Вы находитесь на странице: 1из 143

ΐΐΐΪΗ Ν ί

»AU»*®
ileti$im Yayincilik A.$. · Tarih-Politika Dizisi 3 · ISBN 9 7 5 -4 7 0 -1 7 4 -l

1. BASKI © iletifim Yaymhn, ist. 1991

KAPAK Ümit Κιναης


DÍZGÍ Maraton Dizgievi .
DÛZELTi Sezar Atmaca - Fatih M. Öztan
KAPAK BASKISI Ayhan Matbaasi
ÍÇ BASKI ve CiLT $efik Matbaasi

lletifim Yaymlari
KI(Hllarer Cad. Ileti5im Han No.7 Cagaloglu-ISTANBUL Tel: 516 22 60-61-62
ETIENNE BAUBAR

Althusser için yazilar


Écrits pour Althusser

ÇEVIREN H ü ly a T u fa n
Althusser Iç in .............. ................................................................... .............. 7

U y a ri................................................................................................................... 17

1. Gaston Bachelard’dan Louis Alth'jsser’e

"Epistemolojik Kesinti" K a v ra m i....................................... -................ 19

2. Bir Kez D aha Sus A lth u s ser............................................................... 69

3. Ç a g d a § O lm a y a n ....................................................................................101

4. E lv e d a .........................................................................................................129

Ek: Yafam öyküsel N o t ................................................................................. 135


ALTHUSSER ig iN (t)

Bugün Althusser hakkinda yazi yazm ak, bir bakim a ölmü§


bir ünlü ki§i hakkinda yazm ak gibi; bir düçünür olarak ha-
yatm i tam am ladi çünkü. Öte yandan, bir ölümden, hattâ bir
intihardan daha aci bir hayata mahkûm çimdi Althusser.
H astahgi biliniyordu. Gene de büyük §ok yaratti yolaçtigi
olay. Bôyle çeyleri bilinen verilerle açiklam ak kolay degildir.
Bu açiklanam azhk ise, tedirgin edici bir durumdur. Çünkü
insanlar, açiklayam adiklan $eylerle yaçam ak istemezler. "A­
caba niye yapti?"nin iyi kötü bir cevabim bulabilmek için de
çe§itli yorumlara, akil yürütm elere giriçmekten kendilerini
alamazlar.
Althusser’le tam§ikligimin dereceSi, bôyle yorumlara gi-
recek verileri saglamiyor bana: Birkaç mektup, Ecole Nor-
male’deki odasinda birkaç saatlik bir gorüçme, sagdan sol-
dan içitilmiç birkaç söz. Gene de, bôyle bir kiçisel tam$ikh-

(*) Tarihten Güncelliÿe, Alan Yayincilik, Istanbul 1983, s.355-362.


j*m bulunmasi olayi algilamami etkiliyor. Yalm z yazilann-
dan bildigim biri degil, yüzünü, sesini tamdigim, elini sikti-
gim, sôzgeliçi, sigara degil de pipo içtigini bildigim bir insan
bu ürkïitücü olayin kahramam. Böylesi galiba daha tedirgin
edici.
Kitaplarim çevirme amaciyla mektup yazmiç, pek de
beklemedigim halde nazik bir cevap almiçtim. Bundan son-
ra, yayin sirasi veya bir eilt içinde toplanacak yazilarm seçi-
mi konusunda yazi$tik. Sonunda, 1977 güziinde Paris’e gitti-
gimde aradim telefonia. Ertesi gün okuldaki odasina çagirdi.
Gôrüçmemiz benim açimdan bazi bakimlardan bir hayal ki-
rikhgi oldu. T u h a fb ir uzakligi vardi, ama tam bir uzaklik da
dej*ildi bu. Bana veya herhangi bir kiçiye karçi degil, sanki
hayata karçi bir uzakhk. Belki, insanlarla iletiçimini yazdigi
kitaplar yoluyla yapm aya ahçmiç bir aydmin konuçma de­
nen olay karçism daki beceriksizligi. Sonra birlikte Maspero
Yaym evi’ne gittik, orada sorumlularla beni tam çtirdi ve ki-
taplannm Türkiye’deki yayinim benim yapmami istedigini-
söyledi. Yaym evine birkaç gün önce ugramiç, epey baçtan
savma bir muamele gôrmüçtüm. Althusser’le gelince aym in-
sanlann davramçi degiçiverdi. Yaymevinden çiktik ve Place
Paul-Painlevé’nin kôçesinde aniden baçarilar diledi, ortadan
kayboldu. Bundan sonra samrim bir kere, gene yayinla ilgili
olarak yazi§tik. Paris’e son gidi|imde (yetmiç dokuzda), kli-
nikte oldugunu ve di$ari çikabilmesinin çüpheli gorüldügünü
ôgrendim. Am a çikmiç, bilindigi gibi...
Gôrüçmemiz sirasm da beni en çok çaçirtan §ey, politik
suskunlugu oldu. 0 sira Fransa Solunun Birligi bozulmuç,
Humanité de "Aidez-Nous" (Bize Yardim Edin) baçlikli bir
ôzel sayi yayim lamiçti. "Kim yardim edecek?" diye sordum, o
da baçka bir soruyla cevap verdi. "Evet, ayrica ‘biz’ kim?" Bu-
nu, Fransiz çiveli Ingilizce’siyle, "u iz ôs" diye telaffuz ettigi-
ni hep hatirlanm . Sovyetler Birligi ve Çin’den söz ettigimiz-
de, ikisinden de umudu kestigi ve dünya olaylann a derin bir
karam sarhkla baktigi anlaçiliyordu. Ancak bu karam sarhk
kabullenilmiç bir olguydu, herhangi bir heyecam veya öfkesi
kalmamiçti. Bettelheim’m Sovyetler birligi tarihi hakkinda
biraz konuçtuk. Bu kitabi tutuyordu Althusser. Temelinde
"elitizm" yatan bir Mao hayranligi yüzünden anti-demok-
ratik bir bakiç tarzi oldugunu söyledigimde, bütün konuçma-
nm tek heyecanli tepkisini gösterdi. K alkip raftan kitabi al­
di, elime verip kisaca "gÖster" dedi. "Tarihin topIumlar karg;-
sina çikardigi güç sorunlara, ancak küçük birazm h gm yeter-
li cevabi bulabi]digini gôrüyoruz", ciimlesinin yerini bulup
gösterdim. Okudu, "hmm'' gibi bir ses çikardi, dü§ünceli bir
yüzle kitabi yerine koydu. Bu anlik canlanmanm gene bir k i­
taba, teoriye ili$kin olmasa ilginç gôründügii için anlattim bu
ayrantiyi.
Althusser’in suskunlugunu ve içine kapanikligim , onu ta-
myan baçka Batih aydinlardan da içittim. Bir keresinde New
Left’m editörü Perry Anderson’un evinde konukken kuraldiçi
olarak epey uzun konuçmuç, kendinden de söz etmiç. Perry
bu konuçmayi banda almiç. Çok ilginç oldugunu, bana da
dinletecegini sôyledi ama, firsat bulamadik. Bir çekilde ya-
yamlanirsa ilginç bir belge olacagina inamyorum.
Althusser, insanlardan kaçan, onlari iten bir kiçi degildi
bence. Sanki kendi içinden yeterince diçan çikamiyordu. Yal-
naz kitaplan ylayapabiliyordu bunu, ama orada bile bir dere-
ceye kadar. Üslubunun güçlügii, sôyleyiçinin dolambaçhligi
herkesçe bilinir. Bu kitaplarla FK P içinde ônemli bir m uhalif
anlayiçi temsil ettigi halde, yazdaklarmin sonuçlanm topla-
maya da yanaçmamiçti. §üphesiz etkileri yalm z Fransa için­
de kalmadi, bütün dünyaya yayildi. Am a eserlerinin çevrilip
yayim lanm asi daçinda, bu iliçkilerini de geliçtirmeye çalaç-
madi. FK P çevresinde küçük bir Althusserci ekip kuruldu.
Am a bu ekip bir "aydmlar grubu" kimliginden çikip politik
bir m uhalefet yaratam adi. Althusser kendisi de gündelik po­
litik içlere hiç girmedi. Sanki parti yönetimi ile gizli bir an-
laçm asi vardi: Onlar ürettigi m uhalif metinlerden Ôtürü onu
ihraç etmeyecek, o da muhalefetini ôrgütlü bir yapiya getir-
meye çaliçm ayacakti. §üphesiz yoktu bôyle bir anlaçma, ama
partinin ve Althussertn koçullari zorunlu olarak bu gôrünü-
mü ortaya çikanyordu. Stalin-sonrasi K F lerin yapilamçm-
da, M arksist teorisyenlerin hepsi politik pratikten kopma pa-
hasm a "teorisyen" oldular; kim i partili, kim i parti diçi, ama
politikadan kesinlikle kopuk. Resmî parti teorisyenleri ise
teorik alanda dünya çapmda önem kazanan ürün vermedi-
ler.
Althusser’in bir aydm olarak serüveni ba$ladigmda
M arksist degil, Katolik oldugunu ögreniyoruz. Dolayli olarak
edindigim bilgilere göre, savaç sirasmda Alm anlann bir top­
lam a kampm da tutsak edilmiç. Hastahgm m bu kam pta olu§-
tugu sôylenir. M arksizmi benimsemesi k irk lan n sonlannda
gerçekleçiyor. ilk ônemli teorik eserleri, ellilerin sonunda ya-
yim lanan, Montesquieu ve Rousseau üstiine çahfm alan. Alt-
miçlarda ise, 1965’de Marx îçin (Pour Marx) adiyla yayimla-
nan ônemli kitabm da yer alacak makaleleri yazm aya baçli-
yor. Bu kitap yayim lam r yayim lanm az ônemli tarti§m alar
baçlatiyor. Althusser’e saldiranlar çok, ama çevresine topla-
nanlar da var. K apital’i Okumak, ilk Althusserci grubun or-
tak seminerlerinden olu$an ve beç kiçinin katkilariyla dôrt
cilt olarak yayimlanmi§ bir kitap. Onun da ilk basihçi 1965.
Bu iki kitap, Althusser’in ilk dôneminin eserleri. Birçok ba-
kimdan, yepyeni bir ôzellik taçiyorlar. FK P’nin ve dünya Ko-
m ünist hareketinin savunageldigi pek çok çey eleçtiriliyor.
SB K P ’nin ünlü Yirm inci Kongresi, KruççeVin Stalin eleçtiri-
si ve КРПегіп h er yerde benimsedigi hümanizm, yabancilaç-
ma gibi kavram lar Althusserci grubun eleçtiri nesneleri olu-
yor. Bu eleçtiri, yeni bir M arksist epistemoloji açiklamasma
ve Hegelci terim lerle uygulanan bir diyalektigin yadsmmasi-
na dayandiriliyor. Ekonomik indirgemecilik Marksizmin
ikinci Enternasyonal’den m iras kalan sapmasi olarak nitele-
niyor. Bütün bunlarm, o siralarda Fransa’da agirligini duyu-
ran yapisalci anlayiça oldukça yakm bir iliçki içinde yapil-
masi da ilk günlerden beri farkediliyor. Sôylenenler bir baki-
ma çok yeni. Am a yeniligin ardinda, Althusser4n derin "orto-
doksi" kaygisinin yattigi da sôylenmeli. Filozof, sanki tarihin
getirip yigdigi m olozlan tem izleyerek M arksizmin "temiz
ôzu'nü yeniden gün îçigm a çikarm aya çaliçmaktadir. Bu ko-
nuya yeniden dönecegiz.
Althusser, hüm anist M arksistleri suçlaymca, onlar da,
Althusser’in Stalinist pratigi onaylam aya çaliçtigmi söyledi-
ler. ingiliz M arksistlerinden John Lewis’in saldinsm a cevap
veren Althusser (John Lew îs’e Cevap) kendine göre M arksist
tarihin ne oldugunu anlatirken, Stalin konusunda ilk teorik
sözlerini de söyledi. Bu metne göre Althusser Stalinist degil-
di, ama bu eleçtirinin çok yeteTli oldugu da söylenemez.
L eniñ've Telsefe) Althusser’in düçüncesinde bir dönüm
noktasidir. Y azar burada felsefe üstüne düçünür ve felsefe
ile politika arasm daki iliçkiye yeni bir gözle bakar. Diyalek-
tik maddeciligi "teorilerin teorisi" olarak nitelemiçken, çimdi
bunun bir pozitivizm, dolayisiyla bir sapma oldugu gorüçüne
yaklaçm aktadir. Bu yeni düçünsel egilim, B ir Ozele$tirinin
Ôgeleri’nde berraklaçir. Althusser bu kitabm da, daha ônçe
içlediêi teorik suçun yapisalcihga taviz vermek degil, "teori-
sizm" yapmak, yani ekonomik, politik ve ideolojik pratiklerin
yanm da bir de teorik pratik ekleyerek, teoriyi hayattan ko-
parmak oldugunu ileri sürer. Ôzeleçtiri, 1974’te yayimlan-
miçtir. Bu zam ana kadar, Althusser F K F d e sol muhalefet
temsìlcisi olarak yer yapmiç, bütün dünyada da tamnmiçti.
Poulantzas’m degerlendirmesine göre altmiç sekiz Mayis
olaylarindan sonra devrimci hareketin Avrupa’da yeniden
enerji kazanm asinda Althusser’in teorik müdahalesinin bi-
rinci derecede payj vardir. Ama Althusser gene tu h a fb ir ko-
numdadir. Gençlere ve kitle hareketi içinde olanlara, kendi
üyesi oldugu partiyi gösterir, geleneksel anlamda iççi smifi
önderligini savunur. Partiye ise kendi diçmda olanlan göste-
rerek çizgisini düzeltmesini istemektedir. Bu arada, Staliniz-
me eleçtirisi derinlik kazanmiçtir. Ögrencilerinden Lecourt,
Lyssenko olaymi inceler, Althusser de bu kitaba bir önsöz ya-
zar. Burada, Stalinizm ’in bilim alanm daki "§arlatan"ligi an-
latihr. Önceki tutum lara da bagli kahnarak, SBK P’nin S ta­
lin eleçtirisinin yan h f temeli ve eksikligi vurgulanmaktadir.
Althusser’in önemli katkilarda bulundugu teorik geliçme,
yetmiçli yillarda, Avrupa’nm bürokratikle§mi§ KP yapilany-
la kendine özgü bir diyalektik ili§kiye girer. Sonuçta, partiler
önemli bir degiçiklige ugrar. "Avrupa-komünizmi" diye tani-
digimiz yeni oluçumdur bu sonuç. Dolayisiyla, Althusser için
yeni bir dü§ kinkhgidir. Onun çabasi M arksizmin özünü ye­
niden kurmakken, K F le r "proletarya diktatörlügu'nü kapi-
diçan ederek bu ortodoksiden biraz daha uzakla§mi§ olurlar.
Althusser’in ilk hayal km khgi Sovyetler Birligi’ne ili§-
kindir. Marksizmin saga kaymasmdan Sovyetler’in sorumlu
olduguna inandigi için, altmi§larda Mao’nun tavrm a yakm-
hk duyar. Rültür Devrimi de üstyapmin görece özerkligini
|iddetle savunan filozofun teorisini dogrular niteliktedir.
Am a yetmi§lere gelindiginde Çin’in diç politikasi en h afif de-
yimle "§a§irtici" bir nitelik almiçtir. Althusser’in düçüncele-
rini oluçturan genel konjonktürde bu olay da bir yeni hayal
kinkhgidir. "M arksistler çôlde konuçmaz" diyen Althusser,
kendine yakm , ama politik pratikten kopuk bir avuç aydimn
sagladigi vaha diçmda, gitgide bir çôl ortasmda kalm aktadir.
Solun Birligi bu sirada parçalam r. Fransa’da Sosyalist-
lerle Kom ünistler bundan sonra bütün güçleriyle birbirlerini
suçlayacak, seçimde ikisi de yenilgiye ugrayacaktir. Bu ola-
yin etkisi bütün Fransa’da duyulur. 1 M ayis’a katilanlann
sayisi yüzbinlerden otuz, kirk bine iner. Dialectique gibi dev-
rimci sol teori dergileri çikaranlar, on y a da yirmi yil sonra
oluçacak bir birikim için çaliçtiklanm sôylemeye baçlarlar.
Bundan daha yakin bir îçik görünmemektedir. Bu siralarda
Poulantzas intihar eder; Althusser agir bir depresyonla klini-
ge kapamr. Bundan biraz once, biri seçimden once, biri de
sonra olmak üzere, FK P hakkm da iki ônemli yazi yazmiçtir.
Bunlar, Althusser’in kaleminden çikan en aydm hk ve en do-
laysiz politik yazilardir. Eski ortodoksi kaygisi hemen hemen
kalmamiçtir. Çünkü Althusser, karçilaçtigi sorunlarm te-
melde, partinin örgütsel mekanizmasmm en köklü parçala-
nnda yattigm i anlam aya baçlamiçtir. Kullandigi mecaz "§a-
todan çikm ak'tir fimdi. Partiyi, bu zam ana kadar kendine
ôrdügü kabuktan çikmaya çagirmaktadir. Ôte yandan kendi-
si de, bireysel saghk durumu nedeniyle, giderek kendi içine
gömülmektedir. Gômüldügü bu karanhk dünyada neler ya-
çadigim bilemiyoruz. Am a kansm i bogmak ve "Ecole Norma­
le Superieure'u yakm ak üzere bu karanhktan çiktigm a göre,
orada çok derin ve um utsuz bir acinin ya§anmi§ oldugunu
tahmin etmemiz güç degil.
Deha ile delilik arasinda fazla mesafe olmadigi sôylenir.
Belki dogrudur bu. M aupassant, Schumann, Nietzsche gibi
örnekleri de biliyoruz. Am a Althusser olayinm, bireysel bir
zihin içinde olup bitenlerle açiklanabileceëini sanmiyorum.
Althusser kendisi, teori ile politika arasm da ôzgül bir etkile-
çim oldugunu sôylüyordu.
Bunu biraz egip bükerek, teorinin delilige dônüçmesinde
de, ya$anan belirli politik konjonktürün payi oldugunu söyle-
yebiliriz belki. Bu bakimdan, Althusser’in çiki§i da bireysel
bir çiki§ degildi. Marksizmde bir rönesans ihtiyacmin iyice
keskinleçtigi bir anda çikiçmi yapti Althusser. Konjonktürü-
nün kendisine sordugu sorulara verdigi cevaplardan daha
önemlisi, bu sorulari görmesidir. Cevaplandirm ak için be-
nimsedigi özgül tavirlar da daha az önemli degil. Bir dönem,
Althusser etkilenmesi çok yaygin bir biçimde gözlemlendi.
Sonra, onun teorik tezlerine karçi yogun ve yaygin bir kam-
panya ba$ladi. Althusser’in, bütün bu karçi-saldm lar arasin-
da en za y if olamm, öteki hasim lanm n bile ciddiye almak is-
temedigi John Lewis’inkini seçip ona cevap vermesi de geçer-
ken belirtm ek istedigim bir gariplik. Bundan sonra Althus­
ser belki daha nesnel bir biçimde degerlendirilir. Türkiye’yi
bilmem ama, Bati’da bu aci sonun teorisini de geçersiz say-
ma gibi ilkel bir rahatlam aya yol açacagim sanmiyorum. Bu
degerlendirmede, Althusser’in somut teorik katkisindan çok
tarihî içlevinin agirhk kazanacagim samyorum. Historisizme
kar91 çikiçi dogru muydu, yanh§ m1yd1? Yap1salc1 etkilenme
onu tarihe karçi bir yapi kavram m a mi gôtürmüçtü? Bu so-
rulann hepsi tartiçilm ah elbette. Am a §u da unutulmamali
ki, Althusser’in verdigi cevaplar bir yana, çok kiçiyi soru sor-
m aya z0rlad1. Soru sormaya cesaret etmek ve geçerli s0rular1
geçerli bir biçimde formülleyerek sormak, sôylendigi kadar
basit ve kolay bir i§ degil. Soru s0rulmas1ndan hoçlanmayan-
lar, "otoriteler", çok iyi bilir soru sormanm korkunç potansi-
yelini.
Bu yaz1y1 Althusser’in pratigine iliçkin bir soruyla bitir-
mek istiyorum. Sik sik degindigim gibi, Althusser’in ana teo­
rik yolculugu, ortodoksiye yeniden kavuçm a tutkusuyla baç-
lamiçti. Pek de ortodoks sayilam ayacak bir biçimde sonuçla-
nan bu aray15, M arksizm in kendi içinden dônüçtürülmesini
gerektiriyordu. B ir baçka deyiçle, bir kaynaga dônüç çabasi
sôzkonusuydu. Althusser deneyi karçism da soru soran bir
baçka düçünür ise, bunun yeterli olup olmadigini, burada
temsil olunan "Marksizme içeriden bakiç"in, bir de "Marksiz-
me diçandan bakiç"la, tam amlanmasi gerekip gerekmedigini
sormuçtu. Baçka bir sôyleyiçle, diinyanm bugün varmiç ol-
dugu noktada durup, M arksizme bir de buradan bakmak.
Ôrnegin, "A’yi yapm ak gerekir" deniyorsa, bu gerekliligin ne-
deni ne olmah? Dogrudan dogruya A'yi yapm a gerekliligi mi,
yoksa M arksizmin bunu bôyle sëylemiç olmasi mi? Althusser
uzun bir süre ikinci yolu izledi. Parti üstüne yazdigi son ya-
zilarmda ise, ôteki tutuma daha fazla yaklaçm iç gibiydi. Bu­
na, demokratikleçme kaygisim n, teorik ortodoksi kaygisina
agir basmasi da diyebiliriz. Y a da, iki egilimin birleçtiëi nok-
tamn arayiçi.
Ônemli bir insandi Althusser. Üzerine yapilan spekülas-
yon da ônemiyle orantih olacaktir. Y akm geçmiçimizin bir
bakimdan çok belirleyici çalkantilarim n ortasmda, yalm z
teorik düzeyde de olsa mücadele ederek yaçam ayi seçmiçti.
Bu dönemin bütün tarihî sorunlanyla içiçe geçen bu yaçam a-
yi, anlaçiliyor ki bünyesi ancak buraya kadar sürdürebildi.
Her zaman saygi duyacagima inandigim teorik varligmdan
artakalan biyolojik varhgi, umarim çok fazla aci çekmez.

M URAT BELG E
Althusser’e yüksek sesle veherkesin öniinde veda etmek gerek-
tigini düÿünüyorum.
Bunu, farkli zaman ve koßullarda, bir söylem konusuy-
muççasma, kendisinden sözettigim dört metni bir araya top-
layarak yapiyorum. Bu metinlerin virgülünü bile degi§tirmi-
yor, eksikliklerini ya da, birbirleriyle olabilecek uyu$mazhk-
larini gidermeye çaliÿmiyorum. Ayrica, tahmin edilecegi üze­
re, amacim, onun adini, dil$iincelerini, yazilarini ya da orta­
ya attigi sorunlari, birdaha hiç anmamak degil. Tersine, ona
iliÿkin, ele§tiri, övgii ya da anma türlerini, kißisel anilarimin
etkisinde kalacak gerekçelerden arindirmayi amaçlamakta-
yim. Èu anlamda da bu kitap bir vécTadir. Gerçek bellegin ve
tarti$manin, daha ôzgür bir ortamda olu$abilmesi için...

Paris, 28 Ekim 1990


Gaston Bâchelard’dan
Louis AUhusser*e
"Epistemolojik Kesinti" Kavrami

Burada, son on be§ yilda Fransiz felsefesinde pek canli tar-


tiçmalar yaratm iç olan bir olayla ilgili birkaç gôrüç ônerile-
cektir. Söz konusu olay ise, M arksist felsefeyle epistemoloji
ve bilim tarihi çahçm alan arasinda Louis Althusser’in ileri
sürdügü "epistemolojik kesinti" kategorisi. çevresinde gerçek-
leçen belli bir kar$ila$madir.
Althusser’in giri|iminin altm da yatan genel sorunun,
Fransiz felsefesine ôzgü olmadigi kabul edilecektir: Bunu §u
çekilde belirtm ek olasidir: Tarihsel maddeciligin (Marksi?-
min), daha da genel olarak, insan toplumu, deneyimi ve dav-
ramçina iliçkin devrimci bir bilimsel bilme kipinin bilimsel
niteligini tartiçm a, kabul etme ve duyma 0lanag1na sahip
felsefe türü hangisidir? Bu soru yalm zca Marksizm konusun-
da degil, hiç kuçkusuz psikanaliz konusunda da karçim iza
çikar. Am a bu sorunu, öbür türlü de sunabiliriz: Yalm zca
m atematik, biyoloji gibi "geleneksel" ve kabul gören bilimler-
le ilgilendiginde bile, tüm bilim felsefesi ya da epistemoloji-
nin altinda yatan ideolojik -dolayisiyla da son çôzümlemede
siyasal- tavirlar nelerdir? Althusser’in çaliçmalarmm neden
bu denli yanki yaptigim , tüm çagdaçlariimzm kar§ila§tigi so-
runlarm gerçekligi açiklam aktadir. Yine aym biçimde, A lt­
husser’in genellikle, ya epistemolojiye M arksist bir bakiç açi-
si getirmeye, ya da epistemolojik kategoriler, özellikle de,
tartiçm alann, saldinlarm ve savunm alarm üzerinde yogun-
laçtiklan "epistemolojik kesinti" kavram i araciligiyla Mark-
sizmi "yenileme"ye çahçmiç bir filozof olarak görülmesini
açiklayan da aym çeydir (tüm çagdaçlarimizm karçilaçtigi
bu sorunlarm gerçekligi).
Yine de, bu çekilde tammlandigi takdirde, konuçmanm
amaci ôlçüsüz olacaktir. Tartiçm ayi baçlatabilm ek için, bu-
gün yalm zca Gaston Bachelard’m sorunsaliyla Louis Althus-
ser’inki arasinda gerçekleçen dônüçüm üzerine düçünmeye
çah§acagim.
Althusser, "epistemolojik kesinti" kavram m i Gaston Bac-
helard’dan 'odünç aldigmi" ileri sürmektedir. Bachelard, bu
baglamda, "tarihsel epistemoloji" diye adlandm labilecek
olan ve etkilerinin, bilim tarihi uygulam alan üzerinde he­
men hissedildigi bir "tarihsel epistemoloji"nin yaraticisidir.
Aym zamanda, bugün aynntili olarak sôzünü etmesem de,
ônceden Althusser’in kendi "ôzeleçtirisi" diye adlandirdigi,
baçkalarmm ise yalm zca onun hatalarm m israrla sürdürül-
mesi, hatta bakiçimh (simetrik) hatalarm kabulü olarak gör-
dükleri çeyi de dikkate almak isterim .1

(1) Bkz. Louis ALTHUSSER, Elements d'autocritique (Ôzeleçtiri Ôgeleri), Hac­


hette Litterature, Paris, 1974, özellikle, s. 14-15, 30-31, 41-42. \
Althusser’in, "epistemolojik kesinti" kavram ini Bache-lard’-
dan ôdiinç aldigmi iddia ettigini söylüyordum. Gerçekten
böyle bir baçlangiç ili$kisi var midir? Her §ey o denli basit
degildir, hatta burada, Freud’cü anlam iyla tipik bir "yanhç
kabul'un söz konusu olup olmadigi bile düçünülebilir. Bana
kahrsa, gerçekte, A lthusser’in 1960-1965’te ortaya attigi ga-
yet özgiin bir kavram dir bu: Kuçkusuz, Bachelard’a "bir çey-
ler borçlu olan" ve bazi ortak felsefi önvarsayim lara dayanan
ama ashnda çok farkh bir nesneyi hedef ahp, bambaçka bir
inceleme alam açan bir kavram ...
Gerçekte, Bachelard’in, "epistemolojik kesinti"den hiç sô-
zetmemesi bir yana, "epistemolojik kopma"dan da pek fazla
sözetmedigi görvilür. Bachelard’da sürekli bir biçimde mev-
cut olan, "kopÿa" ve "kesinti" sôzcükleri ve fìkridir ki çok iyi
düzenlenmemiç bir biçimde "devrim", "net ayrim", "dönü-
çüm", "derin siireksizlik" h atta "bilginin yeniden kurulmasi"
ve nihayet bilimsel düçüncede "bölünme" sôzciikleriyle yer
degiçtirirler. Kisacasi, farkli egretilemeler (metaforlar) çerçe-
vesinde, burada süreksizlik düçüncesi asil istikrarli çekirdegi
oluçturmaktadir. Buradan çikan kaçim lm az sorun ise, bu sii-
reksizligin nereye, hangi terim ler ve süreçler arasm a yerle§-
tigidir.2
Bachelard’ci epistemolojinin kavram lar sistemine içte bu­
rada ba§vurmak gerekir. Canguilhem ’in giizelce i§aret ettigi
gibi, "G. Bachelard’m bularak, bilim tarihinde dahî bir yeni-

(2) Benim bilgim dahilinde, "epistemolojik kopma" terimi, Gaston Bachelard ta-
rafindan, sistematik olarak, yalnizca, Rationalisme Applique'nin (Uygulama-
li Akilcilik), tami tamina ba§langicinda tammIanmiç (PUF, Paris, 1949, 2.
Baski, 1962, s. 104 vd.), izlekleri de Materialisme Rationnet'm (Akilci Mad-
decilik) (PUF, Paris, 1953, s. 207 vd.) sonuç bölümünde geliçtirilmiçtir.
likçi biçiminde ortaya çikmasi"m3 saglayan kavram episte­
molojik engel’àvr. Çünkü, en baçtan bilmenin ilerleyen sürek-
liligine iliçkin deneyci m itoslan (ebedi bir A kil’a iliçkin spe
k ü latif biçimi de dahil deneyciligin tüm biçimlerini) reddet-
mekle, gerçekten de epistemolojiye, aceleci ve ônceden sap-
tanmiç bir çôzümü olmayan, gerçek bir sorun alani açmakta-
dir: Ancak güncel bilimin etkin bir uygulam m inm saglayabi-
lecegi bilgilendirmenin îçigmda gerekli am a ciddi biçimde
öngörülemez olan "epistemolojik edimler"i, hakiki ôncülleri
olmayan ve sayelerinde gerçegin biliminin, epistemolojik en-
gellerini açarak, belirsiz bir biçimde ilerledigi "epistemolojik
sentez"leri incelemek.
Buradan da epistemolojiyle bilim tarihinin birligine va-
nlm aktadir. Eger epistemolojik engellerin yapismm her za-
man özgill oldugu dogru ise ve bilginin bu engelleri açabile-
cegi "epistemolojik edimler''in yapisim n daha da ôzgül oldu-
gu dogruysa Bachelard’m ortaya attigi türden bir sorun, an­
cak tarihin alanmda ele ahnabilir ve çôzümlenebilir. Bôylesi
edimler her zaman için, kuram sal biçimlerle (Bachelard’da
her çeyden once matematik) kesin deneysel tekniklerin tekil
tarihsel bir birligidir, birbirleriyle yer degiçtirmeleri olanak-
siz, belirli bilimsel kavramlar içerisinde gerçekleçen bir bir-
lik. îçte bu nedenle, Bachelard tarafîndan ilan edilen ve bir
ôlçüde de uygulanan bilim tarihi, genel anlamda bilmenin
felsefi bir tarihine karçi, bilimsel dallarm (hareketli) uzman-
laçmasmi izleyen bölgesel bir tarihtir. Am a bu, aym zaman-
da da, (keçiflerin basit bir zamandizinine karçi) bilginlerin
geriye dônük kesinlikleri ve yam lsam alannm yerine sorun-
lan koyan kuram sal bir tarihtir.4

(3) Georges CANGUiLHEM, Etudes <fhistoire et de phihsophie des sciences,


(Tarih ve Bilim Feteefesi incelemeteri), Vrin, Paris, 1968, s. 174.
(4) Ônemli sonuçlar dogurmuç oten Bachelard'ci epistemdojinin temel ö§esi
olarak akhmizda tutmamiz gereken, kavramm, aym zamanda da (matema-
Gerçekte bu kavram sallaçtirm anin, aym zamanda da bi­
zi, görece kaynaçm alari dahilinde, epistemolojinin bilim tari-
hi kar$isindaki önceligine götürdügünü de belirtmeliyiz. Bu
birlikçi proje iki ayri bakimdan ele aliçi sürekli dogurur gibi-
dir. Bilim tarihi, ancak epistemolojik bir kuram in uygulani-
mi olarak mümkündür. Çüphesiz bunun koçulu da, bu kura-
mm, önceden mevcut olan tüm bilim felsefelerinin tersine,
Akil’m (ya da Deneyim’in) sürekliligine iliçkin bir kuram de­
gil de bilgiye iliçkin önceden bilinemeyen ve erekçi olmayan
bir tarihselligin kuram i olmasidir. Böylesi bir diyalektik de,
daha önce belirttigim iz gibi, ancak yaptiklanm n özgüllügün-
de kendini gösterdigine; ve onu "genel olarak" ele almanm,
hemen spekülasyona neden olacagina göre, epistemolojinin
de, kendi yönünden, tarihsel sorun ve örneklerden yola çika-
rak kendini oluçturmasi am a tabii, bunu basit bir çekilde bi­
lim tarihi içinde erimeden gerçekleçtirmesi gerekir. Görü-
nürde, Bachelard bu çevrim’i bilinçli olarak üstlenmektedir.
Üstleniyor çünkü epistemolojiyle bilim tarihinin genel olarak
bilimsel bilginin açilmaz "bolgeselligi"ni ortaya koyan episte-
moloji öncelikli bu kurgusal ikili ele alimçi, organik olarak

tiKsel) Kuram ve deneyci teknolojinin biriigi oldugu için, bilimsel bilginin tipik
birligi oldugunu gösteren savdir (”... bir kavramin uygulanim koçulIarim, biz-
zat kavramin anlamina dahil etmek", G. BACHELARD, La Formation de
l'esprit scientifique (Bilim Ruhunun Oluçumu), Vrin, Paris, 1938, s. 61).
Bunu yaparken, kavramlarin keyfi biçimde tecrit edilmesini degil.karçilikli
ili§kllerini, "karçilikli tamm"larini esas almaliyiz (Bkz. Le Rationalisme appli­
que, a.g.e, özellikle s. 51 vd., 144 vd.). Bu tür çôzümlemelere iliçkin olarak
verilebilecek en iyi ômegi, L ’A ctivite rationaliste de laphysique contemporai-
ne'de (Ça§da§ FiziC|in Akilci Etkinlii|i, PUF, Paris, 1951), "dalga uzunlugu"
kavramina iliçkin olarak buluruz. Okura bunu ôneririm. Bachelard bôylece
epistemolojiyi, "kuram" ile "olgular" arasindaki ilintilerin belirsiz yorumundan
kurtararak, onu, kavramlarin oluçumu (sonra da dônüçüm) ile sorunlarin ko-
numu arasmdaki tarihsel iliçkileri araçhrmaya iter. "Tipik birtik" derken, bu
deyimi ilk ya da son ôge anlaminda (ki bu epistemolojik bir hayalden baçka
bir çey de$ildir) degil, görece bir bireylik biçimi anlaminda kullaniyorum.
felsefe sorununa iliçkin tutumuna baghdir: eger Bachelard,
bilimin felsefi olarak "temellendirilmesi" ya da kendi öz te-
melinin bilim üzerine oturmasinm peçinde koçan bilim felse-
felerini eleçtiriyorsa, o aym zamanda da, tözsel metafizigin
ve biçimci pozitivizmin ötesinde etkin bilime "nihayet uyan"
ve kendi bagrmdan, kendi iislubu ve yönteminden, hatta
kendi uygulammi ve stratejisinden "yeni bilimsel düçünce"-
nin devrimci karakteristiklerini yeniden iireten bir felsefe
aram aktadir. Halbuki, Dominique Lecourt’un açikça göster-
mi§ oldugu gibi,5 Bachelard’m sorunsahmn güçlükleri tam
da burada yogunlaçmaktadir; öyle ki gôrünüçe göre, ЬцпІа-
rm iistesinden, ancak tarihsel bir epistemolojiyi -aym za­
manda da doganm imgelemsel bir felsefesi olan- tahayyülün
dogaci bir felsefe üzerine yükleyerek gelebilmiçtir.
Burada Bachelard’ci epistemolojinin hem yenilikçi gücü-
nü hem de çeliçkilerinin derinligini ortaya çikaran iki yönü-
nün altini çizmek gerekir; ayrica, bu epistemoloji, kimi za-
man kötüye kullam lm a sonucu kendisine yakm bulunan giri-
çimlerle, özellikle de Kuhn’un "bilimsel devrimler" kuramiy-
la karçilaçtm ldiginda bu yönler büsbütün öne çikar. Sözünü
etmek istedigim: 1. "Basit bilgi"yle "bilimsel bilgi" arasm daki
kesin ayrrni ile 2 . Bir bilimin "miadim doldurmuç tarihi" ile
"yaptirima ugramiç" tarihi arasmdaki aynmdir.

'B asit bilgi" ve'Tbilimsel bilgi'4


Mr .r ,.
Gerçekte Bachelard’ci "kopma" ya da süreksizlik, ussallaçti-
nlm iç da olsa bir zamandizimi çerçevesinde dolaysiz olarak

(5) Dominique LECOURT, Bachelard, le jour et la riuit (Gece gündüz Bache­


lard), Grasset, Paris, 1974.
(6) Rationalisme Applique'nm bir bölümü özel olarak bu izlegi içler. Bölüm VI,
s. 102 vd. Ayrica, Le Materialisme rationnel, a.g.e, Sonuç, s. 207 vd.
ele alm acak tarihsel bir süreksizlik degildir. Bu tür bir sü-
reksizlikten hem fazla hem de eksiktir.
Fazla bir çeydir çünkü çu kavram ya da bu bilimsel soru-
nun tarihi akiçi çerçevesinde süreksizlik etkileri hemen an-
laçilabiliyorsa, Bachelard’ci kavram , hiçbir çekilde bir önce
ile bir sonra arasm daki farkin dikkate ahnm asiyla kisitlana-
maz. Bachelard’i ilgilendiren, basit bir süreksizlik "olgu"su,
yani bir zamanin düçüncelerini bir baçka zamanin anlamsiz-
hgi, düçünce-sizligi haline, bir zamanin söylemini, bir baçka
zamamn tamamen anlaçilm az bir söylem-sizligi haline geti-
ren basit bir dil ya da gösterge degiçimi degildir. Onu ilgilen­
diren, bu farklihgm , h er zaman için birçok diizeyde, birçok
etkinlik sistemi ve bunlara tekabül eden zihnî (entellektüel)
biçimler çerçevesinde yeralan karm açik mekanizmasidir.
Yalnizca kuramsal belirtm eler düzeyinde degil, aym zaman-
da da teknik etkinlik (salt laboratuvardaki deneysel teknigin
çok ôtesinde olan) ve egitbilimsel (pedagojik) etkinîik (okul)
düzeyinde de söz konusu õlan budur. Hatta, salt epistemolo­
jik olarak kalan, yani özgül olarak bilgiyle baglantili olan,
Bachelard’cx "kopma"nm, ancak bizzat bilgi açisindan gerekli
olan teknolojik uygulam m ve egitim etkinlikleri alanm da
tam anlam iyla gerçekleçtigi sôylenebilir. Bilimsel düçünce-
nin ôzelligini oluçturanm .tek baçina soyûtlama degil de, ter­
sine soyutlamanm somut içerisinde gerçekleçtirilmesi, "so-
yut-somut" teknik nesnelerin üretimi (ki bunlar, nesnel k u ­
ramsal soyutlamalari içerdikleri ve "içler" kildiklari için so-
muttur) oldugunu sôyleyen bu dikkat çekici gôrüç de içte bu-
radan kaynaklanm aktadir.7 Dolayisiyla diyebiliriz ki Bache-

(7) Le Rationalisme applique, a.g.e, s. 102, 105-106, vb. "Çagimiz, basit bilgiy­
le bili'msel bilgi, basit deneyimle, bilimsel teknik arasindaki kopmayi yaça-
maktadir. (...) Akkortelli elektrik lambasimoluçturmuç olan teknik, gerékten
de, 19. yüzyildatüm insanliginkullandigiWm aydinlanmateknikleriyle bag-
larini koparmaktadir. TOm eski tekniklerde, aydinlatmak için, herhangi bir
lard için sanki bir siireklilik veya süreksizlik sorununu ken-
dimize sormadan once bilginin veya "bilme"nin ne oldugunu
bilebilirmiçiz gibi, kopmamn ônceden verilmiç, tammlanmi§
bir "bilgi alam"na müdahalesi sôzkonusu de^ildir. Ancak bu-
mm tam tersinin bir anlami olabilir: Birbirinden aynlm ayan
bu araçtirma, uygulama, egitbilim etkinlikleri bütünü içinde
pekâla bir süreksizlik -hatta, zincirleme bir tepkiden dogan
birbiriyle ilintili bir dizi süreksizlik- oldugu içindir ki, bilgiyi
bununla tanim layabiliriz. Bizzat bïlgi kategorisi, bu geçi§in,
bu kar$isavsal ilintinin, bu kopma silrecinin ifadesidir.8
Ama ben, ayni zamanda da Bachelard’m savinin tarih-
sellikten daha az bir §ey oldugunu sôylüyorum. Bunu anla-
mak için, temel olarak olumsuz bir kapsam i olan ve tama-
men akilci bir gorüç açismdan anlam yükünün alt1n1 çizen
bu "basit bilgi" kategorisi üzerine biraz düçünmek yeterlidir.
Sözcügün kendisi bile bizi uyarmahdir: B asit bilgi "bilim-
sizlik"ten baçka bir §ey degildir ve bu tasanm altinda, iste-

maddeyi уакт ак gerekir. Edison’un ampulunde, teknik sanat, bir maddenio


yanmas1n1 engellemektedir. Yeni teknik, bir уапта-та tekni§idir. (...) Dola-
y1s1yla elektrik ampulünün bilimsel düçüncenin bir nesnesi oldugunu olum-
layabiliriz. Bu anlamda, sôzü geçen §ey, bizim için, soyut-som utbk nesne-
nin basit ama açik bir ôrnegidir. Bunun i§leyi§ini anlayabilmek için, bizi
olaylar arasindaki Hintilerin incelenmesine, yani, cebirsel olarak ifade edilen
ak1lc1bir bilime götürecek olan bir donuç yapmamiz gerekir."
(8) G. Canguilhem’in, §u cana!1c1 ifadesini i5te bu güçlü anlamiyla, bilimci bir
yakla51mdan iyice uzak oldugunu gördugümüz bu anlamiyla ele almamiz
gerekir: "Kaba (basit?) bilgi yoktur (...) bilimsel olmayan bir bilgi bilgi de§il-
dir. “Hakiki bilgi"nin bir laf kalabaliQi oldu§unda israr ediyorum; "bilimsel“
bilginin de, "bilim ve hakikat"in de, ve tüm bunlarm hepsinin ayni §ey oldu-
§unu sôylüyorum." ("Philosophie et science" -Felsefe ve Bilim- OFRATE-
ME Okul televizyonunun yayim, Yil 1964-1965). Ve bence, Althusser’in de,
kendi açisindan, bilgi için “pratik ôlçüttrnün, her bilimin kuramsat pratiÿinin
içinde oldu§u savunusunu aym yönde ele almak gerekir. Tabii bunu yapar-
ken birçeyi, bilimin, tanimsal olarak, kapali bir düçünceler çemberi degil, di-
ger pratiklere ve kendi ôz geli§imine açik bir pratik oldugunu da animsamak
5artt1r.
sek de, istem esek de iki çeyi bir araya getirir: Hem, -"bilgin-
ler sitesi" dahilinde yaçam hakkim iz olmadigi siirece- hepi-
mizin dahil oldugu cahil, bilgisiz takiminin son derece deger
verilen fyani degersizleçen) bir "sozde-bilme"sine ili§kin top-
lumbilimsel kavram , hem de hiçbir dogrulanmaya sahip ol-
madigi halde bilginin yabancilaçrmç kökeninin bulundugu o
karanhk magaranin dibindeki nüfuzlan çerçevesinde m utlak
gibi görünen, yanilgi y a da yam lsam aya iliçkin epistemolojik
kavram... îçte bu nedenle Bachelard, 'b a sit bilgi" konusun-
da, Platon’dan K ant’a ve daha da ôtesine degin felsefenin ya-
nilsama ve yam lgiyi tasaninladigi klasik felsefi kavram lan
yeniden bulur: Bunlar, dolaysiz olan, duyum, kanaat (aceleci
bir genelleme olarak) ve, yalnizca biçimsel olan soyutlama’-
dir. Ve bunu bildigimiz gibi bu akilci eleçtiriyi, tüm yam lsa-
ma ve h atalann, (antropolojik) olabilme koçulu olan bir ta-
hayyül kurarm yla güçlendirmeden ônce yapar. Buradan da
çu sonuca variriz: Bachelard’m "yamlgmin olumlu rolü"nü
dofruladigi anda, bu yam lginin, farkhlaçm iç bir çôzümleme
ile (ki bu, örnekleme y a da smiflandirmadan farklidir) ôzgün
bir tarihe sahip olmasi, her zamankinden daha da olanaksiz-
dir O, sözcügün her anlaminda "aliçilagelen"dir. Bir baçka
deyiçle, süreksizlik ve kopma varsa, çeli§ki yoktur.
Bunun sonucu olarak da, bilim öncesi bilmelerle, bilimsel
bilgilerin çatiçacagi ve dônüçecegi ve bôylesi bir çatiçmanm
etkisiyle, bilimsel bilmenin pratik-kuramsal birimleri olan
kavram lann oluçacagi gerçek bir zemin yoktur. Bachelard’-
m, "kopma"sini, pratiklerin, farkhlaçmiç, eklemlenmiç bir
alanina yerleçtirdièi düçünüldügünde, bu sonuç, bir kez da­
ha, iyice çeliçkilidir. Bilim öncesi ("deneysel") tekniklerin, on-
daki statüsü ne olabilir ki? Bunlann bôylece doga üzerinde
belli bir "üstünlük" saglayan tarihi, "duyum"lann, "kanaat"-
lerin ve "dolaysiz" imgelemsel tasarim larin farklilaçmamiçli-
gm a indirgenmeyi kabul mii edecektir? Yine ayni biçimde,
bilimsel bilmenin öncesinde varolan ve bu bilmenin dönii§tü-
rerek yeniden canlandirdigi, ama bunu da bir ôlçiiye kadar
yaptigi, egitbilimsel biçimlerin statüsü ne olacaktir? Burada,
örnegin, tip gibi somut bir ömegi düçünmek, Georges Can-
guilhem ve bir baçka anlamda Michel Foucault gibi Bache-
lard’m takipçilerinin, Bachelard’ci kavram laçtirm ayi oldugu
gibi yeniden ele alam ayacaklarim anlamak için yeterlidir.

'TMiadi dolmu§ tarih" ile "onaylanan tarih"

Bilimsel dallarin tekerriir eden tarih kavram i, yani "miadi


dolan tarih" ile "onaylanan tarih" arasm daki ayrim konusun-
da yeniden kar§im iza çikan güçlük, sorunun boyut ve hedef-
lerini daha iyi aydmlatmarmzi saglayacaktir.9
Dosdogru duyarh noktaya varmak için, bu ayrimin, kaçi-
nilmaz olarak epistemolojik bir savi, yani maddeci bir savi
da, bilfiil bilim tarihi diizeyine kaydettigini belirtecegim. D.
Lecourt açikça gôstermiçtir ki Bachelard’m epistemolojisi,
her tür "bilgi kurami"mn idealizmiyle, bu tür kuram lar için
bilimsel bilginin nesnelligi bir sorun olmadigi ôlçüde, iplerini
koparir. Nesnellik, ardmdan kurgusal bir "giivence''nin ra-
hathgim n gelecegi "ele$tirel" bir sorgulamaya baçvurmaz: 0,
baçlangiçta bir olgu olarak, ama basit degil, tarti§ilabilir bir
olgu olarak verilm i|tir. Bir ba§ka deyiçle, sayfalar boyunca,
bilimlerin nesnelligi (yani sonuçlannm gerçekligi) ile ayni bi-
limlerin tarihselligi (yani sonuçlannm, kuram larinin, fiili
kavram ve verilerinin "göreceligi") arasm daki görünür uyu§-
m azhk üzerinde e§elenip duran bir gelenegin tersine, Bache­
lard, ta en ba§tan, bilimsel bilginin tarihini saglam bir bi-

(9) Bu konuda, her çeyden once L'Activite rationaliste de la physique contem-


poraine'e bakmiz,a.g.e, Birinci bölüm, s. 21-48.
çim dedüçünm enin, ancak bu bilginin nesnelligi tarafindan
saglanabilecegini gösterir. Canguilhem’in ifadelerini kulla-
nacak olursak, bilim tarihini "rastlanti” ile "mantik"m tem-
bel ikilemlerinden kurtarabilecek ve bilimin tarihselliginin
yalm zca onun di§ "ko§ullannm" (bilimsel kurum lara iliçkin
siyaset ve toplumbilim) degil kavramlarinin iiretiminin ta-
rihselligi oldugunu gösterecek olan bu nesnelliktir.^ Bunun
nedeni de, kendilerine getirilen yam tlardan önce, sorunlann
konumunda yeralan nesnelligin, bilmenin her evresinde ge-
liçtirilen, deneysel, m atem atiksel ya da m antiksal biçimler-
de, bizzat, bilimsel etkinligin bünyesinde, maddi bir dayatma
getirmesidir; "ruh"un serbestçe iliçkiye giremeyecegi bu nes-
nellik, hem düzeltmenin gerekliligi, hem de siireklilik, ama
bunlardan da ôte, bilim sel bilmenin birbirini izleyen edimle-
rinin, tam da onun birbirini izleyen "yeniden kurulm a"lan
y a da "bireçimleri" koçuluyla, uyuçmasi sayesinde dile gelir.
Bachelard, bu maddeciligin çok güzel bir ôrnegini, Giln-
cel Fizigin Akilci E tk in lig ïnin I. Bôlümii’nde, Descartes ile
De Broglie’ün dalgalanm ah mekanigi arasindaki aydm lanma
kuramlarinm tarihi konusunda verir.11

(10) Bkz. Etudes d'histoire et de philosophie des sciences, a.g.e, Giriç, "Bilim
tarihinin nesnesi".
(11) Bachelard bize, bu tarihte, geri dönen bir biçimde, yani çagdaç bilimin olu-
çumunda birbirini izleyen evrelerde, her biri "devrimci" bireçimIerin damga-
sini taçiyan evrelerden hareketle, kesinlikle belirleyebilecegimiz bir kopma
oldugunu gösterir: Bu корта, Descartes’la doruk noktasinavaran aydinlan-
ma kuramlarinm miadi dolrnu$ tarihiyle, Huyghens tarafindan, çifte yansima
sorununun çôzümlenmesi için ônerilen, dalga alanina iliçkin matematiksel
kavramin "oluçturulmasiyla" baçlayan onaylanan bir tarihi birbirinden ayirir.
Bu kopma, eleçtirel olmayan bir açiklamayagôre, kartezyen (geometrik) bir
yakIaçimIa, Newton’cu (dinamik) bir yakIaçim arasinda degil de, bizzat,
bôylece çeliçkisini ortaya koydu§u kartezyen yakIaçim dahilinde devreye
girdigi için daha da dikkat çekicidir. Bachelard, bu tercihin gerekliliginin ka-
çinilmaz oldugunu soyler: Güncel bilimin (yani yalmzca basit bir zamandi-
zimsel nokta olan, bugünün biliminin degil de, kendi pratiginin kaynagindan
Am a Bachelard’m epistemolojisinin merkezinde yeralan
bu kavram laçtirm ayla birlikte bazi noktalann da belirtilme-
si gerekir.
Bu epistemoloji, öncelikle, bilimadamlarinm, kendi öz
pratikleri konusunda "ortak olarak" sahip olduklan tasarim-
la belirgin bir baglanti kurar. Bu tasanm , özellikle ve aynca-
likli bir biçimde, egitbilimsel olarak, belli bir daldaki ögretici
yapitlarm öncesinde, ya da yaçam ôyküsel baglamda, bir
araçtirmacmm ''etkin" kariyerinin katkisim yansitm ak ve
konumlandirmak için, bu kariyerin sonrasmda yeralan ku-
ram ya da bulu§larm "tarihsellikleri"ndedile gelir. Bache­
lard, bu "bilginler tarihi"yle, kendi çagmin "bilim tarihçileri"-
nin deneyci ve seçmeci (eklektik) tarihiyle oldugundan hiç de
açagi kalm ayacak düzeyde polemik bir iliçki kùrar ve bunu
da, bizzat onlarm bilimsel etkinligine dayanarak yapar. B i­
lim adam lannin kendi bilimlerinin tarihine iliçkin gôrüçleri-
ni, bu tarih içerisinde, kendi öz pratiklerinir> ögretilerini öne
çikararak diizeltmek... íçte Bachelard’m baçvurdugu yöntem
budur. Bilginlerin tarihi (tarih alam), gerçekten de, çogu za-
man. güncel bilim dahilinde, insan düçüncesinin çok eski bir
projesinin tamamlamçim gösterme amaciyla amlan miadi
dolmu$ kuram lann bir müzesi, hatta bir mezarhgindan baç-
k a bir §ey degildir. Buna karçilik, onlann güncel pratikleri
de, kimi kuram lann hatta kimi kavramlarin onaylandigi,
hep yeni bilgiler ürettigi, bôylece de birer bilgi olarak kendi
kendilerini yeniden iirettigi ôlçüde, düzenli olarak yeniden
harekete geçirildigi, entelektüel ve teknik bir laboratuvardir.
Hegel’in ta o zaman sôyledigi de içte buydu: "H akikat har-
canmaya ve tahsil edilmeye hazir bir bozuk para degildir" ki

çikan etkin bilimin) bak15 açisindan bize nesnel hakikat olarak öörettiQine
göre, Descartes’in fiziQinin "ebediyen mach d0lmu5tur", buna karçihk,
Huyghens'in fizigindeki bir çeyler "ebediyen onaylanm15t1r."
cepte taçinsin (Tin’in Fenomenolojisi’nin Önsüz’ü). Çaliçtinl-
mazsa, yiter gider.
Bu gôrüçü, iniadi dolinuf tarihle onaylanan tarih arasm-
daki ayrimm, bilimsel pratige ''upuygun" bir bilim tarihi
yaklaçim i çerçevesinde, bizzat bu pratigin ortaya attigi, ha-
kikatle yam lgi arasindaki aynm in nesnelliginin ta kendisini
yansittigim sôyleyerek ifade edecegiz. Daha sonralari A lt­
husser’in12 9herecegi bir ifadeyi zamanmdan once kullana-
cak olursak, "spontane". bir tasanm i, kendi pratigiyle karçi-
laçtirarak düzeltme gerekliliginin, "bilim adam lannm spon­
tane felsefesi"nin, pratikleri için gerekli bir iç çati§manm bir
belirtisi oldugunu sôyleyebiliriz. Son olarak da, Bachelard’m
burada, bilimsel çahçmayi spekülatif bir biçimde tekrarla-
m akla yetinmeyip, kendi düzeyirfde, bu çali§maya bilginlerin
idealizm biçimlerinden birine karçi, yine bu bilginlerin mad-
deciliginden yan a tavir alarak etkin biçimde müdahale etti-
gini ileri sürecegiz.13
Ama, Bachelard’in tavrim güçle§tiren bir iç zaafi da gôz-
den kaçirm am ak gerekir. Zaten anlaçilm içtir ki, miadi dol-
muç tarih, tipki, kendisini egilimsel olarak ôzdefleçtirdigi,
ya da tekerriir eden tarihin biinyesindeki kerteyi temsil etti-
gi "basit bilgi" gibi, kendine ôzgü bir cismaniyete, hakiki bir
gerçeklige sahip degildir. Bachelard bir yandan "bilimsel dü-
çünceye ôzgü bir diyalektigin onemi"ni gösterir ve bu diya-
lektik çerçevesinde ''miadi d0lmu5 tarihle onaylanan tarihin
diyalektiginin, arahksiz oIu§turulmasi ve yeniden oluçturul-
masi gerektigi"ni14 sôyler, bir yandan da, bundan d0lay1, y i­
ne aym çerçevede, bizim sürekli bir biçimde modern bir bili-

(12) L. ALTHUSSER, Philosophie et philosophie spontanée des savants, (Fel­


sefe ve Bilginlerin Kendiliginden Felsefesi), Éditions François Maspero,
Coll. “Théorie” ("Kuram" dizisi), Paris, 1974.
(13) Bkz. ilerideki, Thomas Kuhn’un yaklaçimlarinailiçkin tamamlayicinot.
(14) Activité rationaliste..., a.g.e, s. 25
min "tarih öncesi" olarak gördügümüz çeyin biinyesindeki
farklihklarm da kendilerine yönelik bir tarihsel çôzümleme
gerektirdigini belirtir. Burada, Bachelard’in kisaca degindi-
ëi, 18. yiizyil kim yasm da "flogistik" ve "kalorik" kavram lari
arasindaki epistemolojik farkhhk buna bir örnektir; poziti-
vist tarih yazm im n bu iki kavram i, hep "m etafizik"e15 özgü
"tözsel varsayim lar" adi altm da birbirine kariçtirdigi dü§ü-
nüldügünde, bu öm egin daha da çarpici oldugu görülür. Yine
de, gerçek bir tarihsel diyalektigin gerçekleçmesi için gerekli
olan bu "miadi dolmu$"un, bu "bilim oncesi"nin tarihsel çô-
zümlemesi, Bachelard’da tamamen imkânsizdir. Maddeci ya-
nini az önce gördügümüz "hakikat” ve "yanilgi" akilci ideolo-
jik ikilisinin diger yam karçim iza çikar: Yanliçm yaninda
olan salt olumsuzdur ve gerçek bir tarihe sahip degildir, en
iyi plasihkla antropolojik bir açiklamasi vardir. Bir ba§ka de-
yi§le, bilimin bilim olarak bir tarihinin (en güçlü anlamiyla,
yani diyalektik olarak) oldugu yônündeki kam tlam asi, yal-
mzca bilim in bir tarihi oldugu savm a gôtürür. Am a Bache­
lard, bu kez de, bilimsel olu§un "ozerkligi"ne iliçkin gôrü§ü-
nün, ôte yandan sürekli kar§i çiktigi bir §eye varmasini en-
gelleyemez. Bu da, bilimsel bilmenin "tedriciligi"nin bir iç
"mantigin" ifadesi ve "kuralciligi"nin da zimnî bir erekbili-
min ifadesi olarak ortaya çikmasidir.16

(15) Activité rationaliste..., a.g.e, s. 25-26. Lavoisier’den sonra "flogistik"in, ne


kuramsal ne de deneyci kimyada hiçbir anlami kalmaz. Buna karçilik, "kalo­
rik", ôzgül isilarintermodinamiginde hep varolacaktir.
(16) Bkz. G. CANGUiLHEM'in "Qu'est-ce qu'une idologie scientifique7"{BWm-
sel ideoloji Nedir?) makalesi, in Organon, 7, 1970.
''Herhangi bir bilimi, hakikat olgulannin, eklemlenmiç biçimde birbirini izle-
mesi olarak ele alinan tarihi dahilinde inceleyen bir bilim tarihi, ideolojileri
düçünmek durumunda degildir. Bu ekole dahil tarihçilerin, ideolojileri dü-
fünce tarihçilerine, ya da daha kôtüsü, filozoflara birakmasi anIaçilabilir
"Herhangi bir bilimi, onun kendi tarihi içinde tahkik normlarmdan oluçmuç
bir ayiklama olarak ele alan bir bilim tarihi ideolojileri düçünmek durumunda
A lthusser’in "ôdiinç alma" suretiyle gerçekleçtirdigi dônüçü-
míin anlammi çimdi daha iyi degerlendirebiliriz. Kisaca de-
ginecek olursak, Althusser’in bu giri§imi, kendi gôzünde içle-
rinden biri digerinden öncelikli olsa bile, çift yönlüdür.
Althusser’in, her çeyden once yapm ak istedigi, kendisi-
nin "epistemolojik kesinti" olarak yeniden adlandirdigi, Bac-
helard’m "kopma” yaklaçim im n yeni bir alana uygulanmasi-
dir. Bu alan da, M arx ve Engels tarafm dan açilan ve tarihsel
olarak, önceden varolan kuram sal ideolojilerin (Engels,
K autsky ve Lenin tarafindan dôkümü yapilan Marksizmin
§u ünlü "kaynaklari") belli bir dônüçümünden hareketle

degildir. Bachelard'm miadi dolmuç bilim tarihi ve onaylanan bilim tarihi ola­
rak ayrimmiyaptigiçeyler, hem birbirinden ayrilmali, hem de birbiriyle içiçe
olmalidir. Hakikatin ya da nesnelligin onaylanmasi, kendiliQinden miadi dol-
mu§ olanin suçlanmasim da beraberinde getirir. Ama, ileride miadi do!acak
olan, ônce onaylanmazsa, tahkikin hakikati ortaya çikarmasma gerek yok-
tur.
"Dolayisiyla ideoloji/bilim ayrimi, bir bilim tarihi dahilinde, gôrünüçte korun-
mu§ olan bir ideolojinin bazi ôgeleriyle, ideolojiyi ortadan kaldirmiç olan bi-
limsel olu§umun, bir sOreklilik çerçevesinde bilim tarihine dahil edilmesini
engellemelidir: Le Rêve de d'Alembertde (D'Alembert'in Dü§ü), Origine
des Espèces'i (Türlerin Kökeni) haber veren bir §eylerin aranmasi gibi.
“Ama, ideolojiyle bilimin birbirine geçmesi, bir bilim tarihinin bir tarihselin si-
radanliQma, yani hiçbir kabartma gölgesi olmayan dümdüz bir tab)oya indir-
genmesini engelemelidir. Bilim tarihçisi iki tarkli düzeyde çaliçmak ve çaliç-
masint da iki farkli düzeyde sunmak zorundadir. Bu çekilde içlenip sunul-
madi§i, bilimsel ideolojinin ôzgüllügünü kabul edip, ona bir yer ayirmadigi
(...) için, bilim tarihi de, üstelik bu kez, nesnesinin yanli§ bilinci anlaminda,
bir ideolojiden baçka hiçbir §ey olmama riskini beraberinde taçir. (...) Valniz
hakikatin tarihini yapmayi istemekle, sonuçta yanilsamali bir tarih yapilir. M.
Suchodotski, bu konuda haklidir, tek bir hakikatin tarihi, çeliçkili bir kavram-
dir.” (Günümüzde, ideologie et rationalité dans l'histoire des sciences de la
vie'de (Yaçam Bilimlerinde ideoloji ve akilcilik)yeniden yay1mlanm15t1r,Vrin,
Paris, s. 33 vd.).
olu§tùrulan bilimsel bir dal olan tarihsel maddeciliktir. A lt­
husser, buradan hareketle, açik bir kuram sal sôylem dahi-
linde, bizzat Marksizmin de kabul ettigi, ama hep, M arksist
kuram a degil de, bu kuramin ideolojik "tarih oncesi"ne ait
olan felsefi ifadelerin çeliçkisi çerçevesinde ele alinan, episte-
molojik bir "olguyu" saptamaya ve çôzümlemeye çali§ir. Son
> çôzümlemede, Althusser’in çagdaç M arksist felsefe bünyesin-
de sürdürülen maddecilik ve idealizm miicadelesine miida-
hale etmesini saglayan çeyin, Bachelard’ci gorii|te (bilimsel
nesnellik gôrüçü) kendini gösteren maddecilik ögesi oldugu
söylenebilir. Hatta, Althusser’in, yalm zca Bachelard’ci görü-
§ü, Bachelard’in asla düfünmedigi (ya da m atem atik dallari-
na öncelik tamdigmdan dolayi diçladigO bir nesnellik alani-
na dogru yaygm laçtirm ayla, Bachelard’m maddeci ôgesini de
güçlendirdigi söylenebilir: Althusser, bir hamlede, matemati-
ge (ve matematiksel fizige) tanman bu ayricahga bagli olan
idealleçtirici egilimden kendini kurtarir. Bununla birlikte,
en baçtaki ôdünç alma ediminin bir sonucu olarak, A lthus­
ser, aym zamanda da, Bachelard’ci sorunsahn iç çeli§kilerini
aynntih olarak inceleme kaygismi ta§imaktadir: Bundan do-
layi da (bu durumda) Bachelard’da maddecilikle idealizmin
aynm çizgisinin nerede bulundugunu kesin bir biçimde bile-
meyecektir. Bachelard’ci epistemolojinin Althusser’e, kendi-
sinin haberi bile olmaksizin, bu ôdünç almanm bir bedeli ola­
rak, (ileride) Marksizmin sonuçlarina katlanm ak zorunda
kalacagi türden bir "rövan§" hazirlam asina hiç §a§mamak
gerekir.17
Gerçekten de Althusser, bir uygulamanin (ya da bir
ôdünç almanin) çu mantik çizgisini ortaya çikaracagim bile-

(17) Althusser'in Bachelard'dan "ôdünç aldigi" konusunda, bkz. özellikle, L.


ALTHUSSER, Pour Marx (Marx için), Éditions François Maspero, Coll.
"Théorie", Paris, 1965, s. 24, 168-169; Éléments d ’autocritique, (Ôzeleçtiri
CXjeleri), a.g.e, s. 30-31, 51-52; Positions (Gôrüçler), Paris, 1976, s. 154.
rnez: Tarihsel maddeciligin oluçumunda "epistemolojik ke-
sinti"yi. tam mlam am izi saglayan, tarihsel maddeciligin de
kendi hesabma, ("bilim tarihçileri" sayesinde bildigimiz gibi)
"epistemolojik kesintiler"in oldugu baçka bilimlerin "kuram-
sal pratigi"nde hissedilen özellikler sunmasidir: Yunanhlann
"Matematik k itasi”, Galile’nin "Fizik kitasi" konusunda yap-
mi§ olduklari gibi, M arx da "Tarih kitasim " nesnel bilgiye
açar. Bir baçka deyiçle Althusser, bizzat kendisinin siirekli
tammladigi "aynasal" (speküler) "güvence" iliçkisinin içine
kistirihr: M arx’m "epistemolojik kesintisi" üzerine düçüne-
bilmek için matematigin, fizigin, kim yanm tipik epistemolo­
jik kesintilerine baçvurarak (Engels’in ünlü Marx, Lavoisier
mukayesesi dogrultusunda), bu kesintinin biçimini önceden
bildirmesi gerekecektir. I$te o zaman Bachelard, bu önceden
bildirimin, ele$tirilmemi$ teminatçisi (garantörii) olacaktir.
Marksizmin, karçitlari tarafmdan reddedilen ve bu durumla
çeliçkili bir biçimde, yandaçlarm m belli bir kesimi tarafm ­
dan da terkedilen "bilimselligi", böylece, bu örneklerden yola
çikilarak (en azmdan sôzde) "kanitlanacaktir". Bundan ötürii
örnekler birer modele (emsale) dônüçecektir. O zaman da, çu
ya da bu biçimde, bir bilgi kuram i, ya da bilim Bilimi’nden
asla ayirdedilemeyen bir genel Kuram ’m nesnesi olarak ВІ-
LIM’in özü varsayim i, kaçmilm az hale gelmektedir. (Oysa
Althusser tüm açik polemigini bu fikre karçi yöneltir, özellik­
le de bu fikrin "Stalinci Uçüncü Entem asyonal" bünyesinde
almiç oldugu belirgin biçime, yani Diyalektik Maddeciligin
doganin genel felsefesi oldugu fikrine karçi.)
Bu noktayi aydinlatm ak için, güncel epistemolojinin baç­
ka akim lariyla k isa bir karçjlaçtirm a yapabiliriz. Çurasi ga-
yet açiktir ki (Althusser de bunu kabul eder) Sir Karl Pop-
per’deki "çürütülebilirlik ôlçütü" kavram i Marksizm ve psi-
kanalizi bilim "alam"ndan (yalmzca güncel bilim degil, olabi-
lecek tüm bilim alanindan) di$lamaya yönelik ad hoc bir
kavram dir. Bununla simetrik olarak, Althusser’deki "episte-
molojik kesinti" kavram inm da önceden, M arksizm i (ve psi-
kanalizi) bilim alam na dahil etmeyi am açlayan bir kavram
olup olmadigi düçünülebilir. Am açlarin ters olmasi, bir du-
rumda ôlçütün m antiksal, digerinde ise tarihsel olmasi, te­
mei olarak benzer olan bu giri$imi degiçtirmez. Daha dogru-
su, Althusser’in dile getirmedigi düçünce §ôyle olmahdir: Di§
"mantiksal" bir ôlçütten, (iç) tarihsel bir ôlçüte geçildiëi anda
nihai sonuç tersine döner. Her halükârda, bunun sonucu ola-
rak (Marksist) felsefe kuramsal pratiklerin Kurami olarak ta-
mmlanir; Althusser de, baçlangiçtaki "kuramcihgi''nm temel
ifadesini, bu çerçevede eleçtirir.
Am a Althusser’in giriçimi, bu giriçimin çok farkli görün-
mesini saglayacak bir baçka biçimde de okunabilir. Hazir bir
kavram in ôdünç ahnmasi ya da uygulanm asi olarak degil de,
tamamlanmami$ ve çeliÿkili bir malzemeden hareketle yeni
bir kavramm olu|turulmasi olarak görülebilir. M arksist ku-
ramm, dogasi itibanyla, bilimsel bir özelligi olup olmadiginm
"kamt"i sorununu bir yana birakahm. Daha dogrusu, Althus­
ser’in hep inandigi ve vurguladigi gibi, ôzgün kavram lanyla
bilimsel M arksist bir kuramin uarZigmdan yola çikalim (ki
bu asla, bu kavram larm tamamlandigi ya da mükemmelle§-
tigi fikrinden yola çikmak anlamma gelmemelidir). 0 zaman
amaç, ideolojik olanla bilimsel olanm arasm daki M arksist
aynm i, epistemolojik hakikat (nesnellik) ile yanilgi (bilim
öncesi) kategorileri baglaminda dü§ünmek degil, tam tersi­
ne, "kopma" kategorisini, onu, kendisi de bir Bilim felsefesi
projesinden kesin olarak kopmayi baçaram ayan bir "tarihsel
epistemoloji"ye dahil eden iç çeli§kiden koparm ak olacaktir.
Amaç, maddi olarak bilim tarihini salt tarih alamna yerle$-
tirmek olacaktir ki, bu da ancak, bu tarihin (en ba§i da dahil
olmak üzere) bilimsel bir kuram m m kavram lan агасіІф уІа
yapilabilir. En baçta da, ideoloji kavram iyla... Yanilgi, Yaml-
sama, Tahayyül, vb. ile M arksist anlam iyla ideoloji arasm da
dünyalar kadar fark; tam da kökten bir kesinti vardir: ideo­
loji, kesinlikle, felsefi bir kategoriye verilen M arksist bir ad
degildir. Dolayisiyla HakikatATamlgi ikilisinin M arksist Bi­
lim ve ideoloji kategorileri dahilinde düçünülmesi gerektigi-
ni sôylememeliyiz. Asil sôylememiz gereken, bilimlere iliçkin
tarihsel bir kuramin kesin olarak, V arlik ya da H akikat veya
Hiçlik ya da Yam lgi felsefelerinin idealizminden kurtulm asi
için bu sonuncu deyimi (Yamlgi) tamamen atmasi ve bilimle-
rin olu$umuna ili$kin tüm sorunu, ideolojilerin maddeci (ta­
rihsel) kuramma ait olan alana ta$imasmm söz konusu oldu-
gudur.18
Dolayisiyla, Althusser’e, bizzat kendi taleplerini uygula-
mamiz gerekir. Odünç aldigi açiklam alan ve borçlanma yo-
luyla ileri sürdügü kabulleri kelimesi kelimesine dikkate al-
mamaktan da ôte, daha ilk makalesinden, "Genç M arx’a
Dair"den (Bkz. Marx Için) itibaren, M arx’a uygulanm asm i is-

(18) O zaman tek tek incelenmesi gereken, bilim ve ideolojilerin çeliçkili diyalek-
ti§i olacaktir, "Tipki iyiligin asla yitmedigi ve her zaman karçiligim buldugu
gibi, bilimsel bir sorunun da asla yanitsizkalmayip, her zaman ke n d iyaniti-
m buldugunu ileri süren, o iç rahatlatici idealist kolayciliktan siyrilan (diya-
lektigi) (...) GerçekIik bir parça da 'ahayyül içerir. Asla yaniti olmayacak so-
rular vardir, çünkü bunlar imgelemsel olan, herhangi gerçek bir soruna te-
kabül etmeyen sorulardir; sakindiklarigerçek sorunu hakiki bir yanittan yok-
sun birakan imgelemsel yanitlarvardir; kendilerine bilim diyen ama bir top-
lumsal ideolojinin bilimci bir yalan-dolanindan ba§ka bir §ey olmayan bilim-
ler vardir; -iki yabanci maddenin çarpiçmasindan ateçin çikmasi gibi- çeliç­
kili karçilaçmalar sonucu gerçek buiuçlara yolaçan, bilimsel olmayan ideo-
lojiler vardir. Tarihin karma§ik gyrçekligi, iktisadi, toplumsal, ideolojik tüm
belirlemeleriyle, içte bu yoldan, bizzat bilimsel tarihin kavrayiç alanina gir-
mektedir." (L. ALTHUSSER, P. MACHEREY’in "La philosophie de la scien­
ce de G. CANGUiLHEM" (G. Canguilhem’in Bilim Felsefesi) konulu maka-
lesinin sunuluçu, in. La Pensée, s. 133, Çubat 1964).
tedigi ilkeyi kendisine uygulamahyiz: Tecrit edilmiç bir kav-
ram, o haliyle bir anlam ifade etmediginden, yargilam aktan
kaçmmali; tersine, birbirine bagimli bir kavram lar sistemini
incelemeliyiz. Bu da, o sisteme, büyük olasilikla sahip olma-
digi bir "tutarlilik" yakiçtirm aya çaliçma anlamm a gelmez.
Tersine, bu sistemin, kendi am açlan dogrultusunda ortaya
çikan çaliçma eksikligini araçtirm a anlam m a gelir.
ik i konuda, birtakim §eylerin altim çizmek isterim:
1) Althusser’e göre, ne tür bir "olay'' epistemolojik kesin-
tidir?
2) ideoloji ve pratik kavram larim n, kesinti çôzümlemesi
dahilinde birleçtirilmesi ne gibi sorunlar dogurur?
Üzerinde duracagim çeyler, sonuç olarak, bana göre, A lt­
husser’in her türlü engele karçi (yani kendisinden, yapmiç
oldugundan daha baçka bir "ozeleçtiri" yapm asim isteyen ki-
çilere karçi) "temel sorunun M arksist felsefe sorunu''19 oldu-
gunu dayatm akta hakli oluçunun bazi nedenlerini belirtme-
mi saglayacaktir.

Tarihsel b ir olay olarak kesinti

Bu terimi devreye sokmakla bile Althusser, kesintiyi bir olay

(19) Bkz. Éléments d'autocritique, a.g.e, s. 100. Ό zaman çunu diyordum: Te-
mel soru, Marksist felsefe sorusudur. Hâlâ da ayni çeyi düsünüyorum.
Ama, 1960-1965’te temel sorunun ne oldugunu gormüçsem de, o soruyu
açikçagôremedigimi çimdi anliyorum (...). O zaman bu sorunu, ''kuramsal
pratik kuramf olarak tammliyorve ona, tek bir "kuram" sozcügü adi altinda,
bir bilime tanman statOyü uygun gôrüyordum. Felsefeyi, kuramsal olarak,
gereg|inden fazla dikkate almakla, beni, hakli olarak “sinif mücadelesini
,devreye sokmamakla" eleçtirenlerin belirtmiç oldugu gibi, onu, çiyasal ola­
rak yeterince dikkate almamiçtim. (...) BugOn yeni bir formiil olan “felsefe,
son kertede, kuram dahilinde sinif rpucadelesidir"i ôneriyorsam, bunu, tam
da, hem sinif mücadelesini (son k' rte), hem de diger toplumsal pratikleri
(bilimsel pratik de bunlara dahildir), felsefeyle olan "iliçkileri" dahilinde, ger­
çek yerlerine oturtmak için yapiyorum.
olarak tanim lam ak istemiçtir. Öyle ki, ona bir tarih sapta-
m akla (Marx konusunda ise, neredeyse açin ya kaçacak denli
kesïn bir tarih vermekle) bu egilimini daha da vurgulamiçtir.
Althusser, hep, tarih saptamanm olsa olsa bir indeks degeri
taçidigim belirtir. Tarih ancak olaym indeksidir. Özellikle de
Althusser, kesinti denen kuram sal olayi (bilimsel bir sorun-
saldan, kendiliklerinden tarihsel bir varh klan olan, daha ôn-
ce duyulmamiç kavram larin ortaya çikmasi) sadece yaça-
môyküsel bir olguyla ôzdeçleçtirmekten her zaman kaçmmiç-
tir: Ornegin tarihsel maddecilik kavram lannm ortaya çikiçi-
nin M arx’in ya da bir grup genç devrimci aydmm entellek-
tüel yaçam ôyküsüyle ôzdeçleçtirilmesi gibi... Althusser’in,
tam da M arx konusunda, bir bilimin "ba§langicimn olumsal-
ligi" ve bu olumsalligm tarihsel gerekliligi olarak altim çizdi-
gi de budur. Devrimci kavram larm' olu§umu, bireysel ve kol-
le k tifb ir kuram sal evrimin ögesi ve aki§i içinde gerçekleçir.
Bununla birlikte, son çôzümlemede, nedenleri burada yat-
maz, dolayisiyla da sadece bu evrimin evrelerinin birbirini
izlemesiyle açiklanamaz. Tarihsel -kuramsal ya da kuram sal
olmayan- nedenlerin bire§imi tarafmdan ortaya çikanlm iç
bir olay olarak epistemolojik kesinti, kar|ilikli dônü§erek ye- '
ni bir sonuç doguracak olan, eskiden beri mevcut egilimlerin
bir ”rastlaçmasi"dir; bu rastlanti ve bu dônü§ümün, onlari
destekleyen insanlann, hatta bütün belirli bireylerin eylemi,
"çaliçma 'si sayesinde gerçekleçmek zorunda olduguna i§aret
eder. Ama bu bireysel bir evrimin ya da i|in dolaysiz olarak,
kesinti olayimn içinden çiktigi tarihsel süreçle ya da bu süre-
cin belirleyici (nihai) am yla ôzde§le§tigi anlam m a gelmez.
ikisi arasinda, "sôzde" bile yokedilemeyecek bir fark her za­
man için varolacaktir.20

(20) Bu sav Althusser’i, hemen, tarihsel "dolaylandirma"ya iliçkin felsefi sorun-


salin d151nda konumlandinr. Tarihsel dolaylandirmada tarihin uzun vadeli
Bu birinci nokta yine de bizi, daha genel kapsam li bir
baçka hususa götürecektir. Çünkü, kesinti kavram m i tarih
kavram i dikkate ahnmaksizm -bizzat Althusser’in örneginde
oldugu gibi- tartiçmanm olanaksizhgma içaret etmektedir.
Althusser’de (farkina varmiç m iydik acaba?), kesme ya da
kesinti egretilemelerinin bir baçka çarpici kesinligi daha var-
dir: Bununla, Althusser’in Kapital’i Okumak'ta tarihsel za-
mana iliçkin genel geçer deneyci yaklaçim i (ki yapisalcilann
eçzamanlilik^artzamanhhk karçitligi da bunun basit bir de-
giçkesidir) eleçtirmekle bir "tarihsel zaman kavram i"m öner-
digi bazi bölümlerden sözetmek istiyorum.21
Oysa bu deneyci yaklaçim, Althusser’in, "özdeki kesinti"
diye adlandirdigi §eyin sundugu olanakta tamamen dile gel-
mektedir: Bu, bir "§imdi"nin (ya da bir anin) dolaysizligmda,
bir tarihsel görüngünün belirlenme sisteminin toplumsal bii-
tünlük dolayimiyla, bizzat o görüngünün toplumsal bütünlük
dahilinde i§gal ettigi "yer" dikkate ahnarak "okunma" olana-
gidir.
Elbette Althusser’in di§lamak istedigi §eyin yalnizca, top­
lumsal ya§amm, iktisat, sanat, din, bilim, siyaset, ahläk, vb.
tiim veçhelerinin birligi ilkesinin, tarihsel geliçmenin ayni

süreçleri, bireyler ya da gruplarin araciligiyla,ya da, sayelerinde tarihin aki-


§ininve bireysel ya da kollektif “öznelerin pratiginin birbirinin aynasi oldu-
gunun kanitlanacagi umulan, olaylara donüçür. Althusser'in bu tutumu ye-
terince eleçtirilmiçtir. Ama, Althusser'in "kesinti" konusundaki ilk görü§ünde
bile yercümaktadir. (Bkz. örnegin, Marx Için, a.g.e, s. 60-81, 160, 235-236).
Bu tutum, Althusser'in, Marx'in "siyasal”, "bilimsel" ve "felsefi" yakla51mlar1
arasindaki çeli§kilerin geliçimini çôzümlemesinë yardim etmiçtir. Tabii, daha
sonralari, kesintinin basit bir kuramsal (epistemolojik) olguya indirgenmesini
gidermek için yapt1g1 düzeltme çerçevesinde, bu tutum daha da güçlenmiç-
tir. (Bkz. Éléments d’autocritique, a.g.e, s. 97-99). Althusser'de, ne "Us’un
kurnazli$i", ne de "büyük adamlar" yoktur.
(21) L. ALTHUSSER, Lire le Cap/fa/(Kapital'i Okumak) (2. baski), Petite Collec­
tion Maspero, 1968, Cilt I, s. 116vd.ve 129-130.
basit "çerçeve"sinde kavranm asini saglayacak Hegel’ci tür-
den bir "özdeki kesinti" oldugu düçünülebilir. Am a bu, farkh
düzeylerin her biri açismdan, mekanmi oluçturduklari olay-
lann, özellikle de bilim, sanat ya da siyaset tarihinde çigir
açan olaylarm ("devrimler"in) böylesi bir kesinti aracihgiyla
tammlanmasini engellemeyecektir; tersine... Althusser’in,
tam da, tarihin tek bir zam anm a iliçkin siradan imgenin ye-
rine, gayet basit bir biçimde, farkh zam anlarm çakiçmasmin
oluçturdugu vë digerinden daha da siradan imgesinin geçme-
si sonucuna varan bu yorumu reddetmesi ilgi çekicidir. Çün­
kü bu anlamda özerk tarihlerin olacagi düçüncesi saçmadir:
Bilimlerin, ideolojilerin y a da siyasetin, her çey olup bittik-
ten sonra toplanarak -ne denli karm açik, farkh olursa olsun-
kisaca tarihi oluçturacak, çizgisel birer "kendi" tarihleri yok-
tur.
Eger bilimlerin, üretimin, sanatlarm , vb. bir tarihi, yani
görece özerk bir degiçim süreci varsa, bu tara*da birbirlerini
belirlemelerinin (ayni andâ Althusser’in, tarihsel karçitlikla-
rm "üstbelirleyiciligi" olarak tam m lam aya çaliçtigi çeyin) bir
sonucudur. Dolayisiyla ve tami tamma aym nedenlerden
ötürü, "özdeki kesinti", "bölümler" düzeyinde oldugu kadar
"bütün" düzeyinde de olanaksizdir. Epistemolojik kesinti
kavram inm, kuram sal oluçumlar tarihi çerçevesindeki beIir-
leyici olaym kavram i olarak bir anlami varsa, bunun ko$ulu
"kesinti"nin uzaktan yakindan, bir "özdeki kesinti"ye, yani
tarihin içinde olup bitecegi m utlak bir çimdi (ya da mutlak
an) fikrine benzememesidir.
Ne var ki, bu durum, dikkate deger sonuçlar dogurur.
Althusser’in o zaman tasarladigi epistemolojik kesintinin
bagh oldugu olgu (ya da olay) dQlaysizhgmin, en azmdan de-
neysel ya da spekülatif zaman dolaysizhgiyla hiçbir iliçkisi
olmadigi anlam m a gelir. Kendisi zamam belirlemedigi için,
süreklilik ve süreksizlik ikilemiyle de özel olarak hiçbir ili§ki-
si yoktur. Öyle ki, bilim tarihinin "epistemolojik kesinti" de-
yim iyle tasarlanm asinm , bilginin geliçmesindeki süreklilige
iliçkin mevcut ideolojilerle baglarm i kopardigmi göstermek
egitbilimsel açidan yararli olsa bile, bu eleçtiri bizi hiçbir bi-
çimde tarihin diyalektiginin temel olarak kendi öz süreksizli-
giyle tammlandigi sonucuna gôtürmemelidir. Ikisi de ayni
derecede ideolojiktir: Dogruyu sôylemek gerekirse, çimdi, is-
ter birinci, ister ikinci biçimde olsun, rahatça hareket edenin
o eski, bildik, tarih öznesi (psikolojik, sosyolojik ya da spekii-
latif) fikri olduguna dair istenen tüm kam tlar artik elimizde-
dir.
Gerçekte bu yaklaçim m pratik hedefi, Althusser’de de sii-
rekli, israrla yinelenen bir formiiliin sonuçlanm dikkatle in-
celemeye baçladigimiz andan itibaren ortaya çikar. Sôzii ge-
çen formül, kesintiyi "sonu olmayacak bir siirecin ba$langici"
olarak gösterecek formüldür. (Ortaya çikan hedef ise) A lt­
husser’de tedrici olarak degi|en bir sürecin (Marksizm sôz
konusu oldugunda) nitelendiriliçidir: Ônce egilimsel olarak
(Marx için, K apital’i Okumak) bir bilimsel kuram m oluçum
ve geli|me sürecine "indirgenen" bu süreç, bugün, bu kuram-
la devrimci iççi hareketinin "kaynaçma" siireci biçiminde egi­
lim sel olarak kim liklendirilm ektedir (John Lewis’e Cevap,
Ozele$tiri Ôgeleri). Bu hiç de küçük bir fark degildir. Ama
formülün kendisi ve ifade ettigi düçünce degiçmemektedir.
Ikisi de sürekli olarak kesintinin ilk ônce, ne denli tuhaf ge-
lirse gelsin, yalnizca bir olay olarak degil bir süreç olarak,
yalm zca bir süreç olarak degil, egilimsel ve ileride gorecegi-
miz gibi içsel olarak çeli §kili bir süreç olarak düçünülmesine
içaret etmektedir. Içte bu nedenle, Althusser’i eleçtiren bazi
ki|ilerin düçünebildiklerinin tersine, onun için, epistemolojik
kesintinin, §u an içinde tamamen ve kesin olarak bitmi§ bir
sonuç degil de, "siiregiden bir kesinti" oldugunu kabul etmek
hiç de zor degildi.22
Althusser’in düçündügü çekliyle epistemolojik kesintinin,
aym anda hem geriye çevrilemezligi hem de tamamlanma-
mi$ligiyla tam mlandigmi sôyleyebiliriz. Ü stelik bu iki yônün
ikisi de aym derecede ônemlidir ve çeliçkisel olarak bir arada
düçünülmelidir. M arx’m kuram sal çaliçmasmda ortaya çi-
kan geriye çevrilem ez bir "bilgi etkisi"ne uzanarak devrimci
iççi hareketinin kendisine verdigi "yaptinm "la olan çeliçkisel
bagim inceleyerek aydm latilm asi gereken tam da M arx’m
"kesinti"sinin tam am lanm am içhgi, dolayisiyla da bugünün
koçullarinda onun görece tamamlaniÿimn ko$ullanmn dönil-
$ilmildiir. Marx’in kesintisinin geri çevrilemezligi kendiligin-
den hiçbir "güvence" sunmaz; o, tüm üyle kendisini üreten
eleçtirel çahçmaya, onsuz düçünülmesi bile mümkün olama-
yacak o çahçmaya baglidir. Kisacasi, altmiçli yillarda A lt­
husser, Marx konusunda, Spinoza’nm habemus enim ideam
veram'mi tekrarladigm da, bu, M arksistlere bir tiir: "müste-

(22) Pour Marx, a.g.e, s. 61. "(...) Her §ey, tekil bir düçüncenin gücüyle, ideolojik
bir alamn izleksel sistemi arasinda olup bitmektadir. Bu baçlangiç onlarin
iliçkileridirve bu baçlangicinsonu olmayacaktir..."
Réponse John Lewis, (John Lewis'e Cevap), Editions Maspero, Coll.
"Theorie", Paris, 1973, s. 53 vd. "Bôylece, 1845’te, geri çevrilemez bir §ey
baçlar: ’epistemolojik kesinti", dônûçü olmayan bir noktadir. Sonu olmaya-
cak bir çey baçlar.
"Süregiden bir kesinti", diye yazmi§tim, yani uzun bir çaliçmanin baçi..."
Éléments d'autocritique, a.g.e, s. 105 vd.: "(...) Bu bulu$, insanliktarihinde,
daha ônce gôrülmemiç bir kuramsal olaydir. $unu da belirtmek isterim ki:
Bu olay geri çevrilemez. (...) Marx’in buluçu, baçlangicindan itlbaren, kizgin
ve vazgeçilemez bir simf miicadelesinin konusunu ve hedefini oluçturmuç
ve halen de oluçturmaktadir (...). Bu birti$in (iççi hareketiyle Marksist kura­
min birligi) biçimIenmesi ve tarihsel bir varoluça sahip olabilmesi için uzun
bir çaliçmave hem ideolojik, hem de siyasal bir mücadelenin olmasi gerek-
miçtir. Bizzat gçrçekIeçmesinin ve varhginin koçullari, bu birligin, artik hep
varolacak biçimde elde edilmiç bir sonuç olmasi sonucurtu dogurur...
rih olun,hatalarm iz y a da fiyaskolarim za ragmen gelecek si-
zindir çünkü siz hakiki bir fikre sahipsiniz! Bilimsel hakikat
çantamzda kekliktir!" deme biçimine pek benzemiyordu.
Am a Althusser’in eleçtirel tamminin bir baçka kuram sal
sonucu daha vardir: Yalm zca süreksizlik imgesine göre ayar-
lanan her tür kesinti, dônüçüm y a da "devrim" yaklaçimm m
tersine, bu tamm, hiçbir zaman, kesintinin içinde gerçekleçti-
gi deyimlerin birer "degiÿmez” olarak tasarlanm asi sonucunu
dogurmaz. "Genç Marx" konusundaki kuram sal tartiçm aya
müdahale eden Althusser, kesintiyi algilayabilm ek için, bir
yandan ideolojinin tarih ôncesinin tipik kavram i ve sorulari-
mn, ôte yandan da toplumsal oluçumlarm bilimsel kurami-
nm tipik kavram ve sorunsallarinm ait oldugu farkli, birbi-
riyle uyuçm ayan kuram sal sorunsallari belirlemek gerektigi-
ne i$aret ederdi. Buna ek olarak, bu kuram sal sorunsallarin,
Althusser’in o zaman, verili ideolojik alan dedigiyle yani bir
toplumsal oluçumun tarihinin §u ya da bu çagma organik
olarak bagli ideolojik oluçumlar sistemiyle olan iliçkisini de
incelemek gerekir. Çünkü kuram sal bir sorunsahn çeliÿkile-
rinin anla§ilmasim saglayan bu iliÿkidir. Am a Althusser’in
tam m lan, hiçbir zaman, kuram sal sorunsallarin ya da ideo­
lojik alanm kendisinin, "degiçmez" olarak degerlendirilmesi
gerektigi anlamm a içermez. H atta tam da bunun tersine i§a-
ret eder: Bunlarm her ikisi de, ke§fedilmesi gereken belli bir
sürecin etkileri olarak sunulmuçtur. Oysa, Jacques Monod’-
nun bize ôgretm if oldugu üzere, degiçmezligin bulundugu
yerde "erekbilim"in (teleonomi) de pek uzakta olmasi bekle-
nemez.
Bilmenin "süreksizligi" adma kim i zam an Althusser’in-
kiyle yakm bulunan bazi çagda§ egilimlerle yapilacak bir
mukayese i§te bu durumda tam anlam iyla açiklayicidir.
Kuhn’da oldugu kadar Foucault’da da, süreksizlik izlegi ger-
çekten de temel olarak degiçmezlik izlegine baglanm i|tir.
Kuhn’da bu gayet açiktir çünkü onun çabasi, bilimsel
dallarin alamni iyice "parçalamak" ko$uluyla bilim tarihinin
her zaman, belli bir paradigmanin belirledigi temel olarak
degiçmez bir çerçevede (the performed box), devrimci buna-
hm larla bir puzzle solving eyleminin birbiriyle yer degiçtir-
mesi, iliçkilendirilmesi olarak tam m lanacagm i göstermeye
yönelik olmuçtur. Bu degiçmezligin kendisi de hem, "anor­
mal" olarak aIgilanan olaylann birikimiyle devrim bunahmi-
mn nedeni, hem de çok basit bir uygulama modeline göre,
bunahmm yöneldigi amaçtir.
Bu Foucault’da da, üstelik gayet de ilginç bir biçimde,
açiktir. En azmdan yapitmin Deliligin Tarihi’yle baçlayan ve
geçici olarak, Sôzcükler ve ÿeyler’de doruguna ulaçan bölü-
münde bôyledir. Foucault da Althusser de, biri kuram sal bir
dü§üncenin sorunsahyla olan iliçkisini, digeri ise bôyle bir
düçüncenin belli bir döneme özgü episteme ile olan ve farkli
dallan yöneten iliçkisini tam m lam ak için neredeyse ayni ifa-
deyi kuUamrlar: Her ikisi de, yalm zca belli bireysel düçünce
ya da söylemler üzerine degil de bu dii$unce ya da söylemleri
olanakh kilan §eyi açiklayan ve dolayisiyla da onlara açila-
mayacak iç sm irlar çizen sistem üzerine düçünmek gerekti-
gini söylerler. Foucault’y a göre söylemlerin episteme’yle olan
iliçkisi çifte bir ôlçütler takim m a göre degi$mesel bir meka-
nizmayla açiklanm aktadir: Farkli dallann ve bu dallann
özel "nesnelerinin" (örnegin çahçma, ya§am, dil) degi|mesi
ve her bir dahn dahilinde geçerli olan episteme’nin tipik
"sapkm lik noktalan"ndan hareketle "yön degi$tiren" karçi-
savsal konumlarm degi|mesiyle... Oysa degiçmesel mekaniz-
ma dendiginde, bu degi|melerden ônce varolan ya da onlara
içkin bir degiçmezin de bulundugu varsayihr. Içte bu neden-
le, bizzat Foucault’nun giri§imini de, aykm ligi ne olursa ol-
sun kültürcülügün Ьіт "degiçkesi" оІагак tam m lam ak gere-
kecektir (Bkz. Canguilhem ’in 1967’de Critique’de çikan "Іп-
sanin ölilmü ya da cogito’nun tiikeni$i" adli makalesi. Can-
guilhem burada Foucault’nun Am erikan "temel kiçilik" ku-
ram cilanna yakm oldugunu söyler. Aralarm daki fark, ki bu
da küçümsenecek bir fark degildir, Foucault’nun normatif ol-
mamasidir. Ayrica bugün, Foucault’nun araçtirm asm da "di-
siplin" sözcügiinün anlammi iktidar boyutuyla tamamlama
amaciyla hapishane sorunuyla birleçtirilen hastane sorunu-
nun, yani degiçmezin, gerçekte açikça norm atif oldugu, norm
ürettigi düçünülebilir).23
Ama Althusser’de kuram sal bir sorunsahn kendi etkileri
y a da ôzel sonuçlan degiçmesel terimlerle düçünülmedigin-
den, nihai yerleçme noktasi bir degiçmez olamaz. Burada, bir
egretilemenin açihminin kôtüye kullam ldigi düçünülse bile,
burada Althusser’in gönderide bulundugu (kuramsal) ilretim

(23) Pour Marx, a.g.e, s. 62: "(...) Yaçayan bir yazarin dile gelmemif dü§üncel&·
rinin varIigin in da ôtesine gitmek, düçüncelerinin olabilirliginin mevcudiyeti-
ne kadar gitmek gerekir: SorunsaIsna degin, yani, tekil bir yazarin kendi ôz
dü§üncesinde kendini açikladigi, o mevcut ideolojik alamn bu bôlümünü
oluçturan etkin düçüncelerin yapici birligine degin gitmek gerekir...". Ayrica,
bkz. Lire le Caphatm tüm Önsöz'ü "Du Capital à la philosophie de Marx"
Kapital'den Marx'in felsefesine); Burada Michel Foucault'ya açik bir gon-
derme vardir(a.g.e.).
Michel FOUCAULT, Les Mots et les Choses (Sôzcükler ve Çeyler), Galli­
mard, Paris, 1966, s. 89-90: “Bu tartiçmalari çikiç noktasi ya da izlek olarak
ele alarak, klasik dönemde düçüncenin bir tarihi yazilabilir. Ama o zaman,
ancak gôrüçlerin tarihi, yani, bireylere, ortamlara, toplumsal gruplara göre
gerçekIeçmiç olan terçihIerin tarihi yapilabilir; bu da, ba5l1 ba51na bir anket
yöntemi gerektirir. Eger, bizzat bilmenin arkeolojik bir çôzümlemesi yapil-
mak isteniyorsa, o zaman yararlanilacak olan ana gidi|i oluçturup sôyle-
nenleri eklemleyecek olan bu ünlü tartiçmalar de^ildir. Düçüncenin genel
sisteminin yeniden kurulmasive bu sistemin a§imn kendi olumsalhgi fçinde
anlik ve görünürde çeliçkili bir fikirler oyununu mümkün k1lmas1 gerekir. Bir
tartiçma ya da bir sorunun olabilme koçullarim tanimlayan bu agdir, bilme­
nin tarihselli§ini getiren de odur, vb..."
ili$kileri düçüncesinin degiçme/degiçmez ikilisiyle hiçbir iliç-
kisi olmadigmi kabul etmek gerekir. Dolayisiyla, Althusser’­
in kredi hanesine, en azindan, degi$mez'i olmayan bir sürek­
sizlik kurami geliçtirmeye çahçm akla, çagdaçlanna göre bir
orijinallik yaptigm i yazmamiz gerekir. Bu bir degiçmemenin
karçiligi olarak degil de, egilimsel bir dôrtüÿümün karçihgi
olarak, (farkh ama aym yapidaki degiçmezler olacagina),
farkli yapilardaki süreçler olan terim ler arasindaki bir iliçki
biçiminde düçünülecek olan bir süreksizlik kuram idir. Bu
açidan, Althusser’in bilimle ideoloji karçithgm a iliçkin ifade-
lerinin incelemeye deger old u gu b elki kabul görebilir. Ayni
çekilde, bu koçullarda Althusser’in, eçzaman/artzaman, de-
giçme/degiçmezlik ikililerini yaratan bir "yapisalci" akim a
dahil oldugu gôrüçünün iyice kuçku gôtürecegi, h atta saçma
olacagi da belki kabul görecektir.
§unu eklemek isterim: Althusser’in epistemolojik kesinti
kurami tümüyle degiçmezlik gorüçünün ôzel bir durumuna
kar§i geliçtirildigi için, bu kuram m , sonuçta, bir degi§mezlik
yap isalah giyla birle§mesi iyice olasilik diçidir. Sôzü geçen
ôzel durum ise, degiçmesel model degil, resmi M arksizmin de
gaynresm i M arksizmin de Marx’m ve Engels’in birkaç cüm-
lesini, bu cümlelerin Feuerbach’a neler borçlu oldugunu dü-
çünmeksizin, didikleyerek, bilfiil tarihsel maddeciligin olu-
çumunun kurami haline getirdikleri daha aceleci, diyalekti-
gin "tersine çevrilme" modelidir.
Althusser’in yaklaçim m in her tür "normal bilim" fikrinin
ne denli karçitm da oldugunu anlam ak için bu noktayi kavra-
mi§ olmak yeterlidir. H edefhiç de küçük degildir: Siyasaldir.
Tarihsel maddecilikte, "normal bir bilim"in ya da "bilimin
normal bir aki$i"mn varligim edinilmiç bir olgu olarak sun-
mak zordur. Bu varlik da, kendi açismdan gerçekleçmesi,
hatta dayatilmasi gereken bir norm olarak düçünülmelidir.
B ir baçka deyiçle, o varhk da, bilimin normalleçtirilmesinin
slogam haline gelir.

Ideoloji ve pratigin karçisavi

Althusser’in bôyle çeliçkili bir siireci düçünmede kullandigi


kategoriler ideoloji ve pratik kategorilerdir. Bence bu katego-
riler, aym zamanda, hem onun konumunun epistemolojiye
göre yeniligini, hem de bu konumun zorluklanm bir arada
kapsar. Felsefenin ve bilimsel bilgiye oranla rolünün tanimi-
nm neden tartiçmamn stratejik noktasi oldugunun anlaçil-
masmi saglar.
a) ideoloji kategorisi, Althusser’in giriçiminin iki veçhesi
yani bir kuram sal pratik kuram inm "genel" veçhesiyle tarih­
sel maddeciligin "ôzgiil" veçhesi arasm daki gerekli birligin
anlaçilm asmi sagladigi için, dogal olarak merkezi bir konum-
dadir. Ideoloji tarihsel maddecilige ait bir kavram dir ve bu
kavram i ancak tarihsel maddecilik ke$fedebildigi gibi, geliç-
tirebilecek olan da odur. Althusser’e göre Marksizm yalm zca
toplumsal üretimin nesnel çôzümlemesi olarak degil, aym
zamanda, ideolojinin ve ideolojilerin nesnel çôzümlemesi ola­
rak da devrimci bir bilimsel kuramdir. Ікі §ey birbirinden
aynlam az.
Dolayisiyla ideoloji bilgfimizi, epistemoloji sorununa uy-
gulam ak ve böylece bu sorunu tamamen dônüçtürmek için
onu tarihsel maddecilik dahilinde aramah ve gerekirse geliç-
tirmeliyiz. Bu dônüçüm ise, kolayca anlaçilabilir bir neden-
den ôtürü, zorunlu olarak, kôktenci olacaktir: Althusser’in
sürekli altim çizdigi gibi, ideoloji hiçbir biçimde bir yamlgi-
nin, bir yam lsam anin ya da bir bilgisizligin epistemolojik bo-
yutuna indirgenemeyecek bir toplumsal kertedir. ideoloji, be-
lirli tarihsel koçullarda "bilgisizlik" sonuçlan dogurur ama
kendisi bilgisizlik olarak, yani bilgiyle olan (olumsuz) ili$kisi
dolayimiyla tam m lanam az.
Ü stelik bu, yalniz A lthusser’in, ilk önce bir çagm "ideob-
jik alam" olarak adlandirdigi, sonralan belli bir maddi teme-
le bagli "pratikjdeolojiler" diye tam m layacagi çeyler için de­
gil, aym zamanda da bilimsel bilginin, bir tarihsel kesinti sü-
reci araciligiyla içinde ve kendisinden hareketle geliçtigi "ku­
ram sal ideolojiler" için de geçerlidir.
Böylece, Althusser, tarihsel maddeciligin ba§langiç kav-
ram lanm n (xiretim tarzi, sin if mücadelesi, ideoloji, vb.) Marx
tarafmdan bulunuçunu epistemolojik kesinti olarak tammla-
digmda, söz konusu olan, ku|kusuz, bu kavram larla, daha
önceki hukuksal, iktisadi, ahlaksal, vb. ideolojinin (yabanci-
la5man1n "kuramsal hiimanizm"inin tamamen ait oldugu)
s0runsal1 arasm daki uyuçm azligm vurgulanmas1d1r. Ama,
aym zamanda da, epistemoloji kavram min hemen, tam bir
dônüçümü söz konusudur: Bu dônüçümiin temeline Althus­
ser, ifadeyi aynen koruyacak olursak, iki deyim arasindaki
bir karçithk iliçkisini yerleçtirir; bu deyimlerden biri (bilim)
bilgi alanmda tam m lam rken, digeri (ideoloji) bu alanin di-
51nda ve birincisiyle baçtan bir iliçkisi olmad1g1 belirtilerek,
bir toplumsal iliçkiler sistemi olarak tammlamr. Daha dake-
sin bir biçimde ifade edilirse, "ya§anmi§" ya da "imgelemsel"
bir iliçkiler sistemi olarak tam m lam r ve bireyler, bagimh ol-
duklari iktisadi, siyasal, vb. iliçkileri bu sistem dahilinde ya-
§arlar.24 Dolayisiyla, bilimle ideolojinin ili$kisi her açidan
e$itsiz, tiXrde$ olmayan, iki yônü kendiliginden birle§emeyen,
biri öbilrü üzerinde "etki"gosteremeyen ya da ancak bir ilçün-
cii yöniln, pratigin, müdahalesiyle etki gösierebilen bir ili$ki-
dir.

(24) Bkz. PourMarx, a.g.e, s. 240. Daha sonra da Position'da, a.g.e. s. 101 vd.:
"Ideologies et appareils ideologiques d'Etar (ideoloji ve devletin ideolojik
aygitíari).
.^ \ N

b) Burada gerçekten de en duyarli noktaya variyoruz. B


limin "kuramsal pratik" olarak tam mlanm asmin en fazla
eleçtiri doguran tammlardan biri oldugu bilinir. Althusser’in
yaklaçim i, pratigi kuram a, hatta "salt kuram "a indirgemekle
suçlanmiçtir; oysa Althusser’in savi bunun tam tersi oldu-
gundan, bu eleçtiri tam bir çeliçkidir: Althusser’e göre, bizzat
kuramm kendisi bir pratik, birçok pratik biçiminden biri
olan bir pratiktir; zorunlu olarak toplumsal ve dolayisiyla da
zorunlu olarak tüm diger toplumsal pratiklere bagli bir pra­
tik biçimi... Yine de, Althusser’deki bu karm açikhgm neden-
leri üzerine düçünmemiz çarttir.
Burada ayn ntiya girmeksizin, genellikle kabul görenin,
tamamen tersinde yeralan bir varsayimi desteklem ek iste-
rim. Althusser’in, asla kuramin pratige oranla ônceligini ileri
süren herhangi bir cazibeye kapildigmi sanmiyorum; bundan
; ôtürü de Althusser, ilkin, her tür bilimcilik y a da pozitiviz-
min karçism da yerahyordu.
Buna kanaat getirmek için, Althusser’in (dedigi gibi,
Rousseau’ya göre, "sonuçlarm gücüne inanm a zaafina" sahip
oldugunda) (Bkz. "Amiens Savunmalari", in Positions, s. 154)
felsefenin "kuramsal pratikler kurami" olarak tammlanma-
sma varan ve ister istemez bir bilimler bilimini çagriçtiran
sonuca ulaçtiginda bile, gerekçelendirmesinin tüm agirligim,
Marksizmin kuram sal ifadelerinde ya hiç mevcut olmayan,
y a da taslak biçiminde yeralan diyalektik maddeciligin ôz-
güllügü çerçevesinde, "pratik haliyle" bizzat iççi hareketinin
devrimci pratiginde (Lenin, Mao) aranmasi savm a dayandir-
digim am m satm ak yeterlidir.
O kadar ki, kuram sal olarak, devrimci anlammi ortaya
çikarmak için Kapital’i felsefi açidan "okuma"sinda yararlan-
digi açimlamalari da tarihsel devrimlerin pratik diyalektigi-
nin i§te bu çôzümlemesinden çikanyordu. Bir ba§ka deyifle,
Althusser, sürekli pratigin kuram a üstünlügii fikrini dogni-
lar ye gösterirdi: Pratik kuram dan önce y e ra lirv e onu siirek-
li agaj.
Althusser’in savi, pratik kategorisinin maddeci diyalekti-
gin temel kategorisi oldugunu ve onu, bilgi sürecini içine dog-
rudan katacak biçimde geliçtirm ek gerektigini dogrulamak-
tadir. Althusser’in sözünü ettigi "bilgi sonuçlan" pratik so-
nuçlardir. Bence, Althusser’in, M arx’tan sonra ve deneycilige
karçi "bilgi sürecinin tümüyle bilgi dahilinde olup bittigi"ni
yani bilginin nesnesinin asla gerçek nesneyle kari$tirilama-
yacagini savundugunda, asla "bilgi sonuçlan'nm tamamen
kuram sal sonuçlar oldugunu söylemedigi, h atta bunun tam
tersini yaptigi yeterince dikkate ahnmamiçtir.2®

(25) Bkz. Marx'in, Ekonomi Politigin Eleçtirisi'nin 1857’deki Giriç'inde уегаІап


ünlü bölüm, paragraf III: "(...) ve bu, somut bütünlük düçüncenin bütünlügü
(Gedankentotalität) olarak, dü§üncede somut (Gedankenkonkretum) fiilen
düçünme ve kavrama (des Denkens, des Begreifens) eyleminin bir ürünü
oldugu olçüde dogrudur. Buna karçilik, kendi kendini doguracak ve sezgiy-
le, tasar1m1n diçtndave üzerinde düçüneœk olan kavramin degil, sezgi ve
tasar1m1 kavramlara donüçtüren olu§turmanin (Verarbeitung) bir ürünüdür.
Bunun tümü, zihinde bir düsünce bütünü (als Gedankenganzes) olarak gô-
ründügu biçimiyle, kendisi için 0las1 tek biçimIe, bu dünyanin sanatsal, din-
sel deneysel-tinsel (praktisch-geistigen) olarak sahiplenilmesinden farkli
olan bir biçimIe dünyayi sahiplenen düçunen zihnin bir ürünüdür. Gerçek
özne, özerkligi çerçevesinde, zihnin d151nda, hem ôncesinde, hem sonra-
s1ndavarolmay1 sürdürür; ve bu, o z:\in, tamamen spekülatif, tamamen ku­
ramsal olarak davrand1g1 sürece Jevam edecektir" (Marx, 1857-1858 El-
yazmalari("Grundrisse"), Editions Sociales, Paris, 1980, Cilt I, s. 36). Bunu
özellikle, Lenin'in, Materialisme et empiriocriticisme, Bölüm II, "pratik ôlçü-
Ю" konusundaki 6. paragrafiyla karçilaçtirmiz. Lenin burada pratigin bir ala-
niyla kuramin bir alan1n1n idealist/pragmatist ayr1m1n1n, bilimsel açidan saç-
ma oldugunu soy!er, çünkü "bilgi kurami dahilinde bizim için bir ôlçüt görevi
gören pratik, astronomik gözIemler, ke5ifler, vb.’ni de kapsamalidir..."
(Fransizca çevirisi, Oeuvres complètes - Tüm Yap1tlar1- Editions en langue
etrangère, Moskova, s.d, Cilt 14, s. 143) Ve bu pratik, sonuç olarak, "ne
olursa olsun hiçbir insanî tasar1m1 ne dogrulayabilen ne de tamamen çürü-
tebilen" bilgi sürecino bir aç///môlçütü oluçturur (a.g.e, s. 146).
Gerçekte Althusser’in gôrüçünün güçlügü (ki buna siya-
sal güçlügü de dahildir) saf bir kuram varsayim inda degil,
"safbirpratik fikrini üstii kapali olarak kabul etmesinde" ya-
tar. Bu yüzden Althusser’in ba§langiçtaki gôrüçünün "tek
yanh" oldugu, diyalektik olmadigi soylenebilir. Pekiyi ama
hangi anlamda? S alt bir kuram yoktur çünkü kuram asla ke-
sin olarak ideolojinin alani diçmda yeralm az .26 Althusser,
özellikle de çeçitli egilimlerdeki pek çok M arksist kar§ismda,
tarïhte, genel olarak "ideolojinin bir sonu" olamayacagmi sa-
vunarak bu savi açikça reddeder .27
Nitekim Althusser’in 1 No’lu sorunu, kuruluçundan yüz-
yih açkm bir süre sonra bizzat Marksizm bünyesinde süregi-
den ideolojik mücadele olduguna göre, bunun tersi çaçirtici
olurdu. Buna k a r 5 xl1k, Althusser’in "salt bir pratik" yani salt
maddi dönü§üm etkinligi olan ve duruma göre geçim araçla-
r 1n 1 n üretimine (verili üretim araçlannm yardim iyla dogamn
dônüçtürülmesi), bilgi üretimine (gerçekligin "sahiplenilme-
si" için ôzgül bir biçim yaratan kuram sal üretim araçlarmin

(26) Bkz. Pour Marx, a.g.e, s. 171, Philosophie et philosophie spontanée des
savants, a.g.e, s. 98 vd.
(27) Bkz. Pour Marx, a.g.e, s. 238-239: “Ancak ideolojik bir dünya kavrayi§i,
ideolojisiz toplumlar hayal edebilmiç ve ideolojinin (yalnizca ideolojinin ta-
rihsel biçimIerinden birinin de§il) hiç iz birakmadan yokolup, yerini bilime bi-
rakacagi Qtopik bir dünya fikrini kabul edebilmiçtir...'. Bu savin, hemen, Alt-
husserïn, "devletin ideolojik aygitlari’ konusundaki ara5t1rmas1na, "genel
olarak ideoloji kurami"na iliçkin bir tasla^i dahil etmesiyle sonuçlanan ve sik
sik karçi çikilan дегекІіІфі aydmlat1c1 niteliktedir. (Biliyoruz ki, bu, kesinlikle,
ideolojiyle bilim arasindaki karçithgin genel bir kurami deQildir): Tarihsel
ideolojilere iliçkin her söytem, özellikle de, ideolojilere iliçkin her "Marksist"
sôytem. açikya da kapali olarak, kendj ôz olasilikkoçullarinive tarihsel ye­
rini dQçQnebilmesini saglayan, genel anlamda bir ideoloji taniminiiçerir. Ve
kaçimlmazbir seçenek do^rultusunda, buna, ya kJeolojilerin sonu ütopyasi-
ni, (ôrnegin, gerçegiayabancilaçmiç. tersine çevrilmiç bir yans1mas1 olarak
bir ideotoji tan1m1yla), ya da ideolojir.in (ve ideolojinin dahilindeki) tanimlan-
mamiç bir donüçüm sürecine iliçkin maddeci bir savi dahil eder. (Bkz. Posi­
tions, s. 67 vd.)
yardim iyla bir ideolojik hammaddenin dônüçtürülmesi), hat-
ta varolan toplumsal iliçkilerin devrimci bir biçimde dônüç-
türülmesine uygulanabilecek bir pratik öne sürdügü söylene­
bilir. Ilk metinlerinde bir çeliçkinin ortaya çiktigi temel nok-
tanm bu oldugunu düçünüyorum: Maddeci olmayan, akilci
olmayan ideoloji tam m ina karçin, Althusser gerçekte pratik
ve ideolojiyi karçisavsal, birbirlerinin kesinlikle diçmda iki
deyim olarak sunuyordu. Hakikatle yanilgi arasmdaki soyut
(akilci) karçithgi pratik ve ideoloji ikilisine kaydiriyordu.
§ôyle k i pratik, kuram sal pratik ve devrimci pratik olarak
ideolojiyi dônüçtürür am a buna karçihk, onun ideoloji tara­
fmdan gerçekten etkilendigi, onun tarafmdan "dônüçtürül-
diigü" sôylenemez.
Birkaç ayricalik diçmda Althusser’in en ''ele$tirel" okur-
larmin bile, bu noktada, bizzat kendisinin "kuramci" olarak
adlandirdigi sapm anm kaynagim görmesini inatla engelle­
yen neydi, peki? Hiç kuçkusuz, "kuramc 1l 1k" 1n bir kuram i§i
olduguna inandiran ve insamn elini kolunu baglayan totoloji.
Ama asil ônemli olan, bu çeliçkinin, Althusser’in metninde
siirekli ve istikrarli bir olumsuzlam aya konu oluçturmuç ol-
masidir. Bir yandan, sürekli, Marksizm açismdan "saf üre-
tim" olmadigmi, doganin maddi dônüçümüne iliçkin her sü-
recin, bunun yalm zca diçsal biçimini degil aym zamanda da
teknik düzenlenmesini ve iç egilimlerini belirleyen ve bilinen
tüm tarih boyunca sim f mücadelesi iliçkileri olan toplumsal
ili§kiler içinde oluçtugunu söyler. Ôte yandan da, pratik ka-
tegorisini, kuram sal pratigin çôzümlemesini de kapsayacak
biçimde yayarak, Althusser, model olarak (hemen "genelleç-
tirdigi" Marx’m {KapitaVdeki) "emek siireci" tammim, bu ge-
çici ve soyut, belirli toplumsal iliçkilerin çôzümlemesinin ôn-
cesinde yeralan ve kendisi de sadece insan ile Doga arasm ­
daki pratik karçitligm ideolojik kavram iyla iliçkili olan tani-
mim örnek ahr. Bu konuda, Marx için ’in "Maddeci diyalektik
üzerine" adli bölümünü animsatirim; bu bölümde Althusser
"kuramsal pratik" kavram m i "Üç Genelleme" çemasma göre
geliftirir. Bir baçka referans da Lenin ve Fehefe'ye ek olarak
basilan (2 . Baski, 1972) "Marx’m Hegel’le olan iliçkisi üzeri-
ne"dir: Burada, bence, hem o degindigimiz olumsuzlamamn
izleri, hem de bu olumsuzlamamn hedefinin (Marx’in dev-
rimci kuraminin ortaya çitaçmm ideoloji-içi basit bir "ters
dönme" olarak degil de gerçek bir dônüçüm olarak dü§ünül-
mesi) ciddiligi bir arada görülecektir .28
Am a dahasi da var: Belli bir M arksist gelenekle baglanm
koparm ak §öyle dursun, Althusser’in egilimi, tam tersine,
dogrudan bu gelenekten kaynaklanm aktadir (bu da ikisini
sadece birbirinin karçiti olarak göstermeye çaliçan eleçtir-
menlerin sikintisini açiklayici niteliktedir). Bu egilim, dogru-
dan dogruya M arx’m Alman ideolojisi ve Feuerbach Üzerine
Tezler’den baçlayarak, Ekonomi Politik’in Ele$tirisine Katki’-
nin Önsöz’ündeki ünlü ifadelerine degin çeçitli yerlerde orta­
ya attigi, "bilinç biçinli" olarak ideoloji, yani ide’ler dünyasi,
(28) Burada, Althusser^n, tam da Marx'in, 'dünyanm sahiplenilmesi' olarak bilgi
konusundaki savlari konusunda, bir "düçünce" tanimi geliçtirdigi, Lire de
Capitafin (I, s. 47-48) aslini söylemek gerekirse temel nitelikte- bölümü
üzerine tartiçmak uygun olacaktir. Bu metin.henüz o zaman, bizim burada
hedeflerini gösterebilmek için, olanaklarinin en uç noktalarina de$in çeke
rek tartiçtigimiz Pour Marx'in "prat>kçili§inin' bir dûzeitmeeidir." (...) Burada
sôz konusu olan “düçünce" karçisina gerçek dünyanin madde olarak çika-
ca§і açkm bir özne ya da muttek bir bilincin yaüsi deÿM r, bu duçünce, in­
san bireyleri bunun taçiyicisiolsalar da pstkolojik bir öznenin yetisi de de-
§ildir. Bu düçünce, do$al ve toplumsal gerçekhk içinde kurulu olan ve ek-
lemlenen bir dO$Once ayg/ftnintarihsel olarak oluçmuç bir sistemidir. Kendi-
sinden -e$er bu deyimi kullanmayi gôze alirsam- bilgilerin belirfedi§i bir üre­
tim tarzi meydana getirifen bu düçünce gerçek koçullar sistemi tarafindan
tanimlanir. (...)". Düçünce aygiti, çok do§al olarak, "devletin ideolojik aygit-
lari" sorununu ôncelerken, aym zamanda da, temel yapisal ôzelligini aldigi,
Freud'cu psi$ik aygiti da animsatir. Bu özellik ise, düçüncenin asla “kendili-
<3inden çagdaç", kendi belirlemelerine saydam olamayacagidir.
yani ister dogru ister yanliç olsun m utlaka gerçek diçi bir ta-
sarim olan ideolojiyle, "gerçek" bir dônüçüm olarak pratik
(pratik, emek, üretim ve tarih kategorilerine giderek daha
yakinlaçan egilimsel tam miyla) arasindaki karçitliktan kay-
naklanmaktadir.
Ama Althusser burada kendi kendisiyle, kendi ideoloji ta-
m m iyla çeliçki içindedir. Çünkü bu tanim, her (toplumsal)
pratigin, ideoloji dahilinde, kendisini belirleyen ideolojik
ili$kiler çerçevesinde geliçtigi anlamina gelir ОзеІігІешепіп
de ôtesinde, her pratik, zaten, son kertede üretim iliçkileri
tarafindan belirlendigine göre, ideolojik iliçkiler pratigi iist-
belirlemektedir). Tabii ki, bilimsel pratik de buna dahildir.
Bu, ileride yapilabilecek düzeltmeler sakli kalm ak kaydiyla
mümkün olan tek M arksist tanim olma, ama buna karçilik
Marx’ta mevcut olmama, daha dogTusu, onun iktisadi, hu-
kuksal, ve felsefi burjuva ideolojisine getirdigi saglam eleçti-
ri dahilinde, yalnizca bir defa, o da "pratik durumu" ifadesiy-
le yeralm a gibi ilginç bir ôzellige sahip bir ideoloji tammidir.
Bu noktadan hareketle, Althusser’in neden, zaman için­
de, kendi "epistemolojik kesinti" tammim yeniden oluçtur-
m ak zorunda kaldigi anlaçilabilir. Bu düzeltme, yalnizca k u ­
ramsal nedenlerden kaynaklanm am iç, tersine, esas olarak
siyasal yönden belirlenmi§tir. Ama, özünde istikrarsiz ve çe-
liçkili olan ilk kavram lar sistemi, çeliçkisini, belli bir siyasal
pratikle kar|i karçiya kaldiginda ortaya çikarmiçtir. K uram ­
sal düzeyde ele aldigimiz takdirde, bugün iyice açiga çikan,
M arksizmin derin bunalimi bizi yalnizca, günümüzdeki var-
yantlarinm §u ya da bu yône sapmasma degil, aym zamanda
da Marx’m düçüncesinin iç sm irlanna götürmektedir. Marx-
’m bir birlik olu§turmayan §u veya bu form ülasyonlan konu­
sunda açilan yorum olanaklan sistem atik olarak içlendigin-
de, bu varyantlar M arksist kuram i kendi ôz sim rlanyla kar-
§1 karçiya getirir. Daha dogrusu, bilkuvve varolan o sim rlan
üretirler. Özellikle de, karçim iza, artik geri dönme olanagi
olmaksizin, M arx’m Marksizminin hem sürekli olarak istedi-
gi hem de gerçek olarak geli$tirmeyi ba$aramadjgi bir "ideo­
loji kurami"nm güçlügünü çikarir. Her toplumsal pratigin
bagli oldugu çifte (eçitliksiz) belirlenme sistemi somut bir çô-
zümlemeye nasil eklemlenebilir? Çifte belirlenme derken an-
laçilmasi gereken, üretim ili§kilerin\n çeliçkili egilimleri ta-
rafmdan belirlenme (çünkü her toplum, son çôzümlemede,
belli bir üretim tarzinm koçullarmm yeniden üretimidir) ile
ideolojik iliÿkilerin ôzgül çeliçkisi tarafmdan belirlenmedir
(çünkü bireyler ve gruplar, ancak ideolojik biçimler dahilin­
de, belirli ideolojik davram$lara göre sim f mücadelesinin ve
üretim iliçkilerinin "taçiyicisi" olabilirler. O dönemin siyasal
konjonktürünün ba§ka veçhelerinden (özellikle de "sosyalist
cephe"nin bunahm lanndan) sonra gelen Fransa’daki Mayis-
Haziran 1968 olaylari ve bu olaylarm derin çeliçkisi, -top-
lumsal bunahmin yogunluguyla, bu bunalimm yaçandigi
ideolojik baçkaldm biçimleri arasindaki fark- bu güçlügün
büsbütün altim çizer.
Bu belirttigim noktalara ili§kin geçici bir sonuca varmak
için, felsefe sorununu yeniden ele almak isterim. Althusser,
neden bugün, tamamen hatah bir felsefe tanimi yapm akla,
temel sorunun M arksist felsefe sorunu oldugunu savunmak-
la hakli davrandigmi ileri sürer? Yine aym biçimde, Marksiz-
min belli bir durumunda: Her §ey kuramsal olarak felsefeye
baglidir, diyen dogru savi ileri sürdügü andan itibaren, ne­
den, kaçim lm az olarak hatah bir felsefe tanim ina, belki de
hakiki statüsünün en uzagina düçen biri tam m a ulaçm ak zo-
runda kaliyordu?
"Her §ey, kuram sal olarak, felsefeye baglidir," demek, iki
ayri dali, tarihsel maddecilikle M arksist felsefeyi (maddeci
diyalektik) birbiriyle dayamçma içinde bir bütün olarak ele
almak, birini digerine indirgemeyi reddetmek dem ektir .29 Bu
iki dalin oluçturdugu, birbiriyle ilintili kümenin (devrimci)
pratik yerine geçebilecegi degil de, pratigin teorik geliçmeye
(geliçmeyen teori pratigi oldugu yerde durdurup gérilettigine
göre) uydugu anlam m a gelir. Giincel tarihim izle ilgili, "salt
felsefi" bir çaliçmanm bilimsel bilgi (yani sornut çôzümleme-
lerin) üretiminin yerini tutacagindan degil de, bizzat bu bil-
gilerin üretiminin iç koçul olarak felsefí bir çaliçma gerektir-
mesinden dolayi bu böyledir. Bôylece felsefe, (salt) bir bilim-
den aynldigi ôlçüde, bilim ve bilimin "teorik pratigi" biinye-
sinde, teorik olmayan toplumsal pratiklerin ve onlari bilgi-
lendiren sim f mücadelesinin kertesini tek baçm a temsil ede-
bilir. '
Bu anlamda felsefe ve bilimin, -felsefi çaliçm ayla bilimsel
çali§manm- aym teorik pratik çerçevesindeki içsel bileçimi,
tarihsel maddeciligin biricik "giz"i olan bu (tek bir blok ha-
lindeki) smifa ili§kin teorik baki§ açisim ortaya çikarabilir.
Bize, M arx’in "kesinti"sini tamamlanmami§ ama kararh olan
ilk biçimiyle göstere de budur: Bu kesinti, belli ideolojik ili$-
kiler çerçevesinde gërçekle§en bir pratigin sonucudur; sôzü
geçert ilifkilere gelince, bunlar, proletarya ideolojisinin ilk bi-
çimlerinin, kendilerini egemen ideoloji kar§ism da (özellikle
de burjuvazinin hukuksal ideolojisi), bizzat burjuva ideolojisi
biinyesinde, onun ôgelerini dürüp bükerek, birle§tirip yika-
rak, sonunda kendilerine karçi çevirmek üzere, kamtladigi-
na tam k olduklan için olaganüstü düzeyde çeliçkilidirler.
Dolayisiyla bu kesinti ancak, bu çeliçkiyi uç noktalarina iten
ve ondan, varolan durumun herhangi bir kutsanm a biçimine

(29) Bkz. benim, Sur la dialectique (Dialektige Dair) seçkisinde, CERM, Editions
Sociales, Paris, 1977, yeralan "A no uve au surla Contradiction"(Yine Çeliç-
kiye Dair) adli incelemem.
indirgenemeyecek bir teorik kahp çikaran bir felsefi devrim
koçulunda gerçekleçebilir.
Bugün bu savlar bize, kendi soyutlam alan çerçevesinde
bile ifade edilmesi kolaymiç gibi görünür. Am a günümüz
M arksistlerinin içinde çali§mak zorunda olduklan, içinden
çikilmaz teorik-siyasal bileçimden ôtürü üretilmeleri hiç de
kolay degildir. Burada bir kez daha, sôzcüklerin rastlantisal
olmayan karçilaçm alarm i destek almama izin verilirse, ilk
metinlerinin e$iginde, Althusser’in bam baçka bir "kesinti"
yaklaçim ina karçi tutum alm ak zorunda kaldigm i animsat-
m ak isterim: Bu yaklaçim ise ünlü "burjuva bilimi mi yoksa
proleter bilimi mi?" slogamnm özetledigi bir yakla§im dir .30
Görünürde Althusser’in mekanik bir ters-yüz etme sayesin-
de, bir kesintinin bir ba$ka kesintiye ikamesini, yani ''simf
kesintisi"nin yerine "epistemolojik kesinti"nin geçirilmesini
amaçladagi düçünülebilir. Buradan da çikan bir sim f müca-
delesi teorisinin yerine bir teorinin...teorisi getirilmesidir!
Sonuç olarak, hiç de çaçirtici olmayan bir sarkaç hareketiyle,
sim fm ücadelesinin, ônce içinden çikanlm asi için çaba göste-
, rilen bir sorunsala yeniden "dahil edilmesi"nin gerektigi or­
taya çikar! Sonuç açiktir: Sifira sifir, elde var sifir... Gide gi­
de varilan yer çikiç noktasidir.
Her §eyi böyle görmek ancak bir koçulla mümkündür, en
azmdan birkaç soruna kayitsiz kalm ak koçuluyla. Ôrnegin,
"burjuva bilimi" ile "proleter bilimi" konusundaki goçist kar-

(30) Bkz. PourMarx, a.g.e, s. 12: “(...) Felsefi bellegimizde bu dönem, yanilginin
her yerde izini süren... ve dünyayi, simf kesintisinin tek biçagiyla, sanat, ya-
zin, felsefe, ve bilimlerle dilimleyen, silahli entellektuellerin dönemi olarak
kalacaktir...". Günümüzde, Dominique LECOURT'un Lyssenko, histoire
réelle d'une science prolétarienne" (Lyssenko, bir "Proletarya Biliminin"
Gerçek Tarihi), Editions François Maspero, coll. “Théorie", Paris, 1976 kita-
bma ve aym yazarin Bodganov’un seçkisine yazdiQi La science, l'art et la
classe ouvrière (Bilim, Sanat ve iççi Simfi) adli önsözüne bakiniz, Editions
François Maspero, coll. "Théorie", Paris, 1977.
çisavm (ve bunun biraz daha az saldirgan kimi çeçitlemeleri-
nin) burjuva ideoloji ve felsefesinin tipik bir "kesintisinin" ya
da karçitligm in biçimsel bir ters-yüz edilmesi oldugu, yani
dolayisiyla, özünde m uhafaza edildigi sorunu, bunlardan bi-
ridir (bu kesinti ise "doga bilimleri" ile "tin bilimleri” ya da
doga ve tarih, nesnellik ve pratik, çeyler ve insanlar, gerekli-
lik ve özgürlük, vb. arasindaki kesintidir). Bir ba$ka sorun
da, devrimci pratigin, gerçekte bilimsel olan M arksist bir ku­
ram ara 5 t 1rm asm 1n geregini ve haklarim , onun "teorik" ön-
cüllerine, yani gerçekte pragm atik kanitlann a, sürekli koful-
lara bagh bir politikamn sonrasi’na indirgeme egilimine kar-
§1 savunmaya bugün, her zamankinden daha fazla ihtiyaci
0ldugudur .31 Öyle ki, eskiden oldugu gibi bugün de, sorun
hiçbir zaman "sm if m ücadelesi'ni ya da bu mücadelenin üs-
tünlügünü dogrulama ya da inkar etme sorunu degil, bu mü­
cadelenin teoriyi nasil belirledigi, özellikle de kendi öz teori-
sini nasil belirledigidir: Büyük 0 las 1h kla tüm durum lann en
zoru olmasma karçm pek çok ucuz felsefenin bizé "aleni" ola­
rak sundugu "özel bir durum"dur (matematik ya da fizigin
teorik pratigi dahilinde sm if mücadelesinin belirleyiciligini
çôzümleme konusundaki gerçek güçlük ne düzeyde olursa ol-
sun, bunu "siyasetin" her yerde hazir ve nazir bulundugu ta-
rihsel maddeciligin teorik pratigi içinde çôzümlemek daha da
zordur).
Bu düzeyde Althusser’in için en baçmda ortaya att 1g1 iki

(31) Bkz. L. ALTHUSSER, 22. Congrès(22. Kongre), François Maspero, Paris,


1977: "(...) Tüm bunlar, tabii ki, kavramin, yani proletarya cfiktatôrlü§ünün
kuramsal anlam1n1n, "baçinin üzerinde" olup bitmi5tir. Çünkü kuramsal bir
kavramin “terkediliçi" (ki -bilmem an1msatmam1z gerekir mi?- tek baçina,
kendiliginden olarak degil, ancak baçka kavramlarla oluçturdugu bütünlük
içinde düçünülebilir) siyasal bir karara konu olu$turamaz. Galile'den bu ya­
na, maddeci olan herkes, pek çok çikarsamasi olan gerçek bir sorun üzeri­
ne nesnel olarak düçünen bilimsel bir kavramin yazg1s1 siyasal bir karara
konu oluçturamaz." (s. 32-33)
varsayimi etkileyen "tersine dônüç'un altini çizecegiz.
Varsayim I: Marksizniin sonucunu olu§turdugu "kesinti”
son çôzümlemede felsefi bir devrimdir ("felsefe dahilinde teo-
rik bir devrim"). Althusser -Marx’in düçüncesiyle- kesintiyi bi-
limin basit temeli olarak niteleme durumunda kaldiginda, sii-
rekli, bunun iki ueçhenin birligini (yeni bir bilim, yeni bir fel­
sefe) temsil ettigini ve bu birlik dahilinde önceki ideolojiyle
olan kopma açismdan temel olanin felsefi veçhe (bu kesintiyi
oldugu gibi dü§ünmek zorunda olan veçhe) oldugunu savunu-
yordu. Nitekim:
Varsayim. II: Felsefenin özgül "nesne"si, aym pratik dahi­
linde, bilimle ideolojinin, bilimsel olanla, ideolojik olanm ayri-
mi, ayrim çizgisiydi. Althusser hep bunu savunmuçtur. Mark-
sizm kendine özgü bir felsefeyi, gerçek bir felsefi devrimi Gti
resmi M arksist ideolojiler bunun hüzünlü birer karikatürü-
dür) sahiplenmiçse ve bir bilim (önceden verilen bir konunun,
"tarih"in bilimi) olamiyorsa, bunun nedeni, onun, yalnizca
egemen ideolojiyle mücadele dahilinde ve bu mücadele araciy-
la oluçmasidir; egemen ideoloji ise kendi öz "hakikatler"inin
(yanli$ ya da yam lsam a biçiminde) inkanna indirgenemez.
Çünkü egemen ideolojinin -iç çeliçkileriyle birlikte- gerçek bir
tarihsel gerekliligi vardir ve bilimsel bilgi (hatta sosyalist dev-
rim) karçismda basit bir biçimde ortadan kalkmaz.
Althusser, M arx’in böylesi bir ifadesinden yola çikarak
ideoloji ve pratigin (yani mevcut durumun yeniden ilretimiyle
dônüçümünün) dolaysiz kar§ithgim ele al<bgmi dü§ündügün-
de, bu felsefi devrimin bizzat kendisini, sözcügün bir baçka
"genel" anlamiyla, "bilimsel" olarak tammlami§tir. Bu dü§ün-
cenin en uç noktasinda "her bilimin, içinden çiktigi ideolojinin
bilimi" oldugunu öne sürmek zorunda kalm içtir :32 Bilimci po-
(32) Bkz. Lire le Capital, a.g.e, s. 53, Cilt I. Spinoza'nin felsefesinin önemli bir iz-
legini yeniden ele alan bu ifade P. MACHEREY tarafindan 0nerilmi|tir. “A
propos de la rupture"{Kesintiye dair), in La.Nouvelle Critique, Mayis, 1965.
zitivizmin olanaksizhgi böylece ifade edilm i| olmaktadir (ki
bu görü§ daha çok her bilimin, içinden çiktigi ideolojinin ce-
haleti oldugunu savunur. Buradan hareketle, "her tür bili­
min": 1 ) ideolojinin ele$tirisi 2 ) ideolojinin (tarihsel) gerekli-
liginin kabulil 3) B ilgisizlik ve yam lsam alar üreten mekaniz-
masimn tamnmasi, oldugunun anla$ilmasi gerekir. Buradan
da, "her tür bilimin", kendisiyle birlikte verili bir bilimsel sa­
ha için bu üçlü eleçtiri-kabul-tamnma içleminin gerçekleçe-
cegi yöntem üzerine düçünecek bir felsefi devrimi de sürük-
leyecegi sonucuna van lir. Am a biçimsel olarak, gerçekten de,
bilimsel bilgi tarafindan kendi öz pratigi çerçevesinde oluçtu-
rulan "alan degi|imi"ni açiklam ak için bir güvence kertesine
(bir "hakikât ôlçütu'ne) baçvurm a geregini ortadan kaldiran
bu tez, tüm epistemolojik kesintilerin aym modelin kopyeleri
oldugu, hepsinin birbiriyle aym degeri ta 51 d1g 1 sonucuna va-
nr. Bu da, daha ônceden gôrmüç oldugumuz gibi, yine de
ikinci dereceden bir güvencedir.
Tersine, Althusser, "kesintiler"in, özgül ve teorik pratigin
tekbiçimsel bir sürecine indirgenemez oldugu sonucuna var-
digmda ,33 açikça, tarihsel maddeciligin, bu deyimin, daha
önce sôylenmemiç ve kendisi de devrimci olan bir anlamm da
"bilim'' oldugunu ortaya koyabilm iftir. Toplumsal oluçumla-
ra iliçkin M arksist bilimin bu özelligi üzerine sistem atik ola­
rak düçündügünde (M arksist bilim, genel olarak ideolojiyle

(33) Michel Pécheux bu düzeltmeyi, a51n derecede kisa bir metinde getirmiçti:
Devrimci bilimsel bir sorunsal, çikiç alanindan, yeni alanlara çikariidigjinda,
hemen bilimsel kavramlar üretmez, tersine, "epistemolojik engeller" yaratir.
(Bkz. M. FICHANT, M. PECHEUX, S url'histoiredessciences, (Bilim Tarihi-
ne Dair), Editions François Maspero, coll. "Théorie", Paris, 1969). Bu nok-
taya kesinlik kazandirmak için, G. Canguilhem'in ôrneginde oldugu gibi, be-
limsel kavramlann bir daldan diijerine "ithal"i ve "tabiyet de§içtirmesi" (ya
da de§içtirmemesi) sorunlarim, bilim tarihinin merkezinde görmek gerekir.
Ôzel bir tartiçma gerektiren, Canguilhem’in bu sorunsali, bizce, Bachelard'-
ci "b0lgesellik"in yeniden temellendirilmesini 0lu5turmaktadir.
degil, farkli biçimlere büriinse de, belli bir ideolojiyle -ege­
men burjuva ideolojisiyle- bir kopmaya içaret etinekle birlik-
te, ideolojilerin basit bir eleçtirisinin gerçekten ötesine gide-
rek, bunlarin tarihsel gerekliligini kabul edebilen ve ideoloji­
nin genel mekanizmasinm çôzümlemesini yapabilen tek teo-
ridir), baçtaki iki varsayim , tamamen ortadan kalkm asa bi­
le, ciddi biçimde içerik degi|tirmek zorunda kalmiçtir. Felse­
fi devrim, epistemolojik kesintinin zorunlu olarak tamamlan-
masi ve iç yaptinm i olacagina, Marx’in (ôzel) durumunda, bu
kesintinin baçlangiç koçulu olmuçtur. Dolayisiyla bu felsefi
devrimin (Marx’in "Hegelci" ya da ''Hegelcilik karçiti" formü-
lasyonlannm ôtesinde) izlenmesi, M arksist bilimsel kuramin
geliçiminin (hatta onun yeniden ele alinmasinin ve yeniden
inçasinm), her zaman, bilimsel teoriyle devrimci pratigin
"kayna§masi"mn degiçkenliklerine bagimli olmasi çerçeve­
sinde, bu geli|imin hep süregiden bir koçulu olarak göriil-
mek durumundadir. Dolayisiyla, bizzat M arksist felsefe,
maddi bir "nesne"nin teorisinin geli|imi olarak degil, belli ta­
rihsel ko|ullarda, yogunlaçmiç biçimiyle egemen ideolojinin
egeinenligini ortayà çikarm ak ve dagitmak için "sim f miica-
delesinin teori içinde" izini (hatta, bazi kabul gören sm if mü-
cadelesi gôrü§lerine kar§i) siiren "yeni bir felsefe pratigi" ola­
rak (John Lewis’e Yam t) ele alinmahdir. íçte asil o zaman
felsefe -sim f miicadelesinin belli bir biçiminin "mekam"m
olu§turan toplumsal bir pratik ve kerte olarak- hiçbir olu|um
ya da onurlandinlm a ayricahgindan yararlanm aksizin, ta ­
rihsel bilgi alamnda bir nesne durumuna gelir: Pratiginin dô-
nüçtürülmesi ve içlerliginin saglanmasi için, ideolojinin bu
ôzel tarihsel biçimini olu§turan felsefenin dogasim tanimak
gerekmektedir.
Sonuçta, tek bir sôzciikle bu açiklamamn çikiç noktasma
geri dönecek olursak, böylesi bir tez, ku§kusuz -ama bunun
olgular çerçevesinde kam tlanm asi gerekmektedir- öteki bi-
limlerin aralanndaki iliçki sorununun yer degiçtirmesine,
oluçumlarina, bilahare geliçmelerinin ideolojik koçullanna
yardimci olabilir: Çünkü aym zamanda, çok genel olarak
bôylesi bir siirecin çeliçkisel bir pratik, belli ideolojik olu-
çumlarla ("bilim öncesi") kopma olarak tasarlanm asim oner-
mektedir. Am a bu, kavram üretiminde, araçtirmanm eklem-
lenmesinde, teknolojinin ve bilimsel pedagojinin uygulam-
minda engelleyici veya hareket ettirici rolü bilim tarihinin
temel sorunu olarak ortaya çikacak olan yeni ideolojilerin
(birbirini izleyen "bilimsel ideolojiler") oluçumu çerçevesinde
gerçekleçen bir kopmadir. Dogruyu söylemek gerekirse ve "e-
pistemolojik kesinti" kategorisinin programli bir biçimde
saptadigi farkhliklar sistemi dikkate abndiginda, bundan
böyle böylesi bir soruçturmanm, bizzat tarihsel maddeciligin
ilerlemesinden bagim siz olarak geliçemeyecegi görülür.

Tam am layici not: Thom as Kuhn’un görü§lerine dair

Yukarida, Bachelard’m "geri dönü§lü" bilim tarihi yaklaçi-


miyla "bilim adam lannm kendiliginden felsefesi"ne maddeci
bir biçimde miidahale ettigini belirtmiçtim. Bu aym zaman­
da, genel anlamda felsefe dahilinde de, açik biçimde tavir
ah§tir. Bunu anlam ak için, Th. S. Kuhn tarafindan önerilen
ve bugün, pek çok ülkede, filozoflarm ve mantikçilarin zo-
runlu referans noktasim oluçturan bilim tarihi kuramiyla
paralelligini belirtmek yeterlidir .34 Lecourt’un "Gece Gündüz
Bachelard" kitabm m kisa bir bölümünde belirtmi§ oldugu gi­
bi (s. 151-152), iki yazan n ortak olarak sahip oldugu "sürek-

(34) Bkz. Th. S. KUHN, The Structure ofS cientific Revolutions, (Bilimsel Dev-
rirnlerin Yapisi),1. Baski, 1962, Geliçtirilmiç 2. Baski 1970, The University
of Chicago Press.
sizlik yanlisi" konumun görünümü altinda, bir süre sonra bi­
limsel bilginin nesnelligi üzerine bir tez ortaya atan ve bu
nedenle de, zorunlu olarak, bunun tarihini bir diyalektigin
ve etkin bir dônüçüm çaliçmasimn mekam olarak düçünen
bir gôrüçle (Bachelard’in görü§ü); tersine, toplumbilimci ve
kaba konvansiyonalist tezler ("disiplin kahplan'' olarak "bu-
nalim "lann ve "devrim"lerin olgunlaçmasina kadar dahi bi­
lim adamimn çahçmasmi düzenleyen ve tümüyle duygusuz-
la§tm lm i§ oldugu söylenen bir bilimsel topluluk tarafmdan
) "ortak degerler kümesi" olarak tammlanan "paradigmalar")
1 üzerine kurulu olan ve aym zamanda hem deneyci, hem so-
yut, hem de eklektik bir psikoloji ugruna (oyunsal puzzle sol­
ving psikolojisinden, Gestalt kuram m a ve özne olarak bili-
madamimn, nesneler dünyasmin seçmeci bir "görü§ü"nün
memuru oldugu "dünya gôrüçleri" psiko-sosyolojisine degin),
bilimsel çaliçmanm gerçekligini reddeden gôrüçün (Kuhn’un-
ki) uyuçm azligi ortaya çikar.
Bu karçilaçtirm a bize, siireksizlik temasmin kesinlikle
tek ba§ma bilim tarihi konusunda net bir gôrüçü tammlama-
ya yetmedigini göstermesi açismdan, son derece ögreticidir.
Deneyim sonucu, tersine, bunun çeli§kili, zayif, birbirinin ta­
mamen kar§iti kullanim lara açik bir tema oldugu ortaya çi-
kar. Onemli olan, genel "süreksizlik" dü§üncesi degil, sürek-
sizlik türüdür.
Gerçekte Kuhn’un ve digerlerinin, ba§langiçta bir sancak
gibi açtiklan bu "süreksizligin" smandigmda, olabildigince
yapay oldugu ortaya çikar. Kuhn, görünürde, geliçen biri-
kim ler aracihgiyla olu§an tarih, yani tamamen "nicel" tarih
gôrü§ünü, "normal bilim" olarak adlandirdigi, ve geli§tirdigi
düçüncenin temel nesnesini oluçturdugunu bizzat kendisinin
sôyledigi, §ey çerçevesinde biltiiniiyle onaylamak üzere red-
detmektedir. Kuhn’un "bilimsel devrimler"i daha ziyade as-
gari bir süreksizlik y a da bilimsel etkinligin deyiroin tüm an-
lam iyla a$iri muhafazakâr b irk a b u lü n ü benimsetmek için
bir kar§ithga (geleneksel olmaktan çok karçithk) baçvurmasi
gereken Cbelli oyun kurallari çerçevesinde bir bilmece çôzü-
mü: Kuhn bunu the performed box diye adlandinr) bir kopma
oldugu söylenebilir.
Süreksizlik k a v ra m iK u h n ’da o denli ilkel ve basittir ki,
kendi uygulamminda erir gider. Kuhn, betimlemelerine, bi­
limsel bilgiye dev alanlar açarak y a da belli bir dalin tüm
kavram sal sisteminde devrim yaratarak, bilim tarihinde çi-
gir açan buluçlara (Kopernik, Galile, Lavoisier, Einstein) -
ikinci elden- deginerek baçlar. Ôte yandan tüm bu büyük
ba§langiçlann kendiliginden dahil edildigi "deha" mitoslanni
gereginden fazla ele 5 tirmeyi de düçünmez. Am a toplumbi-
limsel-epistemolojik tan 1 mlamas 1 (yine ikinci elden) kisa sü-
rede bilimsel i§bôlümünün yara tt 1g 1 her alt grup ve alt-dal
düzeyinde "süreksizlikler"in say 1sm 1 arttirm akta gecikmez
(Kuhn' burada da, "tarihçi" olmasma ragmen, toplumsal ol­
dugu kadar teknik de olan bu i§bôlümünü tarihsel olarak çô-
zümlemeye çah§maz):

A revolution is for me a special sort ofchange involving a


certain sort of reconstruction ofgroup commitments. But it
need not be a large change, nor need it seem revolutionary to
those outside a single community, consisting perhaps offewer
than twentyfive people. It is ju st because this type o f change,
little recognized or discussed in the litterature o f the philo­
sophy of science, occurs so regularly on this smaller scale that
revolutionary, as against cumulative, change so badly needs
to be understood... Nothing important to my argument de­
pends, however, on crises’ being an absolute prerequisite to re­
volutions; they need only be the usual prelude, supplying, that
is, a selfcorrecting mech.anism wh.ich ensures that the rigidity
o f normal science will not for ever go unchallenged.35

Gerçekte, Kuhn’a göre "süreksizligi" belirleyen, kavrana-


maz olmasidir: Süreksizlik, bilim tarihinin kabaca çaglara
aynlm asi durumunda belirgin bir biçimde görülse de tarihsel
ayrintiya yaklaçildigm da yokolur; araçtirmanm ufak olaylan
düzeyinde "küçük" çekliyle görülse de progress through revo­
lution tam mlanm ak istendiginde uyumsal evrimin düzeni
içinde ortadan kaybolur (burada Kuhn, anlamli bir biçimde,
bir düçünceler tarihi "Darwinciligi" ile oynaçir).
Ama asil olaganüstü düzeyde ele verici olan, Kuhn’un
"süreksizlik" fikrinin aynntilarini belirleyen ve düzelten bir
fikir olan geri çevrilmezlik konusundaki tereddüt ve yanm
yam alak itiraflandir. Bachelard’m epistemolojisi, bilimsel
olaylarm geri çevrilmezliginin ve epistemolojik kopmalann
öm ek bir kuramidir: "Miadi dolmu$" bilgiyle "onaylanan" bil­
gi arasm daki ili$kide geri çevrilmezlik, "onaylanan"m içinde
ve ugradigi dônüçümlerde geri çevrilmezlik. François Reg-
nault’nun yerinde ifadesini kullanacak olursak 36 kopmalar

(35) The structure... a.g.e, s. 181: ‘ Bence devrim, kollektif normlarin belli bir ye­
niden oluçturulma türünü içeren, özel türden bir degiçimdir. Ama bunun çok
büyük bir degiçim olmasi ya da yirmi be§ kiçiyi bile açmayabilecek, özel bir
toplulugun diçinda kalan kiçilere devrimci olarak görünmesi çart de$ildir. i§-
te tam da, küçOk olçekte, düzenli bir biçimde ortaya çikan bu tür de$i§imler
bilim felsefecileri tarafindan nadiren kabul görüp tartiçildiklariiçindir ki, biri-
kimle degil de devrimle degiçimin ne oldugunu açiklamak bu denli önem
kazanir. (...) Buna kar51l1k devrimler için gerekli bir ônkoçul olarak bunalim
fikri benim savim açisindan pek ônemli degildir; bunal1mlar1n, normal bili­
min, kati ve kararli bir biçimde, hiç sorgulanmadan kendini tekrarlamas1n1
engelteyen düzenleyici mekanizmayi dogurarak, devrimleri, genel anlamda,
haz1rlamalar1yeterlidir."
(36) François REGNAULT, Cours de philosophie pour scientifiques, (bilim
adamlari için felsefe dersleri), Ecole Normale Supérieure, 1968, tekslr ha­
linde.
"geri dönmeme noktalari"dir ve bu geri dönmeme noktalari,
tam da, ba§langiçtaki bir kopmadan çikan kuram sal kav-
ram lann da yeni bir kuram çerçevesinde yeniden kuruldugu
andan itibaren kesin olarak ortaya çikar: Kopem ik’in astro-
nomik ve G alile’nin mekanik kavram lan içte bu anlamda,
Newton'un kuram i çerçevesinde yeniden kurulduklan andan
itibaren ,37 Newton’un kuram inm kavram lan ise, daha sonra
Einstein’m göreceligin kavram sallaçtm lm asm i yeniden kur-
dugu andan itibaren onaylanm içtir .38 O ysa Kuhn’da, bilimsel
"grup"un öznel olarak, eskilere oranla daha yeni kuram lara
atfettigi "üstünlügü" dogrulamak için ône sürülen çeçitli ge-
rekçelere ragmen, hiç de bu türden bir gereklilik yoktur: Bir-
birini izleyen "devrimler" birbirlerinden tamamen bagimsiz-
dir, bunlar ancak kendilerinden ônceki "paradigma"nm smir-
lan yla açiklam r ve birbirleriyle eçdegerdir. Aristo’nun fizi-
giyle Galile’nin dinamigi arasindaki iliçki, Newton’un meka-
nigiyle göreceli m ekanik arasm dakiyle tamamen aymdir, y a ­
ni belirlenme oram aym derécede düçüktür (Bkz. Bolca yo-
rumlanan, Lavoisier öncesi ve sonrasi kim ya örnegi): Bunlar
farkh "dünya gorü§leri"dir, i§te o kadar. Bu durumda Kuhn’-
un sonuçta, anlatim min duyarli noktalannda, bilimsel dü-
füncelerin geri çevrilebilirligi ya da geri dônüçü izlegini ye­
niden devreye sokmasi §a§irtici midir? Newton, Descartes’m
ôtesinden Aristo’ya kadar, quantum kim yasi bir "nitelik kim-
yasi"mn Lavoisier öncesi sorunlanna yeniden kavuçur, vb.
yani Canguilhem ’in, ôvgücü bir bilim tarihi izleklerini nasil
billurla 5 t 1rd 1 g 1n 1 pek güzel gösterdigi, kliçeleçm iç haberci so-
runu kar§im iza çikar. Kuhn’un konumunun anlami, i§te bu

(37) BKz. G. CANGUiLHEM, “Galiee: la signification de l'oeuvre et la teçon de


l'homme* (Galile, yapitininanlami ve insan olarak verdigi ders), in. Etudes
d'histoire et de philosophie des sciences, a.g.e, s. 37 vd.
(38) Bkz. G. BACHELARD, La valeur inductive de la relativité (Göreceligin tü-
mevarimcianlami), Vrin, Paris, 1929.
noktada kendini ele verir: "Süreksizligi" ortaya atrnak ama,
geri çevrilmezligi, bilimsel bilgilerin nesnelliginde, bilim ôn-
cesi düfünceyle bilimsel bilgi arasm daki kopmamn kendi tii-
ründe Qier bilme bölgesi için) tek olma niteliginde yeraldigin-
dan dolayi reddetmek^Dolayisiyla, güncel bilimsol etkinligin
bagrindan çikarak bilimsel kavram larla bilim oncesi kav-
ram lar arasm daki farki hakikatle yanilgi arasm daki uyuç-
m azlik olarak saptayan hakikatin "tekerrür" niteligini red-
detmek.
Bir kez daha sus Althusser!(^

Evet, bir kez daha sus, çünkü senden sözedecegiz. Öyle ya


bunu biz yapm azsak kim yapar ki? Hiç kimse konu§maz, sa­
na seslenmezse, sen de sonsuza degin susmak zorundakahr-
sin, hem de yalnizca "kalabalikta" degil, yalnizken de sus­
mak zorunda kalirsm .
Böyle mi baçlamahydim acaba? 1984 ya da 1985’te A lt­
husser: "Hepiniz benden sözediyorsunuz! Herkes bana ben- f i
den sözediyor, benim hakikatlerim i söylüyor. Bir tek benim
söz hakkim yok." demiçti. Ve bu dogruydu. En azmdan özel
gôrüçmelerde böyleydi çünku cinayetin gerçekligi ve delilik
kuçkusu dostlugu saptinyordu. K alabalik içinde bu durum
çok daha açikti am a daha da çeliçkili bir biçimde ortaya çiki-
yordu. Althusser’den sôzedilmezdi, katiyen sözedilmezdi...

(*) Bu metln, Kultur Revolution dergisinin Ekim 1988, No. 20 sayisi için yazildi
"Althusser, ein Denken an den Grenzen", L. ALTHUSSER'in 70. yaçgünü-
ne saygi olarak çtkarilan ôzel sayi. Fransizca olarak, Les Temps Mo-
dernes'in, No. 509'undayayimtandi,Aralik, 1988.
Ama, emin olun rastlanti eseri kendisi konuçma riskini göze
aldigmda, o zaman gayet güzel söz edilirdi. Yogun bir biçim­
de, tipki 1980 sonu ya da 1981 baçmda, Helène’in ölümüne
iliçkin yorum ve yargilarda bulunmak, törensel teçhirlere ya
da matemsel özürlere baçvurmak için nasil sözedildiyse öyle
sözedilirdi. Sorbonne’da bir profesör kürsüde "Bu felsefenin
cinayet oldugunu size sôylememiç miydim" dedi. Eski dostlar
"kansi ona zorbahk yapmiyordu" dediler (ne var ki sonuçta
onun kurbani oldu). Am a sekiz yildir, tek tük dil sürçmesinin
ancak bozdugu bir suskunluk hüküm sürüyor. Kimilerine gö­
re bu, rahatsizhgin suskunlugu. Bu olaylann olup bittikten
sonra öz tarihlerine ne gibi bir anlam yükledigini düçünen
bazi kiçilere göreyse dehçetin suskunlugu.. Baçka yerlerde
bu suskunluk stratejikti: Altmiçli-yetmiçli yillarm yapisalci-
ligina karçi, yeni yayim lanan baçarilx bir yergi bu akimm
Fransa’daki M arksist deëiçkesinin temsilcisi olarak Bour-
dieu’yü göstermiyor muydu? ( 0 da bu armagani pek güzel
degerlendirdi dogrusu!)
Ü stelik bu suskunluk, firsatini buldugunda dikkat kesi-
lir: "M arksist filozof' herhangi bir hastane diçma çikmaya
görsün, gazeteler hemen skandal yaratir ve onu, kendilerini
toplumun adalet tellallan olarak gören kiçilere hedef göste-
rirler. Evet Althusser hem sus, hem de saklan, kendi kendini
hapsettigin cehennemin herkesten gizli kalm asi için elinden
geleni yap. Öyle ki, öz dostlann, sayilari olabildigince az olan
dostlann, dehçet içinde, seni ancak orada ve olabildigince
seyrek bulabilsinler. Am larin, yaçamôykülerinin, klinik
araçtirm alann yayim lanm asm i bekle. Böylece bu suskunlu-
gun senin öz suskunlugun mu yoksa sana dayatilan bir sus­
kunluk mu oldugu sorusu iyice yam tsiz kalsin.
Althusser’in suskunlugu Hólderlin’in, Nietzsche’nin, Ar-
taud’nun suskunluklanyla, o Foucault’nun hayran kaldigi
"yapit vermeme" durumuyla karçilaçtirilabilir mi? Ama, bel-
ki de tek bu özelligi sayesinde tarihe geçecek olan cani filo-
zof, cinnet geçiren filozof ya da çairle aym görünümü sun-
maz. Rastlantisal iyi niyet gösterilerinin "görmek isteyen"
herkesin karçism a çikardigi tu h af sorular da buradan kay-
naklanmaktadir: Althusser ne yapiyor? Qah$iyor mu? Yazi-
yor mu? Genel durum hakkinda ne düçünüyor?
Althusser’in suskunlugu tipki kansinm ölümü gibi, ne
"özel" (§ahsa ait) ne de "genel"dir (kamuya ait) (Tipki önerdi-
gi tanima göre "devletin ideolojik aygitlan"m n "özel” ya da
"genel" olmamasi gibi). i§te bu nedenle, siyasal bir yam var-
dir. Daha dogrusu, ona indirgenmese bile, zorla, siyasetten,
siyasetin sonuçlan ve bugünkü durumundan bir çeyler al-
miçtir. Bu suskunluk, canh canh gömülen bir adamm, felsefe
ve siyasetin içinde yaçayan bir canh cenazenin suskunlugu-
dur .1
Tüm bunlarin biraz fazla ölüm koktugunu söyleyebiliriz.
Am a olgular böyledir. Burada herhalde o olgulann sonuçlan-
m görmezlikten gelinmesini beklemiyordunuz. Her neyse, en
azmdan ben çahsen böyle bir §ey yapamam.
Yaçayan bir ölüden nasil sözedilir? Bir ölü olarak mi,
yoksa yaçayan biri olarak mi? Dilde hangi zaman kuUamhr?
Geçmiç zaman mi, çimdiki zaman mi? "Althusser diyor ki..."
mi denir, yoksa "Althusser diyordu ki..." mi? Hatta, neden ol-
masin, gelecek zaman mi kullam hr? (Belki de "Althusser di-
yecek ki...") Pekiyi ondan sözederken hangi §ahsi kullanaca-
giz? Bir "durum"dan, tarihi bir ki|ilikten ya da çok saygm
bir profesörden sözeder gibi "0 " mu diyecegiz, yoksa bir dost-
la, bir yolda§la konu§uyormu§ gibi "sen" mi diyecegiz? Bura-

(1) Animsayacak olursak, 1968 sonrasinda, böyle birlsi daha vardi: Waldeck
Rochet, Althusser Elements d'autocritique'ini ona atfetmiçtIr. "Spinoza'ya
hayran olan ve bana, 1966 yilininbir Haziran gününde, uzun uzun ondan
söz etmi§ olan Waldeck Rochet’ye”
da sen" gibi kullam labilecek bir "o" bulabilm ek için ne yapa-
biliriz?
Son olarak da, (onunla) neden sözedecegiz? Dikkat etme-
digimiz takdirde bir yazgi görünümü alacak çeylerden baçla-
mamak pek zor görünüyor.
Althusser’in sanki acimasiz bir güciin zorlamasiyla, yap-
mi§ oldugu §eyleri "yiktiginm", "bozdugunun" bilincine ne za ­
man vardim? Uykusuzluktan bittigi, haftalardir sanrilarm
eçigine gelmesine neden olan ilaçlarla dopdolu oldugu o 1980
Agustos’unda bana gayet anlaçihr bir biçimde "intihar etme-
yecegim, daha kötüsünü yapacagim. Yaptiklarim i, baçkalari-
nm ve kendi gözümdeki benligimi yikacagim " dediginde mi?
(Bu yikimin aym zamanda bir baçkasmm da yikimi olacagin-
dan neden hiç kuçkulanmadim?)
Ashnda bu durumu (ancak her çey olup bittikten sonra
farkina varmiç olsam da) çok daha önce, kesin söylemek ge-
rekirse, 1976 H aziran’inda bana elyazm alanni yolladigi "ya-
yimlanmamiç" makalesini okudugumda anlam 15 t1m. Kjsaca
konuyu ammsatmak isterim.
Althusser, Frans 1 z-Amerikan-S 0 vyet ortak organizasyo-
nu olan, haz 1rl 1klar 1 birkaç yil süren ve sonunda Tiblis’te dii-
zenlenen bir "Bilinçdi|i Sempozyumu"na davet edilmiçti.
Oraya gitmedi ama önceden Sempozyum’un Fransiz yetkili-
sine (Dr. Leon Chertok) "Dr. Freud’un Bulu$u'' adli uzun ve
bol gerekçeli bir metin iletti. Aym anda, her zaman yapt 1g 1
gibi bu metnin bir kopyesini birkaç dostuna yollayarak, içe-
rik ve biçim konusundaki görü§lerini almak istedi. Bu dost-
lardan biri bendim, digerleri de -sonradan ögrendigime göre­
Elisabeth Roudinesco, Jacques N assif ve Michel Pécheux’y-
dii.
Onlann üçii de metni yanhç ve tehlikeli bularak Althus-
ser’i yaz 1y 1 bu çekliyle yayim lam aktan caydirmiçlar. Althus-
ser, onlarm gerekçelerini yeterli mi bulmuçtu yoksa bu ki§i-
ler onun kendi piçm anligm a öncülük mü etmiçlerdi bilemiyo-
rum. Ama sonuçta, metnini geri çekip, yerine bir baçkasmi
verdi .2
Bana gelince, -psikiyatrist ve psikanalistler arasindaki
kuramsal tartiçm a ve güç dengeleri bakkinda pek bilgim ol-
madigmdan- b,enim dikkatim i çeken ve bir süre sonra bende
bir rahatsizlik duygusu uyandiran baçka bir noktaydi. Metni
okudukça, cümleler bende, daha ônce okunmuç izlenimi
uyandiriyordu. Sonuçta, kendi kendime, Althusser’un bu
cümleleri, gerçekten de eskiden yazmiÿ oldugunu düçündüm.
Nerede yazrmç olabilecegini kestirm ek pek zor degildi, bôyle-
ce 1964’te y azd ig P o ünlü "Freud ve Lacan” makalesine bak-
tim, uzun gerekçelendirme bölümlerinin ve ifadelerin gerçek­
ten de aym oldugunu farketm ekte gecikmedim. Aradaki tek
fark, vardigi sonuçlarin taban tabana zit olmasiydi. 1964’te
yazdigi metin, Freud’u gerçek anlamda okuyabilmemizin La-
can’i okumaktan geçtigini gösterirken ("Lacan yalm zca
Freud’un kavram larm i dü§ünmekte ama onlara bizim bilim-
selligimizin, yani olabilecek tek bilimselligin biçimini ver-
mektedir”), 1976’da yazdigi ikiz yazi ise Lacan’in, Freud’ün
kurammin yerine ba$ka bir kuram koyduguna i$aret ediyor-
du (Freud’cu olmayan bir belit üzerine kurulu bir "psikanaliz
felsefesi”: Bilinçdiçi bir dil gibi eklemlenmiçtir"). 1964’teki
metin uygun olmayan bir biçimde de olsa psikanalizin bir bi­

(2) Almanca çevirisi "Über Marx und Freud" adi altinda, Ideologie und ideolo­
gische Staatspparate, Aufsätze zur marxistischen Théorie'de yayimlanmiç-
tir, VSA, HamburgMfest-Berlin 1977, s. 89-107. "La découverte du Docteur
Freud" (DoKtor Freud'un Buluçu), 1984'te, Althusser'in izni olmaksizin, Dr.
Chertok tarafindan la Revue de la médecine psychosomatique et de
psychotogie médicale'de (Psikosomatik Tip ve Tibbi Psikoloji Dergisi) ya-
yinfanmiçtir, No. 2, 1983, C. 25, Privatediteur, Toulouse, s. 81-97.
(3) Kisa sClre ônce Positions'da yeniden yayimlanmiçti, Editions Sociales,
1976, s. 9-34.
lim oldugunu ve soyutlamalarimn" (yani psikoloji-ötesi kav-
ramlarmin), "nesnelerinin özüne uygun bilimsel kavram lar "4
oldugunu açiklarken, 1976’da yazilan metin Fred’cii yöntem-
den sapm alann, onun buluçunun kilik ya da biçim degi$tirme-
sinin (Adler ve Jung'da oldugu gibi Lacan’da da) ortak kökü-
nün, bir 'bilimsel bilinç diçi kurami"nm güncel olarak miim-
kün olacagma duyulan inanç olduguna içaret ediyordu. Böyle-
ce Althusser kendi kendisine gönderme yapmiyor, ilk gerekçe-
lendirmesini düzeltmiyor ya da tersine çevirmiyor ama aym
sözcükler, hatta bazen aym tümcelerle, tipki kendi görünmez
ifadelerinden yola çikarak, söylediginin tam aksine ulaçmaya
çaliçan birisi gibi, kara dedigine ak dedirtiyordu... Onun
önünde bu tuhaf çakiçmalardan sözettigimde, çok iyi animsi-
yorum, bana, nasil olsa metnin geri çekileceëini sôylemiçti.
Bu olayi, taçidigi özel önem ve tarihinden ötürü aktar-
dim. Yoksa 1976 ile 1978 arasinda, kam u önünde açiga çik-
tiklan, ve pek çok ki§inin gözünde, Althusser’in anahtarlari-
ni elinde tuttuguna inandigi "Marksist kuram "la ilgili olduk-
la n için okurlann kafasim büsbütün kan çtiran ba§ka metin-
ler de vardi. Bununla ilgili ifadeleri "i§te nihayet Marksiz-
min bunahm i” (1977 Kasim’inda Venedikteki Kollokyum’da
verilen teblig )5 yazism da ve II Manifesto gazetesinde çikan
ve o tebligin devami niteliginde olan sôyleçide (La questione
dello stato oggi e nella trasizione", 4 Nisan 1978),6 aynca

(4) Bu israr, özellikle, "somut'' pratigi, “soyut" kuramla§ttnlmasinmpsikanalizin-


den kurtarmak isteyen Politzer’i hedef aliyordu. "Doktor Freud'un Bulu5u"n-
da Althusser, tersine, metapsikoloji sözcügünün (bilinçdiçimn bilimsel ola­
rak kuramIaçtmImasminolanaksiz oluçunun) "bir itirafi ve kuramsal bir tani-
si" olarak ele alinabilecegini yazar.
(5) II Manifesto seçkisinde yeralan Fransizca metin: Pouvoir et Opposition
dans les sociétés post-révolutionnaires (Devrim S0nras1 Toplumlarda ikti-
darve Muhalefet), Le Seuil, Paris, 1978.
(6) Aa. W . Discutere le Statcfda yeniden yayimlanmiçtir, De Denato, Bari
1979; Dialectiques dergisinde Fransizca, N0. 23 (1978)
Garzanti Ansiklopedisi için yazdigi "Günümüzde Marksizm"
makalesinde 7 ve nihayet Komünist Partisi'nde artik devam
etmemesigereken §eyler (1978’de Le Monde gazetesinde çikan
makalelerden hareketle) broçüründe 8 bulmak mümkündür.
Garzanti Ansiklopedisi’nde çikan yazi (bu yazida Althus­
ser birkaç paragrafta M arksist kuram i yönlendiren bir "öz-
güllük" düçüncesiyle ilgili nihai yorumunu yapar) özellikle
ilginçtir. 1965’te yazilan Marx için ’in açmi§ oldugu o çok par-
lak tartiçm ayi kapatir. Bu önsöz, siyasetin üstünlügü konu-
sundaki belli bir gôrüçün (Stalinci, ama aym zamanda da
"Fransiz" yani, tercihe göre, Jakoben gôrüçün) kuram sal ça-
hçmayi geri çevirmesini eleçtirir ve Lenin’i, M arksist kura-
mm -devrimci bilimin- iççi hareketine ancak kendi koçulla-
n yla baglanm koparan 9 entellektüeller tarafm dan ithal edi-
lebilecegini savunan K autsky’nin savim ortadan kaldirdigm-
dan ötiirü ôvgiiye bogar. Bunun sonucu olarak, bu önsöz
''burjuva bilimi” ile "proleter bilimi” arasindaki ayrimi kesin-
likle reddeder. Aym "kesinti" ve "alan degiçimi" egretilemele-
rini (metaforlarmi) geli§tiren 1976-1978 yillannda yazilmiç
metinler ise, tersine, M arx’m biliminin devrimci niteliginin
yalm zca M arx’m, i§çi hareketinin içine girerek ve bu hareke-
tin m ilitanlan, ve onlann araciligiyla kitleler tarafmdan egi-
tilerek (tipki aym biçimde, Althusser ba§ka bir yerde de,
Freud’un histerikler tarafindan egitilmiç oldugunu sôyleye-
cektir) "proleterleçmiç olmasmdan" (M akyavel’in hvikvimdar-

(7) italya'da da Quel che Deve Cambiare nel Partito Comunistãàa da Fransiz-
ca olarak yaymlanmiçtir, Garzanti, Milano, 1978.
(8) Editions François Maspero, Paris, 1978.
(9) Bkz. ayni zamanda, aym anlamda Lire le Capital, 2. Baski, Cilt I, s. 180. "Li­
ber Marx und Freud"da (in Ideologie und ideologische Staatsapparate...,
a.g.e. s. 96'da; Althusser, hiç tereddütsüz çoyle yazar: "Ich war immer da­
von überzeugt, dass diese Formulierung unglücklich ist... -Bunun talihsiz
birformülasyon oldugunu hep duçunmuçümdur...-
lan anlayabilmek için insanin "halkla§masi” gerektigini söy-
lemiç oldugu gibi) kaynaklandigim belirtirler.
Bu metinler -bunlann tümü, F K P tarafmdan proletarya
diktatorlügünün terkedilmesiyle 1976’da baçlayan tartiçma-
lardan ve M arksizmin bunaliminm, Stalincilik tarafmdan
hem "yeniden harekete geçirilen", hem de "durdurulan" ya
da "içe atilan" özgün bir bunahm oldugunun kabulünden
sonra kaleme almm i|tir- kuramm diçandan ithalini mutlak
bir biçimde reddeder ve bu davram çta komünist parti aygit-
lannm , kitlelerden ve kendi öz iççi militanlarmdan aynla-
rak, entellektüllerin de yardimiyla onlarm (kitlelerin) üze­
rinde egemenlik kurmasim hakli gösteren uygulam alarm in
açiga çiktigim ifça eder. Marx için, entellektüellerin "proleter
olarak dogmamiÿ olm alanndan ôtürü" sahip olduklarmi dü-
çündükleri "imgelemsel borç"tan ve bu borcun, parti tarafm ­
dan, kendi öz kuram sal kültürü ve tarihi çozümlemek için
sahip oldugu somut yetenegin aleyhine, nasil onlan ehlile|-
tirmek için kullam ldigindan sözeder. Bu andan itibaren A lt­
husser, partinin pragmatizm, dogmatizm ve oportünizm da-
vasm i, kitleleri küçûmsemesinde ve dolayisiyla da onlann
deneyimleri ve öz mücadeleleri konusunda söylediklerini (ö-
zellikle de, söylemediklerini) "dinleme" konusundaki yeter-
sizliginde görecekti. Ve entellektüellerin i|inin "halka hizmet
etmek" degil (çünkü bu çogunlukla entellektüellerin halki
kullanm asi sonucunu dogurur), kitlelere, hem saglam hem de
suskun olan ama onsuz, ta en baçmda kendi "bilimsel" ku-
ramlarinm asla varolam ayacagi (ele§tirel bir kuram olarak)
sôzü iade etmek oldugunu belirtiyordu.
Sonuç olarak, bunahmm ba§ belirtisini ve onun bilinçdi-
çmi Lenin’in söylediklerinde buluyordu: "Marx’m kuram i her
§eye kadirdir çünkü gerçektir". Oysa, bir iki farkla, 1965’ten
1975’e degin bu ifadeyi, Marksizmin, dogrulanma ôlçütleri
(siyasal ba§an ve ba§arisizliklar) hep sm if mücadelesini
açiklayici bir kuram gerektiren (bu miicadeleyi dogurmaktan
iyice uzak) nesnelliginin kifkirtici ve riskli bir ifadesi olarak
görüyordu. Bundan sonra, aym çeyde, kuram in özerkligi ya-
nilsamasinin, kendi kavram sal oyunu ("sergileme sirasi''nm
biçimsel mantigi) ve onu taçiyanlarm toplumsal içlevi tara­
fmdan beslenen en azindan ikircikli ifadesini buluyordu; o
yam lsama ki, en iyi olasilikla idealizmde, en kötü olasilikla
da "düjüncelerin her §eye kadir olmasi''na duyulan çildirtici
inançta son buluyordu.
Aym dönemde Althusser, tipki devrirnci orgiitlenmeye
ili|kin M arksist bir kuram ve dolayisiyla da M arksist bir si-
yaset kurami olmadigi gibi Marksist bir devlet kurami da ol-
madigim yaziyor ve bôylece "Çeliçki ve üst-belirlemeden" ve
Marx îçin ile Kapital’i Okumak'ta ônerilen sinif mücadelesi-
nin kertelerme iliçkin çemadan, "devletin ideolojik aygitlan-
na" ili;kin olan makalede ônerilen "yeniden üretim ” sorunsa-
lma degin uzanan kendi ôz giri|imini ortadan kaldmyordu.
Venedik’teki "Içte nihayet Marksizmin bunahm i” adli konuç-
masmda aci bir alayla, hapisteki Gramsci’nin "küçük denk-
lemleri"nH D evlet = baski + hegemonya; = diktatörlük + he-
gemonya: » güç + konsensus, vb.) küçük düçürecek ve bize
bunlgnA "bir devlet kuram m i dile getirmekten çok, Lenin’-
den olduflu kadar "siyasal bilim"den de alman kategoriler
çerçe w rindc, devletin iççi sinifi tarafindan ele geçirilmesi
için bir siyn*nl çizgi arayi§i"'° oldugunu sôyleyecekti; halbu-
ki, 1970*d* yazdigi metinde, Gramsci’yi, kam u alaniyla ôzel
alan ar>>indwki ayrimi sôz konusu etmekle, bilimsel bir dev­
let kuran» yolunda ileri giden tek M arksist olarak selamli-
yordu, Bu nleyin, bizzat Althusser’in "küçük denklemleri"ne
uygulanmAyncngmi düçünmek mümkün mü: Devlet = baski

(10) II Man4to*to, Pouvoiretopposition..., a.g.e, s. 251.


aygiti (BA) + devletin ideolojik aygitlan (DÌA); = ikincil ola­
rak ideoloji için çahçirken, kitlesel olarak baski'àan daha
baskin çikmak amaciyla çaliçan aygit + "ikincil olarak baski
için çahçirken, kitlesel olarak ideoloji’den baskm çikmak için
çaliçan" aygitlar ? 11
Kendj kendini ortadan kaldiran bir yazi çizgisinde beli-
ren düçündürücü yanlari ortaya çikarabilm ek için yeterince
çey söyledigimi samyorum. Böylece, hem nesnel hem de öz-
nel olarak geçerli olan bir sifir noktasma varmiç oluyoruz .12
Bu, köktenci bir biçimde yeniden baçlayabilm ek için yapilan
bir tem izlik midir? Yoksa yeni çeylere ulaçma yolunda belir-
leyici bir tikanm a noktasi mi? Ama o zaman "Althusser’in
Marksizmi" konusunda deginmiç oldugum suskunlugun deli-
nemez olmasi çaçirtici degil midir? Althusser’i konuçturabil-
me çansma, sayilan ne denli az olursa olsun, ancak, neden
sustugunu, belki de özellikle nasil sustugunu anlayabilenler
sahip olacaktir.
Bu onmaz ôzyikim -hiç kimsenin asla "Althusser"in yapi-
tmdan, ya da en azindan bir "Althusser kurami"ndan sözede-
memesi için yeterli neden- birkaç biçimde açiklanabilir. Bun-
lar da kendi aralannda uyu§maz açiklam alar degildir.
Psikolojik bir açiklama olabilir: Depresyon, psikoz. Bir
birey olarak Althusser, kendisiyle aym adi taçiyan (yani ken-
disi veya babasinm oglu) bir ba§ka bireyin yapmiç, daha ôn-
celeri düçünmüç ve altina imzasini atmiç oldugu çeyi silmek
istemiç olabilir. Yine de buradaki ikircige dikkat etmeliyiz:
insanin bir kez söyledigi ve yazdigmi, söz ve yaziyla silmesi -
her çeyin artik o insanm "dinlenmedigi"ni düçündürdügü bir
anda- o söyleme dikkat etmek ve dikkat edilmesini saglamak

(1 1) Positions, a.g.e, s. 84-85.


(12) 'Partide Marksist kuramin sifir noktasina eriçtik. Kayboldu, baçka §ey tara­
findan üstü örtüfdü...', Ce qui ne peut plus durer... (Bu artik devam ede-
mez) s. 92.
için uç bir girifim degil midir ? 13
Tarihsel-siyasal bir açiklam a olabilir: Pek az kiçinin be-
cerebildigi bir ortamda, "Marksizmin bunahmi"m ônceden
saptamak ve bunun ciddiyetini ôlçmek (yani bu bunahm m, /
kuraminm ve proleter siyaseti olarak siyasetinin özüne do-
kundugunu görmek) yetenegini gösteren fizolof ve komünist
Althusser, bu bunahm için bir "çôzüm" önermede aym ôlçüde
beceri gôsterememiçtir.
Bunun nedeni, koçullarm yeterli olmamasi olabilecegi gi­
bi, gerçekte çôzümün bulunmamasi da olabilir (yalm zca ya-
çamda ve "düçüncede", Marksizmden bambaçka bir çeye dog-
ru bir çikiç olabilir: Oysa Althusser, her zaman, M arx’ta ba§-
layan ve asla son bulmayacak olan bir çeyin oldugunu yaz-
miçtir). Ama, baçkalarm m yapmiç oldugu gibi, sorunu gôz-
den kaçirarak (yani sm if mücadelesi olmadigina dair kendi
kendisini inandirarak) için içinden çikmayi istememiç y a da
becerememiçtir.
Felsefi bir açiklam a olabilir: Althusser’in söylemek iste-
digi (Marksizm ve M arksizmin bunalimi, daha genel olarak
da siyaset, felsefe ve ideoloji - dolayisiyla da tahayyül ile ger­
çek, yani özne üzerine söylemek istedigi) ancak bir inkar, ya­
ni, kurulduktan sonra kendi iptalini gerektiren bir sôylem
biçiminde sôylenebilirdi. Yani o, Heidegger ve Derrida’nm
kuramsal olarak yazm iç oldugunu uygulam ak durumunday-
di: Bu da, sôzcüklerle, bu sôzcüklerin "karalanmasi"nm, za­
man içindeki çeliçkisel birligiydi (ama öyle bir karalam a ki,
sözcükler bunun altinda, kendi hakikat-olm ayanlarm i -ki
bunlar, onlann aktarabildikleri hakikate ulaçmamiz için tek
yoldur- sôyleyebilmek için algilanabilsinler).
Gôrünüçe göre, psikolojik açiklama, bizim açimizdan ta-

(13) “L'inconscient ignore la contradiction” (Bilinçdiçi çeliçki nedir bilmez), Alt­


husser’in sürekli bir biçimde de§indi§i, Freud un savi.
çidiklan deger çerçevesinde düçünceleri kullanabilmem iz ve
yargilayabilm em iz için bizi tamamen ôzgiir birakmaktadir.
Ama, kendisini, sôzcülügünü yaptigmi dü§ündügü dü§üncey-
le böylesine özde§le§tirmi| bir birey açisindan bu açiklama,
özele§tiriye içkin nedenlerin de olabilecegi ku§kusunu asla
ortadan kaldiram ayacaktir.
Tarihsel-siyasal açiklama bizi zor bir tercihle karçi karçi-
ya getirmektedir: "çôzümler" ônermek için (M arksist insanh-
ga, çozebilecegi bir sorun sunmak) "bunalim” tanisinm kök-
tenligini yumu§atmak ya da "Marksizmin sonu" ikileinini çô-
zebilmek ve Marksizme nihayet, "kendisine layik" bir son
sunmak için daha büyük güçler bulmak.
Felsefi açiklama, bizi, Althusser’in metinlerinde, genel-
likle aramiç oldugumuzdan biraz daha fazla bir |eyler bul-
maya zorlar: Savlar degil ama, kendi ôz savlanm (ya da gô-
rüçlerini) iptal eden bir yolun, tabii eger varsa geçersiz olma­
yan sonucu: kendini "karçisavlar’da ifade etmek zorunda ka-
lan bir sonuç. 14

(14) Bôylece felsefenin nasil bir tarihi olabilecegini, ama bu tarihte niçin hiçbir
§ey olmayacagim anliyoruz. Nedeni de §u: varolan felsefî kategorileri yerie-
rinden eden ya da degiçtiren ve bôylece tarihinin içlerinde varoluçunu sun-
dugu felsefî sôylemlerde degiçiklik yaratan her felsefî müdahale, kalicihgini
saptamiç bulundugumuz felsefî hiçlikten baçka bir çey degildir; çünkü ayir-
dedici-çizgi hiçbir çey degildir, bir çizgi hattâ bir çizim içlemi bile degildir,
sadece basit bir ayriçma (se démarquer) olayidir, çu halde katedilen bir me-
safenin bo$lugudur. Bu mesafe felsefî sôytemin (discourse) ya da açikla-
mamn ayr1mlar1nda, kategorilerinde, de§i§tirilmiç araçlarinda iz b1rak1r, fakat
tiim bu degiçikIikIer kendi baçlarina hiçbir çey deJildirler, çünkü kendi var
oluçlan (presence) diçmda ve antagonist eQilimleri, ugruna savaçtiklari bi­
limsel pratikten ayiran mesafe ya da mesafesizlik içinde iç görürter ancak.
Bu varolmayan çizim içleminde gerçekten felsefî sayilabilecek olan yalniz­
ca çizginin yer degiçtirmesidir, ama bu da bilimsel pratiWerin ve bitimierin
tarihine görecedir. (...) Ôyleyse bir felsefe tarihinden çok felsefe içinde bir
tarih vardir: sonuçlari gerçek olan bir hiçlik izinin belirsiz tekranmn yer de-
gi|tirmesi tarihi." (Lenin ve Felsefe, Petit Collection Maspero, Paris, 1969,
s. 50, 51 ve iletiçim Yayinlari, 1989, s. 98-99 ). Felsefenin içine "bir tarih'
Burada yapm am iz gereken -benim buna yerim yok-, bir
ozele$tiri'nin ne oldugu konusunda tartiçm a açmaktir: Bu,
Althusser’in "kuram sal pratiginde temel bir yeri olan, agir ve
çok ikircikli anlam larla yüklü bir kavram dir. Gerçekte 1966
ile 1976 arasm da, Marx için ve Kapital’i Okumak’m ortaya
çikmasmdan sonra ve partiyle (daha dogrusu parti yôneti-
miyle) iliçkisini kesmesinin baçlangicmdan önce yeralan dö-
nem, yani "Althusser’cilik" diye adlandinlan çeyin sürdügü
on yil boyunca, Althusser’in tüm söylemi ôzeleçtiri damgasi-
ni (ve baskismi) taçir ,15 rakip gôrüçleii eleçtirme konusunda
bile bu böyledir (çünkü bu eleçtiri çogu zaman: "Bu gôrüçler
ôzeleçtiri yetenegine sahip degildir" kisvesine bürünür). Ama
sonuç olarak, ôzeleçtirinin olanaksiz oldugu ortaya çikar (a­
caba bu, bir anlamda, bir kurtulu 5 mudur?).
Çünkü ôzeleçtiri düçüncesinde, bilinçlenmeye, dolay 1 s 1y-
la da egitime iliçkin geliçen bir diyalektik anlammda, "diya-
lektik" bir model mevcuttur: Insamn h atalanni, ortadan kal-
dirmak ve düzeltm ek için, Çizgiyi ve niçam düzeltmek" ve
bôylece pratik karçisindaki gecikmeyi ve gerçekle olan farki
ortadan kaldirm ak. Ama bu diyalektik asla sonuç vermez.
Daha kôtüsü, bu diyalektik, tahayyül ve niyet diçmda asla
baçlamaz. Yerini, birbirinden ayn ve çok daha çiddetli iki i§-
leme b1rak 1r: hiçbir çey degiçtirmemek (çünkü özne savlari-
nm kendi ôzeleçtirisine m ukavem et gösterdigini görür), ve
her §eyi iptal etmek (bir yeniden yazm aya iliçkin bilkuvve
pratikle). Bu karçitlarm (diyalektik olmayan) çiddetli birligi-
dir. .
Sonuçta A lthusser’de olan budur. Bu dram atik ve geçici

koymak için, kuçkusuz, insanin kendisinin ve kendi üzerinde 'biri sifirçizgisi


içlemi"ni yapmasini denemek gibi bir risk vardir.
(15) Ya da belki bir "nefs eleçtirisi*, ki bu da Fransizcada kulaga aym çekilde
gelmemektedir. ("Soutenance d'Amiens" -Amiens savunmasi- in Positions,
a.g.e, s. 135).
baçansizlik her tiirden sonuç dogurur. Althusser’in ôzeleçti-
rilerine hiç aldirmamakla, bunlann kapsam ini reddetmekle
daha yerinde davrandigim düçünen okurlar her zaman ol-
muçtur. Bunun nedeni, kuçkusuz bu ôzeleçtirilerin, onlarm
düzeltilmesi ya da gözden geçirilmesini istediklerinin degiç-
mez biçimde tersine yönelmi§ olmasidir. Ama buna karçin, о
ôzeleçtiriler, soylenmi| olam degiçtirebilme yetenegine sahip
degildir. Onu ancak karalayabilir. Am a aym dogrultuda,
"Althusser’ci" kavram larm dikkate deger bir özelligine egile-
bilmek için de kafam iz boçalmiç olmaktadir: Bu kavram lar
her zaman zaten "ôzele§tirel"dir. Her zaman, zaten, kendile-
rini çürüten, en büyük etkiyi yaratm aya niyetlendikleri anda
anlam lanm kaydiran bir yadsim a ögesi taçirlar. Böylelikle,
önceden, kullam m lannm ve geliçmelerinin "nihayet bulun-
mu§” bir kuramm tekanlam lihgm a dayanmasim engelleyen
bir ögeye sahiptirler. Dolayisiyla, ta en ba§indan itibaren
kendilerini dengesizlik durumuna yerle§tirecek, desteklendi-
gi anda bir "savin" güvencesine karçi emniyete alinmalarim
saglayacak gidimli bir biçimdirler.1®Bunlar karçitlarin рек
özel türden birlikleridirler.
7 Öm egin: "Kuramsal antihümanizma."
Althusser bize, her §eyin, kuramsal antihümanizmadan
sözetmekle antihiimanizmamn kuraminm, hatta antihüma-
nist bir "pratigin" kuraminm (bu noktaya vardiktan sonra
insanlikdi|i bir pratigin dogrulanmasi olarak da anlaçilabi-
lir) yapildigmi zannederek, insanlann dikkate almayj unut-
tugu "kuramsal" sifatmda yattigim söyler. Gerçekte söz ko-

(16) "Önce ilerleyelim, sonra görürüz“, Althusser'in sik sik alinti yaptigi Napol-
yon'a ait söz. Gerektigincte, tersinin söylenmesi gerektigi, ya da bir "inkar'
konusunda söylenenin yerini bulmasi gerektigi göriilür. "Felsefe, baçkalan
için, çok özel, çok farkh bir biçimde tökezIemektedir. Kendisine göre, felse­
fe yanilmaz. Felsefi yanilgi yoktur.“ (Philosophie et philosophie spontanée
des savants, a.g.e, s. 18)
nusu olan nedir? Мдгх’т kurammm , kendisinin de itii ai et­
tigi gibi, "insan’dan" degil toplumsal iliçkilerin tarihsel yapi-
smdan "kaynaklanm asi"nda, bir baçka deyiçle, kavram sal
olarak ne deneysel bireye, ne de türün idealligine dayanma-
masindadir. Durum bundan ibarettir, ne fazla, ama ne de ek-
sik olarak, bundan ibaret.
Bununla birlikte Althusser’in, kuram sal antihümanizma
açiklam asm a karçi, asla bir "pratik hümanizma" kavram im
geli§tirmemi§ olmasi nereden kaynaklanm aktadir? Bunun
nedeni kolaylikla göriilebilir: Böylesi bir ifade, totolojik ola-
caktir .17 Modem hümanizma bir etik, bir "pratigin üstünlü-
gü" felsefesidir (bu deyimin, örnegin K ant’ta edindigi anlam
dogrultusunda). Ve, Althusser’in teslim ettigi gibi, proletar-
yanm devrimci pratigi, kendisini dünya gôrüçii, tarihin anla-
mmm tasarim i olarak gördiigii andan itibaren, yine kendisi­
ni bir hiimanizm olarak da algilam ak zorundadir... Evet ama
o zaman da, kuram sal antihümanizm a ifadesi içinde keskin
bir çeliçki ta§imaktadir. Bu ifadenin, bizzat kuramim yaptigi
pratikle "kuram sal” olarak çeli§kili bir kavram a i§aret ettigi
söylenebilir. Y a da, biraz da kesinleçtirm ek gerekirse: Bu,
bizzat kendi ifadesinde, kuramim verdigi pratigin içsel ola­
rak etkilendigi ve hiç ku§kusuz a$xlamaz nitelikte olan çeliç-
kiyi sergilemektedir (ve bunu öylesine insani kör edici biçim-
de yapm aktadir ki, görülebilmesi için dev bir çaba gerekmek-
tedir). í§te bu andan itibaren çok basit ve çok mantikh tür-
de§ ve tek isim li bir kuram üzerine "temellendirilmi§" bir
pratik fikrinden vazgeçm ek gerekir./Burjuva ideolojisinin
kuram sal hümanizm asi (ki, Althusser’e göre bu hümanizma
her zaman ekonomizmle bir arada yeralrr) belli bir sim f pra-

(17) Çu da söylenebilir: Althusser'in tüm gerekçelendirmeleríni kendisine kar§i


yonelttigi yegáne metafizik olan kuramla pratigin antitezi, felsefi söylemin
tam merkezinde böylesi birsimetri oluçturabilecekti. Bu açmazin, benim yu-
karida belirttigimden temel olarak farkli oldu§unu sanmiyorum.
tigini yönlendirmektedir. Am a M arksist (antihümanist) sim f
mücadelesi kurami, içinde her zaman "ideolojik" bir hiima-
nizmanm yeraldigi devrimci bir pratigin üstünlügüne boyun
eger (ergeç, bu hümanizm anm, burjuvazinin rakiplerinin
mücadelesi üzerinde kurdugu egemenligin bir maskesi mi
yoksa bu mücadelenin, bir "öznelligin" imgelemsel biçiminde
yaçanan ve "bilinç” olarak kendisini geri alan bu mücadele­
nin kaçmilm az bir sonucu mu oldugunu düçünmek gereke- ‘
cektir: Daha açik olmak gerekirse, proleterlerin hümanizma-
si, burjuvalann etkisine mi baglidir, yoksa "tarih yapma" ko-
nusundaki kendi öz bilinçlerine mi?) M arksist sim f mücade­
lesi kurammin bu pratik üzerinde yapabilecegi degiçim ve
ayarlam alar asla bu iç çeliçkiyi ortadan kaldirm ayacaktir
(ancak, bizzat sim f mücadelesinin safd 151 birakilm asina ne-
den olabilir). Tabii bu da, o degi$im ve ayarlam alann etkisiz
olacagi anlamm a gelmemektedir.
Bir ba$ka örnege bakahm: ''yeniden üretim".
Althusser, baçtan çeliçkili bir ifade önermedigi, görünür-
de tek anlamli bir kavram i, düzeltmeler araciligiyla, tedrici
olarak anlammdan çikardigi için, burada içler daha farkhdir.
ister, genel olarak "üretim ko§ullanmn yeniden üretimi", ya
da daha ôzel olarak, "üretim araçlannm ", "üretim güçleri-
nin" ya da "üretim iliçkilerinin" yeniden üretimi sôz konusu
olsun, bu kavram , gerçekten de, ônceden bir degiçmezlik ge-
rektirir. B izzat üretim koçullari, üretimin, sermaye birikimi-
nin ve sim f egemenliginin sürekliligini saglayan biçim çerçe-
vesinde araliksiz yeniden üretilir. ilk baki$ta Althusser, bu
yeniden üretim (hatta, nitel olarak ayni, nicel olarak da ge-
niçletilmiç bir yeniden üretim sôz konusu oldugundan, buna
düzenleme de diyebiliriz) $emasina bir h alka eklemekten
baçka bir çey yapmamaktadir: Bu halka ise, M arks’cil top-
lumsal 0 lu 5 um egretilemelerinde atil bir biçimde mevcut
olan bir i§levselciligi devam ettiren "üstyapi"dir .18 Ama gel
gör ki, bu halka, kendi içinde, baski aygiti ve devletin ideolo-
jik aygitlan olmak üzere iki kola ayrilm aktadir. B u n la rd a ,
bir simfin maddi egemenliginin içinde kazam ldigi ya da yiti-
rildigi, diçmda da temel, üretim-sömürü iliçkisini« (adi ko-
yulacak olursa, ücretliligin) sürekliliginin olanaksiz olacagi
"uzam ve amaç" olarak tam mlanm aktadir. Bu andan itiba-
ren, "yeniden üretim e bagh gôriiç açisi " ,19 baçlangiçta yola
çikmiç oldugunun tamamen tersi bir anlam k azan ir:T arih -
sel degiçkenlikleri bir degiçmezlik üzerine temellendirecegi-
ne, tüm (görece) degiçmezligin bir güç ili§kisi gerektirdigi
anlammi taçir. Y a da, her yapisal sürekliligin, içinde bir bu-
nahm olanagmin, her an, atiI olarak mevcut oldugu ortadan
kaldm lam az bir olumsalhgm zorunlu sonucu oldugu anlami­
na gelir.
Bu konuda, Althusser, hiç ku§kusuz, ya gerekenden çok
daha fazla, ya da tersine çok az çey sôylemiçtir. Karçimiza,
anmda, yam tsiz sorular çikmaktadir. Bu olumsuzluk geregi
fikrinde hangi tarih kavram i yatm aktadir? Daha ônce "üst-
belirleme" kavram iyla (Marx îçin, KapitaVi Okumak) baglan-
tilandm lanla aym kavram mi? 20 Pekiyi ya, DÍA kavram inm

(18) Ama, aym zamanda da, bizzat Marx'tan ôdünç alinan bir kategori, olan,
"i)styapi"mn (devlet, hukuk, ideoloji) aym zamanda hem bir "yansima” (Wi­
derspiegelung), hem de bir “geriye dônüç eylemi"nin nedeni olmasini ge-
rektiren klasik formülün çôzümsüz ikilemi sayesinde bunun a$ilmasi da çok
çekicidir.
(19) Positions, a.g.e, s. 68, 76 vb.
(20) Marx'taki (KapitafdeWi) "yeniden Oretim"den, Althusser'deki ("Ideologie et
appareils idéologiques de l'Etat" makalesinin dahil oldugu tamamIanmamiç
çaliçmada) 'yeniden uretim"ine götüren yol, her ne kadar daha az geli§mi§-
se de, Marx'taki "bütünlük“ ya da "yapi” (Gliederung)'dan, Althusser'deki
"Marksist bütünlük’ ve "belirleyici yônü olan karma51k yapi"ya götüren yolla
çok benzerlik taçimaktadir Kendini düzeltme adi alt>nda, yalnizca, daha ôn-
ce soylediklerini tekrar edip etmediâini bilebilmek için ôzel bir tartiçma aç-
mak gerekir.
"yeniden iiretim"in merkezine yerleçtirilm esinin sonucu olan
toplumbilimsel içlevselcilik ya da tözselcilikten koprnanm
yarattigi etki?
Bu etki, o aygitlarm , özel olarak "ideolojik" aygitlar olma-
sina mi, yoksa bunlann, sim f mücadelesini "sonuna degin",
yani uzlaçmaz bir anla§mazliga, devrime degin "gerçekleçtir-
melerine” mi baglidir? Althusser’in, bir türlü sonuna ula 5 a-
madan, bu daire içinde dönüp durdugunu göstermek hiç de
zor degildir. Ama Althusser’ci toplumsal yeniden üretim kav-
rammin, tümüyle bu iç degiçime bagli 0 lm as 1 ve bizde, Mark-
siät kuramin, tam da smirlarini sergiledigi bir anda bu kura-
miri açihmmm uyand 1rd 1g 1 ikircikli etkiyi yaratm asi da ayni
derecede açiktir. Hatta, biraz daha vaktim 0 lsayd 1 , bu özelli-
gin, hemen, Althusser’in temel varlikbilim sel (ontolojik) one­
risi olan çeyle iliçkiye girdigini de rahatlikla gösterebilirdim.
Söz konusu öneri ise, genel olarak ve her ne pahasina olursa
olsun "mücadele" ve "varolma" kavram larm i tam m layan öne-
ridir .21
Öm ekler çogaltilabilir. Son çôzümlemede, her çeyden on­
ce, kendi inkanni kapsam a özelligini gösteren kavram , tam
da "kavram" kavramiáir. Y a da en azmdan, bu kavramm A lt­
husser’in, ''pratik" (ya da "pratik durumdaki") kavram , "fca-
mmsal kavram " (ya da "tam m salkuram "), "sm ir kavram lar"

(21) "Çok basit bir fikir" oldu$unu söyiedigi bu önerme, belki de Althusser'in en
çok ara5t1rd151 ve en bagli oldugu düçüncedir. Positions'da, (a.g.e, s. 63,
148) ?u biçimde ifade edilir: "Smifmücadelesiyle, s;mftar1nvart191 tek ve ay-
m §eydir" (ideal Spinoza pugnare idem ast ac existere, -var olmak için sa-
va§acaksin- derdi). Marx’a oranla ("Protetaryanin burjuvaziye kar51 müca­
delesi. varhgiyla birlik!e Ьа§Іаґ\ Komünist Manifesto) yapilan yer degjiçimi
çok küçük ama belirteyicidir. ÇeçitIi baglamlar, "sinit"deyiminin burada, ay-
• ni anda, iki biçimde dikkate alinmasimönerirter: Tarihsel bir kavram olarak
ve кітІІКе verilen felsefi bir adin yerini tutmasi açisindan (idem est ac ya
da filozoflarin, tauton gar esti), bu da, kimligin, daima, önceden, bölünmü§-
lOk oldu§u anlamina gehr.
gibi israrh dizimlerindeki kullam m inda ya da bu dizimlerin
''kuramsal pratik" ifadesiyle olan iliçkilerinde mevcut oldu-
gunu düçündügümüzde bu sonuca varabiliriz.
ilk bakiçta bu kullam m çok büyük bir kan çikh k sergiler.
"Pratik .kavram ", Althusserin, Marx içiriden itibaren iki
ônemli yerde kullandigi simrlayici bir ifadeydi: Birincisinde
bu deyim, ("gerçek hümanizma" ômegi konusunda), "içsel
olarak dengesiz" (s. 255), "ideoloji dahilinde, bizzat ideolojiye
kar§i çikmayi" temsil eden, dolayisiyla da bizzat kendisinin
kesin bir alan degiçimi tarafmdan a$ilmasmi gerektiren,
ama tammsal olarak, bir bilimin baçlangicinda yeralan ke-
sintinin berisinde kalan bir ideoloji kavram im belirtmek için
kullam hr;ikincisinde iSe, (devrimci konjonktürün Leninist
çôziimlemeleri örneginden hareketle), bir konjonktür deneyi-
mine bagb olan ama genelleçtirilemeyecek bir tanim geregi
de, kuramsal kavram in ozgiil olarak bilimsel biçiminin beri­
sinde yeralan düçünülmüç bir bilgiyi belirtmek için .22 Daha
sonralari -özellikle de, DÎA’na iliçkin oneriyi doguran M ark­
sist devlet kuram m a iliçkin tarti§m a baglaminda- aym fikir,

(22) Bir anlamda, "pratik kavramiar" sorusunun, ileride ortaya çikacak tüm evri-
mi, tomurcuk halinde, Pour MarXm metin!erindeki o çitte kullanimda yat-
maktadir. Bunu hemen görmemizi engelleyen, pratik kavramin bu çitte ye-
tersizli§inin "kuramci" olarak adlandirilacak ¡ki sava bagli olu§ biçiminden-
dir: a) Somut, konjonktCire bagli çôzümlemelenn bilimsel genellemelere dô-
nüçümO, "maddeci diyalektik"ten baçka bir $ey olmayan bir kuramsal pratik
кигат\п\п müaahalesini gersktirir; b) epistemolojik kesinti bir defaya mah-
sus olarak olur: Dolayisiyla ideolojik çatiçmalardan oluçan kendi "tarih ôn-
cesi"ni geri çevrilmez bir biçimde geçmi§e yollar, yalnizca bireysel olarak
yaçamim sürdürenler hariç. Yine de bu iki sav, saf ve basit bir pozitivizme
inanma sonucunu da do^urmamalidir. Tarihsel maddeciliJin bilirnsel genel-
lemeleri, ancak yeniden "somut durumlarin somut ç5zümlemesi"ne ya da,
aynt zamanda, nesnelliklerinin de bir kamti olan, tekillige ait bilgiye dahil
edildikleri takdirde açik bir anlama sahip olurlar. Oluçan kesinti, ideolojinin
tarihsel mevcudiyetini ortadan kaldirmaz: Buna karçilik, ideoloji alaninda,
bilime, siyasal olarak belir1eyici olan, eteçtIrel bir etkinlik verir.
bu kez çok çarpici bir degi$imle karçim iza çikacaktir. Bir
kez, (artik, kuramm "tammsal" durumu olarak adlandinlan)
"pratik kavram lar" alam, M arksist kuram dilinde ciddi bi-
çimde önem kazanmaktadir: Tarihsel maddeciligin M arx’m
ve ardillarinm siyasal pratigine baglanan dev böliimlerini
kapsam aktadir (ki bu maddecilik onlara bir sim f devleti yak-
la§imim dayatmaktadir). Sonra konum lan ve içlevleri, ke-
sintiye oranla degiçmektedir: "kesinti", basit bir biçimde,
pratik kavram larm kuram sal kavramIara dônüçümünü izle-
yen bir olay degil, bilfiil pratik kavram larm çeliçkisi içinde
olup biten bir süreçtir .23 Ama, bepsi bununla da kalm az: Ta-
/
(23) Althusser çôyle der: ”Büyük bilimsel buluçlarin, bizim betimleyici bir "ku-
ram" olarak adlandirdigimizevreden geçmeden yapamayacaklar1n1dO5un-
memiz için (...) hor ^ey mevcuttur. Bu, en azindan, bizi ilgilendiren alanda
(toplumsal oluçumIarin bilimi) her kuramin ilk evresi olmal1d1r. Boylece, bu
evrenin, kuramin geliçimi için gerekli ’’geçici" bir evre oldugu düçünülebilir -
bize göre düçünülmelidir de-. Geçici de olsa, bunu, "betimleyici kurarrf ifa-
demizin geliçimi dahilinde, kulland1g1m1zdeyimlerin bileçimi çerçevesinde,
bir tür "çeliçki" karçiligibir çeyleri de belirterek, dikkate aliyoruz. Gerçekten
de, kuram deyimi, kismen, kendisine yap151k olan "betimleyici'' s1fat1yla"ya-
kiçmamaktadir”. Bu da §u anlama gelir: 1) ”betimleyici kuram", hiç kuçku-
suz, kuramin, dônüçü olmayan ba§langicidir,ama 2) kuramin ortaya çiktigi
"betimleyici" biçim, bizzat bu "çeli§ki"nin bir sonucu olarak, kuramin "betim-
leme"yi a§an bir geliçimini gerektirir. (...) "Elimizdeki Marksist devlet "kora-
m1"n1n,k1smen "betimleyici" kaldi§inisôyledigimizde, bu oncelikle, 0 "betim­
leyici “kuram’ in hiç kuçkusuz, bizzat Marksist devlet kuraminin baçlangicim
0lu5turdugu ve bu baglangicin, bize, kuramin ilerideki her tür geliçiminin te­
melini yani belirleyici ilkesini verdiQi anlaminagelir. (...) Bununla birlikte, be­
timleyici devlet kurami, bizzat kendisini de bu evrenin "a$1lmastn1" gerekti-
ren, bir kuramin oluçum evresini temsil etmektedir. Çünkü, sôz konusu tani-
min (= devletin bir s1n1f devleti olarak tan1m1) bizim baski 0lgular1ni, devletin
baski ayg1t1 olarak algilanan, devlete yükleyerek kimliklendirmemiz ve tani-
mamiz için gerekli ofjeleri verdigi dogruysa, bu "iliçkilendirme", birkaç daki-
ka sonra üzerine konuçaca§imiz, çok ôzel türden bir aleniyete yolaçmakta-
dir: "evet, ôyledir, bu do§ru!" Ve devlet tan1m1alt1ndaolgular1n birikimi, eger
ömeklerini çogaltirsa, devlet tan1m1n1, yani onun bilimsel kuram1n1, gerçek
anlamda ileriye götürmez. Böylece, her betimleyici kuram, aslinda kuramm,
vazgeçilmez olan geliçimini "dondurma" risktnt taçir. içte bu nedenle, bu ta-
nimsal bir kuramm, "kisaca" fyani bilimsel) kuram a dönü§-
mesi için gereken olmazsa olmaz eklemenin neden olu$tugu-
na bakildigmda, hem kendileri de bizzat, miikemmel derece­
de "tanimsal" olduklarmdan, hem de belli bir siyasal pratik-
ten (ideolojik sm if mücadelelerinin ve "sivil toplum"un ku-
rum lan içerisindeki çatiçma ve isyanlarin getirdigi pratik)
ayrilamaz olduklanndan, bunlarm yeni pratik kavramlar ol-
duklari anla§ihr.
Kuramin "olasi bir kilitlenmesi" fikri o zaman farkh bir
anlam kazanir: Bu kilitlenm e, bilim öncesi kuram m can çe-
kiçmesinden ya da diçsal bir zorlamadan dolayi degil de k u ­
ramm, kuramsal olmayan pratikle sürdürdügü iç iliçkiden
ve bunun kavram larm oluçmasi üzerindeki etkisinden ôtürü
her zaman olasidir. Kesintinin "geriye dônüçü olmayan" nok-
tasina, bilimsel bir kuramin ortaya çikmasindan ônce ula$il-
mi$tir. A ynca, daha ônce, kuram öncesi bir biçimde ortaya
çikmami§ olsa, (bir kuram biçiminde) bu noktaya asla ulaçi-
lamaÿacakti. Ama, buna kar§ihk, bastm lan ideolojinin "geri
dönmesi", bilim alanmda, her zaman mümkündür (büyük
olasihkla da kaçmilmazdir). Bu bilimin de, pozitivist ya da
akilci bir bilim tamminm gôzünde son derece çeliçkili, adeta
bilim-olmayan bir bilim oldugunu sôylemek daha yerinde
olacaktir (tipki "pratik kavram lar"m, deneyci, biçimselci, ad-
ci ya da özselci olan akilci bir kavram tammi açismdan kav-
ram-olmayan kavram lar olmasi gibi). '
Bu durumda bir adim daha atarak, Althusser’in son me-
tinlerindeki biçimiyle bilimsel kavram m , en azmdan sim f
mücadelesi ve psikanaliz kuram m a iliçkin olarak, "pratik
kavram"la e^ilimsel olarak ama açik bir biçimde ozdeçleçti-

ninilayicikuramin, kisacakuram olma yônünde geliçmesi için (...), devletin,


devlet aygiti biçimindeki klasik taniminabir çeyler eWemenin elzem oldugu­
nu düçünüyoruz." (Positions, a.g.e, s. 78-80)
rildigini keçfederiz. Hiçbir bilimsel bilgi ya da"kavram larla"
bilgi fíkrinden feragat etmedigimizi ve bu fíkri bir deneyci-
lik, bir pragmatizm ya da bir öznellige yamarnadigimizi is-
rarla belirtelim. Bilginin nesnelligi (tipki sm if mücadelesinin
varhgi gibi), Althusser’in, herhangi bir ôzeleçtiri çerçevesin-
de kesinlikle vazgeçmedigi savlann bir parçasidir. Ama ku-
ram sal olmayan pratige iliçkin referans, nesnelligin bilfìil ta-
mmi dahilinde ve onun bir koçulu olarak ele ahnmalidir.
Bu durum, özellikle de (Kapital’e yapilan gönderilerde
vücut bulan) bilimsel kuramin, ne bizzat kendi kavramlari-
mn sisteminde ne de kavram lan bir sistem oluçturmak için
birbirine eklemeyi öneren sergiieme sirasmda (bu siralama
ister "çôzümlemesel", ister "bire§imsel", ister "belitsel" olsun)
bulunam ayacagi düçüncesiyle dile gelir. Daha dogrusu, bi­
limsel kuram aym zamanda, hem bu sergileme sirasmda
hem de o siraya karçi direnen ve onda eksik olan §eyde (ôr-
negin M arx’ta, bir sürü temel "pratik" kavram i, yani ücretli
emegin meta biçimine indirgenemeyecegini gösteren fabrika
sistemine kar§i olan iççi miicadelelerinden, sermayenin "öz
hareketi"nin, gerçekte sürekîi bir siyasal çiddetle atbaçi git-
tigini gösteren, "ilkel" diye adlandm lan birikime degin bir-
çok §eyi temsil eden "tarihsel görüntüler"). Ama, kuramsal
sergilenme sirasm a karçi direnen, ayni zamanda da ideolojik
kavram Iara, özellikle de M arksist kuram baglaminda, siya­
sal ve iktisadi burjuva ideolojisinin kavram lanna ôzgü man-
tik oldugundan, açagi yukari §u fikre variriz. "Pratik kav-
ramlar" bilimin ôzüdür çiinkü bilimi (ya da bilgiyi) bilim "ya­
pan", pratik bir nesnellikle ideolojik bir tahayyül arasmdaki
çatiçmadir; hedefi, bir kuramsal sergileme sirasm a göre sii-
rekli ayarlanan, dengesizlik olan çatiçmadir .24

(24) Bu çe§itli konularda, Bkz. 02ellikle “Önsöz", in Gérard DUMENIL, Le Con­


cept de loi économique dans "le Capital", (Kapital’de iktisadi Yasa Kavra-
Kuramsal pratigin bu tasanm i (ki, bunun, nihayet o ifa-
deye sadece benzerlige dayanm ayan ve aym zamanda da ge-
nel "pratik" kategorisine çok sorunsal bir anlam yiikleyen,
bir içerik verdigi söylenebilir) 1976 A rahk ayinda yazilan
metinde birlikte önerilen iki ifadede özetlenebilir. Über Marx
un,d Freud adli yazida adi geçen bu deyimler, "bölücü bilim"
ve "çatiçmali kuram"dir.
Marks;zm ve psikanaliz gerçekten de birer bilimdir; bilgi- t>
sini geliçtirdikleri bir "gerçek nesne"leri vardir: Sin if müca-
delesi ve bilinçdiçi. Dahasi: S m if mücadelesinin (gerçekten
varolan) sonuçlari, ve biîinçdiçimn (gerçekten varolan) so-
nuçlari vardir, çünkü burada sôz konusu olan tozler degil,
bir yapinm (ya da, daha önceleri K apital’i Okumak’in ôner-
mi§ oldugu gibi mevcut olmayan bir davamn etkinligiyle) iis-
tünlügü tarafmdan düzenlenen süreçlerdir. Bir kez daha, oz-
nelligin yolu, kesin bir biçimde kapanmi§ olmaktadir. Aynca,
hangi biçimde olursa olsun kapanmiçtir: Yalm zca göreceli
bir öznellik biçiminde (içinde kuram sal gôrüçlerin çe§itliligi-
nin, bilgi oznelerinin tarihsel, toplumbilimsel ve psikolojik
çeçitliligine gönderide bulundugu bir öznellik) degil, aym za­
manda da (içinde bilginin kuram sal birliginin hedefïnin ev-
renselligi tarafmdan garanti altina ahndigi ve bilgiyi diizen-
leyici normlarm buradan hareket ettigi) a§km bir öznellik bi­
çiminde de yolu kapanm iç durumdadjr. K lasik a k ila h k ve
pozitivizmin tersine, kuram sal çati§manm, "kavramsal bô-
lünme"nin (bir, ikiye bölünür...) ve bir kavramm yorumlan-
nin böliinmesinin (egilimlerin '1b0 liinme"si) hep, ilk ônce, iç-
kin olarak bilimsellige ait oldugunu düçünmek gerekmekte-
dir. A rtik bunlar bilim tarafm dan içe atilmiç ideolojinin basit

mi), Paris, François Maspero, 1978; "II Marxismo ОддҐ, in Enciclopedia


Europea, Milano, Garzanti, 1978; "La decouverte du Docteur Fneud" (1976)
Revue de Médecine psychosomatique, 25 §ubat 1983.
bir izi, bir kalm tisi, yaçam mi sürdürme mücadelesi degil,
ideolojinin bilimin içindeki varliginm bir belirtisi, hatta daha
da öte, bilimin ideolojiye karçi mücadelesinin gerekli biçimi-
dir; o mücadele ki, biri öbürünün diçinda bulunan düçmanla-
n degil de, bilginin birbirinden ayrilm az kertelerini karçi
karçiya getirdiginden büsbütün dinmek bilmez bir nitelige
sahiptir .25
AIthusser, nesnellikle çatiçmanm bu çeliçkili birIikteligi-
ni nasil dogrular?
ilk yaklaçimda, bölücü bilimlerin nesnesinin dogasiyla,
bunlann kuramsal geliçrtie biçimi arasm da bir tekabül etme
durumu ya da bir "uygunluk” önerir: tipki nesnenin içkin
olarak çeliçkili olmasi gibi (toplumsal çeliçki: siniflar arasm ­
da; psiçik çeliçki: "psiçik aygit"m kerteleri arasmda), kuram
da, her zaman, zaten çeliçkilidir ve ancak bölünerek ilerleye-
bilir. Öyle ki, diyalektigin firtmalarindan tecrit edilmiç, ken-
disini oluçturan kategorilerin degiçmez aygiti tarafmdan
ideolojik Kam pfplatz’in hirgüründen antilm i§, Kant’çi (üto-
pik) bir "anlik (sagduyu?) adacigi" tasariminm tam kar§itm-
da, Althusser’ci bilimin "alan"i ya da "kita"si, hiçbir güvenli
sigmak, kendi ôz sertliginin sonuçlarma karçi hiçbir istikrar
güvencesi sunmamaktadir.
Ama bu betimleme yetersiz kalm aktadir. Althusser’in
her okurunun akhna gelecek Spinoza’ci bir kar$i çikmaya yo-
laçmaktadir: Çeliçkili bir nesnenin bilimi neden kendisi de
çeliçkili bir bilim olmak zorundadir ki? Yani (havlayan bir
hayvan olarak) köpek kavram i bizzat havlam ak durumunda
rmdir? Dolayisiyla, "kuramsal pratik" fikrinin içerdigi tüm
anlamlarla devreye girecegi baçka bir varsayim bulmak ge-

(25) Bu, Althusser'in Lire le Capitatde (2. Baski, C. I, s. 53) Pierre MACHE-
REY’den odürtç aldigi "Her bilim, ideoloji bilimidir" savini yeniden ele almak-
ta ve belki de aydinlatmaktadir.
rekir. Hatta içi, bölücü bilim lerin, olu§umlan düzeyinde tya-
ni kurarnlannm tarihinde, bizzat kavram larim n oluçumu ve
adlandm lmasm da; çünkü sözcükler, "onlara karçi birer düç-
manmiççasma mücadele veren " ,26 "birer " silah, patlayici, ya
da yabçtm ci, veya zehirdirler: Bu da, sôzcüklerin varoldugu-
nu sôylemenin bir biçimidir), bilmesini temsil ettikleri çeliçki-
nin içinde yeralm a biçimleriyle belirlenen bilimler oldugunu
soylemeye degin gôtiirmek gerekir. Bunlar, bir nesnenin se-
yircisi olarak degil (içte nesnellige iliçkin bir egretileme da­
ha) çeli§kisel bir sürecin taraflan olarak vardirlar .27
Althusser tarafm dan ônerilen ve Freud’un bilinçdiçi ku- '
rami Oier tiir "psikoloji"ye kar§i olarak) tarafindan ortaya
atilan ve ideolojik karçitligm , son çôzümlemede, bireylerin
(buna kuramcilnr da dahil olmak üzere) kendilerini de, içe
atma ve tekrar mekanizm alarina tabi kilan birer bilinçdiçma
sahip olmnsiyla açiklandigm i belirten düçüncesi de bundan
kaynaklanmaktndir. Bunun m antiksal bir sonucu olaràk da
bu çeligki tyani psikolojist ve antipsikolojist ideolojiler ara-
smda, son kertede, kendisi de psikanaliz "nesne"si olan bi-
linçdiçi tarañndon belirlenmesinden ötürü varolan çeliçki)
Freud’un kuraminin tüm tarihini oluçturur .28 Bunun bir
ba$ka sonucu da -oger M arksizm le psikanaliz arasindaki
benzerligin "ann çizgï'si buralara degin uzatilabilirse- "ba§-

(26) Positióne, a,0,e, I , 46


(27) Bu durumdt, M y lM l Ыг bllim 'denetlenemez* -ne üzerinde egemenlik ku-
rulmasi, n# d · kllHvwi anlaminda-, hele de bir kurum araciligiyla (üniversite
kurumu, y · d · *p*rt(", hatta bir 'dernek* kurumu) tarafindan busbütün de-
netlenemM, **M0o0 b)llm' eôzcüQünde, yalnizca bölünme degil, kendisi de
"eçif biçlmd· hem WNnçdumi (Bkz. Freud: die ich-spaltung) hem de siya-
seti çaQnftinMi (KKl Marx ve Engels, "Die angeblichen Spaltungen in der
lntematkxwto', 1l7t), pãrçalanma (Spaltung) anlami da aranmalidir.
(28) Biyobjik ktoota^yl hrt>ulU V · elo$tirisinin içigi altmda okunmuç oldugu gibi,
özne kJeototytMn habutu vo oloçtiri çerçevesinde de 0kurtmas1 gereken
Freutfda da bu vwdtr
langiç"mdan "bunalim"ina degin M arksist kuram m tarihinin
içinde yeralan ideolojik çeliçkiler(ve onlann, içe atm alar ve ]
baskilardan oluçan bilinçdiçma yansim alan?), son çôzümle-
^ , mede sim f mücadelesinin, M arksist kuramm, yer yer içinden \ ;
geçmesi ama asla orada sabit bir yere sahip olmamasiyla i '
açiklanmaktadir. Burada, bir bilgi koçulunun (hatta daha /
güçlvi bir deyimle, Althusser’in dônüp dolaçip buldugu Mak- :
yavel’den esinlenen deyimiyle, hakikatin etkinliginin bir ko-
çulu) yam sira, açilam ayacak bir smir da bulunmaktadir. Bu
simr, bir yasak y a da bilinebilenin (ôbiir tarafm da bilinmeye- !
nin yeraldigi) bir smiri degil, bilgiyle aym yönteme baçvuran
ve hakikatle "fikirlerin her çeye kadir olmasi" arasmda açil-
maz bir ayrim çizgisi çizen maddi bir belirleme ve bir bagim-
lihktir.
Yine de, bizi bôylece kuram a içkin "pratik"in açiklamasi-
na götüren bilim kavram i, düçünülebilecek olanin, y a da en
azindan uygulanabilecek olanm sminndadir. Adeta, iki uçu-
rum arasmda asili kalmi§ bir fikirdir bu... Althusser, anladi-
gim kadanyla, bu noktaya vardiktan sonra, inam lm az ifade
çeçitlemeleriyle bunun anlatim im tekrarlam aktan baçka bir
§ey yapmami|tir.
"Bölücü" süreç Marksizm ve psikanalize mi ôzgüdür? Bu-
nu sôylemek, diger bilimlerin, çeliçki yöntemi altinda kendi
"nesne"lerinin sürecine kistm lm adigm i varsaym ak demek-
tir. Dolayisiyla da, bu onlann bilgi sürecine seyir kategorisi-
nin (deneysel ya da kuram sal "görüntü”) uygun düçtügünün
kabulü demektir .29 Am a buna karar vermeden ohce, M ark­
sizm ve psikanalize yapilan çifte gönderinin, oluçturdugu çif-
tin pek kesin olmayan benzerlik ve eklemlenme statüsüyle
birarada, varolma nedeni üzerine düçünmek gerekmez mi?

(29) Bkz. Lire le Capital, I, s. 47 vd. Burada, her tür bilim konusunda, "nesne"
de<jil ama "gôrüç" kesinlikle reddedilir.
Althusser’in, psikanalizle Marksizmin аут "nesne"yle (yine
Spinoza’ci bir dil kullanacak olursak, belki farkh uygunluk-
lar ya da özniteliklere göre algilanan) iliçkili oldugu fikriyle,
bunlarm "nesne"lerinin kökten bir biçimde ba$ka olduklan
ve zorunlu olarak içiçe geçseler bile birbirlerine indirgeneme-
yecegi fíkri arasm da gidip gelerek bu sorunun çevresinde dö-
nüp durdugu göriilecektir. ídeoloji kavram m m araçtm lm asi-
mn ve Lacan’la, bir kabullenme ve olasi bir düzeltmeyi, inti-
har_niteligindeki bir inkar olarak gösterecek denli çarpici bir
teminat konusundaki bir yanh§ anlaçm ayla baçlayan sagir
vesa m im iça tiçm a m n tü m am acib u d u r .30 or
"Bölücii bilim" deyiminde, önlenemez biçimde sallantida
duran bizzat bilim fikridir. Yalm zca, 1974’teki Ozele$tiri
0geleri'nin evrenselligini sorguladigi, genel olarak "bilim"
fíkri degil, epistemolojik kesinti tamminm "bilimle ideoloji
arasmdaki" kesinti olarak diizeltilmesi pahasm a (ama, bu ad
altmda, farkhlaçm anm çikiç noktasi olarak "asgari soyut bir
genelleme"ye gönderide bulunülmasmin gerektigi fikrini ay-
nen saklayarak), etkin bir biçimde herhangi bir bilgisizligi
ortadan kaldiran, bir bilgi sürecine içkin bir nitelik olarak
"bilimsel" flkridir.
Ama bu ifade, sonuçta kesinti fikrine verilen ba§ka bir
addir. Çifte "kuramsalci" yônü (kesintinin bir kez olup bir
daha olmadig> fikri ve tüm bilimler ile bunlarm "ideolojik ta-
rih öncesi" arasinda aym biçimde içlev gôrdügü fikri) düzel-
tildiginde, Althusser’in siirekli kesinti olarak adland 1rd 1 g 1
hale gelir: "sqnw olmayacak baçlangiç", üstelik bu deyimin
içerdigi her iki anlnmi bir arada ta§ir, çünkü bir bilim (ôzel-
likle de Marx’in bilimi) sürekli, ele§tirel sonucunu yineleye-

(30) Çunu da ekleyelim: Marksizm ve psikanaliz eÿer aym nesneye sahiplerse,


Marksizm (L. ALTHUSSER ve ar. tarafindan Discutare le Stato'da ônerilen,
De Donato, Barí, 1978, itadeye göre) "son halini almi§ bir kuram" degil,
"mutlak bir bilmo"dir (ya da bir "dünya gôrüçü").
cek olan bilgiler iiretecektir; öte yandan da, yine o bilim, ege-
men ideolojinin parçalanyla "hesaplaçma’ yi sürdiirecektir.
Geri çevrilemezlik fikri (tamamlanmamiçlik fikriyle birlikte)
her zamankinden daha fazla bu ifadede kendini bulmakta-
djr. Yine de, daha yakindan baktigim izda, artik, geri çevril^-
mezligin, bilgilerin bir "iiretim" ve "geliçme" giiciinii yansitij
yor olsa bile, bir güvence olu§turmadigini kabul etmek duru-
munda kahriz. Geri çevrilemezlik, tümüyle, ideoloji alanmda
da süregiden bir kuram sal miicadelenin aynm sal yöntemin-
de yeralm aktadir. Bilim/ideoloji farklihgm m ortadan kaldm -
lam az oluçu, tek bir olayda, hele de tek bir kurumda degil,
özünde birleçtirici ve uzlaçtm ci olan ideolojilerin, kuramdan
ötiirii, pratikte, diger m utlak degerleriyle, yani uzla$maz
olanla kar$i kar§iya kalm asinda yerahr. Bu durumda, haki-
katin etkinliginin karçiligi çu olmahdir: H akikat, geri çevri-
lemez olsa bile, ortadan kaybolabilir.
Iyi de, "hakikat ortadan kaybolabilir" ne demektir?
Göriiniirde, "ortadan kaybolma"nm birkaç yöntemi var-
djr: Althusser’de, bunlardan, en azindan, iki tanesi gôriiliir.
Bir anlamda, biri edilgen, digeri etkindir. Biri öliimle ôzde§-
le§ir. Digeri, bazi geleneksel metafizik özelliklere, hiç tartiç-
masiz sahip olmakla birlikte, tam olarak "ya§am" biçiminde
sunulmaz da, daha çok Lenin ve Felsefe’nin, yukarida degin-
digim boliimünde "konulan belli bir mesafenin bo$lugu" olar
rak adlandirihr. Miicadeledeki bir varhgin, bu miicadele için-
deki yenilgisine tekabül eden bir ortadan kaybolma vardir:
Bu varlik, bir birey olabilecegi gibi, bir örgüt, bir tarihsel ha-
reket, bir simf, hatta bir pratik, bir bilgi de olabilir. Marx bu
olasihga, Manifesto’nun muammali bir cümlesinde deginmiç-
tir: "Bugüne kadarki toplumlarm tarihi bir sm if miicadelele-
ri tarihidir. (...) Ôyle ki, bu miicadele, her seferinde, ya tiim
toplumun dsvrimci bir yeniden yapilanm asiyla ya da miica-
dele eden simflarin birlikte çôküçüyle sona ermiçtir/Althus-
ser bu fikri ("mücadeledeki sm iflarm ortak ölümü"), Mark-
sizmin unutulan ifadelerinden biri olan bu fíkri yeniden ele
alrni? ve kuram a, en azindan (tam da "kuram dahilinde bir
sm if mücadelesi" olan) M arksist kuram a uygulamiçtir. Bi-
limsel kuram, zorunlu olarak mevcuttur, üstelik de geri çev-
rilemez bir biçimde mevcuttur, ama belli bir konjonktürde
varligi son bulabilir ve bu olasilik (genel bir bunahm "ku-
ramla iççi hareketinin birliginin" bir kopmasi, bu birligin ge-
li$mesinin, hiç kim se tarafindan engellenemeyecek, biçimde
"dondurulmasi" gibi biçimler alabilecek olan bu olasihk) ça-
tiçmamn rastlantisal veçhelerinin olumsalhgmda ya da ku-
ramsal pratige içkin çeli§kide yatar.
Tipki kuramin ba$langicinm, kendi kavram lannm ge-
rekliligi dahilinde, geriye dönerek silinecek olan bir olumsal-
ligmm bulunmasi gibi ,31 geriye çevrilemeyecek biçimde dog-
mu§ olanin sorcunun da bir olumsalhgi vardir. Bu son, belli
(yani üst-belirlenmi§) bir konjonktürde ortaya çikarsa, kura-
mm varligmin, bu deyimin taçidigi her iki anlamda da (bir
eleçtirinin uygulanm asi, bir bunahm a bagh olmasi) "eleçti-
rel" olmak durumundadir. Çünkü bu son, bir yazgi degil, bir
güçler dengesinin sonucudur. Bôylece, eskiden canh bir pra-
tik olandan, geriye bir hayalet, bir am kalacaktir.
Ama bir baçka ortadan kaybolma daha vardir. Althusser,
neredeyse aym deyimlerle buna de deginip durmuçtur: bir
pratigin ''egreti", "geçici", "çeli§kili" olan yam m n bizzat kendi
sonuçlarinda (ki bu sonuçlar da egreti, geçici, çeliçkilidir),

(31) "(...) Insan ba§langiciniseçmez. Marx, duçuncede, Alman tarihinin üniversi-


teterindeki ejJitimde yogunlaçtirdi§i ideolojik dünyada ortaya çikmayi seç-
medi (...). Bu ba$langicmgereklil@i ve olumsalhÿi'nadaha ileride yeniden
deginecegim. (...) Marx’m ba§langicinm olumsalli$i, altinda dogdugu ve
sonradan paçasini Kurtarma durumunda kaidigi devasa ideolojik tabaka-
dir..." (PourMarx, a.g.e, s. 60-71)
kendi dônüçtürücü "mvidahale"sinde yitmesidir. "Bize gelin-
ce, size teslim etmeliyim ki biz buraya "ölmeye" geldik, аша
bunu, bizi diger fílozoflann çogundan ayiran bir biçimde ve
bunu pek iyi bilerek yapmaya: Kendi miïdahalemizde yitme-
ye geldik. 32 Bu yitim, anlik, istisnai bir §ey degil, sonsuz bir
süreç içinde sürekli yinelenen ve yeniden yapilm asi gereken
bir yitimdir. Biçimsel olarak, bu yitim, bir baçka yitimden j
katiyen ayn degildir, sonuçlan dahilinde, siyasetin, özellikle
de smifsiz toplumun kuruluçu çerçevesinde devrimci siyasé-
tin yitiminden farkli göriilmemektedir. Gerçekten de, bunun,
kiçisel ve kollektif yöntemleri açismdan bizzat devrim olarak
dü§ünülmemesi biraz güçtür.
Bununla birlikte, bir kez daha, bize ônerilen düçünce ke-
sinlikle tekanlam li degildir. Tersine, içinde iki ônemli sorun-
sal ikilisiyle, yani ideoloji ve kuram, ideoloji ve gerçek ikili-
siyle karçilaçtigim iz bir uyarlam a çerçevesinde dagilmakta-
dir. Bu, ideolojinin ya da belli bir ideolojik pratigin, kavrama
ya da bilimsel kuram a duhul çerçevesinde yitimidir. Ama,
aym zamanda da, kuram ve kavram m, bilgi içlevlerini yerine
getirebilmek için geçici olarak aynldiklari gerçek tarih dahi­
linde yitim idir de. Son olarak da bunun, kuramm, ya da "ku­
ramsal biçimde" mevcut olan düçiince ve bilgilerin, ideoloji
çerçevesinde, yani, kendilerini maddi, tarihsel güçlere dô-
nü§tiiren tek §ey olan "ideolojik gerçekleçmeleri" dahilinde
yitimidir. Kavramm "sonsuzlugu", gerçek tarihin "sonsuzlu-
gu", ideolojinin "sonsuzlugu"... Yani, kavram m, ya da tari-
hin, ya da ideolojinin güncelligi, etkinligi, etkili olu$u.33

(32) Philosophie etphHosophie spontanée des savants, op. cit., s. 19.


(33) Bu üç olanak konusunda, özellikle $unlara bakiniz:
A) ''Direk hâlâ ideoloji alaninda çakilidir, ''yeni'' terimler kullansa bile metni
"kendi” dilinde yazilmi|tir, Feuerbach’ta çarpici biçimde gôrüldügü gibi, biz­
zat ideolojinin inkari bile ideolojinin dilinde yazilmi$tir:"somut", "gerçek", i§-
te bizzat ideolojinin karçitinin ideoloji dahilinde sahip oldugu isimler. (...)
Hiçbir çekilde türdeç olmayan yitim yöntemleri arasinda,
"devrimci" kavram m varligm m asili durdugu görülmektedir.
Ama, ne anlam a geldigini araçtirm ak için ona dogru gittigi-
mizde de, böylesi bir kavram da bir hakikatin bulunabilecegi-
ni varsaym am iza izin veren belki de i§te bu asili durma hali-
dir.

Ama ideolojiyi bilimsel kuramdan ayiran sinirin, yakJaçik yüz yirmi yil ônce
Marx tarfindan geçildigini; bu büyük giriçim ve bu büyük buluçun, etkilerinin
yavaç yavaç dünyanin çehresi ve tarihini degiçtirdigi bir bilginin kavramsal
sistemine kazinan yapitlarindayeraldiginiunutmamaliyiz.(...) YakIaçan her-
kese, bu sinmaçmasi için yardim edebiliriz: Ama, bizzat kendimizin onu a§-
miç olmamiz ve kendi kavramlarimizabu geçiçin geri çevrilemez sonucunu
dahil etmiç olmamiz koçuluyIa.(...) Gerçek ya da sosyalist hümanizmanm,
kuram gôzünde kendisine verilen statüye göre, bir kabulün ya da bir yanl15
anlaçmanm konusunu oluçturabilecegini belirtirken, soylemek istedigim,
bundan baçka bir çey degildi; bambaçka bir i§levle kariçtirilmayip.tam ola­
rak kendi içlevine uyarlandigiàlçüde, hümanizma pratik, ideolojik bir slogan
olabilir. (...) Hümanizmanm sloganininkuramsal degil, pratik göstergeli bir
degeri vardir: Marx’in gerekli oldugunu düçündügü tarihsel dônüçümü orta­
ya çikarmak için, bizzat somut sorunlara, yani bu sorunlarin bilinmesine ge­
ri dönmek gerekir. Bu süreçte, hiçbir sôzcüÿün, pratik i5leviyle dogrulana-
rak kuramsal bir içlevi gasbetmemesine dikkat etmeliyiz; 0lmas1 gereken, 0
sôzcügün, pratik içlevini yüklenerek, aym zamanda kuramin alanindan da
çikmasidn.'(P ourM arx, a.g.e, s. 255-258).
B) Sonuçta soz konusu olan (...) Marx'la birlikte, gerçegin bilinmesinin, ger-
çekte "bir çeyleri "degi§tirdigi"nin, ama, her çeyin, sanki bu ekleme sonu-
cunda kendi kendini iptal edermiççesine olup bittiginin an1msat1lmas1yd1.
Kendi bilgisi, onceden gerçege ait oldugundan, kendisi, onun bilgisinden
baçka bir §ey olmad1g1ndan, ona ancak §u çeliçkili koçulla, ona hiçbir §ey
eklememe koçuluyIa, bir.çeyler ekler, bir kez ortaya çiktiktansonra, dogru-
dan ona yônelir ve onda yokolur. Bilgi süreci, her adimda, gerçege kendi
bilgisini ekler, ama, her adimda, gerçek, bunu, kendisine ait.oldugundan
ôtürü, cebine atip gider. Bilgi nesnesiyle gerçek nesne arasindaki ayrim,
bôylece §u çeliçkiyi sunar: O, yalnizca iptal edilmek üzere mevcuttur. Ama
kendisi bir hiç degildir, çünkü iptal edilebilmek için, sabit biçimde elde olma-
si gerekir. Bu normaldir. Gerçege, kendi bilgisini, ancak ona geri vermek
için ekleyen her bilginin sonsuz çevrimidir, yani canl1d1r, çünkü ancak yeni
bilgilerin üretimi eski bilgilerin hayatta kalmas1n1 saglar..." (Positions, a.g.e,
s. 158)
Althusser’in suskunlugu da, iki yitme biçimi arasindaki
tereddütünü dile getirirmi§çesine, -"olanaksizin yeri" diye
adlandirdigi-34 bu kavram m ortaya çikiç noktasinm yarnba-
§mda asih degil midir? îçte o suskunluk bizi bu nedenle ra-
h at birakm amaktadir. Bari, bunu iyi yönde kuIlanahm. Çün-
kü biz de, öngörülebilir bir sonu olmayan aniyla, söz arasm-
da geçiç halindeyiz.

(Les Sauvestres, Agustos 1988)

C) 'Düçuncelenn etkisi, siniflar arasindaki bir güç iliçkisinin ba§imli ifade-


sinden ba|ka bir çey de$ildir. Olaganüstü olan, Marx’m, kendi düçünceleri-
nin konumunda bu maddeci savi dikkate almiç olmasidir. Bu, sunu5un ko-
nuya uygun bir biçim aldi$i 1Θ59 önsözünde de, Afen/fesfo’da da gorOlebi-
lir. Bu da Marx’m, iki kez, iki farkli biçimde, kendi ôz duçüncelerini sundugu
anlamina gelir. Once, bütün çôzümlemesinin ilkeleri olarak sunar (...): bu
durumda, dOçunceleri, sayelerinde bütüne iliçkin bir gerçekli§i anlatmak
sôz konusu oldu§u için, her yerde mevcutturiar. Ama Marx, düçünœterini,
ikinci bir kez, bu sefer de onlari, aym bütüne ¡liçkin gerçekIigin belirli ve si-
mrli bir mekaninda konumlandirarak ortaya çikanr: 1859 önsözünün biçimini
kullanacak olursak, onlari, "insanlarin (smif) çatiçma(si)nm bilincine vardik-
lari ve onu sonuna de$in sürdürdükleri ideolojik biçimIer'den biri olarak be-
lirtebiliriz. Onlari boyle, toplumsal iliçkiler ve simfiliçkiterinin belirli bir meka-
mnda (üstyapi) konumlandirmaWa, Marx düçüncelerini, tamamen verümiç
olanin açiklanma ilkeleri olarak de§it, ideolojik mucadeledeki olasi eylemle-
rinin tek iliçkisi çerçevesinde ele alir. Bundan ôtürü, bu düçünceler, biçim
de de^içtirir: Kuram biçiminden "ideoloji biçimi’ ne geçerler. Marx’m madde-
ciliÿ, kuramininmaddeci içerigiyle de§il, bu du5uncelerin 3tkin hale gelebi-
lecek)eri k05ullar, biçimler ve simrtarailiçkin keskin ve pratik bilinçle ôlçülür.
Onlann, anlatim çerçevesinde iki kez yeralmalannm nedeni budur. Hakiki
ve biçimsel olarak kan1danmt5 olsalar bile, düçüncelerin, asla tarihsel ola­
rak %ahsen degil, s1n1f mücadelesinden aItnmiç ideolojik kitle biçimleri çer­
çevesinde etkin оклаІагшіп da nedeni budur. ("Le marxisme aujourd Hui",
Encyctopedie Garzanti).
(34) Positions, a.g.e, s. 133.
Çagda§ olmayan(+)

Davetinizden dolayi teçekkür ederim. Arzu ederseniz,


1988’de, Michael Sprinker’in gayreti ve bu Humanities Insti-
tute’te hvikiim siiren hava sayesinde, Am erika’da, böyle ta-
mamen "Althusser’in M irasi"na atfedilmi$ bir kollokyumun
düzenlenmesine iliçkin bazi gôrüçlerle söze ba|layacagim .
ilk olarak benini konuçmami istediniz: Bu benim için bir
onur olmakla birlikte, aym zam anda da, bir Fransiz olarak
beni zor durumda birakan bir durum. îster inanm, ister
inanmayin, üniversite ortaminda böylesi bir kollokyumun
düzenlenmesi Fransa’da tarrronen olanaksiz, pek çok Avru-
pa ülkesinde de oldukça zordur. Gerçi bazi ülkeler açisindan
bu söyledigimi biraz yumuçatmam gerekir. Burada, Gregory
Elliot’m, Peter Schôttler’in, M aria Turchetto’nun bulundugu-

(*) Bu metin, Eylül 1988’de, The Humanities Institute, State University of New
York at Stony Brook'un düzenledigi Tha Althussarian Legacy kollokyumuna
sundu$um tebligin, tüm tebliglerin yayimi için yeniden gôzden geçirilmiç bi-
çiminin çevirisidir (Londra ve New York’ta Verso tarafindan yayimlanacak).
nu görüyorum: Dolayisiyla, Althusser’in yapiti ve siyasaî et- j
kinliginin tüm ü üzerine bir çaliçmanm çok yakinlarda ya- »
yim landigm j,1 yapitlarm m (içinde Fransa’da bulunmayan '
pek çok metin de bulunmak üzere ) 2 yayim i konusunda Fede­
ral Alm anya’da bir proje geliçtirildiëini ve íta ly a ’da Althus-
ser’in, sol aydm lann ve militanlarm oluçturdugu kulüplerde
h âlâ tartiçm a konusu oldugunu 3 belirtmem de dogru olur.
Tüm bunlan, durumun ne denli çeliçkili oldugunu vurgula-
mak için ammsatiyorum: Bu adamin adi ve yazilannm anla-
mi, kendi ülkesinde, bugün tam anlamiyla bir içe atilma, pe-
redeyse tabulaçm a durumuyla karçi karçiyadir.
Bunun, hiç kuçkusuz birkaç nedeni oldugunu sôyleyebili-
riz. Althusser’in 1980’de kansm i öldürmesinin yarattigi
skandalin etkilerini görmemezlik edemeyiz. D ostlan da dü§-
m anlan da bunun etkisinde kalmiç, entellektüeller de bun­
dan paylanm almiçlardir: Cinayetle delilik arasm daki iliçki-
ler, edebiyata konu oluçturmadiklan sürece aydm lari rahat-
siz etmiçtir. Gazetecilerin pek sik kullandiklan deyimle "Alt­
husser’in yazgisi", "genel" (kamusal) olanIa "özel" olan ara­
smdaki aynm çizgisini bulam klaçtirm aktadir. Entellektüel­
ler toplulugunun hepiinizin az çok gereksindigimiz, kendini
begenen imgesini zora koçmaktadir.
Ama en güçlü nedenler, gôrünüçe göre, baçka bir düzey-

(1) Bkz. Gregory ELLIOTT, Althusser - The Detour of Theory, Verso, Londra
ve New York, 1987.
(2) Bkz. Louis ALTHUSSER, Machiavelli - Montesquieu - Rousseau, Schriften
2 ve Philosophie und Spontane Phisophie der Wissenschatter, Schriften 4,
her ausgegebene von Peter Schöttter und Frieder Otto Walf Argument Ver­
lag, Berlin, 1985, 1987.
(3) Bkz. La cognizione della crisi - Saggi sul marxismo di Louie Althusser,
Centro Studi di Materialismo Storico, Franco Angeli Editore, Milano, 1986.
Di§er alintilar için, Actuel M a rt ta yí.yimIanan "Actualité d ’Althusser a l ’et-
ranper'(Althusser'in yurt diçindaki yüncelligi) adli yazima bkz., No. 7, 1990,
Birinci dönem.
de yeralm akta, bugün genel olarak M arksizmin üzerine çôk-
müç olan "yasak"tan kaynaklanm aktadir. Yaklaçik yirmi yil
boyunca, Althusser, gerek Fransa’da, gerek di$anda, herkes-
ten daha fazla, tartiçm aya yol açan tek M arksist filozof ol-
muçtur. ifadeleri ve gôrüçleri, yalnizca, her türden "Mark-
sistler" arasinda tutkulu tartiçm a ve polemiklerin zincirden
boçanmasma neden olmakla kalm am iç, ayni zamanda da bir
takim baçka aydm larm Marksizmi ciddiye almasim ve kendi
tartiçm alannda, felsefe, iktisat, siyasal kuram, psikanaliz,
vb. çahçm alarm da ondan yararlanm asm i da saglarm$tir.
M arksizm belki de, herhangi baçka birisinden çok daha faz-
la, Althusser yüziinden, yalm zca geçmiçten kalan bir miras,
düçünce tarihinin bir am olmaktan çikmiç, edim halindeki
düçünce için bir ufuk, bir meydan okuma oluçturmuçtur.
Bu andan itibaren, Althusser’in tüm bu dönem boyunca
oynamiç oldugu rolün silinip atilmasinin ne anlama geldigi
kolayca anla$ilabilir. Bu durum, anlami gayet açik olan, da­
ha genel bir sansür harekatm in ôzel bir yansim asidir: Sôz
konusu olan, özellikle de altmiç ve yetmiçli yillarda Marksiz-
min, M arx’tan, Engels’den, Lenin, Stalin ya da Mao’dan ge-
len dogmatik ifadelerin tekranndan baçka bir çey oldugunun
inkari, o zamamn toplumu ve siyasetinin gerçek sorunlariyla
baglantili olarak, Marksizm dahilinde gerçek degi$im ve
olaylann husule geldiginin inkandir. Evet, her çey, M ark­
sizm çerçevesinde, entellektüel bir etkinlik ve bir verimlilik
oldugunu, yani yalnizca ezberlenen §eylerin tekran ve yanil-
samalar dejfril, aym zam anda da denemeler ve h atalar bulun-
dugunu unutturmok, en vist düzeyde bir önem taçiyormuçça-
sma 0 lm u 5 bitmiçtir. Ne pahasina olursa olsun, Marksist,
özellikle de komünïet entellektüellerin, geriye dönerek, saf
birer kurban ун dn κ « η >9 bir fitnenin hizmetinde birer üçka-
gitçi ve sahteknr 0 lduklar 1m kabul etmeleri istenmiçtir. Tip-
ki M arksizmin ve komünizmin, bezdirme, kandirm a ve uçu-
ruma atm a diçi gerçek hiçbir tarihinin olmadigi gibi, bu en-
tellektiiellerin de asla kendiliklerinden düçünebilecek çapta
olm adiklan iddia edilmiçtir. Tarihi bôylesine bir tarihsizlige
dônüçtürme biçiminin, özellikle de Fransa gibi, Marksizmin
felsefe, toplumbilimleri, insanhklar ve k ü ltü r düzeyinde en
ônemli rolii oynamiç oldugu ülkelerde ortaya çikmasma hiç
çaçmamamiz gerekir. Ama, belki de, bugün kendi ôz tarihleri
karçisinda bu unutkanligi yegleyen entellektiiellerirí, tipki
kendi ôz felsefi ve kültürel m iraslanna yaçattik lan çarpikli-
gm bedelini çok agir ôdemiç olduklan gibi, çok ônemli bir be­
del ödemelerinden endiçe duyabiliriz. Bu konudaki durumun
Am erika’da da aym olup olmadigmi sôylemek size düçecek-
tir.
Bu kollokyuma "The Althussarian Legacy" admi vermiç-
siniz. Bu ifadenin de canimi siktigim itiraf etmeliyim. Bir
kez daha, kiçisel nedenlerden ötürii, Althusser’in ölmedigi
kamsindayim... Belki de bu "Legacy" sôzcügüniin îngilizcede-
ki anlami konusunda yamlmiçimdir. Eleçtiri niteligi ta§ima-
yan bu gôzlemimi yanliç anlamamzi istemem. Yaçayan biri-
sinin mirasim ôlçme konusu her zaman rizikoludur. Ama, ne
yazik ki, bu dogrudur: Althusser fiziksel olarak ôlmemiçse
de, küçük bir çevre diçiyla iletiçim kurma olanagina sahip ol-
madigmdan, moral olarak da artik yaçam am aktadir. Ben-
merkezci bir yazar olmaktansa, hep, olabilecek her tiir mu-
hatapla yapacagi hararetli hasbihallerin adami olan Althus­
ser’in, §u andan itibaren yapitina bir çeyler daha eklemesi
oldukça kuçkuludur. Bôyle bir §ey olsa bile, bunun farkh,
baçka birisine ait bir yapit oldugu varsayilabilir ...4 Dolayisiy-
la da tartiçm alanm iz, pek çok açidan yersiz, zam anla iliçki-

(4) Burada, Éthique'm IV. bôlümünün 39. ônerisinde, Spinoza’nin kiçkirticidü-


çüncelerini animsayalim.
leri de pek çeliçkili olacaktir. Her birimiz, Althusser’in mira-
smi degerlendirirken, onun bir bölümünü sahiplenmeye çali-
çirken, hepimiz, fíilen kapanmiç olan bir yapiti açik tutm aya
çabalayacagiz.
Ama daha da vahim olan çudur: Paylagacak neyim iz va.r?
Sözcügvin, en güçlü anlam iyla Althusser’in bir yapiti, daya-
mkh düçüncelerinin oluçturdugu bir hazine var midir? Bir
yandan, ki beni, özellikle de Fransa açismdan ilk anda etki-
leyen budur, ya Althusser tarafindan geliçtirilen, ya da köke-
ninde genel kültürün baçka bir alanmda ortaya çikmiç olup,
onun tarafindan ithal edilen ifadelerin, çaçirtici derecede
canli kaldigmi gôzlemekteyim: Ornegin, "belirtisel okuma",
"epistêmolojik kesinti”, ''iist-belirleme", "devletin ideolojik
aygitlart", "ôznesiz süreç", "Tarih kitasi" gibi. Çogu kiçi, bu
ifadeleri, (bugün iyice daralmiç olan) "M arksistlerin" çevresi
diçinda, Althusser’in bunlan geliçtirdigi metinleri, çogunluk-
la bilmeden, kendi tarzlannda kullanm aktadirlar. Bunlar,
kendiliklerinden yaçam aya ve ''Kopernik devrimi", "diinya-
nin büyüsünün bozulmasi" ya da "meta fetiçizmi" gibi felsefe
deyimlerinde oldugu gibi, kendiliklerinden yaçam aya ve an-
lam degiçtirmeye baçladilar. Ama, bu ünlü kavram larda ol-
dugu gibi, kökenlerine inerek onlarm tam anlam lanm oluç-
turabilir miyiz? Bu biraz kuçkuludur çünkü A lthusser’in,
baçlangici, eonu ve iç kuram sal sürekliligi bulunan sistema-
tik ve tam bir yapiti yoktur. Her çey ya da neredeyse h er çey,
programli bir biçimdedir: Sevdigi Spinoza’nm bir ifadesini
degiçtirecek olursak, "sonuçsuzoncüller" ya da "ôncülü olma-
yan sonuçlar" vardir.
Althueeor, (bence tek büyük kitabi olan5) Marx îçin ’i ya-

(5) Kugkutuz Ura le СарііаІ, Éléments d'autocritique, Philosophie et philosop­


hie 8pontan0e des savants, oldukIarLbiçimde okunacak kitaplardir ama ay-
ni 09tetlk vo kuramsal tamamIanmiçlik duygusunu vermezler. ikinci istisna
sevlmll Montosquieu, bu harika adamdtr.
yimladigmda, önsözünde, (kendisinin de bir zam anlar dahil
oldugu) "yapitsiz filozoflar"la, yani soguk sava§ sirasmdaki
konjonktür ve kom ünist partisinin hizipçi uygulamalari sa-
yesinde dogan, düçüncede fílozof olan kiçilerle alay etmiçtir.
Kendisi de "yapitsiz bir filozof' olup çikmiçsa, bu ne agir bir
alaydir. Am a sonuçta, "Miras"i bir avuç çift anlam li kavram-
dan, bir ya da iki gerçek kitaptan ve daha çok birer ba§langiç
ya da birer parça gibi duran, kimi çok geliçmiç (Kapital’i
Okumak'ta yeralanlar gibi), kimi çok giizel kalem e alinmiç
(ama hepsi bôyle degildir), hepsi belli bir (siyasal ya da gi-
dimli) konjonktüre siki sikiya bagimh ve gerek stilleri, ge-
rekse konum lan açisindan son derece dagimk olan belli sayi-
da metinden olufmaktadir. Herhangi bir müdahaleninlkaçi-
nilmaz yazgisi, kendi sonuçlannda silinip gitmek olduguna
göre, bizzat kendisinin "müdahalelerim” diye adlandirdikla-
rma bir bütünlük yakiçtirm ak için, artik hiç ku§kusuz, vakit
çok geçtir. Ama, ôte yandan da, bu müdahalelerin, yann fel-
sefí dü§ünce ya da siyaset üzerinde etkili olup olmayacagmi,
etkin olup olmayacagmi bilmek için de henüz çok erkendir:
Nesnel bir muhasebe yapm ak için, belki de bir ku§agin geçip
gitmesi gerekmektedir.
Yine de, bundan emin miyiz acaba? Am yla tarih arasm-
daki yolun ortasinda, hâlâ içinde bulundugumuz bu sallantili
durumda, ya Yapitm Bütünlügüne iliçkin yavan anlatilar ve
insanm Tragedyasm a iliçkin görkemli mitoslardan, akade-
mik yorumlar ve psikolojik soruçturmalardan kaçmmanm
tam da vaktiyse? Ya, bizim için, tam da bugiin ônemli olan,
Althusser’in sordugu birkaç soruya verecegimiz degerse? 0
deger ki, tam da bunlarm "çagdaç olmayan" sorular olmasin
dan, yani hem ortodoks Marksizmin, hem de anti-Marksiz-
min ortodokslugu olarak adlandirabilecegimiz çeyin tersine
içleyen, çünkü, tipki zamanmda "egemen dünya gôrü§ü" kis-
vesine bürünmüç bir M arksizm imgesinin ortadan kaldm l-
masina katkida bulunduklan gibi, iz birakmadan yokolm aya
mahkum olmuç bir M arksizm in a§iri derecede çizgisel imge-
sini de yokeden sorular olmasindan kaynaklanm aktadir. îçte
benim izlemek istedigim giizergah budur.
Sorulardan sözettim. Bu sorulann konusu düçünüldü-
günde, genel kam , muhtemelen, bunlann M arksist kuram a
iliçkin oldugu konusunda birleçecektir. Ben, biraz farkli ola-
rak, bunlarin, her çeyden önce, (kuram olarak) M arksizmle
(siyasal hareket ve tarihsel "egilim" olarak) Marksizm ara-
smdaki iliçkiye ili|kin oldugunu söyleyecegim. Gregory E1-
liot’un o miikemmel Althusser tam tim inda "kuramm sapma-
si" olarak adlandirdigi §ey üzerinde yam lgiya dü§meyelim:
Eger kuram bir sapm aysa, ya da sapiyorsa, bunun nedeni,
kendiliginden bir sonuç olmamasidir. Althusser’in sözde ku-
ramciligi, zamaninda pek çiddetli tartiçm alar dogurmuç, biz­
zat kendi görü§leri dahilinde bile, tam da "kuram"m, komü-
nizm bakiç açisindan, sonuç olarak bir "devrimci pratik"e dö-
nüçmesini istediginden, ciddi bir çeliçki dogurmuçtur. A lt­
husser, felsefenin "kuram içerisinde sim f mücadelesi" olarak
yeni bir tammini ônermiçtir, bu ifade, baçlangiçtaki kavram -
salla 5 t 1rmay 1 tersine çevirir gibi görünse de, ashnda sôz ko­
nusu olan Marksizmin, ancak komünizm egiliminin kurami,
ve onun gerçekleçmesi için mevcut olan bir kuram olarak ôz-
gül bir anlama sahip oldugunun sôylenmesidir. îster "episte-
molojik", isterse "felsefi" olarak sunulsun, "Marksist" bir one-
rinin kabul ya da reddedilme ôlçütü hep aym olmuçtur: Ko-
miinist bir siyasetin anlaçilir kihnm asi ya da kilm m am asi .6

(6) Boylece Lire de Capitatàe, Althusser "Hegelcilik"i (daha do$rusu, tarihsel


zamana IllçKin Hegel'ci kavrami), teleolojik niteligi, komünizmi, kendisine
yakiçtirilacak'maddeci hareketler" ne olursa olsun ‘siyasetin sonu" olarak
tanimlanmaWa, bôylesi bir siyaseti düçünülmez kildi§indan dolayi, reddedi-
yordu. Buna karçilik, daha sonra, tamamen ayni nedene dayanarak, komü-
Yine de burada, bu ,rkomünizm" sözcügünün ne demek is-
tedigini düçünmeliyiz. Marksizm karçism daki bu "eleçtirel"
tutum a pek kisitli bir simrlama getirecek olan yeni bir güç-
lük karçim iza çikacaktir. Althusser’in, koinünist siyaseti,
M arksist kuram in gücünün bir ôlçüsü haline getirmek iste-
digi dogru olsa bile, o, ayni zamanda dakom ünizm kavrami-
m her türlü eleçtiriden uzak tutmami§ rmdir? Komünist par­
tisine (ya da daha dogrusu kom ünist partisi idealine) olan ve
sonuna degin korudugu (kimilerince körükörüne olarak nite-
lenen) baghhgi buna içaret etmez mi? M arksizm e karçi "ele§-
tirel" bir tutumun bedeli "komünizm"e kar|i eleçtirel-
olmayan bir tutum olacaksa, bu için k â n nerededir?
Hiç kuçkusuz, Althusser’in gôzünde "komünizm", hep,
her türden sömürü ve baski kar§isindaki kurtuluçun (ôzel)
adim temsil etm içti ve hep tek anlamli olarak, toplumlari-
mizda ("sosyaîist" toplumlar da dahil) ozgürlük ve kardeçlik
için verilecek tüm mücadele biçimlerine içaret edecekti. Hat-
ta, daha da ileri gidebiliriz. Althusser, sürekli, M arksist ku-
ram ve ideolojinin getirdigi komünizm imgelerini sorgulami§,
ama bunu bizzat komünizm adm a yapmi§tir. î§te bôylece,
M arksist (ve M arksist-Leninist) ortodokslukta egemen olan
ve komünizmi "sosyalist geçi§"in son evresi haline getiren ev-
rimci imgeye karçi gitgide daha ele§tirel bir tavir takmdi.
^ Üretim ili§kileVinin baskismm yerini "insanlarin ôzgür or-
takligi"na birakacagi, "çeliçkisiz" ve "ideolojisiz" bir toplu-
mun gelecegine ili§kin komünizmi bir "saydam hklar toplu-
mu" olarak sunan gôrü§e karçi da aym biçimde davrandi.
Kuçkusuz M arksist gelenek ve bizzat Marx, komünizme ve
komünizme götüren yola iliçkin birçok görünüm önermi§ler-

nizmin sonsuz siyasal mücadele fikriyle düçünülmesinin kuramsal koçulla-


rmdan biri olmasindan dolayt, Hegel'in bir $eylerine (hem de çok temel bir
çeyine: Ôznesiz ve Sonsuz süreç'ine) sahip çikiyordu.
di. Evreleçtirme ve saydam hk çem alanni eleçtirerek, Althus­
ser, sonuçta M arx’ta (her çeyden önce de Alman ideolojisi’n-
de) bulunabilecek komünizm "tam m lan"nm en sadesini, ve
belki de bu meyanda, en maddeci. ve aklin herhangi bir "ta-
sim"ma en az bagimli olanim bulmuçtur: Bu, komünizmi "ge-
lecegin devleti degil, m evcut çeylerin durumunu yikan ger­
çek hareket" olarak sunan tanimdir.
Yine de, tarihsel maddecilik alam ndaki müdahalelerine
ragmen (ki bunlar daha çok, Althusser’in miiritleri tarafin­
dan geliçtirilmiçtir), Althusser hiçbir zaman, gerçek anlam-
da, bir (Marksist) toplum kuramcisi olmamiç, daha çok ve
öncelikle de, "felsefenin dönü§ümü"yle 7 ikomünist bakiç açi-
sindan hareketle ilgilenen bir filozof olmuçtur. Onu gerçek
anlamda ilgilendiren, felsefenin, kendi iç siyasal koçullari
iizerine düçünmeye ba$ladigi anda yaçam iç oldugu sapma-
dir. Althusser’e göre, böylesi bir sorgulama, bu koçullar bir
egemenlige, h atta bir devlet egemenligine bagli oldugundan,
ancak komünist bir baki$ açismdan yola çikabilir. Dolayisiy-
la, Marksist kuramla, Marx’in komünizmi arasindaki gizli
gerilimi en uç noktasm a degin gôtürür ve bizi, bugiin, diin-
künden daha da çok M arksist kuramin "komünist" eleçtirisi
(ki bu, "revizyonist" bir eleçtirinin, h àtta daha da genel ola­
rak günümüzde en yaygm olan eleçtiri türünün tamamen
k a r 51t 1 bir eleçtiridir) ve bu eleçtirinin gerçek pratik degeri
hakkinda sahip oldugumuz gôrüçleri aydm latm aya davet
eder. Ama, tam da bunu yapm akla, bizi, bizzat "komünizm"
kavram 1n 1n merkezinde hâlâ hüküm süren daha da büyük
gerilime açik seçik bakm aya zorlar. Çünkü bu gerilim bizim
karçim iza, felsefi olarak, en uç niteliklerde çikar: Aym anda,

(7) Granada'da 1976'da verdigi konferansin adi (lspanycrfca bask1s1: La Trans­


form ation de la filosofía, Universidad de Granada, 1976. ingilizce evirisi, L.
ALTHUSSER, Philosophy and Spontaneous Philosophy o f the Scientists
andotheressays'de, Verso, Londra, 1990)
hem mutlak bir maddecilige (k ib u , komünizmin siyasal bir
kavram min söz konusu olmasi için zorunlu koçuldur), hem
de m utlak bir olumsuzluga (ki bu, komünizmin her tür "ger-
çekçi", yani ütopik imgeden siynlm asi için gerekli bir koçul-
dur) gönderide bulunur. Komünizmin, aym zamanda, hem
belirli bir "üretim biçimi", hem de in sam n h er türlü bagimh-
hk biçimlerinin evrensel ve sonsuz "yikimi" (bu, ezelden beri
baçlamiç ama asla bitmeyecek olan bir yikimdir) olmasi ge-
rekmektedir.
Burada, 20. yüzyil M arksist düçüncesinin aym ikilemi,
farkli bakiç açilanndan ele almi§ olan, ônemli isimleriyle bir
karçilaçtirm a yapmamiz gerekiyor. Aklim iza Korsch ve
"Marksizmin Marksizmi" tasarisi, ya da tarihsel maddecili-
gin bir "ôzeleçtirisi" tasansi aklim iza geliyor. Yine, Benjamin
ve genel olarak sosyalist düçüncedeki "ilerleme"ye iliçkin
erekbilimi yikjçi.. Hatta, G ram sä ve tarih içindeki ôz konu-
munu görecelegtirmesi baglanmnda "mutlak" bir tarihselcilik
slogani... Ama, bence, en kaçm ilm az kar§ila§tirm a, neredey-
se mükemmel biçimde baki§imh birer sima olan Althusser
ile genç Lukacs arasm da yeralm aktadir. Marx için ’in M ark­
sist gelenek dahilinde, bize animsatacagi bir metin varsa, o
da Tarih ve S m if Bilinci’dir. ikisi de aym çarpici sorunun,
"felsefenin sonu" sorununun çevresinde olu§mu§lardir. §u
farkla ki, Lukacs’a göre, felsefe, tarih içinde gerçekleçmelidir
çünkü tarih Ozne’yle Nesne’nin birlikteliginin ortaya çiki§i-
ni, ben bilincinin tarihi oluçturan proletarya biçiminde orta­
y a çikiçmi temsil etmektedir. Althusser’in kitabiysa, (ister
bilimsel olsun, ister devrimci) pratigin asla ben bilincine in-
dirgenemeyecegini söylemektedir. Bôylece "kuramsal pratik"
olarak felsefenin görevi, her §eyden ônce, tüm biçimleriyle
"bilinç" yam lsam alanm en kökten biçimde ele§tirmek, bir
anlamda insanlann, tarihin güçlerinin, bilincin baki$ açisi-
nin üstesinden gelmesine yardimci olmaktir. i§te bu nedenle-
dir ki, bu iki kitapta, bizzat karçithklan nm bile tam bir çev-
rimin tam am landigma içaret ettigi bu iki kitapta, 2 0 . yüzyil
Marksizmindeki kom ünist kuram m iki kenarm i görmek
mümkündür. A yn ca, bir baçka ortak yönleri de, her birinin
kendi yöntemiyle, M arksist felsefe için, "diyalektigin serü-
venlerinin" çagdaç tarihte sahip oldugu yeri pek güzel ortaya
çikarir nitelikte yeni biryazim biçim ini araçtirmasidir.
Kapitalist geliçmenin nesnel ya da "tôzsel" sürecini ta-
mamen, yabancilaçmadan ben bilincine geçen devrimci smi-
fm "öznel" geçi§ süreciyle ôzdeçleçtirenin Lukacs oldugu bi-
linmektedir: Kapitalizmde, bilinç tamamen çeyleçtirilmiç,
dolayisiyla o haliyle reddedilmiçtir, komünizmde ise tama- *'
men azat edilmiç, yani gerçekleçtirilmiç olacaktir. Am a bu
izlek çevresindeki tarti§m alar, Althusser, ideolojinin (bizzat t
proletaryanin ideolojisi de dahil olmak üzere), gerçek olma-
smdan ôtürü asla bir bilincin bütünlügü çerçevesinde pratik- '
le tam olarak çakiçam ayacagm i, bu nedenle de bizzat bir
"Tarih öznesi" olanagmm ortadan kalktigim , gösterdiginde
sona erecektir. Bu, sim f mücadelesinin, kar$itligm, dolayi-
siyla da proletaryamn devrimci rolünün olmadigi anlamma
gelmez. Bunun anlami, proletaryanm gerçek pratiginin her
zaman kendi tasarim lanyla çeli§kiye düçebilecegi; h atta bu­
nun kaçmilmaz oldugudur. I§te bu durumda, yapisal smirla-
madan ya da "bitimlilik"ten sözedilebilir. Sonuç olarak, Sov-
yet devriminin, klasik M arksizmin "ortodoks”, bilimselci ve
reformcu gôrüçleri tamamen ve kesin olarak yiktigim dü§ü-
пепЛлікасв, nihayet içkin bir biçimde M arksist diyalektigi
kurmaya yelteniyordu. Halbuki, "M arksist-Leninist" orto-
dokslugun reform giri§imlerinin baçari §ansma inanmayan
Althussér, on azindan felsefi olarak çagdaç M arksizmin ''bu-
nahmj"m, bu bunahmm, bizzat proletaryen bir siyaset kavra-
mim sorguladigmdan dolayi, hiçbir M arksistin kabul edeme-
yecegi sinirlan a$tigmi görerek, çabuklaçtirm ayi baçarmiç-
tir .8
Az önce, yanyäna birkaç izlege birden degìndim: Komü-
nizni ve M arksist kuram, felsefe ve siyaset, proletarya devri-
mi ve "Marksizmin bunahmi” gibi. Temelde, bunlann tümü
çagdaç tarihin biiyük bir açmazimn çevresinde siralanmak-
tadir.
Komïinizm tarihin, yani sm if mücadelesinin diçindaysa,
digerleri gibi spekülasyon ya da dinsel amaçh bir mitostan
baçka bir çey degildir; ama, eger komiinizmi §u anki tarihin
sürecinden (ya da bu tarihin kendiliginden ilerledigi yönden)
baçka bir §ey degilse, asla gerçekleçmeyecektir. Bizzat tari­
hin aki§iyla olan baglar, içeriden nasil kopartilabilirP Pra-
tikte, sim f milcadelesi içinde egemen olanla, belirleyici olan
nasil birbirinden aynlabilir? Bu muamma, bizim, Althusser­
’in, K apital’i Okumak’m o pek ünlü bölümlerinde nasil olup
da "çagdaç olmama''yi, tarihsel zamanm bizzat özü kildigmi
daha iyi anlamam iza yardimci olacaktir. Bu durumda, belki
de, onun özgün oluçunun, bu muammayi üçlü bir yer degiç-

(8) Althusser'in Pour M a r tiyla Lukacs'in L'Histoire et conscience de classe't


(Tarih ve Smif Bilinci) arasmdaki simetriden etkilenmemek mümkün degil-
dir. Yine de, bazi ele$tirel de$inmelere karçm, Althusser'in, Lukacs'in kitabi-
nin tamamini okudu<jundan em'tn de§iHm; bu kitabin tamaminin (ya2ar1n
karçi çikmasina ra$men yayimlanan) Fransizca çevirisi 1960'da çikmiçtir.
Ben 0nlar1n arasmda yeralan bir halka ônermeyi tercih ederim: Les Aventu­
res de la Dialectique (Diyalektigin Serüvenleri) Merlau-Ponty’nin (1955).
Onun komünist felsefeye getirdiiji tüm eleçtirilerin kökeni, (Sartre’in metin-
lerinden çok daha fazla) büyük entellektüel bir meydan okuma olarak, tar-
t1;m as1z Althusser tarafindan da farkedilen, titiz bir Lukacs tartiçmasinda
yeralmaktadir.
(9) Eskiden de Michel Pecheux, Münchaussen baronu gibi, insan kendi kendi-
sini, saçlarmdan tutup çekerek nasil batakliktan kurtarabilir? diye s0rmu5tu.
Bkz. Les Vérités de la Palice, éditions François Maspero, coll. “Théorie”,
Pars, 1975. .
tirme ve yeniden ifade etme içlemine tabi kilm asm da oldu-
gunu söyleyebiliriz:
1. S m if karçitligi süreklidir, bizzat sömürünün yapism-
dan çikar. Ama, aldigi biçimler, sürekli degi$ir. îçte bu ne-
denle, proletaryanm ve proletaryaya ait örgütlerin "siyasal
ehliyet"i konusunda ortaya çikan en canahci soru, onlann,
bizzat içinde bulunduklan sim f mücadelesinin biçim degiç-
tirmesini, o çerçevede "siyaset yapabilmek" için ayirdedip
edemeyecekleridir.
2. Siyasetin alam y a da 'oge"si, genel olarak ideolojidir:
Burada M arx’m, siyaseti düçünmeye gayret eden "nadir ama
degerli" bazi belirtm elerine gönderide bulunabiliriz: ІІк ba§-
ta da, Ekonomi Politigin Ele$tirisi'nin önsözünde yeralan ve
tarihsel çeliçkilerin, toplumsal bilinçin "ideolojik biçimleri"
tarafm dan, mücadele tarafm dan "sonuca ula$tinldigi"m sôy-
leyen cümleye deginebiliriz. Bu durumda, proletaryamn sm if
mvicadelesinin neden kuram sal bir ugraktan vazgeçemeyece-
gi anlaçilm aktadir. Bu dü§ünce, Gram sci’nin "hegemonya"
dü§üncesiyle de ili§kilidir: "Bilim", devrimci pratik için, "ger-
çegi açiklamasi" açismdan degil, hele gelecegi öngörmesi açi-
smdan hiç degil, ama özellikle kitlelerin ideolojisini, bizzat
proletaryamn ideolojisine dônüçtürmesi açismdan önem ta-
§ir. Gerçi burada, hiç ku|kusuz, gerçekten durumun nasil ol­
dugu düçünülebilir ama bu program, hemen, üçüncü bir kez
yer degi§tirmi§tir.
3. ideoloji bilinç degildir (hatta "toplumsal” ya da "ortak"
bilinç, "sahte bilinç" de degildir): Daha ziyade bilinçsizliktir
(onun bilinç biçimleri bir görünüm ve bir sonuçtur). Ve bu
konuda, Althusser, yalm zca Gramsci’yle degil, M arx’la ters
düçmektedir. Giderek, (az ônce ammsattigimiz), gerçek
"madde"sinin her türlü sim f karçitligm i üstbelirleyen (bôyle-
ce de somut biçimlerini belirleyen) ideolojik dolaylandirma-
lardan oluçtugunu belirterek, bizzat bir süre önce siyasetin
özerkliginin altimn çizilmesini saglayan ifadeyi eleçtirmek
durumunda kalm aktadir.
Althusser’in ideoloji konusundaki gôrüçlerine, aym za-
manda hem "yapici” hem de "yikici" çift anlamh niteliklerini
verin içte bu birbirini izleyen degiçimlerdir. B u degiçimler,
gerçekte ne üretmektedir? Çeliçkili bir sonuç dogurmazlar
mi? ̧te bütün sorun buradadir. Bunu tartiçm azdan önce,
Althusser’in konumunun, bizzat Marx’m ideoloji hakkmdaki
ifadeleriyle olan iliçkisi baglaminda ne denli rahatsiz edici ve
çeliçkili oldugunun altmi çizmemiz gerekir. Çünkü Althus­
ser, hemen hemen sürekli bir, biçimde, kendi ônerilerinin,
çok sadik bir biçimde bizzat M arx’m kavram larina tekabül
ettigini (hatta M arx’in "otantik" yam na bir "geri donüç" oldu-
gunu) iddia etmiçtir. Yine de gerekçelendirmesi, M arx’taki
ideoloji tammmm merkezinde yeralan ve ortadan kaldirila-
m ayacak bir çeliçkinin varhgm a içaret etmektedir.
Althusser, her tür ifadesel nedensellik ve maddecilige
dogru kararh bir adimla kuramsal bir kesintiyi, bizzat "ideo­
loji" kavraminm toplumsal oluçumlar kuram ina dahil edil-
mesinde (daha da kesin sôylemek gerekirse, M arx’in
1845’lerde yapmiç oldugu gibi, "üretim biçimi" ve "ideoloji"
kavram lanm n birarada dahil edilmesinde) görmektedir.
Ama Marx tarafindan tammlanan ideoloji mekanizmasm i
(fetiçizm çôzümlemelerinde yapmiç oldugu da dahil olmak
üzere), derin bir biçimde idealist bulmakta ve bunda, Mark-
sizmin sürekli, tarihi tôzsel biçimde açiklama biçimlerine ge­
ri dönme egiliminin kaynagim görmektedir. B u andan itiba-
ren Althusser’in elinde tek bir olanak kalm içtir: Aym ideoloji
adi altinda, temel olarak M arks’cil olmayan bir kavram i, tek
olasi M arksist ideoloji kavram iymiç, tarihsel maddecilikle
uyum lu tek kavram m iç gibi sunarak devreye sokmak.
Marx’i M arx’a karçi oynatmak: K apital’i Okumak'ta ve
diger klasik metin yorum lannda uygulanan "belirtisel oku-
ma"mn m erkezinde bu strateji yeralm aktadir.
Kabul etmemiz gerekir ki, bu açmazm kabulii, Marksizm
taribinde m utlak olarak yeni bir §ey degildir. Ta en ba§m-
dan, çeçitli felsefi yaklaçim larm ana izlegini oluçturmuçtur.
Ama Engels ve ardillan, tam anlam iyla M arksist bir toplum-
bihmin aym zam anda hem iktisadi "yapj" kuram m i, hem de
ideolojik ''iistyapi" kuram m i içermesinin gerektigini düçüne-
rek, bunda, her çeyden ônce, bir eksiklik, kuramin eçitliksiz
geliçiminin bir sonucunu gôrmüçlerdir .10 M arx’m yap 1t 1 , ka-
pitalizmin yasalan m açiklam aktaydi, §imdi, buna üstyapi-
nm açiklamasim eklemek uygun düçerdi. Ü stelik, felsefi ola-
rak, bu eklemenin anahtan, degiçmez bir biçimde, (Daha He-
gel’de mevcut olan ve bu andan itibaren bizzat maddeojligin
s1rr 1m içerdigi dü§ünülen kelime oyunu, Sein/Bewusstsein,
geregince) (toplumsal) varlik’la, (toplumsal) bilinç'in diyalek-
tigi çerçevesinde aranm i|tir. Yalm z Engels degil, aym za­
manda, Kautsky, Plekhanov, Lenin, Labriola, Gramsci, hatta
Lukacs ve Sartre, tiim farkh hklann a karçin bu iki boyutu
dogru bilip, onlardan hareketle, az ya da çok ilginç sonuçlara
vardilar. Am a Althusser’in konumu, tamamen terstir. 0 , ge-
rek mekanikçi, gerek spekülatif biçimleriyle olsun, her tür
Varlik ve Bilinç (ya da bilinçU-Varlik) "diyalektigi"ni reddet-
mektedir. Ve niyeti, mevcut "yapi" kuram ina bir "üstyapi"
eklemek degil, tersine, "üretim" ve "yeniden üretim 'ln, kô-
kenlerinde bilinçdi§mdaki ideolojik ko§ullara bagli 0lduklar 1-
m göstererek, bizzat yapi kavrammi dônü§türmektir. Sonuç

(10) Özellikle Ludwig Feuerbach et la fin de la philosophie classique a l le man-


de'daki parlak bölümlere ve son yazi!arma deginmek istiyorum. Bkz. The
Vacillation o f ideology, adli çaliçmam, in Cary NELSON ve Lawrance
GROSSBERG (yay.) Marxism and the Interpretation o f Culture, University
of Illinois Presse, Urbanave Chicago, 1988.
olarak, toplumsal oluçumu ikili deyimlerle tasim lam ak ola-
naksiz bir hal alm aktadir - bu sav, m antiksal olarak, bizi,
"üstyapi" egretilemesinin tamamen terkedilmesine degin gö-
türecektir .11 Toplumbilimsel, antropolojik ve varlikbilim sel
boyutlara bagh olan yeni bir tarihsel karm afikhk kavram i
oluçturmak gerekmektedir.
Peki ama, neden Marx’ta ideoloji tamminin çeliçkili ola-
cagmi kabul etmek zorvmdayiz? Althusser’in yapitini gözden
geçirdigimizde, bunun iki nedeni oldugu ortaya çikar: Вігі
felsefi ve önseldir, digeri ise siyasal ve sonsal.
Önce felsefi gerekçeyi ele alalim. Bu, en basit biçimde,
ideolojinin, aym zamanda, kendisine birey ve gruplann dav-
ram çi üzerinde etkin bir "eylem" (ya da "geri dônüç eylemi”)
yakiçtm lm a suretiyle, en azindan düçüncelerin, bizzat ken-
dilerinin maddi oldugu ya da bunlann, tarihin akiçmi belir-
leyen tinsel güçler oldugu kabul edilmedigi takdirde, gerçe-
gin bir "yansima"sj olarak tanimlanmasimn olanaksizhgm-
dan çikanlan sonuçtur.
Bu ikinci çôzüm, sim f mücadelesini tarihsel degiçimlerin
nedeni olarak kabul eden M arksist savla uyuçam az, birinci
çozüm ise, bizzat bilincin "temsili" kavram i tarafindan diçla-
mr. Althusser, M arksizmin, hiçbir zaman, varlikbilim sel
olan bu kisir döngüden diçari çikmadigmi düçünür. Bu, idea-
lizmin klasik ikileminin yarattigi bir kisir dôngüdür: Y a ”dü-
çünceler", "bilinç” hiç de gerçek olmayan çeylerdir (gerçôkli-
ge, bir tasarim diçinda hiçbir §ey eklememektedirler) y a da
gerçekte her çeydirler (çünkü her gerçek degiçim ideal dolay-
landirmalarm bir sonucudur). Bir adim daha atildiginda, ay-
m ikilem, epistemolojik terimlerle yeniden ortaya çikar: Ta-

(t 1) En azindan ideoloji sôz konusu oldugunda: Kuramlar ve devlet aygitlari ta­


rafindan oluçturulan bir “siyasal üstyapi" kavrami tanimsal bir anlama sahip
olabilir.
rih içinde etkinlik gösteren bilinç biçiminin, gerçekligin
"salt", "upuygun” yansim asi olarak, hakiki bilinç oldugu var-
sayilir. Аша, aym anda da, bir itiraz dogar: Eger bilincin ta-
rihsel etkileri varsa, bu daha çok, tarihin akiçm a engel olu§-
turan (en azm dan onu "geciktirerek" y a da temeldeki dogru
yolundan "saptirarak") sahte bilinç olmasmdan dolayi degil
midir? Hem varhkbilim sel, hem de epistemolojik oIan bu ki-
sir döngiinün, teolojik ikilem leri, tarihsel ilerleme sorununa
uygulayarak (Tarih "iyi yönden mi" yoksa "kötü yönden mi"
ilerlemektedir, tarihi yapan iyilik midir yoksa kötülük mü?)
yeniden devreye soktugunu göstermek pek güç olmayacaktir.
Için daha da ilginç yam , tüm bunlann, M arx’m antropolojik
sorunu ele alm adaki çeliçkisel yöntemi içinde nasil kök saldi-
gidir: Bir yandan, toplumsal üretim ve mübadele iliçkilerine
iliçkin çôzümlemesinden, her tür "insanm özü" kavram mdan
vazgeçmesi sonucunu çikanrken, öte yandan, iktisadi iliçki-
lerin belirleyici rolüne iliçkin keçfini, neredeyse üretimi, in-
samn toplumsal özüne dönü§türen sözcüklerle ifade etmek-
tedir.
Siyasal gerekçeye gelince, ideoloji kavram inm , sosyalist
hareket, özellikle de komünist devrimler tarafindan ortaya
çikarildiktan sonra pratikte yarattigi sonuçlardan yola çik-
maktadir. Ba§langiçta, M arx’m konumunun iki açidan olum-
suz oldugu söylenebilir :12 Proletarya eger devrimci tek güçse,
bu, hem "köktenci bir biçimde sömürülmesinden" ("kati zin-
cirleri" olmasmdan), hem de, konumundan dolayi, mevcut
dünyaya ili§kin "her tür ideolojik yam lsam adan yoksun" ol-
masindandir. Am a bu gôrüçün geçerli olmadigi, kisa sürede,
proletaryamn, tarihsel görevini yerine getirmek için, ortak
bir güç olarak, kelimenin en geniç anlam iyla siyasal "parti"
olarak oluçtugu andan itibaren, ortaya çikmiçtir. Sonra da,

{12) Bkz. yukarida beiirttigim çaliçmam, The Vacillation ofldeology.


anlami sürekli bir biçimde, bir kimlik olarak bilinç diiçiince-
siyle, bir örgilt olarak bilinç düçüncesi arasm da gidip gelen,
"sinifbilinci " ,13 "proletarya ideolojisi", sosyalist y a da komü­
nist (Weltanschauung, Geschichtsauffassaung) "dünya görü-
§ü" türünden kavram lar belirdi. Proletarya ideolojisi kavra­
mi, özel olarak belirtiseldir: M arx’in görü§ açism a göre (Al-
man ideolojisi’nin M arx’i) bu deyimler arasindaki açik seçik
bir çeliçkiydi; ama kaçimlmaz bir "sapma" sonucu, "proletar­
ya diktatörlügu'nün Sovyetler Birligi ve diger sosyalist ülke-
lerdeki sapkm küllanimimn merkezinde karçim iza çikan çey
de budur. Bu durumda kendisini, bizzat "proletarya bilimi"-
nin temeli, "bilimsel sosyalizm yasalan"yla uygunluk içinde,
bireylere "proletaryen" bir ahlak, bir felsefe ve bir estetigin
baskici normlanm dayatmak da dahil olmak üzere, toplumu
dônüçtürmeyi saglayan "simfsal gôrü§ açisi" olarak sunar.
Boylece "devrimci bir ideoloji"nin "egemen ideoloji" olarak
kurum salla 5 t 1gm 1 gorürüz; bu da, yalnizca kuram sal bir çe-
li§ki sunmakla kalmaz, aym zamanda da dram atik siyasal
sonuçlar dogurur. Ve, (Lenin’in deyimiyle) "Devlet"in, "dev-
let-olmayan"a dônüçümü yerine, tomurcuk halindeki bir
"devlet-olmayan"in (sovyetler ve bu sovyetlerin kitle demok-
rasisi), en klasik anlam iyla "devlet"e dônüçtügünü gôrürüz.
Bir baçka deyiçle, proletaryanm, kendi adma ezilen bir smifa
dônüÿtügüne tam k' oluruz. Komünistler de, kendi "diyalek-
tikleri"nin tuzagina düçmüç olurlar.
Bu durumda, Althusser’in önerdigi ideoloji kavram i ne-
dir? Bildigimiz gibi, bu kavram , bireysel ya da ortak olarak
"yaçanan" her çeyin gerçekle, yani tarihin güçleri ve kurum-
la n y la olan iliçkisinin genel "ogesi"nin tahayyül olduguna

(13) "Kendinden sinif” ile "kencS için sinifaynmi ya da iççj stmfindaki"reformcu"


ve "devnmci" tutumlar arasindaki karçitlik, buna biraz yakIaçsa bile, bu kav-
ram Marx ta yoktur. ..
dayanm aktadir .14 Dolayisiyla M arx ya da Hegel’le pek bir
iliçkisi yoktur, buna karçilik daha çok Spinoza’ya, hatta
Freud’a, yani bilgisel görünümle sevgisel görünümiin birlik-
teligini, psiçik i§leyi§ çerçevesinde dü§ünen ve karm a§ikhgi,
bireyler arasi ili§kinin temel özelligi olarak kabul eden felse-
felere yakm dir. Ama, insanm varoluçu, zaten hep tahayyül
ögesinin içinde oluçuyorsa, bu yapisal bagimhhgin yöntemle-
rinin degi§ebilir oldugu dogruysa da, bunlar, davram çlara
göre (kelimenin en güçlü anlam iyla bir pratik, -ister siyasal
olsun, ister estetik ya da bilimsel- "ozneler"in tahayyül dahi-
lindeki görece konumlarim degi|tirdigi ôlçüde gerçek etkiler
yaratir) degiçiyorlarsa da, asla oradan kesin bir biçimde di-
çan çikam ayacaktir. Dolayisiyla "gerçek" ile "tahayyül" bir-
birlerinin kar$iti degildirler. Ama, buna karçilik, birbirlerin-
den ayrilam azlar: Gerçek düçüncesi, sonsuz bir süreç çerçe­
vesinde gerçege aittir (bu, aym zamanda da, istedigi kadar
bilimsel ve kesin olursa olsun, hiçbir kuramin, asla, gerçegin
tam bir gôrüntüsünü, tam bir eçini oluçturamayacagi anla-
mma da gelmektedir). Tahayyül ile Gerçek, birbirinin smin-
m a§ar, ya da birbirlerinin üzerine taçarlar, "ayri" dünyalar
olufturm az, ama ikisi bir arada, bizim olgular çerçevesinde,
ister m antikh olsun, ister çeliçkili, bir "dünya" olarak algila-
d 1g 1m 1z çeyi oluçtururlar.
Peki, o zaman, neden, ideolojilerin temelde bilinçsiz oldu-

(14) "Gerçek'in pratik(ler) anlamina geldigi ve belli bir “§ey" ya da "nesne"yi


amaçlamadigi belirtilmedigi takdirde, bizzat bu ifadenin kendisi tehlikelidir.
“Bllinç“in yerine "tahayyul"On konmasi, boylece gerçekligin maddeci bir
yaklaçimmda "nesne"nin yerine *pratik"in konmasinin karçiligidir. Bu da ta-
hayyülün bir yansi da bir yeniden üretim de olmadiQi ama kimliklerin, yeni-
den tanitimlarinve sôylemlerin üretimi oldugu anlamina gelir. Sôzcü§ün et-
kin anlamtyla, bu bir кигди sürecidir, tipki Michael SPRINKER'in Ітадіпагу
Relations-Aesthetics and Ideology in the Theory of Historical Materialism
kitabinda, pek dogru bir biçimde ortaya koydu$u gibi. Verso, Londra ve
NewYork, 19Θ7.
gu söylenir? Burada söz konusu olan, kuçkusuz, ideolojilerde
bilincin eksik oldugunu söylemek degildir: Onlar, daha çok,
bilinçle, bilincin bireyler y a da gruplar için aldigi biçimlerin
bir ürünü olarak görülürler, yani hep, daha önceden tasarim-
sal olmayan ögelerle baglantih olan (umut ve korkular,
inançlar, ahlaksal ve ahlak diçi degerler, kimi zaman karma-
§ik biçimde birbirinin içine girmiç olan kurtuluç ve egemen-
lik kurm a emelleri) tasanm , "dünyada varolma" ve öznel
kim lik, kipliklerinin bir ürünü olarak... Am a ideolojilerin
olu$turdugu bu karm a, her seferinde, hiçbir öznenin denetle-
me ya da kendiliginden yaratm a gücüne sahip olmadigi ko-
çullara bagimlidirlar: i§bölümünün maddi zorlam alari, mül-
kiyet biçimleri, vb. ile, dilin, istegin, cinselligin en az bunlar
kadar maddi olan zorlam alan, gibi. ideolojiler, her §eyden
önce, içinde bilinçdiçi koçulIann, bireylere ve gruplara kendi
öz pratiklerini tahayyül etme olanagini vermek üzere oluçtu-
rulabilecegi farkli tarihsel biçimlerdir.
§ u noktanm hemen altim çizelim: Bôylesi bir yaklaçim
çerçevesinde, bilimsel bilginin ya da siyasal eylemin dü§ü-
nülmesini hiçbir §ey engellemez. Am a bu yaklaçim , bizim bil­
ginin her tür ideolojik efsanele$tirmeden "annmi§" olarak,
mutlak bilmeye ula§acagma, ya da siyasetin, araçlarla sonu-
cun tamamen "akilci" bir biçimde ayarlanm asm a, onu yapan-
lann öz ideolojilerinden tamamen kurtulm asm a ya da tam
tersine, baçkalarm in ideolojisinin tamamen araçsal olarak
kullanilm asm a dônüçecegine inanmamizi engeller.
Dolayisiyla, bôylesi bir yaklaçim , aym zam anda hem
olumsalciliga hem bilimcilige, hem kararcihga hem de istenç-
çilige karçidir. Tipki siyasette, toplumsal iliçkilerin belirlen-
mi§ bir dônüçümünü (ama oldugu biçimde "dünyanm dönü-
çümü’ nü degil) gôrdügü gibi, bilimsel bilgide de, ôzel, belir-
lenmi§ ideolojik kanaatlerle süren (ama asla genel olarak
ideolojiyle degil) bir kesm ti görür. Dolayisiyla, bilgi ve siya-
sete içkin, ama nihilist ya da görececi türden entellektüel bir
bo§ verme degil, daha büyük bir gerçekçiligin koçullari olan
sinirlann varligm i haber verir. Burada söz konusu olan, bil­
gi ve bizzat özgürlügün gereklilik derecesini arttirm aktir. Et-
kin bir eylem ancak gerekliyse vardir, gereklilik de ancak ta-
mamlanmi$sa...
Yine de, söz konusu olan kom ünist siyasetse -kapitalist
sistemin, toplum larim izdaki egemen sömürü yapism m dönü-
§ümü olarak tam m lanan bir siyaset- böylesi bir felsefi yakla-
§imin, gerçek bir devrim fikriyle uyu 5 mayacag 1 izleniminden
nasil kurtulabiliriz? Bu kuçku bugün ortaya çikmamiçtir.
Belirleyicilik ve özgürlük üzerine söylenmi§ eski felsefi söz-
lerle beslenir. Ü stelik, bir kez daha, genel olarak "özgürlü­
gün saltanati" ya da "yeni insan"m doguçu imgelerinin de
bizzat tahayyüle ait oldugunu söylemekle de i§in içinden çi-
k 1lam ayacag 1 kesindir (bunlarm gerçekten de adeta mesihe
iliçkin ya da ütopyaya bagli öznellik biçimleri 0 lm alar 1 ve on-
larsiz devrimci kitle hareketinin olmayacagi mümkün olabi-
lir). Tahayyül’ün, toplumsal Y api’ya, gerekli görünümlerin-
den biri olarak dahil edilmesinin, insamn, kültür gibi, sanat,
hatta din, vb. gibi açilabilecegi yeni bir alan getireceginin
açiklanmasi da tatmin edici degildir. Bizim asil gereksindigi-
miz, ezilenlere ya da sömürülenlere, ''ideoloji"nin i§leyi§inde
ayncahkli etkin bir rol veren (en azmdan zahiri olarak) ne-
denlerin açiklanmasidir.
Althusser’in projesinin kendini kam tlam asi gereken ha-
yati s1nav 1 n bu oldugu kan 1 s1nday 1m. Tamamen biçimsel ola­
rak, sorun, ideolojinin iki görünümü arasm daki ayk 1r 1hk ola­
rak ortaya çikmaktadir: Genel olarak ideolojinin, nôtr, baki-
§imli görünümü (Althusser, her insan "ideõlojik bir hayvan"-
dir, her birey, tamamen aym biçimde ideoloji tarafindan "öz-
.'ί
ч

ne olarak çagrilir" der) ve yanli, bakiçimsiz görünümü ("simf


ideolojileri" vardir, hatta, ideolojilerin "sm if karakteri" var-
dir, bir baçka deyiçle, tahayyül, maddi olarak toplumsal kar-
çitliklar tarafindan belirlenir). Bu iki görünüm birbiriyle na-
sil eklemlenir? Anim sayacak olursak, Marx Için’de Althusser
soruyu sorm akla yetinmiçti. "Devletin ideolojik aygitlan"na
iliçkin (Gôrüÿler’àe yeniden yayim lanan) ünlü makalesinde,
bir yam t taslagi yapti ama bölük pôrçük ve sm if mücadelesi-
nin ezilen kitlelerin "egitim"i ve egemen ideolojinin eleçtirisi-
ne iliçkin oynayacagi rol konusundaki baçka savlarla tam a­
men çeliçkili sôzcükler kullandi. Dolayisiyla burada tüm ya-
pabilecegimiz, Althusser’in bize önerdigi tamamlanmiç ôge-
lerden hareket ederek düçünmek ve bu ôgelerin egilimini or­
taya çikarm ak olâcaktir.
Öncelikle, iki klasik 5 eman 1 n bence tamamen devre di§i
oldugunu söylemek isterim. Bir yandan, "Platoncu" olarak
adlandirabilecegimiz çema: S m if ideolojileri fikrinin kayna-
g 1n 1n (ya da ideolojilerin bir sim f egemenligini destekleme ve
"yeniden iiretme" yetisi), egitimden yoksun kitlenin "sira-
dan" insanlarm , yani bizzat ezilenlerin cehaletinde yatt 1g 1
gôrüçü. Ôte yandan da, "Hobes’çu" olarak adlandirabilecegi-
miz §ema: Az ôncekiyle bak 151 ml1 olan, sim f ideolojilerinin
kaynagim n, "efendiler"in, egemen s1n 1flar ya da bu sm iflann
"profesyonel ideolog"larmm, kendi çikarlarm i, kendi tasa-
r 1m lar 1 dogrultusunda dayatm a yetisi (bu süreç ahlaksal ya
da teknik deyimlerle, ister efendilerin kôtülügii ve kurnazh-
gina, ister ileti§im kaynaklan üzerindeki denetimlerine ya
da dilin tüm incelik ve karm açikhklarim kullanm a yônünde
geliçtirdikleri yeteneklerine dayandm larak betimlenebilir).
Her iki durumda da, idealist "yamlgi" ve "yanilsama", "sahte
bilinç" ya da "bozulmuç" (çarpitilmi§?) bilinç kavram lan ye­
niden kar$imiza çikar.
Am a yine de, "egemen olanlar"la, "ezilenler" (egemenlik
altmdakiler) tarafm dan "yaçanan" ortak deneyimler arasin-
daki farkhliklara gönderide bulunmak (bu farkliligm mevcu-
diyeti gayet açik olsa bile: bazilarm m katlanm ak zorunda ol­
dugu sömürüyle, bu sömürünün baçkalan tarafm dan örgüt-
lenmesini vücuda getirenlerin aym pratikler olmadigi ma-
lumdur) yeterli degildir: Çünkü burada bir totoloji vardir.
Buna karçihk, bu m antik yürütmede eksik olan halkam n,
ideolojilerin bireysel yam yla kollektif (gruplara, simflara, kit-
lelere iliçkin) yam arasm daki eklemlenmede yattigi varsayi-
labilir. ideolojinin mekanizmasi, genel olarak bireye iliçkin-
dir (nitekim, son kertede "özne" kavram m a baçvurulmasi da
buna i$aret etmektedir: "kollektif özne" bile, sonuçta karçi-
hkli olarak kendi öznel deneyimlerini tam mlayan bir birey-
ler bütününden ba§ka bir §ey degildir). Ama, bireylerin, ken-
dileri adina "özne olarak çagnldiklan" (hatta, imgelemsel
olarak, onlan çagiran) ve sayelerinde pratiklerinin kurumla-
ra dahil edildigi simgesel göndergeler (Tahn, Yasa, Ulus,
Devrim), zorunlu olarak kollektiftirler. Bunlarm, bir cemaat
etkisi yarattiklarim söyleyebiliriz .15
B u f eklemlenmenin yöntemi (beni, bir kez daha, ideoloji­
lerin içleyiçinin temel olarak bireyler-arasi oldugunu belirt-
meye itmektedir) her çeyden daha önemlidir. Althusser’in,
bu noktada, devletin ideolojik aygitlannm "ne kam usal ne
özel" olmadiklari, yani bu kurum sal ayrimin ötesinde, ardm-
da yeraldiklan yönündeki israrh önerisini dikkate alsak bile,
bunun, bize pek de yardimcj olmadigmi kabul etmeliyiz.
Mantiksal olarak, yine de Althusser’in gôrüçünün çôyle
oldugunu dü§ünüyorum: Egemen ideolojinin, etkilerini, ege-

(15) Lire le Capitafde, animsayacagimizgibi, Althusser, toplum etkisi ve bunun


"uretim"i sorusu üzerine baçlatmiç oldu§u giri5 niteligindeki (gerçekte, son-
radan yazilmi§tir)gel¡§mesin¡, yarida kesmi|tir.
m en.olanlarm deneyimlerinin ötesine degin -onlann 'ozel
dünyalan'm n ötesine- götürebilmesi,toplum içinde "normal"
(ve normatif) olabilmesi için, yalm zca biçimsel (Hegel olsa
"somut" derdi) degil, çok güçlü bir anlamda evrensel olmasi
gerekir. 0 zaman karçim iza §u soru çikmaktadir: Hangi (im-
gelemsel) deneyim, güçlü bir anlamda evrenselleçtirilebilme,
yani hem toplumda genelleçtirilme, hem de bilinçlerde ideal-
leçtirilme durumundadir? Bu toplumbilimsel soruya "meç-
ruluk" ya da "hegemonya" kuram larinin pek çogunun verdigi
yam t, "Bizzat egemen olanlann deneyimi"dir (degerleri, ya-
çam tarzlari, dünya gôrüçleri, simgesel sermayeleri, vb.). Oy­
sa, bu soruya tam tersi bir yam t vermek gerekir: Once, ege­
men olanlann "yaçanmiç" deneyimi degil, egemenlik altinda-
ki kitlelerin (Marx din konusunda bunu sôylüyordu) mevcut
"dünya'yi hem kabul ettikleri ve benimsedikleri, hem de ona
karçi çiktiklan ve isyan ettikleri anlammi içeren, "yaçanmiç"
deneyimleri .16 Bôylece §u çeliçkili sava ulaçmiç oluruz: Son
kertede, 0 haliyle egemenlerin ideolojisi olan bir egemen ideo­
loji yoktur (örnegin egemen ''kapitalist" ideoloji yoktur). Belli
bir toplumdaki egemen ideoloji, her zaman egemenlik altin-
dakilerin tahayyülünün ôzgül bir evrenselleçtirilmesidir: Ge-
liçtirdigi kavram lar, potansiyel olarak evrensel olan anlam-
la n , tam da varolma koçullan, kitlelerin ya da halkin koçul-
la n olan bireylerin tahayyülüne ait 0 lm alar 1ndan kaynakla-
nan, adalet, ôzgürlük, eçitlik, emek, mutluluk, vb.’ne ait kav-
ramlardir.
Burada ne "yamlsama"mn ne de "yabancilaçma"nm sôz
konusu olmadigini anlamamiz gerekir (en azindan, egemen
ideolojinin tipik sôylevi, adalet ya da m utlulugu toplum için-

(16) Nietzsche, -konu üzerine, tutkulu biçimde karfi-devrimd bir bakiç noktasin-
dan duçünerek- bu konuma iliçkin kesin bir algilamaya varir: 'egemen" bir
ideoloji (Hiristiyanli§in,insan Haklari'mn oldugu gibi), onun terminolojisinde
daima "tutsak ahlak1"d1r.
de zaten gerçekleçtirilmiç, yeryüzünde egemen çeyler olarak
degil, ugruna ortak olarak mücadele edilmesi gereken deger
ve am açlar olarak sundugunu düçündügümüzde, bunu daha
iyi anlam if oluruz). Eger bir efsaneleçtirme varsa, bu, yal-
nizca, egemen olanlarla egemenlik altm dakiler arasindaki
yapisal çeliçkinin inkan nda yatm aktadir. Am a bu tek ve ba-
sit neden, ideoloji dünyasmm merkezine bir anlam kargaça-
sinm yerleçmesi için yeterli olmaktadir. Tipki, sermaye biri-
kiminin, M arx’a göre "tözünün" "canh emek" olmasi gibi,,
devìetin, kilisenin, ya da diger egemen kurum lann az çok
baskici aygitlannm da, kitlelerin, halkin bilinci^bilinçsizligi-
nin dinsel, ahlâksal, hukuksal, ya da sanatsal tahayyülün-
den aldiklari ve sürekli yenilenen bir enerjiye gereksinimleri
vardir. Dolayisiyla, tipki sömürünün gizli bir çeliçkiye sahip
olmasi gibi, ideolojik egemenlikte de gizli bir çeliçki vardir.
Ve tarihin ezilenleri, kendilerine "tepeden" g 0 nderilmi5 olan,
kendi ôz tahayyüllerinin evrenselligini ciddiye alm akta, hat-
ta daha da ileri gitmektedirler: K ollektif olarak, kendi ôz ta-
hayyüllerinin gereklerine uygun h areket etme ve bunlardan
sonuç çikarma giriçiminde bulunsalar bile, mevcut diizeni
kabul etmeyip, ona karçi ba 5 k ald m rlar .17 Son olarak da, bel­
li tarihsel ko§ullarda sömürünün çeliçkisiyle ideolojik ba§-
kaldm kar$i kar$iya geldiginde, (zaferle sonuçlansin ya da

;i7) Althusser'in egemen ideoloji aygitlarina karçi ba5kaldirma 0lanaklar1ndan


hiç sözetmedigine deginmek kolaydir. Bu, tabii ki yanliçtir. Yalnizca, 1968
iççi ve ôgrenci baçkaldirisinailiçkin degertendirmesini (kuçkusuz "eleçtirel",
takipçi olmayan bir degerlendirme) yeniden okumakla kalmayip, aym za-
manda da, "maddeci tiyatro"nun etkilerinin çôzümlemesi üzerine Pour
MarXta önerdigi çozümlemeyi de okumak gerekir ("Bertdazzi ve Brechr).
Sakin ha, bunun bir ba§kaldiri egretilemesi oldugu sôylenmesin, çünkü, sa-
nat burada, Brecht çizgisinde, otantik olarak siyasal bir pratik olarak du5u-
nülmüçtür. Bu konuyu kapatmak için de, tipik bir "DiA* oldugu ôlçüde ko­
münist partideki bunalima ili§kin çôzümlemesini okumak gerekir (Ce qui ne
peut plus durer dans le*parti communiste, a.g.e.).
sonuçlanmasm) devrim olur. M utlak biçimde "Tarihin Özne-
si" olan sm if yoktur ama hiç kuçkusuz, temei olarak "tarihi
yapan", yani siyasal degiçimleri gerçekleçtiren kitlelerdir.
Sonuç olarak, çunu kabul etmeliyjz ki, bize, Althusser’in,
ideoloji yaklaçimm dan hareketle sundugu siyaset gôrüçü
trajik bir gôrü§tür - M arx’taki devrim yaklaçim m m kaynak-
landigi, ilerleme ve hakikat güçlerinin gerici ve yam lsam aya
dayanan güçlerle, çÔzümü degilse bile anlaim belli bir çatiç-
ma baglammda karçi karçiya geldigi klasik tarih felsefeleri
geleneginde oldugu gibi dramatik degil. Bu gôrüç, "kitleler"
(ezilen simflara, halk sim flanna ait olan bireylerin potansi-
yel birligi) bize, kaçmilm az biçimde, bôlünmüç gôründügün-
den otürü trajiktir.
Çoyle ki, kitleler içsel olarak iki kerte, kendi tahayyülle-
rinin iki varoluç ve ôrgütlenme biçimi arasm da parçalanmiç
durumdadir: Tüm toplumu kapsayan (ve gücü, basit "düçün-
celer"in gücüyle ôlçülemeyecek derecede olan) "normal", dev­
letin ideolojik aygitlarm m içlerligine uygun olan davramçla,
merkezinde, her zaman gizli bir baçkaldirinm varoldugu,.
kendi deneyimlerinin toplulukçu, eçitlikçi, ôzgürlükçü sonuç-
la n arasinda... Oysa, ikinci yônün birincisinin üstesinden ge-
lecegine dair hiçbir güvence yoktur. Tersi için de durum ay-
mdir. .
Ama trajik bir gôrü§, ille de karam sar bir gôrü§, hele da
yazgici bir gôrü§ degildir. Üretim tarzi olarak komünizm, ge-
li$iminin her amnda (her "evre"sinde) kapitalizm in çeliçkile-
rinin içinde kök salan bir olanaktir: Bundan ne daha fazla,
ne de daha eksiktir .18 Baçka bir yaçam tarzi, toplumsal ili§-

(18) Komünist bir devrim^ her tür toplumsal ya da iktisadi koçulda maddi oiarak
mümkün degildir ve aym biçimIeri alamaz. Ama bu devrimin gereksinim
duydugu, kapitalizmin, ônceden belirienmiç, §u ya da bu "olgunluk” biçimi-
ne ula5mas1n1n gereklili§i deÇildir. Olgunlaçma’si gereken, sömürüden çi-
kan siyasal çeliçkilerdir, yoksa sermayenin yogunla;ma orani degil. Burada
kileri yaçamamn bir baçka biçimi "egemen evrensellik"e kar-
§1 bir baçkaldin olarak komünizm, yalnizca kapitalist ideolo­
jinin degil, her ideolojinin tarihinde, her zaman mevcut bir
olanaktir: Bu, A lthusser’in, ideolojinin "sonsuz" ya da "tarih-
siz" oldugu, yani tarih olarak bir ilerleme, bir geliçmeye de­
gil, bir tekerrüre sahip oldugunu belirten düçüncesinin diger
yüzüdür sadece. Bôylece bu olanak, (sosyalizm adim aldigi)
"hümanist" ahlaksal ve iktisadi ideolojide mevcut oldugu gi­
bi, ("sapma" admi aldigi) dinde de mevcuttur.
Ortodoks M arksizm in gôzünde, komünizmin iktisadi ko-
çullari kapitalizm in "olgunlaçmasi" ve bir "sm if bilinci"nin
topyekûn egemenligine iliçkin öznel koçullardan ortaya çik-
maktaydi. îçte buradan hareketle, iktidara gelen M arksist
devrimciler -ve onlarin, devrimcilikle hiçbir ilgisi olmayan
ardillari- birinci görev olarak kapitalist üretimi "açmayi" ele
aldilar (bunun pratik sonucu: Sürekli kapitalist üretimin ye-
niliklerinin peçinden koçup, sonuçta kendileri de dünya pa-
zann a girdiler), ikinci görev olarak da kitleleri tek bir "prole-
taryen dünya gôrüçü" çevresinde toplamak için dev bir ideo-
lojik makine oluçturmayi bellediler (Bunun pratik sonucu:
Yalm zca, dogal olarak, kendi ôz resmi komünizmlerine kar§i
olan hariç, her tür ba$kaldin ruhunu yokettiler). "Komüniz-
me geçi§", kimi zaman §iddetli, kimi zam ansa ban§çil bölüm-
lerini izledigimiz ôzgül bir kapitalizm e geçi§ biçimine dônüç-
tü. Althusser, M arx’i (Freud, Spinoza, klasik felsefe, kendi
siyasal ve dinsel deneyimi, vb. ile karçi kar$iya getirerek)
eleçtirel bir gôzle okumasi sonucunda, ideolojinin toplumun
her yerinde (emek sürecinden devlete degin), çatiçmanm da
ideolojinin her yerinde mevcut oldugunu sôylemi§ti. Bu tez-

da Gramsci'den bir çeyler ôdOnç alalim: "Devrinnin koçuttanna iliçkin her tür
kaderci tasarim bôlünmüç bir halk ya da ifçi sinifinin'ast’ konumunu yansit-
maktan baçka bir §ey yapamaz."
1 er, ku$kusuz, bizim çagimiza uygun bir devrim sorununu
çôzmezler. Ama, tartiçm asiz bu sorunun yeniden sorulmasi,
yeniden ifade edilmesini saglarlar. Tüm bunlar dört bir yan-
dan, devrim sorusunun yan m olmadigi, devrimin ômür boyu,
"olgular"m olumsuz yanitiyla karçilaçtigina dair bir "aleni-
yet"le ku§atilip durdugumuz bir zamanda, üzerinde biraz dü-
§ünülmeyi haketm iyor mu acaba?
4
Elveda^

Burada, Louis Althusser’in, layik oldugu biçimde, kendisini


onurlandiran ve hayran olan, .onu sevmiç ve unutm ayacak
kiçiler tarafmdan defnedilmesi için bir arada bulunuyoruz.
Gereken de budur ve bu bir tür tesellidir. Suskunluk ve dagi-
m klik dolu onca yildan sonra, bu durumun bana biraz gerçek
diçi görünmesini engellemek elimde degil. Am a buradaki
mevcudiyet o suskunluk ve dagm ikhktan daha güçlü. Üste-
lik, birbirimizi görmesek dahi, aslinda daha da kalabahgiz.
Dünyanm dört bucagmdan, Pekin, New York, Havana, A1-
manya y a da îsveç’ten, Yunanistan, îtalya, îspanya ve Lond-
ra’dan, Cezayir, Nim egua y a da Buenos Aires’ten pek çok ka-
dm ve erkegin burada bizimle birlikte olmayi arzuladiklarini
biliyorum. Hepiniz bôyle pek çok kiçi tamyorsunuz. Bunlara
bir de, hiçbirimizin tam m adigi ama sayilan tanidiklanm iz-
dan da daha çok olanlan eklersek... Kocaman bir dü§ünce
korteji, dev bir dost toplulugu olu 5 turm u 5 oluruz. Fransa’da

Π 25 Ekim 1990'da, Althusser’in cenaze toreninde okunan metin.


ya da di§ iilkelerde gittigim tek bir yer yoktur ki, Althusser’­
in adi, kifiligi, yazilan sayesinde yeni dostlar edinmeyeyim.
Her birimizin onunla, m utlaka çok özel, çok farkh amla-
rimiz vardir. Öyle ki, neredeyse Althusser’in tanidigi herkes-
le farkli birisi oldugunu söyleme ciiretini gösterecegim. Bunu
anlatabilmek için, onun m uhataplarina ve koçullara uyum
saglamasim bildigini söylemek yeterli degildir, onun, herke-
sin özelligini dinlemesini ve ortaya çikarmasini saglayan ola-
ganvistii bir yetenege sahip oldugunu söylemek gerekir. Ger­
çek Althusser, eger bu ifade bir anlam taçiyorsa, her çeyden
önce, içte bu yetenektir.
Aym çeyleri söyleyebilecek ögrencileri, yoldaçlari, dostla-
rindan biri olarak ben, burada, i§te buna tam khk etmek için
söz ahyorum. B a ru , а т І а п т а dayanarak yapmamdan dola-
yi affmizi dilerim; bunlar, Ecole Normale’deki Kapital konu-
lu semineri hazirladigim iz heyecan dolu dönemden, Komü­
nist Partisi’nde artik sürmemesi gerekenler'in her cümlesini,
üç ki§i, tek tek okudugumuz o kaygih ama kararh döneme
kadar, her çeyden önce ortak bir çahçmaya ait anilardir. Za-
manla ve deneyim diye adlandirilan §eyin birikim iyle, A lt­
husser’in, yalniz baçm a çahçmama, çahçmasina ne karçism-
dakileri ne de kendisini zorlamaksizin, baçkalarm i katm a
(zorlamalar hep olgularin kendisinden kaynaklam rdi) konu-
sundaki yetenegi karçism da hayranhk duyuyorum; bu yete-
nek, her zaman acil durumlarda kaleme sarilmiç olan onun
için, yazim mi farkhla§tirm aya, çahçma arkadaçlarm m yani­
na gelmesini, onlarla birlikte ortak bir entellektüel yapit
sunmayi bekleme ugruna projesini dônü§türmeye degin gi-
derdi. Althusser’i tammamiç olsam, bôyle bir çeyin mümkiin
olabilecegini düçünemezdim. Üniversite’de, Edebiyat’ta ya
da Siyaset’te, yalm zhklar ve benzeçimler, cômert egitbilimci-
ler ve arlanmaz firsatçilar, esin kaynaklan ya da ôrgütçüler
gördügüm olmuçtur аш а asla onun gibi, paylaçm ayi bizzat
düçüncenin bir koçulu olarak ele alan bir entellektüel gorme-
dim. Belki de bu yönde hiçbir ôvgüye gerek yoktur çünkü sa-
mrim bu durum, onun için bir gereksinimdi. î§te bu nedenle-'
dir ki, tipki koskoca bir kuçak gibi, her çeyi, ondan degilse
bile, onun sayesinde ôgrenmiç olan ben, "Hoca" isminin ona
uygun olmadigim düçünüyorum.
Dün, Marx için ’in Onsôz’ünde, kolayina unutulm ayacak
bazi cümleler aradim. Izin verirseniz bunlari okuyayim. "Sa-
vaçin hemen ertesiydi. Aniden kendimizi, Parti’nin yürüttü-
gü siyasal ve ideolojik mücadelelerin içinde bulduk: îçte o za-
man, tercihimizi yapm ak ve bunun’ sonuçlanna katlanm ak
durumunda kaldik (...). Felsefí bellegimizde, bu dönem, ya-
nilgiya kar§i her yerde amansiz bir sürek avi baçlatan silahli
entellektüellerin, am a her yapitm siyasetini yapan ve dünya-
yi bir darbede ayiran, yapitsiz filozoflann döriemi olarak ka-
lacaktir..."
Kendi kendime sordum: ATthusser’in bir yapiti, iz biraka-
cak denli bir anlami ve özgüllügü olan, dônüp dolaçip geri
gelecegimiz ve yegenlerim ize de sürprizler saklayabilecek ni-
telikte bir §eyi var midir?
Bu konuda bir an kuçkuya dü§ülebilecegini anlamahsi-
mz.
Bugün, burada Althusser’in -hiç kuçkusuz tümüyle yapi-
timn içinde olmasa dahi- sôzünü ettigi o yapitsiz filozoflar-
dan biri olmadigmi, bunun ne anlama geldigini bilen biri ola­
rak, sôyleme riskini göze ahyorum.
O yapitm içinde, yazim iyla, nesnesiyle, kuram sal karm a-
§ikhgiyla ve kendisini ortaya çikaran dönemin sorunlanna
uyguniuguyla, en azmdan bir tane çok büyük kitap bulun-
maktadir: Marx için ’den sôzetmek istiyorum. Bu kitabm y a ­
m sira, tamamlanmi§ ya da tamamlanmami§, kimi zaman
çok çaliçkan, kim i zaman bir §eylerden esinlenmiç, ve tümü
bir düçünce açilimi oluçturan bir metinler zinciri vardir. Ve
bu metinlerde, savlar, ya da daha dogrusu, onun varolu| sav-
la n diye adlandirdigi, pek ortodoks olmayan bir maddeciligin
köprii ayaklan ve, önceden garantili bir sonucu olmayan ve
artik varligm a inamlm ayan bir "diyalektik macerasi"nm çi-
ki§ noktalan gibi görünen savlar bulunmaktadir. Bunlardan
yalm zca üçüne deginecegim. B ir epistemolojik kesinti vardit
(Marx’ta y a da baçka bir yerlerde). Kuram içinde simfmüca-
delesi vardir (çünkü sm if mücadelesi, kuram di$inda konum·
lanamaz). Devletin ideoU>jik aygitlan vardir (Devletten er
özerk aygitlarm iç gibi algilanan en "görünmez" aygitlar da
buna dahil olmak üzere). Bu savlann dogru oldugunu mu
söyleyecegiz? Ortada olduklan on be§ ya da yirmi yildir, çev-
resinde dolaçilabildigi ama çürütülemedigine göre, dogru
olabilirler.
Kavram hakkindaki endiçeleri canh tutacak olan savlara
ve yapitimn kesintiye ugrami§ olmasina -her yapit er ya da
geç ayni akibetle karçi k a rfiya gelir- ragmen Althusser tarti-
çilmaz biçimde fílozoftur. Yine aym yapit ve aym savlardan
ötürü Althusser M arksist, dahasi, komünisttir. Bu iki deyi-
min hiçbirini digerine kurban etmeden, bagimli kilmadan,
aym zamanda, tamamen filozof ve tamamen komünist ol­
mak... ͧte Althusser’in entellektüel tekilligi, Althusser’in gi-
riçtigi bahis ve aldigi risk burada yatm aktadir. Bu bahsi, en
azindan bir siire, birkaç yil, yazacak ve ögretebilecek bir za ­
m an süresince tutabilm 15 olmak, sonucu ne olursa olsun, onu
kaz 1 nm 13 0 lm akt 1r. Bu bir bozgun degildir. Ve i§te Althusser
bu bahsi kazandigm dan dolay 1 d1r ki, M arksizm, ne Marksiz-
mi, komünizm, 20. yüzyihn ikinci yansindaki Fransiz felse-
fesinin tarihine kazanm içtir ve hiç kimse, kocaman açik bir
delik birakm aksizm onu oradan çikaram ayacaktir. ͧte bu
unutulmaz. Bu, affedilmez.
izninizle, biraz daha özel birkaç çift söz daha etmek iste-
rim. Çünkü bu degindigim çeyler yapilah on yil oluyor. Onla-
n izleyen on yil konusunda ise konuçmak belki pek uygun
degildir, ama susm ak daha da uygunsuz olacaktir.
Althusser yikti. A lthusser kendi kendini yikti. Bu bir
gerçektir ve çôzümsüzdür, am a her §ey bununla kalm az. Ay-
ni zamanda hem kendisi, hem de baçkalari için yaçam iç, var-
hgi konusunda gayret gôstermiçtir. Hemen hemen herkes ta­
rafmdan terkedilmiç, am a yam ndaki odadan, ya da diinya-
nin öbür ucundan gelen yeni dostlar bulmu§, bunlann bazi-
larina fikirler vermiçtir.
Althusser, korkunç biçimde aci çekm iftir. Ama bu acism a
onca uzun süre dayanabilmiçse ve zaman zaman ondan kur-
tulabilmiçse, bunu sayilan pek az olan, isimlerinin sôylen-
mesini kabul etmeyen, ama ona gün be gün yardim eden bir­
kaç kiçiye borçludur. Bana ôyle geliyor ki, Althusser’i sevmiç
olan ama cehennemde onunla bir arada olma gücü ya da ola-
nagmi bulamami§ olan bizler, bugün dostumuzun o birkaç
dostunu hayranhk ve m innetle anmak zorundayiz. Bu ki§ile-
rin, sagda solda, böbürlenenler olmadigi hepimizce malum-
dur.
Bir §ey daha: Aram izdan pek çogumuz, buradan Hélène
Althusser’i de düçünmeden gidemeyiz. Bugün Hélène’i, yine
eskisi gibi aci ve sevgiyle am j oruz.
Son bir §ey daha. îki gün ônce, Stanislas Breton, Louis’-
nin sesinden sözetti. Yakla§ik otuz yil boyunca, bu sesin tini-
sj, benim için, onun hüznü ya da yeniden doguçunun bir gös-
tergesi olmuçtur. Bir de baki§i vardi. Louis’yi en son geçen
Agustos’ta, Saint-Louis hastanesinde gördüm, ve tipki on yil
ônce Sainto-Anno’da, akil ve bellegin sarsildigi dönemde ol­
dugu gibi o bakiç bana: "Evet, ben, benim. Bunu bildigin için
teçekkür ederim" dedi. O anlamli, sicak, ve sanki §a§kin ba-
ki§i kendi bastigi bazi fotograflarda da bulacaksmiz. Bu ba-
ki§tan korkmayalim. Birakahm bizim gözlerimizde yaçasm.
ΕΚ
Ya§amöyküsel Not

Louis Althusser, 16 Ekim 1918’de Birmandreis’te (Cezayir)


dogdu.

1939 yilinm Tem muz aymda, Lyon’da, Jean Guitton’un ve


Jean Lacroix’nm ögrencisi oldugu Yiiksek Ogretmen
Okulu’na hazirhk simfindan gelerek, Ecole Normale Su-
perieure’iin (Ulm sokágindaki) g irif smavini kazanir. Ay-
m yilin Eylül’ünde, seferberlik çerçevesinde orduya kati-
larak, riicuh sirasinda yakalam r ve be§ yilim Alm anya’da
bir esir kam pinda geçirir.

1945 ile 1948 y illa n arasm da EN S’in felsefe bölümünde ög-


renciligini sürdürerek, Gaston Bachelard’m yönetiminde
yazdigi "Hegel’in felsefesinde içerik kavram i" adh bitirme
teziyle m ezuniyet diplomasini ahr ve doçentlik (Agréga­
tion) sinavmi verir.

1948’de EN S’te müzakereci olarak çali§maya baçlar (sonra


asistan, daha sonra da doçent olacaktir). Bu okulda otuz
yil süreyle otuz kuçak ögretmen adayim egitim ve araç-
tirm aya hazirlar, ogrencileri arasm da Michel Foucault,
Michel Verret, Pierre Bourdieu, Michel Serres, Jacques
Derrida, Alain Badiou, Jean-Marie Villegier, Jacques
Bouveresse, André Comte-Sponville gibi isim ler de bu-
lunmaktadir. 1950’de, normal görevinin yam sira okulun
Edebiyat böliimiiniin de sekreterligine getirilecektir.

Yine 1948 yihnda Fransiz Komünist Partisi’ne girer. Ö zellik­


le de Ban§ Hareketi çerçevesinde olmak üzere ak tif bir
biçimde partide görev alacaktir.

1949’da, gençliginde ateçli bir Katolik ve Katolik gençlik ôr-


gütlerinin üyesi olan Althusser, Tutsak in cil’de (Kilise
Gençligïnm X. Seçki’si), "Hayirh haber bugünün insanla-
rma müjdelenmiç midir?" sorusuna yam t olarak Hiristi-
yanhgm tarihsel durumu üzerine bir makale yazar.

Ellili yillarda, özellikle de Felsefe Egitim Dergisi’nde yayim-


lanan birkaç m akale yazar (bunlardan biri de "Tarihin
nesnelligi konusunda Paul Ricoeur’e mektup"tur).

1959’da, Jean Lacroix’nm yônetimindeki dizide (Paris, PUF


Yaym evi), Montesquieu, Siyaset ve Tarih yayim lam r.

1960’da, Jean Hyppolite’in yônetimindeki bir dizide Ludwig


Feuerbach’in Felsefî Manifestolar’inin çeviri ve tamtimi
çikar.

1962: Esprit dergisinde, "piccolo", Bertolazzi ve Brecht -


Maddeci bir Tiyatro Üzerine Notlar" adli makalesi ya-
yim lam r (Bu makale, Marx için'de de yeralm aktadir).

1964: Nouvelle Critique, No. 152, "Ögrenci Sorunlan" m aka­


lesi. Nouvelle Critique, No. 161-162’de "Freud ve Lacan"
adli makale yayim lam r (bu makale Marx îçin ’de de yera-
lacaktir): "Benim bilgim dahilinde, 19. yiizyilda, beklen-
meyen iki-üç çocuk dogmuçtur: Marx, Nietzsche, Freud.
Bunlar, doganm törelere, haklara, ahläka ve görgü kural-
lann a kar§i çikmasi anlam m da ”doëal"(*J)çocuklardir...).
Aym yil, Althusser S F F d en atilan Jean Lacan’i seminer-
lerini sürdürebilmesi için EN S’e davet eder.

1965: Marx için (1960 ile 1965 arasi yazilm iç metinlerden


oluçan seçki) ve Jacques Rancière, Pierre Macherey,
Etienne Balibar ve Roger Establet’yle birlikte kaleme ah-
nan KapitaVi Okumak'in François Maspero yaymevinde-
ki "Kuram" dizisinin ilk kitaplari olarak yayim lanm asi.
"Y inede, günün birinde, KapitãT\ harfixen okumak gere-
kir. Bizzat metni, tümünii, dört cildini birden, satin sati-
rina okumak, ilk bölümleri ya da basit yeniden üretim ya
da geni§ yeniden üretim bölümlerini on kez yeniden göz-
den geçirmek, sonra da Ikinci kitap’in sarp ve yiiksek
yaylalarindan kärm , faizirt ve rantin vaadedilmiç toprak-
larm a varmak...". Bu yapitlar, dünyamn dört bir yam nda
birçok dile çevrilecek, ciddi biçimde ele$tirilecek, ama ay-
m zamanda da (özellikle de Latin Araerika’da) "Marksiz-
min yeniden baçlangici" olarak selam lanacaktir. Bunun
yam sira, yapitlar, kom ünist partisinde, M arx’in yapitin-
da bir "epistemolojik kesinti" ve -tam da Stalin’in "kiçinin
yüceltilmesi" tavrinm ele§tirisi sirasinda- tarihsel mad-
decilikle "kuram sal hümanizm a" arasm da uyuçm azlik ol-
dugunu belirten, 1961 tarihli "Genç M arx’a Dair" adh
makalesinin zaten ba§latmi§ oldugu polemigi büsbütün
kizi§tiracaktir. Özellikle de La Pensée ve La Nouvelle
Critique dergileri bunun yankilarim sergileyecektir.

Π Fransizcada, evlilik di§i dogan çocukIara da "enfant naturel" - ''dogal çocuk"


dendiginden burada bir sôzcük oyunu yapilmaktadir. (ç.n.)
Aym zamanda, bu metinler, etkisi -kimi direnmelere rag­
men- Fransiz felsefesine de (Levi-Strauss, Lacao, B art­
hes ve Foucault’nun yanmda) ulaçan "yapisalcilik"in ku-
rucu metinlerinden olarak bellenir. "Sorunsal", "belirtisel
okuma", "yapisal nedensellik", "üstbelirleme”, "ideolojik
tahayyvil", vb. kavram lan, "AKhusser'cilik"e gönderide
bulunulsun ya da bulunulmasm, felsefi söylemin ufku-
nun oluçmasina katkida bulunurlar. Özellikle de Althus-
ser’i ve yarattigi etkiyi hedef alan Sartrè burada "kav-
ram"a (notion) kar|i kavram ’m (concept) tarafim n tutul-
masinin söz konusu oldugunu söyleyecektir.

E. Roudinesco’ya göre (Fransa’da Psikanalizin Tarihi, Cilt


II) Althusser, kendisiyle yakla$ik 1987’ye degin ilgilene-
cek olan Dr. René Diatkine’le 1965 yihnda bir psikanaliz
tedavisine baçlar. 1966’da, Althusser’in bulunmadigi bir
sirada, Choisy-le-Roi’da toplanan kom ünist filozoflar
meclisi, partinin resmi filozofu Roger GaraudyVrin "ku-
ramsal anti-hümanizma"yi suçlamasma tanik olur. Ara-
gon4in ba$kanlik ettigi "Argenteuil merkez komitesi"nde
(11-13 Mart), Gäraudy ile Althusser’in savlari kesin bir
biçimde karçit ilan edilir. Bunun üzerine, Lucien BèVe-,
FK P yönetimine en yakin filozof durumuna gelecektir.

Aym yil, Althusser, UJCM L (M arksist-Leninist Komünist


Gençler Birligi)'nin yaym organi ola.n "M arksist-Leninist
Dergi"ye "(Çin’deki) Kültür Devrimi Üzerine" adli, imza-
siz bir makale yazar - bu hareketin birçok yöneticisi, ôr-
pegin
J~
Robert
. ----- --
Linhart,
.1..^..»..., -._«
Althusser’in
· · “ —··
eski ôgrencisidir. Bu
makalenin sonunda "Kültür Devrimi’ni ithal etmek sôz
konusu degildir. 0 , Çin Devrimi’nin bir parçasidir. Аща
bu devrimin kuram sal ve siyasal dersleri tüm komünist-
lere aittir" der.

\
Yine 1966’daki yayim lan arasm da, çunlar sayilabilir:

"TQplumsaI Sözle?me’ye Dair", E N S’te Rousseau iizerine ver-


digi ders, Cahiers pour I’A nalyse, No. 8 ’de yayim lam r
"Jean-Jacques Rousseau’nun dü§ünülm eyenyönü (Yeni­
den basimi, Le Seuil, Paris).

"Cremonini, Soyut’un ressami", Démocratie Nouvelle, No. 8 ,


Agustos, 1966 (italyanca çevirisi, Leonardo Cremonini,
Mostra antologica (1953-1969)'da yayim lanm içtir, Bolog­
na, Alfa, 1969.

l_96_7'de, Althusser Sovyet dergisi Voprossi Filosofii_için,


"Marksist Felsefe’nin tarihsel görevi" adh bir m akale ya-_
zar. Bu makale reddedilir, ama 1968’de Macarca olarak
yayinlan acaktir.

FKP’nin XVIII. Kongresinde Henri FiszBln (Paris Federasyo-


nu’nun miistakbel sekreteri) çôyle der: "Bir kuramsal an- i
tihvimanizma ve baçka sorunlar konusunda gerekçeler
geliçtiren bazi yolda§lanm izm , takm diklan tutum lann
olumsuz siyasal sonuçlari konusunda düçünmeleri ve ne
düçiindüklerini söylemelerinin gerektigi kamsmdayiz.
Düçmardanmiz, partiye karçi sürdürdükleri mücadelele-
rinde bu yoldaçlarm yazdiklanndan yararlaniyorlar, bu
yoldaçlar ise hiçbir §ey spylemiyor."

Régis Debray’in Devrim içinde Devrijn (Régis Debray’in Si-


lahlann E le§tirisïnde, Le Seuil, Paris, 1974) k&abiyla il-
gili olarak y azara yolladigi m ektupta Althusser çôyle der:
"Biliyorsun, bazen, siyasal olarak, biraz geriye çekilmek
ve her çeyin bagli bulundugu araçtirm alara yônelmek,
acil bir nitelik kazam r."

1967-68’de, Althusser, EN S’te (P. Macherey, E. Balibar, F.


Regnault, M. Fichant ve A. Badiou ile birlikte) "Bilim
adam lanna yönelik felsefe dersleri" organize eder, ama
bu dersler M ayis olaylan nedeniyle yarida kesilecektir.
ilk d 0 rt 4er5i, degiçtirilerek, 1974’te, Felsefe ve Bilima-
damlarinin Kendiliginden Felsefesi adi altinda ("Kuram"
dizisi) yayim lahir: "Felsefenin bilimlerle iliçkisi, felsefe-
nin özgül belirlenmesini olu§turur."

1968: "Devrim’in Silahi Olarak Felsefe" (Gorii$ler'de yeniden


yayim lanan, L ’Unita gazetesiyle s 0y le 5 i: "Artik maddeci-
lik, felsefede, idealizme egemen olabilir."

Jean Hyppolite’in grubuna verilen bir konferansta (Petite


Collection Maspero’da Lenin ve Felsefe ile birlikte yeni­
den yayimlanmi$tir) Althusser "nesnesiz süreç kategori-
si"ni "Marx’i Hegel’e baglayan en biiyük kuram sal borç"
olarak tammlar.

1969: Lenin ve Felsefe ("Kuram" dizisi) (24 çubat 1968’de


Fransiz Felsefe Toplulugu’na verilen konferans): Althus­
ser burada felsefeyi bir kez daha "kuramin içindeki siya-
set" olarak tammlar: "Felsefe, kuram alanmda, hatta da­
ha da kesin olmak gerekirse, bilimlerin yanm da siyaseti
temsil ediyor 0 lmahd 1 r. - Bunun tam tersi de geçerlidir,
yani felsefe, siyaset dahilinde, s1n 1f miicadelesine giri|-
mi§ simflarm yam nda bilimsetligi temsil etmektedir."

"Ögrencilerin M ayis’i üzerine Michel Verret’nin yazd 1 g 1 Ma-


kaleye íliçkin", La Pensee, N 0 . 145 (Althusser’in, "ideolo­
jik kitle baçkaldinsi" olarak tam mladigi am a kendisinin
içinde yeralm adigi 6 8 olaylan hakkindaki bir ba§ka de-
gerlendirmesi de, Maria-Antonietta Macciocchi’nin "Let­
tere d a ll’interno del P C I a Louis Althusser", Feltrinelli,
1969, kitabm m Italyanca bask 1 s1nda yerahr.)
Peder François Fournie tarafindan Lyon’da çikanlan Lum iè­
re et Vie (I51k ve Yaçam) dergisine, K ilise’nin bunahmi ve
sim f mücadelesi konulu bir m akale yazar. "M arksist Hi-
ristiyanlar"m egilimleri üzerinde Althusser’in etkisi kü-
çiimsenecek düzeyde degildir.

Üniversitede ders y 1hn 1 n baçlamasmda, La Cause du Pe-


uple’lü (Halkin Dayasi) Mao’cular, Althusser’e, revizyo- ?.
nizmin destekçisi oldugunu sôyleyerek §iddetli bir saldi-
n y a geçerier. Ôte yandan da FKP, Althusser’in Maocula-
nn düçünce ustasi oldugunu iddia etmeyi sürdürmekte-
dir... Bununla birlikte l ’Humanité, "Idées" (Düçünceler)
sayfas_mda, Kapital’in I. kitabm in Flammarion’un Cep
Dizisi’nden çikan bask 1 s 1 için kaleme aldigi önsözün ana
bölümlerini yayim lar.

1970: "ideolpji ve Devletin ïdeolojik A ygitlan" (Devlet, Hu-


kuk, Üstyapi adli tam am lanm am 15 bir çahçmadan alinan
bir bölüm), L a Pensée, N 0 . 151 (Gôrüÿler’de yeniden ya-
y 1 mlanm 15 t 1 r): "ideoloji bireyleri özne olmaya çagirir. Sp-
nuç (...) özneler "yiirür", çok büyük çogunlugu, "kötü öz-
neler'' (uyruklar?) diçinda, "tek baçina yürür"..."

Bir milyonluk satiç yapacak M artha Harneckèr’in Principles


Elemantales del Materialismo Istorico (Siglo XXI Mexico-
Buenos Aires) kitabinm yeni bask 1s1na önsöz: "Sim f mü-
cadeleleri, toplumsal sm iflann varl 1gm 1n (çikarsanan) '
bir sonucu degildir: sm if mücadelesiyle sm iflann varhgi
tek bir çeydir". (Gorüÿler’de yeniden basilmiçtir.)

1972: Althusser, F K P n in haftahk yayin 0 rgan 1 France Nou-


velle’de (N 0 . 1393-1394), "Siyasal bir hataya dair: Yar-
d1 mc1 ögretmenler, çaliçan ögrenciler ve felsefe doçentli-
gi" adli uzun bir makale yayim lar.
1973г John Lewis’e Yamt ("Kuram" dizisi): Bir ì ngiliz komü-
nistiyle giri$tigi polemik aracihgiyla A lthusser felsefi hü-
m anizm aya yönelttigi eleçtiriyi^ sertleçtirir ve iyice vur-
gulam ak için "Stalinci sapnm"yi "ekonomiznVhümanizma
ikilisi"m n bir serüveni olarak niteler. Roland Leroy’mn
daveti üzerine, Aragon ve Jean Ellenstein’la, Humanité
bayram mda "Komünistler, entellektüeller ve kültür" ko-
nulu bir tartiçm aya katihr.

1974: Ozele$tiri Ögeleri (Hachette Litterature, Paris): "Yapi-


salci olmadiysak (...) daha da güçlü ve tehlikeli bir tutku-
nun pençesine düçme suçunu içledik: Spinoza’ci olduk."

1975’te Althusser, Picardie Üniversitesi’nde devlet doktorasi


tezini savunur (Bakmiz, Göriipler’de yeniden yayim lanan
"Amiens Savunmasi": "Pek az açikça ifade edilen ama
hep uygulanan yöntem kurah, uçlari düÿiinmek olan
M akyavel’i ammsiyòrum").

1976’de, eski direni§çi, SED ES’te ara§tirma görevlisi, top-


Jumbilimci ve otuz yilhk yaçam arkada§i Helène Rytman
(Legotien)’la evlenir.

1976: Gorii$ler adli seçkisi Editions Sociales’de yayimlamr;


Althusser FK P’nin birçok halka açik etkinligine katihr,
özellikle de Kitap Çôleni’nde yerahr (Lucien Sève’in dave­
ti üzerine).

Dominique Lecourt’un, Lyssenko, Histoire Réelle d ’une scien­


ce prolétarienne ("kuram" dizisi) adli kitabm a yazdigi ôn-
sôzde, Althusser Sovyetler Birligi’ne iliçkin olarak §unla-
. ri yazar: "(Bir hata konusunda) sürekli olarak susulursa,
bu o hatanm sürdügü anlamma gelir: Bazen de, bu hata-
nm sürmesi için, sürmesinden beklenen siyasal avantaj-
lar oldugu için susulur." Bir tebligde, L ’Humanité, "açik-
ça ôlçüyü kaçirm a"dan sözeder ve onu "kiçisel çaliçmala-
rinda, partideki kollektif düçüncenin geliçiminden hiç
haberdar olmamak"la suçlar.

Granada Ü niversitesi’nde (Fransizca’da yayim lanm ayan)


konferanslar verir ("Felsefenin dônüçümü": "M arksist fel-
sefe vardir am a hiçbir zaman "felsefe” olarak üretilme-
miftir"); yine Katalonya M im arhk Okulu’nda konferans
verir ("M arksist kuram ve uluslararasi kom ünist hareke-
tin bunalim m a iliçkin bazi sorular": "(...) Deneycilik, pro-
letaryam n sm if mücadelesinin bir numarali felsefi dü§-
mamdir.").

"Marx ve Freud’a Dair", 1979’da Tiblis’te yapilan Fransiz-


Sovyet Sempozyumu için hazirladigi teblig (Althusser bu
sempozyuma katilm ayacaktir): "(...) Bilinçdiçi çeliçkiyi
bilmez ve bu çeliçkisizlik her çeli§kinin koçuludur." Bu
metin, bizzat Althusser tarafm dan daha ônce yazilm iç
olan ve sonra, kendi n zàsi olmaksizm Psikanaliz Konu­
sunda Fransiz-Sovyet Diyalogu (Toulouse, Privat, 1984)
adli seçkide yayim lanan "Doktor Freud’un Buluçu" adh
metnin yerine yazilm i|tir.

1977: 22. Kongre (François Maspero, Paris) (1976’da, Komü­


nist Ôgrenciler Birligi’nde verilen bir konferansm yen i­
den gözden geçirilmiç biçimi): Althusser, burada, özellik­
le, F K P ’nin tüzügünden "proletarya diktatörlügü" görü-
§ünü çikarm a biçimini ele$tirmektedir: "Galile’den bu y a ­
na, maddeci olan herkes bilir ki, pek çok sonucu olan ger­
çek bir sorun üzerine nesnel olarak dü§ünen bilimsel bir
kavram m yazgisi, bir siyasal karara konu olu§turamaz."

II Manifesto gazetesi tarafm dan "Devrim sonrasi toplumlar-


da iktidar ve muhalefet" konusunda düzenlenen (Fran-
sizcasi, Editions du Seuil’de 1978’de yayim lanm içtir) Ve-
nedik Kongresi’nde, Althusser: "Nihayet, M arksizm bu-
nahmi!" temasi üzerinde bir müdahalede bulunur:
"Marksizm bunalimi yeni bir olay degildir."

U lusal Siyasal Bilim ler Vakfi’nda "M akyavel’in yalnizhgi"


adi altinda bir konferans verir (Bu konferans, bugün F u ­
tur antérieur, No. 1 Bahar 1990 sayisinda yay 1 mlanm 15 -
tir, L’Harm attan, Paris): "Düfüncesinin biraz tarih yap-
m aya katk 1 s1 oldugu takdirde, kendisinin burada olama-
yacagm i biliyordu."

1978: "II Marxismo Oggi" (Enciclopedia Europea, Cilt VII,


Garzanti, Milano) (Bugün, M-Mensuel, marxisme, mouve­
ment, N 0 . 43 Ocak 1991’de yayim lanm içtir) "Marksizm,
tarihinin tragedyalanndan 0 nlar 1 mahkum ederek ya da
' km ayarak kurtulam ayacaktir (...) Kendisini oldugu gibi
kabul etmeye bir b a 5 lasa, degi§ecektir."

De Donato’da (Bari), II Manifesto gazetesi tarafm dan düzen-


lenen bir tartiçm am n ögelerini bir araya getiren bir ya-
yin çikti: Discutere Lo Stato. Posizioni a confronto su una
tesi di Louis Althusser. Althusser "hükümet partisi” kav-
ram 1n 1 eleçtirm ekte ve "devlet di|m da yeralacak" dev-
rimci bir partiyle, "tamamlanmxç kuram" olarak Mark-
sizmi savunur (Bkz. Dialectiques dergisi, Paris, N 0 . 23,
1978).

Nisan 1978’de, partisini asla terketmemi§ ve hücresinin et-


kinliklerine sürekli k at 1lm 15 olan Althusser, E. Balibar,
G. Bois, G. Labica, J.-P. Lefebvre ve M. Moissonnier ile
birlikte, Solun Birligi’nin dag 1lmas 1ndan sonra "FKP içe-
risinde gerçek bir siyasal tarti§ma"mn ba§latilmasini ta-
lep eden açik bir mektup yazar. Le Monde gazetesinde,
"Komünist Partisi’nde artik devam etmemesi gereken
$eyler" adh yazi dizisini yayim lar flbu dizi François Mas-
pero tarafindan yeniden yayim lanm içtir) - "Marx: "Bilinç
her zaman gecikir" diyordu. Parti yonetim ibu ülkeyi, hiç
bikmadan sürekli harfiyen uygulam aktadir, ama eleçti- '
rel çiddetinden hiç kuçkulanm aksizin: Gecikmi$ oldugun- ’
dan ôtiirii, bilinçli oldugundan emindir..." Genel sekreter
baçta olmak üzere, partinin basm organlan ve çeçitli ôr-
gütleri, diger muhaliflerle birlikte Althusser’i de taça tu-
tarlar.

15 M a r tl9 8 0 , Althusser, Paris Freud Okulu’nun kapaniç


toplantisina gider ve tacan*i, "psikanalistler adina", "ha-
rika ve acimlasi bir palyaço" olarak adlandm r.

Mayis 1980’de, bir am eliyat sonrasinda Althusser çok vahim


bir depresyon geçirir (En azmdan 1948’den beri "M anya-
ko-depresif psikoz"dan muzdarip olmuç, bir yandan psi-
kanalize giderken, ôte yandan da psikiyatrik ya da kim-
yasal-psikiyatrik tedaviler görmek üzere sik sik hastane-
ye kalkmiçtir). Y az boyunca, yeniden, Paris’teki bir has-
tanede tedavi altm a ahmr. Durumu düzelmez ama Ekim
ba§larmda, doktorlar, evine gidebilecegini düçünürler.
K ansiyla birlikte eve kapam r. 16 Kasim 1980’de, Helène
Althusser, evlerinde kocasi tarafindan bogulmuç olarak
bulunur. Acil bir biçimde Sainte-Anne hastanesine kaldi-
nlan Althusser’in, psikiyatrik ekspertiz sonrasi, Ceza
Kanunu’nun 64’üncü maddesi geregince, suçundan do’.ayi
sorumlu tutulam ayacagi anla§ihr ve Emniyet Müdürlü-
gü’nün karari dogrultusunda ônce Sainte-Anne, sonra da
Soisy-sur-Seine’de Eau-Vie hastanesine (Paris 13. Bölge
hastanesi) kapatilir. Mi]li Egitim Bakanligi’nca, re’sen
emekliye ayrilir. 1984 ile 1986 y illa n arasi, yeni bir eks-
pertiz sonrasi, alinan karar, idari tutukluluguna son ver-
diginden dolayi» zaman zaman hastaneden evine çikar,
güç ama kismen normal bir yaçam a baçlar. Fernanda
Navarra'yla, Meksika’da Filosofìa y marxismo (Siglo, XXI
Editores, 1988) adi altinda yâyim lanan bir konuçmasim
banda çeker. Kadim dostu Stanislas Breton’la, özellikle
de maddecilik ve "kürtulu§ têolojisi" üzerine tarti§ir.
1987’de, yem ek borusundaki bir tikanmadan dolayi ame-
liyata alm ir ve yeniden depresyona girerek Soisy’ye götü-
rülür. Oradan da, La Verrière’deki Ofvelines) M GEN psi-
kiyatri enstitüsüne aktanhr. Fizik ve moral durumu gi-
derek kôtüleçmektedir. Yazm kaptigi bir zatürree sonu-
cu, 22 Ekim l99r9’da kalp krizinden ölür.

Bugüne degin Althusser’in yazilan üzerine hazirlanm iç en


kapsamh biyografïler, Gregory Elliot’un "Althusser - The
Detour o f Theory si (Verso, Londra ve New York, 1987),
Obïrtakim hatalar olmakla birlikte) Antonio Q uarta’nm,
Scienza e Filosofia in Louis Althusser>i (Bibliografia degli
Scritti, 1949-1982), II Protagora dergisinin (Lecce) 1982/2
Ozel sayismda (Althusser’in farkli ülkelerde yayimlan-
mi§ yazilarm in bir listesiyle birlikte) bulunmaktadir.

Вам также может понравиться