Академический Документы
Профессиональный Документы
Культура Документы
Can Dündar’ın “Bir Dost” adlı şiirinin bir bölümüyle yazıya başlamak
istiyorum.
... Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o kadar yorgun:
“seyrediyorum".
Okuldaki ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu raftaki
bir kitabı yıllar sonra merakla karıştırır gibi...
Bunun bir rastlantı olduğunu umuyorduk. Ancak çok daha fazla kişiyle
yapılan görüntülü bir söyleşi, durumun zannettiğimizden daha vahim
olduğunu gösterdi. Dünya siyasetini 9 şiddetinde deprem diyebileceğimiz
bir tarzda sarsan, burnundan kıl aldırmayan, herkese demokrasi, onur ve
ahlak dersi veren siyasilerin ipini pazara çıkaran “Wikileaks” olarak
bilinen Amerika devletine ilişkin gizli yazışmaların açığa çıkarılması,
ülkemizdeki onlarca kişiye “Wikileast nedir” diye soruldu. Yanıtlar
ürkütücüdür ve siyaset dünyamızın düzeyinin neden yükselemediğinin de
ipuçlarını verecek niteliktedir. Kişilerin hepsi Wikileaks’in artist,
4
romatizma türü, yabancı bir futbolcu gibi onlarca ilgisiz yakıştırma olarak
verdiler. Bu topluluktan ne bekliyorsunuz. Niye siyasetten, şehirleşmeden
hatta üniversitelerden şikâyet ediyorsunuz. Terazi ve dirhem meselesi.
Bu videoyu baştan sona izlemek isterseniz, buyurun adres ilişikte:
http://webtv.hurriyet.com.tr/1/11816/0/1/bu-roportajda-ortaya-cikti.aspx
Size bir biyoloji sorusu sormak isterim: Ağzı, dili ve ses kutusu olup
da konuşamayan bir varlık biliyor musunuz? Kitapları karıştırmayın; bu
11
- Arkadan bir ses, “ulan dadaş bok yeme sıranı bekle” der.
Mevlana
İşte bütün bunları bir araya getirdiğimizde, sırasını bekleyen bir dadaş
olmak istemediğim için, bir öğretim üyesi sıfatını hala taşıdığıma
inandığım için, ölümcül tam tam seslerinin yaklaştığını duyduğum için ve
babamın vasiyetini yerine getirmek zorunda olduğum için belirli aralıklarla
Sizlere bu yazıları göndermekteyim. Eğer sıranızı beklemek
niyetindeyseniz, bugüne kadar yaptıklarınızı yapmaya devam edin. Eğer
geleceği yönlendirmek ve bu tünelden çıkmak istiyorsanız, en az bu
çabayı gösterenlere, bir cümle ile de olsa destek veriniz, yüreklendiriniz
derim…
İki bin yıldır belki daha eskiden bu yana dünyadaki toplumları içten
içe çürüten ve hiçbir zaman da insanların üzerinde hemfikir olmadığı,
dogma tartışmalarının içine düşmekten kaçınmalısınız. Unutmamak
gerekir ki dogma bataklığının içine düşmüş toplumlarda iki kesim vardır:
Saf ve duygusal yapısıyla, çaresizliğine merhem olur umuduyla sıkı sıkı
dogmasına sarılan, sömürüye ve yönlendirilmeye açık büyük bir kesim
ve bu kesimin üzerinden çıkar elde eden aşağılık bir kesim. Bu ikinci
kesimin tarihten gelen bir hinliği, düzenbazlığı, işbirlikçiliği, çıkarcılığı,
dönekliği, zayıf olduğu yerde yaltaklanan kuvvetli olduğu yerde
canavarlaşan, yeri geldiğinde, kendini güçlü hissettiğinde kaba kuvvet
kullanma gibi bir doğası vardır. Tarihte yanlış gitmiş ya da yanlış
yapılmış ya da yanlış söylenmiş bir şeyi hiç unutmaz, ısıtır ısıtır önünüze
getirir; ancak kullandığı dogmanın insanlara ne acılar çektirdiğini
görmemezlikten gelir ve bizatihi kendi yaşamında söyledikleri sözleri bile
fırsat eline geçtiğinde hatırlamaktan kaçınır. Bunun için uzağa ve tarihin
derinliklerine gitmeye gerek yok; onların onlarcasını televizyonlarda
akşam sabah seyrediyoruz. Ancak bu yazının başındaki şiirde olduğu
gibi biz duyarsızlığımız ve tepkisizliğimiz nedeniyle sadece ama sadece
seyrediyoruz (haksızlık yapmayalım, istekleri doğrultusunda zaman
zaman oy de veriyoruz)…
27.02.2011 tarihinde ölen bir parti liderimizin cenaze törenine ilgi ibret
vericiydi. Bir ülkenin duyarlılığı bu kadar kısa zamanda nasıl bu kadar
değişiyor; anlamak mümkün değil. Bu kadar adam acaba duyarlı olduğu
için mi toplanmıştı? Her ne kadar birkaç yıl önce bu parti başkanını
yalnız bırakıp; ancak onun hazırladığı siyasi zemini kullanarak köşeyi
dönen bu günkü yöneticileri, bu kortejin ön saflarında görmek çok
şaşırtıcı olmasa bile, bir zamanlar onu en büyük cumhuriyet düşmanı
olarak gösterenlerin ön saflarda birbirlerini ite kalka yol almalarını
anlamak mümkün değildir. Onu başbakanlıktan alaşağı ettiği söylenen
kurumun üyeleri de resmi elbiseleri ile doğrusu korteje ayrıca –alışılmışın
dışında- renk katıyordu. Devlet töreni olarak yapılmayan böyle bir cenaze
törenine bu kadar resmi zevatın en üst düzeyde katılması doğrusu
garipsenecek bir görüntü yaratmıştır. Bugünkü yönetim anlayışı
olmasaydı bu ilgi ve duyarlılık olacak mıydı? Zamana, mekâna ve
yönetime göre değişen duyarlılık, duyarlılık değil, çıkarcılıktır…
19
Bizans’ın yıkılışı ile ilgili hepimizin bildiği bir öykü anlatılır. Osmanlı
topları surları vurmaya başladığı anda bile, şehrin yöneticileri, özellikle
din adamları, aynen bizim bugün “türban mı takalım, örtü mü giydirelim,
saç önde mi gözüksün, yandan mı çıksın” gibi tartışmalara benzer
şekilde, “melekler erkek mi dişi mi ve bir iğnenin başında kaç tane melek
oturur?” diye ateşli tartışmalar yapıyorlarmış. Bu laçkalık ve düzenbazlık,
bilinen en organize imparatorluk olan 1000 yıllık Bizans’ı yıktı. Yerine
laçkalıktan arınmış, Bizans modelinden esinlenmiş Osmanlı
İmparatorluğu kuruldu. Onlar da bir zaman sonra, dünya sanayi devrimini
tartışırken, matbaaya geçilirken, buharlı gemiler denizlere indirilirken,
açık denizlere çıkılırken, üniversiteler kurulurken, Japonlar Beyoğlu’nda
alışveriş dükkânları açarken, Osmanlı meclisleri Kuran’da adı geçen
yecüş-mecüşleri aylarca sürecek bir hararetle tartışmaya başladı, hatta
Mekke’den icazet versin diye Esat Efendiyi İstanbul’a getirtti ve Osmanlı
İmparatorluğu da yıkıldı.
Sevgili Kardeşim
Sorun sadece benim sorunum değil. Üstelik benim hiç değil. Yaşım
ve kıdemim nedeniyle “unumu elemiş eleğimi ipe asmış”lardan biriyim.
Sorun çocuklarımızın sorunu, sorun bu listede yer alan genç kesimin
sorunu. Yaşayarak acı bir şekilde öğrenmenizin değil, önceden fark
ederek gerekli önlemleri almanızın peşindeyim.
Mevlana