca, söz konusu antlaşma, Anka
ra'nın Londra'ya karşı savunabileceği bir antlaşma olmalıydı.
Ribbcntrop, Papeıı'den, Ankara ile derhâl bir anılaşma imzalamak
için girişimlerde bulunmasını istiyordu. Ribbentrop’a göre, önce
bu konuda sözlü bir girişim olmalı ve hemen ardından da görüş
melere başlanmalıydı. Türkiye ile bir antlaşma imzalamak için
acele edilmeli vc hiç zaman yiıirilmemcliydi. Diğer yandan da.
Türkiye'nin İngiltere ile dtş dünyâya karşı güç durumda kalma
masına da ayrıca dikkat edilmeliydi 611
609 SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölüm ü, Alman Dışişleri D âiresi Belgeleri. T ü rkiye 'd e ki
A lm an P o lilik ts ı (194M943}, "R ıbbentrop'tan P a p e n 'e ', N r. 3, 17.5.194i, s. 11 ve 14-16:
SSC8 D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölüm». Alman Dışişleri D â ire si B elgelen. T ü rkiye 'd e ki
Almatı P olitikası {1941-1943L "ftibbentrop'tan Papen'e". Nr. 4, 19.5.1941. s 15, SSCB Dışişleri
Bakanlığı A rşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgelen. T ü rkiye 'd e k i Alm an P o litika sı
(1941-1943), "Papenden R ıb b tn tro p V , Nr. 5.20 5.1941. s, 15,
610 Glasneck, Tütkeı und Atghanistan. s. 71.
6N ADAP. Sene D: 1937-1941, {Die Knegsıahre), Band Xll.2. IR in lte r BaıUİ/Zvveıter Halbband: 6.
Aprıl bis 22. Juni 1941), Rıbbentrop t^n Papen'e", Nr. 529. 17.5 1941,(265/172 850-52).
569
Oysa, aynı gün, Papen tn Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı
bir raporda* kötümser bir hava egemendi. Papcn, raporunda, Tür
kiye üzerinden Irak'a Alman askerî birliklerinin ve malzemesin in
şevkinin Türk-Alman antlaşmasına komi olmasının imkânsızlığı
nı bildiriyordu. Ankara, bovle bir sevkıyata, ancak müüeTiklerin
çıkarlarına teı.s düşmeyecek ölçüde izin veriyordu. Meneıııenci-
oğlu da, İstanbul-Sofya demiryolu baıtmm Yunanistan topraklan
üzerinden gecen kesiminde, Berlin'in, hattın askerî amaçlarla kul
lanılmasına izin verilmesi yönündeki Berlin'in önerisini kabul et
memişti, Papcn, Berlin'e, hâlen Türkiye'ye karşı izlenen politika
nın sürdürülmesini öneriyor ve bu durumun, Ribbeıuropun dalın
önce endişe ettiği şekilde, iç politikada İnönü'ye karşı bir darbe
tehdidi ya da tehlikesi yaratmayacağını vurguluyordu. Papeııc
göre. İnönü dikkatliydi ve Türk dış politikası tamamen onun de
neti ilimdeydi. Sâdece bâzı generaller ve mebuslar Ingiliz yanlışıy
dılar. Ancak, Türkiye ile Almanya arasındaki yakınlaşma devam
ettikçe, Türk-lngiliz ittifakı anlamım yitiriyordu 612
Ribbemrop ise. Papelini işaret ettiği gibi, Türk-Almaıı anılaş
masının, tedricen değişen havanın ve ortamın olumlu etkilerin
den de yararlanılarak, imzalanmasını istiyordu. Ancak, Rihbcnı-
rop, Türkiye üzerinden Irak a sevk edilmesi öngörülen Alman as
kerî birliklerinin ve malzemesinin antlaşmada mutlaka yer alması
gerektiği görüşündeydi. Ribbemrop, bu konuda bir sözlü anlaşma
ya da güvence ile de yetinmenin mümkün olduğunu vurguluyor
du. Ribbemrop, artık sabırsızlanıyordu. Cönkü, Irak a sevk edile
cek olan askeri malzemeler hazırdı ve sevk için bekliyordu. Rıh-
bcntıop, Ankara’nın, söz konusu sevkıyatın, yalnızca Iran ve Af
ganistan gibi tarafsız ülkelere ve birkaç vagon gibi küçük ölçüler
de olmayacağını da bilmesini istiyordu. Aksine, İrak ve Suriye'ye
sevk edilecek olan büyük ölçüde Alman askerî malzemesi Türki
ye üzerinden transit geçecekti. Berlin, Ankara'nın sözlü güvencesi
ile de yetinmeye hazırdı. Buna karşılık, Türkiye'ye, Edirne'nin ci
varındaki arazı, Kıdeli-Burgaz-Edirne hattı ve Ege DcnizPtıdeki
612 A D A P , S e r ie D : 1 9 3 7 -1 9 4 1 . { D ie K r ie g s ja h r e ) . B a n d X II 2, ( F ü n f t e r B a n d / Z w e ı t e r H a lb b a r ıd . 6.
A p r il b is 2 2 . J u n i 1 9 4 1 |r " P a p e n d e n A D B 'y e " . N r . 5 3 1 ,1 7 .5 .1 9 4 1 ,1 2 6 5 /1 7 2 853-541
570
iki ada verilebilirdi. Ancak, bu lür önerilerin Ankara'nın dikkati
ne sunulmasında inisiyatif Papen de olacaktı,6 615
4163
Berlin, bir yandan da, Türk-Sovyet ilişkilerinin yeniden soğu
ması için gayret gösteriyordu. Ortalıkla bir Alman-Sovyet savaşı
söylemişi dolaşıyordu. Halta bizzat Papen, gerek İnönü’ye, gerek
se Saraçoğlu’na, bâzı görüşmeler sırasında, bu olasılıktan açıkça
. . . £14
s a z e tm iş ti.
Diğer yandan da, Ingiltere, 14 Mayısta, Türkiye'ye verdiği bir
raporda, Tüık-Sovyet ilişkilerinin acilen düzeltilmesi yolunda ca
ba harcanmasıııı isliyor ve bu konuda alınabilecek bâzı önlemler
sunuyor ve formüller öneriyordu.
Bir yandan da, Türkiye ile Almanya arasında bir uzlaşma sağ
lanması kon usunda, Tüık-lngtliz görüşmeleri sürüyordu, Sara
çoğlu, 17 Mayısta, K-Hugessen'i bu konuda ikna etmeye çalışı
yordu.
Bu arada. Alman askeri haşarıların m sürdüğü ve Alman Ordu
su1nun, 20 Mayısta, Giril adasını da işgal etmeye başladığı hatır
lanmalıdır.
Bu karışık ortamda, Londra'nın endişe ve kuşkuları daha da
artmış olacak ki. Mayıs ayının sonlarına doğru, İngiltere ve
ABD’dcn Türkiye’ye yapılan askeri yardım büyük ölçüde kesile
cektir.
Ankara ise, Berlin ile süren antlaşma görüşmelerinin mümkün
olduğunca uzaması için elinden geleni yapıyor ve bu arada,
Iraktaki savasın sona ermesini bekliyordu.
Mayıs ayının sonuna doğru, Ingiltere, nihayet, Türkiye'nin Al
manya ile görüşmelerde bulunmasını kabul edecek, lakat görüş
melerden haberdâr edilmeyi de talep edecektir,
Ankara tarfındaıı, o zamana dek sâdece İran ve Afganistan gibi
tarafsız ülkelere ve ancak sınırlı ölçülerde verilen transit geçiş iz-
ııi, Almanya'nın yanı sıra, Fransız Hükümetinin (Vichy Hükûme-
613 ADAP, Serie D: 1937-1941. (Dı« Kriegsjahıe}. Band Xll.2r IFünfter Band/Zuveıter Halbband: 6.
A pnl bis 22. Juni 1941), "Rıbbemrop'tan P a p e n 'e \ Nr. 538.19.5.1941, (265/172 855-57}.
614 Ackerm ann. ayın, M itler, D eutschland und d ie M aechie, s. 505; G lasneck, T ü rk e i und
A fg a n is ta n , s. 71.
571
linin) de baskıları sonucunda, Türkiye üzerinden Musul’a transit
geçişi için, içinde askerî malzemeler de bulunan, üç trene verile
cektir615 Londra’nın protestosuna karşılık olarak da, Ankara, sev-
kiyâta gerekçe olarak, 21 Ekim 1921 tarihli, Türk-Fransız Anılaş
ması1ııı gösterecek lir616
Papen, Ribbeııtrop’a yazdığı bir raporda, Saraçoğlu’nun Türk-
Alımın görüşmelerine ilişkin Londra’nın görüşünü beklediğini
belirtiyor ve Ankara'nın zaman kazanmaya çalıştığına dikkat çe
kiyordu. Menemeneioğlu ise, Bağdat demiryolu hatum kullana
rak, Suriye’den Irak’a doğru yola çıkan üç trenin, Türk toprakla
rından transit geçişine izin verildiğini açıklamıştı. Papen, Iran ad
resinin kullanılarak, aynı tren hattından Almanya için sevkiyâta
da izin verilmesini rica ediyordu.617
Diğer yandan, Ribbentrop, PapeıVc verdiği bir talimatta, Sara
çoğlu ile yapılan görüşmelerde, Türkiye’nin güney ve doğu sınır
larına ilişkin toprak önerileri konusunda, somut, ciddî ve ileri
adımlar atılmaması m istiyordu. Bu konuda son derece genel ve
soyul plânda kah umalı ve görüşmelerde ilerleme sağlanma mat ıv-
dı. Coğrafî sınır saptamalarından ise sürekli olarak kaçı mİmalıy
dı. Çünkü, Rıbbemrop’a göre, Alman-Fransız ilişkileri, Türki
ye'ye Suriye'den arazi vermeyi imkânsız kılıyordu. Ayrıca, Ege
Adaları ile Boğazla r'ın statüsü konusunda da son derece dikkatli
ve itinalı davranılmak ve bu konularda da somut adımlar atılma
sı rtdan kaçınıImalıydı 618
Bu arada, Ankara, birkaç tren dolusu uçak benzininin Sûrive'vc > j
617 ADAP. Serie D- 1937-1941, IDie Kriegsıahre). Band XII.2. (Fünfter Band/Zvverter Halbbancf: 6.
Apul bis 22. Jun i 1941). Papenden Ribbentrop'a", Nr. 545, 23.5 194U265/172 963-64).
618 ADAP, Sene D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre), Band XII 2, (Fünfrer Band/Zvveiter Halbband: 6.
April bis 22 Juni 194l|, ‘•Rrbbentrop'tan P a p e n V , Mr. 555. 26.5.1941, (265/172 866-69}.
572
Papen, yeniden bir uzlaşma noktası bulabilmek için caba harcı
yordu. Ancak, Papen, 27 Mayıs tarihli bir raporunda, transit geçiş
sorununa ilişkin görüşmelerin tam bir çıkmaz içinde olduğunu
haber verecektir. Gerçi Saraçoğlu, Papen’e, savaşan tarafların her
ikisi ile de müttefik olduklarını belirtmişti. Ama Türkiye, Alman
ya ile yapılan görüşmeleri, ittifak yükümlülükleri gereğince,
Londra’ya bildirmeye vc Londra'nın da görüşünü almaya zorunlu
olduğu gerekçesi ile, görüşmeleri günlerce uzatıyordu.
Türk HükCımcti’nin izlediği bu oyalayıcı politika, nihayet bek
lenen sonucu verecek ve İngiliz Ordusu, Mayıs ayı sonunda, Bağ
dat'a girecek vc Ceylânı yönetimini devirecektir.
Râşiı Ali Geylâni, karısı, kızı ve oğlu, İraktaki Mihver yanlısı
yönetimin clevıilmeşinden soma, önce İrana geçecekler vc Tah
ran üzerinden Türkiye’ye girerek, önce Erzurum’a619 ve daha son
ra da Toros Ekspresi ile Ankara’ya620 ve ardından İstanbul’a gele
ceklerdir 62126
Leva kudın. Irak taki Mihver yanlısı yönelimin devrilmesinden
sonra, İstanbul'a gelen Gcylâııi ve diğer yöneticilerle Berlin'in ya
kın bağlarının sürdüğünü belirtiyor. Hattâ bu ilişkilerin sağlan
ması için Almanya’nın Ankara Büyükelçi liği'nde vc İstanbul'daki
Alman Başkonsolosluğu nda yeni servislere atamalar da yapılmış
tı. Lcverkuehn, kendisinin de, 1942 yılının Temmuz ayında İstan
bul'da görevlendirildiğini açıklıyor. Geykıni. 1941 yılının Aralık
ayımla. Alman ajanlarının yardımı ile, Berlin'e kaçırılacaktır6*2
İraktaki savaş sona erince, Berlin’in Alman askerî birliklerinin
ve malzemesinin Türkiye üzerinden lrak’a transit geçişine ilişkin
talebi dc artık gündem dışı kalacaktır.
Gerçi İrak1ta savaş bitmişti, ama Türkiye'nin güney sınırı hâla
rahat değildi. Çünkü, bu kez dc, Haziran ayı başında, Ingiliz ve
573
De GauJle’e bağlı Özgür Fransız birlikleri, Mihver devletlerinin
askerî ve siyâsî etkilerini Orta DoğıTdan tamâm en silebilmek
amacı ile, Suriye'yi işgal etmeye başlamışlardı ve sava s, aıtık Sâri
ye topraklarına geçmişti. Türk Ordu birlikleri de, Mayıs ayı bo
yunca, Irak ve Suriye sınırında toplanmıştı.
Bu arada, Türkiye ile Almanya arasında bir anılaşma imzalan
ması için suren görüşmelerde de bâzı ilerlemeler sağlanacaktır.
Papcıı, 23 Mayısla, Berlin'in somut önerilerini Ankara’ya ilet
mişti. Berlin'in önerilen 11e göre, Almanya, Türkiye’ye saldırmaya
cak ve Türkiye'ye karşı herhangi bir antlaşma imzalamayacak,
hım a karşılık, Türkiye tk\ Almanya'nın çıkarlarına karsı olan her
türlü girişimden kaçınacak ve Üçlü ittifak Antlaşması nın kendi
sini Almanya ile bir çalışmaya sürüklemeyeceğini ilân edecekti.
Ayrıca, taraflar ortak sonulları birlikte görüşeceklerdi.
Berlin tarafından imzalanması öngörülen gizli protokollerden
ilkine göre, Almanya, Edime civarında Türkiye lehine sınır deği
şikliğini, Ege Den i2 inde Türkiye'ye yakın adaları Ankara’ya bı
rakmayı, Boğazlar ın statüsünde Türkiye lehine değişiklik yapma
yı ve askerî harekât m güneyde vç doğuda Türk sınırına ulaşması
hâlinde de, Türkiye'nin bu bölgelerdeki güvenlik çıkarlanın dik
kate al mavi
* kabul edecekti.
Yine Berlin taralından imzalanması düşünülen ikinci gizli pro
tokole göre tlc, Türkiye, 27 Mayıs 1930 tarihli Turk-Alman Ticâ
ret Antlaşması na dayanarak. Alman askerî malzemesinin Anado
lu toprakları üzerinden Irak'a transit geçişine izin verecekti.623
Berlin, Türkiye’ye sınır değişiklikleri önerir ve yeni araziler su
narken, bu konuda bir hayli itinalı davranmaya çalışıyordu. Al
manya, bu konuda somut bir adım atmaktan çekiniyordu, Berlin,
Ankara’dan ancak istediği tâvizleri aldığı takdirde, somut, ama
mümkünse, yalnızca soyul formülasyonlara gitmek istiyordu.624
624 SSCB D ışişleri Bakanlığı A rşiv Bölümü. Alman D ışişleri Dâiresi B elgeleri. T ü rkiye 'd e ki
Alman P o litika sı {1941*1943), "Riljbentrop'tan Papen'e", N r 627, 26 5.1941, $. 17; Glasneck,
Türkei und Afghanistan, s 72
574
Papen, 27 Mayısta, Alman Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı bir ra
porda, Londra nın 2b Mayısla Ankara'ya ulaşan görüsünün ardın-
clan, transit geçiş sorununa ilişkin görüşmelerin ölü bir nokraya
ulaştığını lıabeı veriyordu.
Saraçoğlu, Tüık-Alman an il aşın ası nın Türk-tngiliz ilişkilerim
bozmaya yetmeyeceği 11e inandığını açıklamıştı. Ama Türkiye, Al
manya ile imzalayacağı antlaşma sonucunda. Üçlü İttifak Anılaş
masını ortadan kaldırmaktan ve dış dünyâya karşı da, sözünden
dönmüş görünmekten kaçmıyordu.
Mene mene ioğlu ise, Türk-Al man anılaşmasında Türk-İngiliz
anılaşmasına aykırı düşen bir nokta bulunmamasına dikkat edil
mesi gerektiğini vurgulamıştı. Ankara, Türk-lngiliz ittifakının
resmen ortadan kalkmasını istemiyordu,
Papen de, T ürk-Alman antlaşması için, bir anılaşma metni ile
bâzı formüller öneriyordu. Papen, Berlin'e, olası bir Türk-Alman
anılaşmasında yer alacak hükümlerle yetin ilmesin i tavsiye edi
yordu. Papen'e göre, ileride daha uygun koşullar yaratılacaktı.
Saraçoğlu ise, Papen’e, olası bir Alman-Sovyeı savaşında, Tür
kiye'nin, tarafsız olmaktan çok, Almanya'nın yanında yer alacağı
nı açıklamıştı. Ayrıca, Almanya’ya, gerektiğinde, Boğazlardan as
keri birlik ve malzeme geçişi için de izin verilebilecekti 625
Mcııemcncioglu da, Ankara’nın karşı önerilerini, 26 Mayısta,
Papen'e iletir. Ankara, Berlin'in önerdiği biçimi ile, iki numaralı
proiokolü kabul etmiyor ve Almanya’nın Türkiye'nin ittifak yü
kümlülüklerine aykırı talepleri olmadığına ve olamayacağına iliş
kin yeni bir protokol imzalanmasını öngörüyordu,
Papen ise, transit geçiş izni için, Berlin'in sözlü bir güvence ile
dc yetinebileceğini belirtiyordu.
Saraçoğlu, 27 Mayısta, Papen ile görüşür, Saraçoğlu, bu görüş
mede, Berlin'in transit geçiş talebini ve bu konuda Ankara'nın
sözlü güvencesini kesinlikle red eder.626
625 ADAP. Sene D: 1937-1941, |Die Kriegsjehrel, Band Xtl.2, {Fünfter Band/Zvveiter Halbband: 6.
A pnlbis 22. Juni 194ü, "Papen den ÂOB'ye". Nr. 556. V 5.1941, (265/172 872-77).
575
Ribbentrop ise, Türkiye’nin Almanya’ya henüz yeterince yakın
olmadığını anlamışın Ancak bu aşamada, Irak’ıaki savaş sona er-
diği, Mihver yanlısı darbe yöneliminin İngiliz Ordusu tarafından
devrildiği ve dolayısıyla da, Irak’a transit geçiş sorununun artık
gündemden kalktığı bir dönemde, Türk-Al man görüşmeleri hızla
derleyecektir.
Rıbbentrop, IrakTaki savaşın son günlerinde dahi, Papen’e,
Türkiye üzerinden Irak a transit geçiş izni alınmaksızın, Anka
ra'ya toprak önerisinde bulunmaması gerektiğini belirtiyordu.
Berlin, ancak Ankara'nın bu konuda olumlu ve somut tutumu
karşısında, arazi sözü vermeye hazırdı. Oysa, Ankara, Ribbenı-
ıopa göre, hâlâ Londra’ya yakınlık duyuyordu. Ankara, bu ne
denle de, Berlin'in öneri ve taleplerini sürekli olarak red ediyor
du. Ribbentrop, bu sırada, Türk-Al man görüşmelerinin bir anla
mı olup olmadığını dahi soruyordu. Ribbentrop, Berlin’in, Irak'a
transit geçiş izni için Ankara’dan herhangi bir güvence almadan,
Türkiye ile anılaşma imzalamaya yanaşmayacağını belirtiyordu.
Papen bunu Ankara’ya bildirmeliydi.627
Papen, RibbencropTuı bu talimatı üzerine, bizzat tııöııü ile gö
rüşecek ve Berlin’in görüş ve önerilerini bir kez daha sunacaktır.
Papen, bir yandan, Ribbcnııop'un talimatlarını yerine getirmeye
çalışıyor, diğer yandan da, Ankara üzerinde daha fazla baskının,
Türkiye’yi Almanya ile bir antlaşma imzalamaktan alı koyabilece
ği ne işaret ediyor ve bu konuda Berlin'i uyarmaya çalışıyordu. Pa
pen’e göre, baskı po Iitikası tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Oysa,
mevcut ortamda, üzerinde anlaşılabilecek ve uzlaşdabilecek for
müller bulunabilirdi ve tam bu sırada Berlin ile Ankara arasında
bir antlaşma imzalanması çok önemli bir ilerleme olacaktı. Pa-
pen, hâli hazırda bununla yetinmek ve daha sonra, ayın çizgide
ilerlemek konusunda, kendisine fırsat tanınmasını isliyordu.628
627 ADAP. Serie D: 1937-1941. IDie Knegsjahre), Band XII 2, (Füntter Band/Zweiter Halbband: 6.
April bıs 22. Jum 1941}, "Ribbentrop'ran Papen e", Nr. 565,29.5.1941, {265/172 880-82}.
628 ADAP. Serie D. 1937*1941. IDie Krıegsfahfe), Band Xli.2, (Fünfter Band/Zweıter Halbband: 6.
April bis 22. Juni 1941), "Papenden ADB'ye". Nr. 566, 29.5 194U265/172 883-86).
576
Ribbentrop da, nihayet, Irak’taki savaşın sona ermesi ile biri iİs
le, bu katı tulumundan vazgeçecektir Ribbentrop, 1 Haziran'da,
Papeııe verdiği bir talimatta, Irak’taki son durumu göz önüne ala
rak, Türk-Alman antlaşmasında transit geçiş sorununun artık
gündemden çıktığı m belirtiyordu. Bu nedenle de, antlaşmada bu
yönde bir hükme ve bunun karşılığında da, Almanya'nın toprak
önerilerine ihtiyaç kalmamıştı. Ribbentrop, Papen'den, sadece si
yasi bir antlaşma imzalanması için çaba harcamasını istiyordu. Bu
tür bir antlaşma, bir metin ile gizli bir protokolden oluşmalıy
dı.6
629
82 036
lıak'laki savaşın sona ermesi ile birlikte önemli bir sorun orta
dan kalkmıştı. Ama bu kez de Suriye'deki savaş gündemdeydi ve
Türkiye'nin güney sınırlanılın güvenliği Ankara’yı yakından ilgi
lendirme ve/ devâııı ediyordu.
x
Saraçoğlu, 3 Haziran da, Papen'e, Suriye'ye bir saldırı olması
hâlinde, Türkiye'ni», stratejik nedenlerle, Bağdat demiryolu hal
ımı ve Halep civarını işgal edeceğini açıklayacaktır. Saraçoğlu,
Ankara mn bu konuda Berlin ile gizli görüşmelere başlamaya ha
zır olduğunu da belirtmişti.
Ribbentrop ise, Saraçoğlu'nun bu önerisini red edecektir.
Londra da, Türkiye’nin bölgeyi işgalini onaylamaya hiçbir za
man yanaşmayacaktır.
Bununla birlikte. Genelkurmay İkinci Başkam Orgeneral Âsim
Gündüz, Papen’e, Türkiye'nin Suriye’yi işgal etmeyi düşünmedi
ğini ve güney sınırında toplanan Türk Ordu birliklerinin Alman
ya'ya değil, fakat Sovycllcr Birliğine karşı bir önlem olarak bölge
de bulunduğunu açıklıyordu. Ancak Papen’in bu tutarsız gerekçe
ile ikna olduğunu düşünmek yanıltıcı olacaktır650
Suriye’deki savaş, 8 Haziran da, İngiliz ve De Gaullee bağlı Öz
gür Fransız birlikleri ile Vichy Hükümeti ne bağlı Fransız birlik
leri arasında başlamıştı.
lrak'taki savaşta okluğu gibi, Türkiye, Sûriyc'deki savaşta da,
628 ADAP. Sene D: 1937-1841. (Die Knagsiahre). Band Xll.2, IFiinlter Bajıd/Zvveiter Halbband: 6.
April bis 22. Juni t$41). “ ftıbbentrop'tan Papen e“ , Nr 582.1.6 1841.1265/172 696-97)
577
bir uzlaşma barışı sağlanması için bir kez daha ve yeniden kendi
aracılığım önerecekse de, Londra, Ankara'nın bu önerisini bu kez
de reci edecektir.
Suriye deki savaş, Temmuz ayının ortalarına kadar sürecek ve
mmıcfikleı lehine son bulacaktır.
Bu aşamada ilgine ve dikkat çekici olan nokta, Almanya'nın
ancak savaşın bitimine artık çok yakın bir sure kala, yâni Suri
ye'de de savaşın müttefiklerce kazanılacağı kesinleştikten sonra.
Türkiye'nin Kuzey Suriye'yi işgâl etmesi için onay vermesidir.
Oysa, artık bölgede İngiliz zaferi kaçınılmazdı ve Londra'nın ona
yı olmaksızın. Ankara'nın bölgeyi işgal etmesi mümkün değileli.
Berlin'in bu gerçekleşmesi mümkün olmayan önerisi. Alman-
ya'nm Türkiye’ye siyâsî bir jest yapmasının öLesiııde bir anlam ta
şımıyordu. Berlin, hiç kuşkusuz, bölgenin Loııdranın işgalinde
ol masın dansa, Ankara’nın denetiminde bulunmasını tercih edi
yordu. Ama Berlin'in de asıl tercihi, tıpkı Londra'nın ki gibi, böl
genin kendi denetiminde kalmasıydı.
lü-H yılının Temmuz ayı ortasında Orta ve Yakın Doğu da İn
giliz egemenliği yeniden pekişiyor ve Mihver güçlerinin bölgede
askeri ve siyâsî güç kazanma yolunda ellerine geçen bu ilk ve en
önemli lırsaıı kaçırmaları üzerine, Türk dış politikasında bu sı
radaki en önemli sorun, bu suretle, kendiliğinden onudan katkı -
yo ıdtı.
Londra, i üık-Alman aıulasması için devam eden görüşmelere
engel olabilmek içm çaba harcamaya devam ediyordu. Aııcnk
Londra, anılaşmayı daha uzun bir süre engelleyemeyeceğini de
artık anlamıştı. Bu aşamada, Ingiltere, artık anılaşmamı! bizzaı
kendisine karsı çıkmaktan vazgeçecek ve içeriğini tartışı ııava baş
layacaktır. Londra, sâdece, antlaşıııada Alman askeri birliklerinin
ve malzemesinin Türkiye üzerinden transit geçişine izin verecek
biı hükmün yer almasına karşı çıkıyor ve bu tür bir maddenin
anılaşmada yer almaması için caba harcıyordu 631
631 Denngjl. Turkish Foreign Policy âuring Ihe Second World War: A* \Actıve Neuirality. s 120-
122. Derinyıl, Denge Oyunu, jlkınci Dünyâ Savaşûıda Türkiye'nin Dış Politikası!, s. 141-145
578
T ürk-Alman antlaşması kin süreıı görüşmeler gerçi Haziran
ayı başından ilibâren hızlanmıştı. Ancak henüz bu sırada bir anı
laşma imzalanması ihtimali ne kadar yüksekse, Türkiye'ye yöne
lik bir Alman saldırısı ihtimâli de yine o oranda yüksekli. Alman
Ordusunun bundan sonra nereye yöneleceği bilinmiyordu. Ku
zey Afrika'da Romınet’in ordusu bu sırada Mısır sınırına varmıştı
vc savaş devanı ediyordu. Ronıınel’in izlediği yolda Alman Ordu
su Ona Doğuyu ele geçirebilirdi. Ancak, lıcm Yakın Doğuya inen
en kısa yol, hem de Orıa Doğu'da egemenliğin pekiştirilmesi açı
sından güvenli nirengi noktası, Anadolu topraklarıydı.
Berlin, daha doğrusu bizzai Mitler, Orta ve Yakın Doğu ya inen
yokla, Türkiye ile, daha uzun bir yol olmakla birlikte. Kafkasya-
lıan yolu arasında bir tercih yapacaktı. Her iki yol icitı de Atman
savaş plânları hazırdı. Ancak Hiller, karârını ikinci yol için vere
cek ve Türkiye ile savaşmayacaktır.
Hiıler’in karârının gerekçesi, daha ziyâde, bâzı lekııik konulara
dayanıyordu. Alman savaş plânlarında, öncelikle, Türkiye’nin iş
gali hâlinde ortaya çıkabilecek bâzı teknik sorunlar vurgulanıyor
du. Alman savaş plânlarında, Türk Ordusu nun savunma halımın
Boğazların Anadolu yakasında kurulacağı ve Boğazları geçmenin
sorun yaratacağı, daha güneyde ise, Toros dağlarının doğal bir sa
vunma hatlı oluşturduğu ve. bu bölgede ancak yetersiz bir kara
yolu ile bir demiryolu hallinin bulunduğu ve Türkiye'yi işgâl el-
menin zaman alacağı belirtiliyordu.
Oysa, Hiller, Sovyeıler Birliği ile savaşı ("Barbarossa Haıekâ-
ıf m ) aylar önce plânlamıştı ve bu savaşın er ya da geç çıkacağın
dan emindi. Aslında, Hitler. Sovyeıler Birliğine 1041 yılının ilk
bahar aylarında saldırmayı plânlamıştı. Ancak, Bertin, İtalyanııı
Balkanlardaki askerî harekâtının başarısızlığı ve İtalyan Ordu
sunun askeri güçsüzlüğü nedeni ile, hiç beklemediği bir sırada,
yeterli askeri plânlamaya bile fırsat bulamadan ve isteksizce, Bal-
kanlar’da savaşmak zorunda kalmıştı ve bu durum, Berlin açısın
dan, çok değerli zamanın boş yere harcanması anlamına geliyor
du. Bu biç de hesapta olmayan gecikmeye, bir de Irak ve Sûrı-236
632 Ayrıca bkz.Turk, agm, Toplumsal Târih, Sayı: 4, (Nisan 1994}, s. 7-14
579
ve deki askerî ve siyâsî gelişmeler eklenince, Alman Ordusu açı
sından, son derece değerli birkaç ay yitirilmiş oluyordu,
Türkiye’ye bu aşamada saldırmak, Almanya açısından, 1941 yı
lında, Sovyctler Birliği ne yapılabilecek, hazırlıkları ve plânları
çoklan tamamlanmış bir saldırıyı kesinlikle önleyecek ve Mosko
va’ya, savaşa hazırlanması için, zaman kazandıracaktı. Bu sırada
Alman Ordusu, askerî güç bakımından en üstün durumda iken
savaşa girme avantajını kaçırabilirdi. Berlin açısından zaman da
ralmıştı ve Hiıler, arlık daha fazla zaman yitirmeksizin. Sovyet
Birliğine bir an önce saldırmak istiyordu. Alman Ordusu’nutı
Balkanlardaki harekâtı ve İrak ve Suriye'deki savaşlar, belki de,
\1ııı aııy a nın Türkiye ile savaşa girmesini önleyen önemli geliş
meler olmuştu.
flitler, verdiği karârı derhâl uygulamak üzere, bir Tûrk-Alman
Saldırmazlık Aııtlaşıııası'mıı en kısa zamanda imzalanmasını isle
yecektir. Bu nedenle, Berlin, Türk-Alman anılaşmasında bâzı
ödünler vermeye de razı olacaktır, Hiıler, Kafkaslar’a ulaşmak,
oradan da güneye, yâni Orta ve Yakın Doğu’ya inerek, Türkiye’yi
Mihver güçlerinin çemberi içine almak istiyordu. Hiıler, bu suret
le, Türkiye’nin kendiliğinden Mihver güçlerine katılacağını düşü
nüyordu. Bu bakımdan ela, ne zaman yitirmeye, nc de Türkiye ile
savaşmaya gerek görmüştü.
Almanya, Sovyeılcr Birliği ile savaşta, öncelikle, güney sınırın
dan. yâni Türkiye’nin tutumundan emin olmak isliyordu, Berlin
acısından, Türkiye’nin bu aşamada tarafsız kalması yeteriiydı.
Diğer yandan, Türkiye, olası bir Alman-Sovyeı savaşında, sava
şa katılmamak için, o zamana dek, müttefiklere karsı öne sürdü
ğü, "Sovyet Çekincesi” gerekçesini kullanma imkânından artık
mahrum kalacaktı. Bu takdirde. Türkiye, savaşa katılmaktan ka
çınabilmek için, kendisine, müttefiklere karşı savunabileceği yeni
bir gerekçe bulmalıydı, Ankara’nın Berlin ile imzalayacağı bir ta
rafsızlık anılaşması bunu sağlayabilirdi.
Türkiye, olası bir Alman-Sovyet savaşında, Berlin’in yanında
olacağını da imâ ediyordu. Saraçoğlu, bu takdirde, Türkiye’nin
tutumunun Almanya’nın lehine bir tarafsızlık bir politikası olaca
ğını vc gerektiğinde de, Alman askeri birliklerinin ve malzemesi
nin, ticâret gemileri içinde, Boğazlar’dan geçebileceğini belirtiyor
sa)
du. Menemene ioğlu da, bu türden görüşleri yineliyor ve İnö
nü'nün de aynı görüşte olduğunu vurguluyordu.633436
Ribbentrop, l Haziranda, Papen’e, bir anılaşma ve bir ek gizli
protokol metni ile ilgili bâzı formülasyonlar iletmişti. Ribbentrop,
Papen den, gizli bir protokol ile, Ankara'ya, Ege Adaları için her
hangi bir söz ya da güvence verilmemesini istiyordu. Ribbentrop,
herhangi bir antlaşma metni üzerinde uzlaşılamaması hâlinde ise,
Berlin’in, Alman gemilerinin Boğazlar’dan getisine ilişkin sözlü
bir açıklama ile de yetinebileceğini belirtiyordu. Aynı şekilde, Sa
raçoğlu'na, Ankara'nın taleplerinin dikkate alınacağına ilişkin
sözlü bir açıklama yapılması yeterli olacaktı 534
Papctı, 3 Haziran’da. bir Türk-Alman antlaşması için, Berlin'in
yeni önerilerini Ankara’ya iletir. Aslında Papen'iıı önerileri Rib-
bentıopun talimatında belirtiliyordu. Berlin'in önerisine göre, iki
ülke, birbirlerinin toprak bütünlüğüne saygı gösterecekler, karşı
taraf aleyhinde her türlü girişimden kaçınacaklar ve ortak çıkarla
rı için gelecekte de her konuda dostça görüşmelerde bulunacak
lardı. Berlin, antlaşmanın on yıl süre ile geçerli olmasını istiyor
du. Yiııc Berlin'in talebi, anılaşmaya ek bir gizli protokol imzala
maktı. Gizli protokole göre, Almanya, Boğazlarda Türkiye'nin
egemenliğini tanıyacak ve bu konuda Ankara’nın taleplerini ulus
lararası platformda destekleyecekti. Buna karşılık, Türkiye de, Al
manya'nın Boğazlar ile ilgili ihtiyaçlarım göz önüne alacaktı. Al
manya da, gelecekteki barış antlaşması görüşmeleri sırasında,
Edirne civarında yapılabilecek olası sınır değişikliklerinde, Türki
ye'den gelebilecek aı âzi taleplerini göz önünde bulunduracaktı 63563
Papen, ertesi gün. Alman Dışişleri Bakanlığı na yazdığı bir ra
porda. İnönü’nün Hiıler'e özel bir mektup yazacağını belirtiyor vc
mektuba derhâl yanıt verilmesini istiyordu.
581
Ancak Ribbentrop, Papen’e verdiği tâli matlardan ve ilettiği
önerilerden kendisi de hoşnut kalmamış olacak ki, aynı gün, yine
Papen'e verdiği bir başka talimatta, tamamen farklı bir si vâsi he-
def gösterecektir. Ribbenırop, bu kez, Almanya1nın bir TUrk-AI-
man anılaşmasına çok fazla ihtiyâcı varmış gibi bir havaimi yanı»
ıı İmasından sı kay elçiydi. Ribbenırop’a göre, Papen, bu tür bir rol
den vazgeçmeliydi. Çünkü, Ribbeıuropa göre, bu antlaşmaya da
ha çok Ankara’nın ihtiyâcı vardı. Türkiye, hu sayede, lıem Al
manya nın güvencesine kavuşuyor, hem de Edirne civarında arazi
ekle cımeyi güvence alıma alıyordu. Ancak Berlin, Türkiye ye.
Kuzey Suriye'den arazi sözü vermeyi kesinlikle red ediyordu. Di
ğer yandan, Berlin’e göre, Tıirk-Alman antlaşmasının Türk-lngiliz
anılaşması m onaylaması kesinlikle mümkün değildi. Buna karşı-
hk. bir iuık-Alman anılaşmasını bir Türk-lıalyan anılaşması izle
yebilirdi. Ribbenırop a göre, Papen, Ege Adaları konusunda her
hangi bir görüşme yapmamalı ve hu konudan kesinlikle uzak
durmalıydı. Mümkünse, hu konu hiç ele alınmamalıydı. Ribbeııt-
rop, bu arada, bir antlaşma incini için yeni lormülasvonlar öner
mekten de geıi durmuyordu.637
Saraçoğlu, > Haziran da, Papen'e, Berlin'in önerilerinin red
edildiğini açıklıyor ve Ankara’nın yeni önerilerini Berlin'in dikka
tine sunuyordu. Ankara’ya göre, Türkiye, yükümlülüklerine ters
düşecek bir davranışa zorlanmadığı sürece, olası bir Alman-Sov-
yeı savaşında tarafsız kalaeaku. Menemcncioğlu da, çilesi gün, ö
Haziran da, Papen'e, Ankara’nın yeni önerilerini sunacaktır.
Berlin, Ankara’nın yçııi önerilerini, Türkiye'nin üçüncü bir gü-
cım, ama pratikle Almanya’nın olası bir saldırısına karşı, kendisi
ni güvence alıma almak islemesi şeklinde değerlendiriyordu. Ber
lin e göre. Türkiye, bir yandan, olası bir Alman saldırısına karsı,
Almanya ile bir anılaşma imzalayarak, kendisini güvence altına
almak, diğer yandan da, İngiltere ile ittifakını sürdürmek ve fıaııâ
gerekirse, Londra ile cıı azından dolaylı bir şekilde siyâsi ve lıaua
637 ADAP, Şşı-iş 0.1937-J941, (Die Kriegsjahre}, Band Xll.2. (Fünfter Band/Zweiter Halbbaııd: 6.
Apnl bis 22 Junı 1941). 'Ribbemrop'tan P â p en V .N r 588.3 6 . 1 3 4 Î. (265/172 909-12).
582
askeri işbirliği içimle bulunma imkanlarını ela saklı luımak isli-
vordu
*
638
638 Belgeler, 'Ribbemrop'tan Papen'e". Nr. 7,9.6.1941, $. 19; Savaş Yılları, s. 1 16: Önder, -age, s.
122.
639 ADAP, Serie D; 1937-1941, IDie Krıegsıahre). Bdftd Xll-2. (FünKer Band/Zweiter Halbbaııd: 6
Apnl bis 22 Juni 1941), “ Papen'den R ib b e n tro p V . Nr. 595. 6.6.1941J265/172 920-21).
640 ADAP. Serie O. 1937-1941, (Die Kriegs[ahre|, Band XII 2, {Fünfter Ban(VZweıter Halbband: 6.
April l)ı$ 22. Jum 1941), "Pependen AOBye \ Nr. 602,7,6.1941.1265/172 928-291.
641 Hüseyin Câhil Yalçın, "Türkiye İle Almanya", Yeni Sabah. 15 6.1941}
583
Ribbemrop, Ankara'nın Türk-Alman antlaşması için geliştirdiği
fbımülasyonlavm İngiliz ittifakından vazgeçmemek anlamına gel
diğini anlamıştı. Ribbentıopa göre, Ankara, hem Almanya ile bir
antlaşma imzalamak vc bu suretle, Berlin’in güvencesine kavuş
mak, hem de Ingiltere ile müttefik kalarak, Londra ile de, dolaylı
vc dolaysız bir biçimde, askerî ve siyâsi bağlarını sürdürmek isti
yordu. Ancak, yine Ribbemrop1a göre, Türkiye, İngiltere ile yal
nızca bazı danışmalarda bulunsa dahi, Almanya’nın düşmanı ola
cağını bilmeliydi. Hattâ Ankara ile Londra arasında yalnızca do
laysız ilişki kurmak bile Türkiye’nin Almanya nm düşmanı olma
sı için yeteri ivdi. Ribbemrop, Papcn’den, Ankara’ya karsı daha
sen davranmasını istiyordu. Ribbentropa göre, Türkiye, Almanya
ile bir antlaşma imzalamak istiyorsa, acele etmeli ve antlaşma
metni için yeni fonmdasyonlar oluşturma vc müttefiklerle ilişki-
Icnni sürdürme amacından da tamamen vazgeçmeliydi 543
Papcn ise, Ribbemrop un görüşlerini desteklemekle birlikte,
şimdilik bu tür bir anılaşma ile yetinmek gerekliği kanısındaydı.
Papcn’c göre, Türk-Alınan anılaşması, ilk ve ileri bir adını olarak
yorumlanmak ve gelecekte koşulları daha uygun antlaşmalar iciıı,
önemli bir asama olarak değerlendirilmeliydi. Bu arada. Bellin in
antlaşmaya ek gizli bir protokol imzalanması yolundaki önerisi,
Ankara taralından red edilmişti. Papene göre, Ankara'nın bu red
di Berlin tarafından onaylanmalıydı. Çünkü, Papcıı, Berlin’in sı
nır değişikliğine ilişkin önerilerinin Türk Hükûmeti'ncc zâten
sözlü bir güvence olarak benimsendiğini ve bir antlaşma maddesi
olmak yazık hâle getiri hilesine gerek görülmediğini açıklıyordu.
Papene göre, sonbahar aylarında. Alman Ordusu nun muhtemel
«ıskcıi başarılan sonucunda, koşullan daha uygun bir antlaşma
iciıı zaman ve ortam oluşacaktı. Papen, Alman Dışişleri Bakanlı-
ğı’na, Ankara'nın önerileri üzerinde uzlaşılmasın! tavsiye ediver
di..6644
34
643 ADAP, Serıe D: 1937-1941, (Die Kriegsjahre), Band XII 2, (Fünfter Band/Zweıter Halbbancf- 6.
April bıs 22. Jum 194Î). “ Ribbentrop'lan P apene", N r.607, 9.6 1941. (265/172 933-36}
644 ADAP. Sene 0; 1937-1941, (Die Kriegsjahre), Band Xll.2, {Fünfter Band/Zweıter Hatbband: 6
April bıs 22. Juni 1341), "Papen'den A Ü B y e \ Nr. 620,12.6.1941. (265/172 447-49)
584
Berim, Ankara’nın sen mumumun yumuşamadığım görünce,
görüşmelerin kesilmesi tehdidinde bulunmayı da ihmâl etmem iş-
Li. Gerçi görüşmeler sert geçiyordu, ama diğer yandan, iki ülke
başkenti arasında bir uzlaşma imkanı da aranıyordu. Görüşmeler,
13 ve 14 Haziran günlerinde de sürecek ve nihayet bir uzlaşma
sağlanacaktır.*45
Papcn, 17 Haziranda, uzlaşmanın Berlin tarafından da onay
landığını bildiriyor ve anılaşmanın derhâl imzalanmasını isliyor
du.
Saraçoğlu ise, anılaşmanın ancak ertesi gün imzalanabileceğiııi,
çünkü konunun önce CHP Meclis Grubu nda görüşüleceğim be
li itecektir.
T ürk-Alman anılaşması anık imza safhasına gelmişti.
Ribbemrop, anılaşmanın 18 Haziranda imzalanmasını isliyor
du, Papcn ise, anılaşma maninin son hâlini aldığım ve bu konu
da bir uzlaşmaya varıldığını belirtiyor, iki ülke arasındaki iktisâdı
ilişkiler konusunda da karşılıklı olarak nota tealisinde bulunula
cağını, Türkiye'de bası mn vc radyonun Almanya hakkında olum
lu yazılar, haberler ve yorumlar yayınlayacağını haber veriyor ve
anılaşmanın, Ribbeniropun da arzu ettiği gibi, 18 Haziranda im
za edileceğini açıklıyordu.64
Aslında Almanya ile bir anılaşma imzalamak, sâdece dış poliıi-
ka nedenleri ile alınmış bir karar değildi.
Daha Üçlü İttifak Anılaşması nın imzalanması sırasında, Türki
ye'de bu anılaşmaya karşı çıkan bir grup vardı. Almaııva ile siya
sal ilişkiler olumsuz yönde geliştikçe, dış ticâretle meydana gelen7465
645 ADAP, Serie D: 1937-1941, <Dıe Kriegsjahre), Band XI 1.2, (Fünfter Band/Zweiter Halbband: 6.
April bis 22. Juni 1941}, "Ribbenirop'tan Papen'e", N r.6 2 3 .13.6 1941,(265/172 252-531, ADAP,
Sene 0 ' 1937-1941, [Die Kriegsjahre}. Band XI1.2, (Fünfter Band/Zweıter Halbband: 6. Aprıl
bis 22. Juni 1941b "Papen'den ADB'ye", Nr. 625, 13.6.1941, (265/172 954-55); ADAP. Sene D.
1937-1941, (Die Kriegsjahre}. Band XII.2. (Fünfter Band/Zweıter Halbband: 6. A p n lb is 22. Juni
19411, “ Papen'den ADB've", Nr. 627,12.6 1941,(265/172 964}; B e lg e le r.' Papen'den ADB-'ye".
Nr 9.17.6.1941. $. 25-26.
646 Belgeler, “ Rıbüentroptan Papen'e", Nr. 8. 13.6.1941. s 23-24; Önder, age. s. 123; Glasneck.
Af ghan Istan und Türkei, s. 73, Sava? V illa n , s. 117-118; Papen, age, s. 542.
647 ADAP, Sene D. 1937 1941, (Die Kriegsjahre}, Band Xll.2, (Fünfter Band/Zweiter Halbband. 6.
April bis 22. Juni 1941}, "Papen'den ADB'ye". Nr 637,17.61941, (265/172 980-61)
585
olumsuz gelişmeler ve daralmalar, ticâret ve is çevrelerinde belir
gin bir tepki yaratmıştı. Bu çevrelerin de ileri sürdüğü gibi, Tür
kiye’deki iktisâdı sıkın uların ve sorunların Almanya ile yasanan
siyâsî krizden kaynaklandığı yönündeki Alman propagandası, bu
dönemde halk Üzerinde de önemli derecede etkili otuvordıı.
Diğer yandan, hem Alman askerî gücünün başarıları ve etkile
ri, hem de eski "silâh arkadaşlığı” anıları, Ordu içinde de Alman
yatılısı bir grubun doğuşunu ve güçlenişjni beraberinde getirmiş
ti. Türkiye’de bu dönemde yüksek yönetim mevkii leri tul e ver
alan kişiler arasında da Alman hayranlığı önemli ölçüde güçlen
miş ve yayılmıştı.
Yâni, Türkiye'de Almanya ile bir anılaşma imzalanmasını savu
nan ve dikkate alınması gereken bir grup vardı. Almanya ile bir
antlaşma imzalan maşımla bu grup da önemli ölçüde etkili ola-
çukur648
Faik Ahmet Barutçu ela, anılarında, bu sıradaki siyâsi atmosferi
tasvir ediyor. Barutçuya göre, o zamana kadar, ateşli birer İngiliz
etrafları olan ve müttefiklerin yanında savaşa katıl mavi savunan
mebuslar, artık siyâsi rotalarım değiştirmeler ve Almanya'nın za
ferine inanmaya başlamışlardı. Bu grup, İngiliz itli lâkına artık sâ
dık kal ılımaması gerektiği katı ısındaydı. Hattâ, Barutçuya göre,
bu sırada büküme t değişikliği dahi söz konusuydu. Barutçu, anı
larında. hu sırada Ankara’nın elinde olası bir Alman-Sovyet sava
sına ilişkin bilgi bulunduğunu, hattâ Papen’in bu konuda Anka
ra'ya bâzı imâlarda da bulunduğunu ve Saraçoğlu'nun da, buna
karşılık. Türkiye'nin Almanya'nın yanında yer alacağım imâ elli
ğim belirliyor649
Türk-A İma ıı görüşmelerini, hatırlanacağı gibi, yakından izle
yen ve bu konuda Ankara tarafından sürekli olarak haberdâr edi
len Londra, Türkiye’nin, bu antlaşma ile, Almanya'nın yanına ka
yabileceğinden kuşku ve endişe duyuyordu.650
650 Savaş Y ılları, s. 118-120: Glasneck, Afghanistan und Turfcei, s. 73-74 Ayrıca bkz. Oeringıl.
Turkish Foıeign Policy During the Second World W ar; An 'Aelive' Neuirality. s. 120-122:
Oerıngıl, Denge Oyuııu. {İkinci dünyâ Savacı nda Türkiye'nin Dış Politikası), s 141-145
586
Türk-Alman görüşmelerinin başında, antlaşmanın imzaya lıa-
ztvlanması surecinde. Alman dış politikasının temel amacı, Türki
ye'yi Ingiliz ınifakından ayırmak ve Ankara’nın kendi yanında yer
almasını sağlamaktı. Oysa, Almanya, zamanla, Türkiye ıım. İm
aşamada, sâdece savaş dışı kalmasının da kendisi acısından ye
terli olacağı düşüncesiyle yetinmek zorunda kalacaktır. Bu sûıetle
Almanya, sonunda, Türkiye’nin ittifak yükümlülüklerine sâdık
kalmasını ve eski antlaşma hükümlerini saklı tutmasını onayla-
mak zorumla kalmıştı.
