Академический Документы
Профессиональный Документы
Культура Документы
»AU»*®
ileti$im Yayincilik A.$. · Tarih-Politika Dizisi 3 · ISBN 9 7 5 -4 7 0 -1 7 4 -l
lletifim Yaymlari
KI(Hllarer Cad. Ileti5im Han No.7 Cagaloglu-ISTANBUL Tel: 516 22 60-61-62
ETIENNE BAUBAR
ÇEVIREN H ü ly a T u fa n
Althusser Iç in .............. ................................................................... .............. 7
U y a ri................................................................................................................... 17
3. Ç a g d a § O lm a y a n ....................................................................................101
4. E lv e d a .........................................................................................................129
M URAT BELG E
Althusser’e yüksek sesle veherkesin öniinde veda etmek gerek-
tigini düÿünüyorum.
Bunu, farkli zaman ve koßullarda, bir söylem konusuy-
muççasma, kendisinden sözettigim dört metni bir araya top-
layarak yapiyorum. Bu metinlerin virgülünü bile degi§tirmi-
yor, eksikliklerini ya da, birbirleriyle olabilecek uyu$mazhk-
larini gidermeye çaliÿmiyorum. Ayrica, tahmin edilecegi üze
re, amacim, onun adini, dil$iincelerini, yazilarini ya da orta
ya attigi sorunlari, birdaha hiç anmamak degil. Tersine, ona
iliÿkin, ele§tiri, övgii ya da anma türlerini, kißisel anilarimin
etkisinde kalacak gerekçelerden arindirmayi amaçlamakta-
yim. Èu anlamda da bu kitap bir vécTadir. Gerçek bellegin ve
tarti$manin, daha ôzgür bir ortamda olu$abilmesi için...
(2) Benim bilgim dahilinde, "epistemolojik kopma" terimi, Gaston Bachelard ta-
rafindan, sistematik olarak, yalnizca, Rationalisme Applique'nin (Uygulama-
li Akilcilik), tami tamina ba§langicinda tammIanmiç (PUF, Paris, 1949, 2.
Baski, 1962, s. 104 vd.), izlekleri de Materialisme Rationnet'm (Akilci Mad-
decilik) (PUF, Paris, 1953, s. 207 vd.) sonuç bölümünde geliçtirilmiçtir.
likçi biçiminde ortaya çikmasi"m3 saglayan kavram episte
molojik engel’àvr. Çünkü, en baçtan bilmenin ilerleyen sürek-
liligine iliçkin deneyci m itoslan (ebedi bir A kil’a iliçkin spe
k ü latif biçimi de dahil deneyciligin tüm biçimlerini) reddet-
mekle, gerçekten de epistemolojiye, aceleci ve ônceden sap-
tanmiç bir çôzümü olmayan, gerçek bir sorun alani açmakta-
dir: Ancak güncel bilimin etkin bir uygulam m inm saglayabi-
lecegi bilgilendirmenin îçigmda gerekli am a ciddi biçimde
öngörülemez olan "epistemolojik edimler"i, hakiki ôncülleri
olmayan ve sayelerinde gerçegin biliminin, epistemolojik en-
gellerini açarak, belirsiz bir biçimde ilerledigi "epistemolojik
sentez"leri incelemek.
Buradan da epistemolojiyle bilim tarihinin birligine va-
nlm aktadir. Eger epistemolojik engellerin yapismm her za-
man özgill oldugu dogru ise ve bilginin bu engelleri açabile-
cegi "epistemolojik edimler''in yapisim n daha da ôzgül oldu-
gu dogruysa Bachelard’m ortaya attigi türden bir sorun, an
cak tarihin alanmda ele ahnabilir ve çôzümlenebilir. Bôylesi
edimler her zaman için, kuram sal biçimlerle (Bachelard’da
her çeyden once matematik) kesin deneysel tekniklerin tekil
tarihsel bir birligidir, birbirleriyle yer degiçtirmeleri olanak-
siz, belirli bilimsel kavramlar içerisinde gerçekleçen bir bir-
lik. îçte bu nedenle, Bachelard tarafîndan ilan edilen ve bir
ôlçüde de uygulanan bilim tarihi, genel anlamda bilmenin
felsefi bir tarihine karçi, bilimsel dallarm (hareketli) uzman-
laçmasmi izleyen bölgesel bir tarihtir. Am a bu, aym zaman-
da da, (keçiflerin basit bir zamandizinine karçi) bilginlerin
geriye dônük kesinlikleri ve yam lsam alannm yerine sorun-
lan koyan kuram sal bir tarihtir.4
tiKsel) Kuram ve deneyci teknolojinin biriigi oldugu için, bilimsel bilginin tipik
birligi oldugunu gösteren savdir (”... bir kavramin uygulanim koçulIarim, biz-
zat kavramin anlamina dahil etmek", G. BACHELARD, La Formation de
l'esprit scientifique (Bilim Ruhunun Oluçumu), Vrin, Paris, 1938, s. 61).
Bunu yaparken, kavramlarin keyfi biçimde tecrit edilmesini degil.karçilikli
ili§kllerini, "karçilikli tamm"larini esas almaliyiz (Bkz. Le Rationalisme appli
que, a.g.e, özellikle s. 51 vd., 144 vd.). Bu tür çôzümlemelere iliçkin olarak
verilebilecek en iyi ômegi, L ’A ctivite rationaliste de laphysique contemporai-
ne'de (Ça§da§ FiziC|in Akilci Etkinlii|i, PUF, Paris, 1951), "dalga uzunlugu"
kavramina iliçkin olarak buluruz. Okura bunu ôneririm. Bachelard bôylece
epistemolojiyi, "kuram" ile "olgular" arasindaki ilintilerin belirsiz yorumundan
kurtararak, onu, kavramlarin oluçumu (sonra da dônüçüm) ile sorunlarin ko-
numu arasmdaki tarihsel iliçkileri araçhrmaya iter. "Tipik birtik" derken, bu
deyimi ilk ya da son ôge anlaminda (ki bu epistemolojik bir hayalden baçka
bir çey de$ildir) degil, görece bir bireylik biçimi anlaminda kullaniyorum.
felsefe sorununa iliçkin tutumuna baghdir: eger Bachelard,
bilimin felsefi olarak "temellendirilmesi" ya da kendi öz te-
melinin bilim üzerine oturmasinm peçinde koçan bilim felse-
felerini eleçtiriyorsa, o aym zamanda da, tözsel metafizigin
ve biçimci pozitivizmin ötesinde etkin bilime "nihayet uyan"
ve kendi bagrmdan, kendi iislubu ve yönteminden, hatta
kendi uygulammi ve stratejisinden "yeni bilimsel düçünce"-
nin devrimci karakteristiklerini yeniden iireten bir felsefe
aram aktadir. Halbuki, Dominique Lecourt’un açikça göster-
mi§ oldugu gibi,5 Bachelard’m sorunsahmn güçlükleri tam
da burada yogunlaçmaktadir; öyle ki gôrünüçe göre, ЬцпІа-
rm iistesinden, ancak tarihsel bir epistemolojiyi -aym za
manda da doganm imgelemsel bir felsefesi olan- tahayyülün
dogaci bir felsefe üzerine yükleyerek gelebilmiçtir.
Burada Bachelard’ci epistemolojinin hem yenilikçi gücü-
nü hem de çeliçkilerinin derinligini ortaya çikaran iki yönü-
nün altini çizmek gerekir; ayrica, bu epistemoloji, kimi za-
man kötüye kullam lm a sonucu kendisine yakm bulunan giri-
çimlerle, özellikle de Kuhn’un "bilimsel devrimler" kuramiy-
la karçilaçtm ldiginda bu yönler büsbütün öne çikar. Sözünü
etmek istedigim: 1. "Basit bilgi"yle "bilimsel bilgi" arasm daki
kesin ayrrni ile 2 . Bir bilimin "miadim doldurmuç tarihi" ile
"yaptirima ugramiç" tarihi arasmdaki aynmdir.
(7) Le Rationalisme applique, a.g.e, s. 102, 105-106, vb. "Çagimiz, basit bilgiy
le bili'msel bilgi, basit deneyimle, bilimsel teknik arasindaki kopmayi yaça-
maktadir. (...) Akkortelli elektrik lambasimoluçturmuç olan teknik, gerékten
de, 19. yüzyildatüm insanliginkullandigiWm aydinlanmateknikleriyle bag-
larini koparmaktadir. TOm eski tekniklerde, aydinlatmak için, herhangi bir
lard için sanki bir siireklilik veya süreksizlik sorununu ken-
dimize sormadan once bilginin veya "bilme"nin ne oldugunu
bilebilirmiçiz gibi, kopmamn ônceden verilmiç, tammlanmi§
bir "bilgi alam"na müdahalesi sôzkonusu de^ildir. Ancak bu-
mm tam tersinin bir anlami olabilir: Birbirinden aynlm ayan
bu araçtirma, uygulama, egitbilim etkinlikleri bütünü içinde
pekâla bir süreksizlik -hatta, zincirleme bir tepkiden dogan
birbiriyle ilintili bir dizi süreksizlik- oldugu içindir ki, bilgiyi
bununla tanim layabiliriz. Bizzat bïlgi kategorisi, bu geçi§in,
bu kar$isavsal ilintinin, bu kopma silrecinin ifadesidir.8
Ama ben, ayni zamanda da Bachelard’m savinin tarih-
sellikten daha az bir §ey oldugunu sôylüyorum. Bunu anla-
mak için, temel olarak olumsuz bir kapsam i olan ve tama-
men akilci bir gorüç açismdan anlam yükünün alt1n1 çizen
bu "basit bilgi" kategorisi üzerine biraz düçünmek yeterlidir.
Sözcügün kendisi bile bizi uyarmahdir: B asit bilgi "bilim-
sizlik"ten baçka bir §ey degildir ve bu tasanm altinda, iste-
(10) Bkz. Etudes d'histoire et de philosophie des sciences, a.g.e, Giriç, "Bilim
tarihinin nesnesi".
(11) Bachelard bize, bu tarihte, geri dönen bir biçimde, yani çagdaç bilimin olu-
çumunda birbirini izleyen evrelerde, her biri "devrimci" bireçimIerin damga-
sini taçiyan evrelerden hareketle, kesinlikle belirleyebilecegimiz bir kopma
oldugunu gösterir: Bu корта, Descartes’la doruk noktasinavaran aydinlan-
ma kuramlarinm miadi dolrnu$ tarihiyle, Huyghens tarafindan, çifte yansima
sorununun çôzümlenmesi için ônerilen, dalga alanina iliçkin matematiksel
kavramin "oluçturulmasiyla" baçlayan onaylanan bir tarihi birbirinden ayirir.
Bu kopma, eleçtirel olmayan bir açiklamayagôre, kartezyen (geometrik) bir
yakIaçimIa, Newton’cu (dinamik) bir yakIaçim arasinda degil de, bizzat,
bôylece çeliçkisini ortaya koydu§u kartezyen yakIaçim dahilinde devreye
girdigi için daha da dikkat çekicidir. Bachelard, bu tercihin gerekliliginin ka-
çinilmaz oldugunu soyler: Güncel bilimin (yani yalmzca basit bir zamandi-
zimsel nokta olan, bugünün biliminin degil de, kendi pratiginin kaynagindan
Am a Bachelard’m epistemolojisinin merkezinde yeralan
bu kavram laçtirm ayla birlikte bazi noktalann da belirtilme-
si gerekir.
Bu epistemoloji, öncelikle, bilimadamlarinm, kendi öz
pratikleri konusunda "ortak olarak" sahip olduklan tasarim-
la belirgin bir baglanti kurar. Bu tasanm , özellikle ve aynca-
likli bir biçimde, egitbilimsel olarak, belli bir daldaki ögretici
yapitlarm öncesinde, ya da yaçam ôyküsel baglamda, bir
araçtirmacmm ''etkin" kariyerinin katkisim yansitm ak ve
konumlandirmak için, bu kariyerin sonrasmda yeralan ku-
ram ya da bulu§larm "tarihsellikleri"ndedile gelir. Bache
lard, bu "bilginler tarihi"yle, kendi çagmin "bilim tarihçileri"-
nin deneyci ve seçmeci (eklektik) tarihiyle oldugundan hiç de
açagi kalm ayacak düzeyde polemik bir iliçki kùrar ve bunu
da, bizzat onlarm bilimsel etkinligine dayanarak yapar. B i
lim adam lannin kendi bilimlerinin tarihine iliçkin gôrüçleri-
ni, bu tarih içerisinde, kendi öz pratiklerinir> ögretilerini öne
çikararak diizeltmek... íçte Bachelard’m baçvurdugu yöntem
budur. Bilginlerin tarihi (tarih alam), gerçekten de, çogu za-
man. güncel bilim dahilinde, insan düçüncesinin çok eski bir
projesinin tamamlamçim gösterme amaciyla amlan miadi
dolmu$ kuram lann bir müzesi, hatta bir mezarhgindan baç-
k a bir §ey degildir. Buna karçilik, onlann güncel pratikleri
de, kimi kuram lann hatta kimi kavramlarin onaylandigi,
hep yeni bilgiler ürettigi, bôylece de birer bilgi olarak kendi
kendilerini yeniden iirettigi ôlçüde, düzenli olarak yeniden
harekete geçirildigi, entelektüel ve teknik bir laboratuvardir.
Hegel’in ta o zaman sôyledigi de içte buydu: "H akikat har-
canmaya ve tahsil edilmeye hazir bir bozuk para degildir" ki
çikan etkin bilimin) bak15 açisindan bize nesnel hakikat olarak öörettiQine
göre, Descartes’in fiziQinin "ebediyen mach d0lmu5tur", buna karçihk,
Huyghens'in fizigindeki bir çeyler "ebediyen onaylanm15t1r."
cepte taçinsin (Tin’in Fenomenolojisi’nin Önsüz’ü). Çaliçtinl-
mazsa, yiter gider.
Bu gôrüçü, iniadi dolinuf tarihle onaylanan tarih arasm-
daki ayrimm, bilimsel pratige ''upuygun" bir bilim tarihi
yaklaçim i çerçevesinde, bizzat bu pratigin ortaya attigi, ha-
kikatle yam lgi arasindaki aynm in nesnelliginin ta kendisini
yansittigim sôyleyerek ifade edecegiz. Daha sonralari A lt
husser’in12 9herecegi bir ifadeyi zamanmdan once kullana-
cak olursak, "spontane". bir tasanm i, kendi pratigiyle karçi-
laçtirarak düzeltme gerekliliginin, "bilim adam lannm spon
tane felsefesi"nin, pratikleri için gerekli bir iç çati§manm bir
belirtisi oldugunu sôyleyebiliriz. Son olarak da, Bachelard’m
burada, bilimsel çahçmayi spekülatif bir biçimde tekrarla-
m akla yetinmeyip, kendi düzeyirfde, bu çali§maya bilginlerin
idealizm biçimlerinden birine karçi, yine bu bilginlerin mad-
deciliginden yan a tavir alarak etkin biçimde müdahale etti-
gini ileri sürecegiz.13
Ama, Bachelard’in tavrim güçle§tiren bir iç zaafi da gôz-
den kaçirm am ak gerekir. Zaten anlaçilm içtir ki, miadi dol-
muç tarih, tipki, kendisini egilimsel olarak ôzdefleçtirdigi,
ya da tekerriir eden tarihin biinyesindeki kerteyi temsil etti-
gi "basit bilgi" gibi, kendine ôzgü bir cismaniyete, hakiki bir
gerçeklige sahip degildir. Bachelard bir yandan "bilimsel dü-
çünceye ôzgü bir diyalektigin onemi"ni gösterir ve bu diya-
lektik çerçevesinde ''miadi d0lmu5 tarihle onaylanan tarihin
diyalektiginin, arahksiz oIu§turulmasi ve yeniden oluçturul-
masi gerektigi"ni14 sôyler, bir yandan da, bundan d0lay1, y i
ne aym çerçevede, bizim sürekli bir biçimde modern bir bili-
degildir. Bachelard'm miadi dolmuç bilim tarihi ve onaylanan bilim tarihi ola
rak ayrimmiyaptigiçeyler, hem birbirinden ayrilmali, hem de birbiriyle içiçe
olmalidir. Hakikatin ya da nesnelligin onaylanmasi, kendiliQinden miadi dol-
mu§ olanin suçlanmasim da beraberinde getirir. Ama, ileride miadi do!acak
olan, ônce onaylanmazsa, tahkikin hakikati ortaya çikarmasma gerek yok-
tur.
"Dolayisiyla ideoloji/bilim ayrimi, bir bilim tarihi dahilinde, gôrünüçte korun-
mu§ olan bir ideolojinin bazi ôgeleriyle, ideolojiyi ortadan kaldirmiç olan bi-
limsel olu§umun, bir sOreklilik çerçevesinde bilim tarihine dahil edilmesini
engellemelidir: Le Rêve de d'Alembertde (D'Alembert'in Dü§ü), Origine
des Espèces'i (Türlerin Kökeni) haber veren bir §eylerin aranmasi gibi.
“Ama, ideolojiyle bilimin birbirine geçmesi, bir bilim tarihinin bir tarihselin si-
radanliQma, yani hiçbir kabartma gölgesi olmayan dümdüz bir tab)oya indir-
genmesini engelemelidir. Bilim tarihçisi iki tarkli düzeyde çaliçmak ve çaliç-
masint da iki farkli düzeyde sunmak zorundadir. Bu çekilde içlenip sunul-
madi§i, bilimsel ideolojinin ôzgüllügünü kabul edip, ona bir yer ayirmadigi
(...) için, bilim tarihi de, üstelik bu kez, nesnesinin yanli§ bilinci anlaminda,
bir ideolojiden baçka hiçbir §ey olmama riskini beraberinde taçir. (...) Valniz
hakikatin tarihini yapmayi istemekle, sonuçta yanilsamali bir tarih yapilir. M.
Suchodotski, bu konuda haklidir, tek bir hakikatin tarihi, çeliçkili bir kavram-
dir.” (Günümüzde, ideologie et rationalité dans l'histoire des sciences de la
vie'de (Yaçam Bilimlerinde ideoloji ve akilcilik)yeniden yay1mlanm15t1r,Vrin,
Paris, s. 33 vd.).
olu§tùrulan bilimsel bir dal olan tarihsel maddeciliktir. A lt
husser, buradan hareketle, açik bir kuram sal sôylem dahi-
linde, bizzat Marksizmin de kabul ettigi, ama hep, M arksist
kuram a degil de, bu kuramin ideolojik "tarih oncesi"ne ait
olan felsefi ifadelerin çeliçkisi çerçevesinde ele alinan, episte-
molojik bir "olguyu" saptamaya ve çôzümlemeye çali§ir. Son
> çôzümlemede, Althusser’in çagdaç M arksist felsefe bünyesin-
de sürdürülen maddecilik ve idealizm miicadelesine miida-
hale etmesini saglayan çeyin, Bachelard’ci gorii|te (bilimsel
nesnellik gôrüçü) kendini gösteren maddecilik ögesi oldugu
söylenebilir. Hatta, Althusser’in, yalm zca Bachelard’ci görü-
§ü, Bachelard’in asla düfünmedigi (ya da m atem atik dallari-
na öncelik tamdigmdan dolayi diçladigO bir nesnellik alani-
na dogru yaygm laçtirm ayla, Bachelard’m maddeci ôgesini de
güçlendirdigi söylenebilir: Althusser, bir hamlede, matemati-
ge (ve matematiksel fizige) tanman bu ayricahga bagli olan
idealleçtirici egilimden kendini kurtarir. Bununla birlikte,
en baçtaki ôdünç alma ediminin bir sonucu olarak, A lthus
ser, aym zamanda da, Bachelard’ci sorunsahn iç çeli§kilerini
aynntih olarak inceleme kaygismi ta§imaktadir: Bundan do-
layi da (bu durumda) Bachelard’da maddecilikle idealizmin
aynm çizgisinin nerede bulundugunu kesin bir biçimde bile-
meyecektir. Bachelard’ci epistemolojinin Althusser’e, kendi-
sinin haberi bile olmaksizin, bu ôdünç almanm bir bedeli ola
rak, (ileride) Marksizmin sonuçlarina katlanm ak zorunda
kalacagi türden bir "rövan§" hazirlam asina hiç §a§mamak
gerekir.17
Gerçekten de Althusser, bir uygulamanin (ya da bir
ôdünç almanin) çu mantik çizgisini ortaya çikaracagim bile-
(18) O zaman tek tek incelenmesi gereken, bilim ve ideolojilerin çeliçkili diyalek-
ti§i olacaktir, "Tipki iyiligin asla yitmedigi ve her zaman karçiligim buldugu
gibi, bilimsel bir sorunun da asla yanitsizkalmayip, her zaman ke n d iyaniti-
m buldugunu ileri süren, o iç rahatlatici idealist kolayciliktan siyrilan (diya-
lektigi) (...) GerçekIik bir parça da 'ahayyül içerir. Asla yaniti olmayacak so-
rular vardir, çünkü bunlar imgelemsel olan, herhangi gerçek bir soruna te-
kabül etmeyen sorulardir; sakindiklarigerçek sorunu hakiki bir yanittan yok-
sun birakan imgelemsel yanitlarvardir; kendilerine bilim diyen ama bir top-
lumsal ideolojinin bilimci bir yalan-dolanindan ba§ka bir §ey olmayan bilim-
ler vardir; -iki yabanci maddenin çarpiçmasindan ateçin çikmasi gibi- çeliç
kili karçilaçmalar sonucu gerçek buiuçlara yolaçan, bilimsel olmayan ideo-
lojiler vardir. Tarihin karma§ik gyrçekligi, iktisadi, toplumsal, ideolojik tüm
belirlemeleriyle, içte bu yoldan, bizzat bilimsel tarihin kavrayiç alanina gir-
mektedir." (L. ALTHUSSER, P. MACHEREY’in "La philosophie de la scien
ce de G. CANGUiLHEM" (G. Canguilhem’in Bilim Felsefesi) konulu maka-
lesinin sunuluçu, in. La Pensée, s. 133, Çubat 1964).
tedigi ilkeyi kendisine uygulamahyiz: Tecrit edilmiç bir kav-
ram, o haliyle bir anlam ifade etmediginden, yargilam aktan
kaçmmali; tersine, birbirine bagimli bir kavram lar sistemini
incelemeliyiz. Bu da, o sisteme, büyük olasilikla sahip olma-
digi bir "tutarlilik" yakiçtirm aya çaliçma anlamm a gelmez.
Tersine, bu sistemin, kendi am açlan dogrultusunda ortaya
çikan çaliçma eksikligini araçtirm a anlam m a gelir.
ik i konuda, birtakim §eylerin altim çizmek isterim:
1) Althusser’e göre, ne tür bir "olay'' epistemolojik kesin-
tidir?
2) ideoloji ve pratik kavram larim n, kesinti çôzümlemesi
dahilinde birleçtirilmesi ne gibi sorunlar dogurur?
Üzerinde duracagim çeyler, sonuç olarak, bana göre, A lt
husser’in her türlü engele karçi (yani kendisinden, yapmiç
oldugundan daha baçka bir "ozeleçtiri" yapm asim isteyen ki-
çilere karçi) "temel sorunun M arksist felsefe sorunu''19 oldu-
gunu dayatm akta hakli oluçunun bazi nedenlerini belirtme-
mi saglayacaktir.
(19) Bkz. Éléments d'autocritique, a.g.e, s. 100. Ό zaman çunu diyordum: Te-
mel soru, Marksist felsefe sorusudur. Hâlâ da ayni çeyi düsünüyorum.
Ama, 1960-1965’te temel sorunun ne oldugunu gormüçsem de, o soruyu
açikçagôremedigimi çimdi anliyorum (...). O zaman bu sorunu, ''kuramsal
pratik kuramf olarak tammliyorve ona, tek bir "kuram" sozcügü adi altinda,
bir bilime tanman statOyü uygun gôrüyordum. Felsefeyi, kuramsal olarak,
gereg|inden fazla dikkate almakla, beni, hakli olarak “sinif mücadelesini
,devreye sokmamakla" eleçtirenlerin belirtmiç oldugu gibi, onu, çiyasal ola
rak yeterince dikkate almamiçtim. (...) BugOn yeni bir formiil olan “felsefe,
son kertede, kuram dahilinde sinif rpucadelesidir"i ôneriyorsam, bunu, tam
da, hem sinif mücadelesini (son k' rte), hem de diger toplumsal pratikleri
(bilimsel pratik de bunlara dahildir), felsefeyle olan "iliçkileri" dahilinde, ger
çek yerlerine oturtmak için yapiyorum.
olarak tanim lam ak istemiçtir. Öyle ki, ona bir tarih sapta-
m akla (Marx konusunda ise, neredeyse açin ya kaçacak denli
kesïn bir tarih vermekle) bu egilimini daha da vurgulamiçtir.
Althusser, hep, tarih saptamanm olsa olsa bir indeks degeri
taçidigim belirtir. Tarih ancak olaym indeksidir. Özellikle de
Althusser, kesinti denen kuram sal olayi (bilimsel bir sorun-
saldan, kendiliklerinden tarihsel bir varh klan olan, daha ôn-
ce duyulmamiç kavram larin ortaya çikmasi) sadece yaça-
môyküsel bir olguyla ôzdeçleçtirmekten her zaman kaçmmiç-
tir: Ornegin tarihsel maddecilik kavram lannm ortaya çikiçi-
nin M arx’in ya da bir grup genç devrimci aydmm entellek-
tüel yaçam ôyküsüyle ôzdeçleçtirilmesi gibi... Althusser’in,
tam da M arx konusunda, bir bilimin "ba§langicimn olumsal-
ligi" ve bu olumsalligm tarihsel gerekliligi olarak altim çizdi-
gi de budur. Devrimci kavram larm' olu§umu, bireysel ve kol-
le k tifb ir kuram sal evrimin ögesi ve aki§i içinde gerçekleçir.
Bununla birlikte, son çôzümlemede, nedenleri burada yat-
maz, dolayisiyla da sadece bu evrimin evrelerinin birbirini
izlemesiyle açiklanamaz. Tarihsel -kuramsal ya da kuram sal
olmayan- nedenlerin bire§imi tarafmdan ortaya çikanlm iç
bir olay olarak epistemolojik kesinti, kar|ilikli dônü§erek ye- '
ni bir sonuç doguracak olan, eskiden beri mevcut egilimlerin
bir ”rastlaçmasi"dir; bu rastlanti ve bu dônü§ümün, onlari
destekleyen insanlann, hatta bütün belirli bireylerin eylemi,
"çaliçma 'si sayesinde gerçekleçmek zorunda olduguna i§aret
eder. Ama bu bireysel bir evrimin ya da i|in dolaysiz olarak,
kesinti olayimn içinden çiktigi tarihsel süreçle ya da bu süre-
cin belirleyici (nihai) am yla ôzde§le§tigi anlam m a gelmez.
ikisi arasinda, "sôzde" bile yokedilemeyecek bir fark her za
man için varolacaktir.20
(22) Pour Marx, a.g.e, s. 61. "(...) Her §ey, tekil bir düçüncenin gücüyle, ideolojik
bir alamn izleksel sistemi arasinda olup bitmektadir. Bu baçlangiç onlarin
iliçkileridirve bu baçlangicinsonu olmayacaktir..."
Réponse John Lewis, (John Lewis'e Cevap), Editions Maspero, Coll.
"Theorie", Paris, 1973, s. 53 vd. "Bôylece, 1845’te, geri çevrilemez bir §ey
baçlar: ’epistemolojik kesinti", dônûçü olmayan bir noktadir. Sonu olmaya-
cak bir çey baçlar.
"Süregiden bir kesinti", diye yazmi§tim, yani uzun bir çaliçmanin baçi..."
Éléments d'autocritique, a.g.e, s. 105 vd.: "(...) Bu bulu$, insanliktarihinde,
daha ônce gôrülmemiç bir kuramsal olaydir. $unu da belirtmek isterim ki:
Bu olay geri çevrilemez. (...) Marx’in buluçu, baçlangicindan itlbaren, kizgin
ve vazgeçilemez bir simf miicadelesinin konusunu ve hedefini oluçturmuç
ve halen de oluçturmaktadir (...). Bu birti$in (iççi hareketiyle Marksist kura
min birligi) biçimIenmesi ve tarihsel bir varoluça sahip olabilmesi için uzun
bir çaliçmave hem ideolojik, hem de siyasal bir mücadelenin olmasi gerek-
miçtir. Bizzat gçrçekIeçmesinin ve varhginin koçullari, bu birligin, artik hep
varolacak biçimde elde edilmiç bir sonuç olmasi sonucurtu dogurur...
rih olun,hatalarm iz y a da fiyaskolarim za ragmen gelecek si-
zindir çünkü siz hakiki bir fikre sahipsiniz! Bilimsel hakikat
çantamzda kekliktir!" deme biçimine pek benzemiyordu.
Am a Althusser’in eleçtirel tamminin bir baçka kuram sal
sonucu daha vardir: Yalm zca süreksizlik imgesine göre ayar-
lanan her tür kesinti, dônüçüm y a da "devrim" yaklaçimm m
tersine, bu tamm, hiçbir zaman, kesintinin içinde gerçekleçti-
gi deyimlerin birer "degiÿmez” olarak tasarlanm asi sonucunu
dogurmaz. "Genç Marx" konusundaki kuram sal tartiçm aya
müdahale eden Althusser, kesintiyi algilayabilm ek için, bir
yandan ideolojinin tarih ôncesinin tipik kavram i ve sorulari-
mn, ôte yandan da toplumsal oluçumlarm bilimsel kurami-
nm tipik kavram ve sorunsallarinm ait oldugu farkli, birbi-
riyle uyuçm ayan kuram sal sorunsallari belirlemek gerektigi-
ne i$aret ederdi. Buna ek olarak, bu kuram sal sorunsallarin,
Althusser’in o zaman, verili ideolojik alan dedigiyle yani bir
toplumsal oluçumun tarihinin §u ya da bu çagma organik
olarak bagli ideolojik oluçumlar sistemiyle olan iliçkisini de
incelemek gerekir. Çünkü kuram sal bir sorunsahn çeliÿkile-
rinin anla§ilmasim saglayan bu iliÿkidir. Am a Althusser’in
tam m lan, hiçbir zaman, kuram sal sorunsallarin ya da ideo
lojik alanm kendisinin, "degiçmez" olarak degerlendirilmesi
gerektigi anlamm a içermez. H atta tam da bunun tersine i§a-
ret eder: Bunlarm her ikisi de, ke§fedilmesi gereken belli bir
sürecin etkileri olarak sunulmuçtur. Oysa, Jacques Monod’-
nun bize ôgretm if oldugu üzere, degiçmezligin bulundugu
yerde "erekbilim"in (teleonomi) de pek uzakta olmasi bekle-
nemez.
Bilmenin "süreksizligi" adma kim i zam an Althusser’in-
kiyle yakm bulunan bazi çagda§ egilimlerle yapilacak bir
mukayese i§te bu durumda tam anlam iyla açiklayicidir.
Kuhn’da oldugu kadar Foucault’da da, süreksizlik izlegi ger-
çekten de temel olarak degiçmezlik izlegine baglanm i|tir.
Kuhn’da bu gayet açiktir çünkü onun çabasi, bilimsel
dallarin alamni iyice "parçalamak" ko$uluyla bilim tarihinin
her zaman, belli bir paradigmanin belirledigi temel olarak
degiçmez bir çerçevede (the performed box), devrimci buna-
hm larla bir puzzle solving eyleminin birbiriyle yer degiçtir-
mesi, iliçkilendirilmesi olarak tam m lanacagm i göstermeye
yönelik olmuçtur. Bu degiçmezligin kendisi de hem, "anor
mal" olarak aIgilanan olaylann birikimiyle devrim bunahmi-
mn nedeni, hem de çok basit bir uygulama modeline göre,
bunahmm yöneldigi amaçtir.
Bu Foucault’da da, üstelik gayet de ilginç bir biçimde,
açiktir. En azmdan yapitmin Deliligin Tarihi’yle baçlayan ve
geçici olarak, Sôzcükler ve ÿeyler’de doruguna ulaçan bölü-
münde bôyledir. Foucault da Althusser de, biri kuram sal bir
dü§üncenin sorunsahyla olan iliçkisini, digeri ise bôyle bir
düçüncenin belli bir döneme özgü episteme ile olan ve farkli
dallan yöneten iliçkisini tam m lam ak için neredeyse ayni ifa-
deyi kuUamrlar: Her ikisi de, yalm zca belli bireysel düçünce
ya da söylemler üzerine degil de bu dii$unce ya da söylemleri
olanakh kilan §eyi açiklayan ve dolayisiyla da onlara açila-
mayacak iç sm irlar çizen sistem üzerine düçünmek gerekti-
gini söylerler. Foucault’y a göre söylemlerin episteme’yle olan
iliçkisi çifte bir ôlçütler takim m a göre degi$mesel bir meka-
nizmayla açiklanm aktadir: Farkli dallann ve bu dallann
özel "nesnelerinin" (örnegin çahçma, ya§am, dil) degi|mesi
ve her bir dahn dahilinde geçerli olan episteme’nin tipik
"sapkm lik noktalan"ndan hareketle "yön degi$tiren" karçi-
savsal konumlarm degi|mesiyle... Oysa degiçmesel mekaniz-
ma dendiginde, bu degi|melerden ônce varolan ya da onlara
içkin bir degiçmezin de bulundugu varsayihr. Içte bu neden-
le, bizzat Foucault’nun giri§imini de, aykm ligi ne olursa ol-
sun kültürcülügün Ьіт "degiçkesi" оІагак tam m lam ak gere-
kecektir (Bkz. Canguilhem ’in 1967’de Critique’de çikan "Іп-
sanin ölilmü ya da cogito’nun tiikeni$i" adli makalesi. Can-
guilhem burada Foucault’nun Am erikan "temel kiçilik" ku-
ram cilanna yakm oldugunu söyler. Aralarm daki fark, ki bu
da küçümsenecek bir fark degildir, Foucault’nun normatif ol-
mamasidir. Ayrica bugün, Foucault’nun araçtirm asm da "di-
siplin" sözcügiinün anlammi iktidar boyutuyla tamamlama
amaciyla hapishane sorunuyla birleçtirilen hastane sorunu-
nun, yani degiçmezin, gerçekte açikça norm atif oldugu, norm
ürettigi düçünülebilir).23
Ama Althusser’de kuram sal bir sorunsahn kendi etkileri
y a da ôzel sonuçlan degiçmesel terimlerle düçünülmedigin-
den, nihai yerleçme noktasi bir degiçmez olamaz. Burada, bir
egretilemenin açihminin kôtüye kullam ldigi düçünülse bile,
burada Althusser’in gönderide bulundugu (kuramsal) ilretim
(23) Pour Marx, a.g.e, s. 62: "(...) Yaçayan bir yazarin dile gelmemif dü§üncel&·
rinin varIigin in da ôtesine gitmek, düçüncelerinin olabilirliginin mevcudiyeti-
ne kadar gitmek gerekir: SorunsaIsna degin, yani, tekil bir yazarin kendi ôz
dü§üncesinde kendini açikladigi, o mevcut ideolojik alamn bu bôlümünü
oluçturan etkin düçüncelerin yapici birligine degin gitmek gerekir...". Ayrica,
bkz. Lire le Caphatm tüm Önsöz'ü "Du Capital à la philosophie de Marx"
Kapital'den Marx'in felsefesine); Burada Michel Foucault'ya açik bir gon-
derme vardir(a.g.e.).
Michel FOUCAULT, Les Mots et les Choses (Sôzcükler ve Çeyler), Galli
mard, Paris, 1966, s. 89-90: “Bu tartiçmalari çikiç noktasi ya da izlek olarak
ele alarak, klasik dönemde düçüncenin bir tarihi yazilabilir. Ama o zaman,
ancak gôrüçlerin tarihi, yani, bireylere, ortamlara, toplumsal gruplara göre
gerçekIeçmiç olan terçihIerin tarihi yapilabilir; bu da, ba5l1 ba51na bir anket
yöntemi gerektirir. Eger, bizzat bilmenin arkeolojik bir çôzümlemesi yapil-
mak isteniyorsa, o zaman yararlanilacak olan ana gidi|i oluçturup sôyle-
nenleri eklemleyecek olan bu ünlü tartiçmalar de^ildir. Düçüncenin genel
sisteminin yeniden kurulmasive bu sistemin a§imn kendi olumsalhgi fçinde
anlik ve görünürde çeliçkili bir fikirler oyununu mümkün k1lmas1 gerekir. Bir
tartiçma ya da bir sorunun olabilme koçullarim tanimlayan bu agdir, bilme
nin tarihselli§ini getiren de odur, vb..."
ili$kileri düçüncesinin degiçme/degiçmez ikilisiyle hiçbir iliç-
kisi olmadigmi kabul etmek gerekir. Dolayisiyla, Althusser’
in kredi hanesine, en azindan, degi$mez'i olmayan bir sürek
sizlik kurami geliçtirmeye çahçm akla, çagdaçlanna göre bir
orijinallik yaptigm i yazmamiz gerekir. Bu bir degiçmemenin
karçiligi olarak degil de, egilimsel bir dôrtüÿümün karçihgi
olarak, (farkh ama aym yapidaki degiçmezler olacagina),
farkli yapilardaki süreçler olan terim ler arasindaki bir iliçki
biçiminde düçünülecek olan bir süreksizlik kuram idir. Bu
açidan, Althusser’in bilimle ideoloji karçithgm a iliçkin ifade-
lerinin incelemeye deger old u gu b elki kabul görebilir. Ayni
çekilde, bu koçullarda Althusser’in, eçzaman/artzaman, de-
giçme/degiçmezlik ikililerini yaratan bir "yapisalci" akim a
dahil oldugu gôrüçünün iyice kuçku gôtürecegi, h atta saçma
olacagi da belki kabul görecektir.
§unu eklemek isterim: Althusser’in epistemolojik kesinti
kurami tümüyle degiçmezlik gorüçünün ôzel bir durumuna
kar§i geliçtirildigi için, bu kuram m , sonuçta, bir degi§mezlik
yap isalah giyla birle§mesi iyice olasilik diçidir. Sôzü geçen
ôzel durum ise, degiçmesel model degil, resmi M arksizmin de
gaynresm i M arksizmin de Marx’m ve Engels’in birkaç cüm-
lesini, bu cümlelerin Feuerbach’a neler borçlu oldugunu dü-
çünmeksizin, didikleyerek, bilfiil tarihsel maddeciligin olu-
çumunun kurami haline getirdikleri daha aceleci, diyalekti-
gin "tersine çevrilme" modelidir.
Althusser’in yaklaçim m in her tür "normal bilim" fikrinin
ne denli karçitm da oldugunu anlam ak için bu noktayi kavra-
mi§ olmak yeterlidir. H edefhiç de küçük degildir: Siyasaldir.
Tarihsel maddecilikte, "normal bir bilim"in ya da "bilimin
normal bir aki$i"mn varligim edinilmiç bir olgu olarak sun-
mak zordur. Bu varlik da, kendi açismdan gerçekleçmesi,
hatta dayatilmasi gereken bir norm olarak düçünülmelidir.
B ir baçka deyiçle, o varhk da, bilimin normalleçtirilmesinin
slogam haline gelir.
(24) Bkz. PourMarx, a.g.e, s. 240. Daha sonra da Position'da, a.g.e. s. 101 vd.:
"Ideologies et appareils ideologiques d'Etar (ideoloji ve devletin ideolojik
aygitíari).
.^ \ N
(26) Bkz. Pour Marx, a.g.e, s. 171, Philosophie et philosophie spontanée des
savants, a.g.e, s. 98 vd.
(27) Bkz. Pour Marx, a.g.e, s. 238-239: “Ancak ideolojik bir dünya kavrayi§i,
ideolojisiz toplumlar hayal edebilmiç ve ideolojinin (yalnizca ideolojinin ta-
rihsel biçimIerinden birinin de§il) hiç iz birakmadan yokolup, yerini bilime bi-
rakacagi Qtopik bir dünya fikrini kabul edebilmiçtir...'. Bu savin, hemen, Alt-
husserïn, "devletin ideolojik aygitlari’ konusundaki ara5t1rmas1na, "genel
olarak ideoloji kurami"na iliçkin bir tasla^i dahil etmesiyle sonuçlanan ve sik
sik karçi çikilan дегекІіІфі aydmlat1c1 niteliktedir. (Biliyoruz ki, bu, kesinlikle,
ideolojiyle bilim arasindaki karçithgin genel bir kurami deQildir): Tarihsel
ideolojilere iliçkin her söytem, özellikle de, ideolojilere iliçkin her "Marksist"
sôytem. açikya da kapali olarak, kendj ôz olasilikkoçullarinive tarihsel ye
rini dQçQnebilmesini saglayan, genel anlamda bir ideoloji taniminiiçerir. Ve
kaçimlmazbir seçenek do^rultusunda, buna, ya kJeolojilerin sonu ütopyasi-
ni, (ôrnegin, gerçegiayabancilaçmiç. tersine çevrilmiç bir yans1mas1 olarak
bir ideotoji tan1m1yla), ya da ideolojir.in (ve ideolojinin dahilindeki) tanimlan-
mamiç bir donüçüm sürecine iliçkin maddeci bir savi dahil eder. (Bkz. Posi
tions, s. 67 vd.)
yardim iyla bir ideolojik hammaddenin dônüçtürülmesi), hat-
ta varolan toplumsal iliçkilerin devrimci bir biçimde dônüç-
türülmesine uygulanabilecek bir pratik öne sürdügü söylene
bilir. Ilk metinlerinde bir çeliçkinin ortaya çiktigi temel nok-
tanm bu oldugunu düçünüyorum: Maddeci olmayan, akilci
olmayan ideoloji tam m ina karçin, Althusser gerçekte pratik
ve ideolojiyi karçisavsal, birbirlerinin kesinlikle diçmda iki
deyim olarak sunuyordu. Hakikatle yanilgi arasmdaki soyut
(akilci) karçithgi pratik ve ideoloji ikilisine kaydiriyordu.
§ôyle k i pratik, kuram sal pratik ve devrimci pratik olarak
ideolojiyi dônüçtürür am a buna karçihk, onun ideoloji tara
fmdan gerçekten etkilendigi, onun tarafmdan "dônüçtürül-
diigü" sôylenemez.
Birkaç ayricalik diçmda Althusser’in en ''ele$tirel" okur-
larmin bile, bu noktada, bizzat kendisinin "kuramci" olarak
adlandirdigi sapm anm kaynagim görmesini inatla engelle
yen neydi, peki? Hiç kuçkusuz, "kuramc 1l 1k" 1n bir kuram i§i
olduguna inandiran ve insamn elini kolunu baglayan totoloji.
Ama asil ônemli olan, bu çeliçkinin, Althusser’in metninde
siirekli ve istikrarli bir olumsuzlam aya konu oluçturmuç ol-
masidir. Bir yandan, sürekli, Marksizm açismdan "saf üre-
tim" olmadigmi, doganin maddi dônüçümüne iliçkin her sü-
recin, bunun yalm zca diçsal biçimini degil aym zamanda da
teknik düzenlenmesini ve iç egilimlerini belirleyen ve bilinen
tüm tarih boyunca sim f mücadelesi iliçkileri olan toplumsal
ili§kiler içinde oluçtugunu söyler. Ôte yandan da, pratik ka-
tegorisini, kuram sal pratigin çôzümlemesini de kapsayacak
biçimde yayarak, Althusser, model olarak (hemen "genelleç-
tirdigi" Marx’m {KapitaVdeki) "emek siireci" tammim, bu ge-
çici ve soyut, belirli toplumsal iliçkilerin çôzümlemesinin ôn-
cesinde yeralan ve kendisi de sadece insan ile Doga arasm
daki pratik karçitligm ideolojik kavram iyla iliçkili olan tani-
mim örnek ahr. Bu konuda, Marx için ’in "Maddeci diyalektik
üzerine" adli bölümünü animsatirim; bu bölümde Althusser
"kuramsal pratik" kavram m i "Üç Genelleme" çemasma göre
geliftirir. Bir baçka referans da Lenin ve Fehefe'ye ek olarak
basilan (2 . Baski, 1972) "Marx’m Hegel’le olan iliçkisi üzeri-
ne"dir: Burada, bence, hem o degindigimiz olumsuzlamamn
izleri, hem de bu olumsuzlamamn hedefinin (Marx’in dev-
rimci kuraminin ortaya çitaçmm ideoloji-içi basit bir "ters
dönme" olarak degil de gerçek bir dônüçüm olarak dü§ünül-
mesi) ciddiligi bir arada görülecektir .28
Am a dahasi da var: Belli bir M arksist gelenekle baglanm
koparm ak §öyle dursun, Althusser’in egilimi, tam tersine,
dogrudan bu gelenekten kaynaklanm aktadir (bu da ikisini
sadece birbirinin karçiti olarak göstermeye çaliçan eleçtir-
menlerin sikintisini açiklayici niteliktedir). Bu egilim, dogru-
dan dogruya M arx’m Alman ideolojisi ve Feuerbach Üzerine
Tezler’den baçlayarak, Ekonomi Politik’in Ele$tirisine Katki’-
nin Önsöz’ündeki ünlü ifadelerine degin çeçitli yerlerde orta
ya attigi, "bilinç biçinli" olarak ideoloji, yani ide’ler dünyasi,
(28) Burada, Althusser^n, tam da Marx'in, 'dünyanm sahiplenilmesi' olarak bilgi
konusundaki savlari konusunda, bir "düçünce" tanimi geliçtirdigi, Lire de
Capitafin (I, s. 47-48) aslini söylemek gerekirse temel nitelikte- bölümü
üzerine tartiçmak uygun olacaktir. Bu metin.henüz o zaman, bizim burada
hedeflerini gösterebilmek için, olanaklarinin en uç noktalarina de$in çeke
rek tartiçtigimiz Pour Marx'in "prat>kçili§inin' bir dûzeitmeeidir." (...) Burada
sôz konusu olan “düçünce" karçisina gerçek dünyanin madde olarak çika-
ca§і açkm bir özne ya da muttek bir bilincin yaüsi deÿM r, bu duçünce, in
san bireyleri bunun taçiyicisiolsalar da pstkolojik bir öznenin yetisi de de-
§ildir. Bu düçünce, do$al ve toplumsal gerçekhk içinde kurulu olan ve ek-
lemlenen bir dO$Once ayg/ftnintarihsel olarak oluçmuç bir sistemidir. Kendi-
sinden -e$er bu deyimi kullanmayi gôze alirsam- bilgilerin belirfedi§i bir üre
tim tarzi meydana getirifen bu düçünce gerçek koçullar sistemi tarafindan
tanimlanir. (...)". Düçünce aygiti, çok do§al olarak, "devletin ideolojik aygit-
lari" sorununu ôncelerken, aym zamanda da, temel yapisal ôzelligini aldigi,
Freud'cu psi$ik aygiti da animsatir. Bu özellik ise, düçüncenin asla “kendili-
<3inden çagdaç", kendi belirlemelerine saydam olamayacagidir.
yani ister dogru ister yanliç olsun m utlaka gerçek diçi bir ta-
sarim olan ideolojiyle, "gerçek" bir dônüçüm olarak pratik
(pratik, emek, üretim ve tarih kategorilerine giderek daha
yakinlaçan egilimsel tam miyla) arasindaki karçitliktan kay-
naklanmaktadir.
Ama Althusser burada kendi kendisiyle, kendi ideoloji ta-
m m iyla çeliçki içindedir. Çünkü bu tanim, her (toplumsal)
pratigin, ideoloji dahilinde, kendisini belirleyen ideolojik
ili$kiler çerçevesinde geliçtigi anlamina gelir ОзеІігІешепіп
de ôtesinde, her pratik, zaten, son kertede üretim iliçkileri
tarafindan belirlendigine göre, ideolojik iliçkiler pratigi iist-
belirlemektedir). Tabii ki, bilimsel pratik de buna dahildir.
Bu, ileride yapilabilecek düzeltmeler sakli kalm ak kaydiyla
mümkün olan tek M arksist tanim olma, ama buna karçilik
Marx’ta mevcut olmama, daha dogTusu, onun iktisadi, hu-
kuksal, ve felsefi burjuva ideolojisine getirdigi saglam eleçti-
ri dahilinde, yalnizca bir defa, o da "pratik durumu" ifadesiy-
le yeralm a gibi ilginç bir ôzellige sahip bir ideoloji tammidir.
Bu noktadan hareketle, Althusser’in neden, zaman için
de, kendi "epistemolojik kesinti" tammim yeniden oluçtur-
m ak zorunda kaldigi anlaçilabilir. Bu düzeltme, yalnizca k u
ramsal nedenlerden kaynaklanm am iç, tersine, esas olarak
siyasal yönden belirlenmi§tir. Ama, özünde istikrarsiz ve çe-
liçkili olan ilk kavram lar sistemi, çeliçkisini, belli bir siyasal
pratikle kar|i karçiya kaldiginda ortaya çikarmiçtir. K uram
sal düzeyde ele aldigimiz takdirde, bugün iyice açiga çikan,
M arksizmin derin bunalimi bizi yalnizca, günümüzdeki var-
yantlarinm §u ya da bu yône sapmasma degil, aym zamanda
da Marx’m düçüncesinin iç sm irlanna götürmektedir. Marx-
’m bir birlik olu§turmayan §u veya bu form ülasyonlan konu
sunda açilan yorum olanaklan sistem atik olarak içlendigin-
de, bu varyantlar M arksist kuram i kendi ôz sim rlanyla kar-
§1 karçiya getirir. Daha dogrusu, bilkuvve varolan o sim rlan
üretirler. Özellikle de, karçim iza, artik geri dönme olanagi
olmaksizin, M arx’m Marksizminin hem sürekli olarak istedi-
gi hem de gerçek olarak geli$tirmeyi ba$aramadjgi bir "ideo
loji kurami"nm güçlügünü çikarir. Her toplumsal pratigin
bagli oldugu çifte (eçitliksiz) belirlenme sistemi somut bir çô-
zümlemeye nasil eklemlenebilir? Çifte belirlenme derken an-
laçilmasi gereken, üretim ili§kilerin\n çeliçkili egilimleri ta-
rafmdan belirlenme (çünkü her toplum, son çôzümlemede,
belli bir üretim tarzinm koçullarmm yeniden üretimidir) ile
ideolojik iliÿkilerin ôzgül çeliçkisi tarafmdan belirlenmedir
(çünkü bireyler ve gruplar, ancak ideolojik biçimler dahilin
de, belirli ideolojik davram$lara göre sim f mücadelesinin ve
üretim iliçkilerinin "taçiyicisi" olabilirler. O dönemin siyasal
konjonktürünün ba§ka veçhelerinden (özellikle de "sosyalist
cephe"nin bunahm lanndan) sonra gelen Fransa’daki Mayis-
Haziran 1968 olaylari ve bu olaylarm derin çeliçkisi, -top-
lumsal bunahmin yogunluguyla, bu bunalimm yaçandigi
ideolojik baçkaldm biçimleri arasindaki fark- bu güçlügün
büsbütün altim çizer.
Bu belirttigim noktalara ili§kin geçici bir sonuca varmak
için, felsefe sorununu yeniden ele almak isterim. Althusser,
neden bugün, tamamen hatah bir felsefe tanimi yapm akla,
temel sorunun M arksist felsefe sorunu oldugunu savunmak-
la hakli davrandigmi ileri sürer? Yine aym biçimde, Marksiz-
min belli bir durumunda: Her §ey kuramsal olarak felsefeye
baglidir, diyen dogru savi ileri sürdügü andan itibaren, ne
den, kaçim lm az olarak hatah bir felsefe tanim ina, belki de
hakiki statüsünün en uzagina düçen biri tam m a ulaçm ak zo-
runda kaliyordu?
"Her §ey, kuram sal olarak, felsefeye baglidir," demek, iki
ayri dali, tarihsel maddecilikle M arksist felsefeyi (maddeci
diyalektik) birbiriyle dayamçma içinde bir bütün olarak ele
almak, birini digerine indirgemeyi reddetmek dem ektir .29 Bu
iki dalin oluçturdugu, birbiriyle ilintili kümenin (devrimci)
pratik yerine geçebilecegi degil de, pratigin teorik geliçmeye
(geliçmeyen teori pratigi oldugu yerde durdurup gérilettigine
göre) uydugu anlam m a gelir. Giincel tarihim izle ilgili, "salt
felsefi" bir çaliçmanm bilimsel bilgi (yani sornut çôzümleme-
lerin) üretiminin yerini tutacagindan degil de, bizzat bu bil-
gilerin üretiminin iç koçul olarak felsefí bir çaliçma gerektir-
mesinden dolayi bu böyledir. Bôylece felsefe, (salt) bir bilim-
den aynldigi ôlçüde, bilim ve bilimin "teorik pratigi" biinye-
sinde, teorik olmayan toplumsal pratiklerin ve onlari bilgi-
lendiren sim f mücadelesinin kertesini tek baçm a temsil ede-
bilir. '
Bu anlamda felsefe ve bilimin, -felsefi çaliçm ayla bilimsel
çali§manm- aym teorik pratik çerçevesindeki içsel bileçimi,
tarihsel maddeciligin biricik "giz"i olan bu (tek bir blok ha-
lindeki) smifa ili§kin teorik baki§ açisim ortaya çikarabilir.
Bize, M arx’in "kesinti"sini tamamlanmami§ ama kararh olan
ilk biçimiyle göstere de budur: Bu kesinti, belli ideolojik ili$-
kiler çerçevesinde gërçekle§en bir pratigin sonucudur; sôzü
geçert ilifkilere gelince, bunlar, proletarya ideolojisinin ilk bi-
çimlerinin, kendilerini egemen ideoloji kar§ism da (özellikle
de burjuvazinin hukuksal ideolojisi), bizzat burjuva ideolojisi
biinyesinde, onun ôgelerini dürüp bükerek, birle§tirip yika-
rak, sonunda kendilerine karçi çevirmek üzere, kamtladigi-
na tam k olduklan için olaganüstü düzeyde çeliçkilidirler.
Dolayisiyla bu kesinti ancak, bu çeliçkiyi uç noktalarina iten
ve ondan, varolan durumun herhangi bir kutsanm a biçimine
(29) Bkz. benim, Sur la dialectique (Dialektige Dair) seçkisinde, CERM, Editions
Sociales, Paris, 1977, yeralan "A no uve au surla Contradiction"(Yine Çeliç-
kiye Dair) adli incelemem.
indirgenemeyecek bir teorik kahp çikaran bir felsefi devrim
koçulunda gerçekleçebilir.
Bugün bu savlar bize, kendi soyutlam alan çerçevesinde
bile ifade edilmesi kolaymiç gibi görünür. Am a günümüz
M arksistlerinin içinde çali§mak zorunda olduklan, içinden
çikilmaz teorik-siyasal bileçimden ôtürü üretilmeleri hiç de
kolay degildir. Burada bir kez daha, sôzcüklerin rastlantisal
olmayan karçilaçm alarm i destek almama izin verilirse, ilk
metinlerinin e$iginde, Althusser’in bam baçka bir "kesinti"
yaklaçim ina karçi tutum alm ak zorunda kaldigm i animsat-
m ak isterim: Bu yaklaçim ise ünlü "burjuva bilimi mi yoksa
proleter bilimi mi?" slogamnm özetledigi bir yakla§im dir .30
Görünürde Althusser’in mekanik bir ters-yüz etme sayesin-
de, bir kesintinin bir ba$ka kesintiye ikamesini, yani ''simf
kesintisi"nin yerine "epistemolojik kesinti"nin geçirilmesini
amaçladagi düçünülebilir. Buradan da çikan bir sim f müca-
delesi teorisinin yerine bir teorinin...teorisi getirilmesidir!
Sonuç olarak, hiç de çaçirtici olmayan bir sarkaç hareketiyle,
sim fm ücadelesinin, ônce içinden çikanlm asi için çaba göste-
, rilen bir sorunsala yeniden "dahil edilmesi"nin gerektigi or
taya çikar! Sonuç açiktir: Sifira sifir, elde var sifir... Gide gi
de varilan yer çikiç noktasidir.
Her §eyi böyle görmek ancak bir koçulla mümkündür, en
azmdan birkaç soruna kayitsiz kalm ak koçuluyla. Ôrnegin,
"burjuva bilimi" ile "proleter bilimi" konusundaki goçist kar-
(30) Bkz. PourMarx, a.g.e, s. 12: “(...) Felsefi bellegimizde bu dönem, yanilginin
her yerde izini süren... ve dünyayi, simf kesintisinin tek biçagiyla, sanat, ya-
zin, felsefe, ve bilimlerle dilimleyen, silahli entellektuellerin dönemi olarak
kalacaktir...". Günümüzde, Dominique LECOURT'un Lyssenko, histoire
réelle d'une science prolétarienne" (Lyssenko, bir "Proletarya Biliminin"
Gerçek Tarihi), Editions François Maspero, coll. “Théorie", Paris, 1976 kita-
bma ve aym yazarin Bodganov’un seçkisine yazdiQi La science, l'art et la
classe ouvrière (Bilim, Sanat ve iççi Simfi) adli önsözüne bakiniz, Editions
François Maspero, coll. "Théorie", Paris, 1977.
çisavm (ve bunun biraz daha az saldirgan kimi çeçitlemeleri-
nin) burjuva ideoloji ve felsefesinin tipik bir "kesintisinin" ya
da karçitligm in biçimsel bir ters-yüz edilmesi oldugu, yani
dolayisiyla, özünde m uhafaza edildigi sorunu, bunlardan bi-
ridir (bu kesinti ise "doga bilimleri" ile "tin bilimleri” ya da
doga ve tarih, nesnellik ve pratik, çeyler ve insanlar, gerekli-
lik ve özgürlük, vb. arasindaki kesintidir). Bir ba$ka sorun
da, devrimci pratigin, gerçekte bilimsel olan M arksist bir ku
ram ara 5 t 1rm asm 1n geregini ve haklarim , onun "teorik" ön-
cüllerine, yani gerçekte pragm atik kanitlann a, sürekli koful-
lara bagh bir politikamn sonrasi’na indirgeme egilimine kar-
§1 savunmaya bugün, her zamankinden daha fazla ihtiyaci
0ldugudur .31 Öyle ki, eskiden oldugu gibi bugün de, sorun
hiçbir zaman "sm if m ücadelesi'ni ya da bu mücadelenin üs-
tünlügünü dogrulama ya da inkar etme sorunu degil, bu mü
cadelenin teoriyi nasil belirledigi, özellikle de kendi öz teori-
sini nasil belirledigidir: Büyük 0 las 1h kla tüm durum lann en
zoru olmasma karçm pek çok ucuz felsefenin bizé "aleni" ola
rak sundugu "özel bir durum"dur (matematik ya da fizigin
teorik pratigi dahilinde sm if mücadelesinin belirleyiciligini
çôzümleme konusundaki gerçek güçlük ne düzeyde olursa ol-
sun, bunu "siyasetin" her yerde hazir ve nazir bulundugu ta-
rihsel maddeciligin teorik pratigi içinde çôzümlemek daha da
zordur).
Bu düzeyde Althusser’in için en baçmda ortaya att 1g1 iki
(33) Michel Pécheux bu düzeltmeyi, a51n derecede kisa bir metinde getirmiçti:
Devrimci bilimsel bir sorunsal, çikiç alanindan, yeni alanlara çikariidigjinda,
hemen bilimsel kavramlar üretmez, tersine, "epistemolojik engeller" yaratir.
(Bkz. M. FICHANT, M. PECHEUX, S url'histoiredessciences, (Bilim Tarihi-
ne Dair), Editions François Maspero, coll. "Théorie", Paris, 1969). Bu nok-
taya kesinlik kazandirmak için, G. Canguilhem'in ôrneginde oldugu gibi, be-
limsel kavramlann bir daldan diijerine "ithal"i ve "tabiyet de§içtirmesi" (ya
da de§içtirmemesi) sorunlarim, bilim tarihinin merkezinde görmek gerekir.
Ôzel bir tartiçma gerektiren, Canguilhem’in bu sorunsali, bizce, Bachelard'-
ci "b0lgesellik"in yeniden temellendirilmesini 0lu5turmaktadir.
degil, farkli biçimlere büriinse de, belli bir ideolojiyle -ege
men burjuva ideolojisiyle- bir kopmaya içaret etinekle birlik-
te, ideolojilerin basit bir eleçtirisinin gerçekten ötesine gide-
rek, bunlarin tarihsel gerekliligini kabul edebilen ve ideoloji
nin genel mekanizmasinm çôzümlemesini yapabilen tek teo-
ridir), baçtaki iki varsayim , tamamen ortadan kalkm asa bi
le, ciddi biçimde içerik degi|tirmek zorunda kalmiçtir. Felse
fi devrim, epistemolojik kesintinin zorunlu olarak tamamlan-
masi ve iç yaptinm i olacagina, Marx’in (ôzel) durumunda, bu
kesintinin baçlangiç koçulu olmuçtur. Dolayisiyla bu felsefi
devrimin (Marx’in "Hegelci" ya da ''Hegelcilik karçiti" formü-
lasyonlannm ôtesinde) izlenmesi, M arksist bilimsel kuramin
geliçiminin (hatta onun yeniden ele alinmasinin ve yeniden
inçasinm), her zaman, bilimsel teoriyle devrimci pratigin
"kayna§masi"mn degiçkenliklerine bagimli olmasi çerçeve
sinde, bu geli|imin hep süregiden bir koçulu olarak göriil-
mek durumundadir. Dolayisiyla, bizzat M arksist felsefe,
maddi bir "nesne"nin teorisinin geli|imi olarak degil, belli ta
rihsel ko|ullarda, yogunlaçmiç biçimiyle egemen ideolojinin
egeinenligini ortayà çikarm ak ve dagitmak için "sim f miica-
delesinin teori içinde" izini (hatta, bazi kabul gören sm if mü-
cadelesi gôrü§lerine kar§i) siiren "yeni bir felsefe pratigi" ola
rak (John Lewis’e Yam t) ele alinmahdir. íçte asil o zaman
felsefe -sim f miicadelesinin belli bir biçiminin "mekam"m
olu§turan toplumsal bir pratik ve kerte olarak- hiçbir olu|um
ya da onurlandinlm a ayricahgindan yararlanm aksizin, ta
rihsel bilgi alamnda bir nesne durumuna gelir: Pratiginin dô-
nüçtürülmesi ve içlerliginin saglanmasi için, ideolojinin bu
ôzel tarihsel biçimini olu§turan felsefenin dogasim tanimak
gerekmektedir.
Sonuçta, tek bir sôzciikle bu açiklamamn çikiç noktasma
geri dönecek olursak, böylesi bir tez, ku§kusuz -ama bunun
olgular çerçevesinde kam tlanm asi gerekmektedir- öteki bi-
limlerin aralanndaki iliçki sorununun yer degiçtirmesine,
oluçumlarina, bilahare geliçmelerinin ideolojik koçullanna
yardimci olabilir: Çünkü aym zamanda, çok genel olarak
bôylesi bir siirecin çeliçkisel bir pratik, belli ideolojik olu-
çumlarla ("bilim öncesi") kopma olarak tasarlanm asim oner-
mektedir. Am a bu, kavram üretiminde, araçtirmanm eklem-
lenmesinde, teknolojinin ve bilimsel pedagojinin uygulam-
minda engelleyici veya hareket ettirici rolü bilim tarihinin
temel sorunu olarak ortaya çikacak olan yeni ideolojilerin
(birbirini izleyen "bilimsel ideolojiler") oluçumu çerçevesinde
gerçekleçen bir kopmadir. Dogruyu söylemek gerekirse ve "e-
pistemolojik kesinti" kategorisinin programli bir biçimde
saptadigi farkhliklar sistemi dikkate abndiginda, bundan
böyle böylesi bir soruçturmanm, bizzat tarihsel maddeciligin
ilerlemesinden bagim siz olarak geliçemeyecegi görülür.
(34) Bkz. Th. S. KUHN, The Structure ofS cientific Revolutions, (Bilimsel Dev-
rirnlerin Yapisi),1. Baski, 1962, Geliçtirilmiç 2. Baski 1970, The University
of Chicago Press.
sizlik yanlisi" konumun görünümü altinda, bir süre sonra bi
limsel bilginin nesnelligi üzerine bir tez ortaya atan ve bu
nedenle de, zorunlu olarak, bunun tarihini bir diyalektigin
ve etkin bir dônüçüm çaliçmasimn mekam olarak düçünen
bir gôrüçle (Bachelard’in görü§ü); tersine, toplumbilimci ve
kaba konvansiyonalist tezler ("disiplin kahplan'' olarak "bu-
nalim "lann ve "devrim"lerin olgunlaçmasina kadar dahi bi
lim adamimn çahçmasmi düzenleyen ve tümüyle duygusuz-
la§tm lm i§ oldugu söylenen bir bilimsel topluluk tarafmdan
) "ortak degerler kümesi" olarak tammlanan "paradigmalar")
1 üzerine kurulu olan ve aym zamanda hem deneyci, hem so-
yut, hem de eklektik bir psikoloji ugruna (oyunsal puzzle sol
ving psikolojisinden, Gestalt kuram m a ve özne olarak bili-
madamimn, nesneler dünyasmin seçmeci bir "görü§ü"nün
memuru oldugu "dünya gôrüçleri" psiko-sosyolojisine degin),
bilimsel çaliçmanm gerçekligini reddeden gôrüçün (Kuhn’un-
ki) uyuçm azligi ortaya çikar.
Bu karçilaçtirm a bize, siireksizlik temasmin kesinlikle
tek ba§ma bilim tarihi konusunda net bir gôrüçü tammlama-
ya yetmedigini göstermesi açismdan, son derece ögreticidir.
Deneyim sonucu, tersine, bunun çeli§kili, zayif, birbirinin ta
mamen kar§iti kullanim lara açik bir tema oldugu ortaya çi-
kar. Onemli olan, genel "süreksizlik" dü§üncesi degil, sürek-
sizlik türüdür.
Gerçekte Kuhn’un ve digerlerinin, ba§langiçta bir sancak
gibi açtiklan bu "süreksizligin" smandigmda, olabildigince
yapay oldugu ortaya çikar. Kuhn, görünürde, geliçen biri-
kim ler aracihgiyla olu§an tarih, yani tamamen "nicel" tarih
gôrü§ünü, "normal bilim" olarak adlandirdigi, ve geli§tirdigi
düçüncenin temel nesnesini oluçturdugunu bizzat kendisinin
sôyledigi, §ey çerçevesinde biltiiniiyle onaylamak üzere red-
detmektedir. Kuhn’un "bilimsel devrimler"i daha ziyade as-
gari bir süreksizlik y a da bilimsel etkinligin deyiroin tüm an-
lam iyla a$iri muhafazakâr b irk a b u lü n ü benimsetmek için
bir kar§ithga (geleneksel olmaktan çok karçithk) baçvurmasi
gereken Cbelli oyun kurallari çerçevesinde bir bilmece çôzü-
mü: Kuhn bunu the performed box diye adlandinr) bir kopma
oldugu söylenebilir.
Süreksizlik k a v ra m iK u h n ’da o denli ilkel ve basittir ki,
kendi uygulamminda erir gider. Kuhn, betimlemelerine, bi
limsel bilgiye dev alanlar açarak y a da belli bir dalin tüm
kavram sal sisteminde devrim yaratarak, bilim tarihinde çi-
gir açan buluçlara (Kopernik, Galile, Lavoisier, Einstein) -
ikinci elden- deginerek baçlar. Ôte yandan tüm bu büyük
ba§langiçlann kendiliginden dahil edildigi "deha" mitoslanni
gereginden fazla ele 5 tirmeyi de düçünmez. Am a toplumbi-
limsel-epistemolojik tan 1 mlamas 1 (yine ikinci elden) kisa sü-
rede bilimsel i§bôlümünün yara tt 1g 1 her alt grup ve alt-dal
düzeyinde "süreksizlikler"in say 1sm 1 arttirm akta gecikmez
(Kuhn' burada da, "tarihçi" olmasma ragmen, toplumsal ol
dugu kadar teknik de olan bu i§bôlümünü tarihsel olarak çô-
zümlemeye çah§maz):
(35) The structure... a.g.e, s. 181: ‘ Bence devrim, kollektif normlarin belli bir ye
niden oluçturulma türünü içeren, özel türden bir degiçimdir. Ama bunun çok
büyük bir degiçim olmasi ya da yirmi be§ kiçiyi bile açmayabilecek, özel bir
toplulugun diçinda kalan kiçilere devrimci olarak görünmesi çart de$ildir. i§-
te tam da, küçOk olçekte, düzenli bir biçimde ortaya çikan bu tür de$i§imler
bilim felsefecileri tarafindan nadiren kabul görüp tartiçildiklariiçindir ki, biri-
kimle degil de devrimle degiçimin ne oldugunu açiklamak bu denli önem
kazanir. (...) Buna kar51l1k devrimler için gerekli bir ônkoçul olarak bunalim
fikri benim savim açisindan pek ônemli degildir; bunal1mlar1n, normal bili
min, kati ve kararli bir biçimde, hiç sorgulanmadan kendini tekrarlamas1n1
engelteyen düzenleyici mekanizmayi dogurarak, devrimleri, genel anlamda,
haz1rlamalar1yeterlidir."
(36) François REGNAULT, Cours de philosophie pour scientifiques, (bilim
adamlari için felsefe dersleri), Ecole Normale Supérieure, 1968, tekslr ha
linde.
"geri dönmeme noktalari"dir ve bu geri dönmeme noktalari,
tam da, ba§langiçtaki bir kopmadan çikan kuram sal kav-
ram lann da yeni bir kuram çerçevesinde yeniden kuruldugu
andan itibaren kesin olarak ortaya çikar: Kopem ik’in astro-
nomik ve G alile’nin mekanik kavram lan içte bu anlamda,
Newton'un kuram i çerçevesinde yeniden kurulduklan andan
itibaren ,37 Newton’un kuram inm kavram lan ise, daha sonra
Einstein’m göreceligin kavram sallaçtm lm asm i yeniden kur-
dugu andan itibaren onaylanm içtir .38 O ysa Kuhn’da, bilimsel
"grup"un öznel olarak, eskilere oranla daha yeni kuram lara
atfettigi "üstünlügü" dogrulamak için ône sürülen çeçitli ge-
rekçelere ragmen, hiç de bu türden bir gereklilik yoktur: Bir-
birini izleyen "devrimler" birbirlerinden tamamen bagimsiz-
dir, bunlar ancak kendilerinden ônceki "paradigma"nm smir-
lan yla açiklam r ve birbirleriyle eçdegerdir. Aristo’nun fizi-
giyle Galile’nin dinamigi arasindaki iliçki, Newton’un meka-
nigiyle göreceli m ekanik arasm dakiyle tamamen aymdir, y a
ni belirlenme oram aym derécede düçüktür (Bkz. Bolca yo-
rumlanan, Lavoisier öncesi ve sonrasi kim ya örnegi): Bunlar
farkh "dünya gorü§leri"dir, i§te o kadar. Bu durumda Kuhn’-
un sonuçta, anlatim min duyarli noktalannda, bilimsel dü-
füncelerin geri çevrilebilirligi ya da geri dônüçü izlegini ye
niden devreye sokmasi §a§irtici midir? Newton, Descartes’m
ôtesinden Aristo’ya kadar, quantum kim yasi bir "nitelik kim-
yasi"mn Lavoisier öncesi sorunlanna yeniden kavuçur, vb.
yani Canguilhem ’in, ôvgücü bir bilim tarihi izleklerini nasil
billurla 5 t 1rd 1 g 1n 1 pek güzel gösterdigi, kliçeleçm iç haberci so-
runu kar§im iza çikar. Kuhn’un konumunun anlami, i§te bu
(*) Bu metln, Kultur Revolution dergisinin Ekim 1988, No. 20 sayisi için yazildi
"Althusser, ein Denken an den Grenzen", L. ALTHUSSER'in 70. yaçgünü-
ne saygi olarak çtkarilan ôzel sayi. Fransizca olarak, Les Temps Mo-
dernes'in, No. 509'undayayimtandi,Aralik, 1988.
Ama, emin olun rastlanti eseri kendisi konuçma riskini göze
aldigmda, o zaman gayet güzel söz edilirdi. Yogun bir biçim
de, tipki 1980 sonu ya da 1981 baçmda, Helène’in ölümüne
iliçkin yorum ve yargilarda bulunmak, törensel teçhirlere ya
da matemsel özürlere baçvurmak için nasil sözedildiyse öyle
sözedilirdi. Sorbonne’da bir profesör kürsüde "Bu felsefenin
cinayet oldugunu size sôylememiç miydim" dedi. Eski dostlar
"kansi ona zorbahk yapmiyordu" dediler (ne var ki sonuçta
onun kurbani oldu). Am a sekiz yildir, tek tük dil sürçmesinin
ancak bozdugu bir suskunluk hüküm sürüyor. Kimilerine gö
re bu, rahatsizhgin suskunlugu. Bu olaylann olup bittikten
sonra öz tarihlerine ne gibi bir anlam yükledigini düçünen
bazi kiçilere göreyse dehçetin suskunlugu.. Baçka yerlerde
bu suskunluk stratejikti: Altmiçli-yetmiçli yillarm yapisalci-
ligina karçi, yeni yayim lanan baçarilx bir yergi bu akimm
Fransa’daki M arksist deëiçkesinin temsilcisi olarak Bour-
dieu’yü göstermiyor muydu? ( 0 da bu armagani pek güzel
degerlendirdi dogrusu!)
Ü stelik bu suskunluk, firsatini buldugunda dikkat kesi-
lir: "M arksist filozof' herhangi bir hastane diçma çikmaya
görsün, gazeteler hemen skandal yaratir ve onu, kendilerini
toplumun adalet tellallan olarak gören kiçilere hedef göste-
rirler. Evet Althusser hem sus, hem de saklan, kendi kendini
hapsettigin cehennemin herkesten gizli kalm asi için elinden
geleni yap. Öyle ki, öz dostlann, sayilari olabildigince az olan
dostlann, dehçet içinde, seni ancak orada ve olabildigince
seyrek bulabilsinler. Am larin, yaçamôykülerinin, klinik
araçtirm alann yayim lanm asm i bekle. Böylece bu suskunlu-
gun senin öz suskunlugun mu yoksa sana dayatilan bir sus
kunluk mu oldugu sorusu iyice yam tsiz kalsin.
Althusser’in suskunlugu Hólderlin’in, Nietzsche’nin, Ar-
taud’nun suskunluklanyla, o Foucault’nun hayran kaldigi
"yapit vermeme" durumuyla karçilaçtirilabilir mi? Ama, bel-
ki de tek bu özelligi sayesinde tarihe geçecek olan cani filo-
zof, cinnet geçiren filozof ya da çairle aym görünümü sun-
maz. Rastlantisal iyi niyet gösterilerinin "görmek isteyen"
herkesin karçism a çikardigi tu h af sorular da buradan kay-
naklanmaktadir: Althusser ne yapiyor? Qah$iyor mu? Yazi-
yor mu? Genel durum hakkinda ne düçünüyor?
Althusser’in suskunlugu tipki kansinm ölümü gibi, ne
"özel" (§ahsa ait) ne de "genel"dir (kamuya ait) (Tipki önerdi-
gi tanima göre "devletin ideolojik aygitlan"m n "özel” ya da
"genel" olmamasi gibi). i§te bu nedenle, siyasal bir yam var-
dir. Daha dogrusu, ona indirgenmese bile, zorla, siyasetten,
siyasetin sonuçlan ve bugünkü durumundan bir çeyler al-
miçtir. Bu suskunluk, canh canh gömülen bir adamm, felsefe
ve siyasetin içinde yaçayan bir canh cenazenin suskunlugu-
dur .1
Tüm bunlarin biraz fazla ölüm koktugunu söyleyebiliriz.
Am a olgular böyledir. Burada herhalde o olgulann sonuçlan-
m görmezlikten gelinmesini beklemiyordunuz. Her neyse, en
azmdan ben çahsen böyle bir §ey yapamam.
Yaçayan bir ölüden nasil sözedilir? Bir ölü olarak mi,
yoksa yaçayan biri olarak mi? Dilde hangi zaman kuUamhr?
Geçmiç zaman mi, çimdiki zaman mi? "Althusser diyor ki..."
mi denir, yoksa "Althusser diyordu ki..." mi? Hatta, neden ol-
masin, gelecek zaman mi kullam hr? (Belki de "Althusser di-
yecek ki...") Pekiyi ondan sözederken hangi §ahsi kullanaca-
giz? Bir "durum"dan, tarihi bir ki|ilikten ya da çok saygm
bir profesörden sözeder gibi "0 " mu diyecegiz, yoksa bir dost-
la, bir yolda§la konu§uyormu§ gibi "sen" mi diyecegiz? Bura-
(1) Animsayacak olursak, 1968 sonrasinda, böyle birlsi daha vardi: Waldeck
Rochet, Althusser Elements d'autocritique'ini ona atfetmiçtIr. "Spinoza'ya
hayran olan ve bana, 1966 yilininbir Haziran gününde, uzun uzun ondan
söz etmi§ olan Waldeck Rochet’ye”
da sen" gibi kullam labilecek bir "o" bulabilm ek için ne yapa-
biliriz?
Son olarak da, (onunla) neden sözedecegiz? Dikkat etme-
digimiz takdirde bir yazgi görünümü alacak çeylerden baçla-
mamak pek zor görünüyor.
Althusser’in sanki acimasiz bir güciin zorlamasiyla, yap-
mi§ oldugu §eyleri "yiktiginm", "bozdugunun" bilincine ne za
man vardim? Uykusuzluktan bittigi, haftalardir sanrilarm
eçigine gelmesine neden olan ilaçlarla dopdolu oldugu o 1980
Agustos’unda bana gayet anlaçihr bir biçimde "intihar etme-
yecegim, daha kötüsünü yapacagim. Yaptiklarim i, baçkalari-
nm ve kendi gözümdeki benligimi yikacagim " dediginde mi?
(Bu yikimin aym zamanda bir baçkasmm da yikimi olacagin-
dan neden hiç kuçkulanmadim?)
Ashnda bu durumu (ancak her çey olup bittikten sonra
farkina varmiç olsam da) çok daha önce, kesin söylemek ge-
rekirse, 1976 H aziran’inda bana elyazm alanni yolladigi "ya-
yimlanmamiç" makalesini okudugumda anlam 15 t1m. Kjsaca
konuyu ammsatmak isterim.
Althusser, Frans 1 z-Amerikan-S 0 vyet ortak organizasyo-
nu olan, haz 1rl 1klar 1 birkaç yil süren ve sonunda Tiblis’te dii-
zenlenen bir "Bilinçdi|i Sempozyumu"na davet edilmiçti.
Oraya gitmedi ama önceden Sempozyum’un Fransiz yetkili-
sine (Dr. Leon Chertok) "Dr. Freud’un Bulu$u'' adli uzun ve
bol gerekçeli bir metin iletti. Aym anda, her zaman yapt 1g 1
gibi bu metnin bir kopyesini birkaç dostuna yollayarak, içe-
rik ve biçim konusundaki görü§lerini almak istedi. Bu dost-
lardan biri bendim, digerleri de -sonradan ögrendigime göre
Elisabeth Roudinesco, Jacques N assif ve Michel Pécheux’y-
dii.
Onlann üçii de metni yanhç ve tehlikeli bularak Althus-
ser’i yaz 1y 1 bu çekliyle yayim lam aktan caydirmiçlar. Althus-
ser, onlarm gerekçelerini yeterli mi bulmuçtu yoksa bu ki§i-
ler onun kendi piçm anligm a öncülük mü etmiçlerdi bilemiyo-
rum. Ama sonuçta, metnini geri çekip, yerine bir baçkasmi
verdi .2
Bana gelince, -psikiyatrist ve psikanalistler arasindaki
kuramsal tartiçm a ve güç dengeleri bakkinda pek bilgim ol-
madigmdan- b,enim dikkatim i çeken ve bir süre sonra bende
bir rahatsizlik duygusu uyandiran baçka bir noktaydi. Metni
okudukça, cümleler bende, daha ônce okunmuç izlenimi
uyandiriyordu. Sonuçta, kendi kendime, Althusser’un bu
cümleleri, gerçekten de eskiden yazmiÿ oldugunu düçündüm.
Nerede yazrmç olabilecegini kestirm ek pek zor degildi, bôyle-
ce 1964’te y azd ig P o ünlü "Freud ve Lacan” makalesine bak-
tim, uzun gerekçelendirme bölümlerinin ve ifadelerin gerçek
ten de aym oldugunu farketm ekte gecikmedim. Aradaki tek
fark, vardigi sonuçlarin taban tabana zit olmasiydi. 1964’te
yazdigi metin, Freud’u gerçek anlamda okuyabilmemizin La-
can’i okumaktan geçtigini gösterirken ("Lacan yalm zca
Freud’un kavram larm i dü§ünmekte ama onlara bizim bilim-
selligimizin, yani olabilecek tek bilimselligin biçimini ver-
mektedir”), 1976’da yazdigi ikiz yazi ise Lacan’in, Freud’ün
kurammin yerine ba$ka bir kuram koyduguna i$aret ediyor-
du (Freud’cu olmayan bir belit üzerine kurulu bir "psikanaliz
felsefesi”: Bilinçdiçi bir dil gibi eklemlenmiçtir"). 1964’teki
metin uygun olmayan bir biçimde de olsa psikanalizin bir bi
(2) Almanca çevirisi "Über Marx und Freud" adi altinda, Ideologie und ideolo
gische Staatspparate, Aufsätze zur marxistischen Théorie'de yayimlanmiç-
tir, VSA, HamburgMfest-Berlin 1977, s. 89-107. "La découverte du Docteur
Freud" (DoKtor Freud'un Buluçu), 1984'te, Althusser'in izni olmaksizin, Dr.
Chertok tarafindan la Revue de la médecine psychosomatique et de
psychotogie médicale'de (Psikosomatik Tip ve Tibbi Psikoloji Dergisi) ya-
yinfanmiçtir, No. 2, 1983, C. 25, Privatediteur, Toulouse, s. 81-97.
(3) Kisa sClre ônce Positions'da yeniden yayimlanmiçti, Editions Sociales,
1976, s. 9-34.
lim oldugunu ve soyutlamalarimn" (yani psikoloji-ötesi kav-
ramlarmin), "nesnelerinin özüne uygun bilimsel kavram lar "4
oldugunu açiklarken, 1976’da yazilan metin Fred’cii yöntem-
den sapm alann, onun buluçunun kilik ya da biçim degi$tirme-
sinin (Adler ve Jung'da oldugu gibi Lacan’da da) ortak kökü-
nün, bir 'bilimsel bilinç diçi kurami"nm güncel olarak miim-
kün olacagma duyulan inanç olduguna içaret ediyordu. Böyle-
ce Althusser kendi kendisine gönderme yapmiyor, ilk gerekçe-
lendirmesini düzeltmiyor ya da tersine çevirmiyor ama aym
sözcükler, hatta bazen aym tümcelerle, tipki kendi görünmez
ifadelerinden yola çikarak, söylediginin tam aksine ulaçmaya
çaliçan birisi gibi, kara dedigine ak dedirtiyordu... Onun
önünde bu tuhaf çakiçmalardan sözettigimde, çok iyi animsi-
yorum, bana, nasil olsa metnin geri çekileceëini sôylemiçti.
Bu olayi, taçidigi özel önem ve tarihinden ötürü aktar-
dim. Yoksa 1976 ile 1978 arasinda, kam u önünde açiga çik-
tiklan, ve pek çok ki§inin gözünde, Althusser’in anahtarlari-
ni elinde tuttuguna inandigi "Marksist kuram "la ilgili olduk-
la n için okurlann kafasim büsbütün kan çtiran ba§ka metin-
ler de vardi. Bununla ilgili ifadeleri "i§te nihayet Marksiz-
min bunahm i” (1977 Kasim’inda Venedikteki Kollokyum’da
verilen teblig )5 yazism da ve II Manifesto gazetesinde çikan
ve o tebligin devami niteliginde olan sôyleçide (La questione
dello stato oggi e nella trasizione", 4 Nisan 1978),6 aynca
(7) italya'da da Quel che Deve Cambiare nel Partito Comunistãàa da Fransiz-
ca olarak yaymlanmiçtir, Garzanti, Milano, 1978.
(8) Editions François Maspero, Paris, 1978.
(9) Bkz. ayni zamanda, aym anlamda Lire le Capital, 2. Baski, Cilt I, s. 180. "Li
ber Marx und Freud"da (in Ideologie und ideologische Staatsapparate...,
a.g.e. s. 96'da; Althusser, hiç tereddütsüz çoyle yazar: "Ich war immer da
von überzeugt, dass diese Formulierung unglücklich ist... -Bunun talihsiz
birformülasyon oldugunu hep duçunmuçümdur...-
lan anlayabilmek için insanin "halkla§masi” gerektigini söy-
lemiç oldugu gibi) kaynaklandigim belirtirler.
Bu metinler -bunlann tümü, F K P tarafmdan proletarya
diktatorlügünün terkedilmesiyle 1976’da baçlayan tartiçma-
lardan ve M arksizmin bunaliminm, Stalincilik tarafmdan
hem "yeniden harekete geçirilen", hem de "durdurulan" ya
da "içe atilan" özgün bir bunahm oldugunun kabulünden
sonra kaleme almm i|tir- kuramm diçandan ithalini mutlak
bir biçimde reddeder ve bu davram çta komünist parti aygit-
lannm , kitlelerden ve kendi öz iççi militanlarmdan aynla-
rak, entellektüllerin de yardimiyla onlarm (kitlelerin) üze
rinde egemenlik kurmasim hakli gösteren uygulam alarm in
açiga çiktigim ifça eder. Marx için, entellektüellerin "proleter
olarak dogmamiÿ olm alanndan ôtürü" sahip olduklarmi dü-
çündükleri "imgelemsel borç"tan ve bu borcun, parti tarafm
dan, kendi öz kuram sal kültürü ve tarihi çozümlemek için
sahip oldugu somut yetenegin aleyhine, nasil onlan ehlile|-
tirmek için kullam ldigindan sözeder. Bu andan itibaren A lt
husser, partinin pragmatizm, dogmatizm ve oportünizm da-
vasm i, kitleleri küçûmsemesinde ve dolayisiyla da onlann
deneyimleri ve öz mücadeleleri konusunda söylediklerini (ö-
zellikle de, söylemediklerini) "dinleme" konusundaki yeter-
sizliginde görecekti. Ve entellektüellerin i|inin "halka hizmet
etmek" degil (çünkü bu çogunlukla entellektüellerin halki
kullanm asi sonucunu dogurur), kitlelere, hem saglam hem de
suskun olan ama onsuz, ta en baçmda kendi "bilimsel" ku-
ramlarinm asla varolam ayacagi (ele§tirel bir kuram olarak)
sôzü iade etmek oldugunu belirtiyordu.
Sonuç olarak, bunahmm ba§ belirtisini ve onun bilinçdi-
çmi Lenin’in söylediklerinde buluyordu: "Marx’m kuram i her
§eye kadirdir çünkü gerçektir". Oysa, bir iki farkla, 1965’ten
1975’e degin bu ifadeyi, Marksizmin, dogrulanma ôlçütleri
(siyasal ba§an ve ba§arisizliklar) hep sm if mücadelesini
açiklayici bir kuram gerektiren (bu miicadeleyi dogurmaktan
iyice uzak) nesnelliginin kifkirtici ve riskli bir ifadesi olarak
görüyordu. Bundan sonra, aym çeyde, kuram in özerkligi ya-
nilsamasinin, kendi kavram sal oyunu ("sergileme sirasi''nm
biçimsel mantigi) ve onu taçiyanlarm toplumsal içlevi tara
fmdan beslenen en azindan ikircikli ifadesini buluyordu; o
yam lsama ki, en iyi olasilikla idealizmde, en kötü olasilikla
da "düjüncelerin her §eye kadir olmasi''na duyulan çildirtici
inançta son buluyordu.
Aym dönemde Althusser, tipki devrirnci orgiitlenmeye
ili|kin M arksist bir kuram ve dolayisiyla da M arksist bir si-
yaset kurami olmadigi gibi Marksist bir devlet kurami da ol-
madigim yaziyor ve bôylece "Çeliçki ve üst-belirlemeden" ve
Marx îçin ile Kapital’i Okumak'ta ônerilen sinif mücadelesi-
nin kertelerme iliçkin çemadan, "devletin ideolojik aygitlan-
na" ili;kin olan makalede ônerilen "yeniden üretim ” sorunsa-
lma degin uzanan kendi ôz giri|imini ortadan kaldmyordu.
Venedik’teki "Içte nihayet Marksizmin bunahm i” adli konuç-
masmda aci bir alayla, hapisteki Gramsci’nin "küçük denk-
lemleri"nH D evlet = baski + hegemonya; = diktatörlük + he-
gemonya: » güç + konsensus, vb.) küçük düçürecek ve bize
bunlgnA "bir devlet kuram m i dile getirmekten çok, Lenin’-
den olduflu kadar "siyasal bilim"den de alman kategoriler
çerçe w rindc, devletin iççi sinifi tarafindan ele geçirilmesi
için bir siyn*nl çizgi arayi§i"'° oldugunu sôyleyecekti; halbu-
ki, 1970*d* yazdigi metinde, Gramsci’yi, kam u alaniyla ôzel
alan ar>>indwki ayrimi sôz konusu etmekle, bilimsel bir dev
let kuran» yolunda ileri giden tek M arksist olarak selamli-
yordu, Bu nleyin, bizzat Althusser’in "küçük denklemleri"ne
uygulanmAyncngmi düçünmek mümkün mü: Devlet = baski
(14) Bôylece felsefenin nasil bir tarihi olabilecegini, ama bu tarihte niçin hiçbir
§ey olmayacagim anliyoruz. Nedeni de §u: varolan felsefî kategorileri yerie-
rinden eden ya da degiçtiren ve bôylece tarihinin içlerinde varoluçunu sun-
dugu felsefî sôylemlerde degiçiklik yaratan her felsefî müdahale, kalicihgini
saptamiç bulundugumuz felsefî hiçlikten baçka bir çey degildir; çünkü ayir-
dedici-çizgi hiçbir çey degildir, bir çizgi hattâ bir çizim içlemi bile degildir,
sadece basit bir ayriçma (se démarquer) olayidir, çu halde katedilen bir me-
safenin bo$lugudur. Bu mesafe felsefî sôytemin (discourse) ya da açikla-
mamn ayr1mlar1nda, kategorilerinde, de§i§tirilmiç araçlarinda iz b1rak1r, fakat
tiim bu degiçikIikIer kendi baçlarina hiçbir çey deJildirler, çünkü kendi var
oluçlan (presence) diçmda ve antagonist eQilimleri, ugruna savaçtiklari bi
limsel pratikten ayiran mesafe ya da mesafesizlik içinde iç görürter ancak.
Bu varolmayan çizim içleminde gerçekten felsefî sayilabilecek olan yalniz
ca çizginin yer degiçtirmesidir, ama bu da bilimsel pratiWerin ve bitimierin
tarihine görecedir. (...) Ôyleyse bir felsefe tarihinden çok felsefe içinde bir
tarih vardir: sonuçlari gerçek olan bir hiçlik izinin belirsiz tekranmn yer de-
gi|tirmesi tarihi." (Lenin ve Felsefe, Petit Collection Maspero, Paris, 1969,
s. 50, 51 ve iletiçim Yayinlari, 1989, s. 98-99 ). Felsefenin içine "bir tarih'
Burada yapm am iz gereken -benim buna yerim yok-, bir
ozele$tiri'nin ne oldugu konusunda tartiçm a açmaktir: Bu,
Althusser’in "kuram sal pratiginde temel bir yeri olan, agir ve
çok ikircikli anlam larla yüklü bir kavram dir. Gerçekte 1966
ile 1976 arasm da, Marx için ve Kapital’i Okumak’m ortaya
çikmasmdan sonra ve partiyle (daha dogrusu parti yôneti-
miyle) iliçkisini kesmesinin baçlangicmdan önce yeralan dö-
nem, yani "Althusser’cilik" diye adlandinlan çeyin sürdügü
on yil boyunca, Althusser’in tüm söylemi ôzeleçtiri damgasi-
ni (ve baskismi) taçir ,15 rakip gôrüçleii eleçtirme konusunda
bile bu böyledir (çünkü bu eleçtiri çogu zaman: "Bu gôrüçler
ôzeleçtiri yetenegine sahip degildir" kisvesine bürünür). Ama
sonuç olarak, ôzeleçtirinin olanaksiz oldugu ortaya çikar (a
caba bu, bir anlamda, bir kurtulu 5 mudur?).
Çünkü ôzeleçtiri düçüncesinde, bilinçlenmeye, dolay 1 s 1y-
la da egitime iliçkin geliçen bir diyalektik anlammda, "diya-
lektik" bir model mevcuttur: Insamn h atalanni, ortadan kal-
dirmak ve düzeltm ek için, Çizgiyi ve niçam düzeltmek" ve
bôylece pratik karçisindaki gecikmeyi ve gerçekle olan farki
ortadan kaldirm ak. Ama bu diyalektik asla sonuç vermez.
Daha kôtüsü, bu diyalektik, tahayyül ve niyet diçmda asla
baçlamaz. Yerini, birbirinden ayn ve çok daha çiddetli iki i§-
leme b1rak 1r: hiçbir çey degiçtirmemek (çünkü özne savlari-
nm kendi ôzeleçtirisine m ukavem et gösterdigini görür), ve
her §eyi iptal etmek (bir yeniden yazm aya iliçkin bilkuvve
pratikle). Bu karçitlarm (diyalektik olmayan) çiddetli birligi-
dir. .
Sonuçta A lthusser’de olan budur. Bu dram atik ve geçici
(16) "Önce ilerleyelim, sonra görürüz“, Althusser'in sik sik alinti yaptigi Napol-
yon'a ait söz. Gerektigincte, tersinin söylenmesi gerektigi, ya da bir "inkar'
konusunda söylenenin yerini bulmasi gerektigi göriilür. "Felsefe, baçkalan
için, çok özel, çok farkh bir biçimde tökezIemektedir. Kendisine göre, felse
fe yanilmaz. Felsefi yanilgi yoktur.“ (Philosophie et philosophie spontanée
des savants, a.g.e, s. 18)
nusu olan nedir? Мдгх’т kurammm , kendisinin de itii ai et
tigi gibi, "insan’dan" degil toplumsal iliçkilerin tarihsel yapi-
smdan "kaynaklanm asi"nda, bir baçka deyiçle, kavram sal
olarak ne deneysel bireye, ne de türün idealligine dayanma-
masindadir. Durum bundan ibarettir, ne fazla, ama ne de ek-
sik olarak, bundan ibaret.
Bununla birlikte Althusser’in, kuram sal antihümanizma
açiklam asm a karçi, asla bir "pratik hümanizma" kavram im
geli§tirmemi§ olmasi nereden kaynaklanm aktadir? Bunun
nedeni kolaylikla göriilebilir: Böylesi bir ifade, totolojik ola-
caktir .17 Modem hümanizma bir etik, bir "pratigin üstünlü-
gü" felsefesidir (bu deyimin, örnegin K ant’ta edindigi anlam
dogrultusunda). Ve, Althusser’in teslim ettigi gibi, proletar-
yanm devrimci pratigi, kendisini dünya gôrüçii, tarihin anla-
mmm tasarim i olarak gördiigii andan itibaren, yine kendisi
ni bir hiimanizm olarak da algilam ak zorundadir... Evet ama
o zaman da, kuram sal antihümanizm a ifadesi içinde keskin
bir çeliçki ta§imaktadir. Bu ifadenin, bizzat kuramim yaptigi
pratikle "kuram sal” olarak çeli§kili bir kavram a i§aret ettigi
söylenebilir. Y a da, biraz da kesinleçtirm ek gerekirse: Bu,
bizzat kendi ifadesinde, kuramim verdigi pratigin içsel ola
rak etkilendigi ve hiç ku§kusuz a$xlamaz nitelikte olan çeliç-
kiyi sergilemektedir (ve bunu öylesine insani kör edici biçim-
de yapm aktadir ki, görülebilmesi için dev bir çaba gerekmek-
tedir). í§te bu andan itibaren çok basit ve çok mantikh tür-
de§ ve tek isim li bir kuram üzerine "temellendirilmi§" bir
pratik fikrinden vazgeçm ek gerekir./Burjuva ideolojisinin
kuram sal hümanizm asi (ki, Althusser’e göre bu hümanizma
her zaman ekonomizmle bir arada yeralrr) belli bir sim f pra-
(18) Ama, aym zamanda da, bizzat Marx'tan ôdünç alinan bir kategori, olan,
"i)styapi"mn (devlet, hukuk, ideoloji) aym zamanda hem bir "yansima” (Wi
derspiegelung), hem de bir “geriye dônüç eylemi"nin nedeni olmasini ge-
rektiren klasik formülün çôzümsüz ikilemi sayesinde bunun a$ilmasi da çok
çekicidir.
(19) Positions, a.g.e, s. 68, 76 vb.
(20) Marx'taki (KapitafdeWi) "yeniden Oretim"den, Althusser'deki ("Ideologie et
appareils idéologiques de l'Etat" makalesinin dahil oldugu tamamIanmamiç
çaliçmada) 'yeniden uretim"ine götüren yol, her ne kadar daha az geli§mi§-
se de, Marx'taki "bütünlük“ ya da "yapi” (Gliederung)'dan, Althusser'deki
"Marksist bütünlük’ ve "belirleyici yônü olan karma51k yapi"ya götüren yolla
çok benzerlik taçimaktadir Kendini düzeltme adi alt>nda, yalnizca, daha ôn-
ce soylediklerini tekrar edip etmediâini bilebilmek için ôzel bir tartiçma aç-
mak gerekir.
"yeniden iiretim"in merkezine yerleçtirilm esinin sonucu olan
toplumbilimsel içlevselcilik ya da tözselcilikten koprnanm
yarattigi etki?
Bu etki, o aygitlarm , özel olarak "ideolojik" aygitlar olma-
sina mi, yoksa bunlann, sim f mücadelesini "sonuna degin",
yani uzlaçmaz bir anla§mazliga, devrime degin "gerçekleçtir-
melerine” mi baglidir? Althusser’in, bir türlü sonuna ula 5 a-
madan, bu daire içinde dönüp durdugunu göstermek hiç de
zor degildir. Ama Althusser’ci toplumsal yeniden üretim kav-
rammin, tümüyle bu iç degiçime bagli 0 lm as 1 ve bizde, Mark-
siät kuramin, tam da smirlarini sergiledigi bir anda bu kura-
miri açihmmm uyand 1rd 1g 1 ikircikli etkiyi yaratm asi da ayni
derecede açiktir. Hatta, biraz daha vaktim 0 lsayd 1 , bu özelli-
gin, hemen, Althusser’in temel varlikbilim sel (ontolojik) one
risi olan çeyle iliçkiye girdigini de rahatlikla gösterebilirdim.
Söz konusu öneri ise, genel olarak ve her ne pahasina olursa
olsun "mücadele" ve "varolma" kavram larm i tam m layan öne-
ridir .21
Öm ekler çogaltilabilir. Son çôzümlemede, her çeyden on
ce, kendi inkanni kapsam a özelligini gösteren kavram , tam
da "kavram" kavramiáir. Y a da en azmdan, bu kavramm A lt
husser’in, ''pratik" (ya da "pratik durumdaki") kavram , "fca-
mmsal kavram " (ya da "tam m salkuram "), "sm ir kavram lar"
(21) "Çok basit bir fikir" oldu$unu söyiedigi bu önerme, belki de Althusser'in en
çok ara5t1rd151 ve en bagli oldugu düçüncedir. Positions'da, (a.g.e, s. 63,
148) ?u biçimde ifade edilir: "Smifmücadelesiyle, s;mftar1nvart191 tek ve ay-
m §eydir" (ideal Spinoza pugnare idem ast ac existere, -var olmak için sa-
va§acaksin- derdi). Marx’a oranla ("Protetaryanin burjuvaziye kar51 müca
delesi. varhgiyla birlik!e Ьа§Іаґ\ Komünist Manifesto) yapilan yer degjiçimi
çok küçük ama belirteyicidir. ÇeçitIi baglamlar, "sinit"deyiminin burada, ay-
• ni anda, iki biçimde dikkate alinmasimönerirter: Tarihsel bir kavram olarak
ve кітІІКе verilen felsefi bir adin yerini tutmasi açisindan (idem est ac ya
da filozoflarin, tauton gar esti), bu da, kimligin, daima, önceden, bölünmü§-
lOk oldu§u anlamina gehr.
gibi israrh dizimlerindeki kullam m inda ya da bu dizimlerin
''kuramsal pratik" ifadesiyle olan iliçkilerinde mevcut oldu-
gunu düçündügümüzde bu sonuca varabiliriz.
ilk bakiçta bu kullam m çok büyük bir kan çikh k sergiler.
"Pratik .kavram ", Althusserin, Marx içiriden itibaren iki
ônemli yerde kullandigi simrlayici bir ifadeydi: Birincisinde
bu deyim, ("gerçek hümanizma" ômegi konusunda), "içsel
olarak dengesiz" (s. 255), "ideoloji dahilinde, bizzat ideolojiye
kar§i çikmayi" temsil eden, dolayisiyla da bizzat kendisinin
kesin bir alan degiçimi tarafmdan a$ilmasmi gerektiren,
ama tammsal olarak, bir bilimin baçlangicinda yeralan ke-
sintinin berisinde kalan bir ideoloji kavram im belirtmek için
kullam hr;ikincisinde iSe, (devrimci konjonktürün Leninist
çôziimlemeleri örneginden hareketle), bir konjonktür deneyi-
mine bagb olan ama genelleçtirilemeyecek bir tanim geregi
de, kuramsal kavram in ozgiil olarak bilimsel biçiminin beri
sinde yeralan düçünülmüç bir bilgiyi belirtmek için .22 Daha
sonralari -özellikle de, DÎA’na iliçkin oneriyi doguran M ark
sist devlet kuram m a iliçkin tarti§m a baglaminda- aym fikir,
(22) Bir anlamda, "pratik kavramiar" sorusunun, ileride ortaya çikacak tüm evri-
mi, tomurcuk halinde, Pour MarXm metin!erindeki o çitte kullanimda yat-
maktadir. Bunu hemen görmemizi engelleyen, pratik kavramin bu çitte ye-
tersizli§inin "kuramci" olarak adlandirilacak ¡ki sava bagli olu§ biçiminden-
dir: a) Somut, konjonktCire bagli çôzümlemelenn bilimsel genellemelere dô-
nüçümO, "maddeci diyalektik"ten baçka bir $ey olmayan bir kuramsal pratik
кигат\п\п müaahalesini gersktirir; b) epistemolojik kesinti bir defaya mah-
sus olarak olur: Dolayisiyla ideolojik çatiçmalardan oluçan kendi "tarih ôn-
cesi"ni geri çevrilmez bir biçimde geçmi§e yollar, yalnizca bireysel olarak
yaçamim sürdürenler hariç. Yine de bu iki sav, saf ve basit bir pozitivizme
inanma sonucunu da do^urmamalidir. Tarihsel maddeciliJin bilirnsel genel-
lemeleri, ancak yeniden "somut durumlarin somut ç5zümlemesi"ne ya da,
aynt zamanda, nesnelliklerinin de bir kamti olan, tekillige ait bilgiye dahil
edildikleri takdirde açik bir anlama sahip olurlar. Oluçan kesinti, ideolojinin
tarihsel mevcudiyetini ortadan kaldirmaz: Buna karçilik, ideoloji alaninda,
bilime, siyasal olarak belir1eyici olan, eteçtIrel bir etkinlik verir.
bu kez çok çarpici bir degi$imle karçim iza çikacaktir. Bir
kez, (artik, kuramm "tammsal" durumu olarak adlandinlan)
"pratik kavram lar" alam, M arksist kuram dilinde ciddi bi-
çimde önem kazanmaktadir: Tarihsel maddeciligin M arx’m
ve ardillarinm siyasal pratigine baglanan dev böliimlerini
kapsam aktadir (ki bu maddecilik onlara bir sim f devleti yak-
la§imim dayatmaktadir). Sonra konum lan ve içlevleri, ke-
sintiye oranla degiçmektedir: "kesinti", basit bir biçimde,
pratik kavram larm kuram sal kavramIara dônüçümünü izle-
yen bir olay degil, bilfiil pratik kavram larm çeliçkisi içinde
olup biten bir süreçtir .23 Ama, bepsi bununla da kalm az: Ta-
/
(23) Althusser çôyle der: ”Büyük bilimsel buluçlarin, bizim betimleyici bir "ku-
ram" olarak adlandirdigimizevreden geçmeden yapamayacaklar1n1dO5un-
memiz için (...) hor ^ey mevcuttur. Bu, en azindan, bizi ilgilendiren alanda
(toplumsal oluçumIarin bilimi) her kuramin ilk evresi olmal1d1r. Boylece, bu
evrenin, kuramin geliçimi için gerekli ’’geçici" bir evre oldugu düçünülebilir -
bize göre düçünülmelidir de-. Geçici de olsa, bunu, "betimleyici kurarrf ifa-
demizin geliçimi dahilinde, kulland1g1m1zdeyimlerin bileçimi çerçevesinde,
bir tür "çeliçki" karçiligibir çeyleri de belirterek, dikkate aliyoruz. Gerçekten
de, kuram deyimi, kismen, kendisine yap151k olan "betimleyici'' s1fat1yla"ya-
kiçmamaktadir”. Bu da §u anlama gelir: 1) ”betimleyici kuram", hiç kuçku-
suz, kuramin, dônüçü olmayan ba§langicidir,ama 2) kuramin ortaya çiktigi
"betimleyici" biçim, bizzat bu "çeli§ki"nin bir sonucu olarak, kuramin "betim-
leme"yi a§an bir geliçimini gerektirir. (...) "Elimizdeki Marksist devlet "kora-
m1"n1n,k1smen "betimleyici" kaldi§inisôyledigimizde, bu oncelikle, 0 "betim
leyici “kuram’ in hiç kuçkusuz, bizzat Marksist devlet kuraminin baçlangicim
0lu5turdugu ve bu baglangicin, bize, kuramin ilerideki her tür geliçiminin te
melini yani belirleyici ilkesini verdiQi anlaminagelir. (...) Bununla birlikte, be
timleyici devlet kurami, bizzat kendisini de bu evrenin "a$1lmastn1" gerekti-
ren, bir kuramin oluçum evresini temsil etmektedir. Çünkü, sôz konusu tani-
min (= devletin bir s1n1f devleti olarak tan1m1) bizim baski 0lgular1ni, devletin
baski ayg1t1 olarak algilanan, devlete yükleyerek kimliklendirmemiz ve tani-
mamiz için gerekli ofjeleri verdigi dogruysa, bu "iliçkilendirme", birkaç daki-
ka sonra üzerine konuçaca§imiz, çok ôzel türden bir aleniyete yolaçmakta-
dir: "evet, ôyledir, bu do§ru!" Ve devlet tan1m1alt1ndaolgular1n birikimi, eger
ömeklerini çogaltirsa, devlet tan1m1n1, yani onun bilimsel kuram1n1, gerçek
anlamda ileriye götürmez. Böylece, her betimleyici kuram, aslinda kuramm,
vazgeçilmez olan geliçimini "dondurma" risktnt taçir. içte bu nedenle, bu ta-
nimsal bir kuramm, "kisaca" fyani bilimsel) kuram a dönü§-
mesi için gereken olmazsa olmaz eklemenin neden olu$tugu-
na bakildigmda, hem kendileri de bizzat, miikemmel derece
de "tanimsal" olduklarmdan, hem de belli bir siyasal pratik-
ten (ideolojik sm if mücadelelerinin ve "sivil toplum"un ku-
rum lan içerisindeki çatiçma ve isyanlarin getirdigi pratik)
ayrilamaz olduklanndan, bunlarm yeni pratik kavramlar ol-
duklari anla§ihr.
Kuramin "olasi bir kilitlenmesi" fikri o zaman farkh bir
anlam kazanir: Bu kilitlenm e, bilim öncesi kuram m can çe-
kiçmesinden ya da diçsal bir zorlamadan dolayi degil de k u
ramm, kuramsal olmayan pratikle sürdürdügü iç iliçkiden
ve bunun kavram larm oluçmasi üzerindeki etkisinden ôtürü
her zaman olasidir. Kesintinin "geriye dônüçü olmayan" nok-
tasina, bilimsel bir kuramin ortaya çikmasindan ônce ula$il-
mi$tir. A ynca, daha ônce, kuram öncesi bir biçimde ortaya
çikmami§ olsa, (bir kuram biçiminde) bu noktaya asla ulaçi-
lamaÿacakti. Ama, buna kar§ihk, bastm lan ideolojinin "geri
dönmesi", bilim alanmda, her zaman mümkündür (büyük
olasihkla da kaçmilmazdir). Bu bilimin de, pozitivist ya da
akilci bir bilim tamminm gôzünde son derece çeliçkili, adeta
bilim-olmayan bir bilim oldugunu sôylemek daha yerinde
olacaktir (tipki "pratik kavram lar"m, deneyci, biçimselci, ad-
ci ya da özselci olan akilci bir kavram tammi açismdan kav-
ram-olmayan kavram lar olmasi gibi). '
Bu durumda bir adim daha atarak, Althusser’in son me-
tinlerindeki biçimiyle bilimsel kavram m , en azmdan sim f
mücadelesi ve psikanaliz kuram m a iliçkin olarak, "pratik
kavram"la e^ilimsel olarak ama açik bir biçimde ozdeçleçti-
(25) Bu, Althusser'in Lire le Capitatde (2. Baski, C. I, s. 53) Pierre MACHE-
REY’den odürtç aldigi "Her bilim, ideoloji bilimidir" savini yeniden ele almak-
ta ve belki de aydinlatmaktadir.
rekir. Hatta içi, bölücü bilim lerin, olu§umlan düzeyinde tya-
ni kurarnlannm tarihinde, bizzat kavram larim n oluçumu ve
adlandm lmasm da; çünkü sözcükler, "onlara karçi birer düç-
manmiççasma mücadele veren " ,26 "birer " silah, patlayici, ya
da yabçtm ci, veya zehirdirler: Bu da, sôzcüklerin varoldugu-
nu sôylemenin bir biçimidir), bilmesini temsil ettikleri çeliçki-
nin içinde yeralm a biçimleriyle belirlenen bilimler oldugunu
soylemeye degin gôtiirmek gerekir. Bunlar, bir nesnenin se-
yircisi olarak degil (içte nesnellige iliçkin bir egretileme da
ha) çeli§kisel bir sürecin taraflan olarak vardirlar .27
Althusser tarafm dan ônerilen ve Freud’un bilinçdiçi ku- '
rami Oier tiir "psikoloji"ye kar§i olarak) tarafindan ortaya
atilan ve ideolojik karçitligm , son çôzümlemede, bireylerin
(buna kuramcilnr da dahil olmak üzere) kendilerini de, içe
atma ve tekrar mekanizm alarina tabi kilan birer bilinçdiçma
sahip olmnsiyla açiklandigm i belirten düçüncesi de bundan
kaynaklanmaktndir. Bunun m antiksal bir sonucu olaràk da
bu çeligki tyani psikolojist ve antipsikolojist ideolojiler ara-
smda, son kertede, kendisi de psikanaliz "nesne"si olan bi-
linçdiçi tarañndon belirlenmesinden ötürü varolan çeliçki)
Freud’un kuraminin tüm tarihini oluçturur .28 Bunun bir
ba$ka sonucu da -oger M arksizm le psikanaliz arasindaki
benzerligin "ann çizgï'si buralara degin uzatilabilirse- "ba§-
(29) Bkz. Lire le Capital, I, s. 47 vd. Burada, her tür bilim konusunda, "nesne"
de<jil ama "gôrüç" kesinlikle reddedilir.
Althusser’in, psikanalizle Marksizmin аут "nesne"yle (yine
Spinoza’ci bir dil kullanacak olursak, belki farkh uygunluk-
lar ya da özniteliklere göre algilanan) iliçkili oldugu fikriyle,
bunlarm "nesne"lerinin kökten bir biçimde ba$ka olduklan
ve zorunlu olarak içiçe geçseler bile birbirlerine indirgeneme-
yecegi fíkri arasm da gidip gelerek bu sorunun çevresinde dö-
nüp durdugu göriilecektir. ídeoloji kavram m m araçtm lm asi-
mn ve Lacan’la, bir kabullenme ve olasi bir düzeltmeyi, inti-
har_niteligindeki bir inkar olarak gösterecek denli çarpici bir
teminat konusundaki bir yanh§ anlaçm ayla baçlayan sagir
vesa m im iça tiçm a m n tü m am acib u d u r .30 or
"Bölücii bilim" deyiminde, önlenemez biçimde sallantida
duran bizzat bilim fikridir. Yalm zca, 1974’teki Ozele$tiri
0geleri'nin evrenselligini sorguladigi, genel olarak "bilim"
fíkri degil, epistemolojik kesinti tamminm "bilimle ideoloji
arasmdaki" kesinti olarak diizeltilmesi pahasm a (ama, bu ad
altmda, farkhlaçm anm çikiç noktasi olarak "asgari soyut bir
genelleme"ye gönderide bulunülmasmin gerektigi fikrini ay-
nen saklayarak), etkin bir biçimde herhangi bir bilgisizligi
ortadan kaldiran, bir bilgi sürecine içkin bir nitelik olarak
"bilimsel" flkridir.
Ama bu ifade, sonuçta kesinti fikrine verilen ba§ka bir
addir. Çifte "kuramsalci" yônü (kesintinin bir kez olup bir
daha olmadig> fikri ve tüm bilimler ile bunlarm "ideolojik ta-
rih öncesi" arasinda aym biçimde içlev gôrdügü fikri) düzel-
tildiginde, Althusser’in siirekli kesinti olarak adland 1rd 1 g 1
hale gelir: "sqnw olmayacak baçlangiç", üstelik bu deyimin
içerdigi her iki anlnmi bir arada ta§ir, çünkü bir bilim (ôzel-
likle de Marx’in bilimi) sürekli, ele§tirel sonucunu yineleye-
Ama ideolojiyi bilimsel kuramdan ayiran sinirin, yakJaçik yüz yirmi yil ônce
Marx tarfindan geçildigini; bu büyük giriçim ve bu büyük buluçun, etkilerinin
yavaç yavaç dünyanin çehresi ve tarihini degiçtirdigi bir bilginin kavramsal
sistemine kazinan yapitlarindayeraldiginiunutmamaliyiz.(...) YakIaçan her-
kese, bu sinmaçmasi için yardim edebiliriz: Ama, bizzat kendimizin onu a§-
miç olmamiz ve kendi kavramlarimizabu geçiçin geri çevrilemez sonucunu
dahil etmiç olmamiz koçuluyIa.(...) Gerçek ya da sosyalist hümanizmanm,
kuram gôzünde kendisine verilen statüye göre, bir kabulün ya da bir yanl15
anlaçmanm konusunu oluçturabilecegini belirtirken, soylemek istedigim,
bundan baçka bir çey degildi; bambaçka bir i§levle kariçtirilmayip.tam ola
rak kendi içlevine uyarlandigiàlçüde, hümanizma pratik, ideolojik bir slogan
olabilir. (...) Hümanizmanm sloganininkuramsal degil, pratik göstergeli bir
degeri vardir: Marx’in gerekli oldugunu düçündügü tarihsel dônüçümü orta
ya çikarmak için, bizzat somut sorunlara, yani bu sorunlarin bilinmesine ge
ri dönmek gerekir. Bu süreçte, hiçbir sôzcüÿün, pratik i5leviyle dogrulana-
rak kuramsal bir içlevi gasbetmemesine dikkat etmeliyiz; 0lmas1 gereken, 0
sôzcügün, pratik içlevini yüklenerek, aym zamanda kuramin alanindan da
çikmasidn.'(P ourM arx, a.g.e, s. 255-258).
B) Sonuçta soz konusu olan (...) Marx'la birlikte, gerçegin bilinmesinin, ger-
çekte "bir çeyleri "degi§tirdigi"nin, ama, her çeyin, sanki bu ekleme sonu-
cunda kendi kendini iptal edermiççesine olup bittiginin an1msat1lmas1yd1.
Kendi bilgisi, onceden gerçege ait oldugundan, kendisi, onun bilgisinden
baçka bir §ey olmad1g1ndan, ona ancak §u çeliçkili koçulla, ona hiçbir §ey
eklememe koçuluyIa, bir.çeyler ekler, bir kez ortaya çiktiktansonra, dogru-
dan ona yônelir ve onda yokolur. Bilgi süreci, her adimda, gerçege kendi
bilgisini ekler, ama, her adimda, gerçek, bunu, kendisine ait.oldugundan
ôtürü, cebine atip gider. Bilgi nesnesiyle gerçek nesne arasindaki ayrim,
bôylece §u çeliçkiyi sunar: O, yalnizca iptal edilmek üzere mevcuttur. Ama
kendisi bir hiç degildir, çünkü iptal edilebilmek için, sabit biçimde elde olma-
si gerekir. Bu normaldir. Gerçege, kendi bilgisini, ancak ona geri vermek
için ekleyen her bilginin sonsuz çevrimidir, yani canl1d1r, çünkü ancak yeni
bilgilerin üretimi eski bilgilerin hayatta kalmas1n1 saglar..." (Positions, a.g.e,
s. 158)
Althusser’in suskunlugu da, iki yitme biçimi arasindaki
tereddütünü dile getirirmi§çesine, -"olanaksizin yeri" diye
adlandirdigi-34 bu kavram m ortaya çikiç noktasinm yarnba-
§mda asih degil midir? îçte o suskunluk bizi bu nedenle ra-
h at birakm amaktadir. Bari, bunu iyi yönde kuIlanahm. Çün-
kü biz de, öngörülebilir bir sonu olmayan aniyla, söz arasm-
da geçiç halindeyiz.
(*) Bu metin, Eylül 1988’de, The Humanities Institute, State University of New
York at Stony Brook'un düzenledigi Tha Althussarian Legacy kollokyumuna
sundu$um tebligin, tüm tebliglerin yayimi için yeniden gôzden geçirilmiç bi-
çiminin çevirisidir (Londra ve New York’ta Verso tarafindan yayimlanacak).
nu görüyorum: Dolayisiyla, Althusser’in yapiti ve siyasaî et- j
kinliginin tüm ü üzerine bir çaliçmanm çok yakinlarda ya- »
yim landigm j,1 yapitlarm m (içinde Fransa’da bulunmayan '
pek çok metin de bulunmak üzere ) 2 yayim i konusunda Fede
ral Alm anya’da bir proje geliçtirildiëini ve íta ly a ’da Althus-
ser’in, sol aydm lann ve militanlarm oluçturdugu kulüplerde
h âlâ tartiçm a konusu oldugunu 3 belirtmem de dogru olur.
Tüm bunlan, durumun ne denli çeliçkili oldugunu vurgula-
mak için ammsatiyorum: Bu adamin adi ve yazilannm anla-
mi, kendi ülkesinde, bugün tam anlamiyla bir içe atilma, pe-
redeyse tabulaçm a durumuyla karçi karçiyadir.
Bunun, hiç kuçkusuz birkaç nedeni oldugunu sôyleyebili-
riz. Althusser’in 1980’de kansm i öldürmesinin yarattigi
skandalin etkilerini görmemezlik edemeyiz. D ostlan da dü§-
m anlan da bunun etkisinde kalmiç, entellektüeller de bun
dan paylanm almiçlardir: Cinayetle delilik arasm daki iliçki-
ler, edebiyata konu oluçturmadiklan sürece aydm lari rahat-
siz etmiçtir. Gazetecilerin pek sik kullandiklan deyimle "Alt
husser’in yazgisi", "genel" (kamusal) olanIa "özel" olan ara
smdaki aynm çizgisini bulam klaçtirm aktadir. Entellektüel
ler toplulugunun hepiinizin az çok gereksindigimiz, kendini
begenen imgesini zora koçmaktadir.
Ama en güçlü nedenler, gôrünüçe göre, baçka bir düzey-
(1) Bkz. Gregory ELLIOTT, Althusser - The Detour of Theory, Verso, Londra
ve New York, 1987.
(2) Bkz. Louis ALTHUSSER, Machiavelli - Montesquieu - Rousseau, Schriften
2 ve Philosophie und Spontane Phisophie der Wissenschatter, Schriften 4,
her ausgegebene von Peter Schöttter und Frieder Otto Walf Argument Ver
lag, Berlin, 1985, 1987.
(3) Bkz. La cognizione della crisi - Saggi sul marxismo di Louie Althusser,
Centro Studi di Materialismo Storico, Franco Angeli Editore, Milano, 1986.
Di§er alintilar için, Actuel M a rt ta yí.yimIanan "Actualité d ’Althusser a l ’et-
ranper'(Althusser'in yurt diçindaki yüncelligi) adli yazima bkz., No. 7, 1990,
Birinci dönem.
de yeralm akta, bugün genel olarak M arksizmin üzerine çôk-
müç olan "yasak"tan kaynaklanm aktadir. Yaklaçik yirmi yil
boyunca, Althusser, gerek Fransa’da, gerek di$anda, herkes-
ten daha fazla, tartiçm aya yol açan tek M arksist filozof ol-
muçtur. ifadeleri ve gôrüçleri, yalnizca, her türden "Mark-
sistler" arasinda tutkulu tartiçm a ve polemiklerin zincirden
boçanmasma neden olmakla kalm am iç, ayni zamanda da bir
takim baçka aydm larm Marksizmi ciddiye almasim ve kendi
tartiçm alannda, felsefe, iktisat, siyasal kuram, psikanaliz,
vb. çahçm alarm da ondan yararlanm asm i da saglarm$tir.
M arksizm belki de, herhangi baçka birisinden çok daha faz-
la, Althusser yüziinden, yalm zca geçmiçten kalan bir miras,
düçünce tarihinin bir am olmaktan çikmiç, edim halindeki
düçünce için bir ufuk, bir meydan okuma oluçturmuçtur.
Bu andan itibaren, Althusser’in tüm bu dönem boyunca
oynamiç oldugu rolün silinip atilmasinin ne anlama geldigi
kolayca anla$ilabilir. Bu durum, anlami gayet açik olan, da
ha genel bir sansür harekatm in ôzel bir yansim asidir: Sôz
konusu olan, özellikle de altmiç ve yetmiçli yillarda Marksiz-
min, M arx’tan, Engels’den, Lenin, Stalin ya da Mao’dan ge-
len dogmatik ifadelerin tekranndan baçka bir çey oldugunun
inkari, o zamamn toplumu ve siyasetinin gerçek sorunlariyla
baglantili olarak, Marksizm dahilinde gerçek degi$im ve
olaylann husule geldiginin inkandir. Evet, her çey, M ark
sizm çerçevesinde, entellektüel bir etkinlik ve bir verimlilik
oldugunu, yani yalnizca ezberlenen §eylerin tekran ve yanil-
samalar dejfril, aym zam anda da denemeler ve h atalar bulun-
dugunu unutturmok, en vist düzeyde bir önem taçiyormuçça-
sma 0 lm u 5 bitmiçtir. Ne pahasina olursa olsun, Marksist,
özellikle de komünïet entellektüellerin, geriye dönerek, saf
birer kurban ун dn κ « η >9 bir fitnenin hizmetinde birer üçka-
gitçi ve sahteknr 0 lduklar 1m kabul etmeleri istenmiçtir. Tip-
ki M arksizmin ve komünizmin, bezdirme, kandirm a ve uçu-
ruma atm a diçi gerçek hiçbir tarihinin olmadigi gibi, bu en-
tellektiiellerin de asla kendiliklerinden düçünebilecek çapta
olm adiklan iddia edilmiçtir. Tarihi bôylesine bir tarihsizlige
dônüçtürme biçiminin, özellikle de Fransa gibi, Marksizmin
felsefe, toplumbilimleri, insanhklar ve k ü ltü r düzeyinde en
ônemli rolii oynamiç oldugu ülkelerde ortaya çikmasma hiç
çaçmamamiz gerekir. Ama, belki de, bugün kendi ôz tarihleri
karçisinda bu unutkanligi yegleyen entellektiiellerirí, tipki
kendi ôz felsefi ve kültürel m iraslanna yaçattik lan çarpikli-
gm bedelini çok agir ôdemiç olduklan gibi, çok ônemli bir be
del ödemelerinden endiçe duyabiliriz. Bu konudaki durumun
Am erika’da da aym olup olmadigmi sôylemek size düçecek-
tir.
Bu kollokyuma "The Althussarian Legacy" admi vermiç-
siniz. Bu ifadenin de canimi siktigim itiraf etmeliyim. Bir
kez daha, kiçisel nedenlerden ötürii, Althusser’in ölmedigi
kamsindayim... Belki de bu "Legacy" sôzcügüniin îngilizcede-
ki anlami konusunda yamlmiçimdir. Eleçtiri niteligi ta§ima-
yan bu gôzlemimi yanliç anlamamzi istemem. Yaçayan biri-
sinin mirasim ôlçme konusu her zaman rizikoludur. Ama, ne
yazik ki, bu dogrudur: Althusser fiziksel olarak ôlmemiçse
de, küçük bir çevre diçiyla iletiçim kurma olanagina sahip ol-
madigmdan, moral olarak da artik yaçam am aktadir. Ben-
merkezci bir yazar olmaktansa, hep, olabilecek her tiir mu-
hatapla yapacagi hararetli hasbihallerin adami olan Althus
ser’in, §u andan itibaren yapitina bir çeyler daha eklemesi
oldukça kuçkuludur. Bôyle bir §ey olsa bile, bunun farkh,
baçka birisine ait bir yapit oldugu varsayilabilir ...4 Dolayisiy-
la da tartiçm alanm iz, pek çok açidan yersiz, zam anla iliçki-
(16) Nietzsche, -konu üzerine, tutkulu biçimde karfi-devrimd bir bakiç noktasin-
dan duçünerek- bu konuma iliçkin kesin bir algilamaya varir: 'egemen" bir
ideoloji (Hiristiyanli§in,insan Haklari'mn oldugu gibi), onun terminolojisinde
daima "tutsak ahlak1"d1r.
de zaten gerçekleçtirilmiç, yeryüzünde egemen çeyler olarak
degil, ugruna ortak olarak mücadele edilmesi gereken deger
ve am açlar olarak sundugunu düçündügümüzde, bunu daha
iyi anlam if oluruz). Eger bir efsaneleçtirme varsa, bu, yal-
nizca, egemen olanlarla egemenlik altm dakiler arasindaki
yapisal çeliçkinin inkan nda yatm aktadir. Am a bu tek ve ba-
sit neden, ideoloji dünyasmm merkezine bir anlam kargaça-
sinm yerleçmesi için yeterli olmaktadir. Tipki, sermaye biri-
kiminin, M arx’a göre "tözünün" "canh emek" olmasi gibi,,
devìetin, kilisenin, ya da diger egemen kurum lann az çok
baskici aygitlannm da, kitlelerin, halkin bilinci^bilinçsizligi-
nin dinsel, ahlâksal, hukuksal, ya da sanatsal tahayyülün-
den aldiklari ve sürekli yenilenen bir enerjiye gereksinimleri
vardir. Dolayisiyla, tipki sömürünün gizli bir çeliçkiye sahip
olmasi gibi, ideolojik egemenlikte de gizli bir çeliçki vardir.
Ve tarihin ezilenleri, kendilerine "tepeden" g 0 nderilmi5 olan,
kendi ôz tahayyüllerinin evrenselligini ciddiye alm akta, hat-
ta daha da ileri gitmektedirler: K ollektif olarak, kendi ôz ta-
hayyüllerinin gereklerine uygun h areket etme ve bunlardan
sonuç çikarma giriçiminde bulunsalar bile, mevcut diizeni
kabul etmeyip, ona karçi ba 5 k ald m rlar .17 Son olarak da, bel
li tarihsel ko§ullarda sömürünün çeliçkisiyle ideolojik ba§-
kaldm kar$i kar$iya geldiginde, (zaferle sonuçlansin ya da
(18) Komünist bir devrim^ her tür toplumsal ya da iktisadi koçulda maddi oiarak
mümkün degildir ve aym biçimIeri alamaz. Ama bu devrimin gereksinim
duydugu, kapitalizmin, ônceden belirienmiç, §u ya da bu "olgunluk” biçimi-
ne ula5mas1n1n gereklili§i deÇildir. Olgunlaçma’si gereken, sömürüden çi-
kan siyasal çeliçkilerdir, yoksa sermayenin yogunla;ma orani degil. Burada
kileri yaçamamn bir baçka biçimi "egemen evrensellik"e kar-
§1 bir baçkaldin olarak komünizm, yalnizca kapitalist ideolo
jinin degil, her ideolojinin tarihinde, her zaman mevcut bir
olanaktir: Bu, A lthusser’in, ideolojinin "sonsuz" ya da "tarih-
siz" oldugu, yani tarih olarak bir ilerleme, bir geliçmeye de
gil, bir tekerrüre sahip oldugunu belirten düçüncesinin diger
yüzüdür sadece. Bôylece bu olanak, (sosyalizm adim aldigi)
"hümanist" ahlaksal ve iktisadi ideolojide mevcut oldugu gi
bi, ("sapma" admi aldigi) dinde de mevcuttur.
Ortodoks M arksizm in gôzünde, komünizmin iktisadi ko-
çullari kapitalizm in "olgunlaçmasi" ve bir "sm if bilinci"nin
topyekûn egemenligine iliçkin öznel koçullardan ortaya çik-
maktaydi. îçte buradan hareketle, iktidara gelen M arksist
devrimciler -ve onlarin, devrimcilikle hiçbir ilgisi olmayan
ardillari- birinci görev olarak kapitalist üretimi "açmayi" ele
aldilar (bunun pratik sonucu: Sürekli kapitalist üretimin ye-
niliklerinin peçinden koçup, sonuçta kendileri de dünya pa-
zann a girdiler), ikinci görev olarak da kitleleri tek bir "prole-
taryen dünya gôrüçü" çevresinde toplamak için dev bir ideo-
lojik makine oluçturmayi bellediler (Bunun pratik sonucu:
Yalm zca, dogal olarak, kendi ôz resmi komünizmlerine kar§i
olan hariç, her tür ba$kaldin ruhunu yokettiler). "Komüniz-
me geçi§", kimi zaman §iddetli, kimi zam ansa ban§çil bölüm-
lerini izledigimiz ôzgül bir kapitalizm e geçi§ biçimine dônüç-
tü. Althusser, M arx’i (Freud, Spinoza, klasik felsefe, kendi
siyasal ve dinsel deneyimi, vb. ile karçi kar$iya getirerek)
eleçtirel bir gôzle okumasi sonucunda, ideolojinin toplumun
her yerinde (emek sürecinden devlete degin), çatiçmanm da
ideolojinin her yerinde mevcut oldugunu sôylemi§ti. Bu tez-
da Gramsci'den bir çeyler ôdOnç alalim: "Devrinnin koçuttanna iliçkin her tür
kaderci tasarim bôlünmüç bir halk ya da ifçi sinifinin'ast’ konumunu yansit-
maktan baçka bir §ey yapamaz."
1 er, ku$kusuz, bizim çagimiza uygun bir devrim sorununu
çôzmezler. Ama, tartiçm asiz bu sorunun yeniden sorulmasi,
yeniden ifade edilmesini saglarlar. Tüm bunlar dört bir yan-
dan, devrim sorusunun yan m olmadigi, devrimin ômür boyu,
"olgular"m olumsuz yanitiyla karçilaçtigina dair bir "aleni-
yet"le ku§atilip durdugumuz bir zamanda, üzerinde biraz dü-
§ünülmeyi haketm iyor mu acaba?
4
Elveda^
\
Yine 1966’daki yayim lan arasm da, çunlar sayilabilir: