Академический Документы
Профессиональный Документы
Культура Документы
Almanya
(Mustafa malhut)
Almanya alışılagelmiş sömürge tarzından farklı şekilde hareket etmek zorundaydı. Önemli
bölgelerin Fransa ve İngiltere gibi geleneksel sömürgeci devletler tarafından kontrol altına
alınması Almanya'nın seçenek şansını kısıtlıyordu. Çin, Almanya için yakın vadede getiri
sağlayacak vaziyette değildi. Coğrafi olarak çok uzak bir yerde bulunuyordu. Bu nedenle
Çin'i kontrol edecek Deniz gücüne sahip olmak gerekliydi. Fakat bu Almanya için zordu. Aynı
anda Rusya'nın da sanayileşme sürecine girmesi, Çin'in Almanya için iyi bir sömürge
seçeneği olamayacağı anlamına geliyordu.Uluslararası sömürge yarışında vaziyet böyle bir
hal alınca, Almanya için Bir tek seçenek kalıyordu: Osmanlı Devleti.
Osmanlı devleti içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasi durumun etkisiyle eski gücünü
kaybetmiş bir devlet görüntüsü veriyordu. Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu şartlar
Almanya için Osmanlı'yı en uygun seçenek haline getiriyordu.Fakat buna rağmen Osmanlı
devleti klasik sömürge politikalarının uygulanabileceği bir ülke de değildi. Almanya Osmanlı
devleti'ne karşı İngiltere, Fransa ve Rusya gibi bir sömürge anlayışı benimsemesi
durumunda Osmanlı topraklarından yararlanma fırsatını hiçbir zaman bulamayabilirdi.
Dolayısıyla Osmanlı Devleti ile öyle bir ilişki kurmalıydı ki Osmanlı zenginliklerinden
dilediğince faydalanabilsin. 1878 Berlin kongresi ile Osmanlı Devleti balkanlardaki
topraklarının büyük bir kısmını kaybetmişti. Bu anlaşmadan sonra İngiltere, Rusya ve Fransa
gibi sömürgeci devletler Osmanlı devleti'ni paylaşma politikasını açık açık gütmeye
başlayınca Osmanlı Devleti ciddi bir savunma ve denge politikası uygulamak zorunda kaldı.
Fakat bu iş o kadar kolay değildi.Çünkü büyük güçlerin hepsi Osmanlı Devleti'nin karşısında
bulunuyordu.
Almanya öncelikle Osmanlı Devleti'nin devamını isteyen ve bu minval’de politika yürüten bir
devlet görüntüsü sergiledi. Her fırsatta “Osmanlı topraklarında gözü olmadığı, Osmanlı
devleti'ne düşman olan devletlere karşı Osmanlı Devleti'nin yanında olduğu” mesajını
veriyordu. Acil olarak denge politikasını ihtiyaç duyan Osmanlı Devleti için bu durum değerli
bir fırsattı. Yaşanan gelişmeler sonucunda ortaya çıkan siyasi vaziyet bir türki-alman
yakınlaşmasını zorunlu hale getirmekteydi. Osmanlı Devleti ise “barışçı yoldan” Almanya'ya
sızmak için fırsatlar kollamaktaydı. Almanya'nın uygulamış olduğu Osmanlı toprak
bütünlüğünü koruma politikası, Alman ticari etkinliğini ve yatırımlarının hızlı bir şekilde
artması Berlin Kongresi'nden sonra büyük devletlerin Osmanlı Devleti üzerindeki politika
değişikliği nedeniyle Almanya lehine oluşan uygun ortam ve bu ortamın sonucunda Osmanlı
ordusuna etki eden Alman subayları vasıtasıyla modernleştirilmesi girişimleri doğrultusunda
Alman subaylarının Osmanlı ordusunda görev almaları ve II. Wilhelm'in Osmanlı devleti'ni
ziyaret etmesi şeklinde tezahür etti. Bütün bu durumlar Osmanlı-Alman yakınlaşması’ nı
perçinlenmiş: Anadolu-Bağdat demiryolu imtiyazların da Almanya'yı diğer devletlere nazaran
bir adım önde tutmuştu.
Anadolu- Bağdat Demiryolunun Almanya için ifade ettiği anlam şu şekilde belirmişti:
Almanya Siyasi birliğini geç kursa da sanayi inkılabından nasibini almış bir devlet idi. Siyasi
birliğini sağlar sağlamaz hızlı bir sanayileşme dönemine girdi.
Almanya'nın gözüne kestirmiş olduğu Osmanlı toprakları geri kalmışlığın bir sonucu olarak
Almanya için bir hammadde ve pazar kaynağı değerindeydi. Almanya'nın gözüne kestirmiş
olduğu bölgeler petrol, krom,bakır ,kurşun gibi maddeler yönünden oldukça zengindi.Bu
durum Osmanlı topraklarının Alman sanayii için sürekli bir kaynak bölgesi olması ihtimalini
artırıyordu. Bunların yanı sıra tarımsal nitelikte verim sağlayacak besin ve tekstil için önemli
kaynak bölgeleri Almanya'nın hizmetini sunulabilirdi.Bölge’nin denizden uzak olması, İngiliz
donanmasının saldırısından rahatça korunabileceği gibi demiryolu vasıtasıyla bölgede
kurulacak hegemonya ile İngiltere ve Fransa'nın etki alanlarını kolay bir şekilde tehdit
edebilir, hatta buraları Almanya kontrol edebilirdi.
Anadolu ve Bağdat gibi stratejik bölgelerde demiryolu imtiyazı almak Almanya'ya Weltpolitik'i
uygulamak için önemli saha alanları sağlayabilirdi. Bu önemli bölgelere hakim olmak diğer
güçlerin sömürge bölgeleri için tehdit edici ve hatta yok edici derbeder vuracağı anlamına
geliyordu.
Eski ticaret yollarının geçtiği bu yerlere kurulacak olan demiryolları sayesinde bu yolların
tekrar canlandırılması sağlanabilir, bölgede ticaret yeniden canlandırılabilirdi. Bölge’nin
Alman nüfuzu altına girmesi ile de Alman ekonomisine önemli kazançlar sağlanabilirdi.
Anadolu'dan Basra körfezine kadar yapılacak olan demiryolu İngiltere ve Fransa
hakimiyetindeki Süveyş kanalı'nın tehlikeye düşmesini ve bir anlamda bu devletlerin ulaşım
ve kaynak konusunda Almanya'ya bağlı duruma gelmesini sağlayabilir, bu da Almanya'nın
süper güç haline gelerek rakipsiz olmasını olmasına neden olurdu.
Bütün bu durumların farkında olan Almanya demiryolu imtiyaz mücadelelerinin sebep olacak
girişimlerde bulunmuştu. Bu mücadeleler Alman etkinliğinin engellenmesi ya da Almanya'nın
yerine geçirmek istemesi nedeniyle çıkmıştır.
İngiltere
İngiltere kendi çıkarlarına ters düştüğü için Fransa'nın Osmanlı topraklarında stratejik bir
üstünlük sağlamasını istemiyordu. Bölgede stratejik açıdan güçlü bir Fransa, İngiltere'nin
yakın ve Ortadoğu'daki etki alanlarını rahatlıkla tehdit edebilir, hatta elinden bile alabilirdi.
Bazen Almanya'ya karşı birlik olsalar da sonuçta her ikisi de kendilerine hammadde ve pazar
sağlamak için sömürgecilik faaliyetlerinde bulunan devletlerdi. Fransa'nın 1876 yılında
Süveyş kanalı'nın yapımını üstlenmesi ve ardından İngilizlerin hisseleri ele geçirerek
kendilerini bu bağımlılıktan kurtarması gibi, Bağdat demiryolunun imtiyazını da Almanya'ya
kaptırarak tekrar bağımlı durumuna düşmek istemiyorlardı.
Anadolu ve Bağdat demiryolu bu yönüyle de İngiltere için anlamlıdır.
Anadolu Bağdat demiryolu projesini yapacak olan devletin uluslararası arena'da çok daha
etkili ve yetkin duruma geleceği şüphesiz bir gerçekti. İngiltere bu mücadelede yer alan
devletlere her zaman şüpheci gözle yaklaşmış kendisini biraz daha ön plana çıkartacak
fırsatları her zaman beklemiştir. Anadolu- Bağdat demiryolu imtiyazındaki İngiliz
mücadelesinde İngiltere'nin bu siyaset felsefesi ağırlığını belli etmiştir.
Fransa
Fransa 1830 yılında Cezayir 1881 yılında Bardo anlaşması ile de Tunus'a yerleşerek Kuzey
Afrika'da sömürge bölgeleri oluşturmuştu. Bu bölgeleri genişletmek için fırsat kolluyordu.
Süveyş kanalı, Fransız etkinliğinin genişlemesine vesile olmuş, stratejik bir üstünlük
sağlamıştı. Fakat İngilizlerin 1876 yılında Süveyş kanalı'nın hisselerini alıp, 1882 yılında
Mısır'a yerleşmesi Fransa'nın bölgedeki üstünlüğünü kısıtlamış, stratejik açıdan önemli bir
darbe vurmuştu. Anadolu -Bağdat demiryolu imtiyazı'nın alınması Fransa için oldukça önemli
bir stratejik plandı. Fransa Osmanlı'ya dair politikalarını hep bu stratejik plan üzerinde
yürütmüştür.
Fransa Suriye ve civarında oluşturduğu nüfus alanı nedeniyle bu bölgeleri tarihi bir hakla
sahiplenmekteydi ve Fransızlar bölgeye misyonerler göndererek, okullar açarak yerleşip
önemli ticari yatırımlar yaparak bölgedeki nüfusunu artırıyordu. Suriye Bölgesi'nin önemli
yerlerine demiryolu inşa etmişlerdi. Görüldüğü üzere bölge Fransa'nın stratejik üstünlük ve
nüfus alanı olmuştu. Fransa'nın Anadolu-Bağdat demiryolu imtiyazı'na rakip bir devlete en
istenmeyecek şekilde Almanya'ya kaptırması bu bölgedeki nüfus alanları için önemli bir
tehdit olabilirdi. Bunun yanı sıra Fransa'nın katoliklerin koruyuculuğu ideolojisi de tehlike
altına girebilirdi. Anadolu- Bağdat demiryolu projesiyle Fransızların bölgede oluşturduğu
nüfus alanlarını kontrolü daha kolay ve etkili olacaktır. Bu projenin imtiyazının Fransızlarca,
alınması bölgedeki Fransız etkisini artırarak, İngiltere ,Almanya ve Rusya gibi devletleri
Fransa'ya bağımlı hale getirecekti. Fransa bölgede güçlü bir Osmanlı devleti'ni çıkarlarına
aykırı görmekteydi. Çünkü Fransa, 150.000.000 'luk bir müslüman kitlesini sömürgesi altında
bulunduruyordu.Osmanlı Devleti'nin güçlü olması durumunda, Fransa'nın işgal ve sömürüsü
altında bulunan Müslüman toplumlarının Osmanlı devleti'ne meyi ederek Fransa'ya karşı
isyan hareketlerine girmesine neden olabilir ve Osmanlı halifesinin Cihat çağrısına karşılık
vererek Fransa'ya karşı savaşabilirdi. Bu meseleler Fransa'nın korktuğu meselelerdi.
Osmanlı toprakları gerek petrol, gerek değerli maden yatakları bakımından önemli
potansiyeli içinde barındıran bölgeleri kapsamaktaydı.Diğer sömürgeci devletler gibi
Fransa'da bu kaynakları kontrol altına almak amacını güden bir siyaset yolu belirlemişti.
Bölgede demiryolu imtiyazının alınması, bölgenin zenginliklerinin kontrolü anlamına geldiğini
iyi bilinmekteydi. Coğrafyada bulunan zenginliklerin buraya hakim olan Devleti stratejik
anlamda üstün kılacağını farkında olan Fransa, İngiltere gibi bu bölgelerin kontrol altında
olması gerektiğini düşünüyordu.
Bu sebeple İngiltere olmak üzere büyük devletler ile çıkar çatışması içindeydi. Bahsettiğimiz
gibi Osmanlı topraklarının tarımsal potansiyelinin geliştirebilir olması ve stratejik tarım
ürünlerinin bol miktarda yetiştirilebilir olması durumu Fransa'yı bölgeye çeken başka bir
sebepti.
Rusya
Öncelikle tarihi rüyası olan sıcak denizlere inme politikası, Kafkasya'da kurmuş olduğu
hakimiyetinin geleceği, Orta Asya hakim olma düşüncesinin önünde bir engel görmek
istememesi, balkanlarda kontrolü kaybetme korkusu, Almanya'nın sanayisini güçlendirip Rus
çıkarlarına vereceği zararı ortadan kaldırmak düşüncesi, Osmanlı Devleti'nin paylaşımında
kendisine düşecek payın tehlikeye gireceği korkusu, Osmanlı Devleti'nin güçlenmesinin
önlenmesi, Uzak doğudaki hâkimiyet planlarını önüne geçecek engellerin bertaraf
edilmesi,Osmanlı Devleti'nden yapılan tarım sevkiyatının Rusya'ya kolay bir şekilde sevkinin
sağlanması gibi sebeplerle demiryolu imtiyaz mücadelelerine girmesindeki nedenleri
oluşturur.
Anadolu'yu Bağdat'a bağlayacak bir demiryolunun Rusya için ne anlam ifade ettiğini anlamak
için Rus politikasını bilmek yeterli olacaktır. Rusya sıcak denizlere inerek kendisine ait bir
hayat sahası bulma işini tamamlayacaktı. Fakat Anadolu- Bağdat demiryolu, Rusya'nın
sıcak denizler üzerindeki hedeflerine ciddi bir set anlamına gelmekteydi. Ayrıca Rusların
yapmış olduğu demiryolları ile rekabet etmesi ve Rusya-İran demiryolu'nun başarısına gölge
düşürmesi, bunun yanında Sibirya demiryollarını alternatif olması rusya'yı bu imtiyaz
mücadelesine itmiştir.
93 Harbi'nde ki Zafer neticesinde Rusya Osmanlı Devleti'nden savaş tazminatı almaya hak
kazanmıştı. Osmanlı Devleti'nin demiryolu imtiyazı için vadettiği mali garantiler Devleti
ekonomik anlamda büyük bir yükün altına sokmuştu. Rusya bu sebeple Savaş tazminatını
alamama riski ile karşı karşıya kalabilirdi. Bu yönüyle de Rusya bu demiryolu projesini karşı
çıkmaktaydı.
Rusya yapılacak olan demiryolu ile Osmanlı Devleti'nin güçlenmesi ve etkinliğinin artması
anlamına geldiğini biliyordu. Güçlü bir Osmanlı Devleti, Rusya'nın hayat sahası ve sıcak
denizlere inme politikasının önünde bir engel olacağından Rusya'nın aleyhine idi. Bunun için
bu hatların yapımı engellenmeliydi. Bu nedenle Rusya demiryolu imtiyaz mücadelesine giren
ilk devletlerden biri olmuştu. Fakat Rus sermayesi ve sanayisi bu çapta geniş bir demiryolu
projesini kaldıracak vaziyette değildi. Hal böyle olunca demiryolunun imtiyazını almak yerine
imtiyazı engellemek yoluna gitmiştir. Bunun için zaman zaman İngiltere, zaman zaman da
Fransa ile aynı istikamette hareket etmiş, Osmanlı devleti'ne baskı yaparak imtiyaz
anlaşmalarını önüne geçmeye çalışmıştır.
(Musa gümüş)