İH Haziran 1941 tarihinde Türk-Al man Dostluk ve Saldırmaz
lık Anılaşması imzalanır.
AR A EK IV
TÜRKİYE VE ALMANYA ARASINDA
18 HAZİRAN 1941 TÂRİHİNDE İMZÂLANAN
DOSTLUK VE SALDIRMAZLIK ANTLAŞMASI
Şöyle ki;
Türkiye Reisicumhuru:
İzmir mebusu ve Hâriciye Vekili Şükrü Saraçoğlu mı,
TBMM ZC. Devre. 6. İçtimâ 2, Cilt: 19,69. İn ika t 125.6 1941 S. Sayısı: 233.
587
Madde 1
Türkiye Cumhuriyeti ve Alman fteich'ı, arazilerinin masumiyetine ve ta-
mâmiyeti mülkiyesine mütekâbılen riâyet ve doğrudan doğruya veya dola
y a ile yekdiğeri aleyhine müteveccih her türlü harekâttan tevakki etmeyi
taahhüt ederler.
Madde 2
Türkiye Cumhuriyeti ve Alman Reich'r, müşterek menfaatlerine taallûk
eden bütün meselelerde, bunların hâili için mutabakatı temin etmek üzere,
aralarında âtiyen dostâne temasta bulunmayı taahhüt ederler.
Madde3
İmzası günü meriyet mevkiine girecek olan bu muahede on sene müd
detle muteberdir.
Yüksek akit taraflar, muahedenin temdidi hususunu vakti merhtmunda
aralarında kararlaştıracaklardır.
Bu muahede tasdik olunacak ve tasdiknameler sürati mümküne ile Ber
lin'de teati edilecektir.
Türkçe ve Alman lisanlarında, her iki metin de aynı veçhile mûteber ol
mak üzere, iki nüsha olarak tanzim edilmiştir,
588
ortak görüş temini ivin, dostça görüşmeler yolu tcrcılı edilecekti
(mcL 2).
imzalandığı târihte yürürlüğe girecek olan antlaşma, on yıl su-
6S2
ıe ile geçerli olacaktı (md. 3).
Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması, daha antlaş
ma öncesinde Almanya hakkında ılımlı ve yumuşak bir yayın
başlatmış olan Türk basınında6 653
25 olumlu karşılanacaktır654
Zckcriyû Scrtcl, Tan gazetesinde yayınlanan, ‘Muahedenin Ay
dınlan ığı Hakikatler" adlı makalesinde, Türkiye ile Almanya ara
sındaki karşılıklı güvenin yeniden oluştuğunu, o zamana kaçlar
ortalıkta dolaşan söylentilerin artık son bulduğunu, Almanya ile
dostâne ilişkilerin süreceğini belirtiyor vc " Almanya ile dostluk
münâsebetleri ıcsis etmiş olmamız, İngiltere ile aramızdaki sıkı
ve samimî rabıta ve münâsebetlere zerre kadar halel getirmeye
cektir" şeklinde yazıyordu.655
Zekcriyâ Sertçi, bir gün sonra, yine Tan gazetesinde yayınla
nan. Türk-Alman Muahedesinin Ehemmiyeti" adlı bir başka ma
kalesinde ise, Türk-Alman Dostluk vc Saldırmazlık Anılaşma
sından hem Türkiye’nin, hem Almanya’nın, hem de Ingiltere’nin
memnun olduğunu yazıyordu 656
Yunus Nâdi. Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan, "Siyâsetimiz
de Bir Değişiklik Yoktur" adlı makalesinde, Türk-Alman Dostluk
ve Saldırmazlık Antlaşmasını şöyle değerlendiriyordu;
652 Önder, »g«, s. 123-124; Glasneck. Afghanıslan und T üfkei, s. 74; OTOP, s. 163-164; Savaş
Y ılla n , s 120/A; Papen, age, s. 542-543; Jaeschke, T u r k e f , Jahrbuch de r VVeltpolitik 1942,
s. 672 Ayrıca bkz. O eringji, T urkish Foreign P o lic y D uring the Second W o rld W ar: An
'A çtive' N eııtrality. s. 120-122; Derıngil, Denge Oyunu, {İkinci Dünyâ Savaşı nda Türkiye'nin
Dış Politika sil, s 141-145; Ataöv, age, s. 92-95,
Ayrıca bkz. Keesing's. 11941/46641; ADAP, Serie D. 1937-1941, (Oie Knegsjahre), Band Xll.2,
(Funfter Band/Zweiter Haibband; 6 April bis 22 Juni 19411, "Ankara'da 18 Haziran 1941
Târihinde İmzalanan Türk-Alman Dostluk Antlaşması", (aynı ciltle}.
589
i l k dikkat edilecek hakikat şudur: Türkiye, (buj muahede ile, bir ku
tuptan ayrılarak, öbür kutba iltihak ediyor değildir, (...)
Hulâsa etmek istersek, bizim siyâsetimizde hiçbir değişiklik olmadığı
nı görürüz.
İngiltere ile müttefikiz...
Almanya ile de dost.,.
Tek fark, realist ve tamamen millî [haricî) siyâsetimizin Alman dostlu
ğunu temin etmiş olmasındaki kazançtır.” 657
Türk basını, ortak bir şekilde, tıpkı Yunus Nâdi'tıin söz konusu
makalesinde gayet açık ve net bir biçimde belirttiği gibi, Türk-Ab
ıııan Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasının imzalanmasının bir
çelişki olmadığını, bunun Ankara’nın uyguladcğı dış politikanın
kabulü vc Almanya ile Türkiye arasında hiçbir sortin olmadığının
onayı anlamına geldiğini, Türkiye'nin tngikere ile ittifakının sür-
dıığünü, ancak Almanya ile de dost olunduğunu, antlaşmanın ba
rışa hizmet ettiğini, İteni Türkiye'nin, hem Almanya’nın, hem de
İngiltere’nin yararına olduğunu ve Türk dış politikasında da bir
dcğişikltk olmadığını ve olmayacağını açıklıyordu.659
657 Yunus Nâdi. "Siyâsetimizde Bir Değişiklik Yoktur", Cum huriyet (20.6.1941}.
658 Ahmet Emin Yalmai, Türk-Alman Muahedesinin Mânâsı*. Vatan, (19.6 19411.
659 Falıh Rıfkı Atay. 'Almanya İle Türkiye Arasındaki Dostluk Muahedesi", Ulus. (196 19>41j:
Necmettm Sadak. “ Türk-Alman Dostluk Muahedesi Dün Ankara'da İmza Edildi". Akşam,
{19.6.194ü; Etem İzzet Benice, Türk Millî Siyâsetinin Zaferi", Son Telgraf. 119.6 1941). Âsim
Us. 'Türk-Alman Dostluk Muahedesinin Mânâsı". Vakit, (20.6 1941}: Ahmet Şükrü Esmer.
"Türk-Alm an Antlaşm ası". Cumhuriyet. (20.6.1941}; Zekenyâ Sertel, "M uahedem n
Aydınlattığı Hakikatler", Tan. (206.1941}; Hüseyin Câhil Yalçın, "Yeni Muahede, Türk
Siyâsetinde Bir Değişikliğe Delâlet Etmez", Yeni Sabah, (20.6.1941}; Fâlih Rıfkı Atay. "Devlet
Reisleri Afasmdo ', Ulus, (21.6 1941); Abidin Dâver, Türk-Alman Muahedesi Yalnız Harbe
Karsıdır", İkdam, (22.6 1941); AT. Sayı: 9UHaziran 1941>
590
Türk basınında yayınlanan yorumlarda dikkat çekici olan ııok-
uı. Türk-Alman dostluğunun vurgulandığı ölçüde. Tüık-lngiliz
itti lâkının ve dostluk ilişkilerinin de vurgulanıyor olmasıydı.
Türk Hükümeti ise, Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Anı-
lasmasfnm özellikle giriş bölümüne işaret ediyor ve Türkiye'nin
mevcut yükümlülüklerine halci gelmediğini vurgulamaya çalışı
yordu. Aslında bu yönün vurgulanması talebi bizzat İngiltere'nin
Ankara Büyükelçisi K-Hugesseıı'den gelmişti. Hatırlanacağı gibi,
Ankara'nın mevcut yükümlülükleri arasında en önemli yeti,
Tüı k-tııgiliz ittifakı alıyordu.660
Saraçoğlu da, bir yandan, basma yaptığı bir açıklamada, "Türk
vc Alman milletleri, bu muahede ile, yem ve kat i bir emniyet ha
vası içinde, yekdiğerine bir kere daha el uzatmış oluyorlar" diyor,
diğer yandan da, İngiliz ittifakının geçerliğini koruduğuna işaret
ediyordu,661
faik Ahmet B a rım u. anılarında, Türk-Alman Dostluk vc Sal
dırmazlık Anılaşmasının öyküsünü anlattıktan sonra, bu aşama
da, Üçlü luilak Antlaşması ıtı da şöyle değerlendiriyor:
"Bu dostluk antlaşması [Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaş
m a k ile Türkiye, savaş dışı tutumunu değiştirip, tam tarafsız bir duruma
giriyordu. (...)
Ingiliz antlaşması (ittifâ ki], artık mânevîbir bağlantı hâlini almıştır.
Onun [İngiliz ittifakının] sâdece platonik bir niteliği kalmıştır."662
660 Dernigıl. Turkish Foxeiyn Policy Ourıng ihe Second World Wan An Activ«* Neutralitv, s. 120-
122: Derıngil, Deng* Oyunu. (İkinci Dünyâ Savaşı'nda Türkiye'nin Dış Politikası), s 141-145
664 ADAP, Serie D 19370941, (Oie Kriegsjahre), Band Xll.2, {Fünfter 8arıd/Zweiter Halbband: 6.
Aprıl bis 22. Juni 19411, "Elçi Heuvelin İnönü'nün MsktUburtun Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi
Hüsrev Ge rede T aralından Hitler'e Verilmesine İlişkin Raporu", Ek l. IS 6.1341, tF 20/471-75).
665 Tan. <21 6.1941}; Vaflam. (21.6 1941).
S92
Saydam, 1928 yılında imzalanmış Türk-kalyan antlaşmasının ha
len geçerli olduğuna işaret edecek ve İtalya ile ilişkilerin, zâlen
bu antlaşma sayesinde, dostça olduğunu açıklayacaktır, Romalım
önerisi» Ankara ta rafından reci edilecektir. Çünkü, Türkiye'nin ar
tık bir balyan saldırısından kuşku vc endişesi kalmamıştı. Anka
ra. ayın şekilde, Sofya ve Bükreş’ten gelen benzer anılaşma öneri
lerini de red edecektir.*70
Fransa’da Vichy Hükümeti de, antlaşma hakkında olumlu gö
rüşlere sahipti. Örneğin, Fransız Havas-O fi Haber AjnnsüLe Pelit
$nur nah Tüvk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Anılaşmasını şöyle
değerlendiriyordu:
"Türkiye, bugünkü vaziyetini tesbit etmiş ve Almanya ile umûmî harp
te kendisini tabiî olarak merkezî imparatorluklar yanına sevk etmiş bulu
nan târihî, ananevi dostluk bağlarım yenilemiştir."6
671
0
7
593
müucfiklcıc krom saıııuıyabilirdi. ABD dc, bir süre sonra, İngiliz
Dışişleri Bakan Lığı* mn görüşlerine katılacak ve Türkiye’ye yöne
lik müttefik askeri malzeme yardımı yaz aylarında kesilmeden sü
recek lir 672
Türk-A ini an Dostluk ve Saldırmazlık Anılaşması, 25 Hazi
randa, TBMM de görüşülür ve kabul edilir.
Anılaşmanın tercihan, öncelikle ve ivedilikle görüşülmesi
önerisinin kabul edilmesi üzerine, Saraçoğlu, TBMM'dc yaptığı
konuşmada, antlaşmanın temelinin Hillcr-lnötut mektuplaşması
ile alıklığım ve iki ülke arasındaki görüşmelerin bu mektuplaşma
üzerine başladığını açıklar. Antlaşma, TBMM'c!e, 124 üveııin
katılmadığı toplantıda. 302 oy ve ittifakla kabul edilir.073
Başvekil Refik Saydam da, TBMM’de yaptığı konuşmada, TLırk-
Alınatı Dostluk vc Saldırmazlık Anılaşması'm şöyle değerlen
dir ivonl u:
"(Bu] muahede, bir devrenin âcil ihtiyâcım sun'i bir surette tatmine
yarayacak akitlerden değildir. Tabiî ve devamlı bir vaziyetin ifâde ve tes
hilini tazammıın eden esaslı vesikalardan biridir."674
New York Times gazetesi. Türk-Alroan Dostluk ve Saldırm azlık A ntlaşm ası'nın. aslında.
Sovyetler Birlığr'ne karşı imzalandığım belirtecek ve buna karşılık, Zekeriyâ Sertel de. Tan
gazetesinde. söyle yazacaktır: '‘Almanya, Türk siyâsetindeki istiklale dâima hürm et etm iştir."
Tan, (22.6 1041}
Antlaşmanın onaylanmasının Türk basınındaki yankıları içrn bkz. Hüseyin Cahit Yalçın, •‘ Türk-
Alman M ua he de si", Yeni Sabah, (27 6.1941); Fâlih Rıfkı Atay. ' Türk Alm on M uahedesinin
Tasdiki". Ulus, (26.6.1-941). Ayrıca bkz. Keesing's, (1941/4699).
594
üzere, CHP Meclis Grubu tdârc Heyeti tarafından görevlendiril
mişlerdi.
Türk-Al man Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması, aslında, iki
ülke arasında karşılıklı bir saldırmazlık yükümlülüğüydü. Ayrıca,
söz konusu antlaşma, her iki ülkenin daha önce üstlendikleri
yükümlülükleri de saklı tutuyordu.
Ancak, Tlıık-Almaıı Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması ile or
taya çıkan durum pek de o kadar açık değildi.
T ürk iye, bir yandan, Ingiltere ile askeri bir ittifak içindeydi ve
diğer yandan da, İngiltere'nin savaştığı Almanya ile, dostça iliş
kiler içinde, bir saldırmazlık antlaşması imzalamıştı.
Antlaşma, hiç kuskusuz, Alman askeri ve siyâsî gücünün açık
bir başarısıydı.
Ingiltere, Türkiye'nin Mihver güçlerine daha fazla tâviz ver
memesi ve Almanya'ya karşı zanıansLZ bir savasa katılmak zorun
da kalmaması için, bu anılaşmayı ehveni şer saymak zorunda kal
mıştı.
Türkiye ise. olasL bir Alman saldırısı yükünü üzerinden at
manın rahatlığı içindeydi.
Almanya da, olası bir Almaıı-Sovycl savası sırasında, artık
güney sınırından emin olabilecekti.
Aslında, Berlin, Ankara ile sürdürdüğü görüşmelerin başında,
hem Alman askeri birlikleri ve malzemesi için Türkiye'den transit
geçiş izni, hem de Boğazlarca bâzı kolayhklar talebi ile, Tür
kiye'yi Ingiliz ittifakından koparmayı ve tamamen kendi yanma
çekmeyi düşünmüştü.
Ancak. Ankara'nın ilkeli ve kararlı tulumu, görüşmeler sırasın
da yorucu ve uzun pazarlıkları gündeme getirince, Berlin, yalnız
ca bir saldırmazlık antlaşması ile yetinmek zorunda kalacaktın
Berim, bu aşamada, Türkiye'nin savaş dışı tutumunu sürdür
mesini ve Mihver güçlerinin askerî, siyâsî ve İktisadî baskıları al
tında, Ingiliz ittifakından uzaklaşarak, yeniden tarafsız bir konu
ma <1ön meşini yeterli görmüştü.
Diğer yandan, Ingiltere'nin Avrupa'daki son m nitel iki olan
Türkiye'nin. Almanva ile bir antlaşma imzalaması, doğal olarak.
Mihver devletleri için kayda değer bir başarı, Ingiltere için ise,
önemli bir kayıptı.
595
Mitler, Sovyeıler Birliği'ne yönelik Alman saldırısını daha fazla
gecı ktımncnıek ivin, Berlin'in tâviz vermesine razı olmuştu.
Mitler, hie kuşkusuz, Alman-Sovyet savaşının daha sonraki
aşamalarında, Alman Ordusu’nun olası askerî başarılan sonucun
da, Türkiye'nin tarafsız konumunun Almanya’nın lehine
döneceğini de hesap ediyordu.
Ingiltere ısc, Türk-Alman Dostluk vc Saldırmazlık Antlaşması
de, önemli vc ağır bir yenilgiye uğradığını kabul ediyor, ancak bu
aşamada, daha da önemli bir yenilgiye uğramamak için caba har
cıyordu. Türk-Alınan Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasında yer
alan hükme göre, Türkiye’nin yükümlülüklerinin saklı kalıyor ol
masını, Ingiliz diplomasisinin bir başarısı olarak değerlendirmek
dc mümkündür. Londra da, Ankara’nın Berlin ile anlaşmaktan
başka bir seçeneği olmadığım biliyordu.676
Türkiye, Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması ile,
dış politikasındaki hareket serbestisini genişletiyordu.
Ankara, artık hem İngiltere, hem de Almanya ile ticâret yapa
bilecek ve her iki ülkeden dc askerî malzeme vardı
/ mı alabilecekti.
Bu sürede, Tüık dış politikasındaki siyâsî ve askerî dengeler,
yeni koşullar altında da, sürebilecekti.
Ankara, bu anılaşma ile, bir cepheden gelebilecek askerî, siyâsî
vc İktisadî baskıları, diğer cepheye yakınlaşarak engelleyebilecek
ve savas iciııde zaman kazanmaya devam edebilecekti.
Türkiye, Türk-Alman DosLİuk ve Saldırmazlık Antlaşması ile
oluşan ve hem Ingiliz itli (âkına sâdık kalmak, lıern dc Almanya
ile antlaşmak gibi, görünüşte dahi bir hayli garip dış politika
tezini, müttefiklere karşı, şöyle savunuyordu:
Güçlü Alman Ordusu karşısında zayıf Türk Ordusu ile savaşa
katılıp, Alman Ordusuna Orta ve Yakın Doğuya inen en kısa
yolu açmak lansa, bir antlaşma ile, savaştan kaçınmak ve Berlin
karşısında tarafsız kalarak, Orta ve Yakın Doğu’ya inen Alman
Ordusu nun hızım Türk sınırında kesmek tercih edilmeliydi.
Yâni, Ankara'ya göre, Türkiye, tarafsız kalarak, Alman Or-
676 Dermgil, Turkish Foreign Policy Ouring Üıe Second W o rld VVar: An ‘Active' Neuirality, s 120-
122; Derıngil. Denge Oyunu, {İkinci Oünyâ Savaşında Türkiye'nin Drş Politikası), s 141 145.
duşunun Orta vc Yakın Doğuya inen en kısa yolunu kesiyor ve
bu suretle, müttefiklerin Orta Doğu ve Mısır cephesini güçlen-
diriyordu. Dolayısıyla, Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Ant
laşması, yalnızca Türkiye'yi Alman Ordusu nun saldırısından
korumakla kalmıyor, ama aynı zamanda, müttefiklerin Ona Doğu
ve Afrika cephesine de olumlu yönde katkıda bulunuyordu 67
Ancak Ankara'nın bu türden savunma tezlerine karşı, bütittı
neden-sonuç ilişkileri başka tiirlü de kurulabilirdi.
Bir kere. Alman Ordusu için Orta ve. Yakın DoğuVa inen müs
takbel yolu çizen ve Kuzey Afrika yolu, Kafkas lar-1 ran yolu vc
Anadolu toprakları gibi üç olasılık arasından İkincisini seçen biz
zat Hitler olmuştu ve Mitler savaş plânlarını hazırlarken, Türk-Ab
man Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması zâten daha ortada bile
yoktu. Dolayısıyla, Hitler, söz konusu antlaşma öncesinde, Yakın
Doğu ya inme ve Orta Dogu'yu ele geçirme plânlarını. Kuzey Af
rika cephesinde Mısır ve Kalaslarda da Sovyeıler Birliği ile İran
üzerinden öngörmüştü. Eğer bu yollardan başarı ile geçebilirse,
zâten Türkiye'yi dört biı yandan sarmıs olacaktı ve bu durumda,
arlık Türkiye'nin kendiliğinden avucuna düşmesini bekleyecekti.
Bu yoruma göre, demek ki, Türkiye'nin gelecekle bir Alman
sömürgesi olup olmayacağı, aslında, Türk-Alman Dostluk vc Sal*
dırmazlık Antlaşması ile değil, fakat savaş alanlarında, özellikle
de Alman-Sovyeı savaşının sonucunda belirlenecekti 678 76
S97
IV. B Ö L 0 M
Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne
saldırısından müttefik
zaferlerine kadar olan dönemde
Türk dış politikası (1941-1943)
599
önce imzalanmış olan Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Ant
laşması, Alman basınında son derece olumlu değerlendiriliyordu.
Örneğin, Volkischer Beobachter gazetesi, "Pakım imzası bizi çok
memnun emıişLir. Türkiye ile münâsebetlerimizdeki buhrandan
yalnız Ingiltere mesuldür. İngiltere, iki eski müttefiki birbirlerine
karşı harbe sürüklemek istiyordu.” şeklinde yazıyordu,
İngiliz basım ise, 'ehveni şer'’ ile yetinmenin zorunluluğuna
işaret ediyordu. Times gazetesi, Almanların Türkiye’den daha çok
tâviz almaya cni iştik ton m, fakat istedikleri iti alamadıkların i belir
terek, ileride bu tâvizleri yine almak isteyeceklerine dikkat çeki
yordu. Dail)r Heıald gazetesi ise, İngiliz askerî gücünün durumu
na göre, bu tâvizlerin alınıp alınamayacağını vurguluyordu.1
Berlin, Türk-A İman Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşmasını bir
ön adını olarak görüyordu. Berlin’e göre, Almanya askerî zaferler
kazandıkça, Türkiye, eninde sonunda mutlaka Almanya'nın ya
nında savaşa katılacaktı.
Alman saldırısından kısa bir süre sonra, Türkiye, savaş dışı tu
lumunu sürdürerek, tarafsız kalacağını açıklar.
Zâten Türkiye’nin geıck Almanya, gerekse Sovyeıler Birliği ile
birer dostluk ve saldırmazlık antlaşması bulunuyordu.
Bununla birlikte, hemen belirtmek gerekir kı, Türkiye, Sovyet-
lor Birliği karşısında Alnıan askerî gücünün zaferini sempati ile
karşılıyordu.
/
600
(Genelkurmay Başkanı) Mareşal [Fevzi Çakmak), gülerek, 'Savaş bir
haftada bitmezse çok ayıp olacak../"2
"[Kızıl Ordu) (...) galip geldiği takdirde, yalnız Almanya kat'iyen mağ
lûp olmakla kalmaz, bütün Avrupa ve hana bütün Asya dahi Rus ve Bol
şevik hükiim ve istilâsına uğrar. Bilakis, Sovyet Rusya mağlûp olacak
olursa, onun bugün teşkil eniği imparatorluk yıkılarak, Rus kültürü altın
da bulunan muhtelif milletler istiklâl bulurlar. Aynı zamanda Bolşeviklik
bir hükümet olarak ortadan kalkar."4
4 Hüseyin Hüsnü Emir Erkılet. "D ö rt G ünlük Alm an Taarruzunun N e tic e s i. C um huriyet.
126.6.1941},
5 Cumhuriyet. (27.6.194!)
601
Nazizmin hakim olması demektir' diyordu,6
Türk basınında görülen Alman sempaıizanlığı elbette temelsiz
değildi. Büyük ölçüde yönetimin eğilimini yansıtıyordu. Aiman
yanın Ankara Büyükelçisi Franz von Papen, 22 Haziran tarihli
raporunda, Saraçoğlu'nun kendisine telefon ederek, iyi şanslar di
lediğini belirtiyordu.7
Hiller, Alman saldırısının hemen başında, 1940 yılmuı Kasım
ayında gerçekleşen Moloıov-Ribbemrop görüşmesi sırasında be
lirginlik kazanan, Sovyetler Birliği nin Türkiye'den toprak taleple
ri olduğunu bu* propaganda malzemesi olarak açıkladığında,
Türk kamuoyu ve basınının Sovyetler Birliği konusundaki kuşku
ve endişelerinin haksız ve temelsiz olmadığı da ortaya çıkacaktır.
Bu açıklama, Türk basınında oldukça sert tepkilere neden olur.
Necmettin Sadak, Akşam gazetesinde, "Führerm ifşa etliği ha
kikatler, Sovyetler [Biri iği |’mn politikası bakımından hay re ı
uyandırıcıdır" seklinde yazıyor ve Sovyet emperyalizmini kını
yordu.8
d
7 Krecker.age,s. 190.
602
Alman propagandasının Türk-Sovyel ilişkilerini daha da ger
ginleştirmek için açıkladığı Sovyet talepleri, 27 HazirarTcIn, Mos
kova la rafından resmen tekzib edilir. 4 Temmuzda da, Mosko
va'daki Türk Büyükelçisi ne, iddiaların gerçek olmadığı açıklanır.
Ancak, ıkı ülke arasında üç ay önce yayınlanan orıak deklarasyo
na karşın, Ankara ile Moskova arasındaki soğukluk ve gerginlik
daha da artar Moskova'nın tekzibi ve yalanlamaları, Ankara üze
rinde hiç etkili olmaz.11 Örneğin, Hüseyin Cahil Valem, Yeni Sa
bah gazetesinde, "Sovyet Tekzibi" adlı yazısında, Moskova’nın ya
lanlamalarına inanmadığını açıklıyordu,12 Türk basınında yayın
lanan diğer yazılar da daha farklı değildi,13
Ancak Ankara'nın bu konuda biraz acele ettiği söylenebilir.
Çünkü, Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop, Sovyet talepleri ile il
gili orijinal belgelen, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrcv Gere
de'ye, arıcak 19 AğusiosVa iletecektir.14
Türkiye'nin Almanya ile derhal yakınlaşmayacağının bir başka
göstergesi de, yine aynı târihte, Ribbentrop un, Hüsrev Gerede'ye:
Alman Ordusu nun birkaç hafta içinde Kızıl Ordu'yu tamamen
venilgiye uğratacağını söylemesinin, Gerede tarafından “abartıl
mış'' bulunmasıdır. Rıbbbentrop, bu görüşmede, Türkiye'nin Al
manya t
ile bir ittifak anılaşması imzalamaya niyetli olmadığım da
anlamıştı. Papen. Ankara'nın tutumunun savaşın gidişatına göre
belirleneceği kanısındaydı.15 Kroll da aynı görüşteydi.16
Diğer yandan. Alman propagandası, yeni açıklamalarda bulun
maya devam edecektir. Sovyet topraklarında ilerleyen Alman Or
dusu, Karadeniz sakilinde, Nikolayev’de, savaş gemileri için ha
zırlanmış bir tersime bulur. Bu tesis Türkiye'ye bildirilmemişti.
Ovsa, Ankara ile Moskova arasında 7 Mart 1931 târihinde imzala-
603
muı protokole göre, Karadeniz'de bu Liir tesislerin yapımına baş
lanmadan allı ay önce tarafların durumu birbirlerine haber ver
meleri gerekiyordu. Bu keşif, Ankara’ya, Moskova'nın niyetleri
konusunda yeni bir kanıt olarak sunulur/7
Tanı bu sırada. Moskova’nın da bir karşı propaganda atağı olur.
Moskova, Alman askeri birliklerinde bulunan Türkiye'ye saldırı
ve savaş plânlarını açıklar ve bunları Ankara’ya iletir/8 Ancak bu
acık laman m Ankara üzerindeki etkisinin derecesini saptamak
zordur.
Berlin, Türkiye’nin kendi yanında savaşa katılmasını sağlamak
için, birkaç yönden harekete gecen İlk olarak. Alman propaganda
faaliyetlerinin Ankara’da daha etkin kılınmasına çalışılır. İkinci
olarak. Alman Ordularının Sovyet toprakları üzerindeki askerî
başarılarının ve zaferlerinin Ankara üzerindeki etkisinin görül
mesi beklenir.
Nihayet sotı olarak, Türkiye'nin bâzı toprak taleplerinin kabul
edilmesine karar verilir.
Nitekim -Papcn, 14 Temmuz tarihli raporunda, Ribbcrurop'a,
Türk Hükümetine, Almanya’nın yanında yer alması gerektiğini
ve Kuzey Suriye'deki bâzı toprak taleplerini ancak bu şekilde ger
çekleştirebileceğim açıklamanın yerinde olacağını yazıyordu. Ay
nen, Türkiye'ye Ege Dcnizi’ndeki bâzı Yunan adalarını da öner
mek mümkündü. Türkiye'nin Ege Denizindeki adalar konusun
da daha akli I bir tutum almasını sağlamak için dc, söz konusu
adalarda bulunan Alman askerî birlikleri İtalyan askerî birlikleri
ile yer değiştirmeliydi. Bu suretle, Türkiye üzerinde oluşacak
Italyan tehdidi, adaların ilhakı konusunda Ankara'yı harekete ge-
ciıc bilirdi.
Diğer yandan, Hiılcr dc bu görüşlere katılıyordu. Hiller, 20
Temmuzda, MussolinPye yazdığı bir mektupla, gelecekle doğu
cephesindeki muhtemel askerî başarıların Türkiye’yi Mihver güç
lerine katacağım belirtiyordu. Türkiye'nin Mihver devletlerine31*
13 U ta . (277.19411
604
katılması, Orta vc Yakıtı Doğuya inen Alman Ordusu tıu rahatla
tacak lı.19
Rıbbcntrop da, Sovyet topraklarında hızla ilerleyen Alman Or
dularınım askerî başarılarının ve Sovyetler Birliği nin sonbahar
aylarında meydana gelmesi beklenen muhtemel askerî yenilgisi
nin, Türkiye’yi Mihver devletlerine katacak yönde güçlü bir etki
Yaratacağını düşünüyordu. Askerî başarıların etkisi daha hızlı vc
daha etkin olacaktı. Ribbemrop için diplomatik girişimler ancak
bu çerçevede önem taşıyordu.20
Haııs Kroll’un da, tam bu sırada, Türkiye'ye, Edirne'nin civarı
nı, Kuzey Suriye, Halep ve Musul bölgesini, Ege Denizi ndeki
adalardan birkaçını vc Kafkasya’da Türkiye'nin etkinliği alımda
kurulacak bâzı tampon devletler önermeyi plânladığı anlaşılı
yor.21
Tiırk-Alman ilişkilerindeki yakın işbirliği, kendisini. Alman-
Sovyet savaşının basından itibaren hemen belli edecektir. Alman
Ordusu*ııun Yunanistan ve Bulgaristan’a girişi sırasında, Meriç
nehrindeki köprülerin havaya uçurulmasından sonra, talırib edi
len köprülerin onanını için başlayan görüşmeler, daha Temmuz
ayında olumlu sonuçlanmıştı.
"Yunan-Bulgar hududunda yıkılan köprülerin yeniden inşaası için
Türk-Alman mümessilleri tarafından bir müddetten beri devam eden
müzâkereler neticelenmiş, antlaşma (...) Ankara'da (...) imzalanmıştır
Köprüler için lâzım gelen malzeme Almanya'dan getirilecektir. Bu ay
içinde köprülerin inşâ edilmesi için tıer türlü hazırlıkların ikmâl edileceği
ve ondan sonr3 inşaata başlanacağı bildirilmektedir."22
22 Tan, (1.7.1941)
23 Tan, (27.12.1941).
60S
Almanyaıım Türkiye'yi bir an önce kendi yanında savaşa sok
ma çabaları, Ankara'da sürekli bir tedirginliğe neden oluyordu.
Türkiye’nin kesin tutumunu ancak Alman Orduları nın Kalkan
larda görülmesiyle saptayacağını bizzat Hitler de biliyordu. Hiı-
ier, Türkiye'nin* Almanya'nın savaşı kazandığı kesin olarak belli
olmadan* Almanya'nın safına katılmayacağını düşünüyordu. Al
manya, bir yandan, Türkiye'deki etkisini artırmaya çalışıyordu.
Ama diğer yarıdan da, daha Temmuz ayı başında* Türkiye üzerin
den Suriye'ye karsı bir saklın planı hazırlamıştı. Bu amaçla. Tür k-
IHılgar sınırındaki Alman askerî birliklerinin takviye edilmesi ön
görülmüştü. Müttefik basınında da bu yöndeki haberler artıyor
du. Sonbahar aylarında plânlanan muhtemel Sovyet yenilgisi vc
Alman Ord usu'mm Güney Kafkasya’ya varması ile* aynı anda,
hcnı Türkiye'den* hem de Mısır’dan Bağdat'a lıiı saldırı öngörül
müştü Ancak Al man-Sovyet savaşının alacağı biçim ve ağırlık,
bu plânların uygulanmasını engelleyecektir.24
Hiıleı'in Türkiye’ye ilişkin siyasal düşünceleri bir bakıma doğ
ru görünüyordu. Doğu cephesinden gelen ilk Alman askerî başarı
haberleri* gerçekten de, Türk Hükümetini etkilemişi i.
Sovyeder Biri iği 'nin, Alman savaş gemisi uSecfalke’nin* 0 Tem-
muz’da, Boğazlardan geçerek, Karadeniz'e çıktığı yolundaki iddi
ası* 12 Temmuzda* Moskova’nın resmî protestosuna neden olur.
Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Haydar Aklay ın dikkati 2b
Temmuzda aynı konuda bir kez daha çekilir. Ancak ayu» olay,
birkaç kez daha yinelenecektir. Moskova, İtalyan savaş gemileri
nin de* Alman savaş gemileri, ile birlikle, Boğazlardan geçtiğini vc
soz konusu gemilerin sürat botları ile cep denizaltı lan olduğunu
belirtir. İddiaya göıc, gemiler* ticarî sınıf gemiler gibi kamufle
ediliyor ve silahlan gizleniyordu. Moskova’nın iddiasına göre,
1942 yılında da, birkaç Alman sürat bolu ile feribotu, yine Boğaz
lardan geçerek Ege Denizi ne açılacaktır* Türk Hükümeti ise, res
ini protestolara karşı. Boğazlar dan geçen gemilerin ticarî sınıf ge
miler olduğunu açıklayacak ve Moskova'nın Montrö Antlaş ma
sın m ihlâl edildiği yolundaki iddialarını red edecektir.
606
Bu vc buna benzer olaylar, gerek Sovyeıler Birliği, gerekse müt
tefikler tarafından protesto edilir. Türk Hükümeti ise, gemilerin
sava5 gemisi olmadığını, ticari sımf gemi okluğunu açıklar. Bu
olaylar ilende, 1046 yılındaki meşhur Sovyet notalarında belirti
lecektir.25
Sovyeıler Birliği. 1046 yılında, Ankara'ya vereceği notalarda;
1041 yılının Temmuz ayında, "Secfalke" adlı Alman sahil ımıha
laza gemisinin, Boğazlardan geçerek, Karadeniz e açıldığını; 1041
yılının Ağustos aynıda, "Torvisıo" adlı Italyan ımıavin gemisinin,
yine Boğazlar dan geçerek, Karadeniz'e aklığını; 4 Kasım 1642
lâri hinde, 140.000 tonluk Alman muavin savaş gemilerinin, licâri
sınıl gemi şeklinde kamufle edilerek, Boğazlardan Karadeniz'e
açıklığını ve bu gemilerin Mihver güçlerine askeri birlik ve savaş
malzemesi taşıdığım ve 1944 yılının Haziran ayında da, "Hms" ti
pi sekiz ve "KricgsııanspoıT tipi beş Alman savaş vc savaş mu
avin gemisinin bu kez Boğazlardan Hge Denizi ne geçtiğim iddia
edecektir.26
Boğazlar ağlar ve mayınlar ile kapatıldığından, bu tür geçişlerin
ancak Türk Hükümeti nin vc resmi makaıulamım bilgisi ve izni
dâhilinde mümkün olabileceğine burada dikkat çekmek isterim 27
İngiltere ile Sovyeıler Birliğinin, 25 Ağustos 1941 târihinde.
Irarfı birlikte işgal etmeleri, Almanya'nın yeni önerilerine ııcdeıı
olacaktır. Almanya, Türkiye'nin Montrö Antlaşın ası'm tek yanlı
olarak (esli çimesim ve ticaret gemileri de dâhil olmak üzere. Bo-
ğnzlaı'in gemi trafiğine tamamen kapatılmasını önerir. Bu, tabi
atıyla, Montrö Antlaşması gereğince, ticâret gemilerini Boğaz
lardan Karadeniz’e serbestçe çıkarabilen İngiltere'ye karşı yönel
miş bir öneriydi.
Berlin, Türkiye’nin, İran"m işgalinden endişe duyarak, Doğu
cephesinde Almanya'nın yanında savaşa katılmasını sağlamaya
çalışırsa da, bunda başarılı olamaz. Oysa, Alman Dışişleri Bakan
607
lığı Genel Sekreteri VVcizsaccker, 25 Ağustosla, İran'ın müttefik
lerce işgaline Türkiye’nin gösterdiği tepkiye işaret ederek, işgalin
Türkiye nin rengini artık belit etmesi için kullanılacak iyi bir fır
sat olduğunu belirtiyordu.
Gerçekten ele Türkiye, İran’ın işgalinden tedirgin olmuş, Lond
ra ile Moskova'nın işgal konusundaki işbirliğini sert bir biçimde
eleştirmiş ve hattâ İran'ın işgali sırasında Tahran’da bulunan Al
man diplomatların Türkiye’ye geçmelerinde de kolaylıklar sağla
mıştı. Gerçi müttefiklen Alman diplomatlarının Tahrandan Tür
kiye'ye gelmelerine izin verilmesini hoş karşılamamışlardı. Ancak
Ankara, Alman diplomatlarma gereken kolaylığı sağlamaktan da
kaçınmamıştı.28
An karadaki Alman diplomatlarından He itını ıh Allardı, anıla
nınla, İran'ın işgalinden sonra, Tahrandaki Alman Büyükelçili-
ği'ııclc görevli Alman diplomatları ile ailelerinin Türkiye'ye gel in
lisini bir macera olarak anlatıyor
/ Bu konuda Harici ve Vekalet i’ne j
30 Zehra Önder'ın İnönü ile yaptığı mülakata bk*. Önder, age, s. 26-5-268
608
İnönü, gerçeklen de, muhıetııel bir Alman zaferine İter zaman
kuşku ile bakacak ur.
Türk Hükümeti, bu sırada, her şeyden önce, müttefiklerle Mih
ver güçleri masında bir uzlaşma barışı arıyordu. Gerçeklen de,
İnönü niin, bu dönemde, bir uzlaşma barışı sağlanması ieim ara
cılık önermesi ilginç lir.32 Ne var ki, İnönü, yıllar sonra, bu yönde
bir girişimde bulunmadığım açıklayacaktır.33 Papen ise, anıların
da, bu girişimi doğruluyor.
İnönü'nün bu sırada yaptığı bir konuşma bu konuda bir ipucu
olabilir. İnönü, 1. Kasım 1Ö41 târihinde, TBMM’yi açış konuşma
sında, Almanya ile ilişkiler konusunda, şöyle diyordu:
"Almanya ile münâsebetlerimiz, Balkan hareketleri esnasında en çe-
tin imtihanım geçirmiştir denilebilir. 0 zaman bizdeki alâka ve endişeyi
lâyık olduğu ehemmiyetle gören ve anlayan Alman Devleti'nin sayın re
isi Hiller, bana yazdığı husûsî bir mektupla, memleketimize karşı dostlu
ğunu göstermiş ve hükümetin tasvibi ile kendisine vermiş olduğum ce
vap ve bir kere daha vâkî olan mektuplaşmamız, 18 Haziran 1941 tarihli
Tıirk-Alman muahedesini vücûda getiren karşılıklı itimat havasını yarat
mıştır. Bu neticeyi memnuniyetle kaydetmek isterim/'34
Yine aynı konuşmada, İnönü, şu ilginç açıklamayı da yapıyor
du:
"Harpten doğan bin türlü felâket içinde, bütün milletlere karşı insânî
vazifesini kudreti nispetinde yapmakla iftihar duyan memleketimiz, bir
gün de, dünyânın beklediği ve muhtaç olduğu barışın kaynağı olabilirse,
bundan duyacağım sevinç pek büyük olacaktır."35
İnönü'nün bu kısa cümlesi, Türkiye'nin barışın şağlauması ko
nusunda aracılık yapmaya hazır olduğu şeklinde yorumlanabilir.
Papen. daha Haziran ayının sonunda, Almanya’nın barış işleği
ni Türk HükÇimeli ne ilctırıişii. Papen, Haziran aynıda yazdığı ra
porlarda, Hâriciye Vekili Süıkrü Saraçoğlu'nun İngiltere ile Al
609
manya arasında barış sağlanacağı ve iki ülke arasında oluşacak iş
birliği sonucundu da. S o n e iler Birliğine karşı birlikle savaş açıla
cağı konusunda ümidi olduğunu belirliyordu. Saraçoğlu, bu uir
girişimleri memnunlukla karşılamışın36 Saraçoğlu, 5- Temmuz ela,
Berlin'in barış önerisini Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hu-
gessetı'e de aktaracak Ur. Papcn, Mısır'ın Ankara Büyükelçisine,
Türkiye'nin barışın sağlanması için aracılık yaptığını açıklamışı t.
Ancak bıuüıı bu gelişmeler. Alman Hükümetinin bilgisi ve isteği
dışında, tamamen Papenin kişisel girişimleriydi. Bu nedenle de,
bu yöndeki lünı girişimler, Ribbentrop tarafından sert bir biçimde
eleştirilecektir.37*
Türk-Alman İktisadî görüşmeleri için bu sırada Ankara'ya gel
miş olan Clodius, Ekim avında kaleme aldığı bir raporda, Türki
ye'nin Sovyet lor Biri iği'ne karşı savaşta tamamen Almanya'nın ya
nımla yer aklığını yazıyordu. Ancak Türk Hükümeti, gerçi Sov
yet lor Birliği’nin savaşı kaybetmesini istiyordu, ama bunun yanı
sıra, bir Ingiliz-Alıuaıı uzlaşma barışını da arzu ediyordu. NÇıman
Menemcncioğlu, Clodıus'a, Almanya’nın zafer kazanacağına ve
İngiltere'yi yenebileceğine inanmadığını söylemişti. Bu nedenle
ele, Türkiye, doğu cephesinde savaş başladığından beri. Almanya
ile ilişkilerini düzeli iyon la kat aynı zamanda, İngiltere'den <lc ay
rılmamaya kararlı görünüyordu.35
Ancak bu yöndeki beklen tilerin ve girişimlerin lıemcıı sona er
mediğini de belirtmek gerekir. İnönü'nün yukarıda be bitliğim
konuşmasını yaptığı Kasım aynıda, Hâriciye Vekâleti Genel Sek
reteri Nünüm Menemcncioğlu, İngiltere'nin ve ABD mu Ankara
Büyü kele ilerine, arlık barıştan söz etme zamanının geldiğini
açıklıyordu. Aynı târihte Ispanya Hükümeti nezdindc de bir giri
şimde bulunulmuş LU. Ispanya'nın Ankara Büyükelçisi, bansın
sağlanması konusunda Türk Hükümet Enin aktif çalışma arzusu n-
36 Krecker.age.s. 111
33 Krecker.age.s. 199-201
31 Mart 1943 târihine dek geçerli olacak Türk-Alınan Ticâret Antlaşması. 9 Ekim'de. Ankara'da
imzalanmıştı K-eesing’s. 11941/48381
610
(lan söz e d iyo rd u . Papcn, yine Ispanya'nın A nkara B ü y ü k e lç i-
si'nden, M c ııo m c n d o ğ lu 'm u y bu alanda, İspanyol H ü k ü m e ti ile
iş b irliğ i yapılabileceğini b e lirttiğ in i öğrenm iş ve 12 Kasım ta rih li
raporunda da bu d u ru m u b e lirtm işti. A ncak M enem cncioğlu, ba
rışın ancak Sovyeller B iıtiğ i'n in yenilgisinden sonra yapılması ge
re k tiğ in i düşünüyordu.
M enem encioglu'nun bu görüşünün Saraçoğlu nun yaz a yların
daki ve yukarıda b e lirttiğ im düşüncesi ile p a ra le llik taşıdığıııa
d ik k a t edilm e lidir.
Tam bu sırada, T ü rk y ö n e tic ile rin in b ir uzlaşma barışı sağlan
ması konusunda ayııı görüşle o ld u k la rı ve bu yönde bazı g iriş im
lerde b u lu n d u k la rı açıktır.
Yıl sonuna doğru, b ir uzlaşma barışı sağlanması yö n ü n d e ki gi
rişim lere karşın, bu konuda b ir ilerlem e sağlanamaması karsısın
da, A n ka ra 'd a ki iy im s e r b e k le n tile rin sona e rd iğ in i söylem ek
m üm kündür.
Fâlih Rıfkı A tay, Ulus gazetesinde, “ Avunm a D evri G eçti" adlı
yazısında, In g ilte re ile A lm anya arasında b ir uzlaşm anın a rtık
m ü m k ü n olm adığım , fakat barış fik rin in , savaşa katılm am ış dev
le tle r için o zamana dek ü m it d o lu ve avutucu b ir f ik ir olduğunu
a ç ıklıyo rd u ,39
G erçeklen clc, b ir uzlaşma barışı sağlanması yo lu n d a k i g iriş im
ler, hem R ibbentrop, hem de m ü tte fik le r taraklıdan red edilecek
ve bu konuda som ut b ir sonuç elde edilem eyecektir.
B erlin, A lm anya'nın kısa b ir süre sonra görülm esi m uhtem el
askeri başarıları sonucunda, T ü rk iy e 'n in tamamen kendi yanında
yer alacağını ve a ııık M ih v e r güçleri ile m ü tte fik le r arasında bo
calamaktan vazgeçeceğini düşünüyo rdu. Gerçekten de, E kim ve
Kasım aylarında, A lm an O rd u s u n u n doğu cephesindeki saldırısı
başarı ile sü rü yo rd u ve hemen hemen tü m K ırın ı A lm a n işgali al
tına g irm işti.
A lm an askerî basanlarının d o ru k noktasına çıktığ ı 1941 y ılı
nın A ra lık ayında, Papen, 22 A ra lık ta rih li raporunda. İn ö n ü ’nün
A lm a n askeri başarılarından m e m n u n o ld u ğ u n u b e lirtiy o rd u .
39 Ulus, (16.12.1941).
611
Yalnız İn ö n ü , ilg in e b ir açıklam a yapmış ve T ü rk h a lk ın ın sem
p a tisin in . yalnızca zafer günlerinde değil, fakat z o r ve k ö tü za
m anlarında da, A lm anya’nın yanında o ld u ğ u n u n H itle r ’e ile til-
. A fi
nıcsıın istem işti.
Ancak Berlin, bu d enli büyük askerî başarıların karşılığı olarak,
a n ık T ü rk iy e 'n in savaşa girme zam anının geld iğ in i d ü ş ü n ü y o r ve
Ankara'n m zaman zaman Alm anya iç in yaptığı sempati açıklam a
ları ile ye tin m e k istem iyordu. Bu tü r açıklamalar, B e rlin 'i tatm in
etm ekten cok uzaktı. D ını tu l masın k i, bu sırada, 194] y ılın ın
sonlarında, Alınım O rduları, Leningrad-M oskova-S ıalingrad cep
he hatuna varmışlardı.
Alm anya, doğu cephesindeki eşsiz askerî başarılarının ve zafe
rin in T ü rk flü k ııin ç ti1nin dış p o litika sın ı da etkilem esini b e kliyo r
ve A lm an askeri b irlik le rin in bu suretle T ü rk iy e üzerinden sevk
ih tim a lin in gerçekleşeceğini ü m it ediyordu. Böylccc B erlin, T ü r
kiye'nin
> A lm anya'nın
/ vamnda
> kesin olarak saf tutm asıvla,2 O rta ve
Yakın Doğu ya inm e plânlarını daha rahat b ir şekilde gerçekleşti
rebilecek! i. Aksi hâlde, A lm an G e n e lku rm a yın ın Basra Körfezi'ııe
inm e ve buradan doğrudan M ıs ır’a girm e p lâ n la rın ın gerçekleş
mesi zor görünüyordu. Papen ise, Bolsevizm in ye n ilgisin de T ü r
kiye nin de çıkarı olduğu görüşüyle, bu tü r b ir iş b irliğ in i ve hattâ
birleşm eyi m ü m k ü n g örüyo rdu 4
01
Alm anya, a rtık savası kazandığına ve SovyetIer B ir liğ in in kesin
olarak ye n ild iğ in e inanıyordu. Ne var k i, T ü rk H ü kü m e ti, b u k o
nuda hâlâ şüpheci davranıyor ve net b ir tu tu m alm aktan ısrarla
kaçm ıyordu.
B erlin. T ü rk H ü k ü m e tin i, savaşı kazandığına ik n a etm ek ve
inandırm ak için, bir gösıeri yapmayı plânlar ve b ir A lm an basın
h e y e tin i, bu am açla, T ü rk iy e 'y e gönderir. A lm a n Basın H eyeti
Başkam vc Papen, A nkara’da, 17 Kasım’da, Saraçoğlu ve M ene
me ncioğlu ile görüşürler. Heyet başkanı S d m ıid t, aynı zamanda.
A lm an Dışişleri Bakanlığı Basın Dâiresi Başkam’dır. Heyet, 20 Ka
sı n id a , İstanbul'u da ziyaret e d e r42
41 Önder/age, s. 132-133
42 Ulus. 118.11.19411
612
A lm an O rduları nın 1041 y ılın ın ik in c i yarısında elde e tlik le ri
askerî zaferler ve Almanya'nın siyasal g iriş im le ri ile propaganda
faaliyetleri, T ü rk iy e 'n in M ih ve r g ü lle rin e bağlanmasına yetmeye
cektir. Gerçi Türkiye'de, b ir Alm an zaferinin yakın old u ğ u n a in a
nanlar sayıca az değildi. A ncak güçleri, henüz T ü rk iy e ’nin dış po
litika sın ı belirleyecek düzeyde de değildi. Y önetim , dış p o litik a y ı
savaşın gidişatına göre saptamaktan lıenüz vazgeçmemişti. Bu sı
rada Alm an askerî gücü egemendi ve bu nedenle de, Alm anya'ya
yakın b ir p o litik a izlenmesi doğaldı. Ancak doğu cephesinde he
nüz kesin b ir A lm an askerî zaferi g ö rü n m ü yo rd u , O hâlde, A l
manya'nın yanında kesin tavır alm anın da gereği yo ktu .
B elirtm ek gerekir ki, savaşın A lm anya'nın zaferi ile sonuçlana
cağına, basta İnönü olm ak üzere, T ü rk yöneticileri pek de iııaıv
mis gö rü n m üyorlardı. Olası b iı A lm an askerî za(erinin, aslında,
T ü rk iy e 'n in dc siyasal bağım sızlığının sonu anlam ına geleceğinin
bil inci ildeydiler. T ü rk yö n e ticile ri, Sovveiler B ir liğ in in Alm anya
karşısında uğradığı yenilgiye ü zü lm ü yo rla rd ı. Fakat savaşın so
nunda A lm anya'nın da yeterince yıpranm asını ve hırpalanm asını
istiyorlardı. Bu arada, b ir uzlaşma barışı sağlanması ü m id i iç in
de) diler. Yenilm iş b ir K ızıl O rdu, T ü rk iy e için a rtık b ir te h like
oluşturam azdı. Yeterince yıpranm ış ve hırpalanm ış b ir A lm anya
ise, saldırı siyâsetinden vazgeçmiş hâlde iken, uzlaşmacı b ir barış,
T ü rk iy e 'n in bağımsızlığım ve çıka rla rın ı ko ru ya b ile ce k tek fo r
m ül gibi görünüyordu.
T ü rkiye , 1041 yılı sonlarında, M ih v e r devletleri tarafından, k u
zeyden Sovycıler B irliğ i, batıdan B alkanlar ve Ege D enizi, güney
den Doğu A kdeniz, m ü tte fik le r tarafından ise, doğudan t ran vc
güneyden dc İrak vc Suriye ile çevrilm iş, savaşa henüz katılm a
mış biı ada durum undaydı. Savaş, T ü rk iy e 'n in b ü tü n sınırlarında
sürüyordu.
1941 yılın ın A ra lık ayı ise, savaşın gidişatı açısından önem li bir
ay olacaktır. Alm an O rdusu’nım kış acem iliği ve ilerlem e hızının
kesilm esi g ib i doğu cephesinden gelen o lu m su z h a b e rle r bile,
ABD ’niıı savaşa g irişi kadar önem li değildi. A B D 'niıı de savaşa gi
rişi ile b ir A lm an zaferi ih tim â li hayli azalmıştı.
T ü rk iy e ’nin Berlin B üyükelçisi Hüsrev Gerede, kon u ile ilg ili
olarak, 12 A ra lık 1941'de, Ribberurop ile yaptığı görüşm ede, T ü r
613
kiye'nin çalışmaların yeniden genişlemesinden duyduğu üzüm ü-
yü ve yeni d u ru m karşısında, eski politikasını sürdürerek, savas
dışı tu lu m u n u koruyacağını açıklar.45
Papeıı de, 16 A ra lık ta rih li raporunda, Saraçoğlu ile görüştüğü
nü ve H ariciye V ekili’ itin savas m yeni çatışmalarla genişlem esin
den duyduğu ü züntüyü vurguladığım ve hep tekrar e ttiğ i gibi, İn
giltere ile b ir uzlaşma barışı sağlanması için gösterilen çabalara
d ik k a t ç e k liğ in i yazıyordu.
Papeıı, Saraçoğlu'na verdiği yanıtta, A lm anya'nın In g ilte re ile
barış yapılm ası ko n u su n d a ü m itli o lm a d ığ ım , savaşın yalm z
A B U n in provokasyonlarının eseri o ld u ğ u n u , fakat aynı zamanda,
dünyâda yeni düzenin kurulm ası m ücadelesini zaferle lama m kı
rnak için dc savaşı kliğ im belirtm işti.
Saraçoğlu da, T ü rk iy e 'n in eski politikasına devam e ttiğ in i ve
saldırıya uğradığı takdirde kararlılıkla savaşacağım sözlerine e k lo
ınisıi.
A lm anya'nın T ürkiye politikası 1942 yılı boyunca da hiç değiş
meyecektir. Amaç, 1941 yılında varılamayan hedefi, hiç olmazsa,
1942 yılında ele geçirm ekti. A lm an G enelkurm ayı ile R ibbeııım p,
Türkiye’nin Almanya'ya yakınlaşma hızı ile Kızıl Ordu'nun çöküş
hızı arasındaki yakın bağı b iliy o r ve hesap ediyorlardı.
Papeıı, 1942 yılı başında, T ü rkiye ’nin siyasal d u ru m u n u şöyle
değerlendiriyordu:
ABD ile Japonya arasındaki çatışma ve M ih v e r d e v le tle rin in
ABD'yc savaş ilâm , Ankara’da şaşkınlıkla karşılanm ış ve hayal k ı
rıklığına yol açmıştı. Ç ünkü, T ü rk H ü k ü m e ti, ABD m ü tte fik saf
larında savaşa katılm adığı sürece. M ih v e r devletleri ile İngiltere
arasında uzlaşmacı b ir barışın sağlanabileceği y o lu n d a k i ü m id in i
muhafaza etm işti. Ama a rtık ABD’n in de savaşa katılm ası ile, uz
laşmacı b ir barış sağlanması için bütün kapıların kapandığı anla
şılmıştı. Bu gelişmenin kısa vadeli sonucu, T ü rk iy e 'n in savaş dışı
tu tu m u n u sürdürm ek ve yabana çıka rla r nedeniyle, taraflardan
b irin in yanında yer alm am ak iste ğ in in güçlenm esi ve yeniden
vurgulanması olm uştu. 4 *
3
43 ADAP. Serie E. 1941-1945. Band l r 02. Dezember 1941 bis 26. Februar 1942). "Gerede ile
Ribbemrop Görüşme sı", Nr. S. 13.12.1941. (265/173446).
614
Ankara'nın içinde bu Umduğu siyasal d u ru m hâlen resmi olarak
buydu. Ancak, Papeıte göre, olası askerî ve siyâsî gelişm eler ya
kından incelendiğinde. A nkara'nın m u m u m d a nüansların vâr o l
duğu ya da belirmeye başladığı da g ö rü lü yo rd u .
lııg iliz -A m c rik a n b lo k u ile Sovyeıler B irliğ i arasındaki bağın,
T ü ık dıs politikasının lemel öğelerini belirleyeceği a çıklı. T ü rk i
ye, y ü z y ılla r öncesine uzanan tâ rih î d e n e y im le rin d e n , A İm an-
Sovyeı savaşırım sonucu ile kendi ulusal varlığının b irb irin e ya
kından bağlı o ld u ğ u n u İliliy o rd u . In g ilte re ’n in S ovvetlcr B irlı-
ği'nin yanında yer alması ve ona yardım etmesi, Ankara'da şok et
kisi yaratm ıştı. Ankara'ya göre, ABD yenilm ezdi ve bu nedenle
de. M ihver güçleri, savaşta ancak In g iliz dünyâ i m para lo r l uğu
nun parçalanmasıyla zafere ulaşabilirlerdi. Oysa, İn g iliz im para
to rluğu nun bu türden tam ve kesin çöküşünün T ü rk iy e 'n in çıka-
rina olmadığı daha önceleri defalarca b e lirtilm iş ti.
T ü rk iy e 'n in gerçek çıkarı, A kdeniz bölgesinde güçler dengesi
nin sağlanması ve ko ru n maşıydı. Yoksa, M ih ve r g ü ç le rin in tam
ve kesin b ir askeri zaferinin sonunda, İtalya'nın sınırsız ölçüde
güçlenmesi asla islenm iyordu. Böyle b ir sonuç, A nkara'nın çıkar
ları ile çalışıyordu. Bir olasılık da, M oskova'nın yardım ı ile, İn g i
liz-A m eıi kan blok unun lam ve kesin b ir zaferiydi. Türkiye'ye gö
re, böyle b ir olasılık, lanı b ir çözülme anlam ına gelecekti. Ç ünkü,
ABD ve İngiltere, böyle b ir durum da, ne Sovyetlcı B irliğ i nin ile r
lemesini durdurabilecek güçte o la b ilirle rd i, ııc de Avrupa nm Bol-
şev i k leşli ri) mesiııı engelleyebilirlerdi.
Dünyâ savasının içinde bulunduğu bu aşamada, T ü rk dış p o li
tikası, hâlâ b ir uzlaşma barışı arayışı içindeydi.
Taraflardan herhangi b iri açısından T ü rk iy e ’n in tarafsızlığı an
cak ik i olasılık altında b o zu la b ilird i. B irin ci olasılık. M ih v e r güç
le rin in , ilkb a h a r aylarında, doğu cephesinde savaşı kat i olarak
kazanmaları. Kal kaslara dayanmaları vc Ka (kaslardan İn g iliz pet
rol bölgesi olan Basra K örfczt’ni tehdit etm eleri h â liyd i. Ankara’ya
göre, ancak bu takdirde m ü tte fik le rin Avrupa'da savaşı kazana
mayacaktan kesin olarak belli olacaktı. Bu durum da, T ü rkiye 'n in
yapması gereken, askeri gücünü ve ağırlığını ortaya koyarak, bit
uzlaşma sağlamaya çalışm aktı, İk in c i olasılık ise, Ankara'dan ken
di yanında savaşa katılm asını ya da T ü rk iy e üzerinden askeri b iı-
615
lil< geçirm eyi zamansız olarak talep edecek olan ta ralın, T u rk i-
ve'yi kaçınılm az olarak karşı bloka ileceğiydi.
Pnpcn, 12 A ra lık 1Ö41 târihinde, İn ö n ü ile yaptığı görüşmede
in d in in im . T ü rk iy e 'n in Sovyetler B irliğiT ıııı yenilgisi ile yakından
ilg ile n d iğ in i ve In g iliz -A m e rik a n blokundan gelecek olası baskı
ve propagandaların. T ü rk iy e 'y i A lm anya a le yh in e b ir harekete
sevk edemeyeceğim ıckrâr tekrar im â e tliğ in i b e lirliy o rd u . İn önü.
T ü rk iy e 'n in tarafsız u n u m u n un halen ln g iliz lc rd c n daha çok
M ih v e r g üçlerinin lehine o k lu ğ u n u da b e lirtm iş ti. Eğer T ü rk iy e
In giltere'nin yanında savaşa katılm ış olsaydı, bu takdirde, In g iliz
d e n ir gücü, Karadeniz'de S ovyetler B irliğ i’n in güney kıy ık ın ın
destekleyeb ilecekti. Al m an-Sovyet savaşında T ü rk iy e 'n in daha
ak lif tu tu m u n u n ne zaman ve ne ölçüde olabileceği y o lu n d a k i bir
soruyu, İnönü, konunun ciddiyetle İncelenm ekle o lduğu ş e klin
de vanıdamıştı.
Papcn, ilkbahar aykırında. Alm an O rd u s u n u n saldırısı yeniden
başladığında. I ürk O rdusu nun Sovyet sınırında yığınak yapına
sım önerm işti. Bu sırada Papen'in Nâfıa V e kili em ekli General A li
buaı Ccbesoy ile yaptığı hır görüşm eden. G enelkurm ay Başkanlı
ğ ı n a öneriyi incelediğini ve benim sediğini anlam ak m ü m k ü n d ü .
Ancak Int harekât doğuda karlar erimeden m ü m kü n değildi. Bu
nedenle de, önce kısın sona ermesi gerekiyordu.
Papeıı, raporunun son cümlesinde, T ü rk dış p o litika sın d a ki n i
hâi karârın, tamamen savaşın m uhtem el gelişm elerine bağlı o ld u
ğunu vu rg u lu yo rd u .44
Papcn. 2 5 Şubat ta rih li raporunda. O rdu ile yakın iliş k ile rin e
d ik k a t ç e k iy o r ve G enelkurm ay İk in c i Başkanı O rgeneral  sim
G ündüz ile yaptığı b ir görüşmede, her ik i ülke ku rm a y la rın ın ve
G e n e ra lle rin in k a rş ılık lı güven için d e ve b irlik te çalışm a la rın ı
önerdiğini ve önerisinin dikkaLe alındığını b e lirliy o rd u . A lm a n
ya'nın A nkara'daki Askerî Ataşesi General Rohde de. b ir rapoı uıı-4
44 ADAP, Sene E I941-T945. Band I, (12. Oezember 1941 his 28. Februar 1942), "Papen'den
A D B 've". Nr. A 6/42. (Siyâsî Rapor). N r. 97. 5 1.1942. (4929/E 261 364-691; SSCB Dışişleri
B a ka n lığ ı Arşiv Bölümü. Alman Dışişleri Dâiresi B elgeleri. T ü rkiye 'd e ki Alman P o litik a s ı
(1941-1943), Paperi den ADB y e N o . A 6/42 Siyâsî Rapor/Gizli. Nr. 16.5.1 1942, s 39-44.
616
da. G e n e lku rm a y ik in c i Başkanı O rgeneral Asını G ü n d ü z ü n .
Sovyetler B irliğ i'm n kuzey lim anlarına yapılan m ü tte fik sev k i yân
vc İn g iliz deniz harekâtı ile ilg ili konularda ke n d ile rin e bilgi sağ
ladığını b ild iriy o rd u .45
Berim , 1042 yılı başında, T ü rk-S o vycl iliş k ile rin i gergm leşıir
me yol undaki propaganda faaliyeti için yeni ve önem li b ir fırsat
daha yakalayacaktır.
24 Su bat 1042 sabahı, A lm anya'nın Ankara Büyükelçisi Fraıız
von Papcn c. Ankara'da, b ir suikast g iriş im in d e b u lu n u lu r.
Papcn ve esi. 24 Şubat sabahı, her zam anki g ib i, evlerinden
A lm an B ü yü ke lçiliğ i ne yürüyerek g id e rle rke n , saat on sıraların
da b ir bom banın patlamasıyla yere yuvarlanırlar. Bomba hemen
arkalarında patlam ıştır. A ncak her ik is i de suikasıtcıı yara alm a
dan k u rtu lu rla r. Fakat arkalarında b u lunan vc oradan geçmekte
ol,uı b ir katlın ile ik i gene k ız bom banın el kişi ile yaralanır.
Patlamanın etkisi ile civarda b u lunan binaların da ta n ıla rı k ır ıl
mışın'. Papcn, derhâl polise başvurur vc olay, K ro ll uıı aracılığıy
la. b ü k tü Saraçoğlu'na b ild irilir. O laydan hemen sonra D âhiliye
V e kili f i l i k Ö ztra k ile A nkara V a lisi Nevzat Taıutoğan. A lm a n
B ü y ü k e lçiliğ i ne gelirler. C um hurbaşkanı Isırıcı İn ö n ü 'n ü n Özel
Kalem M ü d ü rü de bizzaı İn ö n ü 'yü lem silen B üyükelçiliğe gelir.
D iğer yandan. H âriciye V e k ili Ş ükrü Saraçoğlu ile H âriciye Ve ka
le li Genel Sekreteri N ûınaıı M e ııc m c n c io g lu da, B ü y ü k e lç iliğ i
bizzal ziyârcı e d e rle r4
47 Papcn, olay h a kkın d a a y rın tılı inceleme
6
4
5
yapılm asını talep e d e r48 O lay m a h a llin d e yapılan araşınm a la r
sonunda, suikastçının, bombayı atarken, bom banın elinde patla
ması sonucunda, parçalanarak ö ld ü ğ ü s a p la n ır vc so ru ştu rm a
hızla ilerler.
Olayla ilg ili resmi açıklam a ise, ancak 5 M a rtta yapılacaktır:
47 ADAP, Sene E. 194M 945. &and I , 112. Oezember 1941 bıs 28. Februar 1942), T a p a n d a n
AOB ye ". Nr. 260, 24.2.1942, (51/40 356).
48 ADAP. Serie E- 1941-1945, Band I, (12. Oezember 1941 b»s 2-8. Febnıar 1942}. "Pape-n'den
ADB'ye", Nr. 280,24 2.1942, (61/40 3561.
617
"Von PapeıYe Suikast,..
Resmî Tebliğ...
11 Suikastçı (Yugoslavya'nın! Üsküp vilâyetinin Ceylan kazasının Dob-
ruca köyünden olup, lise tahsilini ikmâl etmiştir Üsküp'te komünist ol
duktan sonra, 6 Ekim 194û'da memleketimize gelmiş ve İstanbul (Üniver
sitesi! Hukuk Fakültesi ne yazılmıştır. 9 Haziran 1941de Tiirk vatandaşlı
ğına kabul edilmiştir. Adı: Ömer Tanlak (Ömer Halidoviç İsiç) (Ömer To
kat)...
21 Yakın arkadaşları da, Yugoslavya'da doğmuş ve orada komünist ol
duktan sonra, muhacir olarak memleketimize gelmişler ve vatandaşlığı
mıza girmişlerdir.
3) Ankara ve İstanbul'da [biri yabancı devletin mensuplarına karşı
suikast hazırladılar. Ecnebiler hakkında tahkikat devam ediyor."49
"Bu haber yayılır yayılmaz, bütün Ankara şehrinin kalbi nefretle çarp
mıştır. Ve h.ç şiiphe$i2, bu anda, bütün Türkiye halkının kalbi de aynı
nefretle çarpıyor (...) Dünkü hâdisenin akisleri, bir yandan. Tiirk-Alman
dostluğuna, öbür yandan Almanya'nın Türkiye’deki Büyükelçisi ne karşı
beslediğimiz saygr ve sevginin bir defa daha tezahür etmesine vesile ol
muştur."50
49 Ulus, (63.1942).
50 Ulus, (25.2.1942)
618
gökmen olarak Türkiye'ye gelin işlerdi. Sav, T ürkiye 'ye uç yıl cince
gelm işti. Sayman ise. İstanbul Üniversitesi T ıp F a kü lte sin d e öğ
re n c iy d i.51 Pavlov, Sovyetler B irliğ i n in İsta n b u l B aşkonsoloslu
ğ u n d a , binanın c ilâ lı askerler ve polislerle kuşatılm ış o k lu ğ u hâl
de, binadan âdeta zorla dışan çıkartılarak teslim alınm ış. K o rn i-
lov ise, kaçarken Kayseri'de yakalanm ıştı.52
Papeıı. 7 M art tâ rih ti b ir raporunda, b ir Sovyet vatandaşının. 6
M arkta, Kayseri’de yakalandığını, d iğ e rin in ise, kendisine teslim
olması için tanınan sürenin 8 M art sabahına kadar uzatılm ış o l
d u ğundan, lıâlcn S ovyeıler B irliğ i n in İsta n b u l B aşkoıısoloslu-
ğu'nda b u lu n d u ğ u n u ve eğer te slim olm azsa, cebrî tu tu k la m a
olacağını b e lirtiy o rd u .535
4Papeıı, 9 M a rt ta rih li raporunda ise. Me-
nem cııcioğlu ııuıı. kendisine, Sovyetler B ir liğ in in İsta n b u l Bas-
k o n s o lo s lo ğ u ’ ntın b ir ta b u r asker ta ra fın d a n k u ş a tıld ığ ın ı ve
Pavlov'uıı ancak bundan sonra teslim o ld u ğ u n u anla ttığ ım yazı
y/ o rd u .5*
Papeıı, 7 M art Ta, VVcızsaecker’e yazdığı m ektupta . Sovyet va
tandaşı olan sanıkların Sovyet g iz li istih b a ra t ö rg ü lü G PU ’tuuı
|daha sonraki adı ile K G B 'n in l Sovyetler B irliğ i nin İstanbul Baş
ko n so lo slu ğ u n d a görevli elem anları o ld u ğ u n u n k e s in lik le sap
tandığını b e lirtiy o rd u . T ü rk H ü k ü m e ti, saldırganların yakalanm a
sı için çok yardımcı olm uştu. Papcn, m ektubunda, T ü rk H ü k ü
m e tin in sa ld ırg a n la rın yakalanm asına ça lışırke n . T ü ık -S o v y c ı
iliş k ile rin d e m ulucınel b ir g e rg in liğ in oluşmasını da göze aklığım
özellikle vu rg u lu yo rd u . D iğer yandan, P a p cn iıı gözlem ine göre,
T ü rk halkının önem li b ir kısm ı bu olayda A lm anya’n ın yanında
yer alm ıştı. Bu konuda Papen’e gelm iş çok sayıda telgraf vardı.
53 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Böltimu. Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman
P olitikası {1941-1943). "Papen’den AOB'ye", No 355 Siyâsî Kısım V II307 Gizli, Nr. 19. 7 3.1942,
s 52
54 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Oâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman
PoliliKas» {1941-19431. "Papen'den AOB'ye". No. 363 Siyâsî Kısım Vll 308 Gizli. Nr. 20.9 3.1942.
s. 53.
619
Papen. m e ktu b u n d a , s a n ık la rın yargılanm asına iliş k in a y rıııiılı
b ilg ile rd e veriyordu.55
Papcn’ in, bu fırsattan yararlanarak, propaganda fa a liy e tle rin i
geniş tu ttu ğ u da görülüyor. Papen, suikasıten sonra, yoksul ço
cuklara yardım etmek için, b in TL. değerinde b ir çe ki, Ç o cu k
Esirgeme K u ru m u na teslim edilm ek üzere, Ankara V alisi Nevzat
TaıulOğan'a verecektir.565
*
7
Papcn suikastı, T ü rk basınında, Alm anya lehine yazıların daha
sık görülm esine ııcdcn o lu rk e n , Sovyetler B irliğ in e karşı b ir pole
m ik havası da /varalı laca la ın
Cok kısa b ir süre sonra suikast davası da başlayacak, T ü rk Ira
sını. duruşm alara geniş yer ayıracak ve uzun süren duruşm alar
boyunca, basının ve dolayısıyla da ka m u o yu n u n ilg isi, dava üze
rinden hrc eksik olmayacaktır.
Papcn suikastı davası 1 N isanda başlar. D uruşm alar açık cere
yan eder.5,7 Sanıklar için idam cezası talep e d ilin i ş t i r . İ l k d uruş
mada, A bdurrahm an Sayman, suçunu iıirâ f eder ve Sovyet ajanla
rı ile iliş k i ku rd u ğ u n u anlatın Sayman şunları söyler: "K anaatim
ce. maksatları, bu hadiseyi T ü rkle re yü kle m e k ve T ü rk le ı i harbe
s o k ıııa k ıı. A lm a n ya a le y h in e ve R u sla rla b ir lik le harbe s o k
m ak... 59 Buna k a rş ılık , Sovyet vatandaşı sanıklar, Sayman ile
Savı lıic tanımadı klanın iddia ederler. Bu arada, dava, Sovyctler
B irliğ i nin resini lıabeı ajansı TASS tarafından da e le ştirilir. TASS
Ajansı, Sovvcı vatandaşı olan sanıkların, Pnvlov ile K o rn ilo vT m
suçsuz o ld u k la rım iddia e d e r60 Berlin ise, M oskova'nın bu id d i-
55 Papen, age, s 550-552; ADAP. Serie E: 1941*1945. Band î, (12. Dezember 194î bis 26. Februar
1942}. Papenden VVeızsaecker'e Özei M ektup", Nr. 280, 24.2.1942 <61/40 35G) ve 7 3 1942
(126/70 450-57).
57 Ulus. (22.3.1942)
' Papen'in dâvasına başlanıyor Ankara Cumhuriyet M üddei Umumîliği, izdihamı göz örüine
alarak, kart dağıtmıştır Duruşmaya kartsız g ir ilm e y e c e k .Ulus, (1.4.1942).
50 Tan. (21.5.1942)
60 Ulus, (7.4.1942).
620
alarm ı valaıılar.61 Dava, uzun süre devam eder. Toplam on cluruş-
ma yapılır.62 D uruşm alar gerçeklen de ilg in ç (ir. Ö rneğin , M ahke
me Heyeti, Pavlov ve K o m ilo v için avukat tutulm asın a gerek gör
mez. Ayrıca, Sovyet vatandaşı sanıkların T ürkçe bilm e m e le ri de,
sanıklar açısından önem li b ir sorundur. Sovyetier B irliğ i nden da
va için T ü rkiye ’ye gelen b ir h u k u k ç u n u n Sovyet vatandaşı sanık
lara m ü şa virlik yapması talebi de, yine M ahkem e Heyeti nce, red
e d ilir. T iir k vatandaşı sanıklar Sayman ve Sav ın, duruşm alar sıra
sında, M ahkem e Heyeti nce k e n d ile rin e so ru la n sorulara ya n ıl
verm em eleri ya ela vcıem em eleıi ve sürekli olarak ilk ifadelerim
yin e le m e le ri de, yeni yem so ru la r u y a n d ırır. B ir yandan, zaten
nıcvcııt sorular a yd ın la tılm a zke n , diğer yandan da, duruşm alar
sırasında ortaya çıkan yeni sorular da, yanıtsız kalır.63 N ihayet 17
Haziran da karar açıklanır. Sovyet vatandaşı sanıklar, Pavlov ile
K o ın ilo v, yirm işer y ıl ve T ü rk vatandaşı sanıklar, Sayman ile Sav
' s '
61 Ulus. (8 4.19421.
62 Ulus. 19, >6,17 ve 30 4.19421, (7,14 ve 21.5.1942) ve (4 ve 11,6.1942).
65 Ulus, (5 11 1942).
66 Ulus. 15 11.1942).
621
duruşm alar sırasında, Ö m er Tokat’ın parçalanan k iş i olm adığım
iddia eden ve Ö m er Tokat’ı tanıyanların ve rd ik le ri ifâdelerle, b i
lirk iş i raporlarındaki ta rifle rin farklılığına işaret eden K o rn ilo v ta
ralından da one sü rü lm ü ştü . Gerçekten de, Ö m er Tokat’ın özel
lik le ri ile Ö m er Tokat olduğu iddia edilen ve bom banın patlaması
sonucunda parçalanan k iş in in ö z e llik le ri b irb irin d e n tamamen
farklıydı. Süleyman Sav, dâvanın bu ik in c i safhasında, m ahkem e
de daha önce verdiği ifâdeleri de red edecek ve ilk ifâ d e le rin in va-
lan o ld u ğ u n u açıklayacaktır. Sav, kendisine b ir tercüm an tahsis
e d ild iğ i takdirde, suikastın gerçek y u z ü n ii açıklayacağını da b e lir
tece le, ancak Mahkem e Heyeti, kendisine b ir tercüm an tahsis et
meyeceği g ib i. Sav ın iddialarının, yalan o ld u ğ u kanısı ile, ü z e rin
de dahi durm ayacaktır. Oysa. Süleyman Sav. A bdurra Im ıan Say
m a m da su çlu yo r ve onun açıklam alarının da uydurm a o ld u ğ u
nu iddia ediyordu.
t
67 Ulus. (24.12.1942}
622
A lm anya'ya kaışı savaşa katılm asını sağlamak vc bu sû re ılc de
kolayca Boğazlar a inm ek olduğunu b e lirtiy o r 686
9
Ancak Papcıı'm id d ia la rın ın tu ıa rlı o ld u ğ u söylenemez. B irçok
konuda olduğu ğibi, bu kez de, Papen'in anıları ile A lm a n D ışişle
ri Bakanlığı arşivlerinde bulunan belgeler arasında b ir tu tarsızlık
ve b ir çelişki söz konusudur. Arşiv belgeleri, b irç o k kez olduğu
gibi, btı kez tle, Papcn'i yalanlıyor. Papen, bu sırada, yâni 1942 y ı
lında, T ü rkiye 'n in A lm anya'nın yanında savaşa katılm asını sağla
mak için caba harcıyordu. Yoksa, anılarında iddia e tliğ i g ib i, ta
rafsızlığını korum ak iciıı değil... Ayrıca, Papen’in, k e n d is in in b ir
su ika st sonucunda ö ld ü rü lm e s i ile , b ir T ü rk -A ln ıa n savaşının
başlayacağı yo lu n d a ki iddiası da hayli zayıf görünüyor. T ü rk -A I-
maıı iliş k ile rin in en yakın olduğu bu dönem de, böyle b ir olasılık
akla yakın gelm em ektedir.64
623
malarına duruşma başlayınca kadar yanıt vermemesini Papen'e salık
verdi/'70
624
A B D 'n in chş p o litik a belgele rini içeren s e rin in 1942 yılına âid
dördüncü cildinde yer alıyor, ABD 'nin İsviçre B üyükelçiliği'nclen,
12 M art 1942 tarihinde, A m erikan Dışişleri B akanlığına gönderi
len mesajın tam metni söyledi:
"Elçilik, 997 sayı ve 11 Mart tarihli belge ile, Berlin ile ilişkili olduğu
kişilerden aşağıdaki âcil haberi almıştır:
Ankara'da von Papen'e yapılan suikast girişimi. Mitlerin onayıyla,
(Gestapo'mm jGeheime Staats Polizei} yöneticisi] Himmler tarafından
düzenlenmiştir. Geçen Mayıs ayında Himmler, Hitler'e. von Papen'den
yeni Alman devletine karşı bir yabancı saldırısı gibi görünecek biçimde
'yararlanmak' için, bir plân önermişti. Cinayeti hazırlamak için Himm-
ler'ce görevlendirilen grup şefi Wulff, ajanlarından, Yugoslavya'nın işga
li altındaki bölümünde bulunan komünist eğilimli bir Sırp ve Hırvat gru
bunun güvenini kazanmalarını istemiştir. Bu gruptan kendilerinin 'Mos
kova adına' hareket ettiklerine inanan bir takım kimseler, oradaki Rus
diplomatları ve Konsolosluk görevlileri ile ilişki kurmaları talimatıyla Tür
kiye'ye gönderilmişlerdir. Böylece Alman ajanları, daha sonra suikast
yapılınca, Rusları işe bulaştırmayı amaçlıyordu.
Yugoslavlar, Moskova'nın emri ile hareket ettiklerine içtenlikle inan
mışlardır. Muhtemelen bugün bile inanmaktadırlar. Von Papen, ! „ } su
ikastın geri plânını belki hâlâ bilmemektedir. Ama Almanya'ya dönünce
(kendisine! bildirilecektir. Şimdi Berlin'deki Mazi önderleri, von Papen'e
suikast girişimini gerçekten Rusların örgütlediğinin Türklere inandırıcı
gelmesi için, azamî gayret göstermemeler. Böylece, Türkiye'nin Ameri-
kan-İngiliz-Rus dostluğundan tamâmıyla ayrılıp, Alman birliklerinin Tür
kiye'den geçmelerine izin vermeye ikna edilmesi işini kolaylaştırmayı
umuyorlar."72
12 Günaydın. (2.3.m i l
73 Günaydın, (2.3.tâ&H
m ı* olması da ilg in çtir. Bulgaristan’ın A lm an işgaline girm esinden
sonra, In giltere'nin Sofya B üyükelçi lig i1tide görevli İn g iliz d ip lo
m atların Sofya'yı terk ederek T ü rk iy e ’ye gelişleri sırasında, d ip lo
m atların bavulları aıasma yerleştirilen bom baların İstanbul'da Te
la Palas otelinde patlaması ile sonuçlanan suikastte. A lm an ajan
larının so ru m lu lu ğ u n u n bulunm adığı, aynı yılın Şubat avı basın
da resmen açı kİ an m ıstı.74 'T e la Palas suikastında A lınan ajanları
nın m csüliycıinin sabit o lu p olm adığına1 [iliş k in bit soruya] yet
k ili T ü rk m akam larının ‘H ayır1 cevabım verd ikle ri A nadolu Ajan
sı ( A A ) tarafından ö ğ re n il"in iş ti,75
Papen suikastın m siyasal amaçlı olduğu açıktır. Suikast g iriş i
m in in sıvâsal amaçları konusunda basında da vazıktr ver alacak-
' *
tır.76 Herlin, Tapon ve T tu k H ü kü m e ti, olaydan doğrudan d o ğ ru
ya Moskova'yı sorum lu tu tm uşlardı. İddialara göre, Moskova, bu
suikast g iriş im i ile, T ü rk -A İman iliş k ile rin i bozmak ve ik i ülke
arasında savasa neden olm ak istem işti.77 R ibbentrop ise, suikastıe
İn g iliz ajanların m da yer aldığı kanısındaydı. Oysa, İn g iliz belge
lerinde bu iddiayı destekleyecek b ir nokta bulunm adığı g ib i, İn g i
liz! cr dc\ olayın arkasında M oskovo’nııı yer aldığım d ü şü n ü yo r
lardı. Ta kal T ü rkiye ile Sov■•yeller B irliğ i arasında olası b ir pole
m ikten kaçınmak ıçirı. Londra, suikastın Berlin tarafından düzen
lenmiş propaganda amaçlı b ir provokasyon o ld u ğ u n u ileri sürm e
yi tercih edecek ve İn g ilte re 'n in bu iddiası, M oskova tarafından
da desteklenecektir.78
Papcıı su ika stın ııı som ut etkisi ise, T ü rk-S o vye t iliş k ile rin in
bozulması ve buna karşılık, T ü rk -A l man il işkile rinde belirgin bir
yakınlaşma seklinde görülecektir.
Olaydan b irs in e önce, 22 A ra lık 1Ö41 tâ rih in d e , 'P ru sya Bi
lim le r Akademisi T â rih i'' ile G oetlıe'nin 137 c ilt k ita b ın ın . Alm an
77 Papen, age, s. 55T-552; Erkin, Tiirk-Sovyet İliş k ile ri ve Boğazlar M eselesi, s 187; "H u le n n
Elçisi von Papen'ı Ankara'da Kim Öldürmek İstedi?". Günaydın, <24.2.1981); "Türkiye'nin Kalbı
Ankara". Cum huriyet,i 14. Tefrika). (23.5.1982).
626
lliık ü m e li taralından, yeni y ıl hediyesi olarak, kendisine ta kd im i
sırasında,798 0 İn ö n ü ’n ü n , Papeııe, A l m an-Sovyet savaşında T ü rk
h a lk ın ın sem patisinin A lm anya'nın yanında o k lu ğ u n u v u rg u la
ması,30 aslında, 1942 yılı boyunca, T ü rk -A l man iliş k ile rin d e ege
men olan havayı yansıtması bakım ından gerçekçi b ir d e ğerlendir
m edir ve son derece anlam lıdır.
1941-1942 kışı A lm an O rduları iç in doğu cephesinde başarılı
geçmezse de, ilkbaharla b irlik te gelişen genel saldırının başarı ha
berleri ardı ardına gelmeye başlar. 1942 y ılın ın ilkb a h a r aylarında
hızla ilerlemeye devam eden A lm an O rd u la rı, yaz aylarında da,
Sivastopol da dâhil olm ak üzere, K ırım yarım adasının tamamım
işgal eLmis ve yaz aylarının sonuna doğru da, Sialingrad’ı kuşat
mıştı. l£kiın ayında ise, Sıalitıgrad’ın çok b ü yü k b ir b ö lü m ü A l
m anların eline geçecektir. D iğer yandan, 1942 yılırım Ocak ayın
da, Kuzey A li ika cephesinde, Orta D oğu ya doğru ilerleyen K om
ine Tin ordusu genel b ir saldırıya geçmiş ve Haziran ayında M ısır
s ın ırım aşmıştı. Rom mel in kom utasındaki A lm an O rd u su , yaz
aylarında, Haziran ve T e n im u fd a , E l Alam ein'da İn g iliz savunma
hatlarına vardığında, İskenderiye’ye, yâni Süveyş K a n a lı’ııa yüz
kilom etre kadar yaklaşmıştı,
1942 yılında A lm an zaferi artık u fu k ta görünm eye başlamıştı.
A lm an G e nelkurm ayı ile A lm an D ışişle ri B akanlığı, öngö rü le n
zafere ulaşıldığı kam sm ctoydılar ve a rtık T ü rk iy e n in , Sovyeller
B irliğ i'ııe karşı, M ih v e r g ü ç le rin in yanında savaşa katılm ası ya da
Alm anya'ya bâzı k o la y lık la r sağlaması zam anının g e ld iğ in i d ü şü
n ü y o rla r ve Ankara'da b u lunan Ptıpen’i bu yönde sertçe u ya rı
yorlardı.
*
Papeıı de, T ü rk iy e 'n in bâzı toprak ta le p le rin in a rtık g ö rü ş ü l
mesi gerekliğine inanıyordu. PapeıTe göre, burum zaman; gelm iş
ti. Papen, b u k o n u d a ki raporlarında, T ü rk H ü k ü m e tin in Arap
bölgesinin gelecekte alacağı biçim e yakın ilg i gösterdiğini, bölge
nin T ü rkiye nin ilgi alanına g ird iğ in e inandığım ve T ü rk iy e ’nin
sorunun çözüm şe klin i b ilm e k iste d iğ in i tekrar le k ra r vurgu lu-
79 Tan, {4.1.1942).
80 Krecker, age, s. 203-204.
627
yordu, Papen, Berlin'den, A lm anya'nın T ü rk iy e 'n in bu tü r taleple
rin i ne ölçüde ve ne zaman karşılayabileceğini soruyordu,81
W ocrinam ı da, daha 23 Ocak 1942 ta rih li b ir raporunda, aynı
konuya işaret ediyordu. W oerm ann, raporunda, T ü rk iy e ’n in Arap
sorununa kayıtsız kalamayacağının doğru b ir teşhis o ld u ğ u n u be
lirtiy o r ve A nkara’ya bu konuda b ilg i verilm esi g e re ktiğ in i b ild ir i
yordu. Ancak, W oerm ann, Ankara ile iliş k i k u rm a n ın ve görüş
melere başlamanın, değişik nedenlerle, ş im d ilik uygun olm adığı
nı da vu rg u lu yo rd u .82
A lm anya’nın A rap devletlerine karşı izlediği p o litik a tu ta rlı de
ğ ild i. Ingiltere’nin T ü rk iy e ’ nin toprak ta le p le rin i karşılayamayan
cağı b e lliyd i. Berlin de, In g ilte re ’n in T ü rk iy e ’ye A ra p bölgesinden
toprak verm ek istemeyeceğim b iliy o rd u . Fakat A lm anya da, bu
konuda b ir y ü k ü m lü lü k akına g irm e k istem iyordu. A ksine, Ber
lin, Arap to p ra kla rım , T ü rk iy e ’ye karşı b ir koz ya da pazarlık gü
cü sağlayıcı b ir ta k ıik olarak ku lla n m a k istiyo rd u . A l manya ’m ıı
amacı, Türkiye'ye vaad edilen Arap to prakla rı karşılığında, A nka
ra’nın B erlin’e karşı daha dostâne, hoşgörülü ve yakın b ir tarafsız
lık politikası izlemesini sağlamaktı.83
A lm anya, İn g ilte re 'n in T ü rk iy e ’n in güney s in iri a rın d a k i bâzı
d e ğ işiklik taleplerini red e tliğ in i b itiyordu. Berim, A n ka ra ’nın bu
konudaki taleplerinin ancak kendisi tarafından karşılanabileceği
ni T ü r k H iık û m e ıi'ııe d u y u rm a e ğ ilim in d e y d i. G e rç e k le n de,
$ ü krü Saraçoğlu, Ocâk ayında, T ü rk iy e ’n in Kuzey Suriye, Halep
ve Bağdat d e m iryo lu lıattı üzerinde bâzı hakları olduğu ko n u su n
da, Londra’nın onayını alm ak üzere, harekete geçmiş ve İn g ilte
re'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugcssene, A nkara'nın bu yöndeki
arzularım açıklam ıştı.84
$1 ADAP. Sene E: 1941-1945. Band II. (1 Maerz bis 15. Juni 1942), "Alm an Dışişleri Bakanlığı
Oevlçr Sekreteri VVoermann'ın RapçrtT, Ne 35,12.3-1942, (41/28 3>Q'l5f
82 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü. Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, Türkiye deki Alman
P o litik a s ı (19 4 1 -t9 4 3 ), "V V oerm ann'ın M e k tu b u y la B irlik te G e n e ra l V V arlim ont İçin
Memorandum/General VVarlimont'a Memorandum |2.12.1941) Gizli", Nr. 17, 23.1.1942. s. 45-48
83 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, T ürkiye'deki Alman
P o litik a s ı (1941*1943), “ V V oerm ann'ın M e k tu b u y la B irlik te G e n e ra l V V a rlim o nt İçin
Memorandum/General VVarlımont'a Memorandum (2.12.19411 Gizli", Nr. 17,23.1.1942, s 45-48.
628
A lm an H ü kü m e ti, T ü rk iy e ’nin bu yöndeki ta le p le rin i karşıla
yabileceğini T ü rk H ü k ü m e ti ne resmen b ild ire ce k85 ancak A n ka
ra, B e rlin ’in bu resmi ö nerisini som ut olarak yanıtlam ayacak ve
sürüncemede bırakacaktır. R ibbcntrop, A n ka ra ’nın, Londra'dan,
Suriye sınırında kendi lehine bâzı sınır d e ğ iş ik lik le ri isteğini, fa
ka ı ta le p le rin in Ingiltere tarafından re d e d ild iğ in in ö ğ re n ild iğ in i
belirterek, B erlin’in T ü rk iy e 'n in bu tü r isteklerine anlayış göstere
ceğinin açıklanmasını isliyo rd u . Rrbbentrop'a göıe, nsıl amaç, b ir
ta k tik olarak, bu konuda T ü rk -ln g iliz iliş k ile rin d e soğuma yarat
m a ktı.86 Aslında, T ü rk iy e ’n in In g iliz işgali a ltın d a k i Suriye to p
rakları üzerindeki hak ta lebinin gerçekleşmesi, fiile n ancak In g il
tere’n in onayı ile m ü m kü n d ü . Diğer yandan, A lm anya'nın m ü tte
fik i olan Fransız V ichv H üküm eti de, Suriye üzerinde hak iddia
ediyordu ve A nkara'nın taleplerinin doğal olarak red edilm esi ge
re ktiğ i inancındaydı. Bu durum da, A lm anya'nın, T ü rk iy e 'n in bu
ko n u d a ki ö n e rile rin in ya da hak ta le p le rin in gerçekleşmesini sağ
layabileceği iddiası, pek de gerçekçi sayılamazdı.87
T ü rk dış p o litika sın ın Alm anya'ya karşı giderek daha dostane
b ir tu tu m içine gireceği, daha 1941 y ılı sonunda belli o lm u ş tu .88
Bu eğilim yeterince güçlü olm akla b irlik te , kış aylarında M ihver
güçleri acısından doğu ve Kuzey A frik a cephesinde görülen bâzı
zorlukla r, T ü rk iy e 'n in tarafsızlığını korum a e ğ ilim in i de güçlen
d irm iş ti. Ancak bıı durum , Ankara’nın A lm an saflarına kaymasını
vc ınüU elikterin etkisinden uzaklaşmasını engellem eyecektir.
A lın a n H ü k ü m e ti, T ü rk iy e 'n in , A lm a n y a 'n ın yanında savaşa
kaııİması m ü m kü n olmasa dahi, hiç olmazsa, en kısa zamanda.
A lm an O rdusu na bâzı k o la y lık la r gösterm esini is tiy o r ve bunu
elde etmek için de, b ir yandan, T ü rk iy e 'n in sınır değişikliğ i talep-
85 ADAP. Serie E: 1941-1945, B-and II, (1. Maerz bis 15. Juni 1942). "R ıbbentroptan P a p e n V , Nr.
120.18.4.1942. {61/40 466-67).
86 ADAP, Sene E: 1941-1945, Band II, {1. Maerz bis 15. Juni 19421, wRibb en tro p ta n Papen'e", Nr.
120.18.4.1942, (61/40 466-67).
629
fe rin i, b ir ta la ik olarak, hoş görürken, diğer yandan da, bu sırada
sürm ekle olan ticâret ve silâh anılaşması görüşm elerinde daha tâ
viz kâr b ir tu tu m alıyordu.
1940 y ılın ın Temmuz ayında im zalanm ış olan T ü rk -A l m an T i
câret A ntlaşm asının uygulanm asında bâzı s o ru n la rla ka rşıla şıl
mış ve ik i ülke aıasmdaki ticâret hacm ini genişletm ek m ü m kü n
olamamıştı. L941 y ılın ın Haziran ayma dek T ü rk iy e 'n in dış licâ-
reııiK le! A lm anya’nın payı, savaş öncesi payın sâdece beşte b iriy
di. In g ilte re , 1941 yılın d a , T ü rk iy e ’n in dış ticâ re tin d e A lm a n
ya’nın eski yerini, yâni b irin c iliğ i alm ıştı. Gerçi A lm anya, 1940
yılına oranla, daha iy i b ir durum da sayılırdı. Ancak B erlin acısın
dan bunun yeterli görülm esi m ü m kü n değildi. .18 Haziran 1941
ta rih li T ü rk -A lm a n D o stlu k ve S aldırm azlık A nılaşm ası ile ik i
devlet e ko n o m ik iliş k ile rin i de karşılıklı olarak ve m ü m k ü n o ld u
ğunca geliştirm eyi kabul eıinişlerdi.
M ü tte fikle rle karayolu bağlantısı bulunm ayan, deniz yollarının
ise güvensiz olduğu b ir dönemde, T ü rkiye , dış ticâretini yeniden
düzenlem ek zorundaydı. İthalât olanakları kısıtlıydı ve ihracât ka
nalları da bir ölçüde tıkalıydı. Bu nedenle, Ankara, siyasal b ir anı
laşmadan hemen sonra, ticâıî b ir antlaşma imzalanmasını sabırsız
lıkla bekliyordu. Alm anya ise, başta k ro m ohııak üzere, savaş sa
nayii ıcin hayâtı önemdeki hammaddelere ihtiyaç d u y u y o rd u .89
Berlin, bu konuda hic zaman vitirm evecek ve veni b ir ticâret
/ t >
89 Önder, age. s. 129: Kre eker, age, s. 176-177; 6 la sn eçk, Türkçj un d Atghanistan. $. 89.
90 Tan. {7.9.19411.
630
İngiltere ile Fransa ya sevk edilm esi gerekiyordu ve zâten bu za
mana kadar da sevk e d ilm işti. Ancak, 1941 y ılm u ı Ağusios ayın
da, In g ilte re 'n in talebi üzerine, söz ko n u su antlaşm a, 8 O t ak
1942 tâ rih in d e n başlamak Ü2 ere, b ir y ıl süre ile , yâni 8 O cak
1943 tâ rih in e dek u za tılm ışla . Bu d u rm a d a , A lm a n y a ’nın âcil
krom ihtiyâcının karşılanması m ü m kü n değ] İd i. Oysa, Alm anya,
elin d e ki krom stoku azaldığından, T ü rk iy e ile derhâl b ir antlaşma
im zalam ak is liy o rd u . Tabii antlaşm anın tem el a ğ ırlığ ım kro m
o lu ş tu rm a lıy d ı. B e rlin 'in , A n k a ra 'n ın m ü tte fik le rle im zaladığı
krom anılaşmasından haberi yoklu.
N um an M c n c m c n e io ğ lu , A lm an heyetine bu d u ru m u şöyle
açıklayacaktır: T ü rkiye , İngiltere ve Fransa ile im zaladığı 8 Ocak
1940 ta rih li antlaşma ile, yalnızca 1940 ve 1941 yılla rın d a k i ııuıı
krom ü re tim in i bu ik i ülkeye satma y ü k ü m lü lü ğ ü altına girm ekle
kaim ivor,
/ ama ayrıca,
' söz konusu antlaşm anın 8 O cak 1942 lân-
hinden ilibâreıı b ir yıl süre ile uzatılmasına da im kan tanıyordu.
İn giltere , T tırk-A lm a n ekonom ik g ö rü şm e le rin in daha baslangı-
cıncui, I I E y lü ld e . anılaşm anın bu h ü k m ü n ü n uygulanm asını
Ankara'dan talep e ı m isi i. Sonuç olarak, T ü rk iy e , m ü tte fik i In g il
tere ile imzaladığı antlaşmayı bozmadan, A lm anya’ya krom saıa-
ı 9*
mazdı.
Cl od i us, soruna b ir çözüm bulabilm ek iciıı, antlaşm anın In g il
tere ve Fransa ile yapıldığını ve bu nedenle de, Fransa'ya ayrılan
k ro m k o n te n ja n ın ın , Fransa’nın y e n ilg is in d e n sonra, a n ık A l
manya’ya sevk edilebileceğini bel inecektir. A ncak Mene menci oğ
lu, B erlin'in bu önerişim red edecek ve Fransa'nın yenilgisinden
sonra. Ingiltere nın, Fransa'nın b ü tü n hak ve m enfaatlerini k o ru
mayı üzerine aldığını açıklayacaktır.9
92
1
Ancak, gerek C lodius, gerekse B erlin, sorunun hemen ç ö z ü l
m esini is tiy o rla rd ı. D iğer yandan, R om anya'dan sevk edilecek
petrol karşılığında b ir m ik ta r k ro m u n takas edilm esi önerisi de
sonuç getirm eyecektir.93
93 Kreckecage. s. 178.
631
lü ık iy c de, 28 Ağustos 1938 ta rih li TCırk-Alman Ticâret A n t
laşması m i) savasın basından itibaren uygulanam am ış bâzı h ü
k ü m le rin in artık yeni ticâret antlaşması ile uygulamaya k o n u lm a '
sıııı istiyo rd u . C lodius, A nkara’nın bu tü r ta le p le rin in karşılan
ması gerekliğini Berlin'e b ild ire ce ktir. D iğer yândan, T ü rk H ü k ü
m eti, Alm anya'dan mâlî yardım da talep ediyordu.94
M cııcm encioğlıı, 1943 yılı başından itibaren Alm anya'ya yeterli
m iktarda krom sevk edilebileceğine d ik k a t çekiyor ve bu konuda
söz veriyordu. A ncak B erlin, krom sevkı söz konusu olm adan,
görüşmelere devanı etm enin anlamsız olacağı kanısındaydı. N i iç
kim görüşm eler 20 E ylül'dc kesilecektir.95
A B D ile In g ilte re . T u rk -A lm a ıı e k o n o m ik g ö rü ş m e le rin d e n
m em nun kalm am ışlardı vc m ü tte fik le rin T ü rkiye ve vaptığı silâh
ve askeri malzeme ve teçhizat şevkini koz olarak k u lla n a ra k, A n
k a ra )! etkilem eye çalışıyorlardı. Fakat T ü rkiye , m ü m kü n olduğu
kadar cok askeri malzeme ve teçhizat elde edebilm ek ha km u n
dan. Alm anya ile m ü tte fik le r arasında geniş b ir hareket serbestisi
ne sahipti ve cğeı b ir taraf şevki keserse, bu boşluğu, d o ğ a l'o la
rak. diğer taraf d o ld u ra b ilird i. N ite k im , nc Alm an ya.
*
ne de mü t-
(elikler. 1 ü rkiye ’nin İni denge oyunu vc manevra alanı karşısında.
Ankara'yı şevki tamâmıyla kesmekle tehdit ed ebiliyorlardı. A yrı
ca. M cııem eııcioğlu. A lm anya'nın T ü rkiye 'ye askeri malzeme sev
kın in Berlin in de yararına olacağı konusunda Clod i us un d ik k a ti
ni cckivordıı.
/
A lm a n y a 'n ın krom şevki ko n u su n d a ısrar etm esi ve T ü r k i
ye'nin de görüşm elerin keşi I inesi tiden duyduğu endişe karsısında
b ir uzlaşma aracısı başlayacaktır.
Menemene i oğlu. 29 E y lü ld e , C lo d iu sa , T ü rk iy e n in, im zaladı
ğı anılaşmalar gereğince, A lm anya’ya krom satma olanağının bu
lunmadığı m gerekçeleri ile açıklayacak, m ü tte fik le rin kro m sev-
kivâiı karşılığında, 1 tırkıycV c silâh sevk e ttiğ in i vc krom bedeli
Gfrisneck, Türkiye'nin l93ti yılında imzalanmış olan antlaşmanın özellikle askerî malzeme
sevkme iliş k in m addelerinin uygulanm asını caleg e ttiğ in i yazıyor G fasneck, T ü rk e i uıırt
A lg han Istan. s. 90.
632
nin bu şekilde karşılandığım belirtecek ve n ih a ycl b ir uzlaşma
v> o lu n u n bulunm ası im kanından söz edecektir.96
Pupcn dc, ta k tik olarak, görüşm elerin kesilm esine karşıydı vc
T ü rk iy e 'n in , lıiç olmazsa. 1942 yılı yazında ya da sonbaharında,
A lm anya ya k ro m satabileceğini d ü ş ü n ü y o rd u . A yrıca, Papen e
göre, krom sevkıyatı üzerinde ısrar etm ek de anlam sızdı. Ç ü n k ü ,
A lm anya'nın savaş iç in gerekli başka hamm addelere de ih tiyâ cı
vaıdı ve bunları T ü rkiye 'd e n alm ak m ü m k ü n d ü . D iğer yandan,
T ü rk-A lm a ıı Ticâret Antlaşm ası'nm im zalanm ası, siyasal plânda,
T ü rk -İn g iliz antlaşmasını geride bırakacak ve T ü rk iy e 'n in M ih v e r
güçlerine yakınlaşm asında ö n e m li b ir kö p rü görevi görecekti.97
PapeıTin uzun dönem li bu stra te jik görüşü, nilıâyel Berlin tara
lın dan da benimsenecek lir.
T ü rk-A lm a n Ticâret Anılaşması, 9 E kim 1941 tâ rih in d e im zala
n ır Atıllaşm a ile. ik i ü lke arasında 31 M an 1Q43 tâ rih in e dek ya
pılması öngörülen dı$ ticâret saplanıyordu. H er ik i ü lke dc b irb ir
lerine 200.000.000 A lm an M a rkı (R M ) değerinde ihracât ya pa
çaldı. Alm anya, T ü rkiye vc askeri malzeme, d cm ir-ç e lik , ulaşım
araçları, m akim i gibi sanayi ü rü n le ri satacak ve karşılığında çeşitli
hammaddeler vc gıda maddeleri alacaktı 98
Alm anya, imzalanan ticâret antlaşması ile, yeni vc cok önem li
bir başarı daha kazanmıştı. Bu sûrede, A lm anya, T ü rk iy e 'n in dış
ticârelim le b irin c i sırayı bıraktığı In g ilte re ’yi yeniden geçmiş vc
1941 yılı o rtalarından iliş k ile rin k e s ild iğ i 1944 y ılın ın Ağustos
ayma dek, T ü ık dış ticâ re tin d e ye n id e n b irin c i sırayı alınıştı.
1040 yılında T ü rk iy e 'n in to p la n ı ihrâcâtında A lm a n ya 'n ın payı
sâdece % B.ö iken, bu oran 1941 yıluıda % 21.8e yükselecektir.99
93 Önder, age, s 131: Kıecker, age. s. 179; Glasneck,Türtcei und Afçhanistan. s. 93.
A yrıca fok ı Fal ıh fUfkı A ta y, “ A lm anya İle İm zaladığım ız İk tis â d ı A n tla ş m a la r", Ulus.
0 0 10 19411; Âsnn Us, “ Türk-Alman Ticâret Muahedesi nin İmzası '. Vakit. {10.10.19411; Yunus
Nâdi. “ Türk-Alman Ticâret İtilâfı". Cumhuriyet. {10.10.1941): Eteni İzzet Benice, "Türk-Alman
T ic â re t M u a h e d e s i", Son T e lg ra f, (10.10.1941); A b id ın D â ve r, 'T ü rk -A ln ıa n T ic â re t
Antlaşması". İkdam, (11.10.1941).
99 VVeisband.age. s. 105
633
B e rlin 'in başarısı bununla da b itm iyo rd u . Yine aynı gün, karşı
lık lı b ir nouı değişim i ile, başka b ir anılaşma daha yapılacak ve
taradar, bu anılaşma ile, gelecekteki krom sevkıyatının k o şu lla rı
nı da saptayacaklardı. A ntlaşm aya göre, A lm a n ya , T ü rk iy e ye,
M1) . 000.000Alm an M arkı (R M ) değerinde askerî malzeme ve bas-
ka inallar sevk edecek, buna karşılık, T ü rk iy e de, Alm anya'ya, 15
Ocak 1943 târih inden itibaren, 45.000 ton krom , 12.000 ton ba
kır, 7.000 ton pam uk ve 8.000 ton da zeytinyağı ihraç edecekti.
Cl od i us un asıl başarısı, Alm anya'ya yapılması öngörülen krom
sevkıyatının denelim altına alınmasıydı. Gerçi antlaşma, b ir silâh
kredisi içııı, yeni b ir anılaşm a daha yapılm asını ö n g ö rü y o rd u .
Ancak, anılaşma ile, Alm anya ya, 1 N isaıı-31 A ra lık 194 3 tâ rih le ri
arasında, daha önce sevk edilm esi öngörülm üş toplam 45.000 um
kro m dışında, b ir kez daha 45.000 to n krom ve 1944 yılı ic iıı de
90.000 ton krom , yani b ir yıl ieincle, toplam 180.000 ton krom
sevk edilmesi öngörül m Uşııi. Toplam 135.000 ton kro m u n karşı
lığı olarak, A lm anya, T ü rk iy e ’ye askerî malzeme sevk edecekti.100
Savaş v tIIa rın d a T ü r k iy e 'n in k ro m ü r e tim i, 1939 y ılın d a
183.000 ton, 1940 yılında 169.800 to n, 1941 yılında 135.700 um,
1942 yılında 116.300 ton, 1943 yılında 154.500 ton, 1944 yılında
182.100 ton ve .1945 yılında da 148.100 ton olacaktır.101
Anılaşm a görüşm eleri ııe kadar zor geçtiyse, anılaşm anın, özel
lik le de s ila h şe vki h ü k ü m le r in in u y g u la n m a s ın d a o derece
önem li g ü ç lü k le r meydana gelecektir. R ibbeıurop, 1942 y ılın ın
Mayıs aynıda, silah sevkıyatının yapılması i ç i n, T ürkiye'den siya
sal tâvizler alınması gerektiği düşüncesi ile , bu yoldan da T ıitk
H ü kü m e ti ne baskı yapacak ve A lm an savaş g e m ile rin in ve denı-
za lıılam ım Boğazlar dan geçmesini sağlamaya çalışacaktır.102
T ürkiye ile Alm anya arasındaki dış ticâretin esas itib â rıyla de
m iry o lu ile yapılması, lıcrşeyden önce, M e riç nehri üzerinde bu
lunan ve daha önce tahrip edilm iş olan k ö p rü le rin onarılm asını
vc ulaşıma açılm asını g e re k tiriy o rd u . K ö p rü le rin o n a n ın ın d a n
100 Önder, age, s. 131, Krecker. ege, s 180*181; Glasneck. Türkei und Afgbanistan. $ 93
101 Weisbar>d, age, s 123-124
634
sonra bile, ulaştırma araçlarının yetersizliğinden dolayı, 1043 yı
lın ın Ocak ayından itib a re n , A lm a n g e m ile ri, T ü rk iy e ’den A l
manya'ya sevk edilen kro m u İstanbul'dan Burgaz'a (B ulgaristan a)
taşımak zorunda kalacaklardır.103 T ü rk iy e ile A lm anya arasındaki
ulaşım da ayrı b ir sorundu. Daha 1942 yılı basında, M enem enci-
oğlu, Papcn ile yaptığı b ir görüşm ede, bu konuda T ü rk iy e ile B u l
garistan arasındaki anlaşmazlığı dile g e tiriy o r ve sınırdaki d e m ir
yolu batları konusunda antlaşmalara uyulm asını is tiy o rd u .104
T ü rk -A im an Ticâret A n tla ş m a s ın ın im zalanm asınd an sonra
T ü rkiye ile Alm anya arasında e ko n o m ik ilişkile rd e gerçek b ir ya
kınlaşma başlayacaktır. T ü rk-A lrn a n ticâ re tin in uzun zaman aksa
masının olum suz e tk ile ri, T ü rk iy e ’de, hele savaş koşullarında, da
ha cok hissediliyordu. Bu nedenle, 28 Haziran 1942 tâ rih in d e . A l
man sanayii ve banka te k e lle ri D eutsche B ank, K rııp p , O ııo
W olH , F ctıostahL S ta lılu n io n ile Devlet D e m ir Y ollan arasında,
22.000.000 A lm an M arkı (R M ) değerinde, 15 lo k o m o tif, 200-300
vagon, vedek parça ve d iğ e r gerekli malzemeyi içeren b ir antlaş
ma im zalanır, Diğer yandan, bu alanda, ö ze llikle de sanayi yatı
rım larında pek çok Alm an firm ası ile sözleşmeler im zalanacak
tır.105
T ü rk -A lııta ıı Ticâret Antlaşm ası görüşm eleri sırasında, krom
sevkıyatı so ru n u n u n çözülebilm esi için , T ürkiye'ye Alm anya ta
rafından verilecek b ir silâh kredisi de ö n g ö rü lm ü ş tü . Berlin, 1942
yılında, e ko n o m ik iliş k ile ri olduğu gibi, silâh kredisi için sü rd ü
rü le n antlaşma g ö rü şm e le rin i de, tam am en siyasal am açlarının
b ir parçası olarak görecek vc görüşm eleri bu amaçla sürdürecek
tir. Zâten B e rlin , askerî başarılarının ve rd iğ i güçle, T ü rk iy e 'd e
e ko n o m ik alanda yemden b irin c i sırayı alm ıştı ve b u suretle, T ü r
kiye 'n in M ih v e r devletlerine katılm ası yo lu n d a önem li b ir adım
635
anığımı inanıyordu. B e rlin ’in gözünde, e ko n o m ik iliş k ile r ve anı
laşmalar, nihayet siyasal amacı olan, A nkara’n ın müttefiklerden
tamamen ve kesin olarak kopm asına/koparılm asm a yarayacak bi
rer araçtı.
Alm anya, J942 y ılın ın M art ayında, T ü rk-A lm a n Ticâret A n t
laş nıası'na olan bağlılığını göstermek amacı ile ve b ir iy i niyet gös
terisi olarak, Türkiye'ye, kendisine gelecekle yapılm ası öngörülen
kro m sevkıyatına karşılık, silâh sevk etmeye karar verir. Aslında
bu konu, 1938 yılın da K ru p p firm ası ile sözleşmesi im zalanan,
fakat sava$ başladıktan sonra T ü rk iy e ’ye sevk edilm eyen silâ h la r
la ilg iliy d i ve Ankara, bu konuda zamanında çok hassasiyet gös
te rm işti. Söz konusu olan, zam anın da K ru p p firm a sına sip â ıis
edilm iş, 108 paıça 7.5 c in lik sahra uçaksavar lo p la rın d a n henüz
sevk edilm em iş 20 tanesi ile 6.400 top m e rm isin in şevkiydi. As
lında zamanında T ü rk iy e ’ye sevk edilm em iş olan bu askeri m al
zeme, A lınan O rdusu n un stard artlarına uygun değildi ve bu ne
denle de. A lm an Silâhlı Kuvve ile r in in işine yaram ıyordu. Sonuç
ta, m alzem enin T ü rkiye ye sevk edilm e sini Berlin dc is tiy o rd u 106
Papen, daha 16 Şubat 1942 ta rih li b ir raporunda, T ü rk iy e 'n in ,
k ıc d i karşılığında, askerî malzeme alm ak istediğini haber veri Yor
d u .107
N ûm an M enem encioğlu ise, A lm an E ko n o m i Bakanı h u ıık ile
yapılan kredi antlaşm asının108 yeniden bayat bulm asını önerm iş
ve söz konusu antlaşmada öngörülen değerde askeri m alzem enin
T ü r k iy e ’ ye ş e v k in i is te m iş ti. A n tla ş m a y a g ö re , T ü r k iy e ’ ye
150.000. 000 A lm an M arkı (R M ) değerinde kredi açılacaktı, Bu
kredinin 90.000,000 Alm an M a rk lık (R M ) kısm ı s iv il amaçlarla,
60.000. 000 A lm an M a rk lık (RB) kısm ı ise askerî amaçlarla k u lla
nılacaktı. Ancak, 16 Ocak 1939 ta rih li bu kredi anılaşması, daha
106 SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman D ışişleri D âiresi B elgeleri, T ü rk iy e ’ deki
Alm an P o litika sı {1941-1343). T/Vıehl'deiî R ib b e n tro p V , No 62 Ticarî Politika Kısmı Seli
Gizli. Nr. 21. 17.3.1942, s. 54-58.
108 A ynni.li bilgi için bk*. Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (19234939), S 222. 234, 236-238 ve
249.
636
sonraki siyasî ve askeri gelişm eler nedeniyle, B e rlin tarafından
onaylanmamıştı.109
Bu sırada başlayan görüşm eler ise, aslında B e rlin 'in ko n u yu sü
rüncem ede b ıra km a k istem esi sonucunda, uzun s ü rm ü ş tü . A l
manya, lıâlâ, T ürkiye'ye silah sevkıyat) karşılığında, 1042 yılında
krom elde edebileceğini um uyordu. Ankara’nın silah şevki k o n u
sundaki telepleri ise cid d î b ir yankı uyardırm am ışlı. T ü rk iy e nin
bu yöndeki g iriş im le rin in sonnıı b ir sonuca bağlanabilm esi, a n
cak Papcıı’in, Mart ayı sonlarında, bizzat H î lİ c r i ikna etmesiyle
m üm kün o la b ile ce ktir.110 H itle r ile B e rlin ’de yaptığı görüşmeden
hemen sonra A nkara’ya dönen Papen, B e rlin ’e yazdığı raporda,
A n ka ra 'n ın M a rt ayı boyunca devam eden ö n e rile rin e k a rş ılık ,
ö ze llikle silah scvkiyâıı konusunda yanıl verebildiğim bel in i y o l
du. Papen, Men emene i oğlu ve Saraçoğlu ile göıüş Lüğünü ve onla
ra, A n ka ra ’nın anılaşma ö n e risin in ilk e olarak kabul e d ild iğ in i
söylediğini, fakat B e rlin ’e b ir heyet gönderilerek, şevki yatın ne ö l
çüde yapılabileceğinin vc ne zaman başlayabileceğinin kararlaştı
rılması gerekliğini b e lirttiğ in i a çıklıyo rd u .111
A lm an H ü kü m e ti vc Papen, T ürkiye'ye silah sevkıyatım » A n
kara’nın m ü tte fik le rle olan iliş k is in i azaltacağına ve sonunda,
T ü rk iy e 'n in M ih v e r devletlerine katılm asına yardım cı b ir etken
olacağına inanıyorlardı. Ancak bu konuda b ir tereddüt hâsıl o l
muş olm alı k i, Berlin, silâh scvkiyâıı konusunda görüşmelere baş
lamayı devamlı olarak erteleyecek ya da sürüncem ede bırakacak
tır. A lm anya, m u h a kka k k i, bu g ö rü şm e le ri, daha ço k. T ü r k i
ye’n in A lm anya’ya bâzı askerî k o la y lık la r sağlamasında öne m li bir
elken olarak görüyordu.
N ihayet 1 N isan’da silâh sevkıyatı olarak ilk aşamada toplam
üç denizaltının verilebileceği saplanır. Karşılığında ise, T ürkiye'ye
sevk edilen denizaltı sayısının ik i kat) A lm an denizaltısm ın, yâni
109 ADAP, Serie E: 1941-1945, Band I, (12. Dezember 1941 bis 28. Februar 1942), "Alman Dışişleri
Bakanlığı İktişat Politikası Dâiresi Yöneticisi W İ*hTjn RepçrM", N r 2Ş4, 27.2.1942,12>09/456
695-96).
637
toplam altı Aim aıı donizalusm ın, Boğazlardan geçerek, Karade
niz’e anılması talep e d ilir.112
H iılcr, doğu cephesinde Alm an O rd u la rın ın yaz saldırısının so
n u cu n u b e k liy o r ve g ö rü ş m e le rin sürüncem ede kalm asınd an
memnun oluyordu. B erlin’in hesabına göre, zaman A lm anya'nın
lehine işliyordu. Bu nedenle de, Mayıs ayı baslarında dahi, T ü rk
heyetinin, sılâlı talebi konusunda, bâzı ayrıntılı ö n e rile r hazırla
ması ve bunları Berlin'e sunması henüz is te n m iy o rd u .113 Oysa,
T ü rk G enelkurm ay Başkanlığı tarafından 11 N isanda hazırlanan
vc Alm anya'dan talep edilm esi öng ö rü le n silâh listesinde, orta
b ü y ü k lü k te tanklar, to p la r, avcı ve bom ba rdım a n u ça kla rı ile
uçaksavar topları ve denizaltılar b u lu n u y o rd u .114
Bu arada Berlin, PapcıVin önerisi doğrultusunda Berlin'e gide
cek olan T ü rk heye tin in seyahatini bâzı yazışm alarla u za u vo r
d u .115 Mayıs ayı sonunda ise, T ü rk iy e 'n in si lâfı sevkıyatı önerileri
ayrıntılı olarak belirlenecektir, T ü rk iy e 'n in silâh Lalcbi listesinde,
üçte b iri m odern avcı vc bombardım an uçağı olm ak üzere, to p
lam 200 uçak, 200 adet 3.7 e m lik uçaksavar topu ve cephanesi,
200 adet 2 cm ’Jik uçaksavar lo p u ve cephanesi, 100 adet 7.5
c in lik tanksavar topu ve cephanesi ve 200 adet tank ve cephanesi
b u lu n u yo rd u . B unun dışında, m aki nah tüfekler, askeri araçlar,
önem li sayıda ta m ir aracı, bu araçlar iç in yedek parça, o p tik araç
lar. mayın vc askerî fabrikalar için araç ve gereç de yine bu tisLcyc
dâhildi. H iılcr, A nkara'nın taleplerinin düşünüldüğünd en çok da
n? K recker.gflç.s. t W
115 ADAP. Sene E: Î94M 945, Benci If. (1. Maerz his 15, Jum 1942), "Elçi Rinielen’m Raporu". Nr
103, 1 4.1942. (1099/318 606); ADAP, Sene E: 194M945. Band II, (1. Maerz bis 15. Jum 1942).
"Ritter in Raporu", Nr. 107, 3.4 1942.11099/318 591*93); ADAP, Serie E: 1941-1945. Band II, (1.
Maerz bis 15. Jum 1942). P a p e ld e n AOB'ye", Nr 121,9.4.1942, (61/41) 4S$-69); ADAP, S e n i
E. 1941-1945, Band II. (1. Maerz bis 15. Juni 1942), "Clûdıus'un Raporu". Nr. 189, 6.5.1942.
(61/40 512-13/1); ADAP, Sene E; 1941*1945, Band II, (1. Maerz bis 15. Jtım 1942), "PapeıVden
ADB'ye". N r 210.15.5.1942, (61/40 526-27); ADAP. Serie E: 1941-1945, Band il, (I Maerz bı$
15. Jum 1942), T ap en 'd en AD BVe’\ Nr. 217. 30.5.1942, (61/40 532-33).
638
ha geniş kapsamlı o ld u ğ u n u , fakat tüm ta leplerin karşılanması
itin taba ha reayaca kİ an m belirtecektir.116
Nü man M cncm encioglu, 5 M ayısta, PapeıVe, T ü rk iy e 'n in silâ
ha ihtiyâcı olduğunu vu rg u lu yo rd u .117
Berlin, nihayet. Mayıs avı ortalarında, Türkiye'ye 100.000.000
Alm an M arkı (R M ) değerinde silâh kredisi verm eyi resmen öne
recek ve T ü rkiye d t\ bu krediye karşılık, askerî b irlik le rim Sovyet
sınırına kaydırm ayı kabul edecektir,
23 MayısTa da. Faik Bozar başkanlığında b ir T ü rk heyeti Ber
lin'e gider ve b ir hafta sonra bizzat H iılc r tarafından da kabul edi
lir.
Silâh kredisine iliş k in T ü rk-A ln ıa n görüşm eleri uzun sürer ve
zo ılu geçer. Berlin, silâh sevkiyâlı karşılığında, Ankara’dan, ham
madde şevkinin artırılm asını ve özellikle de, sevk edilm esi öngö
rülen krom m ikta rın ın yükseltilm esini talep eder. Ancak bu tale
bin kabul edilmesi hâlinde, T ü rkiye ’nin önerdiği silâh sevkiyâlı
listesinin, lıaüâ bedeli 100.000.000 A lm an M arkı'm (R M ) geçse
dahi, karşılanacağı vaacl e d ilir.118 T ü rk iy e 'n in talepleri hu acıdan
incelenir vc Ağustos ayında, taleplerin, krom ve bakır sevkiyâlı
karşılığında* kabul edileceği b e lirtilir. B erlin, T ü rk iy e 'n in silâh ta
lebinin toplam 400.000.000 A lm an M a rk ın a (R M ) ulaştığını, an
cak kıo m vc bakır sevkiyâlı karşılığında, bu talebin karşılanmaya
çalışılacağını açıklıyordu.119
T ıîrk iv• c ’n in A lm anya'nın
* karşı ö n e rile rin i kabul etm ediği ve
A lm anva’m
/
ıı da T ü rk iy* e 'n in kredi ta le b in i 100.000.000 A lm an
Markı (R M ) tle sınırlamaya çalıştığı, ancak daha yüksek değerde
bir kre d in in kabul edilebilm esi iyin, karşılığında kro m ve bakır
116 ADAP, Sene E: 1941-1945. Band IS, (1 Maer* bis 15 Juni 1942}, "Schm idl'in Raporu", Nr. 256,
30 5.1942JF 16/0248-51 \
639
sevk edilm esi gerektiği konusunda ısrâr ettiği anlaşılıyor. B erlin,
göı üşm eleri kesm ek tlc iste m e d iğ in d e n , daha ziyâde, oyalama
ta k tiğ in e b a ş v u ru y o rd u .120 R ib b e m ro p , k re d i anılaşm ası iç im
T ü rk iy e 'n in , 1945 yılında da, A lm anya’ya en az 50.000 ton krom
sevk etm esini talep edecek, fakat talebi red edilecek ve bunun
ü ze rin e , g ö rü ş m e le r ye n id e n u za ya ca ktır. B e rlin , A n k a ra ’nın
krom sevkıyatında çekingen davrandığını da hissediyordu 121 Ov-
sa. Eylül ayında, anılaşma m etni hazırlanmışı».
Tam bu sırada, Kuzey A frik a cephesinde A lm an O rd u s u 'n u n
acık yenilgisi ve doğu cephesindeki g ü llü k le r i, A lm anya ıçiıı za
m anın azaldığını gösteriyordu. Bu nedenle, A lm a n ya , antlaşma
görüşm elerini daha fazla uzatmadan, kendi ö n e rile rin i geri alarak
ve A nkara'nın taleplerim kabul ederek, kısa zamanda b ir anılaş
ma imzalanmasını gerekli görecektiı*.122
Alm anya. 1945 yılında mü ild ik le re sevk edilecek kro m m ik ta
rının, aynı yıl Alm anya'ya sevk edilm esi öngörülen kro m m ik ta
rından daha fazla olmayacağı yolunda N ü man M ene menci oğlu
taralından verilen güvence ile yetinm ek zorunda kalır. D iğer yan
dan, bâzı k iic ü k a yn ım i arda da göriışbi iliğ i sağlamak zaman al
maz
Anılaşnta ile, 9 E kim 1941 lâ rih in d e imza edilen T ü rk -A lıu a n
120 ADAP, S ene E: 1941 1945, Band MI, (1$. J u n i bis 30. Septe-mber 1942), "C lo d iııs ta n
Feldmark'a", Nr. 185. 13.8.1942. <61/40 733-34); A0AP, Sene E: 1941-1945, 6 and I I I J 16 Juni
bt§ 30 September 1942), "Alm an D ışişleri Bakanlığı İktisat Politikası D âiresi Yöneticisi
W iehlrin Raporu", Nr. 201.18.8.1942, (61/40 746).
121 ADAP. Serie E: 1941-1945. Band lif. (16. J u n i bis 30 September 1942), "A lm an Dışişleri
öakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yönetiçişi VViehfden Rıbberıtrop'a", Nr. 274, 7.9.1342.
(61/40 788); ADAP. Serie E 19410945, Band III. (16. Juni bis 30. September 1942), "CJodius'uo
Rapor»". fJr. 318. 27 9.1942.(61/40 832-35).
122 ADAP, Serie £. 1941-1945, Barıd IV. (î. Oktober bis 31. Dezember 1942), "Papen'den ADB'ye",
Nr. 34. 10.10 1942, {2109/456 650); ADAP, Serie E. 194MS45, Band IV. (1. Oktober Djs 31
Dezember 1942), ’ Papen'den AD B 'ye", N r 65. 17.10.1942, (61/40 862-63); AOAP. Sene E:
1941-1945. Band IV, f i. Oktober bis 31. Dezember 1942), "Alman Dışişleri Bakanlığı İktisat
Politikası D âiresi Yöneticisi VVıehiden R ib b e n tro p V , Nr. 94, 24.10 1942, {61/40 468-69),
ADAP, Serie E; 1941-1945. Band IV. (î. Oktober bis 31. Dezember 1942), "Alm an Dışişleri
Bakanlığı İktisat Politikası Dâiresi Yöneticisi VViehl'in Raporu", Nr. 126. 4.11.1942, (61/40 918-
19); ADAP, Serie E. 1941-1945, Band IV, (1. Oktober bis 31. De2 ember 1942), 'P apenden
ADB'ye", Nr 128,4.11-1942, (61/40 916-1?); ADAP, Serie E: 1941-1945. Band IV. n . Oktober bis
31. Dezember 1942), "Rıntelen'den ADB'ye ', Nr 180.15.11 1942,(61/40 946).
640
Ticâret A ntlaşm asının kıo m sevkiyâlı ile ilg ili h ü k ü m le ri a rtık is
le rlik kazmı ıv/ ordu ve Berlin i cm de asıl önem li olan nokta buydu.
'
T ü rkiye de, söz konusu askeri m alzemenin te slim in in 31 A ra lık
1943 târihine dek, yâni daha geç b ir târihte teslim edilm e sin i be
nim sem işti. Antlaşm a 1042 yih sonuna dek uzadığından, anıl as
manın siyasal sonuçlan da değişik olacaktır. Pupen, antlaşmamı 1 .
yâni B e rlin ’ in A n ka ra ’ya askeri malzeme ş e v k in in , T ü rk iy e nin
n ü m e rikle r yanında a k tif olarak savaşa katılm asına engel olacağı
kanısındaydı
t . ]2S
1 ü rk-A lm an kredi Anılaşması, y ılın son g ü n ıı, yâni 31 A ralık
1942 tâ rihinde im zalan ır.1
124 Antlaşm aya göre, A lm anya. T ü r k i
3
2
ye’ye, 1043 yılın d a , bu y ılu ı Şubat ve Ağustos ayları arasında,
100.000.000 Alm an M arkı (R M ) değerinde askeri malzeme sevk
edecekti. Kredi antlaşması 011 y ıllık tı ve kredi borcu, T ü rk iy e ta
rafı ııclan 1943-1944 yıllarında A lm anya’ya yapılacak krom şevki-
yat 1 ile ödenecekti. T ürkiye'ye sevk edilecek askeri malzeme ara
sında en ö n e m lile ri. <30 adet Fockc W u lff 190 tip i avcı uçağı. 32
adet 111 tipi taıık, 35 adcı V I tipi tank, 60 adet 5 cm ’lik tanksavar
topu ile 265 adet ağır m aki nalı tü fe kli.
G ördüğüm üz gibi, Alm anya, askeri başarı lavının verdiği güçle,
T ü rk iy e ile e k o n o m ik iliş k ile rin d e yeni tâ vizle r elde etm ek ve
eline geçirdiği bu lıısa l 1 değerlendirm ek üzcıe, harekete geçm iş
ti. Yine kolayca görülebileceği gibi, A lm anya, 1942 y ılın ın ilk b a
har avlarında,
* hem siyasal,
* hem e ko n o m ik, hem de askeri iliş k i-
İm le , hu her ue alanda da, avın zamanda ve b irlik le , kendisine
bâzı askeri k o la y lık la r sağlanması iç in , A nkara üzerinde baskı
km uvurdu.
s
Y tlm son günü im zalanan bu k re d i anılaşm ası ile, T ü rk iy e ,
denge politikasını sü rd ü rü yo r ve savaşan lıer ik i tarafı an da aske
ri yardım almayı başarıyordu. T ü rkiye , b ir yandan, savaş dışı lu-
124 AD AP. Serie E; 194M945, 6 and IV, (>. Oktober bis 31. Dezember 19421, "Türk Alman Ticaret
Antlaşm ası M e tn i", Nr. 331. 31.12.1942. (5163/E 304 123-35»; K recker. age. s. 187-189;
G lasneck.Tiirkei und Algfıanistaıt, s. 98-99.
Antlaşma metni ile sevk edilmesi öngörülen askeri malzemeye ilişkin ayrıntılı bilgiler, rakam
lar ve tablolar için bkz. Krecker. age, s. 264-270
641
u m u m u sm dürm ek için denge politikasına devanı ederken, diğer
yandım da, askeri gücünü artırm ak ve ü lke n in savunma gücünü
geliştirm ek için caba harcıyordu.
Alm an Dışişleri Bakam R ibbentrop, 15 Nisan 1042 de, PapcıTc
verdiği talim atla, Ankara'nın A lm an Ordusu n a yardım cı olması
nın sağlanması icm girişim lerde bulunması m isliyordu. Ribbem -
rop, öncelikle, Alm anya nm askeri malzeme şevkini kabul etmesi
hâlinde. Hâriciye Vekâlet in m ya da G enelkurm ay Başkan lığ ın ın ,
B erlin'in bu yöndeki taleplerini ne ölçüde karşılamaya hazır o k lu
ğu mm saptanmasını talep ediyordu, B e rlin 'in talebi, bâzı Alm an
d e n iza lıila n n ın . Boğazlardan gizlice geçerek, Karadeniz'e çıkm a
lıy d ı. T ü rkiye nin talebi olan askerî malzeme sevk i *vatı ancak hu
utl e hin gerçekleşmesine bağlıydı. Berlin, T ü rk iy e ’ye ik i ya da üc
denizaltı saunaya hazırdı. Fakat Ankara, buna karşılık, bâzı M-
nıaıı dcnizal uların m. Boğazlardan gizlice geçerek, Karadeniz e çı
kısına izin verm eliydi. B erlin’de, Papen'in önerisi üzerine, birkaç
Alınan sürat b o lunun Boğazlardan geçerek Karadeniz e açılm ası
na karar verilm işti. Ribbentrop, Papen'in kendisine yazdığı rapo
ra dayanarak, PapenV verdiği talim atta, söz konusu sürat hodan
ım ı. taşıdıkları askerî m alzemenin kamu İle edilmesi hâlinde. Bo
ğazlardan geçişi sırasında herhangi b ir sorun çıkmayacağım be
lirliy o rd u . Ancak bu konuda T ü rk H ü k ü m e ti ile görüşm enin ge
rekli o lu p olmadığı belirsizdi. Diğer yandan, Papcn, Ribbentrop a
yazdığı h ır raporda, bu konuda T ü rk H ü kü m e ti ile görüşme ve ge
rek olm adığım b ild irm iş ti. Papcn, bu raporunda. Boğazlar dan da
ha önce de lıir Alm an dcnızaltıstnm geçtiğini, ardından lü rk iv e
ile hu konuda g ö rü lm e le rin devam ını is te d ik le rin i b e lirtiy o r ve
«yırca söz kotlusu A lm an sürat botlarından bâzı lam ı m topluca
Boğazlara gönderilm esini isliyo rd u . R ibbentrop, Papen'in bu ra
porum la, bâzı Alm an süıaı botlarının Boğazlarclaıı topluca geçişi
sırasında herhangi b ir g ü çlü k çıkm ayacağım b ild ird iğ in e isâreı
ediyordu. Ribbentrop. yine Papen'in bu raporuna dayanarak, Pa
pcn e, d ö rt Alm an sürat botunun Boğazlardan geçirilm esini iste
d ik le rin i biIcliı .vurdu
t*1
5
3
12ü ADAP. Sene £ 1941-hMS, B unıl I I , f i. M a e rr l)ıs 1ü Jum 1942i, -R rb ije n iro p 'ta n P a p a n 'e ". Mı
135. 15.4.1912. 161/40
642
B e rlin ’de ta le p le rin in gerçekleşm esini bekleyen R ibbentrop»
aslında, çok da temelsiz b ir ü m it içinde d e ğ ild i. N ite k im , T ü r k i
y e 'n in B e rlin B ü y ü k e lç is i H üsrev G erede, 1942 y ılın ın O cak
ayında yazdığı b ir yazıda, “ Prusya in ild e r e ğ itim in in ru h u , T ü rk
insanının özüne büyük ölçüde u ym aktadır" derken ,126 diğer yan
dan da, 17 N isan 1942 tâ rih in d e , Weizsaecker ile yaptığı b ir gö
rüşmede, T ü rk iy e 'n in In g ilte re ile m ü tte fik , fakat A lm anya ılc
yürekten dost olduğunu a çıklıyo r ve T ü rk iy e 'd e herkesin, Sov
yet ler B irliğ i karşısında, b ir A lm an askeri zaferi için dua e ttiğ in i
s ö y lü yo rd u .127
Papen, R ibbentrop'un bu talim atı üzerine, hemen harekete ge
çecek vc 18 Nisan ta rih li raporunda da, ko n u yu G e nelkurm ay
İk in c i Başkanı Orgeneral Asım G ündüz ile görüştüğünü açıklaya
caktır, Â sim G ündüz, A lm anya'nın ö n e rile rin i yanıtlayarak, A l
man O rduları nın doğu cephesindeki saldırısının başarıyla devam
etm esinin T ü rk iy e 'n in çıkarlarına uygun olduğunu ve bu nedenle
de, B erlin’in talep ve ö n e rile rin i anlayışla karşıladıkla rını bel in
m işti. Ancak, Alm an d e m za kıla n n m , ln g ıliz le rin b ilg isi dışında
Boğazlardan geç m csi/geçiril mest te knik olarak m ü m kü n değildi.
Ç ünkü, Boğazlar, her ik i taraftan da, m ayın ve çe lik ağlarla kapa
tılm ıştı, Bu engeller, İn g iliz uzm anlar tarafından k u ru lm u ş tu ve
onların yardımı ile ku lla n ılıyo r, iş le tiliy o r ve gözetleniyordu, T ü r
kiye, daha önce İn g ilte re 'n in aynı yö n d e ki ricasını red e n ikte n
sonra, A lm anya'nın aynı kon u d a ki talebim kabul edemezdi. Eğer
B erlin'in önerisi kabul edilecek olursa, b u takdirde, İn giltere , bu
nu tarafsızlığın acık b ir ih lâ li olarak değerlendirecek veya T ü rk i
ye'ye derhâl savaş ilân edecek ya da T ü rk iy e üzerm de uçuş izni
almayı deneyecekti. Ayrıca, Alm an d e n iz a ltıla n n m Boğazlardan
geçmesinin A lm anya’nın yararına olup olm adığı da tartışma k o
nusuydu ve bu soruya olum suz yanıt ve rilm e liyd i, Ç ü n kü , zâten
Alm an O rdusu K ırım 'ı işgâl edebilirse, Sovyet Donanması nın Kq-
127 ADAP. Serie E. 194M945, Band İ M İ . Maerz bi$ 15. Juni 1942), "VVeizsaecker İle Hüsrev
Gerede Görüşmesi Hakkında Rapor", Nr. 146.17.4.1942. (458/224 7431
643
iadenizde ikm al yapabileceği b ir başka lim an kalmayacaktı. D i
ğer lim a n la r nasıl alsa. A lm an Hava K uvvetleri nin m e n z ili içinde
olacaktı. Bu durum da, T ü rkiye , A lm a n savaş g e m ile rin i Boğaz-
Iardan geçireceği gibi, Sovyet Donan ması'nı da Samsun lim a n ın
da enterne cım cvi kabul edecekti. Am a lıâ li hazırda, A nkara’ya
göre, doğu cephesinde süren saldın savaşı sırasında. Berlin için,
güney sın ırlarının, tarafsızlık siyâsetini koruyan b ir T ü rk iy e saye
sinde, güven içinde o kluğunu görm ek, savaşa katılan, fakat yar
dım edilm ek zorunda kalm an b ir T ü rk iy e görm ekten, lıic k u ş k u
suz, daha iy i olacaktı. A lm an O rduları Kafkas! arda görü kİ Çiğimde
ise. durum tamamen değişecekti. G ündüz, yanıtının, olum suz bir
yanıl ve T ü rk iy e 'n in iyin ivedi olmayan duygularının b ir belirtisi
olarak kabul edilm em esini ayrıca rica etm işti. G ündüz, bu yanı
mı. aslında Alm anya aleyhine b ir d u ru m yaratmamak için v e ril
miş olduğunu vurgulam ıştı. T ü rkiye , B erlin’in güç durum da kal
mamasını istiyordu. Ve unutu lm a m a lıyd ı ki, A lm anya’nın Tenkı
yeye o zamana katlar sevl< ettiği askerî malzeme, A lınan O rduları
Kal kaslara vardığında, A lm anya’nın askeri zaferi için b ir garanti
olacaktı.128
Alm an Dışişleri Bakanlığı mn arşiv belgeleri, yukarıda açıkladı
ğı m belgelerde sözü edilen Alm an savaş gem ileri ile den iza lu la rı
nın, T ü rk H ü kü m e ti nin b ilg isi ve izni dâhilinde, Boğazlar'daıı ge
çerek, Karadeniz'e çıktığım gösteriyor. P apenin ve R ibbentrop'un
yukarıda sözünü e tliğ im raporlarım ve tâli m atlan m içeren belge
ler de bunu kan u lıyo r. A lm a n savaş g e m ile ri ve den i zal t ila n ,
1Ö 4M Ü 42 yıllarında, M o n trö A ntlaşm asına aykırı olarak, Boğaz
lardan geçecektir.
Bununla b irlik le , aradan kısa b ir zaman geçtikten sonra. Ber
lin 'in bu yöndeki talepleri bizzat H iıle r tarafından geri alınacaktır.
H iıle r, A lm an surat botla rın ın Boğazlardan geçirilm esi plânının
takip edilmesine artık gerek kalm adığım b e lirtm işti. Sürat botları,
Tuna nehri üzerinden K aradeniz’e g e ç irile c e k ti. R ib b e n tro p , 3
Mayısta. Papen’e verdiği talim atta, bu konuda artık ile ri b ir adını
128 ADAP. Serie E: 1941-1945. Band II, ( 1 . Maerz b»$ 15. Juni 1942). "P a p e ld e n ADB ye ” , Nr. 15i.
t8.4.1942r <61/40 466-B8J.
644
atılmamasını istiyor ve yeni b ir görüşmeye teşebbüs edilmemesi
gerektiğini b ild iriy o rd u .
Bu sırada, Tüvk-Alm an D o stlu k ve Saldırm azlık A nılaşm asının
b irin c i yıldönümü münasebetiyle, Türk basınında Almanya hak*
kında o lu m lu yazılar vavm lam vordıı:
129 ADAP, Sene E: 1941-1945, Band II, (t. Ma en bı$ 15. Jum 1942), "B itter", Nr. 180. 1.5 1942,
{1099/318 550 -51} ve 3 5.1942,13862/E 044 964}.
645
"[Berliner Lokal Anzeiger, Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Anı
laşmasında] Şükrü Saraçoğlu'nun imzası bulunduğuna işaret ederek,
yeni Türk Başvekili tarafından takip edilmiş olan siyâsetin, uzağı gören
bir politikacının bütün vasıflarını taşıdığım yazmaktadır."132
136 ADAP, Sene E: 1941-1945. Bsnd II. (1. Maer? bıs 15. Jııni 1942]. "Papen’ eten AOB’ye". Mr. 284.
10.6.1942.161/40 584-85).
64B
h u ri yel güze leşi başyazarı N a d ir Niteli, T ü rk Sözü (Adana) gazele-
sinden Nevzat Güven ve M atbuat U m um M ü d ü rlü ğ ü n d e n ele Se
lim Sarper d â h ild i.137 Heyet» 16 Temmuz akşamı, T ü rkiye 'd e n ay
rı İmadan önce, Papen tarafından onuru na ve rile n davete ve ye
meğe katılacak, daha sonra B erlin e gidecek ve Berlin'de Goebbels
tarafından da kabul edilecektir. T ü rk basın heyeti, daha sonra,
Fransa’ya gidecek, L u x c m b u rg a uğrayacak ve buradan A lm a n
ya'ya geri dönecektir. Bu arada, Viyana'yı da ziyaret eden heyet, 6
Ağusıos'ia, doğu cephesine g itm e k üzere, S ivastopol a here ket
edecek ve K ırım 'ı gezecek, dönüşte de Budapeşte ve Sofya’yı ziya
ret edecektir.138 16 Ağustosta T ü rk iy e ’ye dönen heyete, gerek A l
manya’da» gerekse doğu cephesinde, A lm an askeri başarılarının
propagandası gayet başarılı b ir şekilde ya p ılm ıştı.139 N ite k im , N a
d ir N âdi, Alm anya gezisinin iz le n im le rin i, C u m h u riy e t gazetesin
de, "1942 A lm anyası'nda” ve "A lm anya 1942” adlı tefrikalarda
a kta rırke n ,140 Âsim Us da, iz le n im le rin i, b ir rapor hâlinde, Başve
k il Ş ükrü Saraçoğlu'na sunacaktır.141
B erlin, bu lü r propaganda faaliyetleri için h iç b ir fırsatı ka çırm ı
yo rd u : "A lm a n B ü y ü k c lç iliğ i’ndc kabul resm i: T ü rk O rd u su ’na
hizm et etmiş olan A lm an subaylarından oluşan b ir müze açıldı.
M erasim de T ü rk O rdusu m üm essilleri de b u lu n d u .1' 142 A l m an
ya n m A nkara B ü y ü k e lç iliğ in d e 28 N isa n d a da G oltz Paşa iciıı
b ir tören düzenlenir.143
A lm an/N azi propagandasının b ir parçası olarak, b ü tü n A v ru
pa'yı kaplamış olan Yahudi düşm ant/anU -scnıiıik propaganda ve
uygulamalar, zaman zaman T ürkiye'de de g ö rü lü yo rd u . Bu n o k
tada, bu sırada Türkiye'de görülen a n lk s c n ü tik uygulam alara da
değinm ek gerekecektir.
137 U lu s .{15.7.19421.
143 Gonhard Jaeschke, Die Tiirkei in den Jahren 1942*1951, (Bundan sonra, kısaca. JK 2 olarak
anılacaktır},! 12.3.1942i,s 4.
647
Başvekil Refik Saydam, 19 39 yalızını Ocak ayında, Yahudi k i ve
Yahudilikte ilg ili olarak, şunları söylüyordu:
648
İc m a ld i, İz m ir lim anından ayrılır, T ü rk basılımda öykünün sonu
$ o yk ilân edilecektir: "Serseri Yahudiler nihayet İz m ir den haıe-
kcı e llile r.1'150
Yine Lam bu sırada. T ü rk basınında aynı konuda yayınlanan bir
başka haberde ise söyle d e n iliy o rd u : "Panama bandıralı Noemt
luliiV gemisi > Alm anya dan 1.126 Çek, Macar, A lm an Yahudisi ile
liıe ğ li ye g e ld i.''151
Bu konuda daha önem li vc o oranda da son derece tra jik olan
Sır uma Ol ay m id aıı m utlaka söz e d ilm e lid ir Romanya Yahudisi
769 kişi. Romanya'dan ve Nazi işgalinden uzaklaşmak vc m ülteci
olarak F ilistin'e g iim e k için, Panama bandıralı "S lrum a" gem isiy
le hareket ederler. A ncak İngiltere’n in savaş sırasında Yahudi lorin
F ilistin 'e gücünü engelleyici politikası sonucunda. F ilistin'e gide
meden. 15 A ra lık 1941 târihinde, İstanbul'a gelmek zorunda ka
lırlar. Gemi, İstanbul'da 2$ Şubat 1942 târihine dek kalır. T ü rk
H ü k ü m e ti. İn g ilte re 'n in A n ka ra B ü y ü k e lç is i K d lugcsscn’dcn,
Londra ııııı gem ideki yolculara F ilis tin e göç etmek için izin verip
vermeyeceğini sorar. Daha önce de ay m türde b ir olay ("Salvador
O la y ı") yaşanmıştır. Bu türden b ir olay m yinelenm em esi için ge
reken girişim lerde bulunulm ası istenir. K-Hııgesscn. Londra'dan
talim at alm aksızın, yolcuların F ilis tin ’e gidebilecekle rin i b e lirtir.
Oysa, In g iliz H ü kü m e ti aksi kamdadır. Londra, F ilistin 'e m ülteci
akınım önlem ek isleyecek ve bu olayda T ü rk Itü k û m e ıi ııi yar
dımsız ve serbest b ıra ka ca ktır N ite k im , Ankara, gem inin Ronıaıı-
vaYa iade edilm esine karar verecek, gemi zorla Karadeniz'e çıka-
ı ilaca k ve 24 Su bal sabahı k im liğ i belirsiz d e n iza ltıla r taralından
to rpille nerek batırılacaktır. Batan gemiden yalnızca b ir yolcu k u r
tu la b ile ce k ve bu yo lcu da g e m in in to rp ille n e re k b a tırıld ığ ın ı
açıklayacaktır.152
Sıruma Olayı ndan sonra. Başvekil Refik Saydam, T B M M 'd c, su
açıklamayı yapar:
150 Ulus. (15.6 1939): Tan, (15 8.193$). Ayrıca bu konuda bkz. Naci SâcJullah'ın rö p o rta j "İzmir'de
Vatansız Yahudilerle Konuştuk” . Tan. (16-16.6.1939).
152 Ulus, <25-26 2.1 $42), Yakın Târihimiz. M illiye t. {6 ve 7. fasikiıller}, s. 89-91 ve 99-1Q1.
649
"Biz bu hususta elimizden geten herşeyi yaptık. Maddî, manevî en
ufak mesuliyetimiz yoktur. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen
insanlara meçle olamaz. Türkiye, başkaları tarafından arzu edilmeyen
insanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur. Kendi
lerini bu sebepten İstanbul'da alıkoyamadık."153
153 AT. Sayı. 101 r (N isan 19421. s. 20*22. A yrıca bkz. J a e s c h k e , " T ü r k e r . J a lırb u c h der
W « llp o litik 1943. s. 545.
Benzer bir başka gelişme için bkz. Ahmad Mahra d, "Tauzıehçn Zw»$chefl Berlin ı»nd Ankara
um das S chicM al Türkischer Juden im 2weiten W e ltk rie c f, Haıınoverische S tild in m über
dert M iltleren Üsten. s. 16-2? (Söz konusu makalenin Türkçe özeti ve yorumu içııi bkz. Cemil
Koçak, "İk in c i Dünyâ Savaşanda Alm an İşgal B ölgelerinde Yaşayan Türk Yahudilerinin
Akıbeti*1. T ârih ve Toplum. Sayı 103. (Aralık 1992), s. 336-3471 Ayrıca bk 2 . Sefa Kaplan, iç t e
Gaz Odalarındaki Türk Yahudilen', A klüet, Sayr 74, (3*9 Aralık 1992). s. 46-51; "Alm an Arşiv
Belgelen. Türkiye, Bergen*Belsen de Ölümü Bekleyen Türk Yahudılen'ne Sahip Çıkmadı".
A ktiie l. Sayr 74. (3-9 Aralık 1992). s 46*51; Râsime Hazer, "Katliamda Türk-Nazı İşbirliği",
Nokia. (12 Temmuz 1992), s. 12-33; Cumhuriyet, (26 Temmuz 1992)
154 Glasneck. Methoden der 0 eııtsch*Fasc hislise ben Propagandataetiflkeit in der T irrke i Vor
urtdW aehrend des Z w eitcn VVeikrieıjes. s 16.
155 AT. Sayı: 101. (Nisan 1942), s. 20*22 A y rıta bkz. Ja e sch ke . "T ıirk e ı". J a h rb ııc lt der
W e ltp o litik 1943. s. 545
650
A nadolu A jansının siy on isi propagandaya âlet olduğu mı da iddia
ediyordu. Başvekil R efik Saydam ise, E u li’tıin bu id d ia la rın ı şöyle
yanıtlayacakıır: “ Anadolu Ajansı ıslâha m ulıtâç o la b ilir İçerisinde
şu veya bu şekilde bâzı insanlar bul una bilir. B unların kâffesi ıslâh
o lu m u ." 156
Benzer yönde eğitim ler CHP içinde de g ö rü lü yo rd u . Ö rneğin,
1942 yılı sonlarında yapılan CHP tsıanbul İİ Kongresi nde, "1940
ve 1941 kongrelerince kabul o lu n a ra k, V ilâ ye t Idâıe H e ye tin e
levdı edilen d ile k le r" arasında, Beyoğlu kazasının şu dileğine de
rustkınivortlu:
"Türk vatandaşlığı hııkûkıından istifâde edenler arasında, din ve ırk
farklarını yaratacak bir teşebbüs icrasına imkân görülememiş ve Müsa
vileri Türkçe konuşmaya icbar etmeye gelince, bu hususta elde bir mü
eyyide mevcut olmadığından, tergip ve teşvik ile elde edilmeye çalışılan
bir haricî iş olup, kanunî müeyyide vâzına lüzum olmadığının takdiri lâ
zım gelmektedir. (Dâhiliye Vekâleti)"157
156 AT, Sayr 101, (Nisan 19421. s. 20-22. Ayrıca bkz. Jaeschke, "Türkei", Jshrbuch der
VVdttpolitik 1943, s 545
157 CH P İstanbul Vilâyeti, 1942 Kongresi A ç ılış Nm kıı ve 1940-1942 Çalışma Raporu, s. 82.
158 CHP İstanbul Vilâyeti, CHP 1942 Yılı Kongresi Zabtı, s. 103.
651
Alm an ilişkile rin d e b ir d e ğ iş ik lik beklenmemesi g e re kliğ in i vu r
g u lu yo rd u .159
Papen, 11 Temmuz da, M enenıeneioğlu ile b ir kez daha görüş
tüğünü ve M etıcm encioglu’nun, kendisine, son zamanlarda Sov-
ycıler B irliğ i’nden kaynaklanan sınır ih lâ lle ri nedeniyle, Sovyeı si
mi nida sık sık m ahalli n ite lik le çatışmalar meydana g e ld iğ in i b il
d ird iğ in i açıklıyordu. Papen, M enem encioğlu'na, B e rlin 'in , doğu
cephesinde, Sovyetler B irliğ i ne karşı, T ürkiye'den daha a k tif b ir
p o litik a beklediğini b e lirtm işti. Papeli, raporunda, Sovyetler B irij-
ğı'n iıı yenilgiye uğramasının T ü rk iy e 'n in çıkarm a o ld u ğ u n u b ir
kez daha b e lirtiyo r, fakal Ankara’nın A lm an askerî zaferinden he
nüz em in olm adığının sanıldığını da v u rg u lu y o rd u ,160
T ü rk iy e ’nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede, görevinden ay
rılm asından öııee, 13 Tcııtm uz'da, A lm a n D ışişleri Bakanı Rib-
b cn ıro p u z iy a m eder. R îhbcntrop, bu görüşmede, G erede'nin gö
revinden ayrılm asından duyduğu ü zü n tü yü ddc g e tirir ve Gere
de'nin T ü rkiye ile Alm anya arasındaki yakınlaşmada oynadığı ro
lü över. R ibbctıirop, görüşme sırasında, T ü rkiye ’nin A lm anya’ya
daha çok ya km Iaşınası gereğinden söz edecek ve bu görüşünü sa
vaşın aldığı genel d urum la lem ellendirtneye çalışan uzun b ir k o
nuşma yapacaktır.161
Hüsrev Gerede, görevinden ayrılm adan önce, bizzat H i ile r tara
fından da kabul edilecek ve H iıîer, Gerede onuruna verilen veda
çayında yaptığı konuşmada, R ib b e n tro p u n g ö rü şle rin i yineleye
cek, T ü rk iy e ’ye pek değinm eksizin, A lm anya'nın askerî d u ru m u
nu. gücünü vc başarılarını övecek ve m ü tte fik le ri küçümseyecek-
tır.162
153 ADAP, Sene E: 1341-1945, Band İli, (16 Juni bıs 30 September 1942), "Papen den ADB’ye",
Nr. 53. 5.7.1342, (61/40 643-44}: ADAP. Serie E: 1941-1945. Band III. (16. Juni bis 30. September
1942). "VVeizsaecfcer'den Papen V . Nr. 64, 6.7.1942, (126/70 460}. Ayrıca bkz. Papen, age, $.
557-556.
160 AOAP, Sene E: 194M94S, Band Ul. U 6 Juni bis 30. September 1942}, "P apenden A D Bye".
Nr. 79,11.7.1942, (61/40 659-621.
161 ADAP. Sene E: 1941-1945. Band lif. (16. Juni bis 30. September 1942). ' Elçi Schm ıdt'in
Raporu", Nr. 87, 14 7.1942, {F 207551-67}.
162 ADAP, Sene E: 194M945, Band İM, 0 6 . Juni bis 30. September 1942i, "Elçi Schm ıdün
Raporu", Nr. 796.15.7.1942, (F 20/563-76).
652
inanıyordu. Bol şeviz ın iıı ye n ilg isi, el belle, T ü rk iy e 'n in yararına
olacak tı. Mene menci oğlu, A lm anya'nın, T ü rk iy e 'n in verdiği bazı
güvenceler sonucunda, Sovyeller B irliğ ı'n in bazı askerî b irlik le ri
ni T ü rk sınırından çe ktiğ i yo lu n d a k i id d ia la rın ı da ıcd euııisu.
Görüşmede, Sovyet donanm asının T ü rkiye 'd e , ama A k d e n iz li
m anlan dışında, emerne edilm esi sorunu da ele alınm ıştı. A lm a n
ya ile dostane iliş k ile rin devamı arzusu da vurgulanm ıştı.165
T ü rkiye , 1Ö42 y ılın ın yaz aylarında, Trakya'dan Sovyet sınırına
2ö tümen asker kaydırır. Başvekil Şükrü Saraçoğlu ve Orgeneral
Kazım Orbay, Ağustos ve Eylül aylarında, doğu bölgesini ziya iti
ederler ve buradaki askerî h a z ırlık la rı d e n e tle rle r.166 Bu sırada.
Papeıı de, b ir raporunda, Saraçoğlu’n un doğu bölgesini ve doğu
sııım n ı ziyaret edeceğini haber v e riy o rd u .1671
8
6
Kı ol I da, anılarında, Kal kaslara varan A lm an O rd u su n a ih tiy â
cı olan askeri malzeme şevkinin T ürkiye üzerinden yapılması yo
lunda izm alınabilm esi için, Ağustos ayında, H âriciye Vekâleti ile
basardı görüşm eler sü rd ü rü ld ü ğ ü n ü , fakat savaşın A lm an Ordusu
acısından daha sonraki olum suz g id iş in in , bu görüşm elerin sonu-
m ı getirdiğini yazıyor.
T ü rk H ü kü m e ti nin, A lm an askerî başarılarının aıd arda geldiği
1Ö42 yılı boyunca, hattâ İÖ42 y ılın ın yaz aylarında dahi, m uhte
mel h ir A lınan zaferine inanm adığım ve bu nedenle de, A lm a n
ya ıı m yanında kesin b ir tu tu m alm adığını saplamak ve bel inm ek
gerekir.
G enelkurm ay İkin ci Başkam Orgeneral Asım G ündüz, A lm a n
ya'nın Ankara Askerî Ataşesi General Hans Rohdc ye, A lm a lı Ge
n e lku rm a y 111111 askerî hatâlarını açıkça e le ş tiriy o rd u . G ü n d ü z,
Alm an G e n e lku rm a yın ın , daha önce Rohde'ye haber verdiği, Ku-
165 ADAP. Sene E: 194M945, Baııd III. (16. Juni bis 30. Septerober 1942). "Pepen'den ADB'ye'\
Ur. 233. 26.8 1942. (61/40 755-59); SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölumiı, Alman Oışişleıı
Dairesi Belgeleri, Türkiye'deki Alman Politikası <1941-1943), "Papen'den ADB'ye", No 74
Gizli. Nr. 26. 26.8.1942. s. 64-67
654
zcy A frika'ya m u h ıc m d h ır m ü tte fik çıkarmasına karşı h iç b ir ön
lem almamış olmasına hayret, etmişti, Ayrıca, doğu cephesindeki
askeri harekâta iliş k in cid d î ve derin k u ş k u la n vardı. G ü n d ü ze
göre. A lm an O rdusu m m , hem doğu cephesinde, hem de M ısır'da
b irlik te zafer kazanması m ü m kü n değildi. M ih v e r g ü ç le rin in K u
zey A frika'yı ellerinde lulm ası da olanaksız g ö rü n ü y o rd u .169
Yine tanı sıralarda, H âriciye V ekâletinde de m uhtem el b ir A l
man zaferi görüşü zayi Hamişti.
I h u ııu ln ıa m a lıd ır ki, A lm an O rd u la rı nın doğu cephesindeki
yaz sa kim si sonuç vermem işli ve K ızıl O rd u ’da b ir çökme isârciı
yo ktu . Aksine, doğu cephesinin kuzeyinde sürm ekte olan savaşta
bir dengelenme ve A lınan O rdularım ın saldırısında ise, b ir yavaş
lama, hattâ durm a gözleniyordu. Rom m e rin ordusu, Kasını ayın
da. Kuzey A frik a cephesinde ye n ilm işti. In g iliz O rdusu işe, Mısır
sınırını yeniden geçm işli ve saldırıyı genişletiyordu. Yine Kasım
ayı başlarında. A m erikan vc In g iliz askeri b irlik le ri, b irlik le . K u
zey Ah ika ya, Tunus'a b ir çıkartına yapm ışlardı vc Fas vc Ceza
yir'e yapılan çıkartm alar da bunu izlem işti. 1942 yıl m m sonbahar
ve kıs as ları ise, doğu cephesinde kader aylarıydı. D oğu cephesin
deki en önem li savaşlar. Kasım, A ra lık ve Ocak avlarında, Slal ine-
rad civarında vc bizzat Sıaliııgrad’da yapılıyordu.
N ü man M encine ııc io ğ k u ıu n , Papen'e, T ü rk H ü k ü m e ti adına
yaptığı açıklamada, M ihver devletleri yıkılm anın eşiğinde dahi o l
salar, T ü rkiye 'n in tarafsızlığım bozmayacağım, aksine, nualsız!iği
ni sonuna kadar koruyacağım belirtm esi, askerî acıdan değerlen
dirilecek olursa, h e rlin açısından, ta tm in edici olm uş o lm a lıd ır.170
bununla b irlik te , 1942 yılı sonunda, Vatan gazetesinin, b irin ci
sayfasında, Sarlo'nıın (C harîic C h a p lin 'iıı) ü n lü "B ü yü k D iktatör'*
film in d e n b ir fotoğraf ile imâ yoluyla H ille r'i alaya alan bir de fık
ra yayınlaması, tanı tic ay kapatılmasına neden o la b iliy o rd u As
lında. b a ılo n u n "B üyük D ik ta tö r" film i, H i ile r i ve M u s s o lin iy i.
amit genel olarak, tü m d ik ta tö rlü k le ri vc d ik ta tö rle ri alaya alan
169 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bülümii. Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman
Politikası (1941-1943). “ Papenden ADB'ye", No 717/42 Gizli. N r.3 3 ,2.12.1942, $.85-86.
170 SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alm an Dışişleri D âiresi B elgeleri, T ü rkiye 'd e ki
Alm an Politikası (1941-1943). ‘ Seıler'den ADB'ye ", No. 35, 9.12.1942, s. «8-89
65S
önem li b ir film d i. A hm et E m in Yalman, In g iliz ve A m e rika n H ü
küm e ile r i Yı in daveti üzerine bu ü lk e le ri ziyaret e ttik te n sonra,
T ürkiye'ye döndüğünde, gazetesinin kapatılm ış o ld u ğ u n u öğre
necektin G azetenin kapatılm a nedeni, C harlie C h a p lin 'in , Ne w
York Ti, b ir kısa dalga radyo istasyonunda yaptığı b ir konuşmada,
insanlar ve hayvanlar üzerine b ir N asrettin Hoca fıkrası anlam -
kem B itle r ve M ussolini'yi insanlar arasına kalm ayışını. Vatan ga
zetesinin biı fotoğrafla b irlik te yay i ulaması ych. Bu yayın, Papeıı
tarafından da proLesto e d ilm işti. Vatan gazetesi, 9 A ra lık 1942 ile
7 ^ubat 1943 tâ rih le ri arasında, tam üç ay boyunca kapalı kala
c a k tır.171 T ü rk H ü k ü m e ıi’n in b u sert te p k is i, A lm a n e tk is in in
önem li ölçüde sürdüğünü gösteriyordu.
A lm a n ya , T ü rk iy e 'y i ke n d i ya nında savaşa s o k a b ilm e k için ,
Ankara'yı askerî, siyâsî ve İktisâdi alanlarda etkilem e çabalarını,
geniş ölçüde propaganda çalışmaları ile de destekliyordu. F ra n
sa'nın 1940 y ılın ın Haziran ayındaki askeri yenilgisin den sonra,
T ü rk iy e ’de yeniden hızla gelişmeye başlayan A lm an propagadası,
18 H aziran 194] ta rih li T ü rk -A lm a n D o s tlu k ve S a ld ırm a z lık
Antlaşması ile, önem li b ir ilerlem e göstermiş ve 1941-1942 yılla
rında tum ülkede egem enliğini ku rm u ştu . Bu egem enlik o derece
güçlü olm uştu k i, T ü rk H ü k ü m e ti, 1941 y ılı sonbaharında, In g il
tere'nin Ankara B üyükelçisi K-Hugessen’dcn. T ü rk iy e ’deki In g iliz
propaganda çalışm alarının sim i tandırı İması m rieâ etm işi i.172
R ibbenırop, T ü rk basınının A lm an yanlısı b ir basın hâline geçi
rilm esi ve T ü rk basınında görülen A lm an aleyhtarı u m u m in ta
656
nıânıcn ortadan kaldırılm ası için önlem ler alınması isteğini, T ü rk
H ü kü m e ti ne iletmesi için , Papene talim at verm işti. Ribbenırop,
daha da önem lisi, ileride b ir kez daha zikredeceğim g ib i, İngiltere
tarafından satın alındığım ile ri sürdüğü, basında ve radyoda gö
revli önem li kişilere doğrudan etkide b u lu n m a k gereğine işaret
e d iyor ve bu kişilere, bu amaçla, birkaç m ily o n değerinde dövizin
derhal sunulabileceğini b ild iriy o rd u .173 A lm an ajanları, bu parala
rı, bâzı T ü rk gazetecilerinin, yazı işleri g ö re v lile rin in ve hattâ ga
zete sahiplerinin satın alınması için ku lla n a ca kla rd ı.174 Alm anya,
T ü rk basınını ticari alanda da baskı altına almaya çalışacaktır. A l
manya, gerek ilân ve reklâm verme ya da vermeme, gerekse bası
nın kâğıt ihtiyâcını karşılayan ülke olarak, 'düşm an ' basma kâğıt
vermeme politikası ile, amacına ulaşmak için çaba harcayacaktır.
Glasneck, Alm an-Sovycı savaşının başında, T ü rk basının hep
A lm an kaynaklı haberler k u lla n d ığ ım id d ia ediyorsa da,175 bu,
pek doğru görünm üyor. Ç ü n kü . M atbuat IJnm m M ü d ü rlü ğ ü nün
em ri ile, savaş haberleri ancak tek su lu n üzerinden ya zıla b iliyo r
du ve basın, denge politikası gereğince, B e rlin 'in ve M oskova’nın
resmî savaş te bliğlerini yan yana yayınlıyordu.
A lınan Dışişleri Bakanlığı, 1941 y ılın ın Haziran ayında, T ü ık
basınını söyle değerlendiriyordu:
H ü k ü m e tin ve C H P 'nin resmi yayın organı olan Ulus gazete
sinde, A hm et Şükrü Esmer, devamlı m ü tte fik le r lehine yazı yazar
ken, aynı gazetede. Fal ili Rıfkı Alay, daha dengeli ve ılım lı yazılar
yazmaya çalışıyordu. C um huriyet, La R epublique ve Tasviri Efkâr
gazeteleri ‘A lm an d o stu 1' olarak d e ğerlendiriyor, buna karşılık.
Tan gazetesi, sol e ğ ilim li görülüyordu. Yem Sabah, Haber, Tan,
Son Telgraf ve Vatan gazeteleri, m ü tte fik yanlısı olarak değerlen
d irilir k e n , Yeni Sabah ve H aber gazeteleri, Sovyet sem patizanı
olarak g ö rü lü y o rd u .176
657
Alman H it kü m e li, Türk eğilim sistem inde ku lla n ıla n ders ki-
lapları ile de yakından ilg iliy d i. A lm anya, 1941 yılında. T ü r k i
ye'de okuıulan tarih ders kitaplarından şikayetçi olacaktır. O sıra
da orıa okullarda okutulan târih deıs kitaplarında, B ilin c i Dünyâ
Savası ndaki T ü ık -A lm n n 'silâh kardeşliği"nden soz e d ilm iyo r,
aksine, Çanakkale savaşlarında b ir A lm an askerî ö n d e rliğ i olm a
dığı ve yine B irinci Dünya Savaşı ndaki diğer cephelerde. F ilistin
ve Kafkas cephelerinde. A lm an G enerallerinin T ürkiye'de yalnız
ca kendi ü lk e le rin in çıkarlarını ön plâna aldıklarına ve T ü rk as
kerlerini bu amaçla cephelerde feda e ttikle rin e d ik k a t ç e k iliy o r
du. İlk o k u l dördüncü sınıl târih ders kitaplarında ise. A lm a n la
rın. B ilin c i Dünyâ Savaşı yıllarında, T ü ik ic i e diktatörce davran
dıklarından söz e d iliy o rd u .177 Berlin, bu tü r ibâ relerin ders ki lap
larından kaldırılm ası ıcın harekete geçecektir. Diğer yandan. Ma
a rif V e kâ le tin in lâf i mâlı ile. 1941 yılında, büyük kem lerdeki Hal
kevleri ııde Almanca lisan kursları açılacaktır.178
Türkiye'de Alman propagandası. A lm an istihbarat örgütleri ta
ralından y ö n le n d iriliy o rd u . Alm an istihbarat ö rg ü tle rin in T ü rk i
ye'deki la a lıv e ılc ıi, T ü rk iy e ile sınırlı değildi. A n ka ra ve İstan
bul'daki istihbarat laal iye deri, ayın zamanda, tüm Arap bölgesi ile
de yakından ilg iliy d i. T ü rkiye , O rta ve Yakın Doğu daki istihbarat
I«taliye ile rin in ve iliş k ile rin in m e rke ziyd i.179
T ü rkiye 'n in coğrafi m evkii, askerî d u ru m u n gel ird iğ i ve gerek
tird iğ i sonuçlar itibârıyla, taraf)ara, nesnel olarak, fa rklı yararlar
sağlıyordu.
177 Glasneck. Metheden def Deutsclı - Faschislise Kon Propagandataetigkeit ân der Türltei Vor
ıınd Waehrend des 2weUen YVelıJtrienes, s. 21-24.
17B Glasneck. Methoden der Deutscfc - Faschistischen Propatjartd&iaettgkeit in der Türke» Vor
und Waebrend des Zweiten Weltkrieges, s. 27.
179 8u konuda geniş ve ayrıntılı bilgi için bkz leverkuehn, age; Glasneck, Turkei ıınd Alghaıus-
tan, s. 79-80 ve 142-144.
Allardt, anılarında. leverkuehn un, İstanbul'daki haberalma merkezinin şefi olduğunu ve da
ha önce Berlin'de uzun süre avukatlık yaptığını belirtiyor. Daha da ilginç olan nokta. Leverku-
ehn'un, yıllar önce Rus Çarı nın kızı olduğunu iddia eden Anastasıa'nın uzun zaman Berlin'de
avukatlığını yapmış olmasıdır. Altardt, age, s. 113.
İkinci Dünyâ Savaşı öncesinde Türkiye'de görülen Alman/Nazı propaganda faaliyetleri için
bk2 . Cemil Koçak. Tiirfc-Alman ilişkileri (1923-1939), s. 177-130
658
T ü rk iy e , savuş dışı ka klığ ı surece, g ü d ü A lm an O rd uları na
karşı, silahlı b ir set. âcleıa doğal b ir engel o lu ştu ru yo r ve m ütte
fik le r in O rta ve Yakın D oğu d ak i zayıf askerî k o n u m la rın ın ko
runmasına katkıda b u lu n u yo rd u . M ü tte fikle r, savasın bu aşama
sında, T ü rk iy e ’nin tarafsızlığından m em nundular ya da en azın
dan, T ü rkiye ’nin bu konum undan tatm in oluyorlardı.
Diğer yandan. T ü rkiye , tarafsız ko n u m u ile, Alm an-Sovyct sa
vasında. M ihver g ü çle rin in etkisi altında. Alm an O rd u s u n u n gü
ney sınırını güven altında tutuyordu. Alm anya, doğu cephesinde
savaşırken, bu cephenin güney sınırından b ir saldın olasılığı o l
m adığından, bölgede askeri güc bırakm ak zorunda kalm ıyordu.
Bununla b irlik te , B e rlin : T ü rk iy e 'n in , kendi yararına, kesin b ir tu
lu m almasını, lıaıtâ kendi yanında savaşa katılm asını istiyo r ve
hu yokla caba gösteriyordu. Ne var ki, bu p o litika başarılı olam a
yacaktır.
t
D iğer yandan, Sovyetlcı B irliğ i, A lm anya’ya karsı savaşırken,
güney ve Kafkas sınırından.. A lm anya’nın aksine, em in değildi.
Moskova, T ü rkiye ile iliş k ile rin in zâten soğuk olması b ir yana,
A nkara'nın, M ihver g ü çle rin in etkisi ile, her an savaşa girebilece
ği ya da A lm an Ordusu nun Türkiye'den geçmesine izin verebile
ceği kuşku ve endişesi içinde, doğu cephesindeki en k r itik za
manlarda dalı i, güney ve Kafkas sınırında her zaman askeri b irlik
b u lu n d u rm a k zorunda kalacaktır. Yâni, T ü rk iy e 'n in tarafsızlığı.
1042 yılı sonuna dek, doğu cephesinde, nesnel olarak, A İman-
va’ıım
*
lehine olacaktır. A slında, T ü rk H ü k ü m e ti de, bu nesnel
gerçeği görüyordu ve bu d u ru m u . A lınan H ü k ü m e tin e , resmi gö
rüsü olarak, pek cok kez b ild irm iş ti.
Bununla b irlikte , T ü rk H ü kü m e ti, h iç b ir zaman. Alm anya ile
tamamen ve kesin olarak birleşme düşüncesinde de olmayacaktır.
Ankara'nın temel po litika sı, A lm anya'nın baskısını, m ü tte fikle rle
iliş k ile rin i b ir denge unsuru olarak kulîanarak, önlemeye çalış
mak ve m üm künse, B e rlin ’in taviz verm esini sağlam ak, zaman
kazanmak ve bu suretle, savaş dışı kalmayı başarmaktı.
Bu dönem de A lm an e tk is in in lıa y li fazla o ld u ğ u n d a n kuşku
yoktur. Fakat T ürkiye ele elindeki tüm olanakları değerlendirm e
ye çalışıyor ve m ü tte fikle rle M ihver güçleri arasında kurduğu d ıs
p o litik a dengelerini bozmamak içim âzami itinâ ve d ik k a ti göste
riyordu.
659
Almanya ve Turancı Akım (l)
Türkiye'de T u ra n cılık, esas itibârıyla, Osman Uçlan m iıas kalan
b ir fik ir ve eylem programıydı.
Alm anya, B irin ci Dünyâ Savaşı'nda, Os m anii Devle t in in iz le d i
ği ya da izlemeye çalıştığı T urancı p o litik a y ı desteklediği gibi,
İkin ci Dünyâ Savaşı’nda dat Sovyetler B irliğ in e saldırısından son
ra, T ü rkiye 'yi savaşta kendi safına çekebilm ek için, T urancı akım
lan destekleyecek, bu şekilde, T ü rk H ü k ü m e ti ni A lm anya’nın ya
lımda savaşa girm esi için harekete geçirmeye çalışacak ve bu y o l
la da T ü ık iv c üzerinde baskı ku rm a k isteyecektir.
A lm an D ışişleri B akanlığı’nda T u ra n c ılık uzm anı B ü yü ke lçi
H ccıtig, T ü ra ııc ılığ ı, ' Volga n e h rin d e n Ç in ’e kadar, R usya'nın
T ü rk kökenli halklarını, T ü rk iy e 'n in siyasal önderliği alım da top
lama" seklinde tanım lıyordu
/ 180*
A lm anya, bu alanda asit propaganda ve eylem e, 18 H aziran
1941 târı hinde imzalanan T ü rk-A lm a n D o stlu k ve S aldırm azlık
Anllanıası'ndan sonra başlayacaktın
A lm anya'nın doğu cephesindeki askeri başarıl arın m sürdüğü
ve Alm an O rd u s u n u n Sovyetleı B irliğ in in ö n e m li b ir kısm ını iş
gal e tliğ i sırada, 1941 yıl m m Haziran ayından 1942 y ılı sonuna
dek olan dönemde, Berlin, Turancı propaganda ve eyle in le n des
tekleyecektir.
Bu aşamada. A Inıa riya n ın ik ili b ir amaç t olacaktır. B e rlin , bir
yandan, Tüı k H ü kü m e ti ne resmen başvuracak ve K ırın ı ile Kaf
kas lar'daki T ü rk kökenli halkların so ru n u n u n çözüm ünde resmi
işb irliğ i önerecek, lıaılâ daha da ile ri giderek, T ü rk iy e ’n in bu böl
gelerde genişlemesini onaylayacak, diğer yandan da, gayri resmi
T urancı ö ıg ü t ve yayın organlarını destekleyecek vc geniş bir
panlüranist propaganda ile, kam uoyunu ve dolayısıyla da, T ürk
H ü k û m c ıi'n i etkilem eye çalışacak tır.
Ancak, A lm an H ü k ü m e ti n in , T urancı eylem vc düşünceleri
desteklem ekteki ana hedefi, T ü rk iy e 'n in , Sovyeıler B irliğ i ne kar
sı, A lm anya'nın yanında savaşa katılm asını sağlamak olacaktır.
660
Papcıı, A lm an-S ovyet savaşının başlamasından sâdene b ir ay
sonra, 2 5 Tem m uzda kaleme aldığı b ir raporunda, Sovyetler Bir-
ligi ne karşı elde edilen Alm an askeri başarılarının, T ü rkiye 'd e ki
panturanisı harekeli güçle ildireceğini b e lirliy o rd u .151 PapcıTin bu
öngörüsünün yanlış olduğu söylenemez.
N ite k im , gerçeklen de, lanı b u sırada. Tasviri T l kar gazc leşin
de, M. F Togay, "Azerbaycan C u m h u riye ti ve Azeri T ü r k lc r i” adlı
yazısından sonra, Dağıstan ve Tataristaıı hakkında da b ilg ile r ve
riy o rd u .182 C u m h u riye t gazetesinde ise, G ö kgök Sovyetler B irli-
ği'nde 32 m ilyon T ü rk ü n yaşadığını h a tırla tıyo rd u .183 Yine Tasviri
E lkâr gazetesinde, K a n d cm ir'in , "E n ver Paşa Rusya'da'’ adlı bn
yazı d izisi yayınlanıyordu . m
Papen, B erlin’den, T ü rk iy e 'n in Sovyetler B irliğ i’ndc T ü rk lc v in
yaşadığı bölgelerdeki çıka rlarının, In g ilte re 'n in değil, fakın ancak
A lm anya'nın yardım ı ile gerçekleşebileceği propagandası mu ya
pılm asını ve bu propagandanın som ut örneklerle ka m il anmasını
isıiyord u.
Papeıı, bu konuda, B erlin’e ayrıntılı b ir de rapor sunm uştu.
Raporda, Alm an askerî başarıları sonucunda, T ü rk H ü k ü m el
çevrelerinin, Sovycl sınırı ötesindeki ırkdaşlanm n/soydaslarm ın,
özellikle de Azeri T ü rk lc ri’nm kaderi ve geleceği ile daha yakın
dan ilgilenm eye başladığı b e lirtiliy o rd u . T ü rk H ü kü m e t çevreleri,
1 0 }8 olaylarını yinelem ek ve Baku p e tro lle rin i ilh a k etm ek e ğ ili
m indeydi. Bu amaçla, b ir kısm ı İk in c i A b d ü lh a m id zamanında
benzer hizm etler görm üş bâzı kişilerden, b ir uzm anlar kom itesi
o lu ştu ru lm u ştu . K o m ite n in amacı, gerek daha önce y u n dışından
gelmiş ve artık Türkiye'de yaşayan T ü rk kökenli göçm enler ara
sında, gerekse yurt dışında, özettikle de İran Azerbaycanı’nda ve
Hazar D enizi ne kadar olan bölgede, T ü rk n ü fûsun yaşadığı bu
bölgelerde, söz konusu bölgeleri Türkiye'ye ilh a k etmek için, ta
raflar to plam aktı. G ru b u n lid e ri, İstanbul m ebusu Ş ü krü Yeni-*1
4
8
661
bahça idi. G ru b u n diğer üyeleri ise, Enver Paşa'mn kardeşi, İslâm
O rdusu eski önderlerinden ve 1918 yılın d a Bakû’ya giren N û ri
Paşa [N û ri K ıllıg il), Prof. Z eki V elidi (Başkır) Togan, A hm et Ca
fer (A h m e t Sait Cafer) ve T ü rk iy e ’n in K abul B üyükelçisi Merrv
duh Şevket Esendal idi. Ancak, M em dulı Şevket Esenda), devletin
resmî tem silcisi olduğu iç in , h ü k ü m e tin verdiği talim ata göre b ir
tu tu m alacaktı.
Papen’in raporuna göre, A nkara’daki h ü kü m e t çe vre le rin in Do
ğu T ü rk le ri ile ilg ili plânı, Azerbaycan hâriç tu tu lm a k üzere, on
ları bağımsız görünen, ama T ü rk le rin danışman olarak siyâsai ve
k ü ltü re l açıdan egemen olacakları, doğu devletlerinde toplam ak
tı. Oysa, D oğu T ü rk le ri, k e n d ile ri iç in bağımsız b ir devlet is tiy o r
lardı. Bu hareke tin önderi ise, M üsavat P artisi ö n d e ri M ehm et
E m in Resulzâde idi. Resulzâde, T ü rk iy e ’de yâveri M irza Bala tara
fından tem sil ediliyordu. M irza Bala, T ü rk O rdusu'nda görevliydi.
Doğu T ü rk le ri sorununda, T ü rk H ü k ü m e tin in A nkara'daki ajan
larından b iri de, em ekli General Hüseyin Hüsnü E m ir E rk ile t idi.
E rkile t, Tatar k ö k e n liy d i.155
P apelim söz konusu raporunu kaleme aldığı gün, yine 5 Ağus
tosla, bu kez de R ibbentrop’a verilen b ir başka raporda, T ü r k i
ye'nin B erlin B üyükelçisi Hüsrev G erede'nin, Wetzsaeckere, Sov-
yetler B irliğ in d e k i T ü rk kö ke n li kom şu h a lkla rın d u ru m u n u an
lattığı b e lirtiliy o rd u . Hüsrev Gerede, Sovyetler B irliğ in d e yaşayan
T ü rk kö ke n li kom şu h a lk la r aracılığıyla, anti-Sovyet propaganda
fa a liy e tin in y ü rü tü le b ile c e ğ in e d ik k a t ç e k m iş ti. Gerede, daha
sonra da, daha açık b ir b iç im d e , Kafkas h a lk la rın ın gelecekte
tam pon b ir devlet içinde b irle şe b ile ce kle rin i söylem iş ve Hazar
D e n iz in in doğusunda bağımsız b îr T û ra n devleti ku ru la b ile ce ğ i
ni im â etm işti. Raporda, Nâfia V e k ili em ekli General A li Fuat Ce-
besoy’un Papen'e a n la ttıkla rın ın , Gerede’n in bu konuşması ile pa
ra le llik gösterdiğine d ikkat çekiliyordu. Gerede, B akû'nun tama
men T ürkçe konuşulan b ir ke n t o ld u ğ u n u da vurgulam ıştı.186*1
8
Î85 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri. Türkiye'deki Alman
Politikası 0941-1943), "Papen'den AOB'ye". No. A 3018/41 Gizli, Nr. 10. 5.8.1941, s. 27-30.
188 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman
Politikası 0941-1943), "VVeizsaecker'den RibbentropV, No. 494 Gizli, Nr. 11, 5.8.1941. s. 31;
662
Ancak, T ü n m e d ik konusunda bu denli açık b ir u ım m . ya Hüs-
ıvv Gereci e n m kendi in isiya tifin d e n ile ri geliyordu ya da A lm a n
ya'nın bu konudaki görüsünü öğrenm ek için, A nkara'nın k u lla n
dığı b ir taktıktı.
C ünkü. R ibbennop’ım, T ü rk iy e ’n in Hazar Denizi nin doğusun
daki ve K a lk ış la rd a k i cevıe halkların geleceği konu su n d a ki gö
rüsünü sorması üzerine. Hüsrev Gerede, ü lke sin in vasi
2 s İma amacı
Chaıles VVauen H osiler, Türken uııd Sovvjets, Die Historisehe la g e und d«e Politısc!>e
BedeuUmg der Türken tınd der TOrktfölker in der Heutıgen W elt,s. 211-212, Ondec age, s 14ü:
Krecker. «ge, s. 210-211: Uğur Mumc u. 40'Jafin Cadı Kazanı, s 58.
663
m ayacaklır. ha kal, ke n d isin i tama nıcıı geriye de çekm eden, b ir
yandan, bazı gayrı resmi kanallardan, B erlin ile iliş k i kurarken,
diğer yandan da, resmi plânda herhangi bir ile ri adım atmadan,
savasın g id iş a tın ı beklem eyi tercih edecektir, T ü rk H ü kü m e t i,
Kuzey Suriye deki sınır sorunlarına iliş k in olarak, nasıl İngiltere
ile görüşmelere başlamak istediyse, bu kez de, m uhtem el geliş
meler karsısında, son derece d ik k a tli ve itin a lı b ir tu tu m içinde
doğu bölgesindeki toprak ve sınır sorunlarına iliş k in veııi olası
lıkları dikkate almak ve m üm künse, bu n la rı ge iye kİ eşi irm ek, en
azından, olasılıkların derecesini sap Lam ak is tiy o rd u .189
T ü rkiye 'n in Bükıes Büyükelçisi H am dullah Suphi Tanı lövcr'in.
Aıuoncscıüya, Sovyeıleı B irliğ i cökLüğü zaman, T ü rk iy e 'n in gele
neksel ve tarihsel nedenlerle, bâzı to p ra k talepleri olacağını söyle
mesi, Mc ıncltıh Şevket EZscııdal ile H am dullah Suphi Taıırüvver in
pa nıüraııcı hareketi desteklediği yolunda Alm an D ışişleri Eki kan
lığınım aısiv belgelenııde bulunan b ilg ile ri de doğruluyor.
Türkiye'de. İÖ4J yılın ın ik in c i )ransında, Turancı yayınlarda ve
lin k basın m da görül eti paıuürancı yazılarda h isse d ilir ve gözle
g ö rü lü r b ir arı ıs olacaktır.
Ö rneğim Tasviri 1:1kâr gazetesinde, G a lip Kemâli Söyİemezoğ-
lu. Leningrad İÖ İ8 adını taşıyan a n ıla rın ı yayınlam aya bas
lar.190 Dığcı yandan. Islanbul S ıkıyönetim K om utam A li Rızâ A ı-
tunkal, görevinden ayrılırken, İstanbul halkına yayınladığı b ild i
ride, "aziz ve tem iz Türk ırkı nehm söz eder. Hüsevin N âm ık Oı -
k im , H alkevi ııde, "Ziyâ G ökâlp ve M illi Ö lk ü " adında b ir kon İc
ra ti s v e rir.1911
2 Yine Tasviri Eılkâı gazetesinde, Rauclemir, “ Unver
9
Pasa RusvaYla adlı yazı d izisin in sonunda, hııveı Paşa yı över.197
Aslında, A ta tü rk dönem inde T tirancı düşünce ve eylemler, h iç
bir zaman hoş karşılanmamış ve bu tü r yayın organları pek nâdir
g ö rü lm ü ştü .193*
189 Önder, age, $ 146. Kıecker. age, s. 211; Hostler, age. s. 217-221.
190 JK 1.121.9.1941), s. 12$.
191 JK î. 126.9.1941U . 130.
192 J K 1. <27.12.19411. s. 137. Ayrıca Jftz. Sabıha Sertel, Roman Gibi, s 223-229.
193 Turancı duş-ünce ve eylemin genel ve tarihsel gelrşimı için bkz. (Burada yalım ca hâzı önemli
Almanca kaynaklara işaret edilm iştir) Önder, age, s. >42-145: Krecker. age, s. 205-209.
664
Ö rneğin, aııti-scnıiük e ğ ilim li M illî in k ılâ p dergisi, 19.34 y ılın
da yasaklanırken , m Kafkasya Alm anağı adlı kiıap, 9 Mayıs 1937
tâ rih in d e to p la tılm ış tı.1* 5 Yine Adsız (1 9 3 1 -1 9 3 3 ) ve O rh u n
(1934) adım taşıyan dergiler de, b ir süre ya yın la n d ıkta n sonra,
kapatılm ışlardı.196 Bu arada, 1931 y ılın ın E ylül ayında, daha önce
T ü rkiye ye gelmiş olan T ü ta r/K m m T ü rk le rin in önderleri, T ü rk i
ye'den sınır dışı edilm işlerdi ve yayın organları da kap a tılm ıştı.197
C um hurbaşkanı İsmet İnönü, "T ü rk olm ayı sevmek ve T ü rk
olm ayı kabul etmek, T ü rk m illetine mensup olm anın verdiği bü
tün haklara m âlik olm ak için k â fid ir” derken ve panislâm iznı g i
bi, p a m itrkizm in de, T ü rk iy e 'n in politikasının tamamen dışında
kaklığım b e lirtirke n , aslında. A ta tü rk dönem i anlayışının devam
edeceğini vurgulam ış oluyordu.
Ancak, İn ö n ü dönem inde, T tirancı li k irle re karşı daha önce
alınm ış önlem lerde b ir yumuşam a da görülecektir.
1927 yılından beri İstanbul Üniversitesi nde T ü rk T â rih i profe
sörü olan ve 19 32 yılında, siyasal faaliyetten nedeniyle, T ü rk i -
vc'vi
/ /
terk çim ek zorunda kalan. 1917 Bolşevik İh tilâ li sırasında
T ürkistan'ın bağımsızlık mücâdelesinin önderlerinden ve aynı za
manda da Sovyet Baş kırıl islim C u m h u riy e tin in ilk C um hurbaş
kanı olan Zeki VeIidi Togan, 1938 y ılın ın so n la rın d a , A lm a n
ya'dan T ü rk iy e ’ye geri döner,198
Bu donemde. Turancı yayın organları yeni yeni görülm eye baş
lanır.
Relıâ O ğuz T u rkka n . 1939 yılın ın Mayıs ayında, Bozkurı dergi
sini yayınlam aya baslar. D e rg in in yazı kadrosu nu, Reha Oğuz
T iıık k a n , Hüseyin N âm ık O rku ıı, N ih â i Adsız, N cjdeı Sancar ve
Abdülkacliı lııan oluşturuyordu. Kapakla, derginin adının hemen
Glasneck, Türkei un d Afg han i starı, $ 99101; Hostler. age; Ediğe Kırıma L Der Nationale
Kanıp! der Knmtürken G otthard Jaeschke, Der Turanismus der Jungtürken; Gotthard
JaeschVe, DerTuranismus und die Kemali stisc he Tür* et.
665
al imcin. 'H e r Irk ın Üs timci c l ü r k I ı k ı ” baslığı bul unu y o rd u .19J
Dergide yayınlanan b ir yazıda. "Katibi Ii ye t bakım ından, diğer ha
kim | la ıld a n , I u rk ırkı, her ırkın ü stü n d e d ir" d e n iliy o rd u . Diğer
yandan. D enizli mebusu ve U lus gazetesi yazan N ecip A lı l<uc tı
ka. lİo z k u n dergisinde. "Ziya G ökûlp'e Saldıranlar" adında, b ird e
makûle yazm ıştı.1 200 Hüseyin Nâm ık O k u n u n , ‘ ile r Irkın U stum
9
de l ü r k Irk ı' adlı makalesi ise, derginin ik in c i sayısında yayınla
n a c a k tır201 Dununla b irlik te , dergi, kısa zamanda kapatılacak ve
Reha Oğuz I ürk kan. siyasal laali y e lle rin i. K i lapse v e lile r K u ru m u
adlı hır dernek bünyesi içinde s ü rd ü rm e k zo ru n d a ka la ca klu .
1 lu kkan, hu dernekte de. ırkçı ve pam în anisi faaliyetlerine de-
\â m edecek ve daha sonra da G ürcin adında g iz li b ir örgütlenm e'
ve g id e c e k tir202
Yine J939 yılının Nisun nyııula, b ir başka Turancı dergi, k o p u z
dcrgı.si yayınlanır.203 D erginin sâlıibi vc Nesri yal M ü d ü rü Cemal
l ig '" itli. D erginin yazı kadrosunu. Rızâ N ur, b'ctlıı T cvcı|uğlıı;f..
N ejtleı Sancar, A b d û lk a d ir İnan, H üseyin N âm ık G ık ım ve fim in
H e kitngil o lu ştu ru yo rd u D erginin b irin c i sayısında, N cjdet Saıı-
car. "Z iya G ö k â lp in iü r k c ü lü k F ik irle ri 1” adındaki yazı dizisine
baslar.204 A ncak, derginin, alım cı sayısı olan. 15 E ylü l 1930 târi-
h in d n ı sımıa yayınlanıp yayı alan maçlığım saptayanındım.
Reha Oğuz T u rkka ıı. yine bu sıralarda, lı k M u h ite Tâbi m i
dir-. ( 1 9 3 9 ) ve i üı kcüiüge G iriş (1940) adlı kita p la rın ı y a r ı n
lar.
bu arada, b ir başka Tûrancı dergi, Erge »ekon dergisi, yine Re
hâ Oğuz T ü rk kaıı tarafından yayınlanır. Aslında. Ergene kon der
gisi, ilaha önce. 193K-1939 yıllarında , toplam üc sayı yayınlana-
b ilm işti.
199 Bozkmt, "Aylık Fıkı» ve Gençlik Dergisi, Kînî-Edebi-içtimâi", Yıl: I, Sayı: ], [Mayıs 1939).
200 Bozkurt. Sayı. \ J (Mayıs 1939).
201 Boz kur!. Sayı: 2. {H u ıra n 19391.
N itekim Sabilıa Sertçi de, anılarında, bu sıralarda, Alm anya'nın da yardım ı ile. Turan
Cemiyeti kuru M usrim yazıyor. Sabıha Sertçi, age, s. 214-215
203 Kopuz, "Aylık M illi Sanat ve Fikir Mecmuası", Cilt: î, Sayı: 1, {15 Nisan 19391
666
Zeki VeIidi Togaıı. 1940 yılında, "1929-1940 Seneleri Arasında
T ü rkistan'ı» V a z iy e ti' adlı kita b ım yayınlar.
Yine avın târihlerde, 1940 yılında yaym hayâlına başlayan Boz-
k tın dergisinin iım iyaz sahibi İsm et Râsim ve U m u m i Neşriyat
Müdürü de M . Sâtııi Karayel id i. D erginin yazı kadrosunu ise, Re-
l.â Oğuz T ü rk kan, A b d û lk a d ir İnan, N ih â i Adsız. H üseyin N âm ık
O rk u ıı ve N cjd cı Sancar o lu ştu ru yo rd u . A ııcak, dergi. 1940 y ılı
nın A ra lık ayında, d o ku zu n cu sayısında, kapatılacaktır.
K ü llü k dergisi ise. 1 E ylül 1940 tâ rihinde yayınlanır. D erginin
im tiya z sahibi ve U m û m i N eşriyat M ü d ü rü A lâ e ıtiıı M akgüder
ıdi. K ü llü k , daha ilk sayısında. 26 E ylü l 1940 târihinde, kapanla-
a ık lır .
Hamle dergisi de. 1 Ağustos 1940 tâ rihinde yayınlanm aya bas
lar ve- vavııı havâi mâ ancak o n b ir sayı devam edebilir. D ergi, 1
Kasım l c)40 ıarihinde ka]>atılır.
İstanbul'da faaliyet gösteren ve T ü rkista n G ençler B irliğ i ad ır
taşıyan dernek, 1940 yılında, adını T ü rk K ü ltü r B irliğ i olarak de
ğ iş tirir.205*2
7
0
T ü rk K ü lıiır B iriigi'nce İ9 4L yılında düzenlenen b ir toplantıda.
M Fevzi Togav, T ü rk k ü ltü r tâ rih i üzerine b ir konuşm a yapar ve
gece, “ Büyük T ü rk Gecesi" olarak kutlanır.
T ü rk iy e 'n in Budapeşte B üyükelçisi Riısen Esıef Ü naydın, 1941
yılında. Budapeşte'de faaliyet gösteren Turan C em iyeti nin y ıllık
toplantısında bir konuşm a yapar.20
Yine 1941 yılında, Relıâ O ğuz T ü rk k a n , “ D ö rt iç tim â i Mesele"
adlı kitabını yayınlar.
Bozkurt dergisi, 5 M a il 1942 târihinde, yeniden, ancak hu kez
hal ta lik olarak ya yın la n ır 208 D e rg in in sâ lıib i A. N û ru lla h Ban
man. U m û m i Neşriyat M ü d ü ıû ise, M . Sâmi Karayel idi. D erginin
yazı kadrosu, Pcyâıtn Safâ. Reha O ğuz T ü rk k a n . Zeki V c lid i Tu-
205 JK1. (21.7.1940), s 99, Jaeschke, T ıırk e i*, Jahrb-uch der W etıpo(itik W 2 , s. 632.
667
garu em ekli General A li İhsan Sâbis, AbdüEkadir İnan ve Osman
Türan'daıı oluşuyordu. Ancak, Reha Oğuz T ü rk k a n , beşinci sayı
dan il ibaren, dergiden ayrılacak ıır.209
Derginin ilk sayısında ise, T ü rkçü lü ğ ü n program ı yayınlanır.
Rehâ Oğuz T ü rkka n tarafından yazılan "B o zk u rtç u n ım A m cıv
t usıt" adlı program da şöyle d e n iliyo rd u :
209 JK 2, (12.3.1942). s. 4.
210 Reha Oğuz Türkkan. ''Boz km ıhınım Amentüsü*. Bozkurt. Yıl. 3, Cilt: 2, Sayı: 1 . (5 M art 19421.
212 JK 2,428.3.19421,S. 4.
666
Renizi Oğuz A rık , i M ayısta, aylık M ille t dergisini yayınlam a
ya başlar.213 D e rg in in sahibi Prof. D r H ü se yin A vn i G ö k tü rk ,
U num u Neşriyat M ü d ü rü ise, Remzi Oğuz A rık idi.
Rızâ N ur, bundan sâdece b ir hafta sonra, 8 Mayıs'ıa, haftalık
Tam ıdağ dergisini yayınlam aya başlayacaktır2142
5D e rg in in sâlıibi
1
vc U m um î Neşriyat M ü d ü rü Rızâ N u r idi. D erginin yazı kadrosu.
Rızâ N ur, Dr. Mustafa H akkı Akaitse), N ejdct San car, H üseyin Nâ
m ık O rk u n . Dr. F ethi Teve t [o ğ lu ]. Haşan F e rit Can sever. Seril
Bilge han ve Nihâi A dsızdan oluşuyordu.
Rızâ Nur, derginin ilk sayısında, "T ü rk N asyonalizm i' adlı ma
kalesinde, şöyle yazıyordu:
214 Tanrıdağ, "İlm i, Edebi, Tûrkçü... 8 u Türklerın Dergisidir... Haftalık Türkçü Dergi '.
669
“ Demek ki, Gobino'nun bundan doksan sene Önce, dâhiyane bir se
zişle ortaya attığı fikrin doğruluğu, bugün tıp ilminin yeni kazançları ile
ispat edilmiş oldu."216
218 Çınaraitf, “ Haftalık Ilım ve Sanal Mecmuası... Haftalık Türkçü, fik ir ve Sanat Mecmuası''
222 JK 2416-849421. s. 8 .
670
T ü rk Yurdu dergisinin ilk sayısı ise, i E y lü ld e y a y ın la n ır 2?'
Dergi, ayda iki kez çıkıyordu vc d erginin sahibi ve U m û ıııi N es ri
yal M ü d ürü. Dr. Haşan b e ril Gm sever id i. D erginin yazı kadrosu
ıst\ Fethi Tcvcıloglu], Masan Ferit Canscvcı; Dr, Muştala Hakkı
Akansel ve Zeki Velidi Yogandan oluşuyordu. A b d u lla h Tay mas.
"T ürklüğe ve T ürkçülüğe D âir ' adli b ir yazısında. T ü rk ç ü lü ğ ü n
tarihi üzerinde <1ü rü yo r vc Kalkasvah A li Bey, Hüseyin zade, Kal-
kasyalı Ağaoğlu Ah mel (A lım c ı A g aoğlu), Kazanlı A kçııra o g lu
Yu m i İ (Vusul A kctua). K ırım lı İsmail M irza Gaspı rai ı ve Kaıkasva-
h M irza Helali A hım d zaden in yaşam ö y k ü le rin d e n soz e d iy o r
d u .2
224 D erginin sekızına sayısında ise. ‘"Biz, hüm anist ya da ko
3
2
li um isi değil, la kal M üslüm an T lü k le riz ” d e n iliy o rd u .225
Bu târihlerde başka T ü rk e ü /T u ra n a yayın organları da g ö rü lü
yordu. Ö rneğin. Kara inci dergisi, 1941 vıt mm sonbahar ayların*
dan beri. Zonguldak'la, a ylık olarak yayınlanıyordu.226
•
225 JK 2. (15.ÎZ.T942J. S 9.
229 JK 2 , 15.11.1942). s. 9.
671
Ancak ciciği. 20 Mayıs 1943 U r i hinde, oıı üçüncü sayısında, kapa
n a c a k tır230
Bu dergilerin dışında, başka T ü rk ç ü /T tira n c ı yayın organları da
vardı.
Bunlar arasında. K ü llü k dergisi de sayılabilir. D ergin in sahibi
ve U m ûm i Neşriyat M ü d ü rü , A İâeaiıı H ak güder idi. K ü llü k der
g is i; 1 E ylül 1940 tarihinde yay m hayalına başlamış ve 2b Eylül
1940 târihinde kapanını şu.
Cuıar dergisinin sâlıibı ve U m ûm î N eşriyat M ü d ü ıu ise, Tâbir
Olgac id i. D ergi, 1941 yılın ın M art ayında yayınlanm aya baskı
mı sın Ç ınar dergisi. 1941 y ılın ın Temmuz ayında, besinci sayısın
da kapandıkları sonra, 9 Eylül 1941'de, alim eı/ye d in ci sayısından
i ti hâren, yayınına yeniden başlamıştı.
Hamle dergisi ise, ) Ağustos 1940 tâ rih in d e yayınlanm aya baş
lamış ve 1 Kasım 1940 da, on b irin c i sayısında, kapanm ıştı.
Ayrıca, Doğuş, Hareket, Oluş ve Yeni T ü rk de rg ile ri de, yine bu
k a psa m d a say 11a b i Ii v.
T u ra n a çevrelerde b ir örgütlenm e de g ö rü lü yo rd u .
Zeki V d id i Togau, 1941 y ılın ın Temmuz avında, A lm a n ya ’yı zi
yaret enikten sonra, Türkiye'ye dönüşünde, g izli b ir örgüı kura
caktır. Ö rgütün amacı, T ü rk iy e 'y i, Asya ela yasayan diğ e r T ü rk le r
le, bir T ü ık devleti içinde b irle ştirm e k, A im a m ın ım askeri zille
rinden sonra, b ir hüküm et darbesi yapmak vc m evcut h ü kü m e tin
yerme, pnıııııranisu ırkçı b ir p o litik a izleyen m illî b ir hüküm et
kurm aktı Reha Oğuz T ü rkka n da, daha som a, yeni b ir g izli öıguı
kuracaktır.231
Bu dönemde, hayli ender dc olsa, Turancı yayınların e le ş tirild i
ği dc g ö rü lü y o rd u .232
Ö rneğin, Sabi ha Sertçi, "İğ n e li F ıçı” adlı broşüründe, a ııti-şe
matik propagandaya karsı, Tan gazetesinin eleştirel yayınlarını be
lim vu rd u .233
672
Yine Tan gazetesi, 1942 y ılı başlarında, B ozkurt dergisi ile, po
lemiğe girecektir.
B o z k u rt d e rg is in in ilk sayısında, bâzı m illiy e tç ile rin dâvaya
ilıâ n ct e ttik le ri ve yabancı ülkelerden para a ld ıkla rı id d ia e d ilm iş
ti. Dergide, bu paraların, kişisel amaçlar için harcandığı ve bu mı
yapanların da, h ü k ü m e tin ajanları o ld u ğ u id d ia e d iliy o rd u . Tan
gazetesi ise, bu k iş ile rin adlarını Boz k u rt dergisinden sorm uştu.
A ncak, B ozkurt dergisi. Tan gazetesinin bu sorusun u, so ru n u n
kendi sorunları olduğu ve bu tü r sorunlara da dışarıdan m üdaha
le edilemeyeceği şeklinde yanıtlayacaktır. Tan gazetesinin, "ecne
bi para ile çalışan sahte T ü rk ç ü le ri [ıı ] meydana" çıkarı İmasında
ısrar etmesi sonuçsuz kalacak ve tartışma, b ir sonuca ulaşama
dan, kesilecektir.**4
Tan gazetesinin sorusunu ise, A lm an D ışişleri Bakanı Ribbcnt-
rop'ıaıı A lm anya'nın Ankara B üyükelçisi Papcn'c gönderilen bir
tâli matı içeren, A lm an Dışişleri Bakan lığ ın ın b ir arşiv belgesi, bu
gün u rlık yanıtlayabilir:
673
Atıcak, yönetim in, l>u tü r yayınları hoşgörüyle karşıladığı da
söv lc neme z.
Nı iç k im . Sabi lı a Ş e rid in , bu dönem de, Tan gazel es inde yazı
yazması sorun olacak ve 1942 yılın daki bu tartışm alar sırasında.
Sabi ha Ş e n e lin Tan gazetesinde yazı yazması. M a tb u a t Uıını m
M üdC uİliğin)cc\ ik i ay süreyle, yasaklanacaktır
Gerçekten de. pa ıu û iiiııcı çevrelerde, dalıa 1942 y ılı baslarında
oluşan görüş ayrılıkları ve çatışmalar, 1943-1944 yılla rın d a daha
da derinleşecektir.
Bu noktada, punt uran İst hareketin tek b ir fik ir ve eylem prog
ramından oluşm adığını saptamak gerekir.
Türk H ü k ü m e ii'lıin , bu konuda, gayri ıesmî plânda ile ri g ittiğ i
en uc nokta, söz konusu bölge h a lkla rın ın , tampon devletler k u
rarak. T ürkiye ile yakın iliş k ile r içinde olm aları gerektiği düşün
cesiydi.
T ürkiye'deki pauıürancı çevreler ise, bu to prakla rın ilhak edil
mesini ve bunu sağlamak için de, T ü rk iy e 'n in A lm anya'nın ya
nında. Soy‘yeller Birliği ne karşı, dcılıâl savaşa katılm asını isliyo ı-
la rd ı.
G74
Görüldüğü gibi, pantüranisı hareket, kendi bünyesinde uyum
suz ilişkiler içinde ve Almanya’nın denetimi altında, laikli amaç*
lar peşindeydi.2391420
Alman Hükümeti, 1041 yıl mm sonbahar aylarında, Alman Or
dularının doğu cephesindeki basanlarının daha yakından anlaşı
labilmesi için, bir Türk heyetini resmen davet eder, "Alman Hü
kümet ve Başkumandanlığı, Harlı Akademisi Komutanı Korgene
ral Ali Timi Evden ile |Hüseyin] H|ûsnu| Emir Erkilcu resmen
sark cephesine davet elli. Ve hükümet,, muvafakat ve tensip el
-24Ö
li.
242 Glasneck. Türkei und Afghanistan. s. 81, Papen, age, s. 553-554; Hüseyin Hüsnü Emir Erkıtet.
Şark Cephesinde Gördüklerim, s. 43-205
675
Dönüşte, Ali Fuat Erden, Papen’i ziyaret ederek, kendisine, ge
zi ile ilgili izlenimlerini iki saat boyunca anlatmıştı.
Papen, raporunda, ziyaretçilerin özellikle kendilerine verilen
geniş asker! bilgiden memnun kaldıklarını vurguluyordu. Papen,
Generallerin bâzı Rus esir kamplarını da ziyaret ettiklerini ve bu
kamplarda bulunan Türk kökenli bâzı esirlerle de görüştüklerini
belirliyordu. Türk kökenli esirler, Türk Generallerinden, kendile
rine diğer esirlerden daha iyi davranılnıasım ve kendilerine daha
iyi tayın verilmesinin sağlanması için, nüfuzlarını kullanmalarım
istemişlerdi. Türk kökenli esirlerin bu ricaları, ziyaretçi Türk Ge
neralleri tarafından ilgi ile izlenmişti. Papen, bu gözlemden hare
ketle, Kırım harekâtından önce, bu bölgede Türk asıllı Kırım Ta
tarlarının da önemli bir paya sahip olacakları bir yönetimin ku
rulması gerekliği görüşünü de yineliyordu. PapeıVe göre, bu, Tür
kiye’de güçlü bir siyasal etki yapacaktı.
Generaller, Türkiye'ye varışlarından bir gün sonra, Hâriciye Ve
kili Şükrü Saraçoğlu ile Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çak
maklın da bulunduğu bir toplantıda, bizzat Cumhurbaşkanı İnö
nü'ye, ziyaretleri ile ilgili bilgi vermişler ve izlenimlerini aktar
mışlardı. Bu görüşme, allı saat sürmüştü. Ali Fuat Erden, İnö
nü’ye, Alman-Sovyet savaşının hemen hemen tamamen bittiğini
bildirmişti.243
Erden ve Erkileı, gerek Saraçoğlu’nu, gerekse Çakmak’ı, yakın
zamanda gerçekleşecek muhtemel bir Alman zaferi konusunda
iknâ etmeye çalışmışlarsa da, İnönü’nün bu konuda hiç de ikna
olmadığı görülüyordu.244
Emekli General Hüseyin Hüsnü Emir Erkileı, doğu cephesini
ziyaret ettikten sonra, Türkiye'ye dönüşünde, Cumhuriyet gaze
tesinde, “Şark Cephesinden İntiba ve Görüşler" başlığı altında,
gezi izlenimlerini yazmaya başlayacak ve yazı dizisi, bir aya yakın
bir süre devâm edecektir.245
243 SSCB D ışişleri Bakanlığı Arşiv Bölüm ü, Alman Dışişleri D âiresi B elgeleri, T ü rk iy e 'd e k i
Alman P olitikası (1941*19431 "PapeıVden AOB'ye" No. 645/41 Gizli, Nr. 12, 10.11.1941, s. 32-
34; Mumcu, age, s. 41.
244 Glasneck. T üıkei und Atghanisian, s. 81; VVeisband, age, $. 33/dipnot 30.
676
Alman Dışişleri Bakanlığı nda Turancılık uzmanı Hentig, Er
den ile Erkilet’in doğu cephesini ziyaretine, Alman refakatçi ola
rak katîlmıştı.
Erkileı, doğu cephesini ziyaretinden hemen sonra, 10 Ka-
sım’da, Hentig’e yazdığı bir mektupta, Hentig’in, Almanya'nın ba
ğımsız bir Kırım devleti için faaliyet göstermesi gerektiğini, çün
kü, Almanya ile Türkiye arasında gelecekte kurulacak iyi ilişkile
rin, yalnızca Almanya'nın bu konudaki karârına bağlı olduğunu
belirtiyordu. Türk kamuoyu, Almanya’nın Kırım konusunda ve
receği karârı ilgi ve heyecanla bekliyordu. Herkes, Erkilet'e, Ber
lin’in karârının ııe yönde olduğunu soruyordu. Erkileı ise, Al
manya'nın, bu önemli sorunda, mutlaka doğru karar vereceğini
ve doğru karârın da, bağımsız ve özgür bir Türk Kırım devletinin
^ A r
246 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bolümü, Alman Dışişleri D â ird i Belgeleri, T ürkiye'deki Alman
P olitikası (1941-1943). "Henlig'den E rk ile tV . Nr. 13, Î7.11.1341 r s. 35; Krecker, age, s. 214.
247 SSCB Oışışleri Bakanlığı A rşiv Bölümü, Alman D ışişleri D âiresi Belgeleri, T ü rk iy e 'd e k i
Alman P olitikası (1941-1943), "Hentig'den E rk ile ıV , Nr. 13.17 11.1941, s. 35.
248 SSCB Oışişleri Bakanlığı A rşiv Bölüm ü, Alman Oışışleri Oâıres» Belgelen, T ü rk iy e 'd e k i
Alm an P olitikası (1941-1943). "Erkilet'ten Hentig'e", Nr. 15, 27.11.1341. s. 37-38.
677
Iirkilenn sözünü ettiği kişiler, gerçeklen de, 3 Anilik BM 1 ian
lııilde. Berlin ele. l leıUig ile görüşecekler ve Sovvetler Birliği nin
Alınan askerî işgali al unda bulunan bölgelerinde Türk kökenli
halklar arasımla propaganda faaliyetimle bulunacaklardır.249
Aslında. Berlin iıı gözünde Türk Generallerinin doğu cephesini
z iyarcıi. ikili bir amaç lası yordu. İlk plânda, bu z iyâ ıc ı. Alman as
keri zaferinin gözle görülür bir propagandası olacaktı. Ancak, bu
amacın, hiç olmazsa, resmi çevrelerde yeterince etkili olamadığı
anlaşılıyor. İkinci olarak da, bu bölgelerde yaşayan Türk kökenli
halkların gelecekleri ile ilgili olarak, Türkiye ile Almanya arasın
da. Iıic olmazsa, gayri resmi bir ilişki kurulmasına çalışıIacakiı
Bu ikinci amaca ulaşılmasında, görünüşe göıe, daha cuk basan
.sağlanacaktır.
Aslında, panturanizm konusunda, Türkiye iic Almanya arasın
da gayri resim olarak kurulmaya çalışılan ilişkiler için öne udi bir
girişim, bundan lam bir ay önce, bir başka z iyâre ı dolayısıyla ol
muş! u Zeki Velidi Togan'm daha Temmuz ayında Beri in‘i ziyare
tinin hemen ardından. Tmveı Paşanın kardeşi Nuri Paşa'mn da
(Nuri Kıl ligi I’in) L.ylül ayında Berlin'i ziyaret çimesi anlamlıydı.
Ziyaret, Papon'in Uibbcnımp nezdin de ki girişimlerinden soma
yapılmış ve ziyarete ilişkin olarak Tüık Hükümeti ne de bilgi ve
rilmişti.
Nüıi Pasa (Nuri Ktllıgil), 10 Pylül'clc, Berlin'de, VVcizsaccker
ile yaptığı ilk resmi gön ış mede, ziyaretinin, daha e ok. Başvekil
Belik Saydam ın bilgisi ve önerisi ile, Türk Hükümet i'nin konuya
ilişkin görüşleri hakkında bilgi vermek amacını taşıdığını bel ilin
ken, Türk I İükümeli ııiıı bilgisi dışında ve resini bir kimlik ta ş ı
maksızın hare kel etmediğini de açıkça vurgulamış oluyordu. Nu
ri Paşa, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede ile de ilişki
kimmiş ve Kafkasya ile ilgili tüm konu ve sorunlarda Berim e da
nışmanlık yapmayı da önermişti.
Nuri Paşanın Berlin ziya reli sırasında onaya koyduğu prog
ram, patı turan ist bir nitelik taşıyordu. Program, yayılmacılığı ön
görmüyordu. la kat sınırlarda bâzı düzeltmelerin yapılmasını icc-
678
riyordu. Programa göre, söz konusu bölgelerde bağımsız devlet
ler kurulacak, fakat bu devletlerin politikaları Türkiye uırafından
saplanacaktı. İki bölgeler, Kırım, Azerbaycan, Dağıstan. Volga
nehri ile Uıa! dağları arasında kalan bölge, Sovyet TatarKıam nn
kadar olan mm kuzey bölgesi ve Sin ki anğın ban taralı da dahil
olmak üzere, Türk İsı an ve Hatııadana dek, İran'ın kuzey bölge*
siydi. Ayrıca, Kuzey İran'daki smır bölgesinde, Hazar Denizi nin
güney-dogn ucundan S on jetler Birliği sınırı boyunca mevcut sı
nırda ve Irakta Kerkük ile Musul’u da içine alan bölge ile Suriye
sı munda da ✓vme bazı sınır düzeltmeleri söz konusuydu. / Nuri Pa-
sa. plânının. basarı ile geıceklcşebi lıııesi nin, ancak Sovyeıleı Birli-
gnım kesin askeri yenilgisi tiden sonra, Türkiye ile Almanya ara
sında kurulacak sıkı işbirliğine bağlı olduğunu da vurgulu vur
du.250
\\oermamı‘ın, Atatürk'ün, lûıkivc'ıuıı ulusal bir dcvîci olarak
kalması gerekliği yolundaki dış politika ilkesini anmısaiması üze
rine, Nuri Pasa, Sovyeıleı* Birliği nden çekindiği içim Aıaıüı k un
dis politikasının bastan aşağı oportünist bir politika okluğunu,
Almanya’nın Sovyctlcr Biıliği'ni çökerttiği bir durumda, arlık İni
gerekenim de ortadan kalkacağım belirtecektir.
Nıtri Pasa ile Papen’in de katıldıkları 18 Eylül tarihli bir başka
görüşmede ise. Alman Orduları tarafından işgal edilen Sovyeıleı
Birliği topraklarında yasayan Türk kökenli Müslüman halkların
durumu ele alınır.
Nuri Pasa, Kırım'ın yönetiminin mümkün olduğunca hızlı bu
seklide bölge halkına devredilmesini rica eder.
Görüşmeye konu olan ikinci önemli nokta ise, Alman Ordu
su na esir düsen Türk kökenli Müslüman Sovvcı /
askerlerinin dtı-
ı um u\/ du.
Nuri Pasa, Alman Ordusu na esir düşen Türk kökenli Müslü
man Sovyet askerlerinin tümünün aranıp bulunmasını ve yalıuz
bu esirler için hazırlanmış esir kamplarında toplanmalarım talep
eder. Nuri Paşaya göre, ileride belki de, Tîırancı hareket için, bu
679
esir gruplarından yararlanmak da mümkün olabilecekti. Hatla.
Alıııan-Sovycı savaşı sırasında, bu Türk kökenli Müslüman sava?
esirlerinden kurulu bir ordu da, Kızıl Ordu'ya karşı. Alman Or
dusu ile birlikte savaşabilirdi. Nuri Faşa, bu önerilerinin kabul
edilmesi için etkide bulunulmasını da rica ediyordu. Bütün bu
öneriler, el betle, ancak Almanya'nın kesin askeri zaferinden sonra
gerçekleşebil irdi.
Nün Faşa, VVcizsacckct'e, Kafkasların durumunu yakından bil
diğine ve orada yuzbın kişilik bir ayaklanma çıkarabileceğine iliş
kin güvence vermekleri de kaçınmaz. Nüri Paşa, bir soruya karşı
lık, Türk halkının lamûmcn pantürancı politikalara kazanılması
gerektiğini ve ileride kararlaştırılabilecek bir tarihte de, pamtiran
cı yeni bir hükümetin işbaşına gelebileceğini belirtir. Nuri Faşa,
son olarak, Berlin'de, kendisi ve arkadaşları tarafından yönelile
cek bir paııtüramst propaganda merkezi kurulmasını da isteye
cektir.251
Nûıi Basanın. Berim de yapılan bu görüşmelerde, Türk Hıikü-
nıen'ni ııc ölçüde temsil ettiği pek de belli değildi. Gcıçi, söz ko
nusu bölgelerde, bağımsız, fakat siyasal acıdan Türkiye'ye bağımlı
ya da Türkiye'nin denetiminde, tampon Türk devletlerinin kurul
ması, Türk Hükümetinin düşündüğü ve gayri resmi olarak da di
le getirdiği bir konuydu. Fakat Alman Ordusu nuıı yanında Kızıl
Ordu’ya karşı savaşacak Türk kökenli Müslüman esir Sovyet ; as-
korlerinden devşirilmış bir ordu oluşturulması düşüncesi, daha
çok, Almanya’da ve Türkiye’de bulunan Türk kökenli mülteci
gruplanıl milliyetçi önderlerince savunulan bir görüştü. Ayrıca,
Türkiye'de, zamanı geldiğinde, pantüranisi bil hükümet darbesi
yapmak düşüncesi, elbette, yalnızca Türkiye'deki Turancı çevre
lerin talebi olabilirdi. Tuın bunları, Nuri Paşanın lıeı türlü Türk-
Cü/Tûranu eğilimi kaynaştırmaya çalıştığı şeklinde yorumlamak,
herhalde yanlış olmaz.
Heıuig, bir başka raporunda da, doğu cephesini ziyaretinden
hemen sonra, onyedi yıldır Berlin'de, Berlin Teknik ümversue-
680
simde ders veren Dr. Harun’un, kendisini ziyaret elliğini açıklı
yordu. Rapora göre. Dr. Harun, hâli hazırda İstanbul'da oturuyor
du ve Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliği ile de yakın ilişkileri vardı.
Menliğe göres Dr, Harun, Türkiye’nin önde gelen yöneticileri
taralından Berlin c gönderilmişti ve görevi de, panlûramst harekel
hakkında Berlin'in görüşünü ve tutumunu öğrenmekti. Dr. Ha
run, Henıiğe, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede ile
Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’m mesajlarını da
iletmişti. Bu mesajlarda, hem Gerede, hem dc Çakmak, resmî gö
revleri nedeni ile, resmî plânda pamürancı politika lehine çalış
malarının mümkün olmadığım, fakat konuyla yakından ilgilen
diklerini belirtiyorlardı.
Hcmig, raporunda, Cakmak m, Turancılık konusunun, Türki
ye ile Almanya arasında ilişki kurmak ve işbirliği sağlamak için,
bir temel oluşturacağı yolunda fikir beyân ettiğini de vurguluyor
du. Hattâ Çakmak, Türkiye'nin Almanya’ya karşı bir harekete gi
rişmeyeceğine ilişkin güvence de vermişti. Raporda, Çakmak m,
Türk kökenli Müslüman halklara karsı Berlin'in alacağı unumu
yakından izlediği ve Tüı k kökenli Müslüman savaş esirlerine pro
paganda yapılması içitı yardım etmeye de hazır olduğu açıklan ı-
vordu.252
*
Bu noktada bir sonuç çıkarmak gerekirse, öncelikle Erkilct ile
Nuri Pasa (Nûıi Kıliıgil) arasında bir ilişki okluğunu saptamak
gerekir. Her ikisinin de Alman Hükümeti ile yakın ilişkileri vardı.
Ayrıca, Türk Hükümeti dc. Berlin ile kurulan ilişkiler ve yapılan
görüşmeler konusunda bilgi sahibiydi.
Ancak, Berlin, pantürancı hareket konusunda acele etmek ve
acele bir karâra varmak da istemiyordu.
Woermann, Nuri Paşa ya, Türkiye'nin pan turan İst düşünceleri
ni ancak Almanya ile ittifak hâlinde gerçekleştirebileceğini ve bu
nedenle dc. paıııûranıst bir Türkiye’nin, zorunlu ve kaçınılmaz
252 SSCB Dışişleri Bakanlığı A rşiv Bolüm ü, Alman D ışişleri Dâiresi B elgeleri, T ü rkiye 'de ki
Alman Politikası 11941-1943), "H entıg den Erdmannsdorf ve W oerm ann'a", No VII 1234
Siyâsî Kısırn/Gizli, Nr 14. 24.11.1941. s 36, Krecker. age, s. 213-214: Weısband, age. s 309
310. Mumcu, age. s. 11-22 ve 59-60.
681
o tanık Alman yanlısı bir Türkiye olması gerektiğini vurgu la mıstı.
Ancak, paıuüramst fikirler, aynı zamanda. Türkiye'nin Sovyeıleı
Kirliği karsısında yayılma arzularının açığa çıkması anlamına da
geliyordu. Ayrıca. Türk I lükûmeii’nin lıalı hazırda parminuıu gö
rüş ve polilikalara karsı gösterdiği çekingen uuımı da, Berlin la
nı lırıdan dikkatle izleniyor ve değerlendiriliyordu.
VVoermamı. Almanya'nın. Kafkastar’daki petrol bölgesinin, ya
nı Banını ve Hakıt civarının Türkiye taralından yönetilmesine rızâ
göstermeyeceğini, ayrıca, yeni kurulması öngörülen bağımsız
lurk devletlerinin de Türkiye’ye yakın olmalarının. 1ilgi here ile
ABD ye de yakın olmaları anlamına geleceğini belirliyordu. An
cak. Aİman-Sovyet savasında Alman Ordusu’na esir düs mus Türk
kökenli Mus Ilı man savas esirlerinden askerî birlikler oluşun ol
ması. Almanya'nın doğu ve İslâm politikasına uygun düşüyordu
Hazar Denizinin doğusunda bir devlet de kurulabilirdi. Diğer
yandan, Nun Paşanın bu konularda Berlin'e danışmanlık yapma
önerisi de benimsenecektir.*53
(«ereekıe Berlin tu. Alman Orduları nın askeri işgali almıda
bulunalı Sovycılcr Birliği topraklarında yasayan Türk kökenli
Müslüman halklar ve bölgenin geleceği konusunda, henüz bu sı
rada oluşmuş kesin bir tutumu ve karârı yoktu ve bu nedenle de.
konuyla ilgili görüşme ve girişimlerinde fazla ileri gitmek istemi
yordu.
Alman Dışişleri Bakanlığı itinde de pantûramsi propagandanın
başarısından kuşku duyanlar vardı. Ancak, karşı görüşle olan kı
rın ağır bastığı kuşkusuzdu. Mitler, daha 16 Temmuz BM! târi
hinde, Kırını ve Baku’nun askerî bölgeler olmasını istemişi i. Bu
alanda somut çalışmalar yapacak olan komiteler de kuruluyordu.
Ancak, bölgenin Alınan Ordusu’noı askerî işgalinden sonra, so:
konusu toprakların artık yabancı "lora verilmesi İliç düşünülmü
yordu. Hele Ankara'ıım paıuürancı eğilimlerini destekleyerek,
bölge üzerinde bir talepte bulunmasını sağlamak, İÖ41 yılının
sonbahar aylarında ilahı, istenilen bir şey değildi. Bu konuda
Hemigıle avııı kamdaydı.352
253 Önder, age, $ 147-148; Gfasneck, Türkei ımd Afghanistan. s 107-108; Mumcu, »ye. s 15-17
682
Hıtler vc Roscnbcvg <lc, pamCıraııist hareketi bu bölge için teh
likeli buluyorlardı.
Rosenbergin yöneticiliğini yaptığı Doğu Bakanlığı ile Ribbem-
rop un Dışişleri Bakanlığı arasında, konunun öneminden dolayı,
bir görev çatışması vardı. Her iki Bakanlık da, konunun kendi gö
rev alanına girdiğini ileri sürüyordu. Ribbcııtrop. bu bölgelerde
özel ve özerk bir yönelim kurulmasını plânlarken, Roscııbcrg,
bölgenin tamamen Almanya'nın egemenliği alımda kalmasını sa
vunuyordu. Roscııbcrg, ne Kırım’a bağımsızlık verilmesine yana
şıyor, nr de bunu Kalkışlar için söz konusu ediyordu. Oysa. Rib-
bcnırop. Kırım'a bağımsızlık verilmesini ve Kafkaslarla da özcı k
bu yönelim kurulmasını öneriyordu. Diğer yandan, Baıum ve Ba
ktı bölgesinin Türkiye’ye verilmesi gibi bir konu, hiç kimse tara
fından kabul edilmiyor ve bu, tartışma konusu dahi yapılmıyor
du. Bizzat Iliılcr. 16 Temmuz 1941’dc, konunun Doğu Bakanlı
ğının görev alanına girdiğine karar verecek ve bu karârım kesin
olarak 8 Mayıs 1942 târihinde onaylayacaktır. Ribbcmrop ise,
sürgünde mülteci olarak yaşayan ve Türkiye’de bulunan Turancı
önderlerle ilişki kuracaktır.
Aslında. Hillct. Roscnberg. Keilel ve Goeriııg, her zaman. Sov
yet Icr Birliğinin Alman Ordusunun askerî işgali altında kalan
bölgelerinin Almanya’nın egemenliğinde kalmasını plânlamışlar
ve bu konudaki tüm girişimleri vc görüşmeleri bir propaganda
laktiği olarak değerlendirmişlerdi.254
Bütün bu gelişmelere karşın, Berlin, bit konuda, gayri resmi vc
gizli görüşmelerde bulunmak için. Türk Hükümeti nezdinde bâzı
girişimlerde dc bulunacaktır.
Papeıı ile Saraçoğlu arasında 1941 yılının Eylül ayında yapılan
bir göıüşmede, Saraçoğlu, bir kez daha, Türkiye nin Bolşevizinin
çöküşünde büyük çıkan okluğunu, fakat Alman Ordusu mm ke
sin ilerlemesine dek beklemek istediklerini belirtiyordu Saraçoğ
lu. Türk halkının, ama özellikle de Türk gençliğinin milliyete» ol
duğunu ve Türk Hükümeti nin bunu göz önüne alması gerekliği
M u m c u , a g * . s 1 1 '2 2 .
683
ni de belirtmişti. Saraçoğlu, Kırım ve Azerbaycan'dan gelen Türk
lerle de bu konuda bâzı görüşmeler yapmışa.255652
Papen, Berlin'e, patı turana amaçların gerçekleştirilebilmesi
için, fırsatın kaçırılmaması gerektiğini tavsiye ediyordu, Papcıı'e
göre, Türkiye'de pantûrana görüşler önenıh bir rol oynuyordu,
Numan Mene menci oğlu da, tam bu sırada, Clodius'a, Türkiye'nin
Sovyctlcr Birliği nde yaşayan 40 milyon Türkün geleceği konu
sunda ilgisiz kalamayacağını, fakat ülkesinin kendi sınırları dışın
da bir yayılma amacı da taşımadığını vurguluyordu.255 Türki
ye'nin Bcrliıı Büyükelçisi Hüsrev Gerede ile Ali Fuat Erden de,
Papeıı ile yapuklan görüşmede, esas olarak, tampon devletler ku
rulmasını önermişlerdi.257
Diğer yandan, 1941 yılı sonunda, bu konuda Ankara'daki ege
men görüse ilişkin olarak. Alman Dışişleri Bakanlığmca hazırla
nan bir raporda, şöyle deniliyordu:
"Atatürk'ün Türkiye'si, salt millî ilke üzerine kurulmuştur ve Jön Türk-
ler döneminde tartışılan, Türkiye dışındaki Müslüman ya da Türklerrn çı
karları ilgi uyandırmamaktadır. Türkiye, şimdiye dek bir toprak talebi de
getirmemiştir. Kuzey İran Azerbaycanlılarr arasındaki bir devrimci hare
ketten, toprak talepleri için bir gerekçe olarak ya da en azından, bir etki
alanı yaratmak üzere yararlanılabileceğini gösteren kimi işaretler vardır.
Ancak, esasta, Kırım, Kuzey Kafkasya ve Rus Azerbaycam'nda, ki son
ikisi bir Kafkas devletinin parçaları olarak, ve Hazar'ın doğusunda ba
ğımsız ya da en azından bağımsız görünen Türkik devletleri oluşturmak
düşüncesi savunulmaktadar/'258
258 SSCB D ışişleri Bakanlığı A«şıv Bölümü, Alman- Dışişleri D âiresi B elgeleri, T ü rk iy e 'd e k i
A lm an P o litika sı (1941-1943), "VVoermann'ın M ektubu İle B irlikte General W arlim o nt İçin
M em orandum ", No. 17, 23.1.1942, s. 45; SSCB D ışişleri Bakanlığı A rşiv Bölüm ü. Alman
Dışişleri Dâiresi Belge fert. Türkiye'deki Alman P clitikası (1941-1343). "General VVarfımont'a
Memorandum". 2.12.1941. s. 46-48.
684
Türk devletinin kurulması için, yeniden harekele geçerler ve Al
man askerî işgaline uğrayan bölgelerde silâhlanarak, Kızıl Or
duya karşı, mücâdele başlatırlar.
Türk kökenli Müslüman savaş esirlerinden oluşan askeri bir
likler kurma fikri ise, daha 1941 yılı sonlarında uygulamaya ko
nulur.
Alman Yüksek Komutanlığı nın onayı ile 1 1942 yılının Ocak
ayında, Kırım'da, Milli Gönüllü Birliği oluşturulur. Birlik, Sivas
topol'dü ve başka yerlerde Alman Ordusu'na esir düşmüş olan
Türk kökeni» Müslüman askerlerden kurulur vc altı vurucu ta
burdan oluşur. Ayrıca, Türk köylerinde savunma birlikleri de
oluştu nü ur. Fakat bu tür girişimler, Alman Genel kurmay ı'nca
uzun bir süre ciddîye alınmayacak, ciddiyetle takip edilmeyecek
ve bu konuda önemli bir atılımda bulunulmayacaktır. Dolayısıyla
da, Türk kökenli Müslüman savaş esirlerinden kurulan bu tür as
kerî birliklerin sayısı ve gücü az olacaktır. Bu arada, siyasal plân
da rol oynayan ve Kırım Türkleri nin ulusal bağımsızlık ve ulusal
devlet kurma haklarını savunan Millî Fırka da Uıal iye ilerin i geniş
letecektir.
Ancak, bu tür askeri ve siyâsî faaliyetler, Kırınım bağımsızlığı
kotlusunda Berlin'i ikna edemeyecek ve Alman Hükümeti, bu tür
girişimlere katılmadığı gibi, bu konudaki önerilen de red edecek
tir.
Bununla birlikte, Berlin, bir laktik olarak, Kırım daki milliyetçi
akımları desteklemeye de devam edecektir.
Oysa, Kırım'daki Türk milliyetçilerinin esas amacı, Almanya ile
işbirliği içinde, bağımsız bir devlet kurmaktı.259
Ancak, Kının Türkleri nin milliyetçi önderleri kısa zamanda
gerçeği göreceklerdir. Berlin, Kırım’ın bağımsızlığı yönündeki aıı-
lımlara karşı çıkıyor vc bu yöndeki girişimleri güçleştiriyordu.
Almanya, bu alanda kendisine yapılan önerileri devamlı olarak
red ediyor, bağımsızlık hareketini ve bağımsızlığı savunan yayın
organlarım engelliyor ve hattâ, bağımsızlık yanlısı bâzı milliyetçi
önderleri de bölge dışına çıkarıyordu. 1942-1943 yıllarında, böl-
685
ged e esir dû$mıW Türk kökenli Müslüman askerlerin, ama daha
ziyâde. Kırımlı kürklerin çoğu. "Doğu İşçileri” olarak. Alman
ya'daki çalışma kamplarına gönderilmişlerdi.260162
Kırım'ın bağımsızlığı için olduğu gibi. Veli Kaynın Han ile
Muştala Çolakoğlu nun önderliğinde, Türkistan'ın ve Musâvuı
kanisi önderi Mehmet Emin Resulzâde'nin önderliğimle, Azer
baycan m bağımsızlığı ictn de mücâdele veriliyordu.251
Nihayet, Berlin. Nuri kuşanın önerisi olan, Türk kökenli Müs
lüman savaş esirlerinden askerî birlikler oluşturulması için hare
kele geçer.
Bu girişim, 1941 yılının Aralık ayında ölecek olan Türkistan'ın
bağımsızlık önderlerinden Mustafa Colakoğlu ile Veli Kayam
Han tarafından da desteklenir. Hattâ, Veli Kayum Han. Alman
Devlet Bakanlığı taralından, Azerbaycan, Volga-Uıal, Kafkasya ve
Kırım bölgelerine, yâni Sovycılcr Birliği nin Alman Ordulumun
askerî işgaline uğramış doğu bölgelerine sorumlu komiser olarak
aiaııır, Nuri Paşa, muhtemelen bu gelişme üzerine. Alınan resmi
makamlarına bir mektup yazarak, aynı konuda kendi hizmetini
l>ır kez daha önerecektir.
Türk kökenli Müslüman savaş esirlerinin sayısı, 31 Ekim 1941
târihinde, resmen 55.000 olarak açıklanmış, ayrıca. 14 Ekim
l c)4l târihinde de, bu esirlerin özel kamplara alınması iciıı emir
verilmişti. Ka(kaslardan ve Türkistan'dan gelen mültecilerin yö
netiminde bir düzenlemeye gidilmişti. 22 Aralık HHTde, Türk
kökenli Müslüman savuş esirlerinin sayısı 200,000 e ulaşacaktır.
Alman Yüksek Komutanlığı, 30 Aralık 1941’dc, Türk kökenli
Müslüman s avas esirlerinden kurulan 162. Türk Tümeninin dı
şında, başka askerî birliklerin de kurulmasını uygun bulacaktır.
Almaıı subayları tarafından yapılacak düzenlemeye goıe, Tüık-
meillerden, Özbcklcrdcn. Kazaklardan, Kırmızlardan, K;tra-Kal
paklardan ve Tâeiklerdcn bir "Türkistan Gönüllü Kıtası', Azcı-
Ciitçr Seyri anın et Kıriıııal'm, Mehmet Emin ftesulzâde'nm ve Zeki Veliriı Togan'ın biyografileri
için hk^. Hostler, age. s. 256-262. Ayrıca bkz. W e ıstı and. &ge. s. 298-300.
686
bavcanlılardan, Dağıstanlılardan, lnguşlardan, Lczgilcrden ve Cc'
ccnlerdcn bir "Kafkas Müslüman Gönüllü Kılası", bir “Gürcü Gö
nüllü Kılası", bir "Ermeni Gönüllü Kılası" ve bir de “Volga Talar
Gönüllü Kılası" ile “Kuzey Kafkasya Gönüllü Kılası" kurulacaktı.
Gerçeklen de, söz konusu askerî birlikler, 1942 yılında kurulacak
ve hepsi de 162. Türk Tüıııeni’ne bağlı olacaklardır. Askeıi birlik
lerin eğilimi, Alman ve Türk kökenli subaylarca yapılıyordu. Bir
likler. daha sonra, 162. Türk Tümeni nden ayrılıyor ve doğrudan
Alman Ordusuna bağlı değişik birliklere dağılılıyorlardı. Gürcü
lerin ve Ermcnilcriıı de dahil olduğu "Türk kıtaları", 19 bağımsız
tabur ve 24 bölükten oluşuyordu. Bu birlikler, Sovyet partizanları
ile savaşmak için eğitim görmüşler vc bunun için cıııir almışlardı.
Söz konusu askerî birliklerin komutasında yalnızca dört Alman
subay görev almıştı. "Türkistan Kıtası" ise, 1944 yılında, sâdece
dört bölükten oluşuyordu.262
Ediğe Kırıınal ısc. Alman Ordusu na esir düşen Kırım Türkle-
ri’nden toplanan asker sayısının 8 ilâ 20.000 arasında olduğunu
ileri sürüyor. Ancak, Alman Ordusu na esir düşen Türk kökenli
Müslüman savaş esirlerinin toplamı 180.000 kişiydi vc bu esirler
den, SS birlikleri dc dâhil olmak üzere, 162. Türk Tümeni, yâni
toplam sâdece 19 tabur ve 29 bölük kurulmuştu. Bu birlikler, Sia-
lingrad'da, Kafkaslarda ve Kuzey kalyada “son erlerine kadar
savaşacaklardır. 1945 yılında ise, hâlâ, altı bölük Türk kökenli
Müslüman asker Berlin’de savaşıyordu 263 Bu ıtır yem askerî bir
liklerin oluşturulmuşu 1943 yılı sonlarında, İtalya'da kurulan
özel kamplarda başlamışı* vc 1944 yılı sonuna dek sürmüştü.
Alman Orduları mn, 1942 yılında, Kafkaslara doğru ilerlemesi
sırasında, panıûranisl Alman propagandasının arttığı ve yoğun
laştığı söylenebilir.
Ribbemropun hazırladığı panıûranisl propaganda ilkeleri, Al
man Dışişleri Bakanlığı Arşivi nde bulunan 5 Şubat 1942 tarihli
bir raporda açıklanıyor.
262 Önder, age. s. 149: Krecker. age, s 220-221; Hostler. age. s 214-216.
687
Ribbenırop, yabancı ülkelerde ki propaganda çalışmalarıyla ilgi
li olarak, bâzı ülkelerde standart tezler ve kolayca kavranabildi
konular seçilmesi gerektiğini ve bu şekilde yapılan propaganda
nın devamlı tekrarlanmasını istiyordu,
Ribbenırop, Türkiye'de yapılacak propaganda çalışmalarında
yararlanılmak vc değerlendirilmek üzere, aşağıdaki tezleri formü
le ermişti:
1) Türkiye'nin doğal ekonomik ortağı, Almanya tarafından ye
niden düzenlenen ya da düzenlenecek olan Avrupa idi. Savaş ön
cesi dönemde tngilıere ve ABD, Türk pazarında önemli alıcılar
olarak görülmeuıişlerdi. Oysa, tam da bu sırada, tüm Türk ihraç
mallan Almanya tarafından satın alınabilirdi.
2) Bir Avrupa devleti olarak Türkiye, Avrupa'nın ortak kaderi
ne hiçbir zaman kayıtsız kalamazdı.
3) Almanya, Türk Dbvrimi’ni, Boğazların sahibi olarak Türki
ye'yi, Türkiye’nin Avrupa’da mevcut önemli görevlerini ve Avru
pa’daki konumunu koşulsuz olarak benimsiyordu.
Almanya, Avrupa ve Türkiye’yi yüzyıllardır süren Rus baskı
sından kurtarıyordu.
5) Almanya ile Türkiye arasında yüzyıllardır dostluk egemendi
ve hali hazırda aralarında bir çıkar çattşmasL bulunmuyordu.
Ribbenırop. bu lür ya da buna benzer propaganda formülleri
nin kullanımı için, Papcn'in görüşlerini de soruyordu.264
Papcn de, Ribbenırop a verdiği yanıtta, bu tür propaganda for
müllerinin uygun olduğunu bildirecektir. Ayrıca, Papeıı, Türki
ye’nin, Avrupa’nın yeni düzenini onayladığı takdirde, söz konusu
yeni düzenin oluşumuna kendi gücü oranında katılabilmesine
izin verilmesini de istiyordu,26S Ancak, Papen'in bu önerisi, Rib-
benırop tarafından red edilecektir.266
264 ADAP. Serie E: 1941 -1945. Band I. {12. Dezember Î941 bıs 28. Februar 1942). “ Schmidt'ren
Papen'e", Nr 204. 5.2 1942. (61/40 330).
265 ADAP. Serie E: 1941-1945. Band 1,112. Oezember 1941 bis 28. Februar 1942). 'S c h m id tte n
Papen'e", Nr. 204. 5.2.1942. (6t/40 330) ve 6.2.1942, (61/40 332>.
266 ADAP, Sene E: 1941-1945. Band I, (12. Dezember 1941 bis 28. Februar 1942}, "Schmıdt'ren
Papen'e", Nr. 204,5.2.1942. {81/40 330) ve 14.2.1942,{5767/E304 503).
688
Papen, 194 2 yılının Şubat ay mela kaleme aldığı siyasal ıapo-
m mİ a. Nünüm Mencin e ııcioğlu ile Şükrü Saraçoğlu'nun, Sovyet-
ler Birliğini yenilmiş görmeyi arzu ettiklerini yazıyordu. Ayrıca.
Papcn, bu durumda, Türkiye'nin askerî mevzilerini yeniden göz
den geçireceği görüşündeydi. Böyle bir tulum, Türkiye’nin, Kaf
kas seferinde, Almanya'yı destekleyeceği anlamına gelildi.267
Papen, 1942 yılının ilkbahar aylarında kaleme aldığı bir rapo
runda ise. Şükrü Saraçoğlu'nun artık daha acık konuştuğuna dik
kat çekiyordu.
Saraçoğlu, Türkiye nin yakından ilgi gösterdiği Sovyet ler Birli
ği nin kenar bölgelerinin. Kırım'ın ve Kafkasların gelecekte alaca
ğı biçim konusunda, Berlin ile daha sıkı ilişki kurutması dileğin
de bul unmuş ul Papcıı uı, Rıbbentropun bu soruna saygı göster
diğini bildirmesi üzerine de, Saraçoğlu, ilk kez, bu denli acık bir
biçimde, Türk Hükümetinin, panturanizm sorununun çözümün
de, Almanya ya resmî olarak destek olamayacağını, ancak, gayri
resmî bir sek t İde ve özel kişiler aracılığıyla, bizzat Alman Mü kü
meli nezdinde ilişki kurulmasına izin vereceğim söylemişti. Söz
konusu özel kişiler. ıcsmî bir kimlik taşımaksızın, Almanya ile
ilişki kuracaklardı. Saraçoğlu, ayrıca, Sovveıler Birliği nden ayrıla
rak, İran ya da Irak üzerinden, Türkiye'ye gelmek isteyecek tüm
Türk kökenli mültecilere, ülkeye giriş izni verilmesi için talimat
verdiğini de açıklamıştı.
Papen, raporunda, panturanizm ve söz konusu bölgelerin ge
leceği konusunda, taın da bu sırada, Türkiye ile sıkı ve güvenli
bnj işbirliğine giımenin mümkün olduğunu ve ayrıca, bunun,
Türk Hükümeti nin genel siyasal kararlan üzemıdc de etkisiz kal
mayacağını, kendi yorumu olarak belirtiyordu.268
1942 yılının yaz aylarında, Nuri Paşa’mıı önerilerinde bir yu
muşama görülecektir. Nuri Paşa, kendisini, artık yalnızca, Sovyet-
ler Birliği nde Müslümanların yaşadığı bölgelerde Türkiye'nin
267 SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölüm ü, Alman D ışişleri Oairesi B elgeleri. T ü rk iy e 'd e k i
A lm an P o litika sı (1941-1943). "Papen'den AD B 'ye", No. 7 Î/42 Siyâsi Rapor/Gızli. Nı 18.
16.2.1942. s .49-51.
268 ADAP, Serie E" 1941-1945, Band II, (1. Maerz bis 15. Juni 1942). "PapötVden ADB've". Nr. 11 S,
16.4 1942.(61/240462-64).
689
kültürel cı kilerde bulunmasını sağlamakla ve Kırım ile Kalk a s
ların bağımsızlığı ile ilgilenmekle görevli saymaya başlamıştı.***
Aynı yılın sonbahar aylarında, bu konudaki bir başka girişim
de, Kocaeli mebusu ve 1943 •yılının Mart avından
*
itibaren de Mil-
U Müdâfaa Yüksek Kurulu üyesi o/an Miırsc! Baku Kaşa nm, Ge
nelkurmay Başkam Mareşal I cvzi Çakmak ile yaptığı bir görüş
meyi. Kapeıı’e aktarmasıdır. Çakmak, bu görüşmede, Kalkas-
lardaki Tüı k kökenli halklar sorunu ile ilgili olarak, Alman I lö
kü inen tun arzu etliği ve kendileri ile görüşmelerde bulunmak im
lediği sivil kişilere, Almanya’ya gidebilmeleri için, seyahat izni ve
rilebileceğim bel inmişi t. Ancak, Çakmak. Almanya'ya Türk su*
baylan gönderilmesi konusunda henüz çekimser ve kararsızdı.
Ih ger yandan. Çakmak, Tıirk Ordusu'nda bölgeyi yakından tane
yan yok sıvıda KafkasyalI ve Azcıi subay olduğunu ve oger Al
man Ordusu mm saldırısı gelişme gösterirse, söz konusu bu T tırk
subaylarının da bölgeye, yâ m ICd kaslara gönderilmelerinin sağla
nacağını açıklamıştı. Çakmak, bir vandaıı da. Sovyeller Birliğinin
lonwk ve Omsk yakınlarında kurduğu yeni uçak Fabrikalarını ve
yem petrol kuyularının yerleri ile petrol sev k yollarını da Berlin e
haber verini s ti 270
*
Bundan iki halta sonra, lleıuig. Dr. Harun ile yaptığı görüşme
ye ilişkin olarak hazırladığı bir raporda. Dr. Harun'un, kendisine,
kendisinin Genelkurmay Başkam Mareşal Fevzi Çakmak ıaralın
dan göı evle mİ ııi İmiş gizli bir ajan olduğunu iddia etliğini yazı
yordu. Çakmak Dr. Harun’a, Türkiye'nin savaştan kaçınmasının
cok güc olduğundan soz etmiş vc Dr. Harun ile bu konuyu sık sık
tanışmıştı. İ h . Harun da. Türkiye’nin lıer an yavaşa katılabilece
ğim. bunun 7 ürk Ordusunun yeterli silâh ve askeri mal zemeve
sahip olmasına bağlı olduğunu belirtiyordu. Dr Hfınmö göre.
I ürk iye savaşa kanlılığı takdirde, asken harekât Baku'ya doğru
olacaktı, F)r. Harun, Menliğin dikkatini, kendi gözlemlerine da
yanarak ve TBMM çevreleri ile Mareşal Fevzi Çakmak tan öğıcn-
690
ditline noıc, Türk RükünıeiMiin resmî acılamalarının ve Alman*
ya'nıtı Ankara Büyükelçisi Papen’in raporlarının aksine, bir bü
yük Türkiye hareketinin yalnız mevcııı olmakla kalmayıp, ama
aynı zamanda, istikrar iğinde, güç vc önem kazandığına çekmişi i.
Dr, Hârun, Turancı çevrelerde sürekli olarak sözü edilen ve Sov-
\enler Birliği nin daha cok kenar devletlerine âid olan toprakların
i13lâk edilmesinin süz konusu olmadığını, fakm daha cok federal
bir devlci kurulmasının öngörüldüğünü de belirtmişti. Dr. Ha
run'a göre, Anadolu mın yanı sıra, Kafkasları vc Volga nehrinin
doğusundaki Türk kökenli halkları da kapsayan, bir federal dev-
lei kurulması düşünülüyordu.
1042 yılının Haziran ve Temmuz aylarında, Türkiye'nin Kafkas
sınırında düzenlediği askerî manevralar ve Sovyet sının uda yo
ğunlaşan Türk askeri birlikleri, Papeıı ile Hcnüg’in yorumlarını
haklı kılıyordu.27*
>
27T SSCB Oışişferı Bakanlığı A rşiv Bölümü, Alman D ışişleri Dâiresi 8 etgelırn. T ü rkiye 'de ki
Alma» P o litik * $»(1941-19431, "Hentıg He ör. Harun Arasındaki Görüşme". No. 23, 1 6 1942. s
58'S$: VVeisband. ege. $ 310-312.
691
"Biz Türküz, Türkçüyüz ve dâima Türkçü kalacağız. Bizim için Türk
çülük, bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakkal o kadar, bir vicdan ve
kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğaltan Türkçü
yüz ve her vakit bu istikâmette çalışacağız."274
274 TBMM 2C. Devre. 6 , İçtimâ 3. Cilt: 26. 77. İnikat. 158.1942}.
275 ADAP, Serie E: 1941-1945, Band III. (16. Juni bıs 30. September 1942), "Papen'den ADB'ye",
Nr. 233, 26 8 1342. (61/40 755-59): SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü. Alman Dışişleri
Oâiresi Belgeleri, Türkiye'deki Alman Politikası (1941-1943), "Papen'den A D B 'ye", No. 74
Gizli, Nr. 26,26 8.1942. s. 64-67.
692
se, yem bir çağ açım$ olacaktı. Saraçoğlu, hiçbir Türkün, hatta la
ma men İngiliz yanlısı olan Hüseyin Cahit Yalçın m bile, bu nok
tada kendisinden farktı düşünemeyeceğini belirliyordu.
Almanya, bu sorunu ancak, Rusların yansım katlederek ve
Ruslaştırılmış millî azınlık bölgelerini Rus etkisinden tamamen
kurtarıp, onları ayakları üzerinde doğrultarak ve Mihver devletle
rinin müttefiki ve Slavlığın düşmanı olarak eğiterek çözebilirdi.
Saraçoğlu, söz konusu bölgelerin alacağı şekil konusunda Kil
lerin karârını bilmediğini de. ifâde etmişti. Saraçoğlu, PapctVc, bu
bölgelerde yaşayan nüfûsun büyük çoğunluğunun Türk ırkından
olduğunu ve Türkiye'nin de, bu nedenle, sorunun çözümüne ya-
*
276 ADAP, Sefie E: 194?-1945. Band III, 116. Junı bis 30. September 1942). ‘'Papen'den ADB'ye",
Nr 27. 27.8 1942, (3862/E 045 01M 5): SSC6 Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman Dışişleri
Dâiresi Belgelen. Türkiye'deki Alm an P olitikası {1941*19431. 'Papen'den ADB'ye". No A
524/42 Gizli, Nr. 27, 27.8.1942, s 68-71.
693
1042 yıİmın sonbahar aylarına gelindiğinde, Berlin'in salınınn
arlık lû kene! iği görülecek lir.
Almaıı Ofisleri Bakanlığı ndan Papen'e gelen hir tâli mana, Pa-
pen in, panturanizm konusunda, bundan sonra arlık Ankara'da
Saraçoğlu w îvJencjncneioğlu ile görii$me yapmaması ve konuyu
kesinlikle lak ip etmemesi isteniyordu. Papel un Türk Hü kıımcıi
ile bu konuda görüşmeler yapması ve sorunun gelişmesini sağla-
ıııa^L Berlin'in eıkarları ile bağdaşmıyordu. Berlin’e göıc, Tüık
Mukımıcn ile bu konuda görüşmek şimdilik yararsızdı. Ayrıca.
Ankara'nın bu konudaki taleplerini açıklamasına da fırsat veril
memeliydi. Ancak, Türkiye mumumu değiştirip de, savaşa katı
lırsa y;ı da koıuını un un Almanya'nın yanında olduğunu kesin
olarak belli çekise, ancak bu takdirde, Ankara ile görüşmelere ye
mden başlanabilirdi Aksi hâlde, Türk Hükümeti ile görüşülme
mek, konu üıcıi iKİ e bir (anısına kesinlikle acı İmam ah ve Türki
ye’nin konuya ilişkin görüşleri sorul ma malıydı. Berim, konu açı
lırsa. küpenin kesinlikle ve mutlaka geri durmasın t istiyordu.277
1042 yılımla, luıkiyc de pamûranist çevrelerin faaliyetlerinde
de. belirgin bir artış göze çarpıyordu. Alman Orduları Kal kasla ra
yaklaşırken, Türkiye’deki Turancı gruplarda da geniş bir laaliyeı
b a s k u m s iı. (..cıvk \eni org tule nineler, gerekse yeni yayın organ-
tan ile. bu sırada, propaganda çalışmalarına ağırlık verildiği go
ı üliis onlu.
‘Türkiye'de bu donemde görülen paıı t Çıramı akımla ilgili ola
rak. İni birinci bölümün sonunda, Türk Hükümetini n. 104 l ve
10 42 vıllannda. konuya ilişkin tulumunu değerlendirmek ve
saptamak gerekir
Uman Mısislcı i Bakanlığı ııın arşiv belgelerinden anlaşıldığı ka
darı ile, Türk Mü kümeli, resmî düzeyde olmasa da, gerek Alınan
ca ile ve gerekse Türkiye'deki pantCıranist çevrelerle ve gruplarla,
bu konuda bâzı gayri resmî ilişkiler kurmuştu.
27? ADAP. Seıin E: 134H 946. Band III. {16. Juni bıs 30. Septeınber 19421. "SonnleiUıner'diN*
H evvelV ve "SomıleıUmer'm Hiıler'e N o lu ’, Nr. 248.12.9.1942. (61/40 788-901; SSCÖ Üışısieı.
Bakanlığı A rşiv Bottinıiı. Alman Dışişleri Dâiresi Belgeleri. T ü rkiye 'd e ki A lm an Politikalar
(1941-1943). “ RıbbenTrDp't<m H e w e l-W e hrw olf'a" ve "R ıb be ıtrop 'ta n P ü o e n V . IMo 110-
Gizli. Nr 30. 12.9.1942. s. 79-K1
694
Bu gayri resmi ilişkilerin varlığına sâdece işaret etmek yeterli
değildir, vurgulamak da gerekir.
Türkiye'de Turancı yayın organları mn çıkışma izin verilmişti.
Bilindiği gibi, lö >B târihİi Matbuat Kânunu ile. gazele ve dergi İç
im çıkısı ve yayım. ruhsatname alınması sallına bağlanarak, hü
kümetin iznine ve deneli mine tâbi tutulmuştu.
Ayrıca, pamûruncı cevıe ve gruplanıl siyâsî faaliyetleri ne, Inıttâ
bıı (akım gizli örgü de mneleri ne de göz yumulmuştu.
Hükümet çevrelerinde de yandaş bulan Turancı harekeli dene-
f
695
Uzun zamandır Almanya ile tek başına savaşmak zorunda ka
lan tngiltere, arlık kendisine doğal bir müttefik bulmuştu.
Savaşın başladığı gün, Churehill’in, radyoda yaptığı bir konuş
mada, Sovyetler Birliği’nin Birinci Dünyâ Savaşı'nda savaşın kaza
nılmasına katkıda bulunmasına karşın, karşılığında İliç pay ala
mamış olduğunu söylemesi, Türkiye’de yeni ve derin endişeler ve
kuşkular yaratacaktır.
Türkiye üzerinde bir Alman-Sovyet işbirliği olasılığı yok ol
muş, fa kal, onun yerine, derhâl bir Ingiliz-Sovyet işbirliği olasılığı
doğmuştu.
Daha 26 Haziran’da, Ingiltere'nin Ankara Büyükelçisi K-Hugcs-
sen ile görüşen Saraçoğlu, Sovyetler Birliği'nin payının Boğaz-
. laı'dan başka bir yerde aranmaması gerektiğini, bu payın başka
bir yerde olma olasılığım göremediğini vurguluyordu.278
Ankara, olası bi. mgiliz-Sovyet işbirliğine, ortaklığına ve iltilâ-
kma karşı, şüpheci ve tedirgin tulumunu belli etmekte gecikme
yecektir:
Menemene ioğlu da, 23 Haz İran’da, K-Hugesscne, İngiltere'nin
Sovyetler Birliği ile ittifak yapmayacağım umduğunu söylüyor
du.279
Türkiye'nin endişe ve kuşkusu temelsiz sayılmazdı.
tngilıerc’nin, bir müttefik olarak, Sovyetler Biıliğuıc ciddî tek
yardım yolu, tıpkı Birinci Dünyâ Savaşanda olduğu gibi, Boğaz
lardan geçiyordu. O hâlde, İngiltere, bâzı yükümlülükleri olan
bir müttefik olarak, Türkiye’den, kendisine, Boğazlar yolunun
açılmasını talep edebilirdi. Bu takdirde, Almanya'nın zâten kendi
yanında savaşa katılmasını istediği Türkiye, bu kez dc, müttefik
güçlerin, kendi yanlarında savaşa girmesi yönünde ağır baskısına
mâruz kalacaktı.
Bu sırada, Alman propagandası da, fırsatı kaçırmam ıstı ve lıı-
278 Önde r, age, s 153* 154, Savaş Yılları, s. 80 -81; Barutçu, age. s. 221 -224
696
gilıcıe ile Sovyetler Birliği arasında gizli anılaşmalar yapıldığına
ilişkin yoğun söylentiler yaymakla nteşgûldü,
Türkdııgiliz ilişkilerinde gerginliğe ııedeıı olan başka konular
da vardı. Londra'nın Türkiye’ye uyguladığı seri önlemler, Anka
ra'nın endişelerini ve kuşkularını daha da artırıyordu.
Örneğin, Alman Donanması na katılmamak için, Beyrut Linıa-
ııı'ndan kaçarak, İskenderun Limanı’na sığman ve oııbiı gemiden
oluşan Fransız Donanması, silahtan tecrit edilmiş ve müıcuebâu
da enterne edilmişti.280 İngiltere’nin, Ankara'nın Fransız Donan
ın asını Almanya’ya teslim edeceğinden endişe etmesi üzerine,
"Antalya Limanı nda, İngiliz tayyareleri, bir Fransız gemisini" ba
tıracaklar, 'diman tesisatında bâzı hasarlar"a neden olacaklar ve
bunun üzerine de, 'hükümetimiz, İngiliz Hükümetini protesto’
edecektir.281
12 Temmuz târilıl i Ingiliz-Sovyet itti fakı, endişeli havayı daha
da gerginleştirir.
Türkiye üzerindeki müttefik baskısı, bu târihten itibaren , daha
da artar.
Oysa, Türk dış politikasının bu sıradaki temel amacı, savaşan
taraflar arasında uyguladığı denge politikasını devam ettirerek,
savaş dışı tutumunu sürdürmekti.
Türkiye'nin çıkan, Sovyetler Birligi'nin yenilmesi ve savasın,
en kısa zamanda, Alman-Ingiliz uzlaşma barısı ile sona ermesiydi.
Ancak, yenilgiler de, dengeli olmalıydı.
Almanya'nın tam ve kesin bir zaferi, Kafkaslar üzerinden teh
dit kâr ve baskıcı bir unsur olacaktı.
Tam ve kesin bir müttefik zaferinin sonunda ise, Ingiliz-Sovyet
antlaşması gereğince, Türkiye’den Boğazlar sorununu gündeme
getirmesi istenebilirdi.
O hâlde, savaş, Türkiye açısından, yenen ve yemlen taraflar ol
madan, bir uzlaşma barışı ile sona ermeliydi.282
697
Nitekim. İm sııııda, İngiltere ile Almanya atasında bir uzlaşma
barısı sağlanması rciıı, Türkiye’nin somut bir girişimi de olıııusm
Saraçoğlu, Londra'nın olası btr uzlaşma barışı karsısındaki tu
lumunu öğrenmek amacı ile, Papen'in bilgisi ve onayı ile. 5 îeım
muz da. KSHııgcsseıuc barış önerisinde bulunmuştu.28*
Londra, bütün bu olumsuz gelişmelere karsın, Ankara’nın en
dişe vc kuşkularını deıbâl anlayacak ve bu durumu bir lırsaı s.ı
yarak, faaliyetlerini yoğunlaştıran Alman propagandasının amacı
na ulaşmaması için, harekete geçecektir.
İngi İlere ıcııı bu aşamada önemli olan, Türkiye’nin düşman sal
lara katılmasının önlenmesiydi.
Nitekim. K-Hugesscıı’in önerisi üzerine, İngiltere, daha Mazı
ran ayının sonunda, Türkiye üzerinde anılaşma yapma düşünce
sinde olmadığını vc 1ürkiye'nin toprak bütünlüğüne savgt gös
terdiğini ne ıklayacak vc bu konularda Ankara'ya güvence vcrc-
eckıir. Londra, aynı zamanda, bu vesile ile. Uclü lıtilâk Aııılaşma-
sfııın emenimi ve anlamım bir kez daha vurguluyordu.284
Ancak, K-Hugesscn, Londra'nın bu açıklama ile /vetinmemesi
gerekliği kanısındaydı ve aynı türden güvenceler i ç e r e n b i r Ingı-
!iz-Sovyet ortak açıklamasının da yapılmasını isliyordu.28'*
( uııkıı, bu aıada. Türkiye, Almanya'ya gittikçe daha hızlı yak
laşıyordu. Nitekim, tam da bu sırada, Türk ive ile Almanya arasın-
dn iktisâdı alanda işbirliği anılaşması görüşmeleri ile Almanya'ya
krom sevkıyatı sorunu gündeme gelmişti.
bununla birlikte. Ingiltere, bu sırada, Tıirkiyc ile mevcut olan
krom şevkiyim anılaşmasını bir yıl süre ile uzatarak. Alınan reka
betine karşı, tüm bu olumsuz koşullara karşın, yine dc bir haşan
daha elde edecekti r.
Türkiye, dış politikasının rcsıtıî açıklamasında, müttefiklere
karşı, savaş dışı luluımmuıı İngiltere’nin Orta ve Yakıtı Doğudaki
konumunu güçlendirdiğini ve Sovyet lor Birliğinin de güney sı
nırlarım güvence alıma aldığını savunuyordu. 32
6$8
Ama, ayın dış politika. Almanya’ya karşı ise. Almaıı-Sovycı sa
vasınla. Almanya'nın güney kanadının güvence alımda tutuldu
ğu seklinde lakdım ediliyordu. Bu, nesnel olarak doğruydu. An-
eak. Türkiye'nin tarafsız mıumundan, savaşan taraflardan biri le
bine. vazgeçmesi, bu iddialardan yalnızca birini doğrulayacakıı.
Londra, Ankara'nın Almanya'nın yanma kayma hızından endi
şe edivordu ve bu nedenle (le, Türkiye’ye silalı sevkiyaum yavas-
hmnisiı. Almanya'n m, Türkiye üzerinden asker şevki ve Boğaz
laı elan geçme yolundaki talepleri» İngiltere'yi, doğal olarak, telaş
landırıyordu. Ancak. K-liugcssen'in Londra’ya gönderdiği vc
Türk ive nin asla bir Bulgaristan olmayacağı'’ yolunda güvenceler
k cıcn raporları, bu arada, dikkati çekiyordu. Bu sırada, müuclik
propagandası da, Türkiye'ye Alman saklın plânlarım açıklıyor ve
Ankara ile Herlin arasındaki ilişkilere gölge düşürmeye çalışıyor
du. Lakat tııuudiklcr, bütün bu çabalarına karşın, Türkiye'nin tu
tumundan yine de emin olamıyorlardı.
İngiliere'nin. mülıdiki Sovyeılcı Birliği ne yardım edebilmesi
için kullanabileceği tek yok Boğazlar uı dışında, İran toprakların
dan geçiyordu. İran'ın Ingiltere ve SovyetIcr Birliği taralından or
tak işgalinin planlanmakla okluğu lıabcri, Ankara'da tedirginliğe
neden olacakın. U'mku. bu takdirde, Türkiyetıiıı Iran sınırı da
savnsan güçler kiralından çevrilmiş olacaktı. Böylece, l cMl yılının
vaz aylarımla. Türkiye, gerçeklen de, savas içinde bir ada hâline
gelecektir. Üstelik. Sovycılcr Birliği, Kuzey İran’ı işgal ederse.
I'ürk-Sovyet ortak sının daha da genişlemiş olacaktı. Genclkur-
mav Başkanlığı. K-l lugcsseıı den, işgalin bir ay sonra yapılmasını
lalop edecektir. Cüııkü. o zamana kadar, Almaıı-Sovycı savası bi
tebilirdi.2*
İngiltere vc Sovycılcr Birliği, Türkiye’nin kuşku ve endişelerini
çalıştırabilmek amacı ile, 10 Ağustosta, ortak bir açıklama yapa
caklardır. Bu açıklamada, her iki dcvleı, Boğazlara saldırı niyetle
rinin olmadığım ve Türkiye'nin toprak bütünlüğüne saygı göste
receklerini belirliyorlardı. Ayrıca, Türkiye, bir Avrupa devleti, yû-
699
ni Almanya tarafından saldırıya uğrarsa, ona her türlü yardımı
yapmaya hazır olduklarını da açıklıyorlardı.287
Türk basını, bu ortak açıklamayı ve güvenceleri, her ne kadar,
olumlu karşılarsa da, Türkiye’nin kuşkularının ve endişelerinin
la mâ inen o nadan kalktığı da söylenemezdi. Nitekim, Tan gazete
si, 14 Ağusios'la, hâlâ, Ingiliz-Sovycl ortaklığından ve işbirliğin
den, Boğazlar ın Sovyellcr Birliği’ne bırakıldığından ve İngilte
re'nin bu konuda Sovyeller Birliği ne güvence verdiğinden söz
ediyordu.288
Nitekim, aynı kuşku ve endişeler, Roose.vek ile ChurchiM’in 14
Ağustostaki Atlantik buluşması sırasında, iki lider arasında, ara
larında Iran ve Türkiye'nin de bulunduğu, bâzı stratejik yerleri 11
işgal edilmesi gerekliğinin kararlaştırıldığı duyulduğunda daha
da yoğunlaşacaktır. Bu türden bir antlaşma, Türkiye’nin müttefik
lerin saldırısına mâruz kalabileceğini gösteriyordu. Bu nedenle
dc, Tüık askerî birlikleri İran sınırında toplanacaktır. Moskova,
Ankara'nın İran sınırına askerî birlik yığmasını, olası bir îngiliz-
SovycL plânına ve işbirliğine karşı, bir Türk-Alman ortak askerî
girişimi olarak yorumlar.289 İngiltere ise, Ankara’nın, kuşku ve
endişeleri sonucunda, Almanya’ya daha fazla yakınlaşmasını ön
leyebilmek tein, İran'ın, yalnızca Mihver güçlerinden önce davra
nılarak ve Ingiliz-Sovyel çıkarlarını savunmak amacıyla, işgal edi
leceğini ve daha sonra, müttefiklerin İran’dan tamamen geri çeki
leceklerini belirtir. Itıgilıere, ayrıca, İran'daki askerî harekât sıra
sında, Türkiye'nm akarlarının zarar görmeyeceğine ilişkin gü
vence de veriyordu.290 Ancak, bütün bu gelişmeler dahi, Anka
ra'nın mevcut kuşkularım ve. endişelerim dağılmaya yetmeyecek*
lir. Çünkü, müttefikler, Türkiye’nin talep etmesine karşın, derhâl
Almanya’nın eline geçeceği iddia ve gerekçesi ile ve Sovyellcr Bir-
ligi nin isteği üzerine, müttefik savaş planları hakkında Ankara’ya
287 Önder, age. s. 157, Glasneçk, Türkei und Afghantsîan. s. ) 14; Sava$ Y ılla n , s. 30- 81: Bilge,
age.s. 16); Keesmç's, (1S41/4739).
700
bilgi vermeye yanaşmıyorlardı ve bu türden bir kuşkulu davranış
da, müttefiklerin ve özellikle de İngiltere’nin savunmalarını, Tür
kiye’nin gözünde, temelsiz kılıyordu.29129
İran, 25 Ağustosla, gerçekten de, kuzeyden Sovyellcr Birliği
ve güneyden de İngiltere tarafından işgal edilmeye başlanır ve üe
gün içinde, tüm İran toprakları, Kızıl Ordu ve İngiliz Orduları ta
rafından işgal edilir.
Sâdabâd Paklı gereğince ortada bir savaş nedeni yoktu. Türki
ye, işgali seri bir dille kınamakla yetinecektir.
Aslında, Iratvm işgal edilmesi, tngihz-Sovycı işbirliğinin gücü
nü dc gösteriyordu. Türkiye de, Boğazlar nedeniyle vc Boğazlanıl
müttefik güçlere açılması talebi sonucunda, bir müttefik saldırısı
na maruz kalabilirdi. Ayrıca, Türkiye’nin bir başka önemli kuşku
ve endişesini. İnönü, İran işgalinin hemen sonrasında, K-Hugcs-
sen'e de duyurmuştu. İnönü, K-Hugessen’e, Türkiye’nin, İran iş
galine Sovyellcr Birliği'nin de katılmasından duyduğu üzüntüyü
aktarıyordu. Oysa, İnönü'ye göre, İngiltere, bu işgalin üstesinden
tek başımı da gelebilirdi. K-Hugesseırin, Türkiye’nin> İran'da Kı
zıl Ordu'nun işgali yerine, bir Alman işgalini mi tercih edeceği
yolundaki sorusunu, İnönü, tngiliz-Tüık ittifakının sürdüğü vc
bunun "uzun vadeli politika", Türk-Alman Dostluk ve Saldırmaz
lık Antlaşmasının ise, "kısa vadeli politika" olduğu şeklinde ya
nıtlayacak ur. İnönü’ye göre, Türkiye, Alman Orduian'mn Süveyş
Kanalı’ıra inmesini engelleyerek, müttefiklerin davasına hizmet
ediyordu.252
UH1 yılının ikinci yarısında, Türk dış politikasının amacı, sa
vaşan iki taralı birbirine karşı oynayarak, müttefiklerle Mihver
güçleri arasında denge politikasını sürdürmekti.
İngiltere, Türkiye’nin Berlin’in baskısı altında kalmasını önle
mek vc Türkiye nm izlediği dış politikaya yardımcı olabilmek
tein, LÖ4L yılının Ekim ayında, Almanya'nın Türkiye'ye olası bir
291 Önder, age. s. 158. Aynca bkz Oerıngil, Turkesb Foreign Policy Ouring the Second Worltf
W»r: An 'Aclive' Neutrality. s. 126-128; Oeringil, Denge Oyunu. (İkinci Dünyâ SavaşTnde
Türkiye'nin Dış Politikası), s. 152-157.
701
salduısında, Ankara'ya, dört piyade tümeni, bir moıorlıı tugay
abmış (gerekirse 180) ava uçağı ile uçaksavar toplan gön delece
ğine ilişkin soz verecektir. Bu arada, İngiliz ve Türk kurmay su
bayları arasında bazı askeri görüşmeler olacak, ancak bu görüş
melerden herhangi hir sonuç alınamayacaktır.2 295
*39
ABD nin l in k-/Uman Dostluk ve Saldırmazlık Anılaşması'im
karsı tepkisi, Ingiltere ııinkiııden daha sert olur. ABD, önce, ) ur-
kı ve \e s i l a h sevk iv âtı m geçici bir süre için keser. Ancak ardın-
dan. l l >4J \ ılın ın A ra lık avında, O duın, Verm e vc K ira la m a K âim
/ /
2y4 Halûk Olman. T ıirk -A m e rik a n Diplom atik M ü n â s e b e tle ri, s. 35-36, 0T Ü P , s. 167-I6fi-
K eesingsJI 941/4325).
295 Önder, age, $. 163-164.
296 Önder, age, $. 160.
702
Türk-Sovyet ilişkileri ise, her geçen gün biıaz tlalıa gelgittiesi
yordu. 11 ve 22 Kasım târihlerinde. Karadeniz'de iki Türk ıııoıo-
r
301 SSCB Dışişleri Bakanlrğı. S fa lin -fio cse ve lt ve C h u rc h ill'in G izli YazişmaJannrta Türkiye
{1941-İM AL (Bundan sanı a, kısaca. Yazışmalar olarak anılacaktır}, "Churchifl'den S ta lın V .
Nr 13,19 9.1941, s. 62-63: Y azışm alar.' Churchifl den S talin e". Nr 14.21.9.1941. s. 64-65.
703
dıığu siyâsetin bir noktasına [dahil halel gelmedi ve Türkiye, ittifak mu
ahedesine sadâkatini açıktan açığa söyledi. Türkiye, dünyânın en büyük
devletlerinden birine karagün dostu olduğunu, o zaman bir kere daha is
pat etmiştir. Aynı müdâfaa ve masuniyet umdelerine istinâd etmeye de
vam edecek olan haricî siyâsetimiz, taahhütlerine sadâkati, Türk milleti'
nin şiarına tam tevâfuk eden umumi menfaatlerimize ve beynelmilel ah
lâka yegâne uygıın olan bir prensip olarak tatbik edecektir. Arz etmiş ol
duğum bu siyâset memleketimizin coğrafî vaziyeti ve harbin inkişâfla
rından doğan hususiyetler önünde, artık her tarafta kabul ve takdir edil
mek lazım gelen, dürüst mâhiyetini tebarüz ettirmiştir.” 302
303 Önder, age. s. 166-167; Glasneck, T ü rke i und A fgtıan istan , $. 114-115; ÖTDP, s 160-169;
Savaş Y ıllan, s. 127-130; Bilge, age, s. 162.
704
i ıırk d ıs politikasında o zamana kadar önemli bir rot oyıı;ıma
valı
*
ABD ile il ırkiler iik DM2 /vılı baskınlıdan il ibaıem Yakınlaş-
maya başladığı görül ece la ir.
ABD nin Ankara büyükelçisi Mac Murıay'm yerme aumaıı S n -
inkardı,30* 10 Man BM2 târihinde, İnönü'ye güven mekiııbuıuı
sunarken, İnönü, kendisine, Sovyet lor birliğinin Ona Avrupa,
Orta ve Yakın Doğu ve Boğazlar üzerindeki saldırgan ve yayılmacı
amaçlarından soz ediyordu.300
Stcinhardfm, b ve 11 Man târihlerinde, İnönü ile Saraçoğlu'na
yaptığı ziyaretlerde, kendisi ne, mimdik askeri yardımının yeler-
sizliğinden söz edilecektir. Ankara'ya göre, ABD'nııı Türkiye ye
sevk etliği askeri malzemeler ve silâhlar, Ingiltere üzerinden tes
lim edildiğinden, malzemelerin büyük bir kısmımı Ingilizlcı d
koyu)urlardı. Örneğim >0 obüs lopu, çekim aracı olmaksızın tes
lim edilmiş ve 200 kamyondan 100 ım, hıgilizler, kendi ihtiyaçla-
n için avı muşlardı.
Aslında, ABI) de, Türkiye'ye
/ / askeri malzeme ve silâh vardımı-
/
ııııı doğrudan yapıl masını istiyordu. Ancak, İngiltere, buna kar
sıydı. Bu tanışmalar, 1042 yılı boyunca sürecek ve nihayet. bir
uzlaşma ile sonuçlanarak, aynı yılın yaz ayIarında, ' Ingiliz-Ami
li kan Koordinasyon Komi leşi" kurulacaktır T ürk ive. askeri mal-
zcıııc ve silâlı ıtıtiyâı mı bu komiteye bildirecekti. Bun un la bir/ik
le. ABD. 1042 yılı soıuma doğru, Türkiye'ye doğrudan askın
malzeme ve silâh scvkiyâiına başlayacaktır. "İııgil iz-A inci ikan
Koordinasyon• Komitesiavrıca,/ Mersin ve İskenderun limanlan
mu genişletilmesine de katkıda bulunacaktır. Nihayet. I ürkıyeye
yapılan ııuütefik asken malzeme vc silâh yardımı, bu limanlara
geliyordu vc limanların kapasitesi gelen yardımların kısa zaman
da boşaltıl masına elverişli değildi. Dolayısıyla, liman lamı kapasi
teleri genişletilir. Anadolu ile yol bağlantıları yapılır ve mevcut
yollar da takviye edilir. Bu çalışmalar sırasında, Türkiye'de görev-5034
305 VVeisband. 3b
ABD'm n s a v a ş a katılm ası karşısında, Ankara, 11 A ra lık 'tu y a p ri'jı ipüi i i i H^ıkl»ııı:ıd.ı.
Ifırafşı^lı<jını ilan atmıştı. Keesiny s, M94Î/4325J.
705
li f 11pil 12 mühendis ve teknikerlerin sayısında da, doğal olarak,
bir aı tıs görülür.306
AB D’nm Tür ki ve've
* / askerî malzeme vc silâh vardı
/ ını şevki yân,
*
Şubat ayında, geı i çekilmiş ve yerine, Ingiltere ile daha yakın bir
işbirliğini savunan Rauf Orbay atanmıştı 310 Bu atama, Türk-lngı-
liz ilişkilerinde önem ti bir gelişme olarak görülüyordu. Ancak,
bununla birlikle. Ankara, Moskova'ya karsı olan güvensizliği ne
deniyle, Ingiliz-Sovyet işbirliğine vc dolayısıyla da, İngiltere'ye
karsı olaıı mesafeli tutumunu *vıf sonuna dek sürdürecektir.
İngiltere ile Sovyeller Birliği arasındaki ittifak anılaşması 26
3D6 Glasneck. Tiırkei und Algİıauistarı, s 117 ve 123. Ayrıç a bkz. Keesuıg s. (1942/5165)
706
Mayıs .1942 ve ABD île S ovyçılçr B irliğ i aracındaki ittifa k antlaş
ması da 11 Haziran 1942 târihinde im zalanır.
Tüık-S ovyet iliş k ile rin d e iset herhangi b ir düzelm e görülm ez.
A ksine, Karadeniz sahillerine yapılabilecek olası b ir A lm an ç ı
kartmasına karşı, Trabzon ve Hopa civarında alınan askeri ö n le m
ler. 1942 y ılın ın yaz aylarında, M oskova'da, T ürkiye'ye iliş k in ye
ni endişeler, k u ş k u la r ve te re d d ü tle r u y a n d ırır. G erçekten de,
1942 y ılın ın E ylül aynıda, Trakya'dan alm an on tüm en asker, K a
radeniz salı illeri ne ve Kafkas sınırına y e rle ş tirilm iş ti,311 M oloıov,
T ü rk iy e 'n in aklığı bu askeri ö n le m le rin , b ir saldırı hazırlığı sek
linde yorum lanabileceğine de d ik k a t çekm işti. M oskova, tam bu
sırada, T ürkiye'de gelişen panturancı hareketi de, doğal olarak,
endişe ile izliyordu.
T ü rkiye de, In g iliz-S o vye t ittifa k antlaşması nda g iz li b ir yön
o lu p olm adığı konusunda em in değildi. Londra'n m bu yöndeki
güvenceleri. ıııcm rıîm ivct vara ima k la b irlik te , T ü rk iy e 'n in kuşku-
lavım, endişelerini vc te re d d ü tle rin i tamamen ortadan kaldırm aya
da yetm iyordu.
D iğer yandan, T ü rk iy e 'n in , K uzey A frik a cephesinde Roııı-
ın cl'in ordusu Mısır'a g ird ik te n sonra vc doğu cephesinde de Sıa-
litıgrad savunması k ırılm a k üzere ikcıy 1 Temmuz 1942’dc, Sov-
yeılcr B irb ğ ftıc verdiği notada, ik i ülke arasında 1929 yılında im
za edilm iş olan D ostluk vc Saldırm azlık Antlaşması nın hâlen y ü
rü rlü k te olduğunu bildirm esi de, bu kez, M oskova'nın k u ş k u la rı
nın artmasına neden oluyordu. Ç ü n kü , Sovyet!er B irliğ i de, T ü r
kiye ııin askerî b irlik le rin i Karadeniz sahillerin e ve doğu sınırına
yığmasının ardında. B erlin'in baskısı sonucunda, kendisine karsı
olası b ir saldın plânı okluğuna inanıyordu.
Ankara ise. M oskova'nın. Londra ile gizlice anlaşarak, Boğaz
la ra inm eyi plânladığından endişe e d iyo rd u .312
K arşılıklı güvensizliğin bu d enli arttığı ve d e rin le ş tiğ i b ir o r
tamda, In g ilte re 'n in Türk-S ovyet iliş k ile rin i düzeltm e yo lundaki
çabalan da herhangi b ir sonuç verm eyecektir.
707
Bu karşılıklı d c ıin güvensizlik onanım da, T ü rk iy e , b ir yandan
ela, Kuzey Suriye üzerindeki toprak talepleri konusunda In g ilte
re'yi ikna etmeye çalışıyordu. İngiltere ise, A nka ra 'n ın bu taleple
rini re d çim ekten başka, bu tü r taleplerin M usu l a kadar geni s İ d i
le b ile ce ğ i ik Ien de enclise e d iyo rd u . D iğer yandan, T ü rk iy e 'n in
M a d ril Büyükelçisi, daha da a k tif b ir tu lu m alarak, Ingiltere'nin
M adriı Büyükelçisi ne, savaştan sonra, Boğazlar'm g ü ve n liğ i acı
sından. Lige A d a la rın ın m üttefiklerce işgal edilm esine razı ol im a
ma Nacağım, adaların Türkiye'ye verilm esi g e re k liğ in i, aksi hâlde,
üzerlerinde Yunan nüfusu da yaşıyor olsa ve nihayet zorla (Ja o l
sa, adaların T ürkiye taralından ilh a k edileceğini a ç ıklıyo rd u .312
C h u rch ill in, İ L)42 yılının Ağustos ayı ortalarında, Moskova'yı
ziyareti ve Sini in ve M o lo ıo v ile görüşm eleri sırasında, Fransa’da
ik in c i b ir cephenin açılması konusu gündeme gelmişse de, In g il
tere, M oskova'nın bu önerisini kabul etmem işi i.3
314
1
Ikından yaklaşık b ir ay sonra, 7-10 E y liil tâ rih le ri arasında,
ABD Başkanı Rooscvclt'in özel tem silcisi W. W ıllk ic , A nkara'yı
* zi-
varcı etler.315 Z iya re tin amacı. Alm an O rd u s u n u n olası b ir zal e ri
nin T ü rkiye için doğuracağı olası sakıncalar, g ü ç lü k le r ve zararlar
konusunda T ü rk H ü k ü m e ti ni uyarm aktı. A lm a n y a 'n ın A nkara
Askeri At asesi General Rolule, ziyaretin amacının, T ü rk iy e 'n in ta
rafsızlığım sürdürm esini sağlamak olduğunu düşünüyo rdu YVill-
kıc. Menemene i oğlu ve Saraçoğlu ile görüşürse de, İn ö n ü , tanı bu
sırada, bir geziye çıktığından, İnönü ile görüşemez.316
W itlk ic ııin ziyareti. Orta ve Yakın Doğu da başlayan ve savaşın
sonuna doğru g ittik le hızlanacak olan, İn g iliz -A m e ri kan rekabe
tin in ve nüfuz mücâdelesinin b ir parçası ve önem li b ir göstergesi
olarak değerlendirilm e lidir. ABD, daha savaş yılla rın d a , savaştan
sonra. Yakın ve O na D o ğ u d a ortadan kalkması e ok m uhtem el
olan Ingiliz-Fransız n ü lû z u n u u yerine gevme p lâ n la n ve hesapla
rı yapıyordu. Bu alandaki In g iliz-A m e rika n rekabeti, çatışması ve
315 Yaz ışmalar, "Roosevetr'ten Stalin e ", Mr. 36, $.8 .1942, s. 82-83; Keesiny's, {1842/5401).
708
çckısınesi, gözle g ö rü lü r lıir Kale gelm işti. Aynı rekabet ve çatış
ma. İ t i ik iy e tein de geçeri i ydi. Ankara ela. savaş dışı tu tu m unu
sürdürebilm ek amacıyla, bu rekabetten ve çatışmadan, en küçük
fırsatlara varıncaya değin, yararlanm aya çalışıyor vc ya ra rla n ıyo r
du dit... T ü rk H ü kü m e ti, özellikle, askeri malzeme vc silah sevkı
yatı ve yardımı konusunda basgösıeren In g iliz -A m e rik a n rekabe
tinden ve çalışmasından, 1942 yılı boyunca, ustaca yararlanm ayı
bilecektir. D iğer yandan, ABD ’ııin, 1941 yılın d a k m in aksine, a rlık
Türkiye'ye karsı seri b ir tu tu m alm adığı, hattâ, T ürkiye'ye karşı
olan tu lu m u n ıı. tamamen yum uşattığı da g ö rü lü y o r vc hissedili
yordu. Ankara, 1942 yılı sonundan itibaren, belirginleşerek bas-
gösteren İn g iliz-A m e rika n rekabetinden vc çalışmasından ustaca
yararlanacak, hu rekabet, T ü rk dış politikasında yeni b ir harekeı
scrbcstısi yaratacak vc nihayet, T ü rk iy e , tıp k ı m ü tte fik güçlerle
M ih ve r güçleri arasında olduğu gibi, bu noktada da, İngiltere ile
ABD arasında b ir denge politikası izlemeye başlayacaktır
Vs/iHkie’ nm g e zisin in başarılı olam adığı a n la ş ılıy o r.317 D iğ e r
yandan, bir T ü rk basın heyeti, ayıtı ay içinde, Londra'ya gidecek
ve oradan da ABD ’ye geçecek ti r.T ü rk basın heyetine, Ulus gazete
sinden A lım cı Şükrü Esmer, Tan gazetesinden Zckeriyû Scr ıel, Ye
ni Sahalı gazetesinden Hüseyin C âhil Yalçın ve Vatan gazetesin
den do A lım cı Em in Yalman ve A b id in D âvcr d â h ild i Heveı
* üvc-
/
lerının sâdece ım m c lik vanlısı yazarlardan o lu şu yo r olması avı ıca
d ik k a t çekiciydi. T ü rk basın heyeti, 1 E y lü ld e . Londra'ya varır.318
Zekcriyâ Sertçi, daha gezisi sırasında, Tan gazetesinde, In giltere
iz len i in le rin i yayınlarken, basın heyetinin diğer üyeleri de, kendi
gazetelerinde, geziyle ilg ili iz le n im le rin i kalem e almaya başlar
lar.319 Heyet, 29 E y lü ld e , Ingiltere 'den a y rılır vc 2 E kim de de,
ABlVyc varır.520 T ü rk basın heyeti, 7 A ra lık ta, T ürkiye'ye geri dö-
3î7 G lasneck.Türkei urıd Alg bantsan, s. 122-123; SSCB Dışişleri Bakanlığı Arşiv Bölümü, Alman
Dışişleri Dâiresi Belgeleri. Türkiye'deki Alman P o litika sı (1941-19431. "Kroll'dan AO B'ye",
No. 355 Siyâsî Kısım VII 1242 Gidi, Nr. 3Î. 21.9.1942, s. 82-83, Jaeschke. "T ü ık e i'\ Jatırbuch
der VVeltpolitik 1943. s. 543-544.
709
ile ce ktir.321 Zekeriyâ Scrıel>gezi sonrasında, İngiltere ve ABD izle-
ilim le rin i. Tmı gazetesinde yayınlamaya baslar.322 Bu ziyaret, as-
lında, Alm anya'ya gönderilen benzer heyetlerle b ir denge o lu ş tu r
ma amacına y ö n e lik ti.
T ü rk iy e 'n in savasın dışında kalması 1942 yılı sonlarında daha
da güc b ir bale gelir.
B erlin'in Ankara üzerindeki baskısı, 1942 y ılı boyunca sürer ve
ancak yıl sonunda b ir m iktar azalır.
Tam da bu sırada, müttefiklerin Türkiye Üzerindeki baskıları
artar.
C ln ırc h ilL 24 Kası urda, S ıa lin e yazdığı b ir m ektupta , T ü r k i
ye’n in Sovvcılcr B iri iği'ııc ve daha genel plânda da, lngiliz-S ovyeı
ın ifa kıııa ve işb irliğ in e y ö n e lik endişe ve k u ş k u la rın ın ortadan
kaldırılarak, 1943 yılın ın ilkbahar aylarında, m ü tte fik le rin ya n ın
da savaşa katılm ası için , gayret sarf edilm esi g e re kliğ in d e n söz
eder. C lıu rc h ill, bu amaçla, A nkara’ya askerî malzeme ve silâh
s c v k iy â tın ıo sü rd ü ğ ü n ü b e lirtir. C lıu rc J ıili e güre, T ü r k iy e ’nin
m üt iç lik le ri ıı safında savaşa katılm ası ile, Sovyeıler B ir liğ in in sa
vunması güçlenecek ve Romanya p e tro lle rin in havadan bom ba
lanması da m ü m k ü n olabilecekti. Ayrıca, m ü tte fik le rin A kdeniz
bölgesindeki lıava ve deniz harekâtları da güçlenm iş olacaktı.323
Sıalin de, 27 K asım da, C h u rc h illc yazdığı cevabi m e ktu p la ,
I tilk iy e rıin savasa katılması gerekliği konusunda, ABD ile In g il
tere'ye katıldığım a çıklıyo rd u .324
1942 yılın ın Kasım ayında. Kızıl O rd u 'n u n genel b ir saldırıya
gecüği ve savasın önem li dönüm noktalarından b irin e daha g e lin
d iğ i, Kuzey A frika cephesinde de RommelHıı o rd u su n u n m ü ite
li kİ er karsısında yenilgiye uğradığı ve İn g iliz -A m e r ikan Orduhı-
Seyahatin ayrıntılı öyküsü için bkz. Ahmet Emin Yalman, Havalarda 5.000 Kilometre Seyahat,
(3 Cilt). A yrıca bk 2 . Zekeriyâ S e rte l, H atırladıklarım , s. 226-232, Jae seh ke. "T ü rke ı".
Jahrbuch der VVeltpolitik 1943. s. 543.
323 Yazışmalar. ‘ Churdull'den S ta lın V , Nr. 88 , 24.11.1942, s 79-81; Savaş Yılları, s 135-136.
710
ı ı'ııııı b irlik te Kuzey A frika sahillerine çıkarak. A lm an ve kalyan
O rd u la rın ı yenilgiye uğratmaya başladıkları da hatırlan m alıdır.
I>ıı arada b e lirt d inesi gereken b ir başka nokta da, T ü rk iy e ’nin,
savaşan taraflar arasında b ir ada k o n u m u m la olmasına ve sava s
dışı tu tu m u n a karşın, savaşın sonun so ru n la rı ite karsı karsıya
kaldığıdır.325
Türkiye gelen ve savaşan taraflara âıd olan askerî malzeme, silâh ve askeri personel derhâl
enterne ediliyordu Bu sırada savaşan taraflara aid olan ve enterne edilen uçaklar ve uçak
personeli hakkında, donemin basmım tarayarak düzenlediğim aşağıdaki tablo bu konuda fıkır
venci olacaktır;
9 Ekini 1943 târihinde lstaı>kny Adasının Alman asker? birlikler ince işgalinden sonra, odadan
kaçarak, Bodrum'a yeleri altı Italyan subayı ile 25 Italyan askeri enterne edilir. 14 Ekim de de
Kulluk ve Fethiye'ye gelen yine altı lıalyan subayı ile 93 Italyan askeri enterne e d ilir. 2
Ağustos 1943 tarihinde ise. sekiz Amerikan uçağı Türkiye'ye iner ve enterne edilir. 15 Eylül
1943 uı rıhı fiden aıhûıen 1 2 İlalyan subayı, 48 Italyan askeri ve 13 Italyan Türkiye'ye ıltıcü
eder ve enterne edilirler. 29 Eylül de bu sayı 536'ya yükselir. 5 Ağustos 1943 târihinde de
Türkiye'de enterne edilen Amerikalı pilot sayısı 56'ya ulaşır
15 M art 1942 târihinde uç yabancı savaş uçağı M ilas'ı bombalar. Milas'a 15 bomba atılır ve
uçaklardan nıakinalıtüfek ateşi açıl». Olayda iki kışı ölür, bir kışı de yaralanır. Evlerde de
hasar meydana gelir. Ulus, (17.3.1942).
Olaya Ingiliz savaş uçaklarının yanlışlıkla neden olabileceği ihtimâli üzerine, K-Hugessen.
H âriciye V e kâle tini ziyaret eder ve bu takdirde zararın tazmin edileceğini be lirtir. Ulus.
(19,3 1942).
Diğer yandan. Ingiliz ve Italyan savaş esirlerinin karşılıklı değişim leri de yme Türkiye'de
yapılıyordu.
İzmir ve Mersin'de. 8 Nisan 1942 târihinde, 129 Ingiliz, 919 Italyan, toplanı 1.048 savaş esiri: 19
Nisan 1343 târihinde de 350 Ingiliz, 1.212 Italyan, toplam 1.562 savaş esiri; 9 Mayıs 1943 tâ ri
hinde 6ÖO‘ıi Ingiliz toplam 1412 savaş esiri: 2 Haziran 1943 târihinde de 700 Ingiliz, 2 079
ftalyan, toplam 2 779 savaş esiri, karşılıklı olarak değiştirilir.
Bu noktada, son olarak da, savaş sırasında Türkiye'nin deniz ulaşımında savaş nedeniyle
711
lu ö n ü . I Kasım Î9-42 târihinde, T B M M ’y i açış konuşmasında,
T ü rk iy e 'n in 1Ü42 yılın daki bu güç d u ru m u n u şöyic an falı yoıdu:
"Bütiia küreyi kaplamış olan harbin şimdiye kadar olan inkişâfı neti
cesi olarak, yeryüzünde bir tarafın hâkimiyetine dayanan bir siyâset ya-
pısıncn kalamayacağı veya kurulamayacağı anlaşılmaya başlanmıştır
denilebilir. (...)
Muharebe edenler arasında bir antlaşmayı bugün için ümit ettirecek
hiçbir yerde hiçbir delil yoktur. (...)
Ahitlerimize, ittifaklarımıza ve dostluklarımıza sâdık kalarak ve her
hangi bir devlete karşı hileli ve saklı fikirli olmaktan dikkatle sakınarak,
millî emniyet siyâsetimizi takip edeceğiz.
Büyük Meclis takdir eder ki, gittikçe şiddetlenen düşmanlık havası
içinde, hergün biraz daha sinirlenmiş taraflar ortasında, tarafsızlık politi
kası yürütmek, hükümet için çok yorucu olmaktadır. (...)
Siyâsetimizdeki dürüstlüğün her tarafa âid faydalarının, bütün mııha-
riplerce takdir edildiğini sanıyoruz. (...)
Ancak Büyük Millet Meclisinin ehemmiyetle dikkatim celb etmek is-
uğrariığı zararların bir dökümünü yapmak yararlı olacaktır. Aşağıdaki tablo, dönem hasımın
taramak suretiyle, taralımdan hazırlanmıştır.
Kayıp
Geminin Adı Olay Tarih Ölii Yaratı
■k 1 » - | ,, , |
712
terim ki, patladığı günden beri dünyâ harbine memleketimiz en ziyâde
bugün yaklaşmıştır, (...>
Bir gün bilmediğimiz bir istikâmetten ve bilmediğimiz bahaneler altın
da vatanımızın taarruza mâruz kalması ihtimâlini. Büyük Millet Mecli
simin ciddî olarak göz önünde tutması icâb eder/'326
M ü tte fik çabalarının. 1«H1 yılından 1CM 2 yılı sonuna dek. I ör-
kive'm n Alm anya va daha (azla yakınlaşm asını vc B crlinV sıyası
ve askerî ö dünler verm esini önleme amacı taşıdığı anımsanırs.ı.
bu çabaların sonuçsuz kaldığı söylenemez. H attâ, tın ıl tefi k le n n
başarılı olduğu da b e lirtil im lid ir. Bu dönem de. T ü rk iy e 'n in Ber
lin 'in b ü tü n baskılarını karşılayabildiği ve b u n u ıı da m ü lıc lık lc n u
çabaları sayesinde olduğu b ir gerçektir.
A (Üçlü Pakt) 3 1 3
Almanyadaponya Antlaşması (Ant i-
Abdurrahim Bey 216
Komintern Pakt) 238
Abdıiİhamid (II) 194, 199, 406, 661
Atlan. Çetin 351, 484
Abdulmecid 131
AJtay, Fahrettrrr 134, 142, 180, 461
Abuudzâde, KafkasyalI Mirza Fetalı 671
Am iral Vasıf Bey 216, 217
Açıkgöz 510
Anadolu Ajansı 472, 650, 651
Adıvar, Halide Edrb 26 î
Anayasa (1924 Anayasası) 73, 74, 81,
Adsız, Nihal 665, 667, 669, 670
95. 121, 123, 124, 126, 139, 228,
Afganistan 231. 236, 571, 572
3 8 4 ,4 8 2
Ağaoğlu, Ahm et 179, 671
Ankara istiklâl Mahkemesi 175, 176,
Ağralı, Fuat 79, 144, 207, 215
178
Aka, Sadrı 185
Ankara İtilâfnâmesi 255
Akalın. Muzaffer 189
Anti semıtızm 647-651, 665, 668
Akansel, Mustafa Hakkı 669, 671
Antonescu 535, 664
Akay İşletmesi 90
Apak, Rahmi 173
Akbaba 479
Arap Milliyetçiliği 441, 495, 557
Akçura, Yusuf 671
Arar, İsmail 93
Akkaya, Münir 172
Arar, Âsim 109
Aksel. Agâh 208
Araş, Tevfik Rüştü 47. 53-56, 68. 79.
AMay, Afi Haydar 378, 482, 606, 696
108, 109, 115, 121-1 24, 126, 128,
Alataş, Hulusi 79, 80, 82, 95, 145
145-148, 149, 151, 196, 232, 244.
Alemannıa 476, 478
259, 351, 354, 362, 365, 370,
Alemdaroğlu, Ali Rızâ ince 671
376, 407. 408, 706
Alexander Gıbb and Partners 234
Ank, Remzi Oğu 2 669
Ali Şâmil Paşa 194
Ankan, Baha 203, 220
Alfardt 608, 624, 658
Arıkan, Saffet 48, 79, 144, 189-191,
Alman-Jtalyan Antlaşması (6erlın-Roma
3 4 8 ,6 5 3
Mihveri) 238
Arnavutluk 230, 231, 242-244, 246,
Alman-Halyan İttifak Antlaşması (Çelik
253, 315, 349, 3 60366, 369, 370,
Pakt) 254, 392, 400
373, 374, 375, 377, 379, 381,
Alrnan-Sovyet Görüşmeleri 317, 318
382, 384-386, 389, 390, 402, 404.
Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı 258,
465
261, 268, 2 6 9 ,4 5 3 ,4 5 9 , 465
Arpag, Hamdi 348, 351. 357, 358,
Almanya-İtalya-Japonya Antlaşması
394, 395, 400. 402-404, 408. 409,
4 1 7 ,4 2 6 , 433. 434, 443, 487
Artunkal, Air R . z â 341, 664
{* ) Dizinde Atatürk, Inönıi, Almanya. Ingilte
Asken Ceza Kânunu 482
re. Fransa,'İtalya. Sovyetler Birliği, Am eri
ka Birleşik Devletleri (ABD). Vühver ve A tatürk Orman Çiftliği 57-60
M üttefikler yeı almamıştn. A tatürk'ün Cenaze Töreni 152, 154
715
A tatü rk'ü n Hastalığr 97. 108-116, Baydur, Hüseyin Râgıp 379-381, 395.
120, 125, 129, 130, 137, 151, 180 401
A tatürk'ün Vasiyetnamesi 113, 1 2 6 , Bayer 479
127 Baysal, Faik 82
Atay. Fâfıh Rıfkı 48, 60, 75, 83, î 14, Baytın. A rif 179
1 18, 120, 124, 202, 253, 257, Bayur, Hikmet 141, 305
258, 290, 299-302. 34 î r 361. 501, Beck 263
502. 548, 5 5 0 .6 1 1 , 657 Behiç Bey 115
AtıJay 419, 421-423 Belçika 327, 339
A tlantik Buluşması 700 Bele, Refel 178, 181, 301, 302, 304
Aydemir, Şevket Süreyya 48, 49, 69, Beflioğlu, Sırrı 484
1 18. 119 Berk, Haşan Tahsin T73
Avcıoğlu, Doğan 282 Berker, M uhtar 168
Avusturya 238. 253, 360. 396 Berkman, Nâkr 179
Besarabya 305, 309. 505
B Beyatlı, Yahya Kemâl 193. 194, 202
8Aban(zâde), Fuat 198, 209, 210 Beyoğlu 4 72
Bakan (Könıg), Ekrem Marndı 193-210, Bilge, Suat 235
214, 223 Bifgehan, Şerif 669
Bakı) Plânı 291-294, 494-513 Birleşmiş M illetler (ve Antlaşması) 54
Bala. Mirza 662 Boğazlar 233, 234, 264,266-268, 293,
Balkan Antantı (Balkan Paktı/Balkan 295, 305, 313. 314, 318, 344.
Birliği) 52, 107, 230. 231, 237, 353, 363-365. 372, 379, 384, 396,
237, 240. 242, 243, 259, 260. 4 0 0 4 0 2 . 449, 450, 452. 454, 457.
4 6 1 ,4 6 7 .4 7 0 , 488. 516-519, 529,
283, 284. 295-299. 315, 316, 319,
535. 543, 544, 553, 555, 569.
358-360, 369, 378-382. 385, 386,
572, 574, 575,579-581. 595, 606.
392. 393, 404, 443-447. 456, 459,
607, 623, 634, 638, 642-644, 688.
520, 522, 531, 544, 552
696, 697, 699-701, 708
Barbarossa Harekâtı 512. 579
Bohemya 239. 320
Bardakçı. Cemâl 189
Bom onti Bira Fabrikası 58-60
Banman. Nûrullah 667
Bonkovvskı, i 264
Barutçu, Fâık A hm et, 305, 306, 506,
Borat av. K orkut 30, 87-91
555. 563, 586, 5 9 1 ,5 9 4 , 600
Bozcalı, Ruhi 199. 207, 208
Başar, Ahm et Hamdı 26. 43
Bozkurt, M ahm ut Esat 168
Batıray 4 19, 421
Bozkurt 665-668, 67 3
Bayar, Celâl (ve Bayar Hükümetleri)
Bozok. Salih 102. 104-107. U S . 121
2 3 ,3 5 ,3 7 . 38. 4 0 -4 7 .4 9 ,5 1 .6 3 , Brassert 234
65-76, 78-81, 83-100. 102, 106, Breli 480
U T , 114, ? 15, 12 î, 122, 124r
Bulgaristan 230, 231. 233. 234, 242,
126429. 132-136, 139. 141, 142. 260, 268, 275, 281, 295. 296,
144, 145. 147, 149-151, 155-157, 298, 309, 316-318, 364, 367. 372.
164. 165. 169, 172, 776, 1 8 M 8 3 , 376, 380-382, 385, 386, 44 7, 4SQ,
189-192, 195. 196, 198, 200. 204- 461, 51 3, 515-517, 520-528. 530-
206. 210, 211. 213, 215, 220-228 539, 542, 544, 546, 548, 551-554.
Bayar, Refıı 220 559, 605, 606, 625, 626, 635,
Bayar. Turgut 220 699, 704
716
c Çandarlı, Rızâ 510
Çap, Hamdı Emin 218
Câfer(oğlu), A hm et Sait 662, 670
Çapın, Emin 92
Canış, İsmail İsâ 216, 218, 219 Çekoslovakya 236, 238-243, 2S3,
Cansever, Hasar» Ferit 669. 671
320, 338, 349, 355, 356, 365,
Cebesoy, AH Fuat 181, 361, 396. 457, 3 9 1 ,4 0 1 , 408, 484
466, 630, 588. 594, 61 6, 662 Çetınkaya, Ali 58, 65, 79. 81, 121,
Ce2 âyır 655 144
Chaplin, Charlie (Şarlo) 65S, 656 Çığır 668, 671
CHF/CHP Nizamnamesi Çınar 672
(1 9 2 3 /1 9 2 7 /1 9 3 1 /1 9 3 5 ) 77. 78, Çınaraltı 668, 670
165, 166, 169, 225 Çimen, Yaşar 668
CHP Urnûmf Reis Vekilliği (Genel Çocuk Esirgeme Kurumu 620
Başkan Vekilliği) 77-79, 96, 98, Çolakoğlu, M ustafa 686
1544 57
CHP Genel Sekreterliği 77, 147, 149, D
171, 173 Damâd Ferid Paşa 198
CHP (Değişmez) Genel Başkanlığı 154- Danimarka 236, 299. 300, 339
173 Dâver. Abidın 709
CHP Usnomal eüyük Kurultayı 154- Day, Sırrı 82
173 De Gaulle 574, 577
CHP Üye Sayısı 158-164 Demokrat Parti 219
CHP Ö rgütü 157-164 Denizbank (ve Kânunu) 87, 90-96.
CHP Beşinci Biiyuk Kurultayı 254, 296 179,210-224
Churchill 315, 513, 525, 526, 529, Denizbank Dâvâsı 210-213
546. 696. 700 703, 708, 710 Denizcilik Bankası Genel M üdürlüğü
Çıanc 371, 375, 376, 379-381, 383. 219
386, 388. 392, 395, 400. 401, 624 Denizyolları İşletme Kânunu 89-92
Cimcoz, Salâh 173 Denizyolları ve Akay işletmelere ile
Ciodıus 410, 4 1 1 ,4 1 4 -4 1 9 , 426, 430- Fabrika ve Havuzlar Hakkında
434, 610, 630-632, 634, 675. 684, Kânun 89
691 Deutsche Allgememe Zeitung 47 2
Coşkun. Tahsin 82 Deutsche Ausflugsverein 476, 478
Cretzianû 373 Deutsche Bank 472, 476, 635
Cunningham 290 Deutsche Nachrıchten Büro{DNB)
Cumhurbaşkanlığı Um ûm i'Kâtipliği 472, 479, 480, 504, 550
(Genel Sekreterliği) 95 Deutsche Orıent Bank 479, 481, 673
Deutsche W erke 417
Devlet Denizyolları 221, 222
Ç
Çağlar. Behçet Kemâl 671 Difc Kongresi 63
Çakır, Hüsnü 173, 189, 215 Dili. John 327, 529, 530
Çakmak. Fevzi 28, 29. 112. 113, 124. Divânı Âlı 81
126, 127. 129, 134. 137, 140, Do You Speak Ençlish7 471
141. 257, 293, 299, 326, 327, Dobruca 295, 305, 309, 380, 513
335, 336, 529, 601. 676, 6 8 1 ,6 9 0 Doğu 671
Çanakkale Savaşı 658 Doğuş 672
717
Donavan 526 Fas 659
Dostluk Antlaşması 2 3 0 r 231 Faşizm 23 3
Dostluk ve Barış Antlaşması 230 Fâtih, Vâssf 133
Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Fehim Paşa 194
Hakem Antlaşması 229 Fenik. M üm taz Faik 484
Dostluk. Saldırmazlık, Adlı'Tesviye, Ferro Stahl 635
Hakem ve Uzlaşma Antlaşması 230 Fiala, Fritz 472
Draganoff 381 Filistin 309, 389
Dresdner Bank 481 Finlandiya 236, 285. 292
Du-mlupınar Gemisi 316 Fissenger 109
Düşünsel, Feridun Fikri 594 Franco 170, 192. 195, 196. 200, 209
Funk 190. 425. 636
E
Eden. A ntony 327. 520. 530, 537,
544. 546, 704 Gafencu 296. 297, 363. 364. 372,
Eğilmez. Cafer Tayyar Paşa 179 393. 394, 404. 444, 446-448
Eker, İsmet 168 Gedeleç, Kemâl 181
Elbe 238 Gerede, M ünir Hüsrev 348, 460, 467
Engin. Fahri 179. 180, 301 4 7 1 ,4 9 1 ,4 9 5 . 505. 507, 508,
Engınerı, Şekip 301 510. 514, 515, 541-543, 553, 555,
Enver Paşa 661, 662, 664, 678 S63, 591, 603, 6 1 3 .6 4 3 , 646,
Erçin, Cezmi 179, 180. 485 651-653, 662, 663, 678, 6S1, 684
Erden, Ali Fuat 461, 675-677. 684 Gestapo 623 625
Ereğli Şirketi 91 Geylâni. Râşıt Ali 557, 573
Ergenekon 666 G irit 571
Ergun, Şevki 1 64 Glasneck, Johannes 250, 285. 350.
Eriş, Muammer 75, 76, 95 3 5 1 ,4 2 6 .4 3 0 , 4 7 6 ,4 7 3 ,4 8 2 .
Erkanlı, Orhan 51 526, 567, 623, 624, 632. 657
Erkilet. Hüseyin Hüsnü Emir 601, 662, GoebbeJs 3 6 1 ,4 7 2 , 483, 647
670, 675-678 Goltz Paşa 647
Erkin, Feridun Cemâl 269 Gökalp, Ziya 664, 666
Erkmen, Muhlis 173 Gök Borü 671
Erten, Alı Rızâ 82. 173 (Gökçül) Gökçen, Sabıha 114. 115
Eryavuz, (Topçu) İhsan 200. 202 Gokgöl 661
Erzın, Yusuf Ziya 213 G öktürk, Hüseyin Avni 669
Esat (Sagay) Bey 25, 26 Gölcük Askeri Umanı 4 12, 428
Esendal, M em duh Şevket 662, 664 Goering 403, 410, 41 3, 683
Esmer, Ahmet Şükrü 253, 257, 300, Gross, R. 475
301. S 15, 657, 709 Guckes 477
Estorıya 268. 305 Gurem 666
Etili, Ziya Gevher 650. 651 G utehoffnungshutte 41 2
Ezme. Ceiâleddm 301 Günaltay, Şemsettin 168
Gündüz, Aka 6 7 1
F Gündüz, Âsim 134, 361, 461, 4 62,
Fabrika ve Havuzlar M üdürlüğü 90 497, 535. 577, 616. 617, 643.
Fabncıus 447, 448 644, 654
Fagıf. Müstecıp 677 Güney, Saadullah 179, 21 A . 2 15
718
Csuntekın, Reşat Nûrı 300
Gures, Remz» 173
ı
Irnages 4 7 !
Güven, Nevzat 64? Irak 231. 292-294, 3 9 1 ,4 4 1 ,4 4 i.
G ü v e n li ve Dostluk Antlaşması 2 3 1 448, 498, 557-560, 564, 567-574,
576, 577, 579, 580, 613, 679, 689
H ♦
Habeşistan S4, 233, 237, 239, 349.
I
377, 535 İlmen, M. Hârun 92
Hakem, Âdemi Tecâvüz ve Bitaraflık
İlter, Aziz Samıh 168
(Tarafsızlık, Saldırmazlık, Uzlaşma
impeks 210-224
ve Adlı Tesviye Antlaşması) 2 3 i
İnan, Abdülkadir 665-668, 671
Hakguder. Alaaîtın 667, 672
inan. Â fe t 115
Halifax 244, 245. 359, 370
İnce. Hâmit Şevket 208
Halkevleri 100, 476. 658
İnce, Refik Şevket 305
Hamle 667, 672
Incedayı, Cevdet Kerim 173
Hareket 672
İngiliz Kredisi 234
Hâriciye Vekâleti Umûmi' Kâtipliği
İngılız-Amerikan Koordinasyon
(Genel Sekreterliği) 95
Komitesi 705
Harun, Dr. 681, 690, 691
İpekli, Abdi 38, 44, 49, 65, 128
Haşan Paşa 199
Iran 231, 236. 292-294, 318, 391,
Hatay 27. 28, 5 2 .5 6 . 6 2 .9 7 , 109.
568, 571-573, 597, 607. 608, 61 3.
232. 252, 254-256. 349. 353, 35S,
6 6 1 .6 7 9 , 6 8 4 r 689. 699*701, 70.3
372. 440-443, 446. 448. 469, 476
İrfan Fent 117
Hayat Alanı 240, 3 9 1 ,4 0 2
İslâm Ordusu 662
Hayâtı Bey 195
Ispanya 53. 192, 193, 195-201. 207,
Hekimgil, Emin 666
494, 495. 6 1 Û ,6 H
Hentıg 660, 677-682, 690, 691
Ispanya İç Savaşı 101. 195, 207. 409
Hermann 509
İstanbul 472
Himmler 623, 625
İstanbul Elektrik Şirketi 86
Hindistan 327, 331, 332, 389
İstanbul ve İzmir Limanlarının Sureti
Hıtler (führer) 1 70, 241. 242. 318,
idaresi Hakkında Kânım 89, 90
345, 346, 350, 361. 363, 369.
İstanbul, İzmir ve Trabzon
370. 374. 375. 393, 395-398, 400,
lım aniarı'nm işletme M üdürlükleri
403, 413-416, 420, 42 s. 423, 455,
458. 460. 464, 467. 468, 47G, 90
4 8 6 .4 9 1 , 510. 5 H , 514, 515, İstanköy 711
İş Bankası 35-38. 4 1 .4 2 , 49. 68. 73.
527, 534-539, 541-544, 546, 548,
553, 559, 563, 566, 567. 579-581, 75, 91-95. 99. 111. 189. 213. 215
591, 592, 594. 595. 597. 601 İsveç 2 36
602, 604. 606, 609. 612. 623-625, ittih a t ve Terakki Cemiyeti (Jon
637-639, 644. 652, 653, 655, 656, Türkler> 3 1 ,4 2 , 48. 395
674, 675, 632. 683. 687. 693 İzmir Suikastı 175-178
Izmır Teieton TAŞ İşletmesi 93
Hollanda 339
Hozar, Faik 639
Huddle 624 J
Jaescbke, G otthard 350, 3 5 1 .4 1 2 .
Hutzınger 290
Huseyınzâde 6 7 1 430
719
Japonya 222-236, 614 Kısa kürek. Necip Fâzıl 671
Jeannoud 293 Kızıl Ordu 250, 262, 267, 601, 603,
fivkova, Ludmifla 246 613, 614, 653, 655, 680, 685,
JliJiu S Berger Tiefbau AG 412 701, 703. 7 f 0
Junkers 344 Kızılay 316
Kıel 238
K Kiralama ve Ödünç Verme Kânunu
Kadro Dergisi 32. 33 552. 702
Kağıt Sanayi 35, 37 Kiraz Hamdi Paşa 198
Kafkasya Almanağı 665 Kitapsevenlçr Kurumu 666
KafkasyalI Air Bey 67 î Knatchbull-Hugessen 244, 24 5, 261.
Kfllrs 510 272, 274, 275, 2 7$, 280, 286,
Kanada 192, 195, 197, 207, 208 298. 304, 310, 312-316, 356. 357,
Kandemır 661, 664 358, 359, 362, 364, 365, 440,
Kansu, Nâfı Ât uf 82. 114, 172 464, 479, 522-525, 562, 571, 591.
Karabekir, Kâzım 132, 1 75-179 610, 628, 649, 656, 696. 698,
Karabük Demir Çelik Kombinası 234 699, 701, 702, 711
Kara can, Ali Naci 170 Kocabaşoğlu. Uygur 473
Karadeniz, Pâif 218 Kopuz 666
Karamcı 671 Kûrrtilöv 6 18-622
Kaıaosmanoğlu, Yakup Kadri 36, 40, Krecker, lo th a r. 250, 299, 304. 305,
46, 119, 182 350, 351, 430, 560
Karauğuz, A. 671 Krom (ve Antlaşması} 288, 429, 430.
Karay, Refik. Hâlıt 11 1 433, 434-436. 438, 439, 487. 439-
Karayel, M. Samı 667 491. 500, 565, 594. 630-635, 637.
Karpat. Kemâl 32, 86 639-641, 698, 706
Kasapoğlu. S u kn'i 180 Kroll 239-241. 247-249, 287. 347.
Kâsımgtl, Neşet 218, 2 Î9 348. 356, 357. 358. 360, 361,
Kastamonu Konuşması 1 52-154 362. 364-367, 369, 373, 379, 391.
Kaya, Şukru 47, 61, 66, 68, 79, 1Q9* 392, 425, 43$. 439, 441. 442,
112, 1 18, 121-129. 140, 143-151, 457, 476-47S, 497, 515, 551, 555,
203. 208 556, 56$, 603, 605, 617, 623. 654
K ayze r395 K ru p p 2 1 4 , 217. 234, 320, 408-411.
Keıtel 415. 4 2 3 .6 8 3 4 1 4 ,4 1 6 ,4 1 7 ,4 1 9 -4 2 1 . 428, 635.
Keller 347. 354. 406. 407 636
Kesebır. Şakır 61. 75. 79, 80, «44. Kudüslü Abdürrez 2ak 60
189. 190 Kuneralp, Sinan 197, 200. 20?, 206
Kevkep, Mâlik 218 Kurdoğiu, Fâık 79, 80, 96. 145
Kevkep. Tâhır 92. 213. 218 Kurukli. VVanda 264
Kılıç, SâNh 187 Kurtuluş Gemisi 316
Krlıç Alı 121, 122, 198 Kdçdka, Necip Alı 82, Î7 3, 666
KıJiçoğlu, Hakkı 168 Küllük 667. 672
Kıllıgjl, Nûrı (Nuri Paşa) 662, 678-682, Kürt Devleti 703
686, 689
Kırçlar. Lütfü 184, 185, 189 L
Kır.nnai, Cafer Seyıd A hm et Ediğe 671, lebrecht 673
677. 686, 687 Leıser, Garry 338, 339
720
le o katz 195 Menteşe, Halil 150
Letonya 263, 30 S Mersinli Cemâl Paşa 594
Leverkuehn 573, 658 Meves 476, 477
Libya 512 M evhibe (İnönü) Hanım 140
Liman İşlerinin Hüküm etçe İdaresine Mısır 332, 333, 495, 512, 534, 558,
Dâir Kânun 89 579, 597, 6 0 6 ,6 1 0 ,6 1 2 , 655,
Limni 55S 706, 707
üst 512 M ichel 293
Litvanya 239, 268, 305 M idilli 555, 556, 562
lıtvınov 250, 257 M illet 668. 669
Londra Antlaşması 234 M illetler Cemiyeti (Cemiyeti Akvam)
Loraine, Percy 108 54, 56. 233, 241, 255. 343
Lozan (ve Antlaşması) 39, 229, 232, M illi Fırka 685
233, 283, 344 M ıllf İnkılâp 665
Lufthansa 344, 361 M im aroglu, Reşat 179
M ittelberger 405, 512
M M ittelhauser 302. 309
Macaristan 264, 353, 4 5 9 ,4 6 1 , 513 M olotov 250, 267, 282, 317. 3 18,
Machalski, Tdeusz 262, 264, 265, 309 449, 450, 453, 454, 458, 462,
Mackensen 368. 371, 375, 379, 408, 463, 503, 543. 602. 708
409, 495 M o n trö Antlaşması 234, 264, 283,
Mac M urray 705 303, 349. 3S3. 364. 372. 401,
M aritim bank 221, 222 402, 452. 518, 555, 606, 607, 644
Markoviç, Cincar, 378, 393 Moravya 239
Marvvilz 422 Mosel 338
Massigli, Rene 244, 272, 274, 275, Moskova Antlaşması 232
278. 280, 292, 293, 3 0 4 ,4 4 1 , M ouren 340
442, 503, 504 Müsavat Partisi 662, 686
M atbuat Kânunu 75, 110, 502, 695 Mussolini (Duçe) 170, 318, 366, 370,
MatuszevvSki, Ignacy 263 371, 375*377, 395. 400. 468. 495.
M efkure Hanım 198,199 563, 567, 604, 656
Memel 239 Musul 232, 343. 389, 441, 572, 605,
Menemencioğlu, M uvaffak 300. 301, 679, 708
650 M ünih Antlaşması 239, 242, 267, 349
Menemencioglu, Nûman 82. 95. 240, M ünir Bey 193
2 4 1 ,2 4 8 , 249, 288, 2 9 1 ,2 9 6 , Mürse! 8akû Paşa 690
348, 3 5 1 ,3 5 2 ,3 5 3 , 3S4, 355,
356, 357, 358, 365, 366, 373, N
379, 381, 383*385, 391, 392, 394, Nâdi. Nâdir 112, 170, 171, 254, 300,
3 9 7 -3 9 9 ,4 1 0 ,4 1 1 ,4 2 5 , 426, 433, 301, 361, 368, 483, 501. 502, 647
438. 440, 443*446, 455, 457, 491. Nâdi. Yunus 72, 75, 95, 144, 156,
492. 496, 497, 499, 516, 517, 157, 214, 440, 501, 589, 590, 601
519, 544, 556, S60, 562, 563, Nadolny, Rudolf 346, 472
572, 575, 581*583, 610-612,617, Nasyonal-Sosyalizm 233, 237, 241,
619, 623, 624, 631, 632, 635*637, 345, 352, 391
639, 540. 645, 646, 651-655, 684, Nazi Partisi Yabancı Ülkeler
689, 692, 694, 696, 706 Organizasyonu (AO ) 475, 476, 479
721
NBC473 Özel, Şükrü Ali 173
Neşet, Kasım 213 Özkan, Mustafa Şeref 36-38, 41,88
Neumark, Fritz 346. 350, 351. 478, Ö 2trak, Faik 118. 218, 397, 617
452
Nıcolaı 406 P
Nıeman 238 Palenzia, Giulıo 195
Noemi JuJıa 649 Panislâmizm 665
Norveç 236, 299. 300, 339 Papagos 107
Növvakûvva 264 Papen, Franz 263, 266. 267, 309.
Nur, Rızâ 179, 666, 669, 670 361. 362, 363, 368-371, 373-392,
Nyon Antlaşması 29. 53-57, 6 1 .6 2 , 395-400. 402, 404, 405, 412. 418,
102, 103, 235, 283 419, 422-424, 430, 432, 433, 437,
439, 442-446, 448, 449, 453. 455-
O 460, 462-467, 470, 471, 486-500,
Öder 238 502, 503, 505. 507, 508, 510-521,
Okyar. Fethi 25. 78, 79, 124-126, 523, 528, 528. 530, 535-541. 543.
129, 145. 177. 179, 180, 252 544, 547, 548. 553. 555. 556,
Olgaç, Tâhir 672 559. 560. 563-577. 581-588. 602.
Oluş 672 604. 609-628, 633, 635*639, 641-
Onikı Ada (Ege Adaları) 233, 276, 644, 646, 647, 651, 652, 6S4-657,
366, 375, 377, 389, 390, 402, 661, 662, 673, 675, 676, 678,
464, 465, 493, 497, 507. 518. 679, 683, 684. 688*694, 698
525, 555, 562, 563, 569-572, 574. Papen Suikastı 617-626. 646
581, 582, 604, 605, 704. 708 Parade 471
Oran, Baskın 283 Parita 647
Orbay. Kâzım 289, 290, 321, 317, Pavlov 618-622
654 Peker, Recep 26, 43, 48, 167, 173.
Orbay. Rauf 505, 706 305, 306
Orczykovvski 263 Petöin (ve Hükümeti) 308, 309
Orhon. Orhan Seyfı 670 Philıpp Holzmann AG 412
Orhun 665 Polonya 236, 244, 261-26S, 294, 295,
Orhun, 2rhni 168 308-310, 319, 325, 339, 359r 398,
Orkun, Hüseyin Nâmık 664-667, 669- 399, 460, 4 6 1 ,4 6 4 , 469, 485,
671 5 1 0 ,5 9 9
OsmanlI Borçları 232 Port. Johannes 481
Osmanlı Bankası 648 Portekiz 494, 495
O tto W ollf 635 Potemkin 249, 250, 266, 296, 370,
373, 373, 385, 456
O Ploesti 291
Ödül, A tıf 218
Öker, A bdulm utta 1ip 82. 173 R
Ökmen, M üm taz 172 Rahmi Bey 216
Önder, Zehra 294 Râsim, İsmet 667
Öniş, Yusuf Ziya 91. 213, 215, 218, Realite 471
219 Recep Zühtü 117, 198
Özalp, Kâzım 68, 69. 79, 101, 144, Reederei 476
191. 203-210 Ren 238, 348, 353
722
Renda, Abdülhalik 128, 129, 139-143, Sadak. N ecm ettin 300. 301, 361, 602,
164 646
Rendall 542 Sata, Peyâmi 667, 670
Resulzâde, Mehmet Emin 662, 686 Saka, Haşan 226
Reşit Galip 25-27 Sakız 555, 556, 562
Re üter 471 Sala zar 494, 4 9 S
Rıbbentrop 241, 268, 318, 351 ( 352, Saldıray 413, 4 1 9
353, 354, 356, 358, 361-364, 371, Salvador 649
372, 373, 375, 381-383, 386, 388, Samimf Antlaşm a Misâkı 229
392, 393, 395, 397, 398, 4 0 0 4 0 4 , Sancar, Necdet 665-667, 669
4 1 0 ,4 1 1 ,4 1 4 ,4 1 5 . 4 2 1 ,4 2 8 . Saraçoğlu, Şükrü 65, 79, 144. 147-
149, 196, 244, 245. 248, 249,
433, 443, 451-453, 458, 464, 465,
260, 264-269, 293. 295, 298, 301,
468-471, 487, 488, 490, 495, 505,
303, 304, 3 1 2 .3 1 3 ,3 1 6 , 357,
5 0 8 .5 1 5 ,5 1 8 -5 2 1 . 534, 536, 537.
358, 359, 363, 364, 366, 368-370,
539, 540. 542, 548, 553, 555.
372, 374, 375, 377, 378, 383,
558, 559, 566, 567, 569. 570,
385-387, 395, 396, 399. 400, 404,
5 7 2 ,5 7 6 , 577, 581, 583-585, 592,
4 1 8 ,4 1 9 , 433. 439, 443, 447.
602-605. 610, 611, 613, 614, 626,
448, 452, 454, 457, 458, 460,
629, 634, 640, 642-644, 652, 653,
4 6 1 ,4 6 3 -4 6 8 . 470, 479, 484, 488-
657, 6 6 2 ,6 6 3 , 673, 678, 683,
490, 503-509, 511. 513-520, 522-
687-689
525, 528-530, 536, 537, 539-541,
Riener 475
544-548, 551, 553, 555, 556, 563-
Rhein Metali 320
568, 571-573, 575. 577, 580-583.
Rohde 406, 407, 497, 536, 616, 654,
585-588, 591. 592, 594, 600, 602,
708 609-61 3, 617, 621, 628, 63 7, 645,
Romanya 230, 231, 234, 240, 242,
647, 651, 653. 654. 670, 675.
244. 245, 256, 259, 260, 264, 676. 683, 684, 689. 691-694, 696,
268, 272, 277. 2 8 1 ,2 9 1 , 295-298, 698
305, 309, 318. 339, 358, 349, Sarper. Selim 302. 647, 650
357, 359. 363, 364. 367. 371-373, Satie (ve Davası) 210-224
376, 380, 382, 386, 389, 393. Sav, Süleyman 618-622
394, 401, 402. 404, 409, 445-448. Savaş Malzemesi İhraç Derneği 408
455. 462, 505r 513, 520, 522, Sava, Sâdun Galip 213, 213, 219
525, 535, 538, 546. 631, 649, 710 Saydam, Refik 65, 66, 80, 81. 99.
Romrnel S34r 558, 569. 579, 627, 117, 118, 144, 147, 149, 164,
655, 706, 7 0 7 ,7 1 0 171-173,227, 2 5 1 ,2 5 2 ,2 5 6 , 272,
Rosenberg, Frederic Hans 346, 347, 274, 275, 278, 280, 285, 307,
474, 683 360, 377, 450. 467, 468, 484.
Roosevelt 526, 700, 708 4 9 1 ,4 9 7 , 501, 503, 506, 510,
522, 526, 529, 530, 592-594, 645,
S 648-651, 678
Saadettin Bey 92 Sayman, A bdur rahman 618-622
Saar 238 Sazak, Emin 193, 204, 205
Sâbıs, Ali Ihsan 472, 668 Schmıdt 612
Sachser'berg. Hans 475 Schulenburg 449, 450. 452. 453, 449.
S Jd iu a d Paktı 231, 283, 701 462, 463
723
Seçim Kânunu 73 Südetler 242
Seden, K e m li 211, 212 Sükan, Haydar 335
Seden, Süleyman 211, 21 2 Süleyman Şefik Paşa 198
Seden, Şâkir 211, 212 Süreyya (And er iman) 8 ey 101
Seefalke 606, 607
Semâdirek 555
Ş
Serbest Cumhuriyet Fırkası 26, 29, 30, Şâhıngiray, Cemâl 92, 213
33, 124, 177 Şeker Şirketi 215
Serim, Saadettin 179 Şemsettin M ardin Bey 608
S ertel Sabiha 200, 254, 666, 672, Şevket Bey 300
674 Şimşir, Bilâl 108
Sertel, Zekenyâ 200, 300, 479-481, Şirketi Hayriye 313
501, 589, 601, 709, 710
Sevencan, Ekrem 186, 187 T
Sevr Antlaşması 239 Takriri Sükûn Kânunu 176
Seyrısefâin İdaresi (ve M üdürlüğü) 88* Talaş 292
90 Tan, Haşan Hayri 216, 217
Sıkıyönetim 341, 549 Tandûğan, Nevzat 101, 118, 119,
Sılay, Tevfik Fikret 191, 196 122. 183, 184, 617, 620
Siemens 320, 412 Taner, 2iyâ 92, 21 3
Signaf 472 Tanfak. Ömer (Öm er Tokat) 618, 6Ü
Sisam 555 62
Sıyası Müsteşar (ıklar (ve Müsteşarlar) Tanoöver, Hamdullah Suphi 664
81-85. 93-95 Tanrıdağ 668, 669
Siyonizm 651 Taray, Cemâl Hüsnü 263
Skoda 320, 409, 414*420, 428 Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antlaşma
Sokolniçki 264r 310 2 32
Soyak, Haşan R ı z â 26, 54. 56, 60, 61, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakem
95, 113-116, 121. 126-128, 179, Antlaşması 230
180 Tarhan, Ali Râna 65, 79, Î4 5. 594
Sovyet Çekincesi 281, 2 9 1 ,3 0 4 , 305, Târih Kongresi (İkinci) 63, 65, 66, 9
308, 310, 465, 492, 498, 531-533, 98
546. 568. 580, 599 Taşkent, Ziya 215
Sovyet-Fıo Savaşı 291 Taşoz 555
Sdylemezoğfu, Gâîıp Kemâli 664 Taymas, Abdullah 671
Stahlunion 635 Temel, Meteos, 218
Stalin 267. 268, 450, 452, 458, 463, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 17
703. 704, 708, 710 178
Steinhardt 705, 706 Terentiev 248, 249, 2 6 1 .2 8 1 , 449,
Stelzer 373 450. 462, 492, 503
Strurna 649 Teutonia 4 7 5 4 7 8 , 480
Suriye 232, 255, 264, 292, 293, 308, Tçvet(oglu), Fethi 666, 669-671
3 0 9 ,3 1 9 , 366, 339, 4 4 2 ,4 4 3 , Tınaz, Naci 179, 180, 205, 206, 3 0 '
469, 495, 512. 514. 518, 534, 323
724
667, 668, 664, 671, 672, 678. 686 2 5 1 ,2 5 3 , 256, 287, 289, 297,
Togay, M. Fevzi 661, 667 385-387, 390, 392, 393, 394, 404,
Toker, M etin 51, 68, 115, 151, 181, 405, 412, 413, 4 4 3 4 4 5 , 447, 466,
228 4 6 7 ,4 8 7
TokgÖz, A hm et İhsan 60 Türk-İngiliz Ticâret Antlaşması 703
Torvisio 607 T (ir k- İng iİız-Fra n sız A nt laş ması (Üçl ü
Toydemir, M uzaffer 483 İttifa k Antlaşması) 257, 268-285,
Transcontinent Press (Alman Haber 288, 290, 300, 302, 303, 307,
Ajanslar) Birliği) 472 308, 312, 315, 452, 453, 455,
Tufan, Aslan, 501 4 6 5 ,4 6 7 4 7 1 , 4 8 7 ,4 3 8 , 4 9 1 ,4 9 2 ,
Tuksavul, Muammer 215 4 9 7 4 9 9 , 505, 506, 526, 528, 531-
Tuna 238 534, 541, 546, 547, 561, 562,
Tunca, C em il 173 574, 575, 585, 591, 594, 645, 698
Tunçay, Mete 78, 79, 194, 319, 624 Türk Kökenli Müslüman Esrr Sovyet
Askerler» (Ordusu) 674-695
Tunus 655
Türk Kültür Birliği (Türkistan Gençler
TOran, Osman 668
Birliği) 667, 670
Turancılık 292, 660-695
Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık
Tûran Cemiyeti 666, 667
Antlaşması 292, 452, 453, 462,
Turhal Şeker Fabrikası 42, 45
707
Tuzier, A hm et fikri 172
Türk-Sovyet Görüşmeleri 266-269,
Türel, Ali Rızâ 82
371-373. 377, 379, 385, 449, 454-
Türk-Afgan Dostluk ve İşbirliği
456
Antlaşması 231
Türk*5ovyet Ortak Deklarasyonu 543,
Türk Amacı 670
545, S46
Türk'Afman Dostluk ve Saldırmazlık
Türk-Yunan Antlaşması 316
Antlaşması 355, 392, 442, 466,
Türk Yurdu 671
529, 580, 587-597, 600, 630, 645,
Türkische Post 472, 475, 480, 483
646, 656, 660, 701, 702 Türkkan, Reha Oğuz 665-668, 671,
Tıirk-Alman Havacılık Antlaşması 361
672
Türk-AIrnan Kredi Antlaşması 4 2 4 4 2 7 , Türkmen 457
437, 636, 640, 641 Türkmen, Halil 173
Türk-Alman Ticaret Antlaşması 406,
407, 428, 431, 432, 4 3 4 4 4 0 , 487, ü
490, 499, 500, 502, 554, 567, United Press 472
574, 592, 610. 630, 6 3 2 .6 3 3 , Union Françaıse 478
635, 636, 640. 641 Uran, Hilmi 37, 65, 68, 80, 82, 94,
Türk-Bulgar Ortak Beyannamesi 298, 144, 148, 149, 170, 191, 203, 26,
527-529, 537, 559 335
T ürk-Fransız Antlaşması 232, 260, Uras, Esat 172
354, 355, 356, 357, 572 Ursavaş, Ali Sâıp 168
Türk-Fransız Ortak Deklarasyonu 252, Urul, Sedat 92, 213
256, 404, 4 4 3 4 4 8 , 455, 467 Us, Âsim 6 7 ,6 8 , 80, 93, 94, 100.
Îdrk-İngifiz Kliring (Takas) Antlaşması 1J1( 117, 125, 139-142, 145, 147,
234 149, 154, 174, 176, 184, 185,
Türk-İngiliz Kredi Antlaşması 287 190, 194, 202, 205. 207, 243.
Türk-İngiliz Ortak Deklarasyonu 250. 3 0 1 .3 1 2 , 383. 386, 505, 551,
725
602, 646, 647
Uzgören, Vedfd 99, 108, 114
»•
u
Ülkumen, Sefahattin, 656
Onaydın, Ruşen Eşref 109, 667
Üsküdar ve Kadıköy TA$ 93
Üstündağ, M uhittin 183-188, 223
V
Vahdettin 131
Van Gölü İşletmesi Kânunu (ve Van
Gölü işletme İdaresi) 90, 917
Veli Kayum Han 686
Versay Antlaşması 232, 233, 236,
239, 268, 348, 405, 440
Vichy Hükümeti 571, 572, 577, 593,
629
Vıckers-Armstrong 409
Vinogradov 621
Voîkische 8eobachter 368, 472, 509,
600
W
Wavel 278, 290, 293
VVeidtmann 476
VVerzsaecker 248, 249, 348, 356, 357,
367, 368, 370, 371, 375-377, 386.
388, 393-395, 404, 406, 407, 41 3,
417, 4 2 1 ,4 2 3 , 424, 4 2 7 ,4 2 8 ,
431, 4 4 2 ,4 4 4 , 445, 4 5 0 ,4 6 2 ,
466, 470, 471, 4 91 .4 95 . 607,
619, 643, 6 6 2 ,6 7 8 , 680
VVeygand 250, 278, 289, 290, 293,
294
Wieht 412, 413, 419-422, 426, 427.
429, 435-438, 486
Willkre, W. 708, 709
Woermann 355, 359, 360, 381, 442,
447, 462, 628, 679, 682
W ulff 623, 625
726
Y
Yalçın, Hüseyin Cahit TS İ, 176, 179,
300, 301, 3 6 1 ,4 4 5 , 502, 542.
583, 602, 603, 693, 709
Yalman, A hm çt Emin 71, ] 1Q, 111,
151, 2 21 ,4 84 , 590, 656, 709
Yargı, Salâh 82, 173
Yavuz Zırhlısı 152, 202
Yavuz-Havuz Dâvası 202
Yazgan, M ehm et Ali 510
Yem Dünyâ 472
Yeni Düzen 240
Yenibahça, Şükrü 661, 662
Yeni Türk 672
Yıldıray 419, 421*424
Yıldız Harb Akademisi 405*407
Yugoslavya 228, 234, 259, 260, 297,
298, 339, 378, 380, 386, 389,
393, 394, 445, 513, 516, 522,
523, 525, 531, 544, 546, 548,
551, 552, 618, 625
Yunanistan 229, 2 3 1 .2 3 4 , 244, 256,
259, 260, 268, 272, 276, 277,
281, 295-298, 312-317, 364, 366,
367, 370, 372, 381. 394, 445,
447, 448. 455, 456, 462, 513,
515, 516, 518, 520-522, 525, 526.
528, 529, 531, 533-535, 537-540,
543, 544, 548, 551, 553, 554,
559. 570, 605
Yücei. Haşan Âlı 170, 173, 189, 191,
215
Yüzellilikler (ve Affı) 174, 198
Z
Zakrzew$ki 309
Zeki, M em duh 443
Zeiss 